Direkt zum Inhalt

Sayın Evîn Çîçek'in geçenlerde Newroz Com'dan yayınlanan „Kürd Bedirxan Bey ve Kürdistan'da farklı inançlara uygulanan kırım“ adlı makalesini okuduĝum zaman Kürdlerin hâlâ kendi tarih yazımında var olan hazır, tek yanlı ve hatta anti-Kürd „verileri“ doĝru olarak sahip çıkmalarını gördüm.. Uzun zaman boyunca Kürdistanı sömürgeleştiren devletler Kürdlerin ulusal varlıĝını yadsıyan, tarihi gerçekleri alt üst eden ve hatta Kürdlerin varlıĝını inkâr eden bir yaklaşımla Kürdlerin tarihini yazdılar.. Yine uzun zaman boyunca Batı ve Doĝu bölgesel ve uluslararası güçleri adına Kürdistan'a gelen misyonerler ve ajanlar Kürdlerin tarihine ilişkin incelemelerde bulundular... Ayrıca bu iki kesimin dışında küçük bir grupta olsa tarihe karşı entelektüel sorumluluk duyan ve hatta Kürd dostu olan tarihçilerde vardır.. Doĝu ve özellikle Güney Kürdistan'da çoktan beri Kürd tarihçileri yukarıda sözünü ettiĝim tarih yazıcılarını aşarak sürece damgalarını vurmuşlardır. Son yıllarda Kuzey Kürdistan'da da Kürd tarihçileri büyük çaba sarfederek çeşitli ürünler vermeye çalışıyorlar... Ama, ne yazık ki hâlâ bu sürece damgasını vuracak durumda deĝiller... Kürd tarihi ile ilgili araştırma yapan Kürd tarihçilerinin önlerinde büyük engeller ve zorluklar vardır.. Çünkü, Kürdlerin tarihine ilişkin büyük çarpıtmalar yapılmış, hayali veriler ve gerçeklikler oluşturulmuş ve büyük finansal kaynaklar aracılıĝıyla her tarafa yayılmıştır.. Bundan dolayı Kürd tarihini yazmaya çalışan Kürdlerin önünde defigure edilmiş bir tarih gerçekliĝı var... Kürdler, kendilerine ilişkin çeşitli çıkar ve amaçlarla yazılan tüm tarih yazımına karşı kuşku ile yaklaşmalı ve gerekirse araştırmaya girerken ilk etapta görmezliktende gelebilirler. Sayın Çiçek'in makalesinin hemen ilk cumlesinin başında „Bedirxan Bey 1832’de savunmasız 120.000 Kürd-Êzidî'yi katletmiştir“ diyor.. Bu alıntının kendisi bir dizi yanlışlıĝı barındırıyor... Bir kere Mîr Bedirxan yada Bedirxan Paşa yada Mîrê Botan Büyük Bedirxan sözü edilen tarihte Yanı 1832’de Mîr deĝildir. Cizîre Botan Mîrî olmadıĝına göre böyle bir toplu katliamı, 120 bin kişiyi öldürme imkânı ve şansıda yok.. O dönemler Botan Mîrî, Mîr Sêvdîn idi... Meşhur Êzdanşêr'in babası ve aynı zamanda Mîr Bedirxan'ın amcası oĝluydu.. Mîr Sêvdîn, Soran Mîrî Paşayê Kore, Paşayê Gewre yada Muhamed Paşa Revanduzi'ye baĝlıydı.. 1836’da Reşid Paşa Cizîre'ye saldırınca Mîr Sêvdîn Baĝdat valisine sıĝındı.. Reşid Paşa 07.05.1836 yılında kardeşine yazdıĝı bir mektupta Cizre Botanı, Beyini, din adamalarının rolunu tarif etmeye çalışıyor ve „ Cizre Beyi Seyfeddin bey dedikleri hainin ele geçirilen sarayında bulunan tarafınıza gönderilen Arapça evraklarından da anlaşılılmaktardır.............“ Buradan da anlaşılacaĝı gibi Türklerin Seyfeddin Bey dedikleri Kürdlerin Mîr Sêvdîn dedikleri Botan Beyidir.. Mîr Bedîrxan'ın Botan'ın başına geçmesi meselesinde Kamuran Bedirxan'ın Thomas Bois ya verdiĝi „ 1821 tarihi“ doĝru deĝildir. Aynı yanlış tarih Kamuran Bedirxan'dan önce , Dr. Bliç Şerko ve daha sonra Şemzini, Kutschera ve daha sonra gelen tüm Kürd ve yabancı tarihçiler Mîr Bedirxan'ın Botan'ın başına geçmesi tarih konusunda yanılgıya düştüler.. Abdulrahman Bedirxan Kürdistan gazetesinin 13.sayısında „Mîr Bedirxan 1869 öldüĝünde kendisi 16 yaşında olduĝunu ve Mîrin 1806’da doĝduĝunu“(Yusuf Ahmed Mantik, Bedirxanîkan Malbateki Xebatkar, r.6); Dr. Bliç Şerko'da Bedirxan'ın 1821 tarihinde 18 yaşında olduĝunu yazıyor...(Dr. Bliç Şerko, La question kurde)... 1836’dan itibaren Mîr Bedirxan ön plana çıkıyor ve Osmanlılar tarafından Botan'ın başına atanıyor. Daha sonra Mîr Sêvdîn’de af edilerek Botan'a dönüyor ve Mir Bedirxan Cizre'de olmadıĝı zaman onun yerine vekaleten bakıyordu. Tabii ki amca çocukları arasındaki iktidar kavgası uzun süre devam etti. Bugün elimizdeki belgelerden hareket ile Êzdanşêr'in Bedirxan'ın başkenti Cizre'yi Türklere teslim etmesinin geri planına ilişkin olarak bir düşünce yürütebiliriz.. Kaldıki aynı Êzdanşêr Bedirxan'dan sonra Türklere karşı daha büyük bir ayaklanmaya önderlik etti..