Direkt zum Inhalt
Submitted by Rojgar Merdoxi on 25 September 2008

Rojgar Merdoxi

Yıllardan beri Güney Kürdistan ile Irak merkezi hükümeti arasında var olan temel çelişkiler, son aylar ve günlerde yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladılar.
Bu çelişkileri en üst boyutlarlarda kendilerine göre çözmek için ilk harekete geçen Kürdler değil, Irak Araplarıydı. Farklı cephe ve yelpazelerden bir araya gelen Araplar 22 Temmuz günü Irak Parlamentosunda “Mahali seçimler ve Kerkük'e ilişkin“ kararla sürece açıkca müdahale ettiler.
Kürd tarafı çeşitli Arap çevreleri ile imzaldıkları dörtlü ve üçlü “stratejik antlaşmalara“ rağmen, kendisini tek başına Parlamentonunun kapısında buldu..
Arapların bu girişimi geç oldu,ama çok iyi oldu..
Araplar aldıkları Parlamento kararıyla:

1) Irak'ın 14 vilayetinde mahali seçimler yapılacak..
2)Kürdistan “Bölgesini“ oluşturan Duhok, Hewler ve Suleymaniye'de seçimler öngörüldüğü gibi önümüzdeki yıl yapılacak..
3)Kerkük seçimleri ertelenecek.
4) Kerkük iktidarı Araplar, Kürdler ve Türkmenler arasında %32 oranında paylaştırılacak ve geri kalan %4 ise Hıristiyanlara verilecek..
5) Peşmerge Güçleri Kerkük'ü terkedecek.
6) Irak'ın Güney ve Orta kesimlerinden Arap askerleri Kerkük'e yerleştirilecek..

“22 Temmuz Grubu“ olarak kendilerini adlandıran bu çevrenin aldığı söz konusu karar Irak Cumhurbaşkanlığı Konseyinin vetosuna takıldı ve geri parlamentoya gönderildi.. Güney Kürdistan'ın tüm şehirlerinde yüzbinlerin katılımı ile bu karara karşı tepki gösteri ve yürüyüşleri oldu.. Kerkük halkı tepkisini büyük bir yürüyüşle ortaya koyarken onlarca şehit verdi.. Arap ırkçılarının ve Türk devletinin bu katliamda aldıkları rol herkesçe bilinmesine rağmen, soruşturma süreci hâlâ gizli tutuluyor!!!!..
Kerkük Vilayet Meclisi oy çoğunluğu ile “eğerli“ bir karar alarak Kerkük'ü Kürdistan'a bağlama talebinde bulundu.. Kerkük Vilayet Meclisinin aldığı bu kararın Bağdat rejimi üzerine baskı kurmayı amaçlandığı biliniyordu.. Kürdistan Parlamentosu, Kürdistan Başkanı, Kürdistan hükümeti ve Kürdistan siyasi parti ve kuruluşları bu karara ilişkin olarak tepkileri yazılı ve sözlü olarak ifade ettiler.
Kürdler bu son beş yıl içinde en temel ulusal istemlerini stratejik bir plan dahilinde sistemli bir şekilde hayata geçirmeleri gerekirken, Arapların zaman kazanma taktiklerine takılıp oyalandılar.. Araplar kısmen kendilerini toparladıktan sonra 22 Temmuz kararı ile saldırıya geçtiler.
Yine Kürdler her zaman yaptıkları gibi “tepki“ ve “reaksiyonlarla“ kendilerini ifade ettiler..
Irak Başbakanı Maliki, Amerikanın desteği ve yardımıyla Basra ve Orta Irak'ta elde ettiği “askeri başarılarını“ Kürdistan'a karşı tekrarlamak için Celawla, Qeretepe ve Xaniqin'e karşı askeri saldırılara başladı.. Bir çok görüşmeden sonra Peşmerge güçlerinden oluşan 34.Tugay Celawla ve Qeretepe mıntıkasından çekilerek, Xaniqin çevresine yerleşti.. Arap askerleri, daha önce Sadam Hüseyin rejimi tarafından tahrip politikalarına tabi tutulan bu Kürd yerleşim birimlerinde Baas rejimi döneminden farklı davranmadılar.. O alanda bulunan tüm Kürd partileri eskide yerleştikleri kamu binalarını terketmek zorunda kaldılar.. Sanki Arap partileri etkili oldukları yerlerde Saddam döneminde “kamuya ait binalara“ yerleşmemiş gibi....... Xaniqin meselesinde ise Kürdler ve Araplar ortak bir antlaşmaya vardılar.. Peşmergeler ve Irak ordusu şehire girmeyecek.. Eğer Xaniqin kaymakamı talep ederse ordu şehre girecek..

Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Adil Abdulmehdi bu sürecte yaşanan krizi “başarı krizi“ olarak adlandırıyor. Evet, Abdulmehdi'nin sözü ettiği kriz Amerikalıların dayatması neticesinden modus vivendi diye adlandırabileceğimiz bir antlaşma ile sonuçlandı..
Bu antlaşmanın geçici olduğu açıktır. Irak yönetimi, Araplar ve Kürdler arasındaki askeri güç dengesinin nerelere varılabileceği kestirmemesi Amerikan seçimleri, ramazan ayı vb. vb.. nedenler ortalığı geçici bir sükünete yada fırtına öncesi sessizliği bıraktı..
Araplar şimdi açık bir şekilde Kürd askeri güçlerinin Şengar, Xaniqin, Kerkük, Mexmur ve Musul'un bazı bölgelerinden çekilmesini talep ediyor ve Irak ordusunun bu alanlara yerleşmesini istiyorlar.. Bu tip sesler geçmişte çok cılız ve zayıftı.. Son dönemlerde bu yönde ciddi tok sesler duyuluyor..
Aslında Araplarla Kürdlerin “Irak devletinin“ kuruluşundan günümüze kadar yaşadıkları “ortak tecrubeyi“ kısmen bilen hiç bir mantıklı kimse bu yaşananlar konusunda hayrete düşemez.. Asırlara dayalı “Celat-kurban“ ilişkisini yeniden tekrarlamak istiyorlar.. Kurbanlar celatlarından merhamet ve demokratlık beklerlerse yaşıyacakları şey yeniden eski statükolarına dönmeleridir.
Geçenlerde Irak Başbakan yardımcısı Dr. Berhem Salih Ayetulla Sistani ile yaşanan son gelişmeler üzerine ikili bir görüşme yapmıştı.. Güney Kürdistan basını, daha doğrusu “resmi basını“ bu ikili görüşmenin olumlu yanlarını ön plana çıkararak kamuoyunu yönlendiremey çalıştı.. Sistani'nin yakınlarından biri bir arap gazetesine yaptığı açıklamada “Sistani'nin Dr. Berhem'e Irak ordusunun Irak'ın her karış toprağına girme hakkı var“ dediğini söylüyor..

Kürdlerle Arapların çatışma pozisyonu aldığı bir ortamda Sistani Irak ordusuna yeşil ışık yakıyor. Sistani'nin gücü biliniyor.. Milyonlarca Arap onun bir sözü için ölüme gidebiliyor..

Eyalet seçimlerini için Irak Parlamentosunun çıkardığı 22 Temmuz kararı Kürdlerin tepkisi ve Irak Cumhurbaşkanın vetosuyla karşılanınca Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Irak özel temsilcisi Steffan Di Mestura devreye girdi.. Di Mestura anti Kürd cephesinin 22 Temmuz aldığı karar ile Kürdlerin istemlerini göz önüne alarak iki tarafı razı edebilecek bir proje sundu.. Bu arada ABD'nin taraflar üzerine ve özellikle Kürd tarafı üzerine çok ciddi bir baskısı vardı.. ABD Bağdat Büyük Elçisinin Kürdistan Başkanı'nı Hewler'de ziyareti ve Irak Cumhurbaşkanı ile ABD'de yapılan görüşmeler ve Dr. Behmen ile görüşmeler sadece bunlardan bir kaç tanesidir.. 24 Nisanda Irak Parlamentosu yeni seçim yasasını çıkardıktan sonra başta Başkan Bush olmak üzere bir çok ABD yetkilisi Irak Parlamentosunu kutlama mesajları fırtınasına tabi tutmalarının altında yatan gerçeklik yukarıda vurguladığım husustan kaynaklanıyor.
Di Mestura hazırladığı yasa tasarısının taslağını Irak Parlamentosuna ve taraflara sunduğu zaman Kürd tarafı “bazı çekincelere“ rağmen taslağa sahip çıktı ve değiştirmemek şartıyla kabul etti.. Arap ve Türkmen çevreleri taslağa karşı fırtına koparmaya başladılar..
Sonuç olarak geçen Çarşamba günü Kürdistan Başkanlığının Diwan Başkanı sayın Fuad Hisên'in “tarihi bir karar“ olarak değerlendirdiği karar oy çokluğu (bir çok çevrenin oybirliği demeleri yanlış)ile kabul edildi..

