Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 11 January 2010

301 “SERÜVENİM“[1]

TEMEL DEMİRER

“Suçluları yaratan yasalarımız,
onları cezalandıran yasalarımızın
yanında ne kadar çok...“[2]

“Yeni(lenmeyen)“ TCK 301'in “eski(meyen)“ versiyonundan mağdur birisi olarak, 301 hakkında yazmam istendiğinde, “nereden başlamalı?“ diye epeyce düşündüm... Kolay mı? Yazacak o kadar çok şey vardı ki...
* * * * *
Öncelikle, 301'in “Ne'liğine“ ilişkin birkaç saptamayla başlayayım:
301 dünyaya “ötekileştirme“ penceresinden bakan bir mantık(sızlık)tır!
301 mantık(sızlık)ı ne denli devasa bir karabasan ise, uygulaması da o denli traji-komik bir tülûattır!
“Neden ve nasıl ötekileştirme“?
301'de olduğu üzere bir kavramı, bir kimliği koruma altına alınca, bu kavramı diğerlerinden daha ayrıcalıklı duruma getirmektesiniz; dolayısıyla da “öteki' yaratmaktasınız demektir...
Evet, evet 301'in “Amacının bir nevi devlet, ve etnik köken anlamında ulus fetişizmine gönderme yaptığı“ herkesin malumdur...
Açıklamalıyım, kanaatimce 301 ırkçı bir maddedir.
* * * * *
Gelin 301'in unsurlarına göz atalım:
Örneğin “301. Madde Turnusol Kağıdıdır“ kaydını düşen Ümit Kardaş şuna dikkat çeker: “Devlet millet üzerinden ırkçı bir milliyetçilik ürettiğinden, amaç herkesi Türkleştirme olduğundan ’Türklük' ile ’Türk ulusu' arasında bir fark yok. Çünkü devletin bir ulusu vardır, bu da ’Türk ulusu'dur. Demek ki 301. maddenin, sorunlu milliyetçilik anlayışı nedeniyle de kaldırılması gerekiyor“!
“301'e karşıtlığım“ bununla sınırlı değil; devamla şöyle sıralayabilirim...
Çeteleşme... İttihat ve Terakki... Teşkilât-ı Mahsusa... Topal Osman... 6-7 Eylül... Tan Matbaası Baskını... Kontr-gerilla... Ziverbey Köşkü... “Ülkücüler“... Maraş, Çorum... 1 Mayıs 1977... Çatlı/Çakıcı... Fail-i (belli) meçhuller... Susurluk... Şemdinli... Hrant Dink'in katli... Ergenekon...
Bu sözcükler size bir şeyler hatırlatıyor mu? Yoksa hatırlatmıyor mu? Eğer yanıtınız “Hatırlatıyor“ ise, ben yargılanmamalıyım... Yok hatırlatmıyor ise, hemen cezalandırılmaya bir itirazım olmaz! Ne yaptığımın, ne dediğimin, neyi savunduğumun bilincindeyim. Hakkımda alınacak karar ne olursa olsun, benim içim müsterih...
Çünkü ben çeteleşme mağduruyum...
İttihat ve Terakki'nin soykırıma uğrattığı Ermenilerdenim...
Teşkilât-ı Mahsusa'nın “vatan millet“ nidalarıyla kurşunladığıyım...
Topal Osman zulmünün evinden barkından ettiğiyim...
6-7 Eylül'de, Tan Matbaası baskınında yağmalananım...
Kontr-gerilla'da, Ziverbey Köşkü'nde işkence edilenim...
“Ülkücüler“ce kurşunlananım...
Maraş, Çorum'da katledilen Aleviyim...
1 Mayıs 1977'de vurulan sosyalistim, işçiyim...
Fail-i (belli) meçhullerin hedefindeki Kürt'üm...
Çatlı/Çakıcı'ya... Susurluk'a... Şemdinli'ye... Hrant Dink'in katline... Ergenekon'a... Benzerlerine, diğerlerine yani hasılı kapitalist teröre “Hayır“ diyenim... Gücüm yettiğince, her biçimde karşı çıkanım...
