Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 23 September 2008

[b]Bir Hırsızlık Hikayesi[/b]

[img]http://hosting06.imagecross.com/image-hosting-th-13/5496YalinAsk.jpg[/i…]

[i]A. Kadir Konuk[/i]

Bir yazar ve gazeteci olarak yaşamımın tüm ayrıntılarını biçimine getirip okurlarımla paylaştım. Bir şey duyulacaksa benden duyulsun istedim. Bazıları bunu “Kendi özel yaşamı ile halkı meşgul ediyor, özel yaşamını gazete köşelerine taşıyor“ şeklinde değerlendirdi. Önemsemedim. Benim genelim herkesi ilgilendiriyorsa özelim de ilgilendirmeliydi. Bana ikide bir “O yaşam senin değil, halkın, ona dikkat et“ diyenler o yaşamın sorunlarını da –hiç destek olmasalar bile- bilmeliydiler ve onlara bu sorunları açıklayan ben olmalıydım. Böylece en azından yersiz “dil kaşımalara“ engel olabilirdim.

Aşağıda okuyacağınız konuyu da bu nedenle yazmak zorunda kaldım. Okuyun, kararınızı verin, ulaşabildiğiniz her yere gönderin, teşhirse bunu da ben yapmalıyım ve lütfen bana da düşüncelerinizi iletin. Çünkü buna gerçekten ihtiyacım var.
...

Hırsız kim?

Genel Kurmay'ın “Tanınmış kişiler hakkında söylentiler yayılması“ şeklinde bir belirlemesi vardı. Bu şimdi aşağıdaki biçimde görüldüğü gibi de uygulanıyor.

Önce olayın hikaye biçimini veriyorum:

Garip bir Kürt (!) “Yazdığı romanı“ adamın birine “Redakte etsin“ diye vermiş, o alçak adam da yazılmış hazır romanı almış, içinde isimleri değiştirmiş, üstüne kendi adını yazmış, ünlü bir Kürt yayınevine götürmüş, kitabı bastırmış, sattırmış, bok gibi para kazanmış, kitabın asıl sahibi (!) garip Kürt'e zırnık koklatmamış...

Kendi ismine bastiginiz “Turnalar Ucsun Yüreginizde“ basta bu isim bu kitaptan önce siir kitabimda yayimladigim siirlerimden birisinin ismidir. Sahiplenmeye calistiginiz kitapta dikatli okursaniz Bayan Kahraman`in ismi hep bercin diye geciyor bir yerinde Berfin-Berfin diye unutmussunuz, alle erzetzen tusuna berfin i bercin olarak vermissiniz hepsi tek tusla degismis ama berfin-berfin degismesi icin daha dikatli davranmaniz gerekirdi bugünlerde lazim olurdu, gözden kacmis insanlik hali,

“her islenen suc mutlaka bir iz birakir “

Elbette haklarının bilincinde olan garip Kürt adamı kitap basıldıktan birkaç yıl sonra “Fikir hırsızı“ suçlamasıyla polise şikayet etmiş, polis adamı çalıştığı gazete bürosunun telefonundan aramış, “Bizim büroya uğrar mısınız“ demiş.
“Neden, benim polislik bir işim yok, ne ile suçlanıyorum“ demiş adam.
“Bir kişinin romanını çalmakla suçlanıyorsunuz.“
“O kişinin adını öğrenebilir miyim“ diye sormuş adam.
“Elbette“ demiş polis ve sabrederseniz aşağıda öğreneceğiniz ismi söylemiş. Adam o zaman “Polise gelmek sorunu çözmez, savcı çağırırsa gelirim, mahkemede çözeriz sorunumuzu“ demiş ve polis teşekkür ederek telefonu kapatmış. Sonra söz konusu kişiye telefon etmiş, böyle bir iftirayı neden attığını sormuş. Aldığı yanıt aynen şöyleymiş:
“Sen paraları çıtır çıtır ye, biz havamızı alalım öyle mi?“
Adam gülmüş ve “Mahkemeye çok inandığın Kuran'ı getireceğim, ona el basarsan bütün suçlamaları kabul edeceğim ve tüm kitaplarımı yakacağım“ demiş.
Bir süre sonra garip Kürt davadan vazgeçmiş, savcılık da adama bunu yazılı olarak bildirmiş.
Olay böylece kapanmış mı?

Polis Davetiye gönderir, gitmek zorunda degilsiniz ama bir Avukata vekaletinizi verdiginiz sürece, aksi takdirde polis sizi evden alir karakola götürür, orda ifade vermeyebilirsiniz ancak gitmek zorundasiniz, sayin konuk

Hayır, garip Kürt'ün arkasında beynini kemiren bir yığın çok iyi Kürt varmış, üstelik garip Kürt kendi yayınevini de sonunda çalışır hale getirmiş ve kitabı basmış, yedi yıl önce yazılıp, beş yıl önce basılan, binlerce kişi tarafından okunan ve yeniden başka bir kapakla, başka bir yazar ismiyle basılan kitabı redakte eden kişinin adını da belirtmiş, kitabın arka kapağına da “Bu kitap falan kişi tarafından filan isimle korsan olarak basılmıştır“ diye yazmış.

