[color=#FF0000]Özgür FIRAT[/color]
[i]Barış güzel bir sözcük. İçimizi ısıtıyor.
Genelde savaşan tarafların her ikisi de bu sözcüğü kullanırlar.
Ecevit "Kıbrıs'a barış götürüyorum" diyerek işgal etmişti.
Bu işgalin geçici olacağını birçokları düşünmüştü.[/i]
Kıbrıs'ın kuzeyinin işgali faşist Rumları iktidardan etti. Ayrıca Yunan Cuntası da bir müddet sonra yıkıldı.
Ama Türkiye "barış" adı altında adada işgalini günümüze kadar sürdürüyor.
Türkiye dışarıdan büyük bir baskı görmüyor.
Bir çok devlet işgalini ne hikmetse hep barış adına yapıyor.
Egemenler bu işi iyi biliyorlar.
Çok deneyimliler.
Bizler işgal altındaki ülkenin "aydınları" olarak hakkaniyetli, adil bir barışın olması için hep haykırırız,dillendiririz.
Bunda haksız da değiliz.
Çünkü ezilen tarafız.
Egemen güçler bizim sloganlarımızı kullanarak halk arasında kafa karışıklığı yaratmaktadırlar.
Bizim barıştan anladığımız haksız konumdaki devletin tüm askeri güçlerini geri çekmesidir.
Ama Türkiye'nin gizli ve açık birçok yöneticisi hala "tek bayrak, tek millet" söylemini tekrarlıyıp duruyorlar.
Bir kısım Türk solu da "vatanın bölünmezliğini" farklı bir şekilde savunuyorlar.
Her milliyetten tek komünist parti üniter devleti temel alıyor.
Elbette ki komünist bir parti her milliyeti kapsamalıdır. Ama komünist bir parti kendini devletin parçalanmaması korkuları üzerine inşa edilemez. Parçalanma korkusu komünistlerin işi değildir.
Abdullah Öcalan'ın 1999 sonrası söylemleri Türk solunun çoğunun söylemleriyle çakışıyor.
Perinçekcilerin Teori dergisinde Öcalan'ın yakalanması sonrası söylediklerine "bizim görüşlerimiz" demesi boşuna değildir.
Kemal Burkay'da Öcalan'ın İmralıda söylediklerininin tümüne olmasada "benim görüşlerim" diye yazmıştı.
Bağımsız Kürdistan'ın savunucularından Rizgari Dergisi editörlerinden şair Orhan Kotan'da daha önce savunduklarının çoğunu terketmemiş miydi?
Türkiye'nin demokratikleşmesinin Kürdistan sorununu çözeceğini ileri sürdü.
Öcalan da yine 1970 lerin başındaki görüşlerine geldi.
Öcalan'ın görüşleri 1900'ün başında bazı Kürtlerin "Osmanlılık" çerçevesinde Kürt haklarını isteyenlerin devamcısıdır. Osmanlılığın yerini Türkiyelilik almıştır.
Elbetteki Türkiye'nin demokratik olması Kürdistan sorunun çözümüne hizmet edecektir.
Özgürlüklere yaklaşım İktidarı elinde tutanların niteliğine bağlıdır.
Türkiye'de 1830 lardan sonra yapılan, adına reform da denilen modernleşme adımları ne yazık ki Kürdistan'da sömürgeciliğin kalıcılaşmasına ya da modern metodlarla sürdürülmesine hizmet etti.
Kürtler modernleşmeyi hep kendilerine yönelik yeni katliamlar olarak algıladılar ve yaşadılar.
Türk milliyetçileri de "moderndi". Feodalizme göre ileriyi temsil ediyorlardı.
İttihatçılar ve devamcısı Kemalistler ne yaptılar?
Kürtleri yok saydılar.
Modern Türkiye'nin kurucularının yaptıkları katliam ve jenositleri günümüzdeki egemenlerin nefretle kınadıklarını söyleyebilir miyiz?
Türk solu olarak adlandırılan çevre ve örgütlerde sosyalist iktidarlarını kurduktan sonra Kürdistan'ın sorunlarının çözüleceğini söylerken yanılıyorlar.
Sosyalist bir ülkeden ayrılma hep milliyetçilik olarak yorumlanmaktadır.
Ezilen bir ulusta bağımsız demokratik bir devlet kurabilir. İllada sosyalistlerin birliği tek bir devlet çatısı altında olamaz. Olsa da kötümü olur? Elbetteki hayır.
Şu an ki konumda Avrupa ve ABD'nin istemleri doğrultusunda Türk devleti bazı adımlar atıyor.
Avrupa Birliğine girebilmesi için bazı değişiklikler yaptılar. Bazılarını da zorunlu olarak yapacaklar.
Önceki hükümetler "Avrupalılaşmaya" pek sıcak bakmadılar. Gerekli bazı adımları atmadılar. Tabela partisine dönüştüler. AKP "uyum yasalarını" herkesi şaşırtan bir yaklaşımla tümden olmasa da kabullenince epeyce bir sempati toplamaya başladı.
Avrupa burjuva demokrasilerine uyarlama Türkiye'de gerici, ırkçı söylemlerin büyük bir kısmının eskimesine yolaçacaktır.
Irkçılığın daha modern bir kılığa gireceği açıktır.
Devlet "açılımının" sömürge yapıya son vereceğini hayal bile edemeyiz. Böyle bir beklenti yanılgıdır.
Kürdistan'ın bağımsızlığını istemekle birlikte gelecekte Türkiye de yaşamayı tercih edenler Kürt haklarının eşitliğini çoğunlukla savunmaktadırlar.
Türkiye'de Kürdistan sorunu ile hak eşitliği birbirine karıştırılmaktadır.
Gelecekte Kürdistan ayrılsa dahi Türkiye'de milyonlarca Kürt yaşayacaktır. Elbette ki bunların tam eşitliğini savunmak gerekecektir. Tıpkı Bağdatta yaşayan Kürtler gibi.
Devlet açılımı üniter yapının korunması çerçevesinde tek bayrak vs gibi söylemlerin etrafında yani kendi tabularını ve kırmızı çizgilerini koruyarak bazı değişiklikler yapılmak istenilmektedir. Ama sanki bütün sorunlar bitecekmiş gibi sunulmaktadır.
PKK silahları bıraksa da Kemalist ırkçı düşünceler değiştirilmedikçe umutlar bir başka zamana kalacaktır.
Unutulmaması gereken Kürdistan sorunu yalnızca kendi kaderini tayin sorunudur. AKP ve diğer burjuva partileri kendi halklarını aldatmaktadırlar. Aldatılan yalnızca Kürtler değildir.