Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 22 July 2009

[size=x-large]Jine[/size]

Dersim, Mezarlik: Jine, babasi, kardesleri Sores ve Mere, akrabalar, cocukluk ve sinif arkadaslari, tanidiklar ... Kimisi sesli agliyor, kimisi sizliyor, kimisi sesiz sedasiz sadece üzgün ve yas tutuyor. En cok agliyan kücük Mere. Jine'de agliyor ama icinden. Kimse onun sesini duymuyor, gözyaslarini görmüyor. Jine duygusal bir Orta Dogu kizi degildir. Her canlı varlık icin ölüm kacınılmaz bir gercektir. Hayat böyledir. Ölenle ölünmüyor. Biliyor ama annesi 47 yasla beynindeki kötü huylu bir tümöra yenik düsmüstü. Daha gencti. Jine böylesi bir ölümü bir türlü kabul edemiyordu ve derinden etkilenmisti, cünkü o haksiz bir sekilde gelmisti. Ölüm tabii ki herkese vardi. Ama annesi bu genc yasta ölmemeliydi. Keske O da dedesi gibi yaslansaydi ve sonra ölseydi. O zamanda belki üzülecekti ama bu kadar üzülmeyecekti, cünkü annesi daha her isini yapiyor, vizir, vizir calisiyor, yasama bagli, yasami cok seviyordu.

Cevredeki herkes aglayip bagirirken o bunlari düsündü. Belkide annesini gömmemeli yakmaliydilar. Bunu Hindistan'a gidince ögrenmisti. Dersim’liler Alevi’ydi ve ölülerini yikayip, kefenledikten sonra Dersim ritüallerine göre defnediyorlardi.
Canlilar dogar, büyür ve ölürler. Kimse de biz ölünce bizimle ölmeyecek. Hayat devam edecek. Herkes kendi hesabini islemeye devam edecek. Sevilme ölcümüze göre bir müddet yogun olarak hatirlanacagiz, sonrasinda belki de unutulacagiz. Ama Jine annesini hic unutmayacakti, cünkü Jine onu cok seviyordu.

Asrin, Jine'nin annesi, Stuttgart'ta bir cikolata firmasinda calisiyordu. Asrin cok iyi bir anne ve cocuklarina iyi bir arkadasti. Jine, Lise diplomasi yapip Berlin'e tasindigin da babasi Serkan taraftar degildi. O bir kiz cocugunun büyük bir sehire yalniz gitmesinden de yana degildi. Babasina gore Jine, Stuttgart'ta okulu bitene kadar evde kalmaliydi. Annesi, Asrin Jine'yi desteklemisti. “Git kizim! Yolun acik olsun! Git! Dünyayi gör!“ demisti, “Stuttgart'ta kalip ne yapacaksin?“

Mezarlikta insanlar Asrin'in tabutunu yavasca indirdiler. Jine bir adim ileri gitti, yerden bir avuc toprak aldi, öptü, alnina koydu ve elindeki ciceklerlen birlikte tabutun üstüne firlatti. Mere, cocklarin en kücügü seslice aglayip bagiriyordu: “Asrin! Asrin! Wo gehst du hin? Cevredekilerde bu caresiz cagrismalara dayanamayip agliyorlardi. Kücük Mere annesine hep isimiyle cagiriyordu.

Dogumla basliyan hayatin sonu ölümdü! Hayatin baharinda, neler görüp, neler yasiyacaktik? Film seridi gibi bir yasam. Ama bir gün mutlaka sona erir. Belki de erimez! Jine haksizliklarin, baskinin, sömürünün, iskencenin oldugu bir dünyada Allah'a inanmak istemiyordu ama ya insanlari kim yapti diyordu? Nasil ki bir masanin yapicisi vardiysa, insanlarin, doganin, uzayin ve bitkilerinde bir yapicisi olamaz miydi? Jine agnostikerdi. Bazen Allah’a inaniyor, bazende inanmiyordu. Eger vardiysa bir Allah sonsuz bucaksiz uzayda gelip insanlarla mi ilgilenecekti? Allah sifirdan ve yoktan var olamazdi. Onun da bir yaraticisi olamaz miydi?

Jine severek ölen insanlarin öbür dünyaya gitmelerini, yani annesinin Cennet'e gitmesini istiyordu. Ya da bir gün dirilmesini. Fakat bu konularda daha cok materyalistler gibi düsünüyordu. Cennet ve Cehennem dünyanin kendisiydi. Öbür dünyayi tasavvur bile etmek istemiyordu. Nasilki bir agac yeserir, yaslanir sonra kuruyup yere düserek toprak oluyorduysa, yasam da öyleydi. Bizler doganin bir cocuguyduk. Doguyoruz, büyüyoruz sonra yaslanip, ya da ani bir hastaliktan ölüp gidiyoruz. Dogayi ve evreni aciklamaya Jine'nin akli ermiyordu. Onun icin iki sömestri okudugu felsefeden politolojiye cevirmisti.

Marx: „Filozoflar dünyayi yorumlamakla yetindiler. Oysa asil önemli olan dünyayi degistirmektir.“ demisti. Marx'in bu sözü Jine'yi fena sekilde etkilemisti ama Jine Marxist degildi. O artik dünyayi yorumlayan degil, dünyayi nispeten degistiren olacakti, cünkü insanlar ilahi olmayacaklardi. Hirsizlik, yankesicilik, yalancilik, dolandiricilik, haksizlik, kiskanclik, sömürü ve baski, birbirini cekememezlik oldukca; poliste, hapishaneler, kanunlarda olacakti. Jine sinifsiz, sömürüsüz, sinirsiz bir dünyaya simdi olabilecegine inanmiyordu. Belki 250-500 sene sonra, ama dünyanin simdiki haliyle onun üzerine düsünmek bile istemiyordu. Tabii vizyonlar olmaliydi. Jine'nin vizyonu bu dünyada herkese esit haklarin olmasi, is, konut, zaruri ihtiyaclari karsilamak icin yeterince para, özgürlük ve bagimsiz yasamaya inaniyordu. Jine bir realistti ve real politika yapmak istiyordu.

Annesinin ölümü veya ölüm üzerine fazla düsünmek, doga ve evren gibi iyiydi, gerekliydi ama belli bir süre sonra noktayi koymaliydi.

Amcasinin evine gelince Jine cok yorgundu. Mere halen bagirip cagiriyordu. Jine ve Sores her ne kadar Mere'yi kucagina aldiylarsada, kiz durmuyordu. Bir sure sonra sakinlestirdiler.

Jine Dersim'in Dag Mahalesi'nde tam 12 sene yasamisti. Cogu cocukluk ve sinif arkadaslari Peshmerge'ya gitmislerdi. Digerleride cok politize olmuslardi.
Bir yandan annesinin ölümü, diger yandan mücadeleci sinif arkadaslari Jine'nin kafasini allak-bullak etmisti. Jine'nin Dersim hakkinda bilgisi cok yoktu. Oysa Dersim yöresi bir cok uygarlik yasamistir. Türklerin 1937 soykirimini annesinden biliyordu, ancak Orta Cag'da kalma Pertek Kalesi ve Munzur Vadisi Milli Parki'ni yeni görecekti.

Kuzey Kürdistan'in yukarı Firat bölümün de yer alan Dersim, Kuzey'de ve Bati'da Munzur Daglari ile Karasu Irmagi, Dogu'da Bingöl Dagları ve Peri Suyu, Güney'de Keban Baraj Gölü ile cevrili bir doga güzelligidir. Hele ilk baharda cesmelerde fiskiran berrak suyun tadina doyum olmaz.

Ilkbahardi. Her taraf mis gibi kokuyordu. Dag Mahalesi merkeze uzak degildi. Iki hafta boyunca Jine cocukluk arkadaslariyla Dersim'i ve cevresini gezdi. Jine bölgeye bayagi alisti ama bölgedeki askerler, tanklar, polisler Jine'ye orada yasam hakki tanimiyordu. Dersim Türklerin isgali altindaydi.

Jine yeni tanistigi Sera'yi düsünürken Almanya'yi, dahasi Berlin'i özledi. Bir an evvel oraya gitmeli aktif mücadele eden Sera'ya herseyi anlatmaliydi. Jine'nin cok türlü arkadaslari vardi: Almanlar, Amerikalilar, Israilliler ... Ama Kürdler ile iliskisi bir ailesinden ibaretti. Sera bambaskaydi ve diger arkadaslarina benzemiyordu.

Jine Sera'yi Green Peace'in düzenledigi bir yürüste tanimisti. Yürüyüs cevre kirliligine karsi yapilmisti. Sera Halepce katliami ile ilgili bildiri dagatiyordu. Jine bildiriyi alinca Sera'ya gülümsedi. Sera geri gülümseyerek adin ne diye Jine'ye sordu:

Jine'de: “Jine!“ dedi.
Sera;“Kürd müsün?
Jine; “Evet, Kürdüm!“dedi.
Sera; Cluba hos geldin!“dedi.

ikiside gülümsediler ve biraz sohbet ettikten sonra numaralari degistirdiler. Sera bildirileri dagitmaya devam etti.

Jine'nin ailesi her Dersim’li aile gibi liberaldi. Babasi, Serkan Adan, Almanya'ya gelmeden önce Dersim'de bir Terzi Dükkani varmis. Sonra 1978′de durumunu parasal biraz düzeltmek icin Almanya'ya gelir ve Almanya'da yine kendi mesleginde calisir. Serkan sakin birisidir. Politikadan, felsefenden fazla anlamaz ama cocuklarini, esini sever, sayar. Serkan'da büyük ülke sevgisi ve özlemi vardir. Her sene her sart altinda Dersim'e ugrayacaktir. Cocuklar Alman’larla icli disli yasiyorlar. Kürd kültürüyle uzaktan yakindan asimile olmus diger Dersim’liler gibi hic bir iliskileri yoktur. Serkan bu duruma biraz üzgün ama sesini cikarmiyor. “Cocuklarim mutlu olsun, yeter bana!“ diyordu.

Serkan, Asrin'in hastaligina cok üzülüyordu. Doktorlar sizin esinizi ameliyat edemiyecegiz, cok gec dediklerinde, Serkan diz üstü yere cökülmüstü. O günden sonra agir depresyonlara girer. Asrin ölmüstü, Serkan caresizdi ve elinden hic bir is gelmiyordu. Jine Dersim'de babasinin bütün islerini kardesi Sores ile birlikte gördü. Bu nedenle Jine iki hafta Dersim'de kaldi. Bu iki hafta askerin namlusu altinda Jine'ye iki yil gibi geldi. Geceleri silah sesleri, gündüzleri her kösede aramalar ... her taraf polis ve askerle doluydu. Dersim'de, Kürdistan'in diger bölgeleri gibi 1980 askeri darbesinden sonra Olagan Hal Bölgesi ilan edilmisti. Serbest gezmek, düsünce belirtmek, seminerler düzenlemek, örgütlenmek yasakti. Güzelim bir bölge yasanamaz bir hale gelmis adeta virana dönmüstü. Her kisi basina üc asker düsüyordu. Genc insan neredeyse yoktu. Sadece yaslilar ve cocuklar kalmisti. Bu durum Jine'yi derinden etkiledi.

