Salih Aras
[color=#FF0000]BEKAA VAHŞETİ(8)
ERUH' LU FERHAT...[/color]
[color=#990099][i][b]„Şunu ısrarla söylerdi; 'Agit'in vurulduğu yer askerlerin ateş alanına girmiyordu, anlayamadım Agit bulunduğu yerde nasıl vurulmuş' derdi. Zamanla A. Öcalan'ın kendiside Agit'in (M. Korkmaz) iç komployla katledildiğini itiraf etti, ancak açıklığa kavuşturulmadı, harcamak istediği kişilerin üstüne attı.“[/b][/i][/color]
1987 başlarıydı, bir anket hazırlanmıştı, her ne kadar kamp yönetimi tarafından hazırlanmış gibi görünsede, A. Öcalan'ın bilgisi dahilindeydi. Ankette bir çok soru vardı, doğrusu hatırlayamıyorum.
Ancak tek bir soruyu unutamıyorum. Bu soru; birlikte savaşa gitmek istediğiniz üç arkadaşı belirleyin biçimindeydi. Sonuç çok enterasandı, ilk defa kamptakiler özgür ifadelerini belirlemişlerdi. Yönetimi saymasak, 70'in üzerinde arkadaşın ilk tercihi Eruh'lu Ferhat'la savaşa gitmekti. O bunu hak eden biriydi ve hakkı verilmişti. İlk defa A. Öcalan dışında biri ( A. Öcalan zorunlu kabul edilen biriydi) gönüllü olarak herkes tarafından güvenle onurlandırılmıştı. Şimarmadı sadece tebessüm yaptı. Tüm arkadaş yapısının güvenine layık olmak ne demek? Bundan daha değerli ne olabilir? Üstelik yaş olarak en küçüğümüzdü. Bu sınırsız güvenin kaynağı, Ferhat'ın kişiliği, karakteri, duruşuydu.
UKM'ne olan bağlılığı ve samimiyetiydi. Bunu hak ettiği için arkadaşları O'nu en üst düzeyde ödüllendirmişlerdi. Bu sevgiydi ve sevginin en yücesiydi, Ferhat, tüm arkadaşlarının yüreğine
girmeyi başarmıştı.
Oysa burada sevgiyede övgüyede layık sadece biri vardı. O'nun dışında herkes sevginin
zerresine bile layık değildi. Herkes 'suçlu' ve günahkardı. Nasıl olurda çocuk Ferhat tüm yapının güvenini kazanabilir? Bu durum egoist, bencil 'Öndere' en büyük hakaretti. Mahsun Korkmaz nasılda güçlü bir karar vermiş, Ferhat için; 'O geleceğin büyük komutanıdır' demiş ve teorik olarakda gelişmesi içinde Kampa göndermeye karar vermiş.
Orta boylu kumral tenliydi, yaşına göre gelişkin bir fiziyi ve olgunluğu vardı. Kampın güç ve enerji kaynağıydı. Yorgunluk, moralsizlik neydi bilmezdi, sürekli dinamik ve enerjikti. Herkesin dert ortağıydı, birinin moralimi bozuk, Ferhat hemen yanaşırdı, 'Hewal' der başlardı ve insana positif enerji vermede üstüne yoktu. Bunun içindirki hepimiz O'nunla olmak isterdik. Ferhat'la olmanın bir ayrıcalık olduğunu hepimiz anlamıştık.
O'da güvenlik birimindeydi. Bundan dolayıda O'nunla daha fazla konuşma olanağım oluyordu. Yaklaşık üç yıl kaldığı silahlı mücadele faaliyetlerinden bahsederdi, ilgiyle dinlerdim. Küçük yaşına rağmen değişik görüşler sunup analizler yapıyordu. Herkesle konuşup tartışırdı. Özgürdü komutanları ( Şiar ve Agit) tarafından böyle yetiştirilmişti. Düşünen biriydi ama çekinmenin ve korkunun zerresini bilmiyordu.
Ferhat, Mahsun Kormaz'ın 28 Mart 1986'da Gabar'daki çatışmada iç komployla katledildiğinde O' da grubun içindedir. Bu çatışmayı sürekli anlatırdı, her anlattığında gözleri dolardı. Şunu ısrarla söylerdi; 'Agit'in vurulduğu yer askerlerin ateş alanına girmiyordu, anlayamadım Agit bulunduğu yerde nasıl vurulmuş' derdi. Zamanla A. Öcalan'ın kendiside Agit'in (M. Korkmaz) iç komployla katledildiğini itiraf etti, ancak açıklığa kavuşturulmadı, harcamak istediği kişilerin üstüne attı.
A. Öcalan her kampa geldiğinde, O'nun güvenlik biriminde görevlendirilirdi. 1987 baharıydı, A. Öcalan yine her zamanki gibi güvenlik birimince karşılanırdı. Kampa girişlerini hatırlıyorum, Ferhat O'nun sağ korumasındaydı.
Elinde silahıyla koruduğu 'Önder'inin, o akşam kendisine ölüm kararı vereceğinden habersizdi.
Bu Ferhat'ı son görüşümdü, gözlerim her zaman Ferhat'ı arardı.