( Êzidî Kürdler bazında onun dönemine de deĝineceĝim) 1832 tarihinde Êzidî Kürdlere yönelik bir katliam olmuşmudur? Evet olmuştur, ama bu katliam hâlâ Botan Mîri olmayan Bedirxan tarafından deĝil, Soran Mîrî Paşayê Kore yada bizim Kürdlerin Paşayê Gewre dedikleri Mîr Muhamed tarafından yapılmıştır.. Acaba verilen 120 000 rakamı doĝru mu? Êzidî Mîrliĝi ve Soran Mîrliĝi arasındaki çatışmalar nasıl gelişti? Soran Mîrliĝinin kuruluş tarihine ilişkin farklı görüşler vardır. Bazı tarihçilere göre Soran Mîrliĝinin kuruluş tarihi 12.yy ve bazılarına göre ise 15.yy dayanıyor... Ama genel olarak tarihçilerin birleştiĝi ortak payda Osmanlıların bölgeye gelişlerinden önce bu Kürd Mîrliĝi vardı.. Kürd Beylikleri yada hükümetleri kendi aralarında sürekli kanlı biçaklıydılar... Soran Beyliĝi ile Babanlar arasında, yada Soranlılar ile Bedînan Emirliĝi arasındaki savaşlar ve çatışmalar tarihi eskiye dayanıyor... Bu durum Kuzey ve Doĝu Kürdistan'daki Kürd Beylikleri arasındada her zaman görülmüştür.. Kürdlerin kendi aralarındaki çatışmaları ve parçalanmışlıkları Kürdistanı işgal eden devletlerin çıkarına olmuş ve onlar tarafından her zaman teşvik edilmiştir... Sömürgeci devletler Kürd Mîrleri arasındaki güç dengelerini her zaman kontrol altında tutmaya, bozulan dengeleri şiddetle ayarlamaya çalışmışlardır. Soran Mîrliĝi ile Êzidîlerin Dasnî Mîrliĝi arasındaki husumet ve çelişkiler de çok daha eskilere dayanıyordu... Aslında daha sonra yaşanan çelişki ve çatışmalarda sömürgeci Osmanlı devletinin oynadıĝı oyunların başlangıcı Kanuni Sultan Suleyman'ın Baĝdatı işgal edip Hewlêr'e geri gelmesi esnansında açık bir şekilde yaşanıyor.. Soran Mîrî, Mîr Îzedin Kanunî Sultan Suleymanı Hewlêr'de çok sıcak karşılamasına raĝmen, Kanuni tarafından Iran Şahı Şah Tehmasp ile ilişkileri var bahanesiyle öldürülüyor.. Mîr Îzedin'in bölgesi, Hewlêr'de dahil olmak üzere Êzidî Mîrî, Huseyin Begî Dasnî'ye veriyor. Belli bir dönem sonra Pîr Budaq'ın torunu Mîr Seyfedin Soran bölgesinde güçlenerek Dasnîlerin bölgedeki hakimiyetini kırıyor. Osmanlı Sultanı görüşmek amacıyla Mîr Seyfedini Istanbul'a çaĝırıyor ve orada öldürüyor. Daha sonra onun yerine oĝlu Mîr Qulî Beg geçiyor ve Êzidîlerle çatışıyor, ama başarılı olmayınca Sefevilere sıĝınıyor. Daha sonra bir dizi Soran Mîrleri geliyor,Duwin Hewlêr, Herir, Xelifan ve Rewanduz gibi yerleri kandilerine başkent olarak tespit ediyorlar... Bizim konumuz açısında önemli olan Mîr Muhamed veya diĝer ismiyle Paşayê Gewre 1808 yada 1813 tarihinde Soran Mirliĝinin başına geçiyor. Ama Soran Mîrliĝi kardeşler arasında parçalanmış ve büyük oranda etkisini kaybetmiş durumdaydı..Mîr Muhamed başa geçer geçmez, ilk etapta kendi bölgesindeki yapıyı yeniden örgütledi ve olan aşiret yapılarını birleştirdi... Babası Mîr Muhamedi başa getirdiĝi zaman, Mîr Muhamed'in babasına bir şartı vardı: „Benim işlerime karışmayacaksın“ koşulluydu.. Mîr Muhamed'in babası ölene kadar Hawdyan köyünde yaşadı.. Mîr Muhamed, ilk önce askeri yapıyı yeniden örgütledi ve ilk işi kendisine düşmanlık yapan amcası Tamerxan saldırdı ve onu öldürdü ve diĝer amcası olan Yahya beye saldırarak onun da tasfiye ederek denetimlerinde bulunan bölgeleride yönetimine katabildi... Mîr Muhamed Soran Mîrliĝi içinde olan parçalanmışlık durumunu ve çelişkileri şiddet kullanarak ortadan kaldırdı.. Daha önceleri Baban veya Bedînan Mîrliklerine kaptırılan bir dizi alanı Mîr Muhamed yeniden topraklarına katabildi... Mîr Muhamed Soran Mîrliĝinin başına geçtikten sonra ilk giriştiĝi şey Mîrliĝin yapılanmasını baştan aşaĝı gözden geçirme ve yeniden örgütlenme oldu... 1. Mirza Muhamedi Serokê Nivîskaran seçti.. Onların görevi yaşanan olayları ve tarih yazmaktı.. 