Ama anımsayın:
T.“C“ devletin en yetkili ağızlarının beyanı, idarecilerin fiili destekleri ile korunup kollanmamış mıdır Susurluk ve benzerleri? Bunu inkâr etmek mümkün mü?
Evet, evet 301, “...’muktedirler'in egemen pozisyonlarının koruyucu ırkçı kalkanı“ olduğu için itiraz ediyorum...
Açıkça ortaya konulmalı: 301 ile korunan kimdir? Mağdur, mazlum mu yoksa; iktidar mı korunuyor?
Korunan, korunmak istenen iktidardır; ve bu da kaçınılmaz olarak despotizme, totalitarizme kapı açmaktır...
301, insanları “Benden olanlar ve olmayanlar,“ biçiminde tanzim ve tasnif etmenin yanında; kendinden olmayanları potansiyel düşman olarak gören zihniyete de yol açmaktadır.
Bu madde ile düşüncelerini ifade edenler, zalimlere zalim, yargısız infaz yapan katile, katil dedikleri için cezalandırılmaktadırlar.
Yani hakareti değil, özünde eleştiriyi, fikir açıklamayı suç sayan 301 düşünce özgürlüğünün cellâdıdır...
* * * * *
Celladın karşısındaki birisi olarak “özel serüvenim“e gelince...
“Şefaatine muhtaç değilim“ dediğim; Deniz Feneri e.V davasıyla ilgili sorulara “Bana ne yav!“ diye tepki veren Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in, özel ilgisine mazhar olan biriyim...
“Yeni(lenmeyen)“ 301'in ilk “sanığı“yım...
Adalet Bakanı'nın, “Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılama suçunu işlediği kanaatine varılmıştır“ ibareleriyle; Ankara 2'inci Asliye Ceza Mahkemesi'ne (kanaatini değil!) “rey“ini belirttiği, yani “ihsas-ı rey“de bulunduğu; keyfi, gayri kanuni tutumun muhatabıyım! Yani Adalet Bakan'ının, “Suçsuzluk/ masumiyet karinesini“ hiçe saydığı tutumla hakları ayaklar altına alınanım...
Bu kadarla sınırlı da değil! Örneğin Adalet Bakanı ’Akşam' gazetesinden İsmail Küçükkaya ile sipariş röportajında, “Bu memleketi sokakta mı bulduk?“ sözleriyle, “devlete katil dedirtmeyeceği“ni vurgulayarak, hedef gösterdiğiyim!
Yeri geldi açıkça ifade edeyim: Bir Adalet Bakanı bunu yapamaz; eğer yapar ise, Adalet Bakanı olarak nitelenmez!
Bu tutum, olsa olsa, astığı astık, kestiği kestik bir Osmanlı sadrazamına yakışır!
Tam da bu noktada, “Bir ülkenin Adalet Bakanı bu kadar korkunç ve ayıp bir söz edebilir mi?“ sorusu ve “Demirer duruşmasını Adalet Bakanı yaptı ve bitirdi“ saptamasıyla Erol Önderoğlu ekliyor: “301'e önce Bakanlık izni getirdiler şimdi de Bakan Şahin, mahkemeye ne yönde karar vereceğini dikte ediyor. Önerimiz, mahkemenin gerekçeli kararını da Bakan Şahin yazsın, tam olsun!“
Evet, evet Bakan bu tutumuyla hakkımda “Katli Vaciptir“ fetvası çıkararak, mahkemelerin (hukukun) bağımsızlığını zedeliyor, hüküm konusunda yol gösteriyor!
Tüm bunlarla birlikte, medyada, Adalet Bakanı'na keyfi tutumuna ilişkin “sert“ eleştiriler yer almıştır.
Örneğin Kürşat Bumin, Adalet Bakanı'nın tutumunu “XVI. Louis'nin“ tavrına benzetirken; Oral Çalışlar da, bakanın “Devletçi Dil“ ve tutumunun nasıl anti-demokratik olduğuna dikkat çekmektedir!
Yine Ergun Babahan, bakanın tutumunun “Tarafsız yargılamaya müdahale“ olduğunu belirtirken, İngiltere'den Ali Keskin de aynı görüşü paylaşıyor...
