Direkt zum Inhalt

ULUSLARIN KENDI KADERLERINI TAYIN HAKKI-GÜNEY KÜRDISTAN

ABD’NIN Irak’a müdahalesinin ikinci yılı yaklaşırken Irak’ta ilk seçimler yapıldı. Kürt Birleşik listesi, Kürdistan’ın tüm bölgelerinde Kerkük dahil ezici bir üstünlükle seçimleri kazandı. Bu seçimler sırasında “referandum hareketi” daha önce toplamış olduğu 1.700.000 imzalı bağımsızlık talebini onaylayan bir sonuç elde edildi. Seçim sırasında Referandum hareketi 3 seçim sandığı dışında bir dördüncü sandık koyarak otonom Kürdistan’ın 3 eyaletinin dışında Musul, Kerkük ve Hanekin bölgelerinde Kürdistanlılardan bağımsızlık talebi konusunda oy vermelerini talep ettiler. ?

1.998.061 oydan 1.973.412 ü Kürdistan’ın bağımsızlığı için oy verdiler. Yani Güney Kürdistan’da bağımsızlıktan yana olanlar %98.8 oranını geçmektedir. Eğer bir halkın hemen hemen tamamı bağımsızlıktan yana ise ve bunu ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını en güzel ifade eden yöntem olan referandumla dile getiriyorlarsa, demokrasiyi savunan her dürüst bireyin bu iradeye saygı göstermesi gerekir. Aksi takdirde temel insan haklarının ihlali söz konusudur.

Güney Kürdistan’da devlet kurma fikrinin bu tür bir referanduma konu olması ABD’nin müdahalesinin yarattığı özel koşulların sonucu olduğu doğrudur ancak bu devlet oluşumuna ABD’nin ebelik etmesi nedeniyle karşı çıkmak tarihi yeterince bilmemekle ilintilidir. Zira bu gün bağımsızlığını kazanan devletlerin büyük çoğunluğu dünya savaşları ve / veya bölgesel savaşlar sonucu doğmuştur.

Belçika Örneği:18. yy sonlarında ve 19. yy başlarında Avrupa’nın üç büyük sömürgeci devleti arasındaki savaşlar ( ıngiltere, Fransa ve Hollanda) ekonomik, sosyal ve politik anlamda sürekli bir blokaja neden olmaktaydı. Bu duruma son vermek amacıyla Brüksel dükü kral olarak atanarak Belçika krallığı kuruldu. Bu krallığın topraklarının bir kısmı Flaman (Hollanda) , bir kısmı Wallon (Fransa) ve küçük bir kısmı Germen (Alman) lardan oluşmaktaydı. Sonuçta büyük güçler arasında tampon bir bölge oluşturmak amacıyla bir devlet oluşturuldu. Bu devlet 1970’lere gelindiğinde parçalanma noktasına gelmişti. Brüksel’in Avrupa’nın başkentlerinden birisi haline gelmesi ve krallığın federal bir düzenlemeye dönüşmesi sonucu Belçika devleti meşruti federal bir demokrasi olarak AB içindeki rolünü oynamaya devam etmektedir.

Brazilya ispanyol Portekiz savaşı sonunda doğan bir devlet iken, balkan devletlerinin çoğunluğu osmanlı Rus savaşının akabinde Osmanlı’nın yenilgisi üzerine ortaya çıkmıştır. Eğer bu savaşlar olmasaydı balkan devletlerinin kurulabilmesi daha uzun bir süreye yayılabilirdi. Bu dönemde balkanlardaki tüm milliyetçi hareketler Avrupa’nın büyük güçleri ve Rusya tarafından desteklenmiştir.

Emperyalist paylaşım savaşı döneminin büyük imparatorlukları, Rus , Osmanlı, Macaristan- Avusturya ve Alman tarih imparatorluğunun tarih sahnesini terk etmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu imparatorlukların yerlerine çoğu zaman halkların etnik dağılımına uygun olmayan devletler kurulmuştur. Bu devletlerin başlıcaları (Avrupa’da) Polonya, Çekoslavakya, Arnavutluk gibi. Orta-Doğu’da Irak, Suudi Arabistan’ında 1. Dünya Savaşı akabinde kurulduşu görülecektir.

