MÜCADELE BOŞLUK KABUL ETMİYOR !
Hasan H . YILDIRIM
Ortada bir suc varsa,sucu isleyenlerin yanisira suca ortak olanlarda vardir.20.yüzyilin son ceyreginde ülkemizde yasananlari tüm boyutlariyla aciga cikarmak zorunlulugu vardir. Ülkemize,ulusumuza ve halkimiza dayatilan kirli savasin aktör ve figüranlarini aciga cikarmak tarihsel bir görev olarak önümüzde durmaktadir.Herkesin herkesi „milliyetci“, “hain“,“usak“,“icazetci“ vs.ilan ettigi bir cografyada yasiyoruz.Her alanda oldugu gibi bu alanda da at izi ile it izi birbirine karismis bulunuyor.Bu alanda bir ayrismanin yasamasi zorunluluk arzediyor.Kim milliyetci,hain,usak ve icazetci;kim yurtsever, bagimsizlikci ve devrimci oldugu aciga cikmasi gerekiyor.Bu, cografyamizda yasayan tüm halklarin devrimcilerinin omuzlarinda cözülmesi gereken bir görev olarak duruyor.
Sömürgeci sistemin „solcu“ ve „Kürtcü“sünün bozuk agiz tartilari sonucu herkesi „milliyetci“, “hain“,“usak“,“teslimiyetci“ ve „özel savas örgütü“ ilan etmenin yolunu kesmek,Kürdistanli devrimcilerin önünde vazgecilmez bir görev olarak duruyor.Kuskusuz bu dün yapilmaliydi,fakat yapilmadi.Kisisel ve örgüt kaygisi bunda önemli rol oynadi.Bu konuda kisisel ve örgüt kaygisindan uzak,cesur ve acik sözlü olmak gerekiyor.Herkesi kendi gercek kimligi ile tanimlamak gerekiyor.Hakli taraf olarak Kürdistanli devrimciler,sömürgeci sistemin „solcu“ ve „Kürtcü“sünden daha cesaretli olmak zorundadir.Ezop dilini bir yana birakip herseyi ciplak olarak ortaya koymayi siyaset edinmek gerekiyor.Bu ahlaki bir sorun olmaktan öte,Kürdistan halkina karsi duyulan saygidan ve cikari geregi yapilmalidir.
Yasananlardan sonra bir seyler söylemek gerekiyor.Söylenecekler kaygilardan uzak ve cesurca olmalidir.Kuskusuz insanlar kendilerini kusatan kosullardan ötürü her zaman yapmak isrediklerini yapamadiklari gibi,söyleme geregini duyduklarinida söyleme sansina sahip degildir.Vicdanen rahatsiz olursunuz.“Zamani degildir“,“beklemek gerekir“,“sartlar olgunlassin“ gibi sacma sapan gerekcelerle kendinizi kandirirsiniz.Kosullarin esiri olursunuz.Eskiyanin suc isleme yükselisine seyirci kalirsiniz.Susuyorsunuz.Susmakla islenen suca ortak olmayi kosullar adina kabulleniyorsunuz.Siz sustukca eskiya suc islemede daha da cesaretleniyor.Öyle tarihi bir an geliyor ki,suclar karsisinda bagisiklik kazaniyorsunuz.Olup-bittenleri olagan sayiyorsunuz.Eskiya elindeki güc ve olanaklarla bunu kabullendiriyor.Bunu besleyen bir de dalkavukcular ordusu türüyor.Bir bakiyorsunuz eskiya her tarafinizi sarmalamis bulunuyor.Bekliyor,bekliyor,bekliyorsunuz.Neyi,nicin beklediginizi bir an geliyor sizde bir anlam veremiyorsunuz.Bir anlam yükleseniz bile is isten gectigini görüyorsunuz. Herkesin söyledigini bu kez söyleme geregini duymuyorsunuz.Cünkü yer ve zamaninda söylenmesi gereken eger söylenmemisse bir kiymeti harbiyesi olmadigini sizde biliyorsunuz.
