Direkt zum Inhalt

Rizgarî Online/ 1937 Dersim jenosidinde ailelerinden zorla alınıp "evlatlık" verilen 100'ün üstünde kız çocuğunun izlerini süren Nezahat ve Kazım Gündoğan çifti 10 kadar isme ulaşarak bu trajik olayın belgeselini çekti. Gündoğan çifti ulaştığı isimleri 70 yıl sonra gerçek aileleriyle buluşturarak acı bir gerçeği gün yüzüne çıkardı. Onur Öymen'in, "Kürt meselesinin çözümü" için 1937'de Türk devletinin Dersim'de uyguladıgı yok etme politikasını örnek göstermesinin yankıları sürerken, Nezahat ve Kazım Gündoğan, Dersim jenosidinin bilinmeyen detaylarını ve kayıp kızların öyküsünü Yeni Şafak gazetesine anlattı.Ilgili söyleşiyi olduğu gibi aktarıyoruz... Dersim operasyonları sırasında evlatlık adı altında ailelerinden koparılan çocuklar, Dersim olaylarının yeni ortaya çıkan bir boyutu. Belgesel çalışmanız nasıl başladı? Nezahat Gündoğan: Şimdiye kadar Dersim olaylarıyla ilgili herkes kendi cephesinden bir şeyler söyledi. Ancak çocuklar, yaşlılar ve kadınlar neler yaşadı? Bu sorunun cesaretle savunulmadığını ve yanıtlanamadığını düşündüğümüz için bu soruyu biz sorduk. Aldığımız yanıt böyle kapsamlı bir projenin ortaya çıkmasını sağladı. Dersim'de birçok ailede 1937-38 olaylarında kaybolan kız çocukları var. Biz bu araştırma ve bir belgesel film çalışması yaparak bu konunun farklı boyutlarla konuşulmasına katkı sunmaya çalıştık. Dersimli kayıp kızlar konusu bir takım belgelerle gündeme getirilmedi. Biz yıllar sonra birbirini bulan 1930'ların Dersimli kızları şimdinin yaşlı teyzelerinin tanıklıklarını kaydederek bazı sonuçlara vardık. Şimdi bu araştırmayı bir belgesel ve bir kitap olarak kamuoyuna sunacağız. İSYAN YOK AMAÇ ASİMİLASYONDU Operasyonlara katılan subaylar Dersimli kızları neden evlatlık olarak almış? Kazım Gündoğan: Öncelikle bir noktanın altını önemle çizmek isterim. Yıllarca “ Dersim isyanı“ denildi. Biz merak ettik. Nasıl bir isyan, kim örgütlemiş ve ne olmuş? Araştırdık. Ortada isyan diye bir şey yok. N. Fazıl Kısakürek'in dediği gibi orada “ bir katliam ve bir kırım“ yaşanmış. Dersim meselesine resmi tarih tezinin dışında bakmayı başarabilen herkes bu gerçekliği görecektir. Biz bunu yaptık ve hiç bilinmeyen bir yanını ortaya çıkardık. Evlatlıklar ve kayıp çocuklar meselesi ilk kez bizim yaptığımız görüntülü-sözlü tarih çalışmasıyla gündeme gelen bir konu. Bu çocuklar o dönemde operasyonlara katılan rütbeli askerler tarafından münferit bir şekilde alınmamış. Bir devlet politikası var . Devlet uygulamaya 1936 yılında silah toplayarak başlıyor. Bu çok önemli. Dersimliler birkaç aşiret hariç ellerindeki silahları teslim ediyor. “ İsyan“ düşünen veya örgütleyen herhangi bir güç elindeki silahı verir mi? İşte bu katliam ve sürgün politikası içinde çocukların durumu başlı başına ele alınıyor. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın dönemin Milli Eğitim Bakanı'na yazdığı bir mektup var. Diyor ki; çocukların yatılı bölge okullarında toplanarak “Türk kültürüne ve kimliğine kazandırılması için çalışmalar yapılmalı.“ HER SUBAY BİR-İKİ ÇOCUK ALMIŞ Bu çocuklar çatışmalarda ailelerini kaybeden, ortada kalan çocuklar mı? Kazım Gündoğan: Ailelerini kaybedenler de var kaybetmeyenler de. Zorla alınıp götürülen çocuklar var. Değişik bölgelerden aileler gelip devlete teslim oluyor. Kendilerini ve çocuklarını kayıt altına alıyorlar. Bazı bölgelerde teslim olanları da İhsan Sabri Çağlayangil'in deyimiyle “ yediden yetmişe “ kırıyorlar. Anne babaları batıda Türk köylerine sürgüne gönderirken çocuklarına el koyuyorlar. Yaptığımız araştırmada her subayın bir ya