Direkt zum Inhalt
Submitted by Aso Zagrosi on 1 November 2013

Kürd siyaset dünyasının daha sağlıklı bir zemine oturması için daha çok yol almak gerekiyor.
Her ne kadar Kürdler bugüne kadar başarısızlıktan başarısızlığa koşuyorlarsa da Kürdlerin kendi tarihlerinden olumlu ve olumsuzluklarında öğrenecekleri çok var.
Fakat ne yazık ki, biz Kürdler tarihimize karşı kör ve sağırız.
Tarihizden ders çıkarmıyoruz.
Yanlışlıkları hep sedbare/hezarbare ediyoruz.
Deja Vu’ler artık insanları çileden çıkarıyor.
Çeşitli insanlar ve farklı yelpazelerden insanlar defalarca bir araya gelerek siyasal oluşumlara gidiyorlar.
Kısa bir süre sonra birbirlerine giriyor ve dağılıyorlar.
Var olan yapının niçin ve neden dağıldığını kendisine sormadan yeniden bir araya geliniyor ve „yeni“ bir yapı oluşturuluyor..
Belli bir dönem sonra o da dağılıyor.
Ve yeni baştan...........
Hep eski taşlar, hep eski sorunlar ve hep eski başarısızlıklar.
Kuzey Kürdistan’da PKK dışındaki çevreler/kadrolar sürekli olarak muhalefet içindeler.
Farklı yelpazelerden gelen kadrolar ve gruplar 90’lı yıllardan beri bir çok defa bir araya gelerek çıkış yapmaya çalıştılar.
Tüm girişimler başarısız oldu.
Yekbûn, PYSK, KDP Hevgirtin, Hak Par ve daha bir çok oluşum.
Eski kafalarda eski çıkışları gerçekleştirmek vardı.(70’li yılların ortasındaki çıkışlar)
Sadece bu oluşumlar başarısız olmadı, başarısızlıklara bağlı olarak bu yapılara katılan siyasi kadrolarda birbirlerini ciddi bir şekilde yıprattılar.
Birliklerde önce insani ilişkileri olan çevrelerin bu ilişkileri dahi koptu.
Bir yerlerde yanlışlık yapılıyor.
Ve yanlışlıklar sürekli tekrarlanıyor.
Yoksa Kuzey Kürdistan’da çok sesli, farklı talepler ve ideolojilerle siyasal yapılanmaların oluşması şart.
PKK’nin tek başına siyasal arena da olması ve sürekli olarak Kürdlerin ulusal taleplerini aşağılara çekmesi Kürd hareketinin en büyük handikapıdır.
Kürd ulusal taleplerinin sürekli erozyona uğratılmasına ve madunlaştırılmasına makul bir sınır koymak içinde farklı siyasal oluşumlar gerekiyor.
Bugüne kadar farklı yapılardan aynı araya gelen kadrolar, federasyon, ulusların kendi kaderini tayın hakkı ve başka bir çok talep ile ortaya çıktılar..
Fakat yine de olmadı.
Sanki son 30 yıl boyunca Kürd istemlerini seslendiren bu kavramların içi boşanmış gibi geliyor bana.
Bir parti Bağımsız ve Birleşik Kürdistan’dan kültürel haklara kadar taleplerini indirirken Kürd toplumunda fazla karşı tepkiye yol açmıyor. Hatta Kürdistan’ın bağımsızlığını savunan kitle kültürel kırıntılara da razıdır.
Açık bir şekilde federal sistemi savunan kadrolar devlet televizyonlarında sürekli konuşma imkanını buluyorlar.
Kürd halkının tüm ulusal talepleri en alt boyutlara çeken PKK’nin elinde silah var. Federasyonu savunan Kürd kadroları Türk bakanlar tarafından karşılanıyor. Bu resim Kürd kitlelerini tam bir dilemma içine sokuyor.

Türk devletinin, Kürd örgütlerinin ve Kürd kadroların giriştikleri taktik savaşlar, Kürd kitlelerinin sağlıklı bir duruş sergilemelerini baltalıyor. Kürd kitlelerini siyasal aktörler olarak ortaya çıkma yerine daha çok seyirci konumuna sokuyor.
Yukarıda Kürd Ulusal taleplerini içeren kavramların içi boşaltıldığını söylemiştim.