Di Mistura'nın hazırladığı taslakta değişiklikler yapıldı.. Bunlardan en önemlilerinden biri Di Mestura'nın hazırladığı taslağın 4. Bölümünde “Federal hükümet, Kürdistan hükümeti, Federal Hükümetin Başbakanı ve Kürdistan Başkanı komisyonun işlerinden başarılı olması için gereken tüm güvenlik, mali ve idari ihtiyaçları sağlar“ ifadesi değiştirildi. Bunun yerine “lokal hükümet ve federal hükümet“ kavramları konuldu.. Taslakta başka değişikliklerde yapıldı..

24 Eylülde çıkarılan yasayi Kürdler “büyük başarı“ ve “22 Temmuz komplosunun tarihe gömülmesi“ olarak değerlendirdiler..

Ama gerçekte bu karar Kürdler için bir başarımıdır?

Daha önce 22 Temmuz anti Kürd kararın bazı temel maddelerini aktarmıştım.

24 Temmuz kararında ise:

1)Kerkük'teki idari, güvenlik ve diğer genel görevlendirler Kerkük'ün etnik yapılamaları arasında “adil“ bir çekilde paylaştırılacak... Kerkük valiliği, vali yardımcılığı ve Kerkük Eyalet Meclisi başkanlığı Kürdler, Araplar ve Türkmenler arasında paylaştırılacak..
2)Irak Parlamentosunda bulunan Kerkük parlamenterlerinden bir komisyon oluşturulacak.. Bu komisyona 2 Kürd, 2 Arap, 2 Türkmen ve 1 Asuri katılacak.. Bunlar bir dizi çevrenin yardımıyla ve yine aynı oranlarda söz konusu etnik yapılamalara bağlı teknik elemanları yanlarına alabilecekler..
3) Bu komisyon Kerkük'ün 2003 yılının 4 Nisanında önce ve sonra mülk, nüfusun durumu, arazi gaspları vb.... vb.. konularda uzlaşı temelinde raporlarını 31 Mart 2009 yılına kadar Irak Parlamentosuna teslim edecekler.. Parlamento Kerkük için bir yasası çıkarıcak..
4) Ayrıca bu kararda “komisyonun hazırlayacağı raporun Irak Anayasasının Kerkük'e ilişkin hiç bir maddesine ters düşmemesi gerekir“ diye bir tespit var..
5) Eğer komisyon bir rapor konusunda anlaşmasa Irak Parlamentosu Kerkük için özel bir seçim kanunu çıkaracak.. Eğer Parlamento karar çıkarmasa bu sefer Irak Başbakanı, Cumhurbaşkanı ve Parlamento Başkanı Birleşmiş Milletlerinde yardımıyla bir çözüm arayacaklar..

Kısaca özetlemeye çalıştığım hususlarda açık bir şekilde gösteriyorki Kürdler seçimle elde ettikleri Kerkük iktidarını “adil“ bir şekilde paylaşıyorlar... Ne “adil“ değilmi? Halkın oylarıyla elde edilen kürsüler halka rağmen başkalarına peşkeş çekiliyor. Bu iktidarı paylaşma olayı Kerkük meselesini dahada çıkmaza sokacaktır.. Araplar neden Bağdat'ta böyle bir şeye razı olmuyor.. Neden Bağdat'ta Kürd, Şii ve Sünni Araplar arasında böyle bir paylaşıma gitmiyorlar? Sonuçta Kerkük Türkmenlerinin bir kaç katı Kürd Bağdat'ta yaşıyor.
Mülk, nüfus ve araziler meselesi ise Araplar ve Türkmenler “Kürdlerin haksız bir şekilde Kerkük asılı olmayan insanları bölgeye yığdığını ve başkalarının toprak ve mülklerini gaspettiklerini“ söylüyorlar... Bu komisyonun inceleyeceği konulardan biride bu olacak..

Kerkük ile ilgili bir parlamento kararı var.. Kerkük'teki tüm idari görevlerin detaylarına giriyorlar, ama Kerkük'ün kaderine ilişkin 140.maddeden açık bir şekilde sözetmiyor... Çok kapalı bir şekilde “Kerkük'e ilişkin anayasal madelerden“ sözediliyor..

