Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 9 March 2009

Apocu yapılanmada Ayşe, Komando Ayşe ,Dersimli Ayşe, Öğretmen Ayşe vb. adlarla anılan ve Doğan Süzer ile birlikte Apocu cinayet şebekesince katledilen bayan benim kız kardeşimdir. Bu örgüt içerisinden gelenlere göre "Girdiği çatışmada M16 getiren ilk bayan militandır".

Bircan YILDIZ, 09 21 1961 Pertek (Tunceli) doğumludur (nüfus adi Şemsiye kurmancki nin Shemê si yani). Dersim'in Pilvankian aşiretinin Slêmanian ezbeti Jarikian pêrr'inden Mala Hewikian mensubudur. Babası İlyas (Êylas) annesi Elif (Elê), on (10) çocuklu ailenin benden sonra ikinci sıradan çocuğudur.

Bircan, 70'li yılların ikinci yarısında dönemin her Dersim’lisi gibi devrimci ve sosyalist hareketten etkilendi. İlk olarak katıldığı Halkın Kurtuluşu gurubundan çok geçmeden bir gurup kız arkadaşı ile birlikte ayrıldı,benim mensup olduğum Kurtuluş hareketi ile yakınlaşmak istedi ise de hemen akabinde ayni mahallede oturan Saime Aşkın ve arkadaşları ile hareket etmeye başladı. Biz, kısa bir süre sonra Kurtuluş'tan ayrılıp Tekoşin'i oluşturduktan sonra ise siyasi ve örgütsel olarak bir arada olmamız artık imkansızlaşmıştı. Zaten Bircan daha 18'ini bile doldurmadan evden ayrılmış kendisini davasına ve örgütüne adamıştı.

Geçerken de olsa belirtmeliyim ki Tekoşin hareketi, Apo'cu örgütlenmenin (her ne kadar onlar kendilerini 'Kürdistan Devrimcileri' veya UKO olarak tanımlasalar bile) o dönemki Ankara bağlantısını ve Pilot Necati olayını ilk kez kamuoyuna duyuran hareketti. Çok geçmeden Ali Yaylacık, Bozan Aslan, Mehmet Uzun, Ahmet Ballı gibi olayı ifşa eden öncü kadrolar birer birer arkadan ateş edilmek sureti ile katledildiler. Bu yiğit insanların o gün canını meydana koyarak açıga çıkarıp kamuoyuna duyurdukları örgütlenme şimdilerde "Kürt Ergenekonu" olarak adlandırılıyor. Bu gün PKK'yi yöneten çekirdek kadro, esas olarak bundan 35 yıl önceki aynı kadrodur.
Bu hareket (Tekoşin) Dersim'e çekilip silahlanmasaydı şayet kendileri dışında ailelerinin bile imha edilmesi riski vardı.

Umarım duyarlı çevreler sayısı yüzlere bile varmayan, yürekleri cüsselerinden büyük bu insanların tavrına gerekli değeri verir bir gün.

Bircan'ı en son 11 Eylül 1980 de yani Cunta'nın arifesinde gördüm, yanında nüfusuna geçtiği yaşlı bir kurmanc teyze ile gelmişti Dersim’e. Kafasından yaralıydı, bulundukları ev asker tarafından basılmış çıkan çatışmada yaralı olarak kurtulmuş. Yine hararetli ve 'hakaretli' bir tartışmanın ardından ayrıldık. Öptüm yanaklarından, döndü ellerimden öpmek istedi engelledim "Apoculuktan devrimci olamadın bir türlü, hani el öpmeyi bırakmıştık..?" Güldü, sarıldı boynuma "Saygımızı suiistimal etme hemen" dedi boynuma bir öpücük kondurdu, ayrıldık.

1982'nin 12 Eylül gecesi bir gurup yoldaşımla birlikte vurduk sınıra geçtik Suriye'ye, bu ilk geçişimdi.

Birkaç hafta sonra Şam'daydık. Aklıma Bircan'ı aramak geldi ama nasıl yapacaktım? Tekoşinci birinin PKK den kız kardeşini sorması o günlerin anormallerindendi. Dost çevrelerden İbrahim Güçlü ve Teslim Töre nin eşlerinin, PKK'li bayanlarla zaman zaman görüştüklerini öğrendim ve kendilerinden Bircan’la oralardaysa şayet görüşmek istediğimi örgüt sorumlularına aktarmalarını rica ettim. Bir müddet sonra cevap geldi "Yoldaşımız başka alandadır, onun için görüşmek mümkün değildir".

Görüşemesem de en azından hayatta olduğunu anlamıştım, buda iyiydi!