Adam için o güne kadar siyasi örgütler tarafından yafta olarak yapıştırılmaya çalışılan “Oturdu, dönek, hain, demokrat bile olmaz, serseri vb.“ türünden sözler sökmemiş, ama adam bu “Hırsızlık“ suçlaması karşısında gerçekten yıkılmış, çok da içerlemişti.

Herroysa herro, merroysa merroydu artık. Herkes sorumluluğu neyse onu almalı, olayı açığa çıkarmalıydı.
Şimdi olayın bendeki yüzünü açıkça anlatabilirim:

Kirma, Türk veya Türk ahlakiyla büyümüs herkesin, her Kürde Garib Kürt vb.. nitelemelere alisik oldugumuz bir durum Sayin konuk`un garip kürt nitelemesini yadirgamiyorum Kuyruklu kürt demedigine sükrediyorum. Kürt oldugumla gurur duyuyorum garip olsamda.

Ve Olayın Gerçeği

2001 yılında Köln'deki “Masal“ isimli kahvede Medeni Ay ile tanıştım. Medeni Ay o günlerde “İyi bir günlük gazete çıkarmak istediğini“ söyledi. Medeni Ay aynı zamanda bir Kürt örgütlenmesi olan “PİK“in üyesiydi. (Bu olay kız kaçırma suçuyla yargılandığı sırada kendi ifadesiyle mahkeme kayıtlarına geçmiştir, ihbar değildir.) Bu gazeteyi destekleyeceğimi, Kürtlerin birden fazla gazetelerinin olmasının hiç de kötü olmayacağını söyledim. (Bu düşüncemi bu gün de savunuyorum. Özellikle Türkiye için geçerli bu. Zırt pırt kapatılıyor gazeteler.) Çevreye yaptığı yazılı duyuruların altına benim ismimi koymasına da itiraz etmedim, üstelik bu yazıyı da benim evimde, benim bilgisayarımda yazdık.

Sayin Konukla Masal isimli Kahvede degil Eupener Str. 57-59 Köln adresteki Berfin Matbaasi`na gelerek is aradigini Matbaada herhangi bir is verilirse calisabilecegini söyleyerek, tanistik... bende kendisine benim yanimda calismasini uygun görmedigimi onun gibi degeerli bir insanin isci olarak calistiramiyacagimi ancak her türlü destegi sunabilecegimi söyledim, O ara Sayin Konuk telefonda bir arkadasiyla konusurken Solcu arkadaslarin kendisine sahip cikmadigini Islami örgüt icinde calisan arkadaslarin destek ciktigini gururla anlati... tanismamis böyle basladi...

Günlük Gazete icin sadece sayin konuka sormadim, Abdurrahman Durre, Ben ve A.Kadir Konuk ücümüz bir ara görüstük, benim bu görüsmeyi yapmadan önce zaten bankaya sunulmak üzere hazirladigim konseptim tamamlanmisti, kendisiyle birlikte onun evinde diger degerli insanlara gönderip fikirlerine basvuracagimiz yaziyi beraber hazirladik, yaklasik 230 kisiye gönderdim bu gönderme ve adres almamdada sayin Faruk Mühsinoglu yardimda bulundu sagolsun....

Kuzey Kurdistan Örgütleri Platform ve Hevkari de yer alan örgütlerin hepsi böyle bir projeyi desteklediklerini yazili olark belirtiler... ama kimse simdiye kadar ben sunu yaptim ben bunu yaptim aciklama ihtiyaci duymadi sayin konuk haric, bir mektubu birlikte yazmisiz yazmaz olaydik...

Daha sonra Medeni Ay yargılandığı davayı anlattı, olayın belgelerini içeren mahkeme kayıtlarını getirdi, kendi adı yazılmadan bunların romanlaştırılmasını istediğini söyledi. Kendi adı ve olayda yer alan genç kadının adı açık yazılırsa tecil edilmiş olan iki yıllık hapis cezasını çekmek zorunda kalacağı gibi öldürülmesi de gündemdeydi. Çünkü ardına bazı kişilerin takıldığını söylüyordu ve bunlar da romanda yer alacaktı. Ayrıca mahkemenin cezayı tecil eden kararında “Bu olayla ilgili açıklama yapamayacağı, o kadına artık şiir yazamayacağı“ belirtiliyordu. Şiir yazmaya devam ettiği için özel olarak çağrılmış, uyarılmıştı.

Roman Neyi Anlatıyor?

Medeni Ay PİK yöneticilerinden birinin kızıyla arkadaşlık yapıyordu, birlikte kaçmışlardı, ama olay mahkemede bambaşka biçimde sergilenmiş, genç kız kendisinin zorla kaçırıldığını ileri sürmüş, Medeni'nin cezalandırılmasını istemişti. Mahkeme de bu ifadeyi ciddiye almış, onu cezalandırmıştı.

Medeni'nin romanlaştırılmasını istediği konu buydu.
Medeni yazacağım bu kitapla birlikte benim yeni yazdığım “Hiç Bir Yere Gitmek-Elveda PİTT“ isimli romanı da kendi yayınevinde yayınlayacaktı. (Bu kitap daha sonra Belge Yayınları tarafından basıldı.) Bir yerde emeğimin karşılığı da bu olacaktı.

