Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 22 February 2009

Tarihte çokca görüldügü gibi en büyük tehlikelerden birisi diktatörlüktür, kendini herkesten daha özel ve üstün sanan sapik birisinin mutlak egemenligine dayanan köleci örgütler ve devletlerdir, ve böylelerini güç yapan cehalettir.
Bir zamanlar Almanyada bir deli kendisini dünyanin kurtaricisi sanmiş, komunistleri ve yahudileri düşman tespit etmiş ve dünyayi bunlardan temizlemeye karar vermiş. Irkci bir partinin başina geçmiş, komplo ve entrikalarla önce parti içindeki rakiplerini tasfiye etmiş, parti içinde tek ve mutlak lider haline geldikten devleti ele geçirmiş. Kendisini kimin yaşayip kimin yaşayamayacagina karar verme hakkina sahip bir tanri yerine koymuş, yeni bir insan tipi, daha üstün bir irk yaratmaya kalkmiş, ama yanilmiş.
Insanlar bu alçagi destekleyip iktidara taşidiktan kisa süre sonra diktator rakiplerini tek tek yok ederek gerçek yüzünü gösterdi ama artik insanlarin rejimi desteklemekten başka bir çaresi kalmamişti çünkü artik diktatörün tek bir lafina karşi çikan hain ilan edilerek öldürdürülüyordu. Herşey diktatör ile özdeşleştirildi, diktatöre karşi gelen partiye ve millete karşi gelmiş oluyordu. Bu kişi ve konu hakkinda bir-iki veya üc yil önce Nasnamede bir yazim yayinlanmişti. Bu yazinin tekrar yayinlanmasinda fayda var diye düşünüyorum.

Diktatörler ve Fedailer
Biz Kürtler için şu an en büyük tehlike Apo'nun ve PKK'nin dedigi gibi milliyetcilik degildir, en büyük tehlike her zaman her yerde diktatörlüktür. Tarihten ders çikarmaliyiz. Tek kişinin mutlak egemenligine dayanan hangi hareket insanliga fayda getirmiş? Diktatörler insanliga hep zarar vermişlerdir. Diktatörler hep şeytanin hizmetinde hareket etmişlerdir. Bildiginiz tüm diktatörleri inceleyin; Atatürk, Hitler, Stalin, Castro gibi diktatörleri Apo'yla karşilaştirin, büyük benzerlikler fark edersiniz.

Hitler kendisini çocuklugundan itibaren, kötü ve tehlikede bulunan bir dünyanin kurtaricisi olarak görüyordu. Abdullah Öcalan'da kendisini dünyanin kurtaricisi olarak görüyor. Savaş ortaminda gerillaya çocukluk anilarini anlatiyordu. Hitler'de adini tarihe yazmak istiyordu. O da Apo gibi siradan halktan biriydi. Erken yaşlarda iki temel düşman tespit etti; komunistler ve yahudiler. Yaşamini bu iki düşmana karşi savaşmaya adadi. Apo'da erken yaşlarda bir düşman tespit ettigini kendisi söyler; ona göre Türk devletinden önce ilk düşman Kürtlerdi. Kürt halkini bir “baş belasi“ olarak niteliyor, kendisi dişinda tüm Kürtlerin “kişiliksiz ajan“ oldugunu söylüyordu. Hitler kendini tanri yerine koyarcasina yeni bir insan tipinden oluşan yeni bir millet, üstün bir irk yaratmak istiyordu. Apo'da mevcut halk gerçekligini sevmiyor, nefret ediyor ve yeni bir insan tipi yaratmak istiyordu. Hitler'in kurdugu partinin temel ilkeleri arasinda, kendine ait bir dünya görüşü ve yaşam biçimine sahip olmak, ve ülkede tek egemen güç olmak vardi. Abdullah Öcalan'da pratikte kendine göre bir dünya görüşüne sahip, ve kendi diktatörlügü dişinda hiç kimseyi kabul etmemektedir. 1. Dünya Savaşindaki yenilgiden dolayi Almanlarin çogunlugu tepkiliydi, derin bir onursuzluk hissetmişlerdi, yenilgiyi gururlarina yediremiyorlardi. Siyasi ortam karmakarişikti, bir kaos vardi. Halkin beklentileri karşilanmiyordu, bir boşluk vardi. Hitler boşlugu doldurmaya, milyonlarin ortak arzularini karşilamaya çalişti; onlara bir otorite, örgütlülük, özgüven ve ortak amaçlar verdi. Halkin görmek istedigi bir görüntü verdi ve böylece milyonlarin sevgisini ve destegini kazandi. Insanlar Hitler'e inandilar, çünkü duymak istediklerini söylüyordu, ama esas kişisel amaçlari farkliydi. Insanlar tüm enerjisi ve imkanlariyla “büyük önderligi“ destekledi ve iktidara taşidi. Kisa süre sonra Hitler rejimi rakiplerini tek tek yok etmeye başladi ve halk rejimin gerçek yüzünü gördü, ama görmezden geldi. Artik insanlarin rejimi desteklemekten başka bir çareleri kalmadi, rejime ve büyük önderlige karşi çikan hain ilan edilebilecegini, muhalif duruma düşüp öldürebilecegini biliyordular. Abdullah Öcalan'da karişik bir siyasi ortamda ortaya çikti, halkin duymak ve görmek istediklerini söyledi ve gösterdi. Belirli bir noktadan sonra Kürtler onu desteklemek zorunda kaldilar, çünkü önderlige mutlak itaat etmeyen hain ilan ediliyordu. Tipki Hitler'de oldugu gibi hareket bir kişiyle özdeşleştirdi. Artik kişiye karşi gelen tüm harekete ve millete karşi gelmiş oluyordu. Insanlarimiz birçok yanlişin farkindaydilar ama çaresizlikten destek veriyorlardi. Hitler, kendisine karşi çikanlarin, ayni zamanda Alman milletine karşi çiktigini düşünüyordu, kendisini davayla ve milletle eşleştiriyordu. Apo'da aynisini yapiyor, kendisini Kürt hareketinin ve Kürt milletinin tek temsilcisi zannediyor, kendisine karşi çikanlari milletin ve hareketin düşmanlari olarak görüyor.