2. Soran Mîrliĝinin başkenti olan Rewanduz'un çevresine kale ve surlar inşa etti, şehir için 3 kapı oluşturdu ve güçlü barikatlar oluşturdu.. Kale kapılarını gözetlemek ve korumak için iki büyük sur oluşturdu.. 3. Mîr Muhamed kendisinin başında bulunduĝu 5 kişilik bir askeri komisyon oluşturdu.. Kardeşlerinden Resul'u savaşın genel sorumluluĝuna ve diĝer kardeşi olan Ahmedi ise genel komutanlıĝa atadı.. 4. Receb Ustayı top ve cephane sorumluĝuna getirdi... Rewanduz'da silah yapımı için iki fabrika kurdu... top, tüfek, tabanca, hançer ve barut üretmeye başladılar(1818 Doĝu Kürdistan'da getirdiĝi Xan Gêldiyi Hançer ve marangozluk işleri yönetimine atadı.. 5. Ibrahim Mawili Ustayi, kale, sur, barikat, yol yapımı için görevlendi.. 6. Desteya Serdaran diye bir komisyon oluşturdu ve kendisi başına geçti. Bu komisyon olaĝan durumlarda haftada bir toplanıyordu 7. „Encumenî Zanayan“ ve „Encumeni hekiman“ları yasaları oluşturmak için görevlendirdi.. 8. Mîr Muhamed 7 çeşit para kendi adına bastı.. 9. Cuma hutbesini kendi adına okutur ve kendisini baĝımsız bir lider olarak lanse ediyordu. 10. Mîr Muhamed'in babası Mîr Mustafa zamanında yine Rewanduz olan Mîr Muhamed'in eĝitiminde önemli payı olan Ibni-Adem(50 cıvarında yazılı eseri var) Soran Mîrliĝinin müftüĝüne atandı. Daha sonra Mîr Muhamed ile yaşadıĝı bazı sorunlardan dolayı bu görevden çekildi.. Onun yerine meşhur Melayê Xetê getirildi.. 11. Ticari işlerin başına Mustafa aĝa getirildi... 12. Vergi sistemini yerleştirdi. 13. 60 bin cıvarında ve içlerinde düzenli aylıklarını alan bir ordu oluşturdu... Yalnızca Mîr Muhamed'in 3000 cıvarında bir askeri koruması vardı.. Tüm bu yeniden örgütlemeden sonra Mîr Muhamed tüm eski Soran Mîrliĝinin topraklarını ele gecirdikten sonra, Bradost mıntıkasına , Elos kalesine, Altın Köprüye, Mergewere, Şino ve Kerkük'ün bazı kesimlerini barışçıl yada şiddet ile ele geçirdi.. Tüm bu çatışmalarda alabildiĝine kann döküldü. Arapların bölgede bulunan yapılarına saldırarak Cebar ve Tay Şeyhlerini de esir aldı.. Mîr Muhamed, Baban, Bêdînan, Hakkari, Botan ve Êzidî Mîrliklerini elegeçirmek için bahaneler arıyordu.. Mîr Muhamed'in Osmanlı devletine karşı tutumu yada hiçe sayan bu girişimleri karşı Osmanlı devleti hiç bir şey yapamıyordu... Kendiside Kürd olan Mısırlı Mehemed Ali Paşa'nın oĝlu Ibrahim Paşa bir yandan Osmanlı devletini zorluyordu... Baĝdat valisi Davud Paşa devlete başkaldırmak için ortam koluyordu.. Mîr Muhamed kendi bölgesinde baĝımsız hareket ediyordu... Bir çok Kürd ve yabancı taraihçi bu 3 yönetici arasında mektup ve antlaşmalardan söz ediyorlar... Zaten o dönem Kuzey Kürdistan'da büyük oranda devletin kontrolunde çıkmış Kürd beyleri tarafından yönetiliyordu... Mîr Muhamed bu durumdan yararlanarak 1826 yıllında „bangî Azadî“(bazı tarıhçilere göre) çaĝrısını yaparak kendi baĝımsızlıĝını ilan etti ve kendisini „Emîr Mansur“ olarak adlandırdı. Osmanlı ve Iran devletleri bu gelişmeler karşısında korkuya kapıldılar... Osmanlı devleti Mîr Muhamed'in bu yükselişi karşısında çaresizce ona paşalık ünvanını yada Soran Mîrliĝi uzmanlarından olan Dr. Kawus Kaftan ve G. Mukriyan'in söylemleriyle „Mîrê Mîran“ ilan ettiler. Iran devlet bu de facto baĝımsızlıĝı „tanımak“ mecburiyetinde kaldı, ama diĝer yandan Osmanlı devletiyle Mîrê Soran'ın hakkında gelmek için gizli görüşmelere ve mektuplaşmalara girişti.