Medeninin getirdiği mahkeme dosyalarının üzerinde aylarca çalıştım. Olayın geçtiği yere, yani kaçırılma noktası olarak adlandırılan durağa, genç kadının evinin bulunduğu sokağa Alman kız arkadaşımla birlikte gittik. Onların ileri sürdükleri yolu izleyerek otomobille dolaştık bir süre. Dosyada açıklar vardı, her iki taraf da bazı şeyleri saklıyordu. Ben bunların üzerinde durmadım, benim için Avrupa'da yaşanan bir “Kız kaçırma“ yada birlikte gittikleri için “Kaçırılma“ya dönüşen bir olay vardı. Onu kurguladım.

Kitap bittikten sonra Medeni'ye götürdüm, hem PİTT'i hem Turnalar'ı teslim ettim. Sonra ne olduysa Medeni birden buharlaştı. Ona telefonla ulaşamadığım gibi iş yerinde de bulamadım. (Medeni Ay isterse bu dönemde hangi işlerle uğraştığını kendisi açıklar.) Aradan bir buçuk yıl kadar geçtikten sonra kitabı Mezopotamya Yayınlarına teslim ettim, bastırdım.

Sayin Konuk roman yazari oldugunuzu ben de biliyorum, roman hayalgücü ile yazilir bu hayal gücünüzü dogal olarak aciklamanizada yansitmissiniz, Kitabin CD sini(Cahit ve Sedat Sengül adinda iki gencle birlikte getirmistim) size teslim ettigim günden yaklasik 10 gün kadar sonra beni arayip benim parami niye vermiyorsunuz diye cikistiniz, bende hocam ne parasi dedim ve sasirdim. Sizde kitabinizi redakte ettim, bitmis parami getirin kitabinizi alin, bende hani bunun karsiliginda “Hiç Bir Yere Gitmek-Elveda PİTT“ isimli kitabinizi basacaktim anlasmamiz böyleydi dedim. Sayin Konuk ta ben vazgectim kitabimi basmayacagim, parami getir kitabini al deyince bende sinirlendim, kitap ta sende kalsin cd de sende kalsin dedim. Ve o günden sonra irtibatimiz kesildi, iki yil felan buharlastigim yok herkes benim kölnde oldugumu biliyor cep telefonum tam 11 yildir degismemis 24 saat aciktir, sayin Konuk uzun yazmaya calisarak hakli cikarim düsüncesiyle birilerinide itham altinda birakmaya calisiyor benim yaptigim tek is yayinciliktir... sayin Konuk

Bazi arkadaslar gibi bir bar, bir imbiss, bir köse yazarligi yapmiyorum, hem düzenli intihar girisimler gibi fantazilerimde yok ki arada bir kaybolayim veya buharlasayim....

“Dosyada açıklar vardı, her iki taraf da bazı şeyleri saklıyordu“ Birde dosyada olan aciklari keske mahkemeden önce sana sorsaydik belki hakimin kararinida degistirirdin belki de ceza almaktan kurtarirdin beni...

Kitabın yayınlanmasından ve satışa çıkışından yaklaşık iki yıl sonra Özgür Politika Gazetesi'nin bürosunda çalışırken bir polis telefonla aradı. Hakkımda “Fikir hırsızlığı“ biçiminde bir şikayet olduğunu söyledi, şikayet konusunu ve şikayetçiyi açıkladı ve ifade verip vermeyeceğimi sordu. Ona “Ancak savcı yada mahkemede ifade verebileceğimi“ belirttim. Adam teşekkür etti kapattı telefonu.

Polise cagrilis tarihine bir bakin birde kitabin yayinlanma tarihine 2 yil mi yoksa 3 ay mi? Arada zaman var Kitap yayinlandiktan 3 ay sonra haberim oldu . Avukata götürüp verdim, Polis Abdulkadiri ifadeye cagirmak icin davetiye göndermis, Abdulkadirin dedigi gibi polis telefonla davet etmez, Hem dolandiricik ve hemde hirsizlik davasi acmasini söylemistim Avukatima, bu cagriyi alan Konuk beni aradi, Berfin Verlag`in sahibine nasil ulasabilecegini sordu, telefon benim telefonum benim sesimi iyi tanidigi halde böyle konusunca bende yarim saat sonra arayin sizi baglayayim dedim. Yarim saat sonra aradi ya Medeni biliyormusun karsi taraf (Berfin`in Ailesi) bizi mahkemeye vermis bende iyi yapmislar dedim... asil konuya gel sormak istedigin baska birsey varsa onu söyle, Konuk da neden böyle birseye basvurdugumu sordu kitabin kendisine ait oldugunu kendisine CD vermedigimden israr edince bende kendisine tek bir soru sordum farz edelimki bu kitap senin bu bilgilere nasil ulastin diye sordum o`da gazetecilik sirridir söylemem dedi .

Medeni'ye ulaşmak için telefon numarasını aradım, ondan bundan sordum, ulaştım. Bunu neden yaptığını sorduğumda, o sinirli ortamda bile beni gerçekten güldürecek
“Sen paraları çıtır çıtır ye, biz havamızı alalım öyle mi“ sözlerini söyledi.