2.Dünya savaşı sonrasında, bağımsızlık hareketleri ve sömürgelerin devlet kurmaları büyük bir dinamizm kazanarak Asya ve Afrika’da bir çok sayıda devlet kurulmasına yol açmıştır. Haklı yada haksız savaşlar olarak ayrılan savaşlarda, haklı savaşlar soucunda kurulan devletler ilerici ve demokrat çevrelerin açık desteğini almıştır. Fakat haksız savaşlar sonrasında kurulan devletlerinde kurulmasına karşı çıkılmamıştır.
20. yy başlarında sayısı 20 civarında olan bağımsız devlet sayısı 20.yy sonunda 200 ü bulmuştur.

En son SSCB’nin dağılması ile Doğu Avrupa, Kafkasya ve orta Asya’da 15’e yakın devlet kuruldu. Ayrıca, Çekoslovakya barışcıl yollardan iki cumhuriyete ayrılırkan Yugoslavya 5 kanlı savaş sonucunda 6 devlete bölündü. Bosna, Kosova, Slovanya, SIrbistan, Karadağ, Makedonya, Hırvatistan. ABD müdahalesinin Bosna’yı, Avrupa müdahalesinin Kosova’yı doğurduğu unutulmamalı. Üstelik Kosova’ya BM in kararı ile bir yönetici atanarak uluslararası arenada bir ilk gerçekleşmişti. Bu süreçte, Türkiye’de bugün sağ veye sol yelpazeden , türk ve kürt çevrelerden Güney Kürdistan’da devlet oluşumuna karşı çıkanlar bu devletlerin oluşumuna ya sessiz kalmakta veya desteklemekte idi.
Güney Kürdistan’daki oluşuma karşı çıkan çevrelerin 3 tezi vardır.
Birinci iddia: bu devletin ABD’nin desteğinde kurulduğu iddiasındır.
ikinci iddia: bu kurulan devletin ABD’nin güdümünde kukla bir devlet olarak ikinci bir Israil olacağı varsayımıdır.

Üçüncü iddia ise bölgede bir kürt- arap , kürt- türk savaşına neden olabileceğidir.

Bu iddiaları ele aldığımızda; Güney Kürdistan’ın yaklaşık yarısı 1991’den beri Başdat’la başı olmadan ayrı bir devlet konumunda otonom bir yönetime sahiptir. 2004’un son aylarında Güney Kürdistan’da toplanan 1.700.000 imzalı bağımsızlık talebi “referandum hareketi” tarafından BM’e sunulmuştur. Bu bağımsızlık talebi 30 ocak 2005’teki seçimlerde ezici bir çoğunlukla teyit edilmiştir. Yani ABD tarafından kurulan bir devlet söz konusu değildir. Tersine, 1806’teki Baban isyanından bu yana kürt halkı 200 yıldır bağımsızlığı için mücadele vermektedir.

Dünyanın en uzun bağımsızlık savaşı veren kürtlerin devlet kurma konusunda kendi kaderlerini tayin hakkını ABD’nin bölgedeki varlığına başlamak bir yanlışlıktan çok sistematik, sinsi bir kürt düşmanlığından öte anlam taşımaz.
Kürdistan’ın ikinci bir Israil olması ise olanaksızdır. Israil çok özel koşullarda ve istisnai bir biçimde kurulmuş bir devlettir. Günümüzde ABD’nin en büyük belirleyici lobisi yahudi lobisidir. Kürtlere gelince, ABD’de bir kürt lobisinden bahsetmek için bile ihtiyatlı olmak gerekir. Dolayısıyla, ABD’den Güney Kürdistan’a Israil özelinde olduğu gibi yardım amaçlı bir girişim olmayacağı açıktır. ABD Kürdistan’a çıkarları oranında yardım edebilir.

Özellikle küreselleşmenin vardığı boyutlar göz önüne alındığında yeryüzünde hiç bir ülke ABD ile ilişkilerini kesme şansına sahip değildir. Önemli olan bu ilişkilerin karşılıklı çıkarlar doğrultusunda ve/veya minumum zarar üzerine kurulabilmesidir. Bunun için, Kürdistan’da demokratik bir sistemin kurulmasını sağlamak ve iktidar üzerinde demokratik kontrol mekanizmaları oluşturmak gerekir. Bu anlamda “referandum hareketi” şimdiden doğrudan demokrasinin araçlarını oluşturmaya başlaması ve 30 ocak seçimlerinde bir refarandum yapılmasını sağlamaları umut verici bir gelişmedir.