Geldiklerinde yine gözlerim sadece O'na takılmıştı, ilk defa biraz sakin ve düşünceli
görmüştüm ama konuşma ve bir daha görme fırsatım olmadı.
Ertesi gün sabahleyin A. Öcalan'ın yapması gereken toplantı ertelendi. Nedeni sorulamazdı.
Kampta anlaşılması zor bir hava vardı, bekliyorduk. Öğlen sonrası toplanmamız bildirildi ve
toplandık. A. Öcalan toplantıya gelmedi. A. Haydar Kaytan gergin bir şekilde konuşmaya
başladı; yine bilinen şeyler, Önderliğe saldırı var türünden açıklamalardan sonra, Ferhat'ın
gece intihar ettiğini söyledi. Herkes şok olmuştu, kanımız donmuştu, nasıl olur? O' devam
ediyordu;
_'Önderliği öldürmek için gönderilmiş ama Önderliğin yüceliğini görünce cüce kafasına kurşunu sıkmış ve parcalanmış"
Sekiz ay kaldığım bu cehennemin en acı anıydı.
Kimseden ses çıkmadı, sadece dinlemekle yetinildi. A. H. Kaytan'da kimseye soru sorma
ve görüş alma gibi bir duruma girmek istemedi.
Bütün Eruh, Ferhat'ın şahsında işbirlikçi ajan ilan edildi. Hatta konuşmalarınada, Eruh'un
Osmanlılar döneminde bile işbirlikçi olduğu söylendi. Oysa tanınmayan Eruh, 15 Ağustos
1984 eylemiyle çokda popüler olmuştu. Adeta Eruh cazalandırıldı, düşman adına.
Harun'la redaksiyon binasına girdik. Yalnızdık, çok güvendiğim bir arkadaştı. 'İnanmıyorum'
dedim. Ferhat intihar edecek biri değil ve ajan olduğuna da inanmıyorum. Harun kapıya
baktı, kapı kapalıydı. Gözleri yine kapıda bir elini ağzıma kapatarak, 'sus diyorum sana
Parti'ye inanmıyormusun' hayır Parti'ye inanıyorum ama Ferhat'ın intihar ettiğine
inanmıyorum. Elini ağzımdan çekmiyor, tekrar ' Parti'ye inanacaksın sus ve sesini kes'
çek elini dedim, çekti sadece bakışıyoruz gözlerimiz kapıda, son sözünü söyledi, 'sakın
başkasına aynı şeyi söyleme tamam mı' tamam dedim. Artık konuşmadık. Harun herşeyin
farkındaydı. Beni koruyordu ve günlerce beni göz hapsine aldı. Kiminle konuşsam hemen
gelir dinlerdi. Ne konuşuyorum diye ve gözlerime bakardı, anlardım ne demek istediğini...
Evet, Ferhat'ı nasıl anlatayım?
Bilemiyorum. Mücadeleye katıldığında 14 yaşındadır. 14 yaşında nasıl ajan olunur? Devlet O'nu 11-12 yaşında mı aldı eğitti?
Komutanlarinin ve arkadaşlarının tam güvenini kazanan Çocuk Ferhat, nasıl oluyorda A. Öcalan tarafından;
'ajan' olarak tespit ediliyor ve gizli infazla katlediliyor?
Kendisi bu açıklamayı yapmazken, yapma görevinide A. Haydar'a yaptırıyor...
Ferhat'ı açık bir mahkemede yargılama durumuna giremezlerdi. İnanıyorum, tümüyle
sindirilmiş ve duyarsız hale getirilmiş yapı, tükenmişliğine rağmen, bunu kabul etmezdi.
Ferhat cesurdu, hak etmediği suçlamalara boyun eymezdi. Gizli infaz bunun içindi.
Ferhat geleceğin adamıydı, bunun için katledildi. Çocuk yaşına rağmen oturmuş bir
kişiliği vardı. Düşünen ve sorgulayan biriydi. Değiştiremezlerdi, bunun için katlettiler.
Ve en önemliside Ferhat'ın sürekli olarak arkadaşlara Gabar çatışmasından bahsetmesiydi.
Belki farkında değildi ama, açıklamaları dikkat çekiyordu. A. Haydar ise konuşmalarında
bu konuya hiç değinmedi. Eğer Öcalan, Ferhat'ın bu açıklamalarından haberdar edildiyse
(kesin edilmiştir) en önemli neden budur.
Ferhat özel biriydi, günün en güçlü savaşçısı ve geleceğin en güçlü komutanıydı. Öcalan
böyle bir değeri ve yeteneği kabul edemezdi, hele bu bir kürtse asla...
Botan; UKH'mizin savaşçı potansiyeli, binlerce Ferhat'ın anısı var. Onlar ansızın tuzaklara
düştüler. Ne olduğunu anlamadan yok edildiler. Adları bilinmez, onda birini öğrenmek bile
büyük bir başarı.
Sistem iz bırakmıyor ama izi sürmek gerekiyor.
Ferhat, silahlı direnişin 14 yaşındaki sembolü ve milyonların kalbine girmeyi en çok Sen hak
ettin.
Seni her tanıyan, inanıyorum ki senin için çok şeyler yazacak, geçde olsa..
devam edecek 13.10.09