Jine Berlin'e gelisinin hemen ertesi günü Sera'yi aradi ve aksama dogru Cafe Morena'da bulustular. Ikiside birbirlerini görmekten cok sevincli ve heyecanliydilar. Jine annesinden ve Dersim'den anlatti. Sera Jine'yi teselli etmek istiyordu ama nasil yapacagini bilmiyor, sesiz kalmayi tercih ediyordu.
Jine ve Sera'nin ücüncü görüsmeleriydi. Sera, asil ismi “Clarissa Lenz“ olan bir Alman adamin ve Kürd kadinin cocuguydu. Annesi Letya Dewran Kürdistan'in bas sehri Amed'liydi. Letya'nin Babasi'nin bir insaat firmasi vardi. Firma cok iyi isliyordu. Maddi durumlari oldukca yerindeydi. Dewran ailesi Kürd burjuva sinifindan sayiliyordu. 1980 yillariydi. Askeri cunta gelmis, yer yerinden oynuyordu. Yakalanmalar, aramalar, kacirmalar, idamlar, iskenceler ... Faili mechul cinayetler ... Devlet halk üzerinde fena sekilde bir terör estiriyordu. Hergün görülmedik aci, hergün baski, öyleki insan orada yasayamaz, uyku gözüne giremez olmustu.

Letya'nin babasi, bir gün diger Kürd isadamlari gibi PKK'ye maddi yardim ve yataklik yapmaktan kacirilir ve öldürülür. Meles ve abeysi Siphan babalarinin cesedini sok icerisinde sokak ortasinda bulurlar.

1978′de PKK kurulmustu. Sipan PKK'nin önde gelen militanlarindaydi. Babasinin ölümünün 6 ay sonra Sipan yakalanir, agir iskencelerden sonra PKK militani olarak bölücülükten 22 yil hapis cezasina carptirilir. Letya'nin ablasi o dönem Üniversite'de tip okuyor. O da Dogu Devrimci Kültür Dernekleri militanidir. Babasinin ölümünden 2 yil sonra Ankara'da fasistlerlen cikan bir catismada ölür. Letya sasirmistir. Kendisi ingilizce ögretmeni ve 25 yasindadir. Amed'de akrabalari vardir ama acisi büyüktür. Babasi, abeysi, ablasi ... Sevdigi en güzel insanlar hayatindan yok olmustur. Onlarin disinda digerlerinin ölümü, yakalanislari, iskence görmeleri ... bir bütün Devlet terörü sona ermek bilmez. Letya psikolojik olarak bitmistir, toplar pilini pirtisini Berlin'e gelir ve iltica eder.

Letya'nin ilticasi üc sene sonra kabul görür ama Letya'da hal kalmamistir. Berlin'de o dönem Amnesty International'a gider gelir. Ayni zamanda tedavi olmakta, bir psikologta terapi yapmaktadir. Letya büyük bir travma yasamaktadir.
Letya 1983′te Amnesty'de Alman Thilo Lenz ile tanisir. Thilo 35 yasinda, yakisikli, alcakgönüllü, insan ve dogayi seven biridir. Letya Thilo'ya asik olur, evlenirler ve bu evlilikten 1985′te Clarissa dogar.

Letya dogan kiz cocugunun ismini ne pahasina olursa olsun bir Alman ismi takmayi ister. Thilo her ne kadar Kürd isminde ya da Kürd ve Alman ismin de israr ettiyse de, Letya hayir dedi: “Benim kizima isim dolayisiyla her hangi bir zarar gelmesin! Bu dünyada cok irkci vardir! Kizim tam bir Alman olsun ve Almanya'da kendi ülkesinde kendisini yabanci hisetmesin. Ne de olsa babasi bir Almandir!“ Ve kizini öylede egitir.

Letya ister ki, Clarissa tüm bu siddet olaylarindan, politikadan uzak dursun. Ama annesinin halini gören Clarissa tam tersi bir tepki gösterir. Clarissa 12 yasindan beri kendisinin tam Alman olmadigini, bir tarafinin Kürd oldugunu ve annesinin yasadigi acilari bir bir bilmektedir. Bu nedenle Clarissa kendisine bir Kürd ismi olan “Sera“ koymustur. O kim olursa olsun, benim ismim “Sera“dir der. Annesi ne yapacagini bilmiyor.

Ayaklanmalar, savaslar tahribatti. Letya tüm bunlari iyi biliyor ve kizini korumak istiyor, haksizliga, baskiya, zulme adeta boyun egiyordu. Oysa Sera tüm bunlarin tersiydi. O kücük yasta bile ben büyük olursam Kürdistan'a gider senin öcünü alacagim diyordu. Bu tür söylemler Letya'yi bir yandan korkutuyor, bir yandan da gülümsettiriyordu. Bir cocuk kafasi, ne olacak ki? Anne kiz cocugunu ciddiye almiyordu. Sera her yaptigini annesine anlatmiyordu. Cogu seyleri gizli yapiyordu, annesiyle arasi cok soguktu.

2004 yilin da Sera baslar Berlin Teknik Üniversitesi'nde Mimar Mühendisligi okumaya. Cocuklarinin Mimar veya Insaat Mühendisi olmasini sokak ortasinda cesedi bulunan ve yillardir Insaat Firmasi olan dedesi istemisti. Sera'nin dersleri iyi ve Sera gercektende cok zeki bir kizdi ama politikaya ilgisinin büyük olmasi ve politik aktifligi yüzünden bazen okuluna konsantre olamiyordu. Sera 4. sömestrideydi. En iyisi okulu birakip politikayla ugrasmakti, cünkü Kürdistan'a bir kac ev yapmakla onlari özgürlestiremezdi. Düzen degismedigi ve sömürgecilik sona ermedigi müdettce Kürdler rahat etmeyecekti. Kürdistan her yönüyle zengin bir ülkedir ve bu zenginlik sömürgecilerin istahini kabartiyordu. Iste bu igrenc istaha bir son vermek, onlari her seyiyle ülkeden kovmak gerekiyordu.
Sera aslinda cok kere Peshmerge'ye gitmeyi istemisti. Fakat PKK'nin politikasini begenmiyordu. Sera özgür ve bagimsiz bir Kürdistan icin ölmeye hazirdi ama Türklerin demokrasisi icin ölmek istemiyordu. PKK Öcalan'in kacirilisindan sonra stretejik degisiklige gitmis, bagimsiz Kürdistan talebi yerine, Türkiye'nin Milli ve Misak-i sinirlari icerisinde Kürdlerin ve diger azinliklarin yasayacagi bir “Demokratik Cumhuriyet“ istiyordu. Sera ise hayir diyordu, Kürdistan bir ülke, Kürdler de bir ulustur. Türkler, Araplar, Farslar Kürdistan'i isgal etmisler, onun icin terk etmek mecburiyetindedirler. Sera cok radikaldir ve: “Dünyada en degerli iki sey özgürlük ve bagimsizliktir. Ona ulasmak icin her yol ve yöntem mesrudur!“ diyordu.

Jine, Sera'yi hayretle dinlemektedir. Sera'ya bir türlü yardim etmek istiyor, daha dogrusu kendisi de Sera gibi aktif olmak istiyor ama Jine daha cok bir seyin üstünde derin ve duygusal degil rasyonal düsünen biridir.

Radikal düsüncelerine ragmen Sera esprili, acik fikirli, toleransli, cana yakin, cok sempatik ve hic can sikici olmayan bir tiptir. Seranin erkek arkadasi yoktur ve kafasinda sadece bir sey vardir: Kürdistan'in özgürlügü ve bagimsizligi. Sera'nin bagimsizliga ve özgürlüge efsanevi bir sevgisi var ve Sera patlamaya hazir bir bombadir.

Cumartesi.

Jine ve Sera beraber ilkin Cafe Milchbar'a ondan sonrada Club NON-TOX'a giderler. NON-TOX'ta underground Techno muzigi var, herkes delice dans ediyor.
Sera: “Bak iste!“ diyor! “Bati toplumu artik eglence toplumudur. Herkes dans ediyor, stress atiyor, savas yok, baski yok, iskence yok, insanlar özgürdür! Iste aynen bunu biz Kürdistan'da istemekle suc mu isliyoruz? Annem beni anlamiyor!“ diyor ve dans etmeye basliyor. Öyle güzel dans ediyor ki, Jine bir köseye cekilir onu hayretle izlerken, sol tarafindan adamin biri Jine'ye carpar. Adam tam sarhos degil ama yürümeyecek kadar icmistir ve Jine'den hemen nazikce özür diler. Jine hafif gülümser; “Hersey tamam mi?“ O da evet, evet, hersey tamam der ve Jine'ye tesekkür eder. Elias cok sempatik bir insandir, cocuk gibi ince bakislari vardir. Elias Jine'yi bir seyler icmeye davet eder. Jine kabul eder. Elias icecekleri aldiktan sonra, Jine'ye: “disariya gidelim mi?“ der. Jine icin farketmezdi ama Sera zaten delice dans ediyordu, Jine gidelim dedi.

Bahcede, Spree'nin kenarinda kendilerine sakin bir yer bulduktan sonra Elias, Jine'nin neden üzgün oldugunu sorar. Jine herseyi anlatir. Elias duruma cok üzüldügünü bir kac kez söyler, ama yapilacak bir sey yoktu. Telefon numaralarini degistirip iceri gelirler. Sera halen dans ediyor. Jine, Sera'yi rahatsiz etmek istemez ve dans edecek halide yoktur. Jine Dersim, annesinin ölümü ve Sera arasinda kafasi darmadaginiktir. Simdi birde bunlar yetmiyormus gibi Elias hayatina giriyor.

Sera geliyor. Sera ve Jine yan odaya gidip Chill-Out yapiyorlar. Oda da cok insan yok. Bir DJ, kösede bir kac kisi, güzel dekore edilmis bir oda. Jine Elias'tan Sera'ya anlatir. Jine ve Sera daliyorlar politikaya, felsefeye ve Elias üzerine anlatmaya.

Sera her türlü sexuell iliskilerden uzak durdugunu söyler. Sera'nin 16 yasinda ilk aski olmus, sonra birisi daha ile iliski kurmus, daha sonra bir ücüncüsüyle iliski kurmus, bir seneden beri arkadasi yoktur ve olmasinida istemedigini söyler.
Jine bu konuda farkli düsünür. Sevgi bir simsek gibidir. Ansizin seni derinden vuruyor. Sevgi, aile insanligin temelidir. Jine kendisinin sevgisiz yasayamayacagini söyler ve sevgi en dogal seydir, tipki dogum, yasam ve ölüm gibi. Sera'da bunlari anlar ama annesinin basina gelenleri kendisini derinden etkiledigini ve onun en büyük aski Kürdistan oldugunu söyler. Sera hep acik ve net konusur. Ne istedigini pekala iyi biliyor, kendine özgüveni büyüktür, kendinden hep emin konusuyor.

