Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 6 December 2009

“Açılım“ mı, bayrakla işgal ve sömürgeciliği yeniden hatırlat mı?
Türkiye'de Birkaç aydır, “Kürt Açılımı“, “Demokratik Açılım“, “Milli Birlik Beraberlik Kardeşlik Huzur“ projesi tartışılıyor. Bu konuların tartışılmasında, hem Kürt Tarafında ve hem de Türk Tarafında farklı ve köklü yaklaşımlar yanında, ortak noktalarının varlığı da bir gerçek. Türk Tarafında bu tartışmalar yürütülürken, hükümetin takındığı tutumla, muhalefetin takındığı tutum arasında ayrılıklar olmasına rağmen, ortak stratejik noktalarının da olduğu tartışmasız. Hükümeti, muhalefeti, görünen ve görünmeyen devlet güçleriyle Türk Tarafı: Türkiye Cumhuriyeti'nin ana özellikleriyle devamı konusunda hassaslar ve hepsi de, otoriter, sömürgeci, üniter, Türk Ulus Devletinin sonsuza kadar yaşamını devam ettirmesi için bir yarış içindeler. Türk tarafının ayrılık noktasına kabaca bakılacak olursa: Hükümet tarafı, devletin mevcut rasyoneller ve parametrelerle, 21. Yüzyılda Türkiye'deki, Dünyadaki, Bölgedeki ve Kürtlerdeki değişimler ve gelişmeler karşısında devam etmesinin olanaklı olmadığını görüyor. Devletin yeniden yapılandırılması için çaba gösteriyor ve Kürtleri bu yeniden yapılandırmaya göre bir tanıma kavuşturmak istiyor. Muhalefetteki güçler, devletin mevcut parametreleriyle devam etmesinden yana. Doğrusu konuşmak gerekirse, hükümet tarafı daha birleştirici ve entegralist; muhalefet kanadı daha bölücü ve ayrıştırıcı. Hükümet, yeni dönemin aklına sahip. Muhalefet eski aklı temsil ediyor. Hükümet, demokratik görünümlü. Muhalefet, demokrasi dışılıkta her yanıyla ortada.

Türk ve Kürt Tarafının farklı pozisyonları, her tarafın kendi içindeki farklı yaklaşımları ve önerileri çerçevesinde, yeni konumlamalar ve hareket tarzları belirleniyor. Türk Tarafında ırkçı-milliyetçilik ve sömürgeci emeller konusunda ciddi bir yarış, beylik ve günlük dildeki anlamıyla, tam bir “Bayrak Yarışı“ söz konusu.

Elbette bayrak yarışı yanında, yeni somut başka gelişmeler de var. İzmir'de DTP konvoyuna saldırı ile başlayan ve diğer Türk kentlerinde yaşayan Kürtlere yapılan kitlesel saldırılar, bu yeni dönemin önemli ve hayati bir gelişmesi. Bu gelişmeler, tesadüf gelişmeler değildir. Örgütlü, plânlı, sömürgeci ve ırkçı refleksli gelişmelerdir. Bu organizeli ve tehlikeli gelişmelerden, “Kürt Sorununun“ gerçekten çözümünden yana olmayan bütün taraflar, çıkar elde etme peşindeler. Bu gelişmelerin çok hayati olduğu, bu gelişmelerin arka plânının ele alınması gerektiği tartışmasız. Bunu yanında, PKK'nın Öcalan'ın dar hücresini ve PKK'nın kuruluş yıldönümünü gerekçe göstererek gösteriler yapmaya başlanması da bu yeni dönemin üzerinde durulması gereken önemli bir konusu. Bu gösterilerin yapılması nedeni, Öcalan'ın dar odasını ötesindedir. Daha karmaşık bir anlama sahip.

Ama bu konular, ayrı bir yazının konuları.

Türk Tarafının resmi temsilcisi konumunda bulunan hükümet, ismi ne olursa olsun, “Kürt Sorunu“ etrafında yoğunlaşan konuda somut bir proje sahibi olmadığı, Meclis'teki tartışmalarla ortaya çıktı. Meclis'te “Kürt Sorunu“ konusunda hükümet somut bir çözüm projesi ileri sürmemesine rağmen, konuyla ilgili çelişkiler keskinleşti, Bu keskinleşen çelişki ışığında yeni gerçekler de gün yüzüne çıktı. CHP'nin Dersim'deki Kürt Alevi Katliamı konusundaki görüşleri, CHP'nin günümüze de bu katliam modelini ve çözüm tarzını “Kürt Sorununda“ ileri sürmesi, Kürtlerde bardağı taşıran bir davranış ve düşünce tarzına yol açtı. Aynı zamanda Hükümeti Meclis'teki çözüm çaresizliğinden geçici de olsa kurtaran bir gelişme oldu. Hükümet, CHP'nin Dersim'de 1938'de uygulanan jenosidi çözüm modeli olarak ortaya koymasını kendince ve kendi parametrelerince eleştirdi. Ama hükümet gerçek bir çözüm projesi yerine, yeni manevralara baş vurmaya, muhalefetten daha milliyetçi ve daha kolonyal olduğunu ortaya koyan ilginç ve geleneksel olan bir davranış sergiledi.