Birkac yil sonra İsveç'e iltica ettim. Araya çok zaman girmedi Çetin Güngör ile karşılaşıp görüşmeye başladık. PKK’dan ayrılmıştı çok kesin ve netti "Biz kendi ellerimizle bir canavar yarattık, bu canavarı yok etmek görevi de esas olarak bize (PKK dan ayrılanları kast ediyor) düşüyor." Çetin doğrudan bana söylemedi ancak etrafımdaki arkadaşlara "siz lütfen kendisine söyleyin ben söyleyemiyorum bir türlü" diyerek Bircan’ın Irak'ta bir PKK kampında yine PKK tarafından katledildiğini anlatıyor.

Çetin kısa bir süre sonra Stockholm de öldürüldü. Katil, kitlenin gazabından ve linç edilmekten İsveç polisi tarafından kurtarıldı. Çetin Güngör'ün öldürülmesinden hemen sonra Baki Karar tarafından İsveç basınına yapılan açıklamada Bircan'in da içinde olduğu bir gurubun PKK tarafından katledildiği dünya kamuoyuna duyuruluyordu. Baki'nin açıklamasıyla yüreğim gerçek anlamda cız etti. Çetin'in bilgilendirmesinde, ola ki bir karıştırma olabilir düşüncesiyle tümden ümidimi yitirmemiştim yani Çetin Irak ta fazla kalmamıştır belki yanılıyordur diye geçiyordu aklımdan. Çetin'e inanmadığımdan değil olayın kendisini kabullenemiyordum, Bircan niye öldürülsün?
Sonraları Mehmet Oktay adli biriyle tanıştım PKK den ayrılanlar aracılığı ile, Antepli idi. Ayni şeyleri anlattı, küçükte bir broşür yazdı PKK de yasadıklarına dair, Haydar Kaytan'ın, Bircan'in saclarını ellerine dolayıp kamp içerisinde ibret olsun diye yumrukladığını da yine Mehmet Oktay anlatıyordu.

Yine o dönemde Heftanin ve Lolan kamplarında tutuklu, gardiyan ve sorumlularında kimlerden oluştuğu bir bir yazıldı ve yazılıyor, katiller ete kemiğe bürünüyor cinayet şebekesi ifşa oluyor.

İşin daha çirkin tarafı ise, PKK saflardaki çocukluk, mahalle veya okul arkadaşlarımızdan aldığımız yanıtlar oluyordu "Yoldaşımız yaşıyor ve mücadele içerisindedir". Bu tipleri hatırladıkça midem bulanıyor doğrusu!

Sonraları, değerli "köylüm" Sari Baran'ın bir gün yazıp kamuoyuna mal edeceğine inandığım bilgileri ve Dursun Ali Küçük un yazdıkları ile birlikte ele alındığında süreç daha bir belirgileşip netleşti. Bircan ‚ın nerede ve ne şekilde katledildiği epey bir açıklık kazandı, Delil kod adli bir yoldaşı ile birlikte infaz edildiğini öğrendik ancak Delil'in kim olduğunu bilmiyorduk. Şimdi Nasname'nin duyurması ile gelen cevaplar artık bu sis perdesini de aradan kaldırdı, Delil artik Doğan Süzer’dır. Hemen burada Nasname çalışanlarına bu katkılarından dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Anlaşıldığı kadarı ile, Bircan ile Doğan mücadele içerisinde tanışıp sevmişler birbirilerini. O dönemde PKK içerisinde Apo ve şürekasına karşı açıkça bayrak açıp mücadele veren bir gurubun olduğu artık bilinen bir şey. Bunların çoğu infaz edildi. İnfazı hazırlanırken arkasını dönüp gitmek isteyen sorumluya "Kaçma oğlum gel, gel ve devrimciler nasıl ölür gör" diyen yiğit kadın Saime Aşkın da bu dönemde öldürüldü. İsmini şu an hatırlamadığım, infaz edilmeden hemen önce cebindeki el bombasını pimini çekmeden sorumlu herifin önüne atıp "Al ulan değmezsin" diyen yiğit kadın ve diğerleri... Çok açık bir şey var ki o da Ankara menşeli kliğe karsı yapılan başkaldırıda epey sayıda bir bayan kadro bulunuyor. Yine bu başkaldırıda epey sayıda Dersimli yer aldı öleni ve kalanıyla beraber. Bu iki gerçeklik az da olsa hafifletiyor acımı.

Mümkün olursa şayet Bircan'in ve Doğan'ın mezar yerini tespit edip onları Dersim’e veya Malatya ya götürmeye çalışacağım, bu iki genç sevgilinin de yasasalar aynı fikirde olacaklarından eminim. Ve ayrıca iki elim katillerin yakasında olacak!

Bizde sevgililer arasına girene "FIZIL Beko" denir bu değerli insanları ebediyen FIZIL Beko'lara bırakmamak gerekir!

Lanet olsun katillere ve FIZIL Beko'lara!

Bircan ile Doğan gönlümde yaşayacak!

Brayê we Özcan YILDIZ (Cano)

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.