Görünen o ki Kerkük meselesi gittikçe karmaşıklaşacak ve çıkmaza sokulacak.. Araplar, Kürdlerden bir dizi taviz alarak sorunu dahada çözümsüzlüğe götürmeye çalışıyorlar.. Kerkük'te çoğunluk ve azınlık önemli değil herkese eşit pay diyenler, neden federal Irak'ta bunu yapmadılar? Kürdleri Irak Parlamentosunun aritmetik çoğunluğunun insafına bıraktılar.. Bu konuyu neden Kürd siyasi eliti gündeme getirmiyor anlamıyorum. Araplarda “Kürdistan“ kavramına dahi tahamul edemiyorlar.Bu komisyonda işe yaramayacak.... İş Birleşmiş Milletlere kadar gidecek... Zaten BM bugünde işin içindedir.. Bağdat Kürd grubu ve Kürdistan hükümeti yaşanan gelişmelerin ve Amerikanın oynadığı rol hakkında gerekli bilgileri verirlerse olay dahada netleşir... Ama bir gerçek var: Kerkük ve diğer işgal altındaki Kürdistan toprakların geleceği gittikçe belirsizleşmeye doğru gidiyor.. Güney Kürdleri mevcut politikalarıyla süreci dahada kötüleştiriyorlar..

Rojgar Merdoxi

Rizgarî Online/Arap siyasi güçleri tarafından F.Anayasada yer alan Kerkük referandumunu baypas için çıkarılan ve Kürdlerin hakli tepkisine neden olan Irak'taki yerel seçim yasası sonunda Meclis'ten geçti. Ancak bu kez Kerkük, Hewlêr Dohuk, ve Silêmani yasanın dışında tutuldu. Ajansların kaydettiğine göre:“ Oy birliğiyle kabul edilen yasaya göre, yerel seçimler 18 vilayetin 14'ünde 31 Ocak 2009 tarihine kadar yapılacak.“ Federe Kürdistan yönetime bağlı Dohuk, Erbil ve Silêmani ile halen siyasi statüsü tartışılan Kerkük'te yerel seçimler konusu, yasanın dışında tutuldu. Sünni Uyum Cephesi'nin önde gelen milletvekillerinden Salim El Cuburi, tüm tarafların Kerkük konusunda taviz verdiğini, buradaki yerel seçimlerle ilgili olarak ayrı bir yasanın hazırlanacağını söyledi. Yasanın Meclis'ten geçtikten sonra devlet başkanı ve iki yardımcısından oluşan Devlet Başkanlığı Konseyi'nce kabul edilmesi gerekiyor. Bazı siyasi gözlemcilere göre Yerel seçim yasasının kabul edilmesiyle, bu kez Irak'ta birbirine adeta hasım olan Şiiler ve Sunni`ler arasında bir uzlaşı sağlaması umuluyor. Zira 2005 yılında yapılan bir önceki yerel seçimleri Sünni partiler boykot etmişti. RAPOR SUNULACAK Kürd, Sünni, Şii ve Türkmen milletvekillerinin Kerkük ile ilgili sorunları gözden geçirmek için bir Meclis Komisyonu kurmayı ve Mart 2009'a kadar parlamentoya bir rapor sunmayı kararlaştırdığı da açıklandı. Kerkük Yerel Meclisi'nin sandalye sayısını Türkmenler, Kürdler ve Araplar arasında eşit paylaştıran ve yerel seçimlerin 31 Aralık'a kadar yapılmasını öngören yasa tasarısı, Kürd milletvekillerinin protestosuna rağmen temmuz ayında kabul edilmiş, ancak Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından Meclis'e iade edilmişti. RO/Zilan Dersim

PUKmedia/2008-09-25/17:09:28 Serokê Dîwana Serokatiya Herêma Kurdistanê Fuad Hisên di heqê pesendkirina qanûna hilbijartinên civatên parêgehên Iraqê de ragihand ku roja pesendkirina vê qanûnê, ji bo hemû pêkhateyên Iraqê rojeke dîrokî ye. Hisên got:“ Hevpeymaniya Kurdistanê û serkirdayetiya siyasî ya Kurdistanê careke din îspat kirin ku neteweya kurd li Iraqê hewl didin ku prosesa siyasî ya Iraqê pêş ve biçe.“ Hisên amaje bi wê çendê kir ku serokê herêma Kurdistanê û serkirdayetiya siyasî ya Kurdistanê ji nêz ve kitekitên gotûbêjên di navbera aliyên nav parlamentoya Iraqê de yên li ser qanûna hilbijartinên parêzgehan taqîb kirine.çavkanî:Rojnameya Xebat