Çünkü, bağımsızlığı, federasyonu, otonomiyi yada kültürel hakları savunan çevreler, savundukları düşüncelerinin içini dolduramıyorlar ve en önemlisi savundukları tezlere uygun pratik sergilemiyorlar.
Kürd hareketinin eski kadroları eskiden ve daha sonrada Kürd hareketinde bir dizi önemli işler başardılar.
Fakat, bu kadrolarının bir çoğu hayatlarının fırtınalı günlerinde yaşadıkları sorunları ve kırgınlıkları bir türlü aşamıyorlar.
Her biri bir dert küpüdür.
Geçmişte yaşanan başarısızlıklar konusunda her birimiz kendimize göre bir savunma mekanizmasını oluşturmuşuz..
Bu savunma mekanizmasında başarısızlıkların sorumlusu esas olarak başkalarıdır.
Bu açmaz taze kan ve yeni ruh ile aşılabilinir.
Eski kadrolar „Rûsipîler” olarak yaşadıkları pratikleriyle ve olumlu/olumsuz tecrübeleriyle “ben merkezci” yaklaşımları aşarak yeni bir çıkışa ciddi bir destek sunabilirler.
Ne de olsa bu kadro onlarca yıl boyunca aynı güzergâhta kaldı.
Başka yazılarımda hep Mele Mahmudê Bazîdî ile Alexander Jaba ve Mele Saîd Qazîyê Kurdistanê ile Bazil Nîkîtîn ilişkilerini getirmiştim.
Mele Saîd Qazîyê Kurdistanê Kürdçe’nin Kurmanci lehçesiyle yazdığı ve Bazil Nikitin’e teslim ettiği “Çîroka Mîrê Hekarîyan û Mîzgînîya Teyrê Baharê başlığını taşıyan bir hikaye var.
Bilindiği eskide Kürdistan’ın her tarafında ve özellikli soğuk kış aylarında Kürdler bir araya toplanır , Kürd dengbêjleri ve çîrokbêjleri dinlerlerdi..
Mele Saîd Qazîyê Kurdistanê ‘nin hikayesinde Kürdler Hekkarî Mîrî, Mîr Hesennın sarayında toplanıyorlar.
Bir akşam Mîr Hesen’ın de hazır bulunduğu bir oturumda konu iyi-kötü, vefadar ve vefasız insanlardır. Heskes kendine göre bir tanımlamaya gidiyor. Söz konusu tartışma başını alıp gidiyor. Bu arada Mîr Hesen devreye giriyor ve “Kim bana Mizgînîya Teyrî getirirse kendisine iyi bir hediye vereceğim” diyor.
Mîr Hesen’ın meclisinde bulunan herkes onun “Kuş müjdesi”inde “Teyrê Baharêyi anlıyorlar. Ne de olsa bahar geldiğinde kuşlar geri dönecek, kim ilk dönen kuşu görürse Mîr Hesen’den hediye alacak…
Şubat ayının sonlarına doğru bir Hakkarili kırlangıçları görüyor ve hemen Mir’e koşuyor: “Mîrê Min !!! Mîr Min Teyrê Baharê hat” diyor.
Mîr Hesen haberi getirene bakıyor ve hiç bir cevap vermiyor.
Hakkariler Mir’den bağımsız kendi aralarında bir araya geliyorlar.. Mir’in sessizliğine buldukları cevap hala kıştır, baharı beklemek lazım diyor.
Bir süre sonra leylekler geliyor yine leylekleri gören ilk Hakkarili Mir’e koşuyor: “Mîrê Min !!! Mîr Min Teyrê Baharê hat” diyor.
Mîr Hesen haberi getirene bakıyor ve yine hiç bir cevap vermiyor.
Belli bir dönem sonra Keklikler geliyor ve yine Mir’e haber götürülüyor Mir yine cevap vermiyor.
Hakkari’ler kendi aralarındaki konuşmalarda Mir sözünde durmak istemediğinden ve kimseye hediye vermek istemediğinden böyle yapıyor düşüncesine varıyor. Çünkü, geri dönen tüm Teyrlerin müjdesini götüyorlar ve Mir hiç birini Kabul etmiyor.
Bu arada Hakkarili Mam Tal adında şakacı ve bilgin bir Kürd devreye giriyor : “Ben Mîr’e gideceğim ve kendisine Kargalar geldi müjdemi istiyorum” diyor.