( Bu hususa ilişkin bir mektup ve yazışma var(Mirnişini Soran, Mehemed Paşa (1788-1838) Beşi pencem, 143-165) Yukarıda da sözünü ettiĝim gibi Mîr Muhamed kendi sınırını genişletmek, Baban, Bêdînan, Hakkari, Botan ve Êzidî Mîrliklerini denetim altına almak için bahane arıyordu.. Tam bu ortamda Êzidî Mîrliĝi ile Bedinan Mîrliĝi içinde geçmişte önemli pozisyonlarda olan daha sonra iç kavgalardan dolayı ekarte edilen Mizurî aşireti arasında bahtsız bir olay yaşanıyor. Êzidîlerin Mîrî Mîr Alî ile Mizuri aşireti reisi olan Ali Aĝa Baleyi arasında geçmişte kalan bir düşmanlık var.. Akrê hakimi bu ikisini bir araya getiriyor... Daha sonra Mîr Alî , Ali Aĝa Baleyi oĝluna „kirîv“ yapmak için davet ediyor.. Bu davet esnasında Alî Aĝa öldürülüyor... Bu meseleye ilişkin hemen hemen tüm yerli ve yabancı yazarlar bir dizi şey anlatıyorlar, ama hepsinin birleştiĝi nokta böyle bir olayin yaşadıĝıdır.. O dönem „büyük bir din olan ve aynı zamanda Ali Aĝa Baleyi'nin kardeşinin çocuĝu olan Mela Yahyayê Mizurî „ amcasının intikamını aldırtmak için Bedînan Mîrî olan Said Paşaya gidiyor, durumu anlatıyor.. Ama Said Paşa bir çözüm bulmuyor... Baĝdat Valisine gidiyor, o da bir çözüm bulmuyor ve sonunda Soran Mîrine , yanı Paşayê Kore'ye gidiyor ve durumu anlatıyor.. Aslında Mela Yahyayê Mizurî Bedînan Mîrî Said Paşa'nın bu ölümün arkasında olduĝunu düşünüyor... Çünkü, Said Paşa Muzirileri ve özellikle Ali Aĝa Baleki'yi rakip olarak görüyor... Onun Êzidî Mîriyle anlaşmasını kendisine karşı tehdit olarak görüyor... Mîr Muhamed hemen bu işe yatıyor... O Êzidî Mîrliĝi ile olan tarihsel çelişkisini çözmek, Muzirileri ve Mela Yahyayê Mizurî'yi tarafına çekmek ve sonuç olarak sınırlarını genişleterek Kürdistan'ın tek hakimi olmak istyordu.. Mîr Muhamed tam o dönem Êzidî Mîrlîĝine karşı bir fetva çıkartıyor... Bazı tarihçilere göre bu fetvayı Soran Mîrliĝinin Müfüsü olan Melayê Xetê çikarmıştır.. Başka tarihçiler ise Mela Yahyayê Mizurî o dönem „çok tanınan ve herkes tarfından saygı gösterilen bir din adamı“ olduĝundan Melayê Xetê'nin fetvasına gerek kalmadan kendisi çıkarmıştır.. Êzidi Mîrliĝine karşı bir fetva çıkarmak kolaydı. Daha önce çeşitli dönemler Kürd Mirlerine baĝlı din adamlar yada Şeyh ul-Islam'lar Êzidilere karşı Fetvalar çıkarmışlardır. Şeyh ul Islam Ebu Sûdi Amedi, Şeyh Ebdullayê Muderisi Ribeki ve Mela Hesenê Şivki bunlardan bir kaçıydı.. Ama, burada sorun Soran Mîrliĝi Êzidî Mîrliĝi'ne savaş açtıĝı zaman Müslüman Bedinan Mîrliĝi ve Akrê Paşası Êzîdilerin saflarında yer alırsa Fetva'nın kendilerini kapsayıp kapsamayacaĝı sorunudur... Işte tam bu noktada söz konusu Fetva'da kim destek sunarsa „yoldan çıkmıştır“ ibaresi kullanıyor ve onlara karşıda „kutsal savaşı“ devreye sokuyorlar.. Mîr Muhamed 60 kişilik ordusunu iki bölüme ayırarak, kardeşi Resul Beyin komutasında ve Bedînan Mîri Said Paşa'nın kardeşi Musa Beyin yardımcılıĝında Bedînan Mîrliĝi üzerine gönderdi... Odunun diĝer kesimini Mîr Muhamed'in kendisi komuta ederek Êzidiler üzerine yürüdü.. Mîr Muhamed'in komutasindaki Soran güçleriyle, Mîr Ali Beyin önderliĝindeki Êzidî güçleri kanlı iki günlük bir çatışmaya giriyorlar.. Bu çatışmada sayısal olarak güçlü olan Soran güçleri Êzidi güçlerini yeniyor ve Mîr Alî beyi esir alıyorlar... Beraberinde Rewanduz'a götürdükleri Mîr Alî beyi öldürüyorlar.. Bedînan Mîrî Said Paşa, Yunus Aĝa komutasında bir gücü, Akrê Paşası bir başka gücü Êzidîlerin yardımına göndermişlerdi.. Fakat, onlar savaş alanına varmadan Êzidî güçleri yenilgi almışlardı. Iki Bedînan ordusu da Soran güçleri tarafından yenilgiye uĝratıldı.. Mîr Muhamed kardeşi Resul'a Akrêye saldırma talimatını veriyor ve Behdinan savaşıda başlıyor... Şêxan ve Akrê'nin düşmesinden sonra Êzidi Kürdler Musul'a kaçmaya başlıyorlar.... Mîr Muhamed ordusuyla peşlerine düşüyor.. Nehir üzerindeki köprü kaldırıldıĝından dolayi(bazılarına göre Musul Paşası Mîr Muhamed'in Musulu işgal edeceĝinden korktuĝundan dolayi köprüyü uçurduĝunu, bazılarına göre ise Êzidi Kürdlerden kurtulmak istediklerinden dolayi) Êzidi Kürdler kuşatılmaya alınıyor ve orada bazı tarihçilerin anlatımına göre hâlâ „Soran katliamı“ diye anılan kadın, çocuk ve yaşlı denmeksizin acımasız bir katliam yapılıyor.. Soran Mîri daha sonra Bedinan, Cizre, Doĝu Kürdistan'da Mahabad, Serdeşt ve Urmiye'ye kadar tüm bölgeleri kontrol altına alıyor.. Reşid Paşa 01.11.1835’de Garzan savaşlarına ilişkin verdiĝi raporda“ Cizre'nin Rewanduz Beyinin elinde olduĝunu Midyat, Siirt ve Şirwan'in tazyike maruz kaldıĝını“ yazıyor Sayın Evîn Çîçek'in makalesinde sözünü ettiĝi ve „ 1832’de Bedirxan Bey savunmasız 120. 