Para lafi gecmemistir. Resmi olarakta Yayinevi bu iste sorumluluk tasimaz birileri bir kitap götürür bu kitabi yazdim begenilirse yayinlanir kitabin kime ait oldugunu yayinevi neden arastirsin bu konuyla ilgili yayinevinin isminin gecmesini dogru bulmadigimida ifade etmek istiyorum...

Geçmişte günlük gazetede, köşemde yazdım, yine yazıyorum, bana yayınlanan üç kitabım için yayınevi tarafından verilen paranın toplamı 200, evet iki yüz Euro'dur ve bu paranın zarf içinde verilişinde olaya tanık olanların hepsi yaşıyorlar. Bu gün “Uluslar arası yayınlama cesareti gösterme“ ödülü alan bir başka yayıncım da bu güne kadar yayınladığı tüm kitaplarımın karşılığında ne verdiyse kendisi açıklasın.

Iyi REKLAM keske isminide yazsaydiniz

Medeni'ye “Mahkemede görüşeceğiz, oraya çok inandığın Kuran'ı da getireceğim. Ona el bas bu kitabı sen yazdın diye, her şeyi kabul edip, ne istersen yapacağım“ dedim.
Aradan bir süre geçtikten sonra savcılığın gönderdiği mektupla iddiasından vaz geçtiğini öğrendim.
Savcılık da kamu adına soruşturmaya gerek duymamıştı.
Almanya'da dolandırıcılık adam öldürmekten daha ağır bir suçtur. Kişi haklarına tecavüz de bunların içinde yer alır. Kişi davasından vazgeçse bile savcılık kamu davasını sürdürür.

Hukuk okumuslugum yoktur, hangi sucun hangi suctan daha agir ceza alacaginida bilemem, bilmek icin o suclari ya islemek veya ilgi alanina giriyorsa arastirmak gerekiyor, Konuk bunlari arastirdigina göre ya böyle arizalari olmustur daha önce , yada ilerisi icin önlem olarak arastirmistir.

Bildigim tek sey davadan vazgecmemi basta avukatim ve diger arkadaslarim tavsiye ettiler, bende biri, bir yanlislik yapmis, yanlis yanlisla düzeltilmez diye düsünüp vazgecmisim. Bu benim kitabimdan vazgectigim anlamina gelmiyor, Buyursun sayin Konuk mahkemeye gitsin Kitabin kendisine aiit oldugunu ispatlamaya calissin nasil ispatlayacak bende merak ediyorum. Benim ispata ihtiyacim yok cünkü mahkeme kayitlarinda zaten bu olay birebiri gecmektedir. Roman bile denilemez cünkü mahkeme tutanaklari ve ifadelerden olusmus bir yazi bütünüdür bana göre...

Medeni Ay yine kimler tarafından dürtüldüyse etrafta “Ben yazdığım romanın disketini ona redakte etsin diye vermiştim, o kitabı çaldı bastırdı“ diyor üstelik kapağını değiştirerek çıkardığı kitabın arkasına da ismimi açıkça yazarak beni hırsız ilan ediyor.

Sorulara geçmeden önce bir noktaya değinmek istiyorum.

Bu güne kadar çok sayıda genç yazar adayı arkadaşımın öykü, şiir ve romanlarının düzeltmelerini yaptım. Onlar açıklamadıkları sürece de isimlerini açıklamayı ayıp sayarım. Çağrım şimdi onlara:
Bana bu güne kadar ilk kitaplarını getiren, yazım hatalarını düzeltmemi isteyen ve ilk kitaplarını bastırarak yazarlığa ulaşan, ve imzalı kitaplarını aldığımda küçücük de olsa katkım olduğu için beni sevindiren genç yazar arkadaşlarım, sayınız hiç de az değil, lütfen açıklayın, hanginizin kitabından bir tek sözcük çaldım?

Bu olayın hukuki yanını şimdi bir yana koyuyorum, elbette bunun bedelini ödeyecek Medeni Ay ve akıl hocaları.

Ama huzurlarınızda soruyorum:
-Onun dediği gibiyse, disketi vermişse neden yıllarca hiç sormamış, bu nasıl redaksiyon diye?
-Roman yayınlanalı yıllar oluyor, neden hakkını aramamış?
-Neden şikayetinden vazgeçmiş?
-Medeni Ay hayatında hiç roman yazmış mı?

Benim Hayatimin kendisi Roman sayin Konuk, hayatimin 12 gününü yazdim ismine roman denildi, sadece 300 gününü yazsam bende 25 kitap sahibi olurum ama 4 tane yayinlanmis kitabim var meraklilari icin duyrulur..

Son dönemlerde bazi gazeteci yazar ve büyüklerimiz tuhaf psikozlara girmisler ölmeden önce birlerine kendilerini yeniden anlatma ihtiyaci duyuyorlar, yeni bir hastalikmi nedir anlayamadim, Abdulkadir Konuk ta gurubun üyesi olmus bakiyorum kitap sorunu bahane kendisini anlatmaya calisiyorda calisiyor , nasil kahram oldugklarini onlar olmasalarmis vay bizim halimize vb herkes baska bir telden giriyor...