Meclis’de bulunan tüm Hakkarililer bir ağızdan Mam Tal’a: “Sen delimisin 4 mevsim burada kalan çöplüklerde her şeyi yiyen karga ismini Mir duyarsa hemen seni orda öldürür”diyorlar.
Mam Tal “siz ilkbahar ve yaz boyunca gelen tüm kuşların müjdesini götürdünüz. Mir kabul etmedi ve ben ona Kargalar geldi haberini götüreceğim beni öldürürse öldürsün” diyor.
Mam Tal, Mîr Hesen’ın köşküne doğru yola çıkıyor ve köşkün kapısına vardığında: ““Mîrê Min !!! Mîr Min Kargalar geldi” diyor.
Mîr Hesen Mam Tal’a “aferin Mam Tal” diyor ve Xulamlardan Mam Tal’a hediyesini getirmelerini istiyor.
Mam Tal hediyesini alıyor, fakat herkes Mir’in niçin karga için hediye verdiğini merak ediyor .
Bu arada Mîr Hesen yaptığı jesti açıklama gereği duyuyor ve şöyle diyor: “Bizim konumuz, iyi-kötü, dost-düşman ve sadakaklı ve sadakatsız insanlardı. Sizin bana müjdesini getirdiğiniz kuşların hepsi karda kışta bizi terk eder giderler. Kargalar öyle değil, onlar hem iyi günümüzde ve hem de kötü günümüzde yanımızdalar ve siz onları görmüyorsunuz” diyor.(Kargalar Kürdler tarafından çok negative görülüyor. HEK kargalarını Kürdistan Forum’da başımıza saldığı zaman getirdiği açıklamalar benim negative değerlendirmlerimi alt üst etmişti. Merak edenler bakabilirler)
Mîr Hesen’nın “Teyrê Baharê ye hediye vermemesi Kürd siyasal dünyasında da dersler çıkarabilecek bir husustur.
Kürd siyasal dünyasında “Teyrê Baharê” olarak gelen ve devlet endeksli onarılmaz yaralar açanları biliyoruz.

Bir siyasal oluşuma gidilirken temel stratejik tezler ve taktikleri mutlaka net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor.
Tek bir dil yakalamak şart.
Sorun Kürdistan gibi sömürge bir ülke olunca daha da zorunludur.
Avrupa’nın en demokratik ülkesinde ve en demokratik partisinde dahi kitlelerin yada rakiplerinin karşısına çıktıklarında ortak dili kullaniyorlar. Partinin yada grubun içinde farklı düşünceler mi var, bunu tartışma yeri kongre/konferans vb kurumlardır. Tartışma ve düşünce üretme platformlarıdır.
Herkesin ayrı telden çaldığı bir parti yada siyasal örgüt olamaz.
Eğer böyle bir şey olursa bu bizim Cizre’lilerin Türk radyosu hikayesine dönüşür.
Türkiye’de radyonun ilk çıktığı dönem bizim Cizre’nin bir köyünde herkes yaygın bir şekilde radyo satın alıyor. Aslında amaçları Erivan , Güney Kürdistan ve Irak Kürd radyosunu dinlemektir. Fakat bu arada Türk haberlerini de dinliyorlar.
Köylüler bir araya geldikleri zaman dinledikleri Türkçe haberler üzerine tartışıyorlar. Bir çoklarının Türkçesi ya yok yada çok zayıf olduğundan aynı haberi her biri kendine göre açıklıyor ve köylüler arasında sürekli kavga ve kırıcı tartışmlara neden oluyor.
En sonunda köyün Rûsipîlerî köylüleri bir araya topluyor ve ortak bir karar alıyorlar.
Bu karara göre her köylü konuşurken “Benim radyoma göre İsmet İnönü yada Celal Bayar şöyle yada böyle dedi” diyecek..
O günden sonra köylüler konuşmaya başladıkları andan itibaren: “Benim radyoma göre.........” diyerek dinlediklerini anlatmaya başlıyorlar..
Bir siyasal örgüt yada siyasal irade Cizrelilerin yönetimiyle oluşmaz.
Kürdistan’da var olan açmazlar aşmak için yanlışları da olsa ortak bir dil yakalamak, ortak ve net mesajlar vermek şart..

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.