TC devleti,“tarihinin en büyük isbirlikcisi“ni dayatti.Kürt ulusunun yüzyillardan bu yana birike gelen ulusal ve sosyal dinamiklerini bir plan ve program cercevesinde tasviyesi öngörüldü.Bir ülke ve ulus teslim alinmaya calisildi.Tarihin en kirli savasi Kürdistan halki üstünde denendi.Kendisine agir bir bedel ödetildi.Planli-programli Kürt ulusu tarihte yok edilmeye calisildi.Bu adim adim uygulandi.Bu görüldü.Fakat bana dokunmayan yilan binyil yasasin felsefesine teslim olundu.Kürt politik gücleri sindi.Kacaklari oynadi.Gördü görmemezlikten,duydu duymamazliktan geldi.Sürecte herkes kendi payina düseni sinesine cekerek hiclesti.
Tarihten ögrenmeliyiz.Rehberimiz tarih olmalidir.Sunuda unutmamak gerekirki gercek tarih resmi tarih degildir.Tarihin resmi versiyonu kirli teori ve pratigin yorumudur.Kaygilardan uzak gecmis yüzyilin son ceyregi irdelenmelidir.Görünen odurki,Kürt tarihinin kirildigidir Katledilen bir tarihti,gecmisti.Teslim ailnmak istenen diri ve güncel ulusal ve sosyal dinamikti,gündü.Esaret altina alinmak istenen bir ulustu.gelecekti.Bu,görülmedi degil,görüldü görülmesine,fakat buna karsi sergilenen devrimci durus degil,iradesizlikti.Basindan beri sonucu belli,bedeli agir,vicdani sorumlulugu yüksek,hic kimsenin hesap veremeyecegi bir tahrifat karsisinda siyaset edinile gelen görmedik,duymadik ve söylemedik kepazeligin yasatildigi,dahasi yasananlarin yasanmamis gibi davranilmasi hic kimseyi tarih ve Kürdistan halki karsisinda temize cikarmaz.Bu dönemin Kürdistanli politik gücleri,bu nedenle tarih ve Kürdistan halkina karsi sucludurlar.
Tarih ve halk karsisinda suclu olmak salt basina insanliga ve deger yargilara karsi savas acmak ve yaratilan tahrifatla sinirli degildir.Ayni zamanda bunu görüpte sessiz kalmak en asagi eskiya kadar suclu olmak demektir.Bu ne anlama gelir? Tarihsel sürecin ve günün yükledigi görevleri kuralina uygun yapmamak demektir.Gerekenin yapilmasi gerektigi yerde „bekle-gör,zamani degil,sartlar olgunlassin“ deyip kacaklari oynamak demektir.Yüklüce laf etmek,fakat edinilen lafin ve yazilanlarin arkasinda olmamaktir.Mücadele bosluk kabul etmiyor.Asli unsurlarin doldurmadigi zemin bir baskalari tarafindan doldurulur.Dolduranlar kiyici.Insanlik,ulus,halk ve tarih kiyicilari.Yapan degil,yikan;insa eden degil tahrip eden; gelismenin,ilerlemenin temsilcileri degil,geriligin,karanligin temsilcileri.Kirli savasin lejyoner askerleri.Yaptiklari varolus nedenlerine uygundur.Buna karsin Kürdistanli politik gücler, varolus nedenine uygun davranmadilar.Dahasi ulusumuza,halkimiza dayatilan kirli teori ve pratik karsisinda koca bir sürecte sessizlige oynamak;yakilan,yikilan,tahrip edilen,katledilen ve sonuc olarak kaybedilen tarih karsisina cikip „biz demistik“,“sürec bizi hakli cikardi“ diyenlerimiz tarihin yenikleri ve suclularidir.
Herkesin kendi cephesinde yüklüce laf ettigi,ciltlerce yazdigi,fakat dinleyenlerin ve okuyanlarin kendileriyle sinirli kaldigi,dahasi kendilerinin caldigi kendilerinin oynadigi, savunduklari davanin cok uzaginda seyredildigi bir zeminde siyaset edegelen bir dönemin Kürdistanli politik güclerin inandiriciligi dün oldugu gibi bugünde acmazlari oldugu gercegi orta yerdedir.Sakin ha kimse ortaya cikip „biz demistik“ dememelidir.Bu ahlakida olmaz. Bundan öte herkes bir geriye dönüp baksin.Eger daha hala baskalarina karsi bir yana, kendilerine bir nebzede olsa saygilari kalmissa,kuskusuz kendi gercek resimlerini görmekten gecikmeyeceklerdir.Sonraki görev acik ve nettir.