da iki çocuk aldığını tespit ettik. Dersimli kayıplar ya da onların çocukları arasında kamuoyunda tanınan isimler var mı? Nezahat Gündoğan: Bu kişiler doğal olarak bugün kamuoyunda bilinen kişilerin annesi babası olabilir. Böyle olanlar var ancak biz açıklamak istemiyoruz. Onlar kendileri açıklasın ve bu karanlık sayfanın aydınlatılmasında katkıda bulunsunlar. Utanması gerekenler onlar değil. Bu insanları böyle zulümlere maruz bırakanlar utanmalıdır. Mesela Dersimli yetimlerin çocukları arasında tanınmış Türkçüler var. Yetimlerin çocukları özellikle çok milliyetçi bir ortamda yetişiyor. Bazıları yaşadıkları sosyal statünün değişmesinden çok korkuyorlar. Bu nedenlerden ötürü bir kısmı bizimle görüşmeyi, bir kısmı da röportaj vermeyi kabul etmedi. Bunlar daha çok “asker ailesi“ olarak yaşamını sürdürenler. Kazım Gündoğan: Bu çocukların evlenmesi/ evlendirilmesi de önemli bir konu. Evlenme çağına gelenler de subaylar tarafından kendi yakınlarıyla evlendiriliyor. Subay çocukları ya da eşraf çocuklarıyla evlendiriyorlar. O DÖNEMDE NAZIM DA DAHİL AYDINLAR SINIFTA KALDI Peki o dönemin aydınları olaya nasıl tepki veriyor? Nezahat Gündoğan: O dönemin aydınları Nazım'dan tutalım da birçok aydın Dersim'de gerici bir ayaklanma olduğunu, cumhuriyet ordusunun da gidip bastırdığını düşünüyor. Ama olayları olduğu gibi gözler önüne seren isimler de var. Örneğin Necip Fazıl Kısakürek. Kazım Gündoğan: Said-i Nursi'nin öğrencisi olan Hulusi Yayhagil de yaşananları anlatırken "1938'de bizi Dersim isyanını bastırmaya gönderdiler. Bize verilen tek emir vardı; imha" diyor. Dersim meselesinin bütün yönleriyle ortaya çıkması için bu kaynakların değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tunceli'de yüzlerce kayıp var O dönemde operasyona katılan subaylar tarafından zorla evlatlık olarak alınan kaç çocuk var? Kazım Gündoğan: Biz bu araştırmayı derinleştirdikçe sayının 100'lerce olduğunu gördük. Çünkü bölgede birçok ailede bir kayıp öyküsü var, bir evlatlık öyküsü var. Siz belgeselde kaç Dersim evlatlığına ulaştınız? Kazım Gündoğan:Adları, kimlikleri belli 60 -70 kişi var. Alilerini bulan bizim tespit ettiğimiz 35-40 civarında kişi mevcut. Bunlardan bir kısmıyla çekimler yaptık. Buluşma sağladınız mı? Belgeselde bu anlarının da görüntüleri olacak mı? Kazım Gündoğan: Elbette. İlk defa belgelenmiş oldu. Nezahat Gündoğan: Bu görüntüleri izlerken o süreçte kızların alınmasındaki mantığının sonuçlarını da görüyorsunuz. Çünkü buluşan kardeşlerin arasındaki farklılıklar asimilasyonun belgesi. Bu çocukların statüsü nedir? Evlatlık mı, yanaşma mı? Nezahat Gündoğan: Evlatlık kavramı nedir bunun üzerinde durmak lazım. Bu kızların evlerde hizmetinden yararlanılıyor. Hukuksal olarak hiçbir haktan yararlandırılmıyor, nüfusa ve mirasa dâhil edilmiyorlar. Yanlarına alan subaylar tarafından nüfusa geçirilmemiş. Onlara kendi soyadlarını vermemişler. Soyadı nasıl verilmemiş? Nezahat Gündoğan: Diyelim alan subay Malatya'da görevli. Orada herhangi bir ailenin üzerine kaydetmiş. Herhalde o kadar yetkileri varmış. En önemlisi de bu çocukların hiçbiri okutulmuyor. Savaş artığı muamelesi yapılıyor. Buluşmalar nasıl gerçekleşmiş, kim kimi bulmuş? Kazım Gündoğan: Aileler de arıyor, çocukların bir kısmı da aramaya başlıyor. 