Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 20 Mai 2008

21 Nisan 2008 Pazartesi

Hasan Arkadaş

Hasan Hüseyin Dicle'nin size ve siteye eleştiri içeren yazısını bu gece yarısında okudum. Saat şimdi gecenin üçü ve ben saat 6.30'da kalkıp işe gideceğim.

Hiç kuşkusuz demokratik bir tartışma ortamının oluşması için eleştiye eleştiri de gerekiyor. Ancak bunun isabetli ve vicdanlı yapılması gerekiyor.

1- Dört görüşmedir Öcalan Yahudiler üzerinde bazı görüşler ileri sürüyor. Bu görüşler Öcalan'ın özgün görüşleri değil, Yalçın Küçük'ün yazılarında/kitaplarında bu tür belirlemelere çok sık rastlanır. Bu savlar bilimsel kaynaklarca doğrulanmayan/doğrulanması mümkün olmayan, yarı hayali ve zorlama yorumlarla ortaya atılan savlardır.

Sav, Sosyaloji ve politika biliminin ana ilkelerine aykırıdır.

Savı, diyalektik mantık ilkeleri çerçevesinde değerlendirmek mümkün değildir.

"Hitleri bu duruma getiren Yahudilerdi. Mustafa Kemali de yolundan saptıran yine yahudilerdir" biçimindeki sözler sadece sav değil aynı zamanda suçlamadır. Soykırıma Karşı Uluslararası sözleşmeler karşısında bu türden suçlama veya savlar ayrıca yargılamayı da gerektiriyor. Örneğin bu görüşleri bir Alman veya Fransız savunsa anında mahkemeye çıkarılır ve yargılanır.

Mademki Yahudiler o kadar güçlü, Kürtler neden onlara dost olmuyor da düşman oluyor? Türkiye, İran, Suriye ve daha bir çok irili ufaklı devletin düşmanlığı az mı geliyor bize? Kürdün penceresinden bakan biri, onlara düşman değil, dost bulmaya çalışır!

2-Kemalizm konusuna gelince, aslında burada da Kürdün çıkarları penceresinden değil, Türkiye'nin çıkarları penceresinden bakıldığı için her şey tersinden görülüyor.

a- Öcalan 1921 anayasasında Kürtlere yer verilmiştir, diyor. Yanlış. Başta Mustafa Kemal olmak üzere politikacıların yalan söylemleri dışında hiçbir resmi belgede Kürtlerden tek bir söz bile edilmemiştir. Ancak altında Mustafa Kemalin imzası olan ve Kürtlerin imhasını öngören onlarca kararname ve kanun vardır.

b- "Ne mutlu Türküm diyene, sözü bir yahudiye aittir" savı da doğru değildir. Onuncu Yıl Nutkunun son cümlesini herhalde bir Yahudi söylememiştir! Her gün telefon logoları reklamı için televiyonlardan dinlediğimiz Atatürkün o tiz sesi de mi bir Yahudiye ait!?

c- Selçuklu sultanı Sencer Bey'den Atatürke kadar uzanan Türk devlet geleneğinde her padişah veya kumandan feth ettiği ülkeye gittiğinde baş düşmanlarının kelleleri ayaklarının önüne atılırdı. Mustafa Kemal Dersim'e gelmeden önce Seyyit Rıza ve oğlunun asılmasının nedeni bir kurtarma meselesi değil, kumandana kelle sunma geleneğinin bir sonucudur. Bu kelle sonma geleneği Mustafa Kemal'le de sürdürülmüştür. Kısacası Seyyit Rıza Türk devletnin "Kelle" geleneği gereği Mustafa Kemal daha Elaziz'e gelmeden önce idam edilmiştir.

Tez değerlendirmeleri belli bazı objektif kıstaslara dayanmak zorundadır. Ancak bu yazıda baz alınan kıstaslar nesnel ve genel kıstaslar olmayıp hissi ve özneldir. Dolayısıyla H. Huseyin Dicle'nin mantık yapısında da benzer bir tersliğin mevcut olduğunu söylemek gerekiyor.

Kürt çıkarı penceresinden bakan ve doğru olma ihtimali olan tezleri tartışabiliriz. Tartışmamız gerekiyor da. Ancak diyalektik ve maddi gerçeklik dışı olan, ortaya savrulmuş lafları tartışarak zaman kaybına sebebiyet verme gibi bir lükse sahip olmadığımızı düşünuyorum.

Selamlar, sevgiler.

Hüseyin

Hüseyin Turhallı
[email protected]

[b](Kaynak: Kurdistan Post)[/b]

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.