Hitler hem korku saliyor, hemde duygusal güdüleri, hayalleri tatmin ediyordu. Kendisini büyük sorumluluk üstlenmiş, agir yükün altinda yanlizliga mahkum edilmiş büyük kurtarici olarak gösteriyordu. Milletine, kendisini adeta tanri yerine koyarak tepeden bakmayi çok seviyordu. En önemli silahi meşhur, büyüleyici konuşmalariydi. Bu şovlari en ince ayrintilarina kadar planliyordu, kavramlari, duruşu bir tiyatro gibi planlaniyordu. Hitler kendisini en ince ayrinitlarina kadar egitiyordu, kendisinin olmadigi ama arzu edilen bir kişiyi oynuyordu. Konuşmalarinin amaci, kendi söylemiyle, düşünmeyi durdurmakti, basit ama sihirli sözcüklerle kişiliklerdeki tüm direnişi kirmak ve mutlak kendine baglamakti. Hep milletinin durumundan şikayet ederdi. Kendisini inandirici yapan argümanlari degil, enerjisiydi. Kitleyle bütünleşmek ve tepedeki kişi olmakla özel hayatindaki boşlugu doluruyordu. Dostu, çevresi yoktu, aslinda insanlardan nefret ediyordu. Ömür boyu dünyayi kurtarma vizyonuna sahipti, Yahudilere soykirim yapmakla insanliga hizmet ettigini düşünüyordu. Apo'da korku saliyordu, PKK'ye korkuyu egemen kilmakla övünüyordu. Ama ayni zamanda sahte bir görünütüyle milyonlarin duygusal güdülerini tatmin ediyor, hayallerini karşiliyordu. O da bugün hala kendisini büyük sorumluluk altinda yalnizliga itilmiş büyük ve tek kurtarici olarak görüyor ve gösteriyor. Özgürlügünde kendisini “tüm degerlerin bileşkesi“ olarak niteleyerek, adeta tanrilaştirip Kürtlere tepeden bakmayi seviyordu. Hitler konuşmalariyla beyinleri esir alirken, Apo meşhur “çözümlemeleriyle“ kişilikleri esir aliyordu. Çözümlemelerde hangi sözcükleri nasil kullanacagini önceden uzun uzun planliyordu, saatlerce kendisini egitiyordu. Kendi deyimiyle kili kirk yarircasina derin düşünmeden bir tek söz kullanmiyor, bir tek adim atmiyordu. Bu çözümlemelerin kadrolarda hiç bir olumlu etkisi olmamiş, tam tersine, ezik ve özgüvenden yoksun bir ruh haline yol açmiştir. Kadrolar hiç bir işe yaramaz ve önderliksiz başarisizliga mahkum olduklarina inandirilmiştir. Sonuç, “önderliksiz yaşam olmaz“ sloganiyla ortaya çikmiştir.

