Direkt zum Inhalt
Submitted by Rojgar Merdoxi on 11 August 2009

Son dönemlerde Türk devletinin bazı kesimleri "Kürd Açılımı" adı altında yüzyıllardan beri jenositlerle, kıyımlarla, sürgünlerle ve zoraki asimilasyonlarla çözülmeye çalışılan Kürd Meselesinin “farklı“ bir şekilde gündeme getirmiş bulunmaktalar.
Hiç kimsenin devletin "Kürd Açılımı" dediği proje hakkında bir malumatı yok.
Bir çok Kürd yurtseveri Türk devletinin "Kürd Açılımı" dediği şeyin, Kürdleri yeniden Türk devletine entegre etme çabalarının bir parçası olduğunu, var olan Kürd ulusal dinamiklerini parçalamayi amaçladığını biliyor.
Fakat bu tartışmalar esnasında ilginç olan bazı Kürd çevrelerinin geliştirmeye çalıştıkları bayat tezler ve Türk devletinin tarihinde Kürdleri devlete yeniden bağlamak için bilinçli yada bilinçsiz bir şekilde dayanak arama girişimleridir.
PKK çevresi "İmrali'den yol haritasını" bekliyor ve "1921 Anayasasına" dayanarak Kemalist eksende bir diskurs tuturmuş gidiyor.
Murat Ciwan gibi bazı Kürd çevreleri "neden Kürd devletinin Kürdlerin çıkarına olmadığını" teknolojiye, bilime ve dünyada yaşanan gelişmelere dayanarak ispat etme çabaları içindeler. Hatta Murat Ciwan daha ileri giderek "silah hariç" siyasi yaşamında tüm kademelerde görev aldığını deklere edip çeşitli çevrelere cümle arasında mesajlarda gönderebiliyor.
Sanki Türk devletinin Kürdlere karşı yürütüğü soykırım savaşında kendini ve onurunu savunmak için silah kullanmak suç ve silaha bulaşmamak meziyetmiş gibi anlatıyor. Sanki "Büyük Kürdistan Devleti" kurulursa, Kürdler oynayacakları rolü ve Kürdistan coğrafyası sahip konumunu yitirecekmiş.
Murat Ciwan'a kolay gelsin. Fazla bu meseleye kafa yormasına gerek yok. Çünkü bir çok çevre tarih boyunca farklı dönemlerde farklı argümenlerle "Kürd devletinin neden gereksiz" olduğunu yazmışlardır. Bir dönem "İslam devleti" ve şimdi ise "ulus-devleti dönemi kapanmış" yada "teknoloji gelişimi" gibi gerekçeler ileri sürülüyor.
Bu "Kürd Açılımı" tartışmalarına Paris Kürd Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan'da "Osmanlı Modeli" ile katıldı.
Bakın Kendal Nezan ne diyor?

“Bence Türkiye'deki Kürt sorununun çözümüne en uygun model İspanya modeli. İngiltere'deki İskoçya modelinden de esinlenebilir. Ama bunlardan daha eski ve iyi bir model var. Osmanlı modeli. Yavuz Sultan Selim zamanında Kürtler'e geniş bir özerklik verilmişti.

1514'ten 1846'lara kadar süren model. Kürdistan bölgelerinde Kürdistan beylikleri, hükümetleri vardı. Hükümetler kendi işlerinde tamamen özerk idiler. Osmanlı-İran savaşı olduğu zaman Osmanlı tarafında savaşa katılıyorlardı. Böylelikle Osmanlılar bölgenin en hakim gücü haline geldi. Böyle bir model üretebilmiş bir topluluğun gidip bazı Avrupa merkeziyetçi modellerin etkisinde halkının önemli bir kesimine yabancılaşması gerçekten büyük bir talihsizlik. Osmanlılar'dan örnek alalım."

Kendal Nezan'dan aktardığım bu uzun alıntı ne anlama geliyor?
Bu alıntıda Sayın Nezan'a ait bir şey yok. Yıllardan beri "Yeni Osmancılığı" Kürdlere empoze etmek için bir çok çevre bu yönde ciddi bir faaliyet içindeler. Kendal Nezan'ın kullandığı bu kavramlar ve diskurs sahipleri biliniyor. Bu diskurs'un gerçek sahiplerleri, Kendal Nezan'ın ağzından böyle bir şey çıkınca hemen üstüne atladılar ve gündeme soktular. Türk devletine endeksli Fetullah Güler çevresinin Kürdistan'daki faaliyetleri bu söylemin maddi bir güç haline gelmesi içindir.
Aslında bu Kürd çevrelerden biri "1921 Anayasasını" gündeme getirirken Kemalistlerin; diğerleri "teknoloji" vb kavramları getirirken liberallerin; bir başkaları "Osmanlı modelini" gündeme taşırken " Yeni Osmancılığın" Türk devletine fazla zarar vermeden yeniden restarasyon sürecine koltuk değneği oluyorlar.