-Üslubu benimkine çok mu benziyormuş?

Benim uslubum senin uslubunla asla bir olamaz, seninki Saray uslubu padisahlar-sultanlar icin konusuyorsun eglendiriyorsun bu kabiliyete sahip olmayida istemem güldürü bir sanattir Allah icin bu sanatida en iyi yapanlarin basinda geliyorsun bu sanat dalini kücümsemiyorum, ama tarzim degil olamazda dolaysiyla neyimiz bir birine benzese de, uslublarimiz asla benzesemez...

Sen yazmaya devam et ya Kadir ben burdan ayriliyorum, sana kolay gelsin..

-25 kitap yazmış biriyim, benim kendime özgü bir yazım tarzım var ve o kitabı okuyan en bilgisiz kişi bile bu tarzı çabucak bulur.

-Bu kitap nasıl bir şey ki ben ömrüm boyunca çilelerle büyüttüğüm ismimi rezil etmeyi, hırsız unvanını kabullenmeyi göze alabilmişim?

-Onun deyimiyle şimdi ben hırsız, yayınevi de yatakçım oluyor, öyle mi?

Yaşamım boyunca hiç kimseyi mahkemeye vermedim, Medeni'yi ve elbette kitapta düzeltmen olarak ismi geçen Günay Aslan'ı mahkemeye vermeyi düşünüyorum ama önce siz okurların düşüncesini almak istiyorum.

Kitap hala Mezopotamya Yayınevi tarafından satılıyor, okuyanlar biliyor, onlardan rica ediyorum, karar vermemde bana yardımcı olsunlar. Çünkü böylesine rezil, aşağılık bir suçlamayı kaldırabilecek durumda değilim.

Ben komşuların ağaçlarından erik, elma çaldım, ben Erzincan'da Aydınlar Kitapevi'nden, İstanbul'da sol yayınlar satan kitapçı dükkanından okumak için kitap da çaldım, ama ne köşe yazılarımda ne romanlarımda bir tek insanın bir tek sözcüğünü aşırmak gibi aşağılık bir davranışa düşmedim. Eğer yazılarımda kullanmak zorunda kalmışsam başkalarının sözlerini mutlaka tırnak içinde verdim, bana ait olmadıklarını böyle belirttim, yada kaynak göstererek yazdım.

Medeni Ay'ın beynine kimlerin girdiğini, onu fitleyenlerin kimler olduğunu iyi biliyorum, ama sorun şimdi onlar değil. Mahkemeye gittiğimizde elbette onlar da gündeme gelecekler. O zaman “Böyle bir dava Kürtlere zarar veriyor“ demelerinin hiçbir yararı olmayacak ve sorumlusu ben olmayacağım.

Burada Medeni'nin yeni kitabında “Redaktör“ diye gösterdiği sayın Günay Aslan ile ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.
Olayı öğrendiğimde (henüz o kitap elime geçmedi, geçince ayrıca değerlendireceğim.) öncelikle Günay Aslan'a yazmak istedim ve aşağıdaki e-maili yazdım.

“Selam Günay,
Böyle bir oyuna nasıl düştün bilmiyorum ve gerçeği senden öğrenmek için yazıyorum.
7 yıl önce yazılmış, 5 yıl önce yayınlanmış bir kitabın “Redaksiyonunu“ nasıl yaptın, neden konuyla ilgili bana bir şey sormadın, nasıl böyle bir kire bulaştın?
Medeni Ay'ı mahkemeye vereceğim, elbette yanında redaktör olarak sen de yer alacaksın. Dileğim yanlışları önceden düzeltebilmek.
Yanıtını bekleyeceğim.“

Sayın Aslan'dan kısa sürede aşağıdaki yanıtı aldım. Ondan kaynaklanmayan, E-mail'de oluşan noktalama yanlışlarını düzeltmiyorum. :

“Kadir Selam,
Bu durumdan oturu gercekten uzgunum... Medeni'yi uzun zaman engelledim ve yapmamasi icin kendisini uyardim... Kitabin tekstini bana yillar oncesinden vermisti ve onu en az iki yil beklettim. Ona hem redaksiyon isi olmadigini soyledim, hem de boyle birsey yapmamasini tembihledim...Medeni ise ta basindan beri bu teksti sana da redaksiyon icin verdigini iddia ediyor ve kendi kitabi oldugunu soyluyordu...Senle konusmasi gerektigini de soyledim. Bana zaten mahkemelik oldugunuzu soyledi...Sonunda da gecen ay yayinlamis. Kitapta redaksiyon katkim yok, bakinca sende goreceksin ama benim adimi yazmis... Benim kitabimin mizanpajini o yapmisti. Kendi adini benim kitabima koymasini istedim. O da bu arada kendi kitabinina benim adimi yazmis...ne benim boyle bir talebim olmus,ne de kitap cikincaya kadar haberim...Olan olduktan sonra da insanin yapacagi birsey kalmiyor...Medeni'ye kizmak da sorunu cozmuyor...Maalesef istemeden de olsa Medeni'yle senin arandaki soruna alet oldum...İnsan bazen iyi niyetin kurbani oluyor, ne yazik ki basima bazen bu tur seyler de geliyor...Olay bundan ibarettir...Elbette sen yasal haklarini sonuna kadar kullanabilirsin...Medeni'ye demistim, bunu Kadir'e karsi kullanirlar, millet ortaligi karistirmayi seviyor diye..demek ki dinletememisim...Sebebi her neyse kitabi yayimlamasi hos degil..velev ki dedikleri dogru dahi olsa, yapmamaliydi...Ben bastan beri kitabi yayimlamasina karsiydim....olayin kapandigini saniyordum... buna ragmen ismimim karistirilmasi hos degil... Dedigim gibi uzgunum. Kendine iyi bak, saglicakla kal...
Gunay“