Hitler hep düşünce adamlarini hedef aliyordu, çünkü kişisel amaçlarini gerçekleştirmek ancak düşünmeyen ve her emiri sorgulamadan yerine getiren kişilerle mümkündü. Yahudi soykirimini bu tür vicdansiz, düşüncesiz, önderlige ölümüne körce bagli kişilikler gerçekleştirdi. SS önderleri Himmler ve Heydrich böyle tiplerdi. Tek ölçüleri, ve bagli olduklari tek ilke, önderlige kayitsiz şartsiz baglilikti, sonuna kadar. Bugün Abdullah Öcalan'a hala körce bagli olan PKK yöneticilerin, özünde Yahudi soykirimina imza atan Heydrich ve Himmler gibi kişiliklerden hiç farki yoktur. Ayni kişilik özellikleri, ayni düşünce sistemi, ayni davraniş biçimleri. Tek amaçlari, tek ilkeleri önderlige kayitsiz şartsiz bagliliktir. Önderligi sorgulayan, ona bagli olmayan herkes bunlar için düşmandir, haindir ve yok edilmelidir. Bugün Apo'ya hala inanan, güvenen halktan insanlar, Almanlarin Hitler'de yaptigi ayni hatayi yapmaktadirlar. Birgün onlarda uyanacaktir, ve pişman olacaktir. Bugün Apo'nun gerçegini bilenler, milletimizi aydinlatmak ve yanliştan alikoymaya çalişmak mecburiyetindedirler. Susanlar suça ortak olurlar. Bugün Apo'yu hala tek lider olarak dayatanlar da Hitler'e uyanlarin işledigi ayni suçu işlemektedirler. Kürtlerin çogu bilinçsiz ve cahil birakildigi için, dünyanin başka yerlerinde felaketlere yol açan diktatörlerden habersizler, ve bu yüzden Hitler'den pek farki olmayan bir diktatör Kürdistan'da yaşam bulabiliyor.

Baski ve şiddete dayanan önderlikler geçicidir, önemli olan halkin sevgisini ve güvenini sürekli kilabilmektir. Öcalan ve Hitler halkin gönlünde yatanlari dile getirdigi sürece sevildi ve desteklendi, ama gerçek amaçlarini gizlediler, sonradan ortaya çikti. Hitler gerçegi insan öldürme fabrikalariyla ve toplu mezarlarla ortaya çikti. Artik halkin sevgisine ve destegine sahip degil, sadece akillanmayan, gerçekleri görmek istemeyen gerizekali küçük bir azinlik ilüzyonlarini korudu. Öcalan'da milletimizin gönlünde yatanlari dile getirdigi sürece sevildi ve desteklendi. Ama gerçek amaçlarinin farkli oldugu sonradan, esir düştükten sonra ortaya çikti. Türk devletini devirmek adina binlerce degerli insanlari ölümlere gönderen baş komutanin, esas amacinin asla devleti devirmek olmadigi ortaya çikti. Zafere gidecek ordusu olsa engelleyecegini kendisi söylüyor, ve 1993'ten beri böyle bir çizgide hareket ettigini itiraf ediyor. Dünya degişime zorlanirken o Kürtlük adina degişime karşi çikiyor, sözde demokratik çözüm dişinda herşeyi yasakliyor, karşi çikiyor, mahkum ediyor. Bir zamanlar milletimizi ayaklandiran kişi bugün sadece 3 milyon insanin onayina sahiptir.

Hitler pratiginin Öcalan pratigi ile benzerlikler taşidigi şaşirticidir, ama objektivitedir, inkara gelmez...

