Kürd  Ulusal Lıgası-Xoybûn  ile   Taşnak     Partisi   ilişkileri   daha sonrada    Türkiye dönen   Xoybûn  üyeleri  tarafından  tartışma  konusu    yapıldı.  Bunlardan  biri  Dr. Mesud Fanidir.  Ailesi   19.yüzyıldan    Güney Kürdistan’dan   Adana’ya  gelip yada   getirtilip  yerleştiriliyor.  Süreç  içinde    Adana’nın  en zengin  ve  eğitimli ailelerinden biri haline geliyor.  Fransızlar,  Adana ve çevresini işgal  ettikleri  zaman   Mesud Fanî’yi  Cebel-i Bereket yani  Osmaniye’ye  Mutasarıf  yapıyorlar..  Kemalistlere   karşı  tavır alıyor.   Mesud  Fani’nin    iki kardeşi, yani    Ali İlmi ile  Zeynelabidin  Fanizadelerde   Kemalistlere  karşı tavır alıyorlar.  Zeynelabidin    Hürriyet  ve İtilaf  Fırkasının  genel  sekreterliğine  kadar   yükselen  biri....  Kemalistler  iktidarı    aldıktan  sonra    Yüzelilikler diye  bilinen   kendilerine  karşı   olan kesimleri  sürgüne  gönderiyorlar.   Bu 150’lilerin arasında    Mesud Fani ve  2   kardeşide var.(Daha geniş  bilgi için  M. Bayrak’ın  Anti Toroslar’dan  Bir   150’lik: Fanizade  Alî îlmî(Bilgili) www. Navkurd.eu  bakınız)
Mesud Fani    Fransa’nın alandan  geri çekilmesinden  sonra  Suriye ve  oradan    Paris’e  geçti.   Xoybûn’un  kuruluşundan  sonra  Mesud Fanî  Xoybûn ile  ilişkiye geçiyor.
Mesud Fani  1933  yılında  Sorbon  üniversitesinde  hazırladığı  “la  Nation Kurde et son evolution sociale”  adlı  doktora  teziyle  Kürdleri  Türklere  bağlayarak kendisini Kemalistlere  afettirmeye  çalıştı.
Daha  sonra  Mesud Fani  kitabını  şöyle  değerlendiriyor:  “Şimdi  bütün  Türk dünyasını   sevinç  içinde   çoşturan bu muhteşem  eserinin(Atatürk’e   hitaben Cumhuriyet kastediliyor)  onuncu yıl dönümünde   Paris’te   yazdığım  Fransızca   bir kitapta  kutlamıştım.  Uzun  tetebbülerden(araştırma, tetkik) sonra  bastırdığım  bu üç yüz sayfalık tez, Kürt  ihtilal  teşkilatlarının  yabancı  dillerle   yaptıkları  yalan  yanlış  neşriyat karşısında   hakkın bağıran  sesi oldu.  Şahsına   yüksek eserine , isnat ve iftiralarda  bulunan  alçakları  ilmin açık  dilile  susturdum,  hayatlarile  oynamak   istedikleri  zavalı  Kürdlerin  Orta Asya’dan  gelen  Türk  kollarından  başka  bir  şey  olmadıklarını  en ciddi  vesikalara   fikir alemine  ilan ettim”( History  Studies,ikinci  Cilt, Murat  Yümlü,   Yüzellilikler Meselesi,  Mesud Fani  ve Risalesi  Üzerine   bir  İnceleme,345)
Birlikte   hukuk fakültesinde    okuduğu  okul  arkadaşı  Burhan Felek,  onu  “24 ayar  ateşin zekalı”  bir insan  olduğunu  söyledikten sonra  “bugün  ak dediğine  kara diyen ve  bununla  övünen bir  karektere  sahipti”  diyor..
Mesud Fani   Türk  ırkçılarına  bir  dizi yağ çekmesine  “Kürdü  Türk  yapmasına”  rağmen    Kemalistlerin  Cumhuriyetin  10 yıldönümünde (1933) çıkardıkları  aftan  yararlanmıyor..  Ancak   Mustafa Kemal’in  ölümünden sonra 1939  yılında  Türkiye dönebiliyor.
