Sürgünler, Dönüşler ve Halit Akşaklar
Son  yıllarda   Kuzey Kürdistanlı   bir  hayli Kürd  siyasal  kadrosu   Türkiye’ye  geri döndü.
Dönüş  süreci  hâlâ   devam ediyor.
“İşini yapan” gidiyor, geride kalanların büyük bir kesimi ise çeşitli avukatlar ve aracılar aracılığıyla durum yoklaması yapıyor.
Aslında böyle düşünülmemişti.
Yurtdışında sürgünde bulunan kadrolar Kürdistani çeşitli orgütlerin kadroları yada yöneticileriydiler.
Sürgünde bulundukları süre içinde örgütler adına yayınladıkları açıklamalar, yayınladıkları yayınlarda yada isimleriyle yayınladıkları makalelerde “Özgür Kürdistan’a” dönecekleri yönünde bir intiba bırakıyorlardı..
Türkiye “af” çıkarsaydı dahi, bizimkiler onları “af” etmiyecekti.
Çünkü,  karşımızda   Kürdlere   karşı   her türlü  soykırımı   uygulayan  bir  Türk devleti vardı.
Bizde   evlat acısı  Türklerde  kuyruk yarası  olduğu  sürece  aynı araya  gelmiyecektik.
Fakat,  olmadı.
Tüm söylenenler unutuldu.
Türkler  kapıları araladıkca  ve  yeşil ışık  yakınca    bir  yolunu bulan     döndü.
Biraz   Said  Gabari’nin  meselesine  döndü.
Said Gabari Güney Batı Kürdlerdendir.
Tanınan bir Kürd ses sanatçısıdır.
Molla Mustafa Barzani önderliğindeki “Eylül Devrimi”ne katılmıştı.
Yıllarca   devrim  saflarında  kaldı.  Said’in    gözleri  görmüyor.  Dağ şartlarında   zorlanmış  olmalı...
Devrim  sürecinde  Molla Mustafa Barzani ve  Peşmergeler   üzerine    bir hayli beste  yaptı ve devrim  radyosunda   seslendirdi.
Sonra Said Suriye’ye dönmediğinden dolayı Bağdat’ta döndü..
Bağdat’ta yaptığı bir beste de o dönem ki ruh halini “Şoreş gellek dirêj bû serê me tê de gêj bû” şeklinde dille getirdi..
Kuzey Kürdistan’da Kürdlerin en basit bir statüsü ve anayasal bir hakkı olmamamasına rağmen bir dizi Kürd kadrosu geriye dönmeyi tercih etti. Belki de Şoreş’in uzunluğu ve vatan hasretinde gêj oldular.
Bu  dönüşler   olurken    Kuzey Kürdleri arasında    tartışmaların  bir hayli    yükseklerde   seyrettiği  bir dönemde   Halit  Akşak adlı  bir  arkadaşıma     misafir  oldum.
Halid’ı  30  yıldan   beri tanıyorum.
Yani  12 Eylül  1980  yılında      hapishane de  tanıştık ve  KAWA davasın da  birlikte yargılandık.
Halit,    KAWA  toplu davasında   yargılandı,  örgüte  üye  olmaktan  ceza aldı ve yıllarca   hapis  yattı.
Halit  yıllar sonra  hapisten  çıktıktan  sonra  Gewaş’a   Artos     dağlarına    geri  dönmüştü.
12 Eylül’de   bırakmak  zorunda  kaldığı    örgütsel  faaliyetlerine   yeniden  başlıyor.
Halit’ın  bu faaliyetleri  devletin ve  yandaşlarının    gözlerinde   kaçmıyor..     Devlet  Halıt’ı     doksanlı    yılların başında   tekrar  tutukluyor ve Diyarbekir’e  gönderiyor.
Daha sonra tutuksuz yargılamak için serbest bırakıyor.
Devlete göre Halit’ın   suçu  “terör örgütüne  üye olmak ve   bölücü  faaliyetler   yürütmektir”...
1994  yılında    mahkeme  giyabından  Halıd’a  “terör örgütüne üye  olmaktan”   14   yıl  ceza  veriyor.  Bu  cezanın  bir  kısmıda  80’de  yattığı  cezanın  infazının   yanmasından   kaynaklıyor.