PNA-Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) Başkanlık Divanı Başkanı Dr.Fuad Hüseyin, dün oybirliğiyle kabul edilen yerel seçimler yasası ile ilgili olarak, “Irak'taki bütün oluşumlar için tarihi bir gelişme “ ifadesini kullandı. Hüseyin, Irak Parlamentosu'nun dün oybirliğiyle onayladığı yerel seçimler yasasıyla ilgili yaptığı açıklamada, Kürdistan Siyasi Liderliği ile Kürdistan İttifak Listesi'nin, Kürt milletinin Irak'ta siyasi sürecin ilerletme çabası içerisinde olduğunu bir kez daha kanıtladığını söyledi. Fuad Hüseyin, federal Kürdistan Başkanı Mesut Barzani'nin bizzat kendisi ve Kürdistan Siyasi Liderliği'nin Irak Parlamentosu'ndaki grupların yasa tasarısı ile ilgili yaptıkları yoğun müzakereleri yakından takip ettiğini belirtti. Irak Parlamentosu dün yerel seçimler yasasını oybirliğiyle kabul etmişti. Kabul edilen seçim yasası, yeniden Devlet Başkanlığı Konseyi'nin onayına sunulacak. Yasa, 2009 yılı Ocak ayı sonuna kadar, Federal Kürdistan yönetimi ile Kerkük dışındaki 14 vilayette seçimlere gidilmesi öngörülüyor. Kerkük'te ise seçim öncesindeki durumu değerlendirmek ve araştırmak amacıyla merkezi hükümet ile Kerkük yerel yönetimi yetkililerininin gözetiminde özel bir komisyon kurulacak.

Ben takibe daldım.. Ve yoruldum.. Apo'dan birbirine kısa kelimelerle laf atanlardan yoruldum.. Merdoxi'nin yazısı biraz bana umut verdi., Başka kalemleri arıyorum.. Bir yasa ortada duruyor.. Kürt basınında bir ses yok.. R. Merdoxi restini çekti.. Benim elimde karar yok.. Eğer söylediği gibi ise hiç iç açıcı değil.. Nerdesiniz Hek, Berwarto, Solaxi ve Mewlana Xalid? Nerdesiniz?