Jine'ne Sera ile bulustuguna cok sevinclidir ama bir politoloji ögrencisi olarak Sera gibi olaylara duygusal yaklasmaz. Yaptigi her hareket, söyledigi her söz yerli yerinde olacaktir. Kafasi biraz bulanik ama onu yakinda düzene sokacagini biliyor. Annesinin ölümü ve cektigi acilara birde Dersim'de gördügü portreyi katinca büsbütün üzüldü ve acidi ama biliyor ki, acimak kötü bir duygudur. Insan gerceklerle yüzlesmelidir. Ölüm herkese, insanlarin fakirinden zenginine, yaslisindan gencine, iyisinden kötüsüne hepsine esit derecede vardir. Asil üzüntüsü belkide baskiya, sömürüye, zulme, haksizliga karsi birsey yapmamasi, sadece zamanini Clublar da ve Cafeler de gecirmesidir. Oysa Jine pratik, elle tutulur, gözle görülür birsey yapmak istiyordu. Bu da real politikaydi.
Aslinda Jine'nin kafasi oldukca netti ama nereden baslayacagini bilmiyordu. PKK'ye gidemezdi. Onlar artik bagimsizligi degil, ne idügü belirsiz konfederasyon, bilmem demokratik konfederalizm ya da demokratik cumhuriyet istiyorlardi. Aslin'da Jine'ye göre bagimsizlik isteyen ve 20 sene onun icin dise dis bir mücadele veren PKK artik bitmisti. Geri kalanlar ne istedigini bilmiyordu. Hele Öcalan'in her defasinda bir öneri yapmasi, her ay degisen örgütün isimleri Jine'yi adeta cildirtiyordu.

Sera'ya göre Kürdlerin sansi hic calismiyordu. Bir yandan birlik degillerdi, öte yandan kendilerini destekleyecek bir avuc sosyalistten baska kimseler yoktu. Öcalan Avrupa'ya gelmisti, Avrupalilar ve ABD Öcalan'a bir sans taniyacaklarina onu en azili düsmanina dünyanin gözü önünde tepsi üzerinde teslim etmistiler. Iste bu diyordu Sera, insanliga karsi yapilabilecek en büyük suctur. Humeyni senelerce Fransa'da kaldi. Humeyni Öcalan'dan daha mi iyiydi? Batililar Humeyni'yi niye paketleyip Sah Pehlevi'ye vermediler?

Jine bu konuda daha objektif ve rasyonal düsünüyordu. Biz ne yaparsak yapalim ABD'de Leninizm fobisi oldukca ve Kürd örgütleri de Marxist olmasi durumu zorlastiriyordu. Sen ilkin Batili devletlerini, yani sözde anti-emperyalist ol, onlarin otobanlarini isgal et, polisini döv, sonrada onlarin kucagina gel. Bu büyük bir ceslikidir. Öcalan Avrupa'ya degil, Peshmerge'ye, Kürdistan'in daglarina gitmeliydi. O daglar ki bugüne kadar Kürdleri hep kucaginda korudu. O daglar Kürdlere hic bir zaman ihanet etmediler.

Öcalan'ni Sera'da pek sevmiyordu. Öcalan'da ne de olsa zamaninda bir Stalinist idi. Jine icin bu öyle önemli degildi. Stalin ve Bati’lilarda ayni masada oturup Potsdam Antlasmasi'ni imzalamistilar. Sorun PKK'nin belki komünistligi de degildi. Sorun cikar meselesidir. Bati sadece cikarlarini düsünüyor. Öcalan ve PKK Bati'nin cikarlarina ters düsüyordu. Yani Öcalan'in Orta Dogu'da bir “devrim“ yapip Kürdlere proletarya diktatörlügünü dayatmasi, hem Bati’lilar icin, hem de Kürdler icin bir felaketti. Bir de komünizmin 21. yy tekrar horlanmasi var ki, Öcalan'in Avrupa'da kalma sansi sifirdi.

Gercektende PKK kendi dönemin de Yunanistan ve Suriye'den destek almis, ama Öcalan Avrupa'ya gelince herkes aniden yardimini kesmisti. Su an bir avuc sosyalistlerden baska dünyada PKK'yi destekleyen bir tek ülke dahi yoktu. Jine Kürdleri yardima ihtiyaci olan bir halk olarak degerlendiriyordu. Bu da Kürdlere bagli olan bir seydi. Eger Kürdler ittifaka gider belli bir güc olurlarsa, ancak ondan sonra bazi devletler, ABD onlari muhatap alabilirdi. Gerci Güney'in ABD ile arasi iyiydi ama ABD Yahudileri destekledigi gibi Kürdleri desteklemiyordu. Kürdler gelinen asamada ABD'nin korumasi altindaydilar ama bu gecicide olabilirdi.
Sera ve Jine'nin anlasamadigi cok az nokta vardi. Sera PKK Peshmerge'lerin de askin olmayisini iyi buluyordu, cünkü feodal Kürd erkek ve kadin tipi aski yasamasini bilmiyordu diyordu. Jine'de aski yasamazsan hic ögrenmezsin, sütle agzi yanan, yogurdu üfürerek yer diyordu. Her insanin kendisine göre istekleri vardir ve her insan bu anlamda tecrübesini kendisi yapmalidir.

Kuzey Amerika'da bazi Guerilla gruplarinda daglarda cocugunu sirtinda tasiyan kadinlar vardi.

Jine Kürdlerin kendi sorunlarinin cok zor oldugunu, Kürdistan'in dünyanin en bagnaz, en söven, en fasist ve en despot dört devleti tarafindan isgal edilmis oldugunu, Kürdlerin haddinden cok düsmani oldugu ve bu nedenle Kürdlerin kendilerine ABD ve Avrupa gibi ülkeleri yeni düsman etmeleri veya anti-emperyalist, anti-kapitalist olmalari gerekmiyordu.

Öte yandan Kürdlerin feodalizm sorunu vardi. Kürdistan'da feodalizmi ancak ve ancak kapitalizm cözer diyordu. Sera Jine'yi pek iyi anliyordu, cünkü Sera'da biliyordu ki, sosyalizm olsa olsa kapitalizmden sonra olabilecek bir toplum bicimiydi. Kapitalizmini tamamlamayan sözde reel-sosyalist ülkeler pes pese bir günde yikilip gittiler. Öte yandan tek tek ülkelerde sosyalizm mümkün degildi. Marxizm Kürdlere 30 yil kaybettirmisti ve halen basina belaydi.
Eve geldiler.

Evde, bir seyler atistirdiktan sonra bilgisayarin önüne oturdular ve Kürd sitelerini, forumlarini arastirdilar. Bir kac adresi Sera zaten taniyordu. Sera'nin Türkcesi ve Kürdcesi yoktu ama cok güzel Almanca, Ingilizce ve Ispanyolca konusuyordu. Jine Türkce'nin yaninda Almanca, Ingilizce ve Fransizca biliyordu. Cat patda Kürdcesi vardi. Ikisi yatmaya gitmeden önce mutfakta Lisa ile bulustular. Lisa Jine'nin ev arkadasiydi. Ögleden sonra 2:oo'ye dogru Jine ve Sera biraz yatmaya gittiler, Lisa'da gezmeye cikti.

Pazar günü Jine ve Sera 6 saat yattiktan sonra Elias'in telefon etmesiyle uyandilar. Elias Jine'nin yakin bir yerde oldugunu söyledi ve Jine’yi yemege davet etti. Jine Sera'ya sorar ve Sera olur gidelim der. Jine, Sera, Elias ile bir Tayland’lida bulustular. Jine'de, Sera'da Tayland mutfagina bayiliyorlardi.
Yemekten sonra videotheke gittiler. Epeyce film vardi. Sera „Hero“ filmini önerdi. Jine ve Elias kabul ettiler. Evde filme baktilar. Sera o filmi iki defa görmüstü. Sera: „Iste düsmana karsi insan böyle savasmali!“ dedi. Elias hayir dedi, insan savasmadan da bir cok seye ulasabilir dedi. Bilegini kullanacagina, beynini kullan dedi. Ya eger beynini kullanmana firsat vermiyorlarsa ne yapacaksin, elini koynuna koyup oturacak misin? Elias bir az düsündü ve savaslar tahribattir, acidir, yikimdir dedi. Savas olmamalidir. Jine ikisini sesizce dinliyordu.

Sera, Elias'a örnegin bir yabanci veya Afrikali olarak yalniz basina bir Metro'dasin dedi. Biliyorsun ki bu ülkede Skin Head'ler var. Sen yanina koruman icin bir silah aliyorsun. Ve bir durakta yapa yalniz oldugun Metro'ya dört bes tane Skin-Head iceri giriyor. Sen ne yaparsin? Biliyorsun ki Skin Head'lar acimayi bilmezler ve biliyorsun ki, seni ölesiye dövecekler, sen orada “Peace“ mi diyeceksin?“

Elias böylesi bir durumda ben elbette kendimi savunurum dedi. Ama bu yinede savaslari hakli bulmaya yetmez. Sera elbette dedi. Ama ben mi savas istiyorum? Aslinda Kürdler bugüne kadar hep kendini savundular. Iste bu yanlis. Bence Kürdler saldirmali, sömürgecileri herseyiyle kovmalilar. Kürdlerin sömürgecilerin diline, ekonomisine, kültürüne ve siyasetine ihtiyaci yok. Hepsi defolup gitsinler!

Jine bu konuda aynen Sera gibi düsünüyordu. Elias ikna olacak bir tip degildi. O bir baris insani, bir pasifistti. Sonra Matrix üzerine konustular. Jine ve Sera ikilisi bu iki filmden de cok etkilenmislerdi. Keske Kürdlerin de öyle süper perfekt savascilari olsaydi.

Elias Ghobadi'den bahs etti. Ona büyük saygisi oldugunu, aslinda onun filmleriyle insanin gözünü actigini söyledi. Jine ve Sera'da Ghobadi'yi taniyorlardi ama baskiya, zulme, sömürüye, siddete karsi savasmak gerekiyordu. Ghobadi'nin filmleriyle belki Kürdlerin acilari gösteriliyordu ama bu zaten bütün dünyada biliniyordu. Ne var ki kimse ona karsi birsey yapmak istemiyordu. Eylem gerekli, eylem! dedi Sera.

Matrix.Larry ve Andy Wachowski kardeslerin yazıp-yönettigi bir bilim kurgu film idi. 1999 yılında vizyona girdi. Filmde Keanu Reeves, Laurence Fishburne, Carrie-Anne Moss ve Hugo Weaving gibi yıldızlar yer almaktadır.