Aslında Kürdlerce ileri sürülen bu tezler/söylemler "Kürd tarih bilincinin" zayıflığından dolayı cazip geliyor ve tartışılıyor.

Biraz tarihe uzanmak gerekirse Türklerin 1071'de Malazgirt savaşıyla birlikte bu topraklara girmeleri, Kürdler ve Kürd devletleri için büyük bir felaket oldu.
Türkler alana geldikleri zaman Kürdlerin konumu neydi?
Birincisi; bugün Ermenistan olarak bilinen bölge , Gürcistan'ın bir kesimi ve bugün Azerbeycan diye bilinen o dönemin Adirbaygan adlı bölgeler büyük oranda Şeddadi Kürd Devleti tarafından kontrol edilmekteydi. 951-1198 yılları arasında varlıĝını sürdüren Aran, Dwin ve Gence mıntıkasında Muhamed Şeddadi tarafından kurulan Şeddadi Kürd Devleti Türklerin Bizanslara karşı giriştikleri savaşlarda önemli ve bazı savaşlarda etkileyici rol oynadılar..

Ermenilerin Apou Sivar, Arapların Abu El Uswer ve Bizansların Aplesphares dediĝi Şeddadi Emiri, Alparslan'la birlikte kordineli olarak Bizanslara saldırıyor.. Daha önceleride Apou Sivar Anı şehrini ele geçirmişti, ama Bizans kralı „ Tüm doĝu ordularını üzerine gönderdiĝinde“ (Aristakes)o yeniden vasallıĝı kabul etmek zorunda kalmıştı..

Ama, Apou Sivar Alparslan'la birlikte Malazgirti aldıktan sonra Urfa'yi birlikte Bizanslardan temizlediler..(Matthieu D'Edesse-Urfali Matthieu'den akt. Rene grousset, Histoire De L'Armenie)

Şeddadiler daha sonra 1072 yılında ANI şehrini başkent yaptılar...
Türkler ilk olarak bölgeye geldikleri zaman Kürdlerin iktidarlarına dokunmadılar ve Kürdleri karşılarına almadılar. Alana yerleştikten sonra Melikşah'ın yaptığı ilk işlerden biri Gence ve Arran şehirlerini elegeçirmek, o alanlardaki Kürd otoritesini yoketmek ve Türk uyruklu kimseleri başa getirmekti. Bu gelişme 1075 yılında gerçekleşiyor. Yani Malazgirt savaşından 4 yıl sonra. Şeddadilerin iktidarı Ani ile sınırlı kaldı. Sözünü ettiğim bu Kürd devleti Türkiye Cumhuriyetinin 3 katı kadar yaşamış, kendi parasını basan, Cuma hutbesini Mir'inin adına okutan, Bizans ve Abbasi devletiyle iyi ilişkiler içinde olan gerçek bir devletti. Bu devlet hakkında hem Arap ve hem Bizans, hem Gürcü ve hemde Ermeni kaynaklarında ciddi belgeler günümüze ulaşmış durumdadır.

İkincisi; bugün İran Azerbeycan'ı olarak bilinen bölge ile ve Doğu ve Güney Kürdistan'ın bir çok şehrini denetim altında bulunduran, başkenti Tebriz olan Rewadi Kürd devleti var. Rewadi Kürd Devleti'de 10.yüzyılda kurulduğu ve Tebriz şehrini 961 yılında kendilerine başkent olarak seçtiklerini biliyoruz. Bu Kürd devletide Malazgirt savaşından bir yıl sonra yani 1072 yılında Selçuk devleti tarafından yıkılıyor. Bu yıkılışa en iyi tanıklık eden ve Selçukluların vahşetini gözler önüne seren 1073 yılında ölen Kürd şairi Qetrani Tebrizi'nin şiirleridir.