Biz hep kuzeydeki işbirlikçiği gördük. Görmekle kalmadık. Yazdık, çizdik, eleştirdik. Kuzeydeki işbirlikçiliğin kuzeyliler tarafından eleştirilmesi yine kuzey kürtleri adına otokritik olarakta nitelenebilir. Kuzeylilerin işbirlikçilik ve tabiiki türkiyelilik v.s. üzerine yazdıkları kuzeyde yerleştirilmeye çalışılan eğilimle ilgili olarak muhalefet geliştirmesinin dışında böyle bir içerikte taşıyor. İşbirlikçliğin kodları belliyken, hele kuzeyde tüm berraklığıyla arzı endam ederken bizler Kürdistan'ın diğer bölümlerinde varolan işbirlikçiliğin aynı kodlarla uyuşmakta olduğunu göremedik yada görmek istemedik. Burada biraz ileri çıkarak kuzeydeki işbirlikçiliğin güneyden cüret aldığını, kodlarının özdeş olması anlamında güneyden beslenmekte olduğunu yazdım. Öcalan, henüz millet adına yönetim aygıtı sahibi olmayan bir örgüt yöneticisi olarak kendisini ve örütünü Lozan'la belirlenmiş statü ile sınırlıyor. Lozan'ın Kürdistan'ı parçalamakla kalmayıp ilelebet tasfiye etmenin uluslararası mutabakatı olduğu düşünülerek Öcalan'ın yaygınlaştırmak istediği eğilime toptan ihanet nitelendirmesi yapılıyorki son derece doğru bir belirlemedir. Ya Güney'in kuzeyde 25 milyon kürdün varlığını görmezlikten gelerek, doğuda 9 milyon kürde rağmen İran ve Türkiye ile geliştirmekte olduğu ilişkilere bakıldığında Lozan'ın olduğu gibi kabul edilmekle kalınmayıp kürtler tarafından bizzat temsilcileri aracılığiyla tarihte ilk defa onaylanıyor ve tescil ediliyor oluşuna hangi sıfatlandırmada bulunmalı? Sıfatlandırma dışında esasa dair nasıl bir tutum geliştirmeli sorusu çoğumuzun gündeminde yer bulmadı. Kürtler, kendi devletlerine sahip olarak tarih sahnesinde kendileri olarak varolmakla Lozan'ın öngördüğü şekilde işgalci devletler tarafından paylaşılarak bu devletlere ilaveten sömürgeci kimlik içerisinde hergün biraz daha eritilerek yok olmak arasında tercih yapmak zorundadırlar. Güney'in sömürgeci devletler arasından yaşam koridoru açmaya yönelik ilişkiler geliştirmesini anlarım. Hatta bu anlamda otonomi talebiyle yetinmesine de ses çıkarmam. İster otonomi olsun ister federasyon, kürtlerin ülkelerini birleştirmelerinde sıçrama tahtası olarak, giderek bağımsızlaşmaya temel oluşturan bir yapı olarak örgütlenmesi anlamında kabul görebilir. Ancak ister otonomi isterse federasyon olsun kürtlerin "boşanma" hakkını dışlayarak arap-türk v.s. ile Lozan'ın ruhuna uygun "kardeşlik" şiarı altında nihai amaç olarak ortaya konup, yaşama geçirildiğinde kürtlerin kaçınılmaz olarak parçlanması hem ülkelerinin hem de millet olarak nüfuslarının sömürgeci devletlere ve uluslara yedeklenmesi durumu tezahür eder. Güney'in bugün için düçar olduğu sonuç budur. Lozan muahedesi kriter alındığında kuzeye ilişkin ihanet kodlarının çok daha vahim bir şekilde güneyde uygulma alanı bulduğunu söylemek hiçte abartı ve güney karşıtlığı değildir. Bu yaklaşım güney yandaşlığı ve ihanet karşıtlığı olarak bilincimize sinmedikçe körelmeye ve hergün ülkemizin bir parçasını kaptırmaya devam ederiz. Boşanma hakkı esas alınmadıkça değil Kerkuk, Kürdistan'ın bir köyünü dahi kurtarma şansımız olmaz. Uluslararası hukukun yerleşik prensipleri bir toprağın sahiplenilmesinde demografik kriterleri esas alıyor. Kürtler tarihi sahipliği kadar üzerinde ezici ekseriyetle yaşadıkları toprakları sahiplenmede ancak "boşanma" hakkına dayalı bir direnmeyle ilerleme sağlayabilirler. Boşanma hakkı yerine arap kardeşliğini kaim hale getirenlere "mademki kardeşsiniz aynı topraklar üzerinde kardeşçe yaşayın" diyenler çokça bulunur. Eşşek çamura battıktan sonra yol gösterenin çokça bulunması gibi.. Sonuçta kürtlerin sorunu mülkiyet sorunudur, kürt sorunundan ayrı ve önde olarak Kürdistan sorunudur, kürt topraklarının sahiplenilmesi sorunudur. Kürt sorunu, Kürdistan talebi üzerine inşa olunur. Kendi hanenizi kendi toprağınıza inşa etmeniz gibidir, üzerine inşa edeceğiniz mülkiyetiniz yoksa haneniz açıkta kalır ve başkalarının mülkiyetinde sığınmacı konumuna düşer. Biz bu mülkiyet kürtlerindir ve üzerinde kendi geleceğimizi kurma hakkına hiç kimseden izin almaksızın sahibiz diyegeldik. Milletimizi sığınmacıya indirgemenin dışında mülkiyetimizin her bir parçasını uzlaşmaz ihtilaflı olduğumuz devletlere peşkeş çeken siyasi eğilimleri ve yönetimleri bundan böyle daha sıkıca denetlememiz gereği aşikardır. Gelecek, ülkesini sahiplenenlerindir. Kerkuk'ta birtek kürt kalmasa Kerkuk yine Kurdistandır. Bu söz bugünkü durum önünde beni untandırıyor ve vatanperverlik adına gözlerimi nemlendiriyor. Acaba bu sözü sarfeden Kurdistan mücadelecisinin çocuklarında da aynı etkiyi yapıyormu? Emin değilim.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.