000 Êzidî'yi katletmiştir“ olayı bu yakarıda sözünü ettiĝim Mîr Muhamed’in yaptıĝı katliamdır.. Birincisi; bu makalenin ilk bölümündede ifade ettiĝim gibi bu katliamın Bedirxan ile ilişkisi yoktur.. Ikincisi; sayın Evîn Çiçek'in yaptıĝı alıntı ya bilinçli bir şekilde çarpıtılmış veya yanlış çeviri yapılmıştır... Sayın Evîn Çiçek yukarıdaki alıntıyı Joachim Menant'ın „Les Yêzidiz- Adorateurs du Diable“ adlı kitaba dayandırıyor. Şimdi bu kitabın 1892’de Paris'in Ernest Leroud yayınlarında çıkan ilk baskısından aynı bölümü aktarıyorum: „Douze cents Yezidiz sans defense furent egorges“(yani savunmasız 1200 Êzidî boĝazlandı yada öldürüldü................ „Yanı sayın Çiçek'in dediği gibi 120.000 kişi değil.... Aslında bu katliamda 1200’den daha fazla Êzidi katledildi.... Bu katliama ilişkin bir çok versiyon var... Bunlar içinde bana göre gerçeĝe en yakın olan Duhok'da faaliyet gösteren Merkeza Laleş'in çıkardıĝı Laleş dergisinin beşinci sayında verilen 4500 sayısıdır. Ortaya çıkan ve çıkabilecek yeni verilerle, belgelerle bu sayılara ilişkin yeni deĝerlendirmeler yapılabilinir.. Sayın Evîn Çîçek makalesinde başka çarpıtmalarada gidiyor.. Eĝer bir çeviri varsa çevirmenler bu işi alt üst etmişler ve sayın Çîçek onların hatalarına alet olmuştur.. Sayın Çiçek „Joachim Menant, Cizire Bohtan Beyleri olan Bedirxanların egemenlikleri altındaki alanlarda , Êzidî dini inancına mensup Kürdlerin 1840’taki sayılarının 200.000 olduĝunu vurguluyor. 1890’a geldiĝinde ise sayının 50.000’e indiriliĝini yazıyor...“ diyor. Joachim Menant söz konusu olan kitabının 47 sayfasında şöyle diyor: „Biz Êzidîleri din ve ırk bakımından parçalanmış bu topluluklar içinde görüyoruz. Êzidiler Kürdistan nüfusunun en az parçasını temsil ediyorlar... Êzidilerin 1840’taki sayıları 200.000 .................................... bugün ise sayıları 50.000 cıvarındadır ve sayıları günden güne azalıyor“ Sayın Çîçek'in vurgu yaptıĝı gibi „ Bohtan Beyleri olan Bedirxanların egemenlikleri altındaki alanlarda200.000 Êzidî'den“ söz edilmiyor. „Kürdistan'da 200.000 Êzidi'den“ söz ediliyor. Kürdistan ve Botan arasındaki fark açıktır.. Baptistin Poujoulat 1840 tarihinde Paris'te yayınladıĝı „Voyage dans L'Asie Mineure“ adlı eserinde „tüm Kürdistan nüfusunun 3 milyon oluĝunu ve bunun 200.000 Êzidî“ olduĝunu yazıyor.. Buradan da görülüyor ki tüm Avrupa'lı yazarların bu sayılar için baş vurduĝu bazı kaynaklar var.. Her halde o dönem ki Osmanlı kaynakları bu sayılar meselesinde önemli rol almıştır.. Ayrıca Êzidîlerin sayıları hakkında verilen bu rakamlar doĝru deĝildir.. Hâlâ bugüne kadar Türk devleti Kürd nüfusunu doĝru dürüst sayım altına almış deĝildir.. O dönemler uygulanan terör, alınan haraçlar ve asker toplamaları karşısında Êzidi Kürdlerin verdikleri sayının bu kadar az olmasına şaşırmamak gerekir.. Bu sayıları karşı suphe ile yaklaşmak gerekir.. Sayın Evîn Çiçek kullandıĝı kaynakları konrol etmiş olsaydı kaynaklardaki bir dizi yanlış bilgileri görürdü... Soz konusu kaynakta „ Bedirxan Bey “ ile „ Muhamed Paşa“ sürekli karıştırılmış, yada aynı kişi olarak lanse edilmişlerdir. Zaten Hıristiyanlıĝı yaymaya çalışan, Asurileri kendi mezheplerine çekmeye çalışırken birbirleriyle kavga içinde olan , Êzidileri kendilerine çekebilecekleri ve hatta kafesteki kuş gözüyle bakan misyonerlerin, yada Layard gibi „Asuri küryelerin“ müslüman Kürdlere ve özellikle kendilerine karşı dikilen Kürd Mirleri hakkında pek olumlu tespitleri yoktur. Ama, onların yazdıklarından bizim yaralanabileceĝimiz çok şey var... Bu tarihi kaynaklar saraf hassaslıĝıyle