Üçüncüsü; Merwani Kürd Devleti. Bu Kürd devletide 10.yüzyılda Mir Baz tarafından kuruldu. Merwaniler, Meyafaqin, Amed, Mardin, Cizre, Muş ve hatta Halep ve Musul'a kadar geniş bir alan üzerinde hüküm sürüyorlardı.
Merwanilerde Malazgirt savaşında Selçuklulara yardımcı oldular. Zaten Malazgirt çeşitli dönemler Merwanilerin, bazende Bizansların ve bazende Ermenilerin kontrolune geçen bir şehirdi. Bir kaç yüzyıl içinde bu şehir defalarca el değiştirmişti Sonuçta 1085'de Merwani Kürd devleti Selçuklular tarafından yıkıldı. Bu Kürd devleti de Türkiye Cumhuriyeti devletinden daha
fazla yaşamıştı.

Daha fazla uzatmadan Kürdistan'ın Güney, Doğu ve hatta Fars bölgesi ve Xorasan'da Kürd Mirlerinin iktidarları vardı. Eğer bir çok tarihçininde vurguladığı Bağdat'ta iktidar olan Buheywilerde Kürd asılı ise(M.Emin Zeki) Türkler bu topraklara geldikleri zaman Kürdler sözünü ettiğim tüm bu geniş çoğrafyada hüküm sürüyorlardı. Bir anlamda bugün bir çok devletin oluştuğu Kafkasya'dan Bağdat'ta Tebrizden Amed’e kadar bölgeler Kürdlerin oluşturduklar bağımsız yada yarı bağımsız devletlerin yurtlarıydı.

Türkler bölgeye gelirken ve biraz güçlendikten sonra yüzyıllar boyunca bağımsız yada yarı bağımsız varlıklarını sürdüren Kürd siyasal yapıları birer birer yok ettiler.(Selçuk Devletinin etnik yapılanması daha sonra değişikliğe uğradığı biliniyor)

Tüm bu yıkımların mimarı olan Alpaslan'ın Kürd Yusuf tarafından öldürülmesi aslında bize bir çok şeyi anlatıyor.

Şimdi Kendal Nezan'ın Osmanlı dönemine gelelim.
Sünni Osmanlılar ve Şii Safeviler arasındaki tüm savaşlarda, bu iki devlet Kürdlerin Sünniliĝi ve Şiiliĝini ön plana çıkararak Kürdleri bir savaş malzemesi olarak sonuna kadar kullandılar..

Osmanlılar ve Safeviler arasında 1514 yılında Kuzey Kürdistan'ın Çaldiran kazasında yapılan savaşta Kürdlerin hem ülkesi savaş alanı olurken ve hemde Kürdler Sünni ve Şii diye bölünmüş başka güçlerin çıkarı için birbirlerini kırıyorlardı..

Osmanlı ve Sefevi Devletleri arasındaki esas savaşların merkezi Kürdistandı.. Bu iki devletin her biri, işgal altında bulundurdukları Kürdistan bölgelerinde karşı mezhepten olanları yok etmeye çalışıyordu... Çaldıran savaşı, Şii ve Sünni iki büyük bölgesel gücün hakimiyet alanlarını genişletmek, musluman dünyasını, ipek ve ticaret yollarını hakim olmak içindi.. Tüm bunlara varmak içinde Kürdistanı denetim altına almak gerekiyordu..

Iki devletinde esas amacı, bölgeye hakim olmak için Kürdleri yanına çekmekti..

Savaştan önce Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Istanbul'da Kürdistanlı aşiretler ve ileri gelenleriyle toplantılar yaptı.. Idrisi Bitlisi Kürdistan Mirlerini Osmanlıya kazanmak turlarını yapıyordu..

Diĝer cephede de durum bundan pek farklı deĝildi..

Iran Şahı Şah ismail'in kendisi Kürdleri „kazanmak“ için Kürdistan seferine, yani Hamadan ve Sanandaji ziyaret etti..

Osmanlılar Sefavilerle savaşa girmeden önce 50 kişilik ordusunu Diyarbekir üstüne sürdü.. 25 bin askeri Karabaĝ üzerine ve 40 bin askeri Erzincan ve Sivas'a sevketti...

Sonuç olarak Türkler bu alanlarda büyük katliamlar yaptılar .. Osmanlı Sultanı Istanbul'da yaptıĝı toplantıda „Islam'dan dönenlere karşı amansız davranmayi“ gündeme getirmiş ve toplantıya katılanların nasıl davranması gerektiĝini yanında bulunan celladların eşliĝinde herkese kabul ettirmişti.. Ama, toplantıdan sonra Sarıkamış aşiret şefleri Osmanlıların „dinden dönenlerden söz ederken Alevileri düşündüklerini“ anlayarak Şah Ismail'e sıĝınmaya başladılar.. Fakat, onlardanda yol boyunca katliamlardan çok az insan kurtuldu.