Bilgisayar programcısı Thomas Anderson (Keanu Reeves), “Neo“ adını kullanan bir hackerdır. Neo, “Matrix“i arastırırken Trinity (Carrie-Anne Moss) vasitasiyla Morpheus (Laurence Fishburne) ile tanısır. Morpheus, bu dünyanin aslinda sadece sanal bir dünya (The Matrix) oldugunu Neo'ya gösterir. Matrix, gercek dünyada robotlarin insanlari bir pil olarak kullanarak yasamlarini devam ettirmesini saglayan bir sanal gercekliktir. Neo ve Morpheus'un takimi, Matrix'i bir arada tutan ana yapiyi kirip insanlari bu sanal ortamdan kurtarmaya calisacaklardir. Ancak bu arada basta Ajan Smith olmak üzere Ajanlar Neo ve arkadaslarini engellemeye calisacaklardir. Neo ve Trinity'nin arasinda bir yakiınlasma baslayacaktir.

Film de perfekt teknigin yanin da perfekt yapilmis special effectler film dünyasinda bir ilktir. Neo gigant makinalara ve robotlara karsi insan üstü bir teknikle insanlari makinalarin zulmünden kurtarmak icin savasmaktadir. Hedef ayniydi: Zülm ve baskiya karsi savasmak!

Hero’nun rejisörü Zhang Yimou’dur. Bu Film Amerika'da Quentin Tarantino tarafindan sunulur.

Isimsiz Adam bir gün Kral Qin'e gider ve kendisine üc suikastcidan bahseder: Uzak Gök, Kirilmis Kilic ve Ucan Kar. Bunlarin hepsi Kral Qin'in bas düsmanidirlar ve uzun süreden beri onu öldürmek istiyorlar.
Film dört renkli epizottan olusuyor: Kirmizi, mavi, beyaz; beyaz epizotun altinda yesil epizot vardir.

Kirmizi Epizot: Akilsiz Egoizm

Isimsiz Adam Kral Qin'e ilkin Ucan Kar ve Kirilmis Kilicin büyük bir kiskancliktan dolayi birbirlerini öldürdügünü anlatir. Kral Qin Isimsiz Adam'in hikayesine inandirici bir hikaye oldugunu düsünür ama Isimsiz Adam'in yalan söyledigine inanir.

Mavi Epizot: Yok olmaya kadar Idealizm

Kral Qin kendi görüsünü ileri sürer: Ucan Kar ve Kirilmis Kilic esasen kendi yasamlarini idealleri icin kurban ettiler. Asil amaclari Kral Qin'i yok etmek. Isimsiz Adam'da onlar gibi Kral Qin'i yok etmek icin ölüme hazirdir. Isimsiz Adam yakalandigini kabul eder.

Beyaz Epizot: Hepsi gögün altinda birdir.

En son olan beyaz epizotta Isimsiz Adam Kirilmis Kilic'in gercek istegini anladigini anlatir. Kirilmis Kilic büyük bir cabayla Isimsiz Adam'i Kral Qin'i öldürme planindan vazgecirmek istemistir. Kirilmis Kilic neden bunu yaptigini ona her detayina kadar aciklamistir. (Yesil Epizot): Kalligrafi yüzünden o (Kirilmis Kilic) bu hakikate varmistir. Hepsinin bir gögün altinda yasamasi icin bir kisinin ne istedigi önemini yitirmistir. Sadece kudretli olan Qin'in Kralli hepsini gögün altinda toplayarak, bir ederek ancak bu savaslari durdurabilir. Isimsiz Adam üzerine cok tecrübesi olan Kral Qin'i öldürmekten vazgecer ve Kirilmis Kilic'in hakli oldugunu düsünür ve Kral Qin'i öldürmez ama kendisi Kral Qin tarafindan öldürülür. Hero isimsiz Adam'dir. Kral Qin onu ismine ve davranisina laik bir sekilde defneder.

Bilindigi gibi Cin 7 bölgeye bölünmüstü ve yedi Krallik vardi. Qin Shi Huang M.Ö 221 yilinda diger bölgelere karsi savasi kazandi ve hepsini Qin-Dynasti altinda, yani gögün altinda toplayarak kardesler arasi olan bütün savaslari, düsmanliklari sona erdirip ilk imparatorlugu kurdu. O günden bu güne Mao dönemi haric Cinler arasi savas yoktur.

Politik olarak Hero'da interessant olan kisilerin toplumun cikari icin kisisel ideallerinden vazgectikleridir. Hata bazi elestirmenler rejisör Zhang Yimou'yu diktatör rejimleri savunmakla elestirdiler. Örnegin Zhang Yimou, Tian'anmen Alan'indaki soykirimin dogru oldugunu savundugunu söylediler.

Film'de tabii ki Konfuzianizmin idealleri savunuluyor. Birey toplum icin kendini feda etmek zorundadir. Bireyin kisisel istekleri, eger topluma hizmet etmiyorsa egoizm olarak degerlendiriliyor.

Sera Hero'ya ücüncü kez bakmaktadir. Sera ayni zamanda Filmdeki teknige hayrandir. Hero'da yapilan special effects Matrix'i yapanlar tarafindan yapilmistir.

Jine'de filme büyük ilgi ve severek bakiyor. Ilkin dörde bölünen Kürdleri, örgüt ve partileri birlestirmek gerekiyor diyor. Siddet düsmana karsi evet ama Kürdler arasi asla olmamalidir. Demokrasinin oldugu bir yerde siddete bas vurmak cilginliktir diyor. Bu konuda Elias Hz. Isa gibi düsündügünü söylüyor. Eger birisi yüzünün bir yanina bir tokat vurursa, sende diger yüzü göster demis Hz. Isa. Sera ben bunu hayatta yapamam der. Bak Hz. Isa'dan sonra insanlar onun o söylemine karsi nasil birbirine girdiler. Siz protestan ve hiristiyanlar arasi savasi anliyor musunuz? Ya da suniler ve siiler arasi, ya da müslümanlar ve hiristiyanlar arasi? Aslinda bunlar asilsiz savaslardir. Bu tür bir savasa karsi bende varim. Ama bizim yapacagimiz baskiya, zülme, sömürüye karsidir. Bizim yaptigimiz savas hakli bir savastir. Aslinda insanim diyen herkesin bizi desteklemesi lazim.

Elias her türden terörizme karsi oldugunu söyler.

Jine, Terror latince bir kelime olup korku salarak yapilan eylemlere denilir dedi. Terrere = Dehset icinde birakmak anlamina geliyor. Terrörizm ise politik amacina ulasmak icin yapilan bireysel eylemlerin sistemlestirilmesine denilir ve bilgisayarin basina oturarak;

Birlesmis Milletler'in 14.Aralik 1960′da 1514 (XV) kararina göre;

“2. Bütün halklarin kendi kaderini kendilerinin tayin etme hakki vardir; o hakka binaen serbest bir sekilde siyasi statülerini tespit ederler ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelismelerini serbestce takip ederler.

4. Bagimli milletlerin tam bagimsizlik haklarini barisci bir sekilde ve serbestce kullanmalarina imkan vermek icin, onlarin aleyhine yöneltilmis olan bütün silahli hareketler veya her cesit baskici tedbirler sona erecektir; ve milli ülkelerin bütünlügüne saygi gösterilecektir.“

Ve karar 2708 (XXV)'e göre de: „...sömürge ülkelerin bagimsizliklarini ve özgürlüklerini engelleyen sömürgecilere karsi elinde olan bütün olanaklar ile savunma hakki vardir...“ denilmektedir.

Self-determination Woodrow Wilson'in 14 noktali bildirisiyle 1. Dünya savasi sonrasi halklar arasinda barisi saglamak icin devreye girmis ve bir halkin kendi kaderini kendisi tayin etmeye denilir. Bu hak azinlik ve topluluklara degil, halklara taninan bir haktir. Self-determination'un özü siyasi esitliktir. Birinci dünya savasi sonrasinda günümüze dek bir cok halk bu hakki kullanarak bagimsizlastilar.

Kürd Ulusal Hareketi burada da görüldügü gibi bastan sona hakli ve mesrudur. Bir Taxi dahi kacirmayan Ulusal Hareketi'ne terörist demenin hukuksal hic bir zemini yoktur. Hak aramak terörizm degildir. Biz direnisten bahsediyoruz, terörizmden degil.

Elias hayir dedi, nerede siddet varsa orada kan dökülüyor, insanlar ölüyor, büyük acilar cekiliyor. Örnegin 1. ve 2. Dünya Savasi'nda 50 milyonu askin insan öldürülmüs, sehirler yerle bir edilmis, milyonlarca insanlara büyük acilar cektirilmistir.

Sera dogru dedi. Ama bunu biz mi yaptik? Bunu Bati dünyasi yapti bir yandan, diger yandan 50 milyona karsi PKK'nin direnisiyle 40 bin insan ölmüs. Biz de onlarin Hitler'e karsi ayaklanmasi gibi Türk, Fars ve Arap despotlarina karsi ayaklaniyoruz. Onlarin direnis oluyor, bizim terörizm. Yine bu ölenlerin cogu Türkler tarafindan öldürülmüs Kürdler. Elbette biz savas istemiyoruz? Ama ne istiyor Araplar, Türkler, Farslar Kürdlerden? Kürdler ki, zengin bölgelerine ragmen dünyada en fakirligi yasayan bir halk. Onlar rahat biraksinlar Kürdleri! PKK hakli bir davanin sahibi, fakat komünist olmasi, kendi icinde insan öldürmesi elbette kabul edilemez. PKK ulusalci bir hareket olsaydi ben PKK'ye karsi degilim, hatta tam tersine desteklerdim.

Sera devamla; aslinda terörizmin tanimi muglaktir dedi. Savaslarda terör degilmidir, dehst icerisinde yapilmiyorlar mi? Ha bireyler yapmis, ha toplumlar ne fark eder? En büyük teröristler TC, Hitler ve Saddam gibileridir. Onlara karsi özgürlük icin savasmak direnistir. Bu direnisi ister dagda, isterse sehirde ver birsey degistirmez. Sonucta insanlar ölüyor. Ne var ki, Kürdlerin sansi yok. Eger PKK komünist degilde, UCK gibi amerikanci olsaydi, o zaman onun hakkinda kimse terörizmden bahsetmeyecekti. Neyse; kendi döneminde FKÖ, ANC, IRA ve ETA'da teröristler listesindeydiler. Simdi ne oldu? Kimse bunlara teröristir diyor mu? Asil önemli olan kudret ve basaridir. Eger PKK basarili olsaydi, Kürdistan'i özgürlestirseydi kimse de ona terörist demiyecekti. Bati'nin PKK'yi terörist olarak ilan etmesi tamamiylen siyasidir.