65 yıl sonra ailesini bulan ve filme de konu olan bir teyze uzun yıllar gizliyor kendini. Çocuklarından, hatta eşinden bile gizliyor. Sonra yaşlanınca çocuklarına söylüyor. Çocukları yapıyor arama çalışmalarını. Nezahat Gündoğan: Bizim belgeselde iki amcakızının öyküsü var. Ailesi o dönemde bu kızları çok arıyor. Genelkurmay'a dilekçeler yazılıyor. Dilekçeye verilen cevapta kızların İstanbul da Yarbay Münip Yılmaztürk'ün nezaretinde olduğu söyleniyor. Bu durum çocukların kayıtlı olduğunu gösteriyor. İstense hepsi bulunur. Murat Bardakçı elindeki belgeleri açıklasın Siz kayıp kızların anılarına dayanarak tarihteki önemli bir konuyu gündeme getiriyorsunuz. Bu konuyla ilgili belgeler nasıl ortaya konabilir? Kazım Gündoğan: Dersim'de yaşananların anlaşılması için Genelkurmay'ın arşivlerini açması gerekiyor. Şükrü Kaya'nın o dönemde ne yaptığı, Fevzi Çakmak'ın rolünün ne olduğu biliniyor. Bunu açıklamaları gerekiyor.O süreçte görev yapmış pek çok subay var hala yaşıyor. Onların çocukları var. Mesela Muhsin Batur, Cevdet Sunay o dönemde önemli rol oynadı. Murat Bardakçı'nın dedesi Cemal Bardakçı 1935 öncesi orada vali olarak bulunuyordu. Şunu da belirtmek lazım Cemal Bardakçı o dönemde bölgede halk tarafından sevilen bir isim.Diğerleri gibi değerlendirilmiyor.Bunların elinde belgeler var. O belgelerin Murat Bardakçı'da olması ihtimal dâhilinde. Yani tek kaynak devletin arşivleri de değil. Onur Öymen'in Dersim açıklamasına tepki Tunceli Dernekleri Federasyonu üyeleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in 'Dersim olayları' ile ilgili açıklamasına tepki gösterdi. Konak Meydanı'nda toplanan Tunceli Dernekleri Federasyonuna bağlı çeşitli derneklerin temsilcileri, CHP ve Onur Öymen aleyhine slogan attı.İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Kemal Mutlu, grup adına burada yaptığı açıklamada, TBMM Genel Kurulu'nda 'Demokratik Açılıma' karşı görüşlerini açıklayan Onur Öymen'in,'Dersim katliamında yaşanan olayları meşru göstermesi, utanç verici' dedi. Mutlu, "Katliamları meşru bir zemine oturtma çabası insanlık dışıdır" diye konuştu. Kenan Evren doğru söylemiyor Kenan Evren'in eşi Sekine Evren'in Dersim evlatlığı olduğu söylenir hep. Nezahat Gündoğan:Aslında bunu açıklaması gerekenler Kenan Evren'in kızları. Kenan Evren devlet katılığıyla açıklama yapmaktan imtina edebilir ama çocukları çok önemli bir rol oynuyor.Annelerinin hatıralarına saygılı davranıp bunu sır olmaktan çıkarabilirler.Kenan Evren, eşinin Manisa nüfusuna kayıtlı olduğunu söylemişti. Bu neyi değiştirir ki. Bir subayın devlet gibi görüldüğü koşularda herkesi her yere istediğiniz gibi kaydedebilirsiniz. Zaten bu çocuklar o dönemde rastgele ailelerin üzerine kaydedilmiş. Defalarca isimleri,soy isimleri değiştirilmiş. Necip Fazıl katliamı anlatıyor Kazım Gündoğan:Dersim katliamı konusunda o katliam sürecini bizzat yaşamış olan Hacı İbrahim Hulusi Yayhagil var. Saidi Nursi'nin öğrencisi. “Son Şahitler Bediüzaman Said-i Nursi Anlatıyor“ adlı bir kitabı var.O kadar objektif bir biçimde anlatıyor ki yaşananları. Sonra Necip Fazıl Kısa Kürek o dönemi çok objektif bir biçimde anlatıyor. Necip Fazıl o dönemde bu ülkenin vicdanı olabilen tek insan.Nazım Hikmetler şunlar bunlar susarken o dönemin aydınları Kemalizm'in etkisindeyken, Necip Fazıl, “Orada bir politika uygulanıyor. Türk egemenliği güçlendirilmek isteniyor.Merkeziyetçilik egemen kılınıyor.Katliamların nedeni budur“ diyebiliyor.Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabında bunları kapsamlı bir şekilde ortaya koyuyor. 'İnsanlık ayıbıdır' Onur Öymen'e tepki gösteren Tunceli Dernekleri Federasyonu üyeleri bu açıklamayı 'insanlık ayıbı' olarak gördüklerini belirttiler. Öte yandan Diyarbakır'da de 43 sivil toplum kuruluşu da bir basın toplantısı düzenleyerek Öymen'e tepki gösterdi."
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.