Dr. Mesud Fani   bunlarlada    hızını almıyor  1935-1938   yılları arasında  “Atatürk’ün    Hayat Felsefesi”   adlı bir   kitap  kaleme  alıyor.   Mesud  Fani  1932  yılında  Türkiye’nin  Paris  Büyükelçiliğine başvuruyor...... Büyükelçi  ile Türk Dahiliye Vekaleti  arasında  Mesud  Fani’ye  ilişkin mektuplaşmalarda   Dahiliye Vekaleti   “  Şayet istiyorsa  kendi teşebbüsleriyle memleket  hainlerine   karşılık verebileceği”  şeklinde  cevap alıyor..(Murat  Yümlü,   age, sayfa  340)
M. Fani  bazında   Türk  yetkilileri arasındaki mektuplaşmalarda   “Türkiye   Cumhuriyeti   hakimiyeti altında  bulunan topraklarda  bir  Kürtçülük  sorunu ve Kürdçülük  davası olmadığını,  Türk ulusal  sınırı dışında  Türk vatandaşı  ile  ilgisi olmayan bazı serserilerin  düşmanlardan  sağladıkları  para karşılığında  onlara  hizmet ettiğini ve bu amaçla  Kürtçülük   cereyanı  uyandırmak  istediklerini, Bedirxanilerin   Ermeni Taşnaksutyun   Komitelerinin  düzenlemesiyle  ortaya çıkardıkları  Hoybun  Cemiyeti’nin de  bu kabilden  olduğunu”  söyleniyor.(Murat  Yümlü,  age, sayfa    341)
Burada da  Kürdlüğü  ve  Bedirxanileri    Taşnakların  bir  manipülasyonu olarak gösteriyorlar.
Bazı kaynaklar  Mesud Fani’nin  1928  yılından itibaren    Türk İstihbarat   birimleriyle  ilişkiye  geçtiğini   ve  Xoybûn’a  dair bilgiler  verdiğini yazıyor.(age, sayfa   341) 
Ağrı Direnişi  kırıldıktan sonra da Türk devleti  yurtdışında  bulunan  Kürd kadrolarının  yakasını  bırakmadı..   20.  Yüzyılın  başlarında   İstanbul’da  ortaya  çıkan  hemen hemen  tüm  Kürd kuruluşlarında, “Kürd teavün ve Terakki Cemiyeti”(1908),  “Kürd Hêvî Talebe Cemiyeti”(1912),  “Kürd Teali Cemiyeti”(1918)  yer  alan  ve  1927  yılından  itibarende   Xoybûn’un  Bağdat  temsilciliğini  yürüten  Dr.  Mehmet Şükrü Sekban’da   bunlardan  biridir..   Dr.  Şükrü Sekban   Kemalistlerin  istemi  doğrultusunda “La  Question  Kurde”  adı altında   kendi eski düşünceleri yadsiyan   “Kürdleri  Turan”a  bağlayan  bir  eser  yazarak    Türkiye  döndü.
Bilindiği gibi   Güney  Kürdistan aydınlarından    Refik Hilmi,   Dr. Sekban’ın  kitabının  çıkışından  sonra   sert bir  dile   yazdığı bir  kitapcıkla  cevap verdi.
Türk devletinin     Kürd  kökenli ve  Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesine  katılan,  entelektüel  birikimleri  olan   kadrolar vasıtasıyla   Kürd  ulusalcılığının   temellerini  dinamitlemeye ve  Kürdleri Türk  yada  Turani  olarak  gösterme  yönünde  ciddi bir  çabası vardı.
Her ne kadar  bugüne  kadar   elimizde  resmi belgeler  olmamasına rağmen,   Türk devletinin   o dönemler    “kazandığı” kadrolarla   ikili  görüşmeler  yaptığına  dair  ciddi veriler var.
Örneğin   Dr. Kamuran Ali Bedirxan ve Celadet Ali Bedirxan  ile  Türk  Konsolosları arasında  yapılan     görüşmelerin   önerileri  Türk  tarafından  geliyor.
Dr.Mesud Fani’nin  ve  Dr.  Mehmet Şükrü Sekban’ın  kitapları 1933 yılında  Paris’te basılıyorlar.
Bu  1933  yılı bir  tesadüf mü?
Acaba   Kemalistler    Kürdlerin eliyle  Kürd Ulusalcılığını yadsıyan  ve   Kürd milletinin  varlığını  inkar eden   planlı ve  programlı    bir  saldırıyı mı   örgütlemişlerdi?
Şimdilik  bir şeyler  söylemek    istemiyorum..  O süreç  ciddi bir şekilde   irdelemeye muhtaçtır.
Bu   kitapların  yayınlamasından  bir yıl  önce  başka  görüşmeler var.