Ibrahim Serhat

Atatürk'e bakalim: en önemli özelligi, taklitciligidir, sahtekarligidir. Batililarla ilişkilerinde kendini bati yanlisi göstermiş, Ruslarla ilişkilerinde komunist, Müslümanlara karşi Müslüman, Kürtlere karşi Kürtcü, Türke karşi Türkcü geçinmiştir. Esas amaci diktatörlüktür, mutlak egemenliktir. Aslinda ne bati yanlisi, ne komunisttir, ne Müslüman ne Kürtcüdür, ne de Türktür. Şimdi bunu Apo'nun pratigi ile karşilaştiralim; PKKlilere karşi PKKli, esir düştügünde Kemalistlere karşi Kemalist, Müslümanlara karşi Müslüman, Hristiyanlara karşi Hristiyan, Alevilere karşi Alevi, gerekirse Kürtcü, komunist, milliyetci yada liberal... Ama aslinda hiçbirinden degildir, ne PKKlidir, ne Kürtcüdür, ne milliyetcidir, ne komunisttir, ne Kemalisttir ne de Müslümandir. Tek amaci mutlak egemenliktir, diktatörlüktür. Önderlik için ne gerekiyorsa odur. Özgürlügünde tüm bunlari kendisinde birleştirip, kendi dişindakileri boşa çikartarak egemenligini saglardi. Hem komunist, hem Müslüman, hem Milliyetci ve de demokratti. Esir düştügünde hepsinden vaz geçti ve yaşamini sürdürmenin tek yolu, Kemalist olmakti, ve en degme Kemalisttir bugün.

Castro'yu ele alalim: yoldaşlari ve savaşcilari sayesinde, halk sayesinde başari gerçekleşti. Devletin başina geçer geçmez ilk icrati diktatörlügüne engel olan ilkeli, dürüst yoldaşlari ve rakipleri tsfiye etmek, etkisiz kilmak oldu. Tek amaci diktatörlüktü, Che ilkeliydi ve anlaşamadilar. Castro'yu Apo#yla karşilaştiralim; komutan Agit#in vefati hala aydinlanmiş degil. Ama Apo'nun başkalarinin ünlenmesini asla hazm edemedigini ispatlayan birçok örnek var: Yaşar Kaya, Mehmet şener, şemdin sakik, ve en son Leyla Zana. Mazlum'u Apo intihar'a teşvik etmiş, ve hep militanlara Mazlum'u örnek almalarini emretmiştir, kendisini de ayni çizgide göstermiştir. Ama son 7 yillik cezaevi pratigi Mazlum'un çizgisinin tam tersidir, Apo PKKli degildir. Yillardir PKK çizgisine ters düşen binlercesini idam ettirmiş, ama kendisi bugün tüm hainlerden daha fazla çizgiye ters düşmüştür.

Bugün Kuzey Kore'de ayni bizde oldugu gibi, halka liderin „çok büyük, eşi benzeri olmayan yüce“ bir kişilik oldugu yutturulmaya çalişiliyor. Castro ölüm yataginda hala koltugunu birakmiyor, liderligini devralacak kişi olarak kardeşini belirlemiş. Bir sözde SOL lider, ilkel krallarin, en gerici feodalizmin aynisini yapiyor.

Bizim Apo'nun da Hitler'den, Stalin'den ve Castro'dan hiç farki olmadigini Imrali pratigi ile kanitlamiş bulunuyor. Apo'nun kişisel amaçlari Kürt Milletinin büyük çogunlugunun amaçlariyla örtüşmemektedir. Apo'nun zararli biri oldugu, hiç bir fayda getirmedigi son 7 yillik cezaevi pratigi, ondan önce 20 yillik önderlik pratigi açikca göstermektedir. Bir örgüt, kurallariyla, ilkeleriyle sürekli kendini üreten bir kurumlaşmayi gerçekleştirmeyi hedefler. Abdullah Öcalan pratigi PKK örgütünün böyle bir kurumlaşmayi gerçekleştirmesini engellemiştir. Bu çok nettir.

Diktatörlügün alternatifi nedir, nasil olmalidir? Bence günümüzün sermayenin hizmetindeki silik, kişiliksiz siyasi fahişeler degildir. Diktatörlügün alternatifi, tarihte çokca görülmüş yigit, ilkeye bagli, özgür, bagimsiz ve cesur kişiliklerdir, bu kişiliklerin ugruna fedakarlik yaptigi ilkelerin takip edilmesidir.