İHD Genel Merkezi ile Ankara İHD ve İnsan Hakları Ortak Platformu, Adalet Bakanı'nın açıklamalarından ötürü “can güvenliğimin tehdit altında“ olduğunu vurguluyor...
Mehmet Ali Birand, Erkan Goloğlu Adalet Bakanı'nın tutumunun yanlış ve keyfi olduğunu söylüyorlar...
27 Kasım 2008 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, 23. Dönem 3. Yasama Yılı, 23. Birleşimi'nde Akın Birdal, Bakan Şahin'in “Devletime Katil Dedirtmem“, söylemine eleştirilerini dile getirdi...
A. Cihan Soylu, Demiray Oral, Mesud Tek, Cengiz Gündoğdu, Hüsnü Öndül, “Devlet“ konusunda Adalet Bakanı'nın ve 301'in çelişki ve sıkıntılarını ortaya koydular...
Bunların yanında Adana ’Düşünceye Özgürlük İçin Hukukçular Girişimi'nin “Düşünce ve İfade Özgürlüğüme Dokunma! Görüyorum, Duyuyorum, Konuşacağım!“ başlıklı açıklamasının altına imza koyan (Adana-Hatay-Mersin Barosu'ndan) 52 avukat 21 Kasım 2008 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığı'na, Adalet Bakanı hakkında suç duyurusu'nda bulundu...
Davama gösterilen ilgi beni (niye inkâr edeyim ki?) sevindiriyor...
Davanın yankıları giderek, uluslararası boyutlar kazanıyor...
Örneğin AB, ’İlerleme Raporu'nda, “301. maddenin değiştirilip, dava açma yetkisi Adalet Bakanı'na verilince yargılamalar azaldı. Ancak, Adalet Bakanı'nın bazı ’yargılansın' kararları tartışma konusu oldu,“ haberinde sözü edilen “bazı“ kararlardan ilki benim davama ilişkin olandı.
Devam edersek: Avrupa Parlamentosu Üyesi Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, “Komisyon, Adalet Bakanlığı'nın onayladığı tam 37 vaka saydı. Ne kadar acı verici ki, bunlardan birisi de Hrant Dink'in cenazesinde Temel Demirer'in yaptığı konuşma ile ilgili. Demirer'e göre, Dink'in öldürülme sebebi, 1915'teki olayları ’soykırım' olarak tanımlamasıydı. Demirer'e ekleme yapmam gerekirse, Dink aynı zamanda ’301. maddenin de kurbanı' oldu,“ dedi...
Human Rights Watch Başkanı Kenneth Roth, Adalet Bakanı'yla yaptığı görüşmede, benim davamdan söz etti. Konu yaklaşık 15 dakika tartışıldı...
* * * * *
Ancak ifade etmeden geçmemeliyim: 301'in değişmesi ya da kaldırılması da bir şeyi değiştirmeyecektir...
İfade özgürlüğü ile ilgili 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nda zikredilmesi gereken madde sadece 301 değildir. Türk Ceza yasasında ifade hürriyetini kısıtlama potansiyeli olan bir sürü madde bulunmaktadır.
Hemen belirteyim; kanaatim odur ki 301 tek başına önemli değildir; o bir zihniyetin ürünüdür; ve asıl olan ise bu zihniyetin (yani resmi ideolojinin) ta kendisidir...
Salt 301 tartışmalarıyla bir yere gidemeyiz; 301'in kaldırılmasıyla özgürlükler falan da gelmez. Ne olur kendimizi ya da birbirimizi aldatmayalım...
301, resmi ideolojinin sırtımızdaki sopalarından sadece birisidir...
301 konusunda “iyi/kötü polis“ ya da Hacivat/ Karagöz “düalite“si sergileniyor.
301'in magazin malzemesi bile olduğu kargaşada ben, kendi hesabıma bu “değişiklik“ tüluatına da “Hayır“ diyorum...
Şu göz ardı edilmesin; adı 301 olur ya da olmaz; ancak bu rejim 301'siz bir zihniyet ve pratiği olmadan olamaz; 301 zihniyet ve pratiği, rejimin “olmazsa olmaz“ıdır!
Sürekliliği daim olan 301'ler tükenmez, çünkü bu bir rejim sorunudur!