ele alınmalı ve irelenmelidir.. Yanı sonuç olarak Mîr Muhamed Osmanlı ve Fars devletlerine rağmen ve onlara meydan okuyarak sınırlarını Botan'dan Mahabad' a kadar genişletmiş de facto bağımsız bir Kürd devletini kurmuştu.. Soran Mîri bu kadar geniş bölgeyi kontrol altına almak için hem Soran Mîrliği sınırları içinde kendi akrabalarına, hem Baban Mîrliğine, hem Bedînan Mîrliğine ve heme de Êzidî Mîrliğine karşı kanlı savaşlar yaptı.. Mîr Muhamed bir dizi Kürd Mîrliklerinin varlığına son verirken bir yandan geniş bir iç düşman cephesi yaratmış, diğer yandan Osmanlı devleti, Fars devleti, Rusya, Fransa ve İngiltere gibi dış güçlerin hepsini karşısına almıştı.. Çünkü bu güçlerin hiç biri var olan statükonun bozulmasından yana değillerdi.. Söz konusu olan uluslararası güçler dağılmakla karşı karşıya kalan, eski imparatorluk sınırları üzerinde kontrolu kaybeden “hasta adamı“ diri, yeni ve büyük bir hırsla gelişen Soran Mîrliğine tercih ediyorlardı.. Ayrıca Mısır'ın başında olan ve aslen diyarbakir Kürdlerinden(Muhamed Haykal ve Dr. Kemal Mazhar'ın konuya ilişkin çalışmalarına bakınız) olan Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa Osmanlı devletine karşı isyan etmiş ve Osmanlının devlet varlığını tehlikeye düşürdüğü bir ortamda Soran Mîri'de Osmanlı devletinin Kürdistan'daki varlığına büyük bir oranda son vermişti..( Giw Mukriyani dahil olmak üzere bir çok tarihçi bu iki kesim arasında koordinasyon ve mektuplaşmalardan söz ediyorlar..) Mîr Muhamed'ın bu yükselişi ve kontrol dışına çıkışı zaten can çekişen Osmanlı devleti için ölüm çanı anlamına geliyordu... Osmanlı devleti tüm gücüyle Kürdistan'a yüklendi ve kontrol altına almaya çalıştı.. 1830'lu yıllar tam bir Kürd- Osmanlı savaşına sahne oluyor ve büyük Kürd kıyımları yaşanıyor... 1835 yılında Osmanlı Orduları Mehmet Reşid Paşa komutasında başlatığı Garzan ve Şengar savaşları Kürdlere ve özellikle Êzidî Kürdlerine karşı bir kıyım savaşıydı... Reşid Paşa 01.11.1835 tarihinde Garzan savaşına ilişkin verdiği raporda “Ekrad-i lâin“ (lanetli Kürdlere- Êzidî Kürdler) lere karşı yürütüğü savaşa geniş yer veriyor.( Osmanlı Arşiv Belgeleri.... , S. Hakan s. 76) Revanduz Mîri'yle doğrudan ilişki içinde bulunan Mardin Kürdlerinden olan Omeriyan aşiret reisinin 12.08.1835 tarihinde Mîr Muhamed'e gönderdiği mektupta Reşid Paşa'nın Garzan savaşlarına, Diyarbekir aşiretleriyle olan ilişkilerine ve Mardin'e geldiği taktirde aşiretlerin saf değiştireceğinden söz ediyor(age, 74) Mîr Muhamed denetimi altındaki Kürdistan topraklarını genişletmiş Botan, Mardin ve Nusaybin mıntıkasına ve hatta Diyarbakir'a kadar etkisini yaymıştı.. Bundan dolayı Osmanlı ordularına komuta eden M. Reşid Paşa önce Kuzey Kürdistan'daki Kürd direniş merkezlerine saldırdı.. “1834 tarihinde Atak bölgesi Kürd devriminin merkeziydi.. Reşid Paşa on binlerce asker ile bölge üzerine yürüdü, çok vahşi ve acımasız katlimamlar yaparak hareketin önderi Recep Beyi yakalayıp İstanbul'a göderdi“( Hesen Mahmud Hemekerim, Fetwakey Melay Xetê, Çapxaney Tishk, r.20) Yine aynı saldırıya ilişkin olarak “Reşid Paşa Cizre'ye saldırmadan önce Diyarbakir bölgesinde bir harekat gerçekleştirerek Zerki Beyleri Recep, Timur ve Hüseyin Beyler ile Silvan ağası Mirza Ağa'yı ele geçirerek Edirne'ye sürmüştür“ ( Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürdler, sayfa 77-78) Yine Reşid Paşa komutasındaki ordular Milli Aşiret liderlerini de tutuklayarak Diyarbakir'da hapsetmiştir.. Böyle bir çalışma neticesinde adım adım ilerleyen M. Reşid Paşa, Soran Mîri Mîr Muhamed ile ittifak içinde olan Botan Mîri Mîr Sêvdîn'in üzerine gitmiş ve Cizre şehrini top ateşine tutarak harebeye çevirmiştir.. Reşid Paşa'da Cizre'yi işgal ettikten sonra “sıranın Revanduz maslahatının tamamlanmasına geldiğini“ söylüyor.. Diğer yandan Bağdat Laz Ali Rıza ve Musul valisi Bayraktar da kendi