Selahaddin Eyyubi böyle bir kişiliktir mesela; katliamci degildir, boşa kan akitmamiş, iktidari kötüye kullanmamiştir. Insanlara faydali olmaya çalişmiş, iç rakiplerini entrika ve komplolarla öldürmemiştir. Kişiye degil,ortak deger yargisina, ilkeye en çok önem verir, ön planda tutar. Kendisini onun üstüne koymaz, ilkenin takipcisidir, kendisini onun hizmetine koyar.

Amerika'da Malcolm X böyle bir kişiliktir. Zencilere o zamanlar yapilan irkcilik Kürtlere yapilanlarla benzerlik taşiyor. Malcolm X önce kendi özünü sevmeyi ögreniyor, köleci kişilik özelliklerini yogun bir egitim sonucu aşiyor, korkuyu yeniyor ve halkina uygulanan irkciliga karşi çikiyor. Zenginlerin en güçlü, en disiplinli örgütünü ortaya çikariyor, çok radikal bir ideoloji temelinde askeri savaşi da göze aldigi için tehlike haline geliyor. Duruşuyla, kişiligiyle kitlelere cesaret, ruh verip ayaklandiriyor ve devlet adim atmak zorunda kaliyor. Malcolm'u düşman devlet degil, kendi lideri bitiriyor. Malcolm X örgüt liderinin kişi kültüne tepki duymaya başliyor, insanlar onu örgüt liderinden daha fazla sevmeye başliyor, örgüt lideri bunu fark ediyor, kiskaniyor, kendi putunun yaninda kimseyi hazm edemiyor ve Malcolm X'i kendisine körce bagli gözü kara militanlar tarafindan öldürtüyor.

Almanya'da Luther kişiligi böyle biridir. Düzene, dinin çarpitilmasina tepki duyar, dini netleştirmek ve insanlari bilinçlendirmek ister, manipulasyonlari deşifre etmek ister. Sonuna kadar ilkeye baglidir, mahkemeye çikarildiginda sözlerini geri almaz, dogrudan taviz vermez. Bu kararliligiyla, ilkeli duruşuyla halka cesaret verir, ruh verir ve ayaklandirir. Halka öncülük eder ve uluslaşmaya, giderek bagimsizlaşmaya yol açar.

Küba devriminde ilkenin takipcisi Castro degil, Che ve birkaç başka sosyalist ve demokratlardir. Castro daha sonra entrikalarla bunlari iktidardan uzaklaştirir, kimisini öldürtür, kimisini hapse atar, vatan haini ve karşi devrimci ilan eder. Che ilkenin takipcisidir, sonuna kadar taviz vermez, ugruna ölür. Kararliligi ve ilkeye bagliligi sayesinde halk tarafindan sevilir, efsaneleştirilir. Putlaştirma zora dayalidir, efsaneleşme ise sevgiye dayalidir.

Bizde Şex Said böyle bir ulusal efsanedir. Dogruluk, hak ve adalet ugruna yaşamini feda eder, şeytan Türklügün hem dine, hemde Kürtlüge karşi ihanetine karşi direnişin öncülügünü üstlenir. Halk tarafindan sevilen, saygi gören üstün bir kişilik, güzel bir insandi, şex Said.

PKK devriminde'de böyle efsane kişilikler vardir, Mazlum, Agit ve Zilan kişilikleri de bizim ulusal efsanelerimizdir. Che, Malcolm X, Luther gibi tarihi kişiliklerin katina yükselmişlerdir. Apo onlardan degildir, Imrali pratigi ile onlarin yolundan ayrilmiştir. Onlar, ilkeden, çizgiden, dogru bildiklerinden taviz vermediler, sonuna kadar direndiler, ugruna yaşamlarini feda ederek halka umut, cesaret ve ruh verdiler. Büyük serhildanlara, kutsal direnişlere yol açtilar.