Hükümet, Türk ve Kürt illerinde doğal olarak ihtiyaç duyduğu bir davranış ve düşünce tarzına başvurdu. Kürdistan ve Kürt şehirlerinde, üzerinde Türk bayrağı ve Başbakan'ın resminin olduğu afişler astı. Bu afişler üzerinde de ilginç kavramlar, tanımlar ve kavramlaştırmalar var. Bir afişte, “Ay yıldızın ışığı hepimize yeter!“; bir diğerinde “Dalgalandığın yerde ne acı, ne keder var!“

Bu davranış ve düşünce tarzının ne anlama geldiğini ifade etmek, hükümetin yeni politikalarını açığa çıkarmak; muhalefetin tutumunu göstermek; bunlara karşılık Kürtlerin ne yapması gerektiği konusunda durum tespiti yapmak açısından yararlı ve gereklidir.

*****

Her ulus ve halkı tanımlayan, başka ulus ve halklardan farklı kılan onların kültürleri, tarihleri, dilleri, ülkeleri, bir bütün olarak bir ulusu ve halkı ulus ve halk yapan değer yargılarıdır. Ulusların ve halkların bu değer yargıları da, belirli sembollerle dışarıya yansıtılır ve gösterilir. Ulusların ve halkların en önemli, en tayin edici, en birincil ve önde olan sembollerinden biri, o ulusun ve halkın bayraklarıdır. Elbette her ulusun ve halkın da bayrağının gerçek olan ve gerçek olmayan; doğal olan ve doğal olmayan; abartılı olan ve abartılı olmayan bir tarihleri, tanım ve tanımlamaları vardır. Her milletin ırkçıları, kendi uluslarının bütün değer yargılarına olduğu gibi bayraklarına da abartılı ve olağanüstü anlamlar yüklerler. Hele ki, bir ulus emperyalist ve sömürgeci bir ulus ise, o ulus bayraklarına daha da abartılı ve olağanüstü bir anlam yüklerler. Bu emperyalist ve sömürgeci ulus, küçük, güçlü tarihsel bir arka plâna sahip değilse, kendine güveni yoksa, gelecek ve istikbal kaygısı taşıyorsa , kendi bayraklarına daha da abartılı anlam yüklerler.

Türk ulusu da, kendine güvensiz, güçsüz, güçlü bir tarihsel arka plâna sahip olmadığı, her zaman geleceğini kaybetme kaygısı taşıyan bir millet olduğundan, bayrağına daha olağanüstü bir anlam ve içerik vermektedir.

Hükümetin bayraklı afişi, bu psikoloji ve ruh halinin dışa vurumudur.

*****

Ama ötesi de var. Ötesi daha anlamlı ve daha tehlikeli olduğu gibi, hükümetin gerçek niyetini ve çözümsüzlük projesini de ortaya koymaktadır.

Bayraklar, ulusların egemenlik sembolleridir. Devlet sahibi ulusların, doğal egemenlik alanları, kendi ülkeleri ve kendi topraklarıdır. Devletlerin ve ulusların kendi toprakları üzerinde kendi bayraklarını asmaları ve dikmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Ama eğer devlet sahibi uluslar aynı zaman da kendi topraklarının ötesinde, başka ulusların topraklarını işgal ve sömürgeleştirmişlerse, kendi bayraklarını sömürge ulusların toprakları üzerinde de bir egemenlik unsuru ve aktörü olarak asarlar ve dalgalandırırlar. Bu olay doğal ve haklı olmayan bir olgudur.

Türk ulusunun da, kendine ait olan topraklar üzerinde kendi bayrağını asması ve dikmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama Türk Bayrağı, Kürdistan'da sömürgeci bir egemenlik unsuru olarak var olmuştur. Hükümet de, “Kürt Sorununda“ açılımdan bahsetmesine rağmen, bu bayrak hareketi ile Kürdistan'daki egemenlik hakkından vazgeçmeyeceğini, Kürdistan'daki sömürgeci sistemi devam ettireceğini, işgalin son bulmayacağını; Kürtlerin Türklerle statü ve haklar açısından, özellikle de kendi kendine yönetme açısından bir değişikliğin olmayacağını ortaya koyuyor.

*****

Bayraklar, doğal ve normal egemenlik sembolleri olmalarına rağmen, dar milliyetçiliğin ve ırkçılığın da bir sembolü, bir yarış alanı olarak kendisini ortaya koyar. Türkiye somutunda da, “bayrak hareketinden“ v.b gibi değerlerden ve davranışlardan bahsedilmesi bunun en somut örneklerinden biridir. “Kürt Açılımı“ nedeniyle, Hükümet ve AK Parti; Muhalefetin, MHP ve CHP'nin “Hükümet ve AK Parti Türklükten taviz veriyor“, “Türk milletine karşıdır, ümmetçidir“, “Türkiye'yi bölüyor“ eleştirilerini ve suçlamalarını savuşturmak için, bayrak yarışına girmiş durumda. Bu yarışın ortaya çıkardığı gerçek de, Hükümetin “Kürt Sorununu“ konusunda bir çözüm projesine sahip olmadığını, Kürtlere eşitlikçi, ulusların bağımsızlığı ve özgürlüğü konusundaki parametrelere uygun bir yaklaşım içinde olmadığını ortaya koymaktadır.