301. madde ne şekilde kaleme alınırsa alınsın, hatta kaldırılsın, biz ifade özgürlüğünü içselleştirmedikçe maalesef başka 301'ler mutlaka bulunacaktır.
Tıpkı Hüsnü Öndül'ün dediği gibi, “Türkiye'de ifade özgürlüğü sorunu merkezi bir sorun hâlindedir. Yansımalarını her alanda görüyoruz. Ne bireyler özgür; ne basın, ne de siyasi partiler, dernekler, sendikalar...
Bir tek 301. maddeye kilitlendi kaldı ifade özgürlüğü sorunu...
Oysa biliyoruz ki, 1991 yılına değin, düşünenlerin başının belası Türk Ceza Kanunu'nun 141, 142 ve 163. maddeleriydi... Sonra Terörle Mücadele Kanunu geldi.
Taht'a 8. madde oturdu.
O sırada Türk Ceza Kanunu'nun 159. ve 312. maddeleri uykudaydı.
Taht'ın sakini 8. madde, yurttaşlarından gazetecileri, insan hakları savunucularını, yazarlarını hapse gönderdiği için kötü bir üne kavuşmuştu (şimdiki 301. madde de, öldürüyor). O zamanlar, devreye 312. maddeyi sokmuştu savcılarımız, hâkimlerimiz. Zaman zaman da 159. madde öne çıkmıştı.
Bir kaç kez değiştirildi anılan maddeler.
Ama ne yapsanız savcıların dava açmasını önleyemiyordunuz.
Yargının ceza vermesini...
Sonra Türk Ceza Yasası tümden değiştirildi, Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesi de yürürlükten kaldırıldı. Zannedildi ki, yeni kanunda da bir tek 301. madde var, sakıncalı olan. Şimdi hep birlikte ’301'e hayır' diyoruz. Eskiden olduğu gibi... Hâlbuki durum öyle değil. Bir kaç açıdan öyle değil.
İlki Türk Ceza Kanunu'nda ifade özgürlüğü hakkını tehdit eden hükümler bir tane değil, en az 14 tanedir...“
* * * * *
Özgürlüğün cellatlarının alayına “isyan“la mükellefiz, yani tümüne karşı çıkmalıyız...
“Ama“lı, “fakat“lı, “ancak“lı düşünce ve ifade özgürlüğü olmaz; özgürlüğün ardına eklenen “ama“ felsefi, ideolojik, hukuksal, dinsel açılımların özgürlüğe vurduğu darbeleri meşrulaştırmaya yöneliktir. Çünkü “ama“lar, özgürlüğü, ötesi tahammül edilemez bir alana sıkıştırır.
Yeri gelmişken bir kez daha vurgulamakta yarar var: Türkiye'de, düşünce ve ifade özgürlüğünden söz ederken; hangi düşüncenin ifade edilmesi yasaktır sorusuna vereceğimiz cevap, aslında sistemin gerçek yapısını da açığa çıkaracaktır.
Türkiye'de, sistem tarafından yaratılmış ve kitlelere dayatılmış olan resmi ideoloji, beyinleri adeta dumura uğratmıştır. Türkiye bir bakıma da, ’düşünemeyenler', ’gerçeği aramaya çalışmayanlar' ülkesidir. Kendilerine dayatılan yalanları sorgulamaya, yani düşünmeye başlayanlar ise, sistem tarafından “düşman“ ilan edilirler....
* * * * *
Daha yazılacak, söylenecek çok şey olsa da, -sayfa sınırlamasından ötürü- burada durmak zorunayım...
Ancak Ferai Tınç'ın, “301 değişti artık özgürüz denilebilir mi?“ sorusunu ve daha da önemlisi; bana/ bize 301'de “suçlusunuz“ diyenlere ve Adalet(sizlik) Bakanı Mehmet Ali Şahin'e, “Birini suçlamak üzere ileri uzattığın elinin üç parmağının seni gösterdiğini unutma,“ diyen Friedrich Nietzsche'nin sözünü anımsatarak noktalayayım diyeceklerimi...

1 Şubat 2009 09:47:08, Ankara.

N O T L A R
[1] Eylül, Yıl:1, No:2, Kasım-Aralık 2009.
[2]Tucker.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.