Jine Sera'ya karsi büyük bir empati besliyor. Onu anliyor. PKK'nin teröristler listesine alinmasinda PKK'nin rolü büyüktü. Örnegin Avrupa'da yapilan siddet eylemleri ve PKK'nin kendi icerisin de uyguladigi siddet onu terörist ilan etmeye yetiyordu. Ama Elias'i da anlamiyor degil. Kürdlerin isi gercektende zordu. Kürdlerin düsmanlari dünyanin en despot ve fasizan ülkeleriydiler. Kürdlerin dört tarafi bu düsmanlarlan cevriliydi. Aclik ve susuzlugun had safhada oldugu Kürdistan'da halk perisan düsmüs kendisini savunamiyor, dünyada sirtini dayanacak devlette bulamiyordu. Kendisi cok iyi biliyordu. Karni ac olan politika ve felsefede yapamaz. Onun icin Sera ile birlikte birseyler yapmasi gerekiyordu. Ama nereden basliyacakti?

Elias Gandi'yi örnek gösterdi. Sera hemen Elias'in sözünü kesti ve Gandi'nin pasifistligine ragmen, Gandi binlerce insanin ölümünü engelleyemedi dedi. Iste sana ETA, IRA, ANC, PLO, Nikaragua, El Salvador ... Sana daha cok ülke sayabilirim ama degmez. Bunlarin hepsi siddete basvurdular. Saddam veya Hitler gibi katileri devirmek, yani Irak savasi örnegin kötü müydü? Tabii insanlar ölüyor. Ama Saddam ve Hitler döneminde nasildi? Kürdler Enfal veya Halepce'yi unutabilirler mi? Yahudiler Hitlerin zulmünden cektiklerini unutabilirler mi? Türkler bizim dilimizi bile yasakliyor. Anlayabiliyor musun bunu? Kürdler kendini hakli olarak savunmaya basladilar mi bu terörizm, siddet oluyor, Bati'da herkes buna karsi cikiyor ama kendileri 50 milyon insanin kanina giriyorlar, Hitler, Musolini, Franco, Saddam gibi insanlari yaratiyorlar, onlari yikiyorlar bu direnis oluyor. O zaman onlarin yaptiklarida terörizmdir. Bu gün Kürdistan'da olan barbarligin, Saddam'in, Hitler'in barbarligindan farki nedir? Öyle ki Türkler bizi yok sayiyor. Halk gercekligimize ragmen böyle bir halk yoktur diyor, dilimizi, kültürümüzü bile yasakliyor.

Lisa girdi iceri ve Elias ben gidiyorum dedi ve vedalastiktan sonra kalkti gitti.
Jine, Sera, Lisa mutfaga gittiler. Lisa Mode Design okumustu, Prenzlauer Berg'de güzel bir dükkani vardi orada tasarim yapip satiyordu. Lisa meslegi geregi dünyayi gezmisti. Paris, London, New York, Milano, Berlin. Her yerde iki odali evi vardi. Onun icin sik sik baska yere tasiniyordu. Jine bazi aylar evde yalnizdi. Birilerini Lisa'nin odasi icin buldumu iyi, bulmadimi farketmezdi.
Jine, Lisa ile hic Kürdleri ya da problemleri üzerine konusmazdi. Jine cok güzel bir kadindi. Uzun boylu, kisa sacli, tipki Matrix'teki Carrie-Anne Moss gibi, ama Carrie-Anne Moos'un boyu biraz kisaydi. Jine Berlin'de Lisa'nin bazi Mode Show'larina katilmisti ama Jine Model falan olmak istemiyordu.

Bir ay sonra Jine, Elias'a asik olmustu. Nasil oldu bilmiyordu. Aslinda Elias pasifistligiyle Jine'nin tipi degildi ama onun alcakgönüllü ve belkide yakisikli olusu Jine'yi büyülemisti. Elias Cuma günü icin izin almis öyleki hafta sonu üc gün Jine ile Prag'a gidebilsinler. Sera Jine'nin Elias'a bu kisa sürede asik olmasina anlam veremiyordu. Ama ne yapacakti? Birey özgürdü fakat sorumlulugunu da bilmeliydi. Sera Jine'yi kardesi gibi seviyordu. Kalbi kirilsin, ya da ona herhangi bir sey olsun istemiyordu.

Elias 27 yasindaydi ve informatik okumustu. Elias'in bilgisayar bilgisi mükemmeldi ama onu bilgisayar degil insan haklari ilgilendiriyordu. O bir idealistti.

Elias bir sene Etiyopya'da amcasinin yaninda staj yapar. Elias'in amcasi Leo Paulson Etiyopya'da Almanya'nin büyük elcisidir. Leo Paulson karizmatik bir insandir ve üc cocugun babasidir. Evin de Etiyopyali 25 yaslarinda bir hizmetci vardir. Amara güzel ve becerekli bir kadindir.

Bir aksam Elias'in istegi üzerine Amara güzel bir Etiyopyali aksam yemegi yapar. Yemek öyle lezetli ki tadina doyum olmaz. Yemekten sonra Amara cocuklari yataga götürür. Bu arada Leo Paulson ve hanimi bir yakin arkadasi ziyarete giderler. Elias evde oldugu icin Amara'nin kalmasina gerek duyulmaz. Amara evli ve iki cocuk annesidir.

Cocuklar uyuduklari icin Amara disari gelir. Elias mutfakta yalnizdir. Amara vedalasmak ister, Elias beraber bir sigara icmeye ne dersin der. Amara kabul eder. Bahceye cikarlar ve sigara icerek sohbet ederler. Elias Amara'yi aylardir gözünden kacirmiyor. Amara'da Elias'a güzel gözleriyle bakiyor sanki aralarinda gizli bir ask vardir. Elias Amara'ya zaten asiktir. Amara olmaz diyor, benim bir ailem vardir. Elias deli gibi asik, pesini birakmiyor. Amara aslinda istemiyor ama kendinide zapt edemiyor ve Elias ile yataga gidiyor.

Etiyopya dünyanin en fakir ülkelerinden, Kürdler gibi en büyük acilari ceken bir halk. Aslinda Elias Etiyopya'da kalmak istiyor eger Amara kocasini terk etse. Bir kac gizli bulusmadan sonra Amara günü birinde ise gelemez olur. Elias'in tesellisi düstükten sonra Berlin'e geri döner. Artik kader mi tesadüf mü onu bilemeyiz ama Elias simdi Jine'ye deli gibi asiktir.

Prag'da Cafe Milena'dadirlar. Milena Kafka'nin sevgilisiydi. Cafe'nin oldugu tarihsel bina Prag gibi cok güzel. Birinci kata cikmak gerekiyor. Oradan astronomik saati ve pazari görmek bir harikadir. Prag'in bu güzel yerinde Jine Elias ile oturmus Kürdleri konusuyor. Ama Elias düsüncesinde diretir. Jine hayal kirikligina ugruyor. Bir insan nasil böyle dikkafali olabilir diyor.

Jine Bismark'i, Hitleri ve Saddam'i tekrar ve tekrardan örnek gösterir. Ama nafile! Elias tipik bir Bati'lidir. Bati'da hersey rayinda. Savaslar bitmis, herkesin keyfi yerinde. Elias'in yaptigi insan haklari calismalari aslinda bosuna. Elias insanlara balik yakalamasini degil, hazirda balik alip yemesini ögretiyordu. Jine Elias'İn bazi düsüncelerini mantikli buluyorduysada isin özünü kendi acisindan ona kavratamiyordu. Aslinda Jine en cok siddete karsi olandi. Ama direnisi savassiz, eylemsiz nasil örgütleyebilirdi? Sömürgeciler kendiliginden geri cekilirler miydi? 50 bin insanin ölmesine ragmen Kürdlerin dili halen yasakti. Demek ki daha cok kan gerekiyormus. Vampirler doymak bilmiyor. Kürdler cok geri birakilmis bir halk. Kürdistan halen feodalizmi yasiyordu. Kürdlerin %80′i okuma yazma bilmiyordu. Nasil ulasacakti onlara?

Jine tüm bunlari göz önünde bulundurdugun da PKK'ye hayret ediyordu. PKK o Kürd feodal tipini örgütlemeyi basarmisti. Ne var ki onlarin döneminde sol gruplar filizleniyordu ve Stalinist veya Maoist olmak bir modaydi. Sera hakliydi. Kürdlerin sansi hic calismiyordu. PKK bagimsizlik icin sömürgeciligin siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik bütün egemenligine son vermek icin sonuna dek mücadele edebilir, Kürdistan'in pazar birliginide saglayip, kapitalist sisteme entegre olmasini, cagdas batili ekonomik sosyal deger ve gercekler olan serbest piyasa ekonomisi, hukukun üstunlugüne dayali demokratik sistemi Kürdistan'a yerlestirebilirdi. Tabii PKK Talibanlar gibi bir kökten dinci harekettete olabilirdi. Aslinda belkide PKK'nin sahsinda Kürdler Marxist olmakla bir az sansliydilar ama Jine Marxizme inanmiyordu. Onlarda proleterya diktatörlügü adina cok insanin canina kiydilar. Jine, Sera gibi her türlü diktatörlükten igreniyordu.
Elias Jine'nin durumuna endiseleniyordu. Uzay, iletisim caginda Kürdler ilkin birlesmeli, ikinci olarak iletisim araclarini iyi kullanarak bagimsizliga dogru yol almaliydilar. Her sey sürec meselesiydi. Elias, Kürdler sabirli olmalidirlar diyordu. Jine, Kürdler 85 senedir TC'nin dipcigi altinda nasil sabirli olsunlardi diyordu. Örnegin Dogu ve Bati Almanya'ya bak dedi. Almanlar sadece 40 yil bölünmüslerdi birbirlerine dogulu (ossi), batili (wessi) diyor, önyargilarla yasiyorlardi. Belki PKK/KDP/YNK'nin birlesememeleride böyle aciklanabilirdi. Kürdler degisik parcalarda sanki degisik ülkelerin partileriymis gibi davraniyorlardi. Bu bir yabancilasmaydi. Kürdler de ulusal bilinc yoktu. Herkes Kürdistan'i degil, kendi partisini, örgütünü, kariyerini düsünüyordu. Aslinda Elias'in bir Alman olarak tüm bunlari anlamasi gerekiyordu. Willi Brandt demisti: “Was zusammen gehört, wächst zusammen!“ Birbirine ait ne varsa, birlesir, beraber büyür, gelisir!

Jine ve Elias Pazar günü aksam Berlin'e geri döndüler. Prag güzeldi fakat Jine, Elias ile arasina kalin bir cizgi cekti. Gelir gelmez hemen Sera'ya telefon acti ve bildirdi. Ben Elias'tan ayriliyorum dedi. Sera sevinmisti. Bosver demisti. Bati’lilar hepsi ayni: Ignoranten und Arschlöscher! Yani Bati’lilar görmezden geliyorlar ve götverenler! Jine hayir yaniliyorsun dedi. Gecen gün internette okudum. Peshmerge’nin icerisinde 500′ü askin örnegin Alman, Italyan, Ingiliz vardir. Sera ama onlarin hepisi komünizm icin oradalar. Kürdleri aslinda düsünmüyorlar, kendi ideallerini düsünüyorlar. Komünizm ilkin Avrupa'da, Amerika'da olsun, en son Kürdistan'da. Kürdler dünyayi, insanligi degil, kendini kurtarmalidirlar. Beni ilgilendiren mazlum Kürd halkidir. Onlari nasil Araplarin, Farslarin ve Türklerin pencesinden kurtarabiliriz? Jine, Iyi dedi telefonda fazla konusmayalim, en iyisi biz yarin görüselim.