Mesela 4  Aralık  1932  yılında   Beyrut  Türk  Konsolosu  ile    Dr. Kamuran Ali Bedirxan   arasında    bir evde   yapılan   görüşme var.
3   saat  süren  bu görüşme  isteği  Türk  Konsolosundan geliyor.
Bu görüşmede   Türk Konsolosu   Türkiye devletiyle anlaşmaları  Kürdlerin çıkarına  olduğunu,  Batılı güçler   sizleri terkettiler ve terkedecekler. Aktüel olarak İngiltere    sizinle  ilgilenmiyor. Şimdilik    sizin  Fransa ile ilişkileriniz  iyi, onlarda   sizleri terkedecekler, diyor  “ Hangi koşullara  bağlı olarak  Kürdler  bu düşmanlıklarına  son verir?diye  Dr. Kamuran’a  bir  soru soruyor. 
Kamuran Bedirxan  burada  devreye giriyor  “   bizim  Fransa  ile  ilişkilerimiz olduğunu sanmayınız..  Fransa   benim  Matossian Şirketindeki  işimin kaybedilmesine  neden oldu......  Sınıra    gitmemizi  engelliyor...    Kardeşimi   sınırdışı  ettiler.(Sureya Bedirxan’ı  Mısır’a  gönderiyorlar-Aso?    Türk  hükümetinin  Kürdlere karşı alınmasını  istediği   tüm tedbirleri alıyorlar.......
Konsolos  yeniden  Kürd- Türk  ilişkilerine dair  sorusunu tekrarlıyor.
Dr. Kamuran  verdiği cevapta “ben  bir  millet adına  ve  hatta   yenilmiş  bir  halkın temsilcisi  olarak  konuşamam, ancak  kendi  adıma  konuşabilirim”  diyor.
Konsolos bu arada  Kamuran’ın  “yenilmiş halk”   tespitini “ zafer kazanmış”  olarak  kendince  düzeltmeye çalışıyor.
Kamuran  Bedirxan,  “ Kürdçe için  garantiler,  Kürd halkı  için   Kürdçe eğitim ve  öğretim” meselesini gündeme getiriyor.
Bu arada  Türk  Konsolosu devreye giriyor: “  Gördüğüm kadarıyla  siz Kürd meselesini   bir dil ve  ulus  meselesi olarak  alıyorsunuz.  Bana göre  ise  Ağalar ve  dinsel  fanatikler sorunudur”  diyerek alışagelen  Türk  argümentlerini tekrarlıyor.
Hemen burada  Dr.  Kamuran Bedirxan devreye giriyor:  “Eğer  düşünceniz  buysa   bu  konuşmayi  sürdürmenin  gereği  yoktur.  Kendi vatantaşlarımı  laikleştirmek  için  size  yardım edemem. Eğer  siz Kürd  meselesini  Ulusal bir Mesele  olarak  görmüyorsanız,  Kürd  ağalarını  bazı  hediyelerle  yanınıza  çekmekten  zorlanamazsınız.”  Diyor.
Ve  Dr.  Kamuran     kapıya  yöneliyor.  Bu arada  Türk Konsolosu   Dr. Kamuranı  durduruyor.
Bu arada    Kamuran   Kürdlerin    Osmanlılara  yaptıkları hizmetlere   vurgu yapıyor,   Bedirxanilerden  23  kişinin  Büyük Savaşta  öldürüğü ve kendisininde   1913  yılında  Balkan  savaşında  yer aldığını   ev Kürdlerin  çok  acı çektiklerini     anlatıyor................................    Kamuran  konuşmasında  devamla   “Dil ve  okul”   gibi taleplerini yeniden   gündemleştiriyor.....  Konsolos  bu konuda  yetkili olmadığını ve   Meclis’in işi  olduğunu söylüyor....
Bu  arada  Türk Konsolosu  Dr.  Kamuran’a  “eğer  Ankara  bu istemlerinizi yerine getirirse,  Türkiye  dönerek  bu  yüksek entelektüel birikiminizi ve  kültürünüzü  ülkenin  hizmetine  sunarmısınız?”  diye  sorar.   Kamuran Bedirxan  “bir kaç  yıl  Türkiye’nin atacağı  adaımlardan  samimi  olup  olmadığına bakacağız”  diyor.
Bu arada  Türkiye  dönen ve öldürülen   yeğenin  meselesini  gündeme  gitiriyor.(Belge bir hayli  uzun kısa bölümlerini vermeye  çalıştım,  daha geniş  bilgi için Jordi  Tejel,  Gorgas,  age, sayfa  65-68)
Devam edecek