Osmanlı Orduları Karabaĝa saldırırken bir yenilgi aldı ve bu yenilgi neticesinde Iran kaynaklarına göre „ aşiret güçlerinden 7000 kişi yaşanını yitirdi“(Haşim Hicazi Fer, Şah ısmaili Ewil w Cengi Çaldiran, s. 110) Bu aşiret güçleri denilen çevreler Kürdlerdi.. Çephenin karşı tarafında da yine Kürdler vardı...

Bir çok kaynaĝa göre Yavuz Sultan Selim Kuzey Kürdistan'da „dinden dönenler“ dediĝi alevilerden 40 bin kişiyi yok ettiriyor.. Muhammedxan'ın Şah'la beraber Kürdistan gezisine çıkmasından yararlanan Osmanlılar Diyarbekiri büyük çatışmalardan sonra alabildiler..

Çaldıran savaşında Kürdler iki cephe de yer alıp ve savaştılar..

Osmanlı Kürd ilişkileri biraz bilindiĝinden dolayı geçiyorum.
Iran Şahı Şah Ismail, Kürdistan'da bulunduĝu sırada Osmanlıların sınıra doĝru ilerlediĝi duyuyor ve savaş için Kürd aşiret güçlerini yoĝun bir şekilde seferber ediyor.. Iran kaynakları da bu gerçekliĝi kabul ediyor.

Çaldırandaki savaşta Sefevi ordusunun bir çok komutanı Kürd asılıydı.. Ali Muhammed Hamadani, Muhamedxan ve Sarubire Korçî gibi..

Sarubire Korçî hakkında Iranı kaynaklarında çok enteresant tespitler var...

Haşim Hicazi Fer, Şah ısmaili Ewil w Cengi Çaldiran, adlı eserinde „Kürdistan'dan Aslan bir adam“ diye Sarubire Korçî'yi şöyle anlatıyor:“ O Bane şehrinde dünyaya gelmişti. 5 yaşında iken kendi yemeĝini kendisi yapıyordu. Bir çok defa kaplanla dövüşmüş ve yenmişti... O kendisine kaplan derisinden elbise yapar giyerdi........ Şah Ismail Kürdistan gezisinde tanır ve Çaldıran savaşının 7 komutanından biriydi......“ diye uzun uzun anlatır.

Sarubire Korçî'de bir çok diĝer komutan ve asker gibi Çaldıran savaşında ölüyor..

Bu olayı ve söz konusu tarihte yaşanan gelişmelere vurgu yapmamın sebebi, Kürdlerin mezhepsel farklılıklarıda Kürd düşmanları tarafından sonuna kadar kullanıldıĝı gerçekliĝini biraz da olsa göstermek içindi.. Kürdler, sahip oldukları islam mezhepleri yüzünden o dönemin büyük islami devletleri tarafından kıyıma uĝradılar.

Amed şehrinde büyük bir alevi kitlesi vardı... Sefewi ve Osmanlı savaşları esnasında bir çokları ya kıyıma uĝradı, ya kaçtı... Geriye kalanlardan Bacalanlar ise 1639 yılında Osmanlılar tarafından Musul ve Xaniqin mıntıkasına sürüldüler... Oradaki Kelhurler ise başka yerlere....(Aso Zagrosi, Özgünlüğümüz adlı yazı serisinden)

Çaldıran Savaşından once Kürdlerin durumunu bilmeden, “Yavuz Sultan Selim zamanında Kürtler'e geniş bir özerklik verilmişti.“ demenin hiç bir mantığı yoktur.
Ayrıca “1514'ten 1846'lara kadar süren model. Kürdistan bölgelerinde Kürdistan beylikleri, hükümetleri vardı. Hükümetler kendi işlerinde tamamen özerk idiler. Osmanlı-İran savaşı olduğu zaman Osmanlı tarafında savaşa katılıyorlardı. Böylelikle Osmanlılar bölgenin en hakim gücü haline geldi. “ demek sözkonusu olan tarihsel süreçte Osmanlı devletinin Kürdlere otonomi verdiğini söylemek hayal ürünüdür ve gerçekle hiç bir alakası yok.(Küçük bir boyutu için Aso Zagrosi'nin Kilis'ten Lübnan'a Canpolatlar yazı serisine bakınız. Çünkü Canpolatlara karşı savaş tamda Kendal Nezan'ın göklere çıkardığı döneme ilişkindir)
Belli başlı tüm Kürd Beylikleri yada hükümetleri Çaldıran savaşından once varlardı. Kendi toprakları üzerinde güçtüler. Bundan dolayı Osmanlı devleti onların ayağına gitti.