Pazartesi aksama dogru Cafe Morena'da bulustular. Sonbahardi ve güzel günesli bir gündü. Sera geldigi Jine'ye sicakca sarildi ve iki yanagina birer öpücük verdikten sonra oturdular. Jine Kürdler icin bir seyler yapmamiz lazim dedi. Bu böyle gitmez! Sera, ben vucudum ve ruhumla hazirim, bana ne yapmami söyle diye karsilik verdi. Jine son haftalar interneti aramis taramis, Kürdler üzerine ne bulduysa okumustur. Bir kac foruma girmis bol bol yazmis, tartismis, dünyanin her yerinde Kürdlerlen tanismistir: Avrupa, Canada, Amerika, Avusturalya, Kürdistan, Almanya, Japonya ... Kürdler dünyanin her yerine dagilmislar. Jine'nin edindigi bilgilere göre sadece Avrupa'da bir bucuk milyon Kürd yasiyor, bunlarin 500 bini Almanya'da. Jine bir örgüt kuralim diyor. Sera sevincinden havaya ucuyor. Tamam diyor. Kuralim ama nasil bir örgüt? Bizim hic tecrübemiz yok. Onu bende tam bilmiyorum diyor Jine. Aslinda ben dün Elias'la yaptigim tartismalardan sonra Güney'e yönelmek orada gerekirse Pesmerge'ye katilmak istiyordum. Sonra ögrendim ki Pesmerge kadin savasci istemiyor. Ben sahsen Mele Mustafa Barzani'nin mücadelesine hayranim. Onun üzerine cok yazi okudum. Onun yolunda gitmek benim icin bir sereftir. Ama sonra düsündüm Mesut Barzani aslinda iyi is görüyor ve Güney artik özgürdür. Türklerin oraya Kerkük'e, Hewler'e, Musul'a kadar girebilecegini düsünmüyorum. Türkler elbette bunu cok istiyor ama mümkiniyeti yok. ABD buna asla müsaade etmez.

Ayrica Israil ve Kürd iliskileri üzerine de okudum. Asil Kürdleri arkadan hancerleyen Sah Pehlevi'dir. Tabii ABD'de bu hatayi yapti ama o gecmis bir olaydir. Bana göre ABD bu sefer Kürdleri arkadan hancerlemeyecektir, cünkü bu ABD'nin Orta Dogu'daki cikarlarina ters düsüyor. Yoksa ABD bizi, kasimiz ve gözümüzün güzelligi icin desteklemiyor. Yani diyecegim o ki, ABD Musul ve Kerkük'ün petrolerini yaptigi 5 yillik savastan sonra Türklere asla yedirmez!
Sera evet diyor. Öyle bir örgüt yaratmaliyiz ki, Araplar, Farslar ve Türklerden baska dünyada hic kimse bizim düsmanimiz olmasin. Kürdler dünyanin her ülkesiyle iliskiye gecsinler ama Türkiye, Iran ve Irak ile iliskiye gecmesinler. Jine bir az düsündükten sonra, hayir diyor, isterlerse cikarimiza uygunsa onlarlanda iyi iliskilere girsinler. Ben sahsen karsi degilim. Ama onlar herseyden önce ülkemizi terk etsinler. Rejimlerlen halk arasinda bir ayirim yapmamiz lazim. Sera Türkler “Her Türk bir asker dogar“ diyorlar. O zaman bizimde her Türkü hedef almamiz lazim degil mi? Hayir diyor Jine. 70 milyonun yasadigi Türkiye'de Kürdler, Lazlar, Cerkezler, Ermeniler, Yunanlilar, Arnavutlar, iyiler, bilincler, bilincsizler, calak-cocuk, yasli, politikadan bihaber olanlar var. Sadece Istanbul'da 4 milyon Kürd yasiyor. Bunlar arasinda ayird etmemiz gerekir. Ama Türkler diyor, Sera, Kürdlere saldirinca bunlar arasinda hic ayirim yapmiyor. PKK örnegin halka dayandigi icin onlar Kürd halkina yapmadiklari kalmadi: 5 bin köy yakildi yikildi, 4 milyon insan yerinden yurdunden edildi, yapilmadik iskenceler, acilar kalmadi. Herifler Guerilla'nin basini kesip havaya kaldirarak önünde poz verdiler. Onlar Guerilla'nin kullaklarindan tesbih yapip, köylümüze diski yedirip, biyiklarini cektiler. Köy ortasinda erkeklerin penisine ip baglayarak köy halki önünde gezdirip asagiladilar. Güzelim Kürdistan cografyasini darmadagan edip, tas üzerine tas birakmadilar. Bundan daha büyük barbarlik olur mu? Biz ise halen onlara aciyoruz. Benim dedemin ve teyzemin sucu neydi? Bence biz onlara onlarin anladigi bir dil ile vurmaliyiz. Onlar nasil ki, baligi avlamak icin denizi kurutmaya calistiylarsa, halkimiza topyekün savas acip saldirdiylarsa bizde öyle karsilik verelim.

Jine, yine büyük sogukkanlilikla biz El Kaide vb. örgütler gibi olamayiz. Biz halka saldiramayiz, gelisi güzel insan öldüremeyiz. Biz terörist bir hareket degil, direnisci bir hareketiz. „Ya ETA ve IRA? Onlari nasil degerlendiriyorsun?“ dedi Sera. Jine, onlarin bazi eylemlerinde sivillerin ölmesine kollateral zararlar diyebiliriz. Tipki Irak savasi gibi. Ben sahsen ETA ve IRA'ye begeniyorum. Türklere karsi kan kusturacak bir örgüt kurmak güzel olur. Ama uzay iletisim caginda bizim daha iyi bir yöntem secmemiz lazim. Örnegin öyle eylemler planlamaliyiz ki, hic kimse ölmesin ama yinede bütün dünya medyasinin dikkatini üzerimize cekelim. Medyayi, interneti, yeni, yeni iletisim araclarini kullanalim, halki mobilize edip ayaklandiralim, gözünü acalim. Biz beynimizi kullanalim. Insanin en büyük silahi beynidir.

Sera, peki örgütün ismi nasil olsun? Dedi.

Örgütün ismi “Kürdistan Direnis Hücreleri“ olabilir. Sen ne düsünüyorsun? Sera hic düsünmeden isim Kürdce olursa daha güzel olur dedi. Tabii, tabii dedi Jine. Onuda hal ettim. Forumda iyi Kürdcesi olan birine sordum: “Koma Berxudana Kurdistan.“ Kisa yazilisi “KBK“. İyi de dedi Sera tüzük ve programida yazdin mi? Hayir daha yazmadim dedi Jine. Onuda seninle sakin bir günde yazmayi düsünmüstüm. Biz simdilik iki kisiyiz. En azinda üc olmamiz lazim. Program ve tüzügü yazdiktan sonra internete koyacagiz. Örgüt tamamen otonom olacak. Ama ilkin bir Kürdce, Türkce, Ingilizce, Fransizca ve Almanca bir site yapmamiz lazim. Bu sitenin sadece aciklayici funksiyonu olacak. Siddete ve benzeri seylere yer verilmeyecek. Bu sitede özgürlük ve bagimsizlik idealimizi dile getirecegiz.

Sera tamam dedi. Hemen yarin baslayalim. Bir Blog acalim en iyisi. Hem bedava, hemde rahat yapilir. Jine okay dedi. Ertesi gün bulustular ve bes dilde bir güzel Blog yaparak yayinlayip forumlarda propagandasini yaptilar. Blog'un yapilisindan bir ay sonra Türkler Blog'u yasakladi. Sera iste gördün mü dedi, bagimsizligi Türkiye'de dile getirmek bölücülüktür ve yasaktir. Oysa biz sadece düsüncemizi acikladik, baska ne yaptik ki? Türkler gercekten tanidigim en azili fasistler ve irkcilardir. Kürdlere hic bir sans tanimiyorlar. Elinde ki gazeteyi göstererek suraya bak dedi: “Kürd meselesinin cözümü ancak kültürel, iktisadi ve sosyal alanlarda gelisme ile, Kürtce ögrenme imkanlarının saglanması ve bu dilin TV-radyo yayıncılıgı ile kamu hizmetlerinde kullanılması ile mümkün olabilir.“ Bu görüs Hollandalı Hıristiyan Demokrat milletvekili Ria Oomen-Ruijten tarafından kaleme alınan Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye Rapor taslagında yaziyor. Kimse milli sorundan bahs etmiyor. Sanki Kürdler dillerini konusunca, kültürünü yasayinca sömürgecilikten, aclik ve susuzluktan kurtulacaklar. Yahu bunlarin hepsi bagimsiz, bunlar bizim bagimsiz olmamizi niye cok görüyorlar? Onlarda ne varsa bizde onu istiyoruz. Jine, tamamiylen haklisin dedi. Özgürlük ve bagimsizlik olmadan Kürdlere kurtulus yoktur dedi. Biz öyle bir örgüt kurmaliyiz ki, sömürgecilerin en son askeri cekilene kadar savasmaliyiz. Ömrümüz buna yetmesede, 100 senede sürse, gelecek nesillere aktarabilecek sekilde bunu yapmaliyiz dedi.

Jine bu kisa süre iceresinde Sera ile yaptiklari Blog'un yasaklanmasina anlam veremiyordu. Forumda bazi arkadaslar bu konuyu iyi dile getirmislerdi. Demokrasinin olmadigi bir yerde demokratik yollar olmaz diye. Oysa Jine ve Sera bagimsizliga ulasmak icin her yol ve yöntemi kullanacaklarini söylüyorlardi. Demokratik yollarin önü tikanmisti. Tek yol illegal örgütlenmeydi ama bunu ne Sera ne de Jine istiyordu. Ne düsünüyorlardi ki illegaliteye kacip kriminalize olsunlardi? Özgürlük ve bagimsizlik suc muydu? Baskiya, sömürüye zulme karsi direnis suc muydu? Ikiside Avrupa'da yasiyorlardi ve Almanya'nin vatandsiydilar. Avrupa'da bu düsünceleri dile getirmek suc degildi. Onun icin Site Türkiye, Iran ve Suriye disinda diger ülkelerde sansüre ugramamisti. Bu kisa süre icerisinde, yani bir ayda 4234 defa görüntülenmisti. Bu kendi basina büyük bir basariydi.
Sera Türk devletinin Kürtlügün en büyük stratejik düsmani oldugunu, Türk devleti sadece Kuzey Kürdistan Kürtlerinin düsmani degil, diger üc parcadaki Kürtlerin de düsmanidir dedi. Güney hic olmasa belli bir statüye kavusmustur. Asil önemli olan 20 milyon Kürdün yasadigi Kuzey'dir. Bu nedenle Kuzey'e yönelmemiz, Kuzey'ide Güney’lestirmemiz gerekmektedir diye sitemde bulundu.