Sayın Günay Aslan beni iyi tanır, iyiliklerimiz kötülüklerimiz oldu birlikte. Küs değilim, gördüğüm yerde selam veririm ve uzun yıllardır hiç görmedim, ama sözünü ettiği yıllarda birlikte birkaç kadeh kaldırmışlığımız da var. O günlerde de bana sorunu açabilirdi sanıyorum.

Kitabın yıllar önce kendisine düzeltilmesi için verildiğini kendisi yazıyor. Ondan bir yazar, gazeteci olarak şöyle bir davranış beklerdim:
“Kadir, senin yazdığın ve Mezopotamya Yayınevi'nin 2003 yılında yayınladığı “Turnalar Uçsun Yüreğinizde“ isimli kitabı Medeni Ay bana getirdi, kitabı kendisinin yazdığını, sana düzeltmen için verdiğini, senin de kitabı çalarak bastırdığını, şimdi kitabı kendisinin basmak istediğini bunun için de benim düzeltmemi istiyor, sen ne diyorsun?“

Sayın Günay Aslan bana her biçimde ulaşabilir, sorabilirdi. Yıllardır yapmadı. Şimdi piyasaya çıkarılan kitapta o istemese de ismi redaktör olarak geçiyorsa bunun sorumluluğunun ağır olduğunu da bilmesi gerekir. Bu aynı zamanda kitapla ilgili bir kuşku taşıdığının da kanıtı sayılabilir. Nitekim bu kuşkusunu “velev ki dedikleri dogru dahi olsa, yapmamaliydi...“ sözleriyle dile getiriyor.

Ama ben bu noktada sayın Aslan gibi düşünmüyorum. Medeni'nin söyledikleri gerçekten doğru olsaydı hakkını sonuna kadar araması da en doğru yol olurdu. Neden emeğini başkalarına çaldırsın? Böyle bir duruma ben tanık olsaydım ve Medeni'nin haklılığına inansaydım onu sonuna kadar ve her şeye karşın desteklerdim. Başkasının yazdığı bir eseri çalmak iğrenç, aşağılık bir şey değil midir?

Olayın “bana karşı kullanılacağını söylediğini“ belirtiyor sayın Aslan, bunu bana da duyurabilir, en azından olay hakkında baştan bilgilenmemi sağlayabilir, bu konuda benim düşüncelerimi de öğrenebilirdi. Onun hakkında böyle bir iddia ortaya atılsa benim yapabileceğim en doğru davranış onu uyarmak olurdu.
Son zamanlarda bazı “iyi saatte olsunlar“ın tek işlerinin beni bitirmek olduğunu duyuyor, biliyorum. Siyasi tezgahlar beni korkutmuyor, ama iddia başka birinin fikrini çalmaksa...

İsminin kendi istemi ve bilgisi dışında kitapta yer aldığını söylüyor sayın Aslan, ama kitabın bir ay önce yayınlandığını biliyor. Ben ise yeni öğreniyorum. Neden o kişiye “Benim ismimin burada yer almasını istemiyorum, sil onu“ demiyor? Kitap yayınlandıktan sonra bile bunu yaptırmak olanaklı. Kaç yüz bin basmış bu adam ki isimler silinemiyor? Sayın Aslan istemese de kitapta yer alan ismiyle kitabın arkasındaki açıklamayı doğrulamış, desteklemiş olmuyor mu?

Sorun elbette şimdi sayın Aslan değil, ama mahkemeye gidildiğinde “Yayınlanmış bir kitabın üzerinde oynamak, tahrifat yapmak, bunu da açıkça ismiyle belirtip, üstlenmek“ gibi bir suçla karşılaşacak, onu anlatmak istiyorum. Ve ikimizin bir hakim karşısına çıktığımızı düşünüyor, gerçekten utanıyorum.

Olayın özeti bu.
Beni gazetede köşe yazılarımdan, araştırma yazılarımdan, internet sitelerindeki yazılarımdan tanıyanlara sormak istiyorum:
Siz hiçbir yazımda “Benim şu romanım çıktı, benden yada şu yayınevinden isteyebilirsiniz“ şeklinde “kendim kendime“ reklam yaptığımı okudunuz mu? Kitaplarımı okuyanlar, benim hiç çantadan çıkarıp kitap sattığımı, o kitabın parasını alıp cebime koyduğumu gördünüz mü? Okuma düzenlenmişse birileri satar, toplantının sonunda bana getirir, biz de o paraları o akşam deve yaparız, olur biter. Bunun tanıklarını da konuşmaya çağırıyorum. Birkaç kez festivallerde kitaplarımı imzaladım, sorumlular söylesinler, satılan kitaplardan bir kuruş aldım mı?

