Son dönemlerde Türkiye'de acayip şeyler oluyor... Türk devlet yetkilileri ilk başlarda bir “Kürd Açılım“dan sözettiler.
Bizim Kürdlerden bazıları suyu görmeden paçaları sıvadılar.
Fakat,     Türkler   bu  sefer   “Kürd Açılımını“    “demokratik açılım“
yaptılar.
Bizim Kürdlerin bir kesimi     hâlâ  bir şeyler  bekliyorlar.
Aslında  Türkler    bu  oyunlarına  “Demokratik Cumhuriyet Açılımı“  olarak  adlandırsalar,  Kürdistan'da  bir hayli    taraftar  bulurlar..
Fakat, danışmanları fazla akılı olmadıklarından dolayı, “Demokrasi/kurnazı Açılımı“ ismini koydular.
Bizim Kürdlerin mevcut olan psikolojisi hapisteki mahkumların Af söylentilerine karşı gösterdikleri reaksiyona benziyor.
Diaspora  Kürdlerinin  “Açılım“ söylemleri  karşısında   gösterdikleri reaksiyon ve  çantalarını  hazırlama   girişimleri,    mahkumların  af   söylentileri   karşısında     dışarı çıkmak  için  gösterdikleri     reaksiyona  benziyor.
Kürdler  millet olarak  esir,  mahkum   ve   köle  gibiler..
Bu esirlik süreci yüzyıllara yayıldı.
Bu sürecin beraberinden   getirdiği     kişilik  tahribatlarını   aşmak,   kolay değildir.   Taşların  yeri yerine    konulması,    uzun   bir zaman  alacak..
Türklerin  bugün  yapmak istedikleri    köleleri olan  Kürdlerin   zincir ve prangalarını   bir  gevşetmektir.
Ve  buna  Kürdler  çok seviniyorlar.  Bu kadar   esaretten  sonra     haksız da değiller.
Eski de   kölelerin   isimleri yoktu....  Her birinin  bir numarı vardı.
Sonra  kölelere   isimleriyle çağırdıkların   onlarda   çok  sevinirlerdi..
Bu durum   bizim Kürdlerin mevcut ruh  haletine de benziyor.
Kürd'e Türkler “Kürd“ dediğinde, bizim Kürdler isimleri ile çağrılan kölelerin yaşadıkları sevinci yaşıyorlar.
Köle sahipleri kölelerin saflarında kendilerine hizmet eden ve diğer köleleri kontrol eden bir tabakada yaratmışlardı..
Bu tabaka köle sahiplerinin sultasının son günlerine kadar tüm güçleriyle sistemi sürdürdürdüler..
Bizimde caşlarımız ve Köy Koruyucularımız var..
Eğer bir gün biz hep birlikte ayağa kalkıp tüm zincirleri ve prangaları parçalar ve efendilerimizin yüzüne fırlatırsak, belki o zaman özgürlüğe ilk adımı atarız.
Ondan sonraki görev yaraları sarmak ve tahibatları onarmaktır..