alanlarından itibaren büyük güçlerle Soran Mîrliğinin üzerine yürüyorlar.. Soran Mîrliği ve özellikle başkenti Revanduz dört bir yandan Osmanlı orduları tarafından kuşatılmış, Mîr Muhamed Geliyê Alî Beg ve Şaxi Spik vb... stratejik alanlardan itibaren başkenti savunmaya çalışıyor, ama sonuç olarak Reşid Paşa'nın Sultan adına kendisine verdiği bir sözden dolayı çaresizlik!!!! İçinde teslim oluyor.. Fars devletide o dönem Osmanlı devletiye koordineli bir şekilde Soran Mîrliğini abluka altına alıyor.. Fars devleti adına Emir Nizam'ın M. Reşid Paşa'ya gönderdikleri “Soran Mîri'nın sorunu“ adlı mektupta “ Soran Mîrinin Mahabad, Mukri ve Serdeşt mıntıkalarını elegeçirdiği ve ortak hareketin gerekli olduğunu........ Revanduz Beyinin ortadan kaldırılmasını, sınırların korunmasını, tutsakların kurtarılmasını“ talep ediyor. Yine İngiltere'nin Tebriz elçisinin Farslarla Osmanlıların Revanduz Mîrine karşı ortak hareket etmesi gerektiği yönündeki mektuplar mevcuttur..( Halfin, Xebat le rêyi Kurdistan da L, 89) Soran Mîrliğine karşı savaşta Britanya'nın savaş uzmanları Reşid Paşa'ya danışmanlık ediyorlardı(Xalfin, age, s 65) Ayrıca Emir Nizam ’Kürdlere karşı savaşmak için Rusyadan ağır silah istemektedir. Rusya ise kendisine farklı hebatlarda 4500 top mermisini verdiğini“ biliyoruz (Kurdekani İmparatoryeti Osmani , l. 109) Zaten Osmanlı kuşatması esnasında Mîr Muhamed Fars devletiyle anlaşmak için bazı girişimlerde bulunuyor, hediyeler gönderiyor, ama tüm çabaları boşa çıkıyor. Çünkü, Fars ve Osmanlı devletleri Soran Mîrliği karşısında ortak hareket etme hususunda anlaşmışlardı... Soran Mîrliğinin yıkılışında çıkarılacak dersler: 1) Mîr Muhamed uygun koşulları tespit edip baş kaldırdı.. Ama, doğal ittifakı olan Bağdat Valisi Davut Paşa'nın tasfiyesi ve Mısır Valisiyle Osmanlılar arasında yapılan antlaşma neticesinde yalnız kaldı.. 2) İngiltere, Rusya, Fars devleti ve Osmanlı devletlerinin hepsi Mîr Muhamed'e karşı ortak hareket ettiler... Kürdler hiç bir uluslararası ve bölgesel gücün yardımına ulaşamadılar ve tek başına kalmışlardı.. 3) Bir dizi eski Kürd Mîri'nin Osmanlı devletiyle birlikte hareket etmesi.... Bazı Kürd Mîrlikliklerinin Soran Mîrliğine destek sunmamaları.. 4) Soran Mîrinin hakimiyet alanını genişletmek için uyguladığı şiddet politikası yara ve tahribatlara yol açmıştı... Hâlâ o yara ve tahribatlar giderilmeden Osmanlı devletinin kısa sürede durumu değerlendirerek ve var olan tahribatlardan yararlanması... 5)Ayrıca Giw Mukriyani'nin hareketin yenilgisini Mîrliğin yıkılmasının nedenleri arasında önemli bir yere oturtuğu Soran Mirliğinin Şeyh Ul İslamı pozisyonunda olan Melayê Xetê'nin “ Hilafete karşı savaşın gunah sayması“ yönündeki fetvasıdır. Fakat, bu fetvaya ilişkin farklı görüşler var.. Hesen Mahmud Hemekerim, Fetwakey Melay Xetê adlı eserinde bu Fetva'nın bir örneğini veriyor ve “Mîrin emriyle Soran halkının selamati için .....“ diye başlıyor... Bir çok Kürd ve yabancı tarihçi Soran Mîrinin din adamlarını fazla dinlemediği kendi hocası olan ve aynı zamanda Xetê'den önce Mîrliğin Şeyh ul İslamı olan İbni-Adem'in Mir'in dayılarına karşı şiddete baş vurmasından duyduğu rahatsızlıktan dolayı gönderildiğini yazıyorlar.. 6) Mîr Muhamed'in teslim olması ve daha sonra teorik olarak Sultan'nın afına uğramsına rağmen bir daha Kürdistan'a geri dönmemiştir... Bazılarına göre geri dönerken Sivas'ta öldürülmüş(Mukriyani vb.), bazılarına göre de Sultan tarafından kendisine “Ferik“ ünvanı verilmiş geri dönerken Bağdat valisinin karşı çıkışından dolayı Amasya'da tutulmuş ve 1838 tarihinde vefat ettiği söyleniyor.. Ama nasıl öldüğü söylenmiyor...( Osmanlı Arşivleri , sayfa 83) Yine Mîr Muhamed'in teslim olmasından sonra Kürd isyanın dahada geliştiği ve bazı Kürdlerinin Mîr Muhamedi “hain“ değerlendirdikleri söyleniyor... Aso Zagrosi arkadaşın Fransızcadan çevirerek Newroz Com'da yayınladığı “adsız bir Kürd liderinin anısına!