Peki bu ne biçim hırs, bu ne biçim aymazlık ki başka birinin emeğinin üzerine “oturabiliyorum?“

O kitaba sözcüklerimi, bilgimi, ruhumu, kızgınlığımı, gırgır geçen dalgacı yanımı, aylarca emeğimi verdim, mahkeme dosyalarından kötü Almanca'mla çevirmeye çalıştığım satırları özenle kurguladım, karşılaştığım her insana yaşanılan olayın acılığını anlattım, (Eğer mahkemeye gidersem elbette o kişileri tanık olarak mahkemeye çağıracağım.) romanın kahramanının zarar görmemesi için olayın tüm sorumluluğunu üstlendim, bir yerde kendim hedef haline geldim, kitap okurlarca beğenildi, şimdi bir adam çıkmış o kitabı kendisinin yazdığını benim ise bir hırsız olduğumu söylüyor. Üstelik bu adam beş vakit namaz kılıyor, oruç tutuyor. Kürtlerin Tayyip'i desem o da değil.

Söyleyin inandığınız en kutsal şeyler adına.
Ben şimdi ne yapayım?
....

Rica ediyorum, ulaşabildiğiniz her yere kendi kendimi “Teşhir“ eden bu yazıyı gönderin ve bana söyleyin: Mahkemeye mi gideyim, sizin huzurunuzda mı aklanayım?

Not:
Bu yazı sayın Günay Aslan'a, günlük Özgür Politika Gazetesi'ne, Medeni Ay'ın yayınevi e-mail adresine de gönderilmiştir.

Not:
Sayin Günay Aslan`in bu konuyla hic bir alakasi yoktur, Sayin Günay Aslan`in dedigi gibi ben kitapta ismini reklam amaciyla kulandim daha dogrusu nazim gectigi ve samimi arkadasim oldugu icin sorma ihtiyaci bile duymadim. Sayin Konuk asil meseleyi carpitmak icin Sayin Günay Aslan isminde yogunlasmaya calismaktadir..

vay malaminê,kuzuyu kurda teslim etmissien,senin senden xeberin yok. kürd ulusal mücadelesinin kaymaxcilarini bilmezmisen? ma sen konukun ne sahtekar olduguni bilmezmisin,hic dagi görmemis itirafcilarn adina dagdan kopan özgürlük kitabinin yazari bu konuk degilmidir? sak sak sak günay konuk amade,bunlarin bu güne kadar yazdiklarinin tümü haso hüsodan calma degilmdir? vay malaminê medeni abi... sen dua et bir kitabla kurtuldun,inan bana bir aya daha bunlarla gezseydin,matbada gidecekti ve sen bir don,bir gömlek kalirdin,kusira bakma ama gercekler budur. biri 33 kursun olayinin organizatörünün oglu abdulgünay aslan,digeri itirafcilari kahramanlastiran saksakci konuk. kek medeni ben sana en özelinden bir demet hakiki kürd bexdanozu gönderiyem,bunu kaynatip suyunu buzdulabina koy,iyice soguduktan sonra günde bir bardak ic,dikkat mutlaka soguk icilmesi gereki,üc günde bir seyin kalmaz,sinirin minirinde gecer. saygilarimla kek medeni