*****

Bu bayrak yarışı, yeni bir emperyal ve Osmanlıcı bir devlet yapılandırılmasının, Kürtleri devletle entegre etmek isteğinin bir delili olduğunu da ortaya koyuyor. Hükümetin Dış İşleri Bakanı ve aynı zamanda yeni devletin ideologu olan Davutoğlu'nun Yeni Osmanlılar oldukları konusundaki açıklamaları; Osmanlının dün hükmettiği her ülkede ve toprakta en iyi yerlerde elçilikler açıp Türk bayraklarını asacaklarını ve bunu Avrupa liderlerinin gözüne batıracaklarını ifade etmesi açıklamalarıyla, daha anlamlı bir hale gelmektedir.

Bu bayrak yarışı, Kürdistan'da bayrakla işgali ve sömürgeciliği yeniden hatırlatma olduğu kadar, Türk Tarafının bu çok özel, hassas konjonktürde kendi ulusal çıkarları, hem de dar, ırkçı, sömürgeci, saldırgan ulusal çıkarları için bir hareket ve düşünce sistemi içinde olduğunu göstermektedir.

Buna karşılık, Kürt Tarafının yerini tayin etmesi, kendi ulusal çıkarlarını evrensel ölçülerle, bir ulusa layık değerlerle tanımlayarak, bir hareket tarzı ve çözüm projesine sahip olması gerekir.

*****

Hükümetin Kürdistan'daki bayrak işgali, “ben ne yaparsam, Kürtlerin ulusal çıkarlarıyla ve haklarıyla çelişen projeleri de hayata geçirsem de, Kürtler buna uymak zorundadır“ anlayışının da bir yansımasıdır. Hükümet bu cesareti, Kürtlerin ulusal bir projeden yoksun olmasından, ulusal ortak bir yeni akıl ve davranıştan uzak olmalarından, Kürtlerin büyük bir kesiminin hükümetin kuyruğuna takılmış olmasından almaktadır.

Bu bayrak işgali, aynı zaman da Kürtlerle ilgili saygı sınırlarını zorlamak ve hakaret etmektir. “Kürt Sorununu“ çözme niyetinde olan bir devletin ve hükümetin, bu koşullarda, bundan başka yapacağı bir ilkellik, kabalık, anlayışsızlık olamaz. Eğer bu ilkel ve kaba davranış ortaya çıkıyorsa, bu durumun Kürtler açısından da vahametini ortaya çıkarmaktadır.

Kürtlerin, özellikle de Kürt Yöneticilerinin ve kurumlarının akıllarına başlarına devşirmesi gerekir.

*****

Ayrıca, bayrak afişleri üzerinde yazılanlar da gerçeği ve doğruyu ifade etmiyorlar.

Öncelikle, Kürdistan'da işgali ve sömürgeciliği yeniden hatırlatma aracı olarak asılan bayraklar, Kürtlerin Bayrağı değildir. Kürtlere Türk Bayrağı, zorla ve sömürgeci sistem yoluyla benimsetilmiştir. Türk Bayrağı korkusu yaratıldıktan ve bu korku içselleştirildikten sonra, Kürtler, Türk Bayrağı'nın kendi bayrakları olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kabul, hiçbir zaman da içtenlikli olmamıştır.

Türk Bayrağı üzerindeki ay yıldızın ışığı, Kürdistan'da karanlığın ifadesidir. Türk Bayrağı, Kürtlerin önünü ve yolunu aydınlatmıyor, yolunu kapatıyor ve karartıyor.

Ayrıca ileri sürüldüğünün aksine Türk Bayrağının sallandığı Kürdistan'da: 100 yıllık acı ve keder vardır. Kürtlerin katledilmesi, Kürtlerin inkârı, Kürtlerin asimilasyonu, bütün ulusal haklarının gasp edilmesi, dilinin yasaklanması, topraklarının işgal edilmesi, Kürtlerin kendi kendini yönetmemesi vardır. Kürt yerleşim yerlerinin yakılması, Kürtlerin kitlesel göçü, kadınların kısırlaştırılması, çocukların ve kadınlarının süngülenmesi vardır. Liderlerinin ve yurtseverlerinin katledilmesi, yargısız infazları, idamları vardır. Hapis ve işkence vardır. Asker postalları vardır. Bir çavuşun tanrı ve subayların sözlerinin tanrı ayeti olması vardır..

Bunları anlamayan ve bilince çıkarmayan bir hükümet ve devlet; bu gerçeklerle yüzleşmeyen bir devlet ve bir hükümet “Kürt sorununu“ çözemez.

Amed, 03. 12. 2009

Not: Bana Bayram mesajı gönderen tüm dostlarımın ve arkadaşlarımın, mesaj göndermeyen okuyucularımın ve halkımızın geçmiş kurban bayramını kutluyorum.

İbrahim GÜÇLÜ
([email protected])

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.