“ adlı makalede Fransız yazar Baptistin Poujoulat'ın 1840 tarihinde basıma verdiği „Voyage dans L'Asie Mineure“ adlı eserinde şöyle deniliyor: "Revanduz Bey Reşid Paşa'ya teslim oldu.. Reşid Paşa onu ayrıcalıklı bir şekilde karşıladı ve Istanbul'a gönderdi... Saraya gittikten sonra Kürd prensi Sultan Mahmud ile tanıştırıldı... Revanduz Bey ona sadık kalacaĝına dair yemin etti ve bundan sonra silahlarını yalnızca imparatorluĝun düşmanlarına karşı savunmak için kullanacaĝını söyledi.. Sultan onu af ediyor ve Mezopotamya'ya gönderiyor. Sultan'ın iyiliĝine çarpan Revanduz Bey „ Böyle gönlü yüce bir Sultanı üzdüĝünden dolayı kendisini af edemediĝini, kendisinin tek özürünün Sultanı tanımadıĝını, êĝer onun afına layik olursa vicdanı rahat olacaĝını, tüm çabalarını seferber ederek ona karşı yapmış olduĝû büyük haksızlıĝın izlerini ortadan kaldırmaya çalıştı..““ Bu verdiĝi sözleri büyük bir ciddiyetle yerine getirdi Cizire'ye gelen Revanduz Bey kendisini takip eden bir kaç Kürd ile Türk askerlerin safında yerini aldı.. Revanduz beyin boĝun eĝişinden sonra savaş dahada kızgınlaştı.. Kendilerinin esas şeflerinin ihanetine karşı öfkelenen isyancılar umutsuzca çarpışıyorlardı, her taraftan Kürd savaşları ortaya çıkmaya başladılar. Osmanlı ordusu onların inatçı cesaretleri karşısında kaygıya düşmüştü.. Kürdler onların eline geçen Türk askerlerine karşı acımasız davranıyorlardı. Onların gözlerini çıkarıyor, tırnaklarını çekiyor ve ondan sonda canlı canlı yakıyorlardı.. Türk Paşalarıda bu barbar pratiklerine cevaben tutsak Kürdleri kazıĝa oturtuyorlardı.. Bu korkunç sindirme süreci 3 ay sürdü... Bu esnada 10.000 Kürd elde silah yada işkence de öldü.. Yine bu zaman dilimi içinde Osmanlı Ordusunun kaybettiĝi asker sayısı 4000 cıvarındaydı... Bu arada sayısız Kürd köyü talan edildi ve yakıldı.“.... Sonuç olarak Soran Mîri, Mîr Muhamed Êzidî Kürdlere karşı bir katliam yapmış ve Êzidîlere büyük zararlar vermiştir. Mîr Muhamed iktidarını yerleştirmek ve sınırlarını genişletmek için diğer Kürd müslüman Mîrlerine karşıda savaşmış ve bu savaşlarda büyük kanlar dökülmüştür. Bu savaşlar esnasında müslüman Kürd Mirlerinden olan Bedînan Mîrliği ve Akrê Paşası Êzidî Mîrliğ ile beraber Soran Mîrliğine karşı savaşmışlardı.. Onlarda büyük kayiplar vermişlerdir. Êzidi Mîrliği de o dönemler büyük ve etkili Kürd Mirliklerinden biriydi.. Soran Mirliği ile yaptığı savaş neticesinden aldığı yenilgi bereberinden bir dizi müslüman Kürd Mirliğinin yenilgisini de getirmiştir.. Aslında Soran Mirliğinin tarihine bakıldığı zaman en kanlı savaşlar Baban Mirliği ile yapılmışır... Bu savaşların tarihi Osmanlılar öncesine kadar dayanıyor.. Aslında Kürd Mirleri arasındaki tüm bu savaşlara bakıldığı zaman, dönemin reel politika kriterleri çerçevesinde yaklaşıldığı zaman fazla hayret edilecek bir durum yok.. Kürd Mirliklerinin tek bir çatı altında birleşmesi(gönülü yada gönülsüz- barışçıl yada şiddetle) Kürdlerin devletleşme sürecinin önünü açabilirdi.. Tüm dünyada Ortaçağ feodal küçük beyliklerin tek bir merkezi devlet yapısı altında birleşmeleri böyle oldu. Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da Rusya'da ve hatta Osmanlılarda böyle oldu... Süreç içinde tüm bu devletler ulusal nitelik kazandılar... Biz Kürdlerde böyle bir süreç yaşanabilirdi.. Fakat, Kürdistan'ın içinde bulunduğu jeo-politik ve jeo-stratejik ortamda iç başkalaşım süreci hep dış güçler tarafından kesintiye uğratıldı... Dış faktörler belirleyici rol oynadılar... Yukarıda isimlerini verdiğim bölgesel ve uluslararası güçler ortaklaşa Soran Mîrliğini yıktılar.. Yoksa dönemin her türlü silahını yapan ve Kürdlerin tarihinde ilk topları yapan Soran Mirliğine karşı koyabilecek hiç bir Kürd gücü yoktu.. Devam edecek... [email protected]
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.