Abdullah Öcalan Che gibi kahramanlik yapmadi. Daha çok Castro gibi koltuk sevdasina kapildi, kendi yaşami ve diktatörlügü için ilkelerden, çizgiden koptu. Apo ayni Castro gibi eski yoldaşlarini önderligi için tehlikeli bulup öyle veya böyle ortadan kaldirdi. Kendisine mutlak itaat etmeyenleri hain ve düşman bildi. Castro ülkesini ve milletini ilke ugruna degil, kendi diktatörlügü ugruna dünyadan tecrit etti, aç birakti. Apo da bugün aynisini yapiyor.
Abdullah Öcalan Malcolm X gibi kahramanlik yapmadi. Malcolm X'i öldürten lideri gibi, kendisine rakip olabilecek üstün ve yetenekli kişileri tasfiye etti, etkisizleştirdi.
Abdullah Öcalan Luther gibi, Hallac-i Mansur gibi kahramanlik yapmadi, ölümden kurtulmak için geri adim atti, sözlerini geri çekti, hakli taleplerden vaz geçti, özür diledi ve düşmanin hizmetine girdi.
Abdullah Öcalan Mazlum Dogan gibi kahramanlik yapmadi. Mazlum kişiliginin cezaevi pratigini Apo'nun cezaevi pratigi ile karşilaştirirsaniz, kimin ne oldugunu, kimin kahraman, kimin diktatör oldugunu anlarsiniz. Kahramanlar yaptiklarinin sorumlulugunu üstlenirler, diktatörler sorumluluktan kaçarlar hep.

Gerçek liderler önemli süreçlerde halkin en temel çikarlarinin takipcisi olur, halka göre yaşarlar. Kendi kişisel ilkel güdülerini yaşayip dayatmazlar. Gerçek liderler halkina ve yoldaşlarina tepeden bakarak “siz hepiniz bir işe yaramaz, birşey yapamaz, birşey bilmezsiniz, tek ben bilirim“ demezler, milyonlarin davasini kendi hücresine haps etmez, halkin ve yoldaşlarin çalişip gelişmesini, inisiyatif sahibi olmasini engellemezler. Gerçek önderler çogunlugun hakli taleplerini hedef aldiklari için sevilir ve destek alirlar. Halka göre yaşarlar. Sirf ipleri elde tutabilmek için örgütün büyümesine, savaşin gelişmesine engel olmaz, yoldaşlarini ve halkini hergün aşagilayip katleden düşmanin çikarlarini gözetmezler.

Tarih Abdullah Öcalan'in gerçegini dogru yazacaktir. Efsaneleşmesi artik mümkün degildir, diktatörlerle birlikte anilacaktir, özgürlük savaşcilariyla degil. Gerçek önderler ugruna milyonlari ayaklandirdigi amaçlardan zora geldigi anda vaz geçmez, özgürlügünde idamla cezalandirdigi yaklaşimlar, sözler etmez. Ateşkes çagrisinda “en fazla devleti devirebilirdik“ diyor. Devleti devirmek ve bagimsizlik, PKK'nin kuruluş sebebi, Mazlum Dogan'in yazdigi manifestoda ve 15 yillik savaşta en temel amaçtir. Ama PKK'yi zorla, entrika ve komplolarla ele geçiren ve kendisini putlaştiran, kendi dişinda hiç kimsenin inisiyatif sahibi olmasini engelleyen, örgütü işlemez haline getiren, savaşin gelişimini ve başarisini engelleyen önderlik bugün esas amacini açikca belirtiyor. Çizgiden ve ilkelerden kopmuş ve sadece önderlik kültüne endekslenmiş PKK'de cezaevinden TC'nin izniyle çikan talimatlara ve çizgiye harfiyen uyuyor. Bu bir iflas göstergesidir. En temel amaçlardan kopmuş PKK tüm ipleri Imrali'ya devr ettigi için çözümsüzlük sürüyor, örgüt hergün güçten düşüyor, halk dagiliyor, firsatlar kaçiyor, zaman kaybediliyor, ve Kürtlerin köleligi sürüyor.

Ibrahim Serhat

sizin bu yazinizi okuyan.bir italyan.bir yunan.bir turk.bir arap bir acem.bir ingiliz bir firansiz,bir alman.bir rus.ben deniz bir med imparatorunun torunu cok guluyoruz. imparatorluk kuran diktatirlerin hepisi sapik mi idi.sapiksalar neden yuz yillar yada bin yillar dunyaya hukum etiler. ha sunlarida unutuk.latin amerikaya giden ispanyol ve portekizli diktaturler hep sapikti anlayisiniza gure degilmi. selim curukkayani sitesindeki bir yazidan dolayi bu yorumu yazmis isen gercekten cok yaniliyorsun sayin serhad. yenilen liderleri sapik olarak degerlendirmek.salt almanlara haz bir durumdur.niye biliyormusunuz.asla ve asla yenilgiyi kabul etmedikleri icin dir. saygilar

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.