Jine, haklisin dedi, Türk devletine ve yasalarına asla güvenilmemesi gerektigine inananlardanim. Örnegin yasalarda iskence yasaktir. Fakat Türkiye tepeden tirnaga bir iskence ülkesidir. Türkiye'nin kendisi bir iskencedir. Irkcilik dünyaca yasaklanmis lanet bir sey olmasina ragmen, Türk ordusu ve partileri bastan sona irkcidir.

Sera ilkin örgütü ücer hücreler olarak planladi. Hücreler tümden illegal olacak, bir hücrede olan herkes ikinci bir hücreye de üye olacak, yani bir kisi sadece alti kisiyi taniyacak. Eger düsman müdahale eder ve biri yakalanirsa en cok alti kisilik bir hücre yakalanir, digerlerini yakalanana kadar, haberdar olurlar ve yakalanmasi mümkün olmaz. Eylemler en cok 6 kisi ile yapilsin. Jine hayir dedi, bu cok tehlikeli bence. Eger ücer hücreler olusturursak ve her hücrede biri diger hücrelerden birini tanirsa ve bu böyle devam ederse, o zaman hücreler arasinda bir ag olusur ve biri yakalaninca digerleri corap ipligi gibi sökülür gider.
Jine, biz program ve tüzügü hazirladiktan sonra özel bir sitede yayinlariz. Ümidim o ki, dünyanin her yerinde bir birinden bagimsiz 3-6 arasi hücreler olussun ve eyleme gecsinler. Böylelikle ilerisi icin ayni zamanda bir halk ayaklanmasinin temelini de atmis oluruz. Forumlardaki potensiyel mükemmel. Sera'da bu yöntemi daha mantikli buldu ama kendiliginden bu olursa süper olur dedi. Jine kendiliginden hic bir sey olacagini sanmiyorum dedi. Bizim daimi cagrilarimiz olmalidir. Türkler zaten siteyi yasaklayacak ve esas olarak diyaspora Kürdlerine ilkin yöneliriz. Sonra bir yöntem bulup Türkiye ve Kuzey, Dogu, Bati Kürdlerine ulasiriz. Zaten bu bir günlük is degil. Belki biz yasamimiz sonuna kadar bununla ugrasacagiz. Bir yandan isimize gücümüze gidecegiz, diger yandan olan bütün zamanimizi Kürd halkinin özgürlügüyle gecirecegiz. Biz yasaklara, olmazlara, günahlara karsi direnis ilan ediyoruz. Sesimizi tüm dünya duymalidir dedi.

Sera mutlu ve sevincliydi. Sanki amacina ulasmis, Kürdler özgür ve bagimsizlasmisti.

Üc ay sonra ilk hücreler olusmus Koma Berxudana Kürdistan'in tüzügü ve programi bitmistir ama daha eylem yapmiyorlar. Carsamba aksami Elias Jine'ye telefon ediyor. Elias Jine ile örgüt üzerine konusmak istiyor. Jine hayir diyor, konusulacak bir sey kalmadi. Davaya inanmadigin müdettce bir sey yapman mümkün degil. Biz bunu yalnizda yapabiliriz, sen merak etme. Elias sen haklisin der. Ben ne insan öldürebilecek, ne de kacirabilecek konumdayim. Ama size siyasi yardimim dokunabilirdi. Elias Jine'yi taparcasina seviyor ve onun icin her sey yapmaya hazirdi. Ama Jine tam da bunu istemiyordu. Jine Kürd davasi benden cok daha önemlidir ve sen en en iyisi oldugun yerde kal der ve telefonu kapatir.
Jine burada Öcalan ve Mele Mustafa Barzani'yi düsündü. Öcalan bir inglizden yardim almayi görüsme notlarinda söyledigine göre Sam'a gelirken reddetmis. Biriside Öcalan'nin politikasi var, ekonomisi yok demis. Oysa en can alici nokta özgürlük mücadelesine parallel olarak gelistirilmesi gereken ekonomidir. Eger Bati yardima -tabii cikari geregi hazirsa- o zaman yardim alinmalidir. Mele Mustafa Barzani ise ABD ve Israil'den yardim almak icin ne kadar cirpinir. Jine, bizim uluslararasi iliskilerimiz nasil olmali diye kendi kendisine sordu. Elbetteki Türkler, Araplar ve Farslar disinda dünyanin diger halklari Kürdlerin düsmani degildi. Peki en azindan birinci dünya ülkeleri ile “dost“ olmak icin ne yapmasi lazimdi? Kürdlerin yardima ihtiyaci oldugu, yalniz basina bagimsizlasamayacaklari asikar. Acaba Elias'i geri göndermekle hata mi yapiyordu, kendisinden emin degildi. Sera zaten basindan beri Elias ise yaramaz diyordu. O basimiza bir bela olur, bize engeldir diyordu. Grupta olan herkes bu davaya can ve basla inanmalidir. ABD ve Israil'den yardim beklemek baskadir. Jine haklisin dedi: ÖZ GÜC. Herseyden önce ilkin ÖZ GÜCÜ toplamak. Ondan sonra ABD ve Israil ve Bati cikarlari geregi bize yanasacaklardir. Bizim ülkemiz zengindir ve Orta Dogu'ya demokrasi ancak Kürdler üzeri gelebilir dedi.