Bedinan Hükümeti 1262'de kuruldu.
Ardelan Beyliği 12.yüzyılda kuruldu
Hakkari ve diğer Kürd Beyliklerinin kuruluş tarihleri de eskilere dayanıyor.

Osmanlı ve İran devletleri kendi devlet çıkarları için, sınırlarını dış saldırılara karşı korumak ve genişletmek içine Kürdlere ihtiyaçları vardı.
Çünkü Kürdler alanda büyük bir güçtü. Kürdler olmadan hiç kimsenin iktidarı alanda olmazdı. Bu devletler Kürdlere mahkum durumda bulunuyorlardı. Kürdler hangi devleti destekledilerse o devlet alanda güç oluyordu. Bitlisi'ler, Hakkariler Şahı destekledikleri zaman Şah, Sultanı destekledikleri zaman Sultan alanın manevi hakimi oluyordu.
Kürdlerin bu konuma sahip olmaları ve kısmi otonom yapılarını korumalarının nedeni Osmanlı yada Sefewi devletinin özgürlükçü ve çoksesli toplum projelerinden kaynaklanmıyordu.

Kürdlerin nufüs yoğunluğu, savaşçılığı ve Kürdistan çoğrafyasının aşılmaz konumu önemli rol oynamıştı. (Türkler ancak 1938'de Dersim'e girebildiler)

Sadece Osmanlılar Kürdlerin var olan konumlarını kabullenme mecburiyetinde kalmamıştı. Bizansların Merwani ve Şeddadi Kürd devletleriyle yaptıkları antlaşmalarda bu realiteden kaynaklanıyordu.
Roma İmparatörü ile kardoxî Kralının dostluğu ve ilişkileride bir anlamda bu zemindeydi.

Kürdler olmadan Kürdistan'dan geçilmez gerçeği...

Çaldıran savaşından bir kaç yıl sonra Osmanlılar Kürd beyliklerini biçmeye, etkilerini azaltmaya ve öne çıkan Kürd Mirlerini fiziki olarak tasfiye etmeye başladılar. Kanuni Sultan Suleyman döneminde yaşananlar biliniyor. Kürd Mirlerinden hangisi kısmen güç olmuşsa Osmanlı devletine karşı başkaldırmış ve bağımsızlığını ilan etmeye kalkmıştır. Sonuçta tüm ayaklanmalar kanla bastırılmış.
Neden sayın Nezan “1514'ten 1846'lara“ kadar olan süreci model olarak gösteriyor anlamış değilim.

Bir kere Abdulrahman Paşa Baban'ın isyani 1806'da başladı.

19.yüzyıl boyunca, kesintisiz Kürdlerle ve Osmanlı devleti savaş içinde oldular. Tüm Kürd beyliklerine bu süreçte son verildi. 19.yüzyılda dökülen Kürd kanı, Cumhuriyet döneminde dökülen Kürd kanından az değil. Kürdler bir Kürdıran savaşını yaşadılar ve hâlâ yaşıyor.

Bu son kirli savaşta Kürdlerin verdiği kayıplar bir çok devletin nufüsündan fazladır. Örneğin:
Monaco, 32.543, Dominik Cumhuriyeti, 69 278; Lichtenstein, 35.000 gibi Kürdistan'ın en küçük kazalarının sahip olduĝu insan topluluĝuyla devlet sahibi olabiliyor... Bu ülkeler gibi onlarcası daha var... Ayrıca ben bu devletlerin bugün sahip oldukları insan kitlesini veriyorum. Yoksa bu devletler kuruldukları zaman gülünç rakamlarla ifade edebileceĝimiz kitleye sahiplerdi..

Sonuç olarak Kendal Nezan başında bulunduğu kurum aracılığı ile Kürdlerin tarihini ve Kürdlere yapılan kıyımların dökümünü yapacağına Osmanlı despotizmini Kürdlere „Otonomi Modeli“ olarak sunuyor.
Tarih bilinci olmayanların aklı karanlıkta gezer.
Başımıza gelen felaket buradan kaynaklanıyor.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.