Halit’ın evine gittiğimde Halit benim önüme Türk devletinin kendisi hakkında hazırladığı ve İnterpol’a verdiği dosyayı koydu.
Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca hazırlanmış..
Halit’ın  dosyası   Mart-2011  tarihinde  Halit’ın iade edilmesi  üzere  İsviçre  devletine   verilmiş..
İsviçre  Halit’ı    gözaltına  almamış.
İsviçre Mahkemesi Halit’ın dosyasını inceledikten sonra Türk devletinin isteğini reddetmiş ve daha sonra Halit’ı bilgilendirmiş.
Türklerin   İnterpol’a  verdikleri  dosyayı  inceliyorum,  kendime  göre    İnterpol’ık  bir  “suç”  arıyorum.
Yok..
“Örgüt üyeliği”, “propaganda” ve “bölücü faaliyetler”
Ve birde “silahlı bir eyleme bulaştığına dair bir delil yok” ibaresi...
Türk devletinin   Halit’e  isnat  ettiği “suçlar”,     Kürd  siyasal   yaşamına  katılan  her Kürd işlemiştir.
Bazıları  örgüt  kurmuşlar, bazılarıda  bu  örgütlere  üye olmuşlar.
Örgüt   kuranlar   Türkiye’ye  dönüyor,  örgütlere  üye olanlarda   “kırmızı bültenlerle”  aranıyor.
Bu tezat  duruma    a la Turca  mı  diyelim   yoksa   a  la  Kurdica  bilemiyorum.
Türk devleti  hesaplı ve  kıtaplıdır..  Ne de  olsa   soykırımlar  konusunda   uzman...  Hâlâ   hiç bir  konuda    hesap vermiş değil..
Bazı Kürdleri VİP kapılarında içeri alıyor, diğer Kürdlere bomba yağdırıyor ve kırmızı bültenlerle arıyor..
Keşke  Kürdlerin  kısmen    “kollektif hafızaları”   olsaydı..
Türklerin   oyunlarını   daha  rahat  görebilirlerdi.
Türk devleti “tanınmış” Kürd şahsiyetlerini ülkeye davet ederken, hem Kürdistan’daki kitlelere, hem dünya kamuoyuna ve hemde mücadele içinde olan Kürd yurtseverlere farklı kanallardan bir dizi mesaj vermek istiyor.
Ve bu arada terörize faaliyetlerine devam ediyor.
Halit Akşak olayı buna iyi bir örnektir.
Bir çoklarının “Türkiye değişti” yanılsamasına yuvarlandığı bir ortamda Mart-2011’de örgüt üyeliğinden kırmızı bültenlerle insanlarımız aranıyor.
Ne acı!!!!
Tarihimizden hiç bir zaman öğrenmeyeceğiz..
Türklerin temelsiz, yalan ve dolana dayalı sözlerine hep kanacağız.
Keşke insanlarımız diyasporada kalsaydılar!!!
Bir günlük Kürdçe gazete için uğraş verseydiler.
Milyonlarca Kürdün yaşadığı diyasporada işgalcilere karşı bir direniş cephesini örgütleseydiler!!! Özgür bir vatan talebinden bulunsaydılar!!!
Ama   insanlarımız   “silaha  bulaşmadıklarına”  dair  bin bir yemin  ediyorlar.
Soykırımcılara  karşı   onlarından   dilinden cevap vermek  suçmu?
Seyid  Rizalar,  Alişerler,  Cibranlı Xalid Beyler, İhsan  Nuri Paşalar, Barzaniler,  Şehid Aramlar, Fuad  Sultaniler, Qasimlolar, Mela Awareler ve daha  binlerce  çağdaş Kürd  kahramanları  suç mu işledi?
Şimdi de  T.C   “örgüte  üye  olmaktan”  insanları arıyor.
Yarın örgüte üye olmakta suç olacak..
Ülkeye  dönenlerin  bir  ayakları  orda   bir  ayakları diyasporadadır..
Çünkü, aileleri ve  çocukları  hâlâ    diyasporadalar.
Bu gidişler herkese zarar verecek.
Belki de Goethe’nin söylediği “Anavatan bize yabancılaşabilirmi?” sözü bir çoklarımız için reel bir durum haline gelebilir.