Bölgede Israil dışında Türkiye, MIsır, Kuveyt, Katar ve Ürdün’ün ABD’ye hiç bir sorun çıkarmadıklar tersine “büyük biraderin” gözüne girmek için yarıştıkları görülmekte. Ayrıca uzun yıllardır ABD’den yıllık 1 milyar doları aşkın askeri yardım alan 3 ülkeden 2 si Israil dışında Türkiye ve MIsır’dır. Güney Kürdistan’ın ikinci bir Israil olacağını iddia edenler, demokrasi ve özgürlük kaygılarından çok Türkiye’nin çıkarlarını koruma kaygısı ile hareket etmektedir. Kaldı ki, Türkiye’de olmayan ölçüde, demokratik ilerici bir hareket olan “referandum hareketi” şimdiden Güney’de demokratik uyanıklığın temellerini atmıştır. Bu farklılık kukla bir devlet oluşumuna karşı demokratik bir direnişin işaretini vermiştir.

3. iddiaya gelindiğinde , Arap devletleri 85 yıldır, Türk ve Iran ise 500 yıldır kürtlere savaş açmış durumdadır. Bu gerçekliği göz ardı ederek, kurulacak bir devletin bu halklarla savaşa yol açacağını ileri sürmek açıkça olguları ters yüz etmek ve iflah olmaz bir kürt düşmanlığını dillendirmekten öte bir şey değildir.
Ulusların kaderlerini tayin hakkı 1. dünya savaşından sonra Wilson’un Cemiyet’i Akvam’a kabul ettirdiği 14 prensipten bir tanesidir. Günümüzde ulusların kaderlerini tayin hakkı temel insan haklarının başında gelmektedir. Bu temel hakkın kürtler ve Kürdistan söz konusu olduğunda tartışılması, kabul edilemez bir durumdur.

Kürdistan’ın bağımsızlığını kazanması, bölgede sömürgeci devletlerin saldırılarına neden olacaksa Bağımsız bir Kürt devletini savunmak sadece Güneyli kürtlere kalmayacak bir konudur. Kendilerini dünyanın dört bir parçasında kürt olarak tanımlayan her kesin üzerine düşeni yapmasını gerektirir.Başta ezilen ulus temsilcileri olmak üzere, Dünya’daki devrimcilerinde böyle bir savunmaya uluslararası dayanışma birlikleri ile katılmalarını gerektirir. Çünkü söz konusu olan sömürge ve ezilen bir ulusun sömürgecilere karşı direnişi temelinde haklı bir savaşı olacaktır. Devrimci teori her türden ezilen ulus direnişini haklı savaş kategorisinde değerlendirerek onları desteklemeyi öngörmektedir. Bu konuda, tarihi örnek Lenin tarafından Afganistan özelinde verilmiştir. Lenin ıngiliz emperyalizmine karşı direnen feodal karakterli kral önderliğindeki direnişi bile desteklemiştir.Bundan dolayı, Kürdistan’ın kuruluşunu bölgede savaşlara yol açacak gerekçesi ile red etmek sömürgecilere ait bir tezdir.

Neticede, Güney Kürdistan’da oluşabilecek bir devlet tüm kürtler, demokrat ve devrimci güçler tarafından desteklenmek zorundadır. Bu oluşuma karar verecek olanlar Kürdistan halkıdır. Herkesin saygı göstermesi gereken referandum sonuçlarına göre ortaya çıkan kürt halkının gerçek iradesi ve bağımsızlık talebidir ve bu irade tamamen ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesine uyumludur. En önemlisi bir ülkenin bağımsızlığı söz konusu olduğunda belirleyi olan iç dinamikler söz konusu olduğunda 30 ocak seçimleri sırasında ise kürt halkı tavrını açıkça ortaya koymuştur..Bugün Güney Kürdistan bağımsızlıktan yana olan iç dinamikleri ilk defa dış dinamiklerle çakıştığıni için sömürgecilerin rüyaları kaçmaktadır. Ama karanlık güçler aydınlğıa yürüyen bir BAŞIMSIZ KÜRDISTAN’I engelleyemeyeceklerdir.
i.

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.