Mele Mustafa Barzani öyle ileri gitmisti ki; “ABD'nin 51 eyaleti olmaya hazirim!“ demisti. ABD'nin ilk yardiminin Kürdlere ulasmasiyla Barzani'nin morali yükseliyor. Dünyanin en büyük gücünün arkasinda olmasiyla güvenini duyuruyordu. Barzani hatta ABD bizi kurtlar karsisinda koruyacak olursa, amerikan politikalarina göre hareket etmeye hazirim demisti. Yeterli destek alabilirsek Kerkük'teki petrol yataklarini ele gecirebilir ve bu yataklarin isletilmesini ABD petrol firmalarina veririz diyordu. ABD'nin sonradan Sah Pehlevi ile birlikte kendisini arkadan hancerleyecegini bilmiyordu. Jine, Mele Mustafa Barzani, ABD ve Israil üzerine cok yazi okudu. Cok dikkatli olmaliydi. Uluslar arasi iliskiler önemliydi. Anladi ki, her devlet kendi cikarlari icin ancak yardim edebilir. Kissinger Barzani'nin kendisine gönderdigi bir mektuba cevaben biz sosyal yardim kurumu degiliz demisti. Barzani'nin biz “dostlarimiz“ tarafindan yikildik, böyle oldugunu bilseydim ben ABD'ye güvenmezdim dedigini okur, Jine. Tabii ABD Kürdlerin babasinin oglu degildi ve ciakarlarini düsünüyordu. Ama ABD Kürdlerin bagimsizligina da karsi degildi. Kürdistan'i isgal eden Araplar, Farslar ve Türklerden baska dünyanin hic bir devleti Kürdlerin özgürlügüne ve bagimsizligina karsi olamazdi. Jine Barzani'nin Nixon – Kissinger'e, daha sonra Baskan Jimi Carter'a, yazdigi mektuplari okuyunca ici agliyordu. Kürdler mazlum bir halkti, ABD ve Israil Kürdleri insanlik adina dört tarafi düsman ile cevrili Kürdleri yalniz birakmamaliydilar. Self-Determination 1. Dünya savasindan sonra Woodrow Wilson'in 14 noktali bildirisiyle halklar arasinda barisi saglamak icin devreye girmis ve bir halkin kendi kaderini kendisi tayin etmeye denilmisti. Sevr Antlasmasiyla Kürdlerin bagimsizligida kismen taninmisti. Sonra lanetli Lozan Antlasmasi devreye giriyor, Kürd önderleri katlediliyor ve bugünkü durum ortaya cikiyor. ABD ve Kürdler arasinda 1920′den 1972′ye kadar iliskileri kesiktir. Mahmud Osman'in anlattigina göre ABD ile Kürdlerin temasi 1972′de baslar. Temaslar gizlidir ve siyasi nitelik tasimiyor. Bu nedenle CIA Kürdlerle acik görüsmüyor. ABD'nin Kürdlere yanasmasinin nedeni ise Irak'in Sovyetler Birligi ile yaptigi Dostluk Pakti'dir. Israil Kürd iliskileri cok eskilere dayanir. Diger yandan Barzani ailesinin Yahudi asilli oldugu söylentiler arasindaydi. Dogru veya yanlisligi bir kenara, Tarihte Kürdlere en cok yardim eden Yahudi’lerdi. Sera bir arkadasinin Kürdlerin Yahudilere pek güvenmemesi gerektigini söylemisti. Jine MOSSAD'in Barzani iliskilerini Londra ve Sydney'de yayinlanan bir kitapta okudu. (Israel's Secret Wars – A History of Israel's Intelligence Service) Kitap Ian Black ve Washington'daki Brookings Enstitüsü'nde calisan ögretim üyesi Benny Morris tarafindan yazilmisti. Kitapta 1967′de Arap-Israil savasindan sonra, MOSSAD'in Kürdlerle iliski kurdugu yaziliyor. 1972′de imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlasmasi'ndan sonra, Iran Sah'i ABD Baskani Nixon ile gizli bir görüsme yapiyor; bu gizli görüsmeden sonra CIA ntarafindan “Kürdistan Demokratik Partisi“ne üc yil sonra 24 milyon dollar gönderiyor. Barzani'nin Irak rejimine karsi ayaklandigi yillarda ABD-IRAN-ISRAIL üclüsü bu ayaklanmayi destekler. Ayrica MOSSAD kitaba göre Kürdlere 50 bin dollar para veriyor ve MOSSAD'in Barzani ile iliskisi olan adami Yaakov Nimrodi yep yeni Sovyet silahlarinin Kürdlerin eline gecmesini saglar. Bu ve buna benzer bir sürü yardimlar. Tüm bunlar tabii Jine'yi sevindiriyor ve okuduklarini Sera'ya bir bir anlatiyor. Sera Elias'in gelmesine karsiydi, cünkü ona güvenilmez diyordu. Ben bunu onun bir Batili oldugu icin degil, onun karekteri zayif oldugu icin söylüyorum diyordu. Jine anlayisla karsiliyordu. Eger bir insan yaptigi bir isi can ve basla yapmiyorduysa, kendisinden emin degildiyse hic bulasmasin daha iyi diyordu. Sera, Mele Mustafa Barzani'ye benimde büyük saygim var dedi. Ama ben Kürd önderlerini degil, Kürdistan'i, mazlum Kürd halkini seviyorum dedi. Örnegin Mesut Barzani'nin bazen “Bagimsizlik Kürdlerin en dogal hakkidir!“ demesine seviniyorum ama bazende Baskent Hewler'de üc gündür süren Arap Parlamenterler Birligi Konferansı'nın kapanıs konusmasinda, ’'Kürdistan Bölgesi olarak Iraklilarla Irak icinde birlik ve bütünlügü sectiklerini“ söylemesini anlayamiyorum. Biz Araplardan az mi cektik? Kürdlerin amaci Araplar ile sözde “kardeslik“, bilmem “birlik“ safsatalari degil, onlardan bizzat ayrilmak olmali dedi. Jine, hayir dedi. Baskan Barzan'i bence babasinin yolunda. Sen onun yerinde olsan ne yaparsin? Jine bu konuyu forumda tanidigi Hanife ile tartismisti: Hanife sunlari yazmisti: “Bu uzun soluklu bir yol ve oyle PKK tarzi esip gurlemelerle olacak sey degil. Guney, kelimenin tam anlamiyla ’politika' yapmak zorunda oyle laf olsun diye degil. Kurdlerin su asamada Irak'a bagli olduklarini soylemleri yapmalari gereken bir sey. Yani dusunun ki herkes sizin bagimsizliginizdan korkuyor, her attiginiz adiminizi ona yoruluyor, en hakli isteklerinizde dahi surekli bu suphe cikiyor karsiniza (mesela Kerkuk) ... Bir insan ne yapar lider olarak? Yani oyle bir sey soyleyeceksiniz ki hem Kurdlere bagimsizlik fikrinden vazgecmediginizi hem de digerlerine ’politik' olarak guvence vereceksiniz? Nasil yapardiniz bunu? Tipki Guney'dekilerin yaptigi gibi. Bir yandan en buyuk hayalinizin bagimsiz Kurdistan oldugunu soylersiniz bir yandan da ’gercekci' olmak zorunda oldugunuzu o yuzden Irak'in bir parcasi olmaniz gerektigini. Cunku sadece ’biz Irak'in parcasiyiz“ derseniz kimse size inanmaz, ama ’kosullarin sizi buna zorladigini' soylerseniz size ulus olarak guvenmeyenler kendilerini guvende hissedeceklerdir. Boylece Güney'liler Irak'a bagimli olmak karsisinda bir seyler koparabiliyorlar. Önemli olan Barzani'nin surekli dedigi gibi “Kurd halki bagimsizlik hakkini sakli tutuyor' diyerek bu karari almasini engelleyici imzalarin atilmamasi. Gerci o tarz seyler Amerikan hukukuna aykiridir. Yani ilerisi icin kimseye ’garanti' veremezsiniz verseniz bile kanuni hükmü yoktur kisisel bir tavirdan baska. Yani sorun bagimsiz olmadan once yapilmasi gerekenleri tamamlamada. Obur turlu bir yandan bagimsizlik ilan edeceksiniz, diger yandan ambargoya karsi direneceksiniz, diger yandan Kerkuk'u alacaksiniz, diger yandan kurumlasacaksiniz, sisteminizi yerlestireceksiniz. Imkansiz. Ustelik bu kadar bela ile ayni anda basetmeyi ABD bile goze almaz. Unutmamiz gereken Guney'in bagimsziligina bolge ülkelerin karsi cikislari ile Bati'nin ve ABD karsi cikislarinin farkli nedenlerinin olmasi. ABD ve diger Bati ülkeleri ’kontrol edilebilir' sorunlara sebep olacak bir Bagimsiz Kurdistan'a neden karsi olsunlar ki? Degiller zaten. Onlarin derdi sebep olacagi sorunlar ve o sorunlarin kontrol altina alinip alinamayacagi. Biz oncelikle diger yapilmasi gerekenleri yapalim sorun bir tek bagimsziligi ilan etmek ve sonraki ablukayi halletmek olsun. Yani her sekilde o bagimsizlik ilaninda bize yapilacak saldirilara kendi gucumuzle askeri anlamda direnebilecek savunma sistemini kurabilmemiz gerek. Yani o anlamda gercekten ikinci Israil olmak zorunda Kurdistan. Durun bakalim bana oyle geliyor ki ABD'nin Orta Dogu planlari henuz bitmedi. Biz bagimsizligimizi ilan edene kadar daha kimbilir hangi taslar devrilecek Orta Dogu'da. O yuzden McCain'in kazanmasini cok istiyorum cunku o da Orta Dogu konusunda cok 'sahin' biri. Orta Dogu'da taslarin oynamasi kesinlikle Kurdlerin lehine. En azindan ben sahsen su Erbil'de yapilan havaalaninin bitmesini bekliyorum. Gercekten askeri us mu olacak cok merak ediyorum. O bize biraz olsun ABD'nin Orta Dogu'daki planlari konusunda gorus acisi sunacak. Bu arada Erbil de bagimsiz bir borsanin kurulmasi hakikaten cok ama cok onemli bir adim. Resmen ’ekonomik' olarak Irak'dan bagimsizliginizi ilan ediyorsunuz gibi bir sey bu. Uluslararasi dinamiklere kendinizi ekonomik olarak ayri bir ’entity' kabul ettirdikten sonra agzinizla ’biz Irak'in bir parcasiyiz' demek ne kadar gercekci. Bence Güney'in soylemlerine boyle bakmak gerek. PKK'nin dahi kucumsedigi Guney bence gayet akilli bir politika izliyor.“ Jine ve Sera sinemaya gitmistiler, tüm bu tartismalardan ve okumalardan sonra cok yorgundular. Elias'in telefon etmesinden tam bir bucuk saat sonra Jine ve Sera vedalasmak üzereyken 26′yi askin polis özel timleri tarafindan baskina ugrarlar. Polis Jine ve Sera'yi yakalar. Lisa evde yok ve bir ayligina Paris'e gitmistir. Jine ve Sera icin savcidan tutklama karari alinmistir. Jine ve Sera yaptiklari is hakkinda polise detayli bilgi verirler ve biz davamiza inandigimiz icin bunu yaptik ve bizim gizli birseyimiz yok derler. Sera bagirarak biz terörist degil, direnisciyiz der. Polis onlari tutuklamaktan baska hic bir sey yapamiyor, örgütün diger hücrelerine ulasamiyordu. Jine forumlarda daimi mahlas kullanmis ve oradaki kisileride -bir kac kisi disinda- mahlaslan taniyordu. Onlarin öz isimlerini, nerede yasadiklarini bilmiyordu. Kimseyi ele veremezdi, cünkü kimseyi tanimiyordu. Hic kimseden email almamisti. Ne yaptiysa Sera ile birlikte internet üzeri mahlastan baska acik yapti. Jine ve Sera korkuyu yenmislerdi. Zaten korkulacak bir seyde yoktu. Sera'nin annesi Letya tüm bunlari duyunca sok gecirir. Bu da mi basina gelecekti? Avrupa'nin göbegindeydi kizi teröristlik yapmakla suclaniyor ve yakalaniyordu. Letya ne yapacagini bilmiyordu ve gözaltinda olan Sera ve Jine'yi ziyarete gitti. Kizlarin keyfi keyifti. Sanki onlar degil Letya yakalanmisti. Letya eve dönünce biraz rahatlamisti. Belkide böylesi daha iyidir dedi. Sera'ya hapise düserse eger birsey olmaz. Sera hapishanede daha emniyetlidir hic olmazsa ölüm ve öldürmekten kurtulur dedi kendi kendisine. Oysa Jine ve Sera kimseyi öldürmek istememislerdi. Green Peace ve Arno Funke (Dagobert Duck) gibi eylemler yapip medyanin dikkatini üzerine cekmek istiyorlardi. Örnegin bir Pazar günü bos olan bir magazaya renk bombasi koyup patlatmak gibi. Yaptiklari eylemlerde insanlar ölmemeliydi. Gerci Sera Türk Generallerini, polisini, askerini, Büyük Elcilerini ASALA gibi cezalandirmak istiyordu ama Jine buna karsiydi. Jine, biz uzay, iletisim, dijital ve demokratik devrimler caginda yasiyoruz ona görede savasmaliyiz diyordu. Jine, biliyorum diyordu, eger bizde TC'nin bize saldirdigi gibi TC'ye saldirirsak belki iyi olur ama biz onlar gibi igrenc ve vahsi olmadan da hedefimize ulasabiliriz. Öte yandan her hücre yaptigi eylemden sorumludur. Eger böyle hücreler cikarsa kimse birsey yapamaz. Tüm eylemler düsmanlarin metropollerin de yapilacaktir. Kürdistan'da ve düsman ülkeler disinda “siddet“ eylemleri yapilmayacaktir. Düsman ülkeleri disinda diger dünya ülkelerinde demokratik yolda mücadele verilecek ve eylemler yapilacaktir. Letya, Sera ile bir daha ki görüsmede gölümsüyordu artik, cünkü Sera annesine biz yaptigimizi yaptik diyordu. Eger berat edersem okuluma devam edecegim ve politik engagementdan baska olaylara karismayacagim diyordu. Tabii Sera asil hedefi olan Özgür ve Bagimsiz Kürdistan'dan vazgecmeyecekti. Ilkin derslerine calisacak, okulu bitirecek ondan sonrada Güney'e gitmeyi planliyor orada siyasi ve askeri calisacakti. Jine hic birsey olmamis gibi davraniyordu. Sanki hersey cok olagandi. Okulunun bitmesine bir yil kalmisti. Politika ve Kürdler Jine'nin hayati olacakti. Jine dünyada olan herseyden vazgececek ama o varoslardaki ac ve susuz cocuklarin hatiri icin bu idealinden vaz gecmeyecekti. Gözaltinda Elias Jine'yi ziyarete geldi. Jine, Elias'in kendisine ihanet ettigini her hareketinden anliyordu. Elias cesaret edip söyleyemiyordu. Jine, seni anliyor ve seni afediyorum dedi. Belki baska türlü yapamazdin. Herkes davasina inandigi icin öylede hareket ediyor dedi. Elias Jine'ye bir kac gazete getirmisti. Gazetenin bas sayfasinda “Koma Berxudana Kürdistan“ diye bir örgütün pazar günü Istanbul'da Misir Carsisi'ni renk bombasiyla maviye boyadigini ve tek bir kisinin burnunun kanamadigini yazmisti. Jine bunu okuyunca yüzünde bir glümseme, sevinc belirdi. Elias kalkti ve üzgün, dargin Jine'den vedalastiktan sonra gitti. Elias ile Jine arasindaki iliski tümden sona ermisti. Jine haberi Sera'ya ulastirir. Sera sevincinden havaya ucuyor. Jine'ye sarilarak yasasin, basardik!!! Basardik!!! Diyerek bagiriyordu. Jine:“Evet basardik: dedi ve düsünceler, hava, su ve günes gibidir. Kimse kelepce vuramaz!“ dedi. Frankfurt am Main, 25. Haziran 2008 [url=http://alanlezan.com]Alan Lezan'in Kitaplari Burada![/url]

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.