[b]Üzülmemek Gerekiyormuş[/b] A.Kadir KONUK Evet, Almanların bir sorunla karşılaştıklarında “Üzerine bir gece yatmak gerek“ deyişlerinin haklı bir yanı varmış, üzülmemek gerekiyormuş. Bana yazılarıyla destek olanlar da aynısını söylüyorlar. “Halkın vicdanına bırak onları“ diyorlar. Öyle yapmak en doğrusu. Böyle yapmama en çok, kendisine saygı duyduğum, ama yüzden tanımadığım bir psikolog doktor arkadaşın sözleri neden oldu. Ama birkaç söz söyleme hakkımı kullanmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Kariyerizm alçaklıktır. Kariyerist insan ise alçağın en alçağıdır. Onlara bu niteliklerini kalabalık içinde yüzlerine karşı söylediğinizde sırıtırlar. Bu tür insanlar çıkarları uğruna suratlarını her tür pisliğe rahatlıkla batırır, açığa çıktıklarında gözyaşları döker, kendi gözyaşlarının içinde erir, hak ettikleri kuburları boylarlar. Bu tür insanlarla aynı mekanda bulunmak, onların kirlettikleri havayı solumak zuldür! Bana şerefsizce bir yakıştırmada bulunanlar, onlara yardakçılık edenler, önden, arkadan destek çıkanlara elbette sövme hakkım var. Ama bu işi Nazım Hikmet Ran'a bırakıyorum. O daha şiirsel sövebiliyor. Belki benim sözlerim kaba kaçar. “Behey! Kara boynuz gibi kaşlı Mukaddes Apis başlı Adam; Behey! Kara maça bey! .... Ben ki bileklerimde tel kelepçeyi bir altın bilezik gibi taşımışım ben ki ilmikleri sabunlu iplere bakıp kıllı kalın ensemi kaşımışım tehdidine pabuç bırakır mıyım hiç? ... Behey! Kara maça bey! Behey, yüzü kara Ruhunu zenci bir esir gibi çıkardın pazara Bir orospu yaptın kafatasını ... Acayip rüzgarlar esmiyegörsün başımdan Yoksa musahhih maaşımdan Haftada üç papel taksite bağlayıp seni Bir şamar oğlanı gibi kullanırım Beyimin böyle işlerle ülfeti var sanırım Mükemmel yapar vazifesini.“ ... Yetmedi değil mi? Kariyerist kişi it gibidir, kıçına ne kadar tekme yese kuyruk sallamaya devam eder. O zaman Nazım ağabey devam etsin iki üç satır daha. “Ben hızımı asırlardan almışım bende her mısra bir yanardağı hatırlatır ben ne halkın alın terinden on para çalmışım ne bir şairin cebinden bir satır... ... Atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı Fransız sermayesinin hacı ayvazı Bu yazdığım yazı Örse balyoz salanların şimşekli yumruğudur Katmerli kat kat ensende. Ve sen o kemik yaladığın Sofranın altına girsen de -dostun Kara maça bey gibi- kaldırıp kaldırıp yere çaal- -mak için canını burnundan aaal- -mak için bulacağım seni... koca göbeklerin Rusel kuşşağı sen sen uşşak murabbaı, sen uşşak mik'abı, satılmış uşşakların uşşşşağı sen!!!“ “... Gel! Sen: İtlerini öne itip Karanlıkta yol kesen Hatip! Sen: ... Torbanı doldurmak için yaşıyorsun Bana gelince Ben: Geniş omuzlarımda dimdik bir kelle taşıyorum. Ve yaşıyorum Kellemin içindeki için. ... Sen... Hayır seninle böyle konuşmak istemem... Hem, Ben ki yegane asaleti Dişli düşmanla boğuşmakta bulanım, Seninle boğuşmak istemem... Sen bir komik ademsin. Portakal oğlu zademsin. Toka ederler papelini, Sıkarlar senin belini, Sivri dilli, zilli bir bebek gibi çırparsın elini. ...“ (Nazım'ın yukarıda kısaltarak aldığım şiirlerinin tamamını okumak isteyenler Adam Yayınları tarafından yayınlanan “Benerci Kendini Niçin Öldürdü“ isimli kitaba bakabilirler.) Evet, psikolog dostumuzu üzmek istemiyorum. Bizi, yani Günay'la beni mahkemelerde göremeyecekler. Öteki iğrenç yaratığın adını bile anmak istemiyorum artık. Ama bu sorun elbette burada bitmeyecek. Yazılması gerekenler gününde yazıldıklarında daha etkili olurlar. O günü yakalamak için inadına yaşamaya devam edeceğim ve o gün geldiğinde –artık hiç kimsenin mücadelesine zarar vermeyeceği için- tüm Kara maça beylerin suratına indireceğim şamarımı. Ahtım olsun! O güne kadar bu korkuyla kıvransın dursunlar pislik kuburlarında. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Bunamis bir adamla ugrasip zamanimi bosa harcamayi düsünmüyorum, A.Kadir`i Allah`a havale edecektim ama Allah`a inanci olmadigi icin, Sümbülzade Vehbi Efendiýe havale ediyorum, O zat-i mühterem ancak Abdulkadir Konuk`un hakkindan gelir... "bezm-i hamam edelim sürtürem ben sana kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can. lal-u sarap içirem ve ıslatup geçirem parmağina yüzüğü, hatem-i zer drahsan. eyil eyil sokayım iki tutam az mıdır? lale ile sümbülü kakulune nevcivan. diz çökerek önüne ilik ilik akıtam, bir gümüş ibrik ile destine ab-i revan. salınarak giderken, arkandan ben sokayım, ard eteğin beline, olmasın camur aman. kulaklarindan tutup dibine kadar sokam, sahtiyanden çizmeyi, olasın yola revan. öyle bir sokayım ki kalmasın dışarda hiç, düşmanının bağrına hançerimi nagihan. herkese vermektesin, bir de bana veresen avuç avuç altını, olsun kulun saduman. eger arzu edersen ben ağzına vereyim, yeter ki, sen kulundan lokum iste her zaman. sen her sabah gelesin, ben vehbi'ye veresin, esselamun aleyküm ve aleykümesselam."

Bu olayda dürüst olmayan kisi Günay Aslan........ Her iki kisinin de kimyasi ayri olan insanlar........... Günay Aslan; aydin, entellektüel, yazar boyutunda.. Medeni Ay, dinci, popilist, degeri para olan ve her yolu para icin mesru sayan bir yasami olan kisi Nedir abim bu iliski??? Her ikisini ortak noktasi nedir?? Bayanlar mi? Mümkün Para mi? Olabilir Nedir gercekten bu iliski? Bilen varsa lütfen aciklasin Saygilar Takma ismi Rojda olan vatandas

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.