Hicbir sey dün oldugu gibi olmayacaktir.Dünün yenik politik güclerin „biz demistik“ gerekceleri bir sey ifade etmeyecektir.Orta yerde duran her politik gücün kendini yeniden ispat sorunu vardir,ki varsa bir iddialari.Eger bir iddialari yoksa bir sayfa kapanmis demektir.Yeni bir kesfe gerek yoktur.Ispatin yakici sahasi bellidir.Sahada oynanan oyunun kuralida bilinir.Ya ritme uyulur yapilmasi gereken yapilir,zaten politik güclerin varolus nedenleri budur.Ya da dayatilan ihanete boyun egilir ve teslim olunur.Tercih politik güclerindir.
Devrimci teori ve pratigin igdis edildigi,tüm insani degerlerin katledildigi at izi ile it izinin birbirine karistigi bir zeminde bireyinden örgütlü yapilara kadar kimlik sorunlarinin erezyona ugradigi bir zeminde cikis yapmanin en dogru yöntemi kendine yönelme oldugu siyasal mücadelenin ortaya cikardigi yegane yöntemdir.Bundan kacis kimseye kazandirmaz. Yasatilan,dahasi derinlestirilerek kabul ettirilmek istenen ihaneten herkes payina düseni desifre etmek zorundadir.Su anki konumu itibariyla savunulacak bir yani kalmasada Semdin Sakik kadar cesaretli olmak zorundadir.Herkes Kürdistan halkina ödetilen agir bedelden kendi sorumluluk payina düseni samimiyetle ifade etmek zorundadir.Bunun disinda basvurulacak hic bir yol ve yöntemin gelecegi olmayacaktir.
Gecmisten bugüne Kürdistan halkinin cikarlarina karsi yanlis bir politika izlendi.Sömürgeci sisten,onun „solcu“ ve „Kürtcü“sü Kürt ulusuna ait ne varsa hepsine karsi bir kirli savas yürüttü.Bu,bir yerda olgandi.Cünkü varolus nedenleri buydu.Bunun icin var oldular.Bunun icin varedildiler.Fakat olagan olmayan Kürdistanli politik cevrelerde yasananlardi. Yurtseverlik,devrimcilik vs.adina „zamani degil“,“hele bir bekleyelim“,“sartlar bir olgunlassin“ vs.denilerek kendi hicliklerini ortaya koymalariydi.Soru sudur:Peki biz Kürdistanli politik güclerin varlik nedeni neydi? Hem sömürgeci sisteme ve hemde her türlü ihanete karsi KUKM´ni vermek varolus nedenimiz degilmiydi? Biz bu görevimizi yaptik mi? Devrimin kuralina uygun bir teori ve pratigin sahibi olduk mu? Olduk diyenler ikiyüzlü ve yalancidir.Mücadele bosluk kabul etmiyor.Asli unsurlarin doldurmadigi boslugu bir baskalari tarafindan doldurulur.Kürdistanli politik güclerin dolduramadigi boslugu sömürgeci sistem kendi „solcu“ ve „Kürtcü“süyle doldurdu.Güncel,diri,dinamik,ulusal ve sosyal potansiyel planli-programli olarak adim adim tasviye edilmeye calisildi.Bir cografya tabiatiyla, ekonomisiyle,kültürüyle,insaniyla vs.yok edilmeye calisildi.Bu karsi-devrim saldirisi karsisinda yurtseverlerin,devrimcilerin tavri sessiz kalmak olmamaliydi.Dahasi susmaktan öte varolus nedenlerine uygun olarak hem sömürgeci sisteme,hemde sistemin „solcu“ ve „Kürtcü“süne karsi cepheden savas acmak zorundaydi.Bu görev yerine getirilmedigi icin su an sonuclari agir yenilgiye bilerek veya bilmeyerek zemin hazirlamislardir.Ki bu,agir bir suctur.
Bunlar yasanmak zorunda miydi? Elbette hayir! Eger bugün yasanilandan sikayetci olunuyorsa herkes yasananlardan kendi payina düseni net olarak desifre etmek zorundadir. Gelecek politik yasamini bunun üzerine insa etmek zorundadir.Hic kimse hic bir sey yasanmamis gibi davranamaz.Dahasi sömürgeci sistem,halkimiza karsi inkar ve imha poilitikasini bugünde sürdürmektedir.Sistemin „solcu“ ve „Kürtcü“sü bugünde sahadadir. Halkimizin daha agir bedeller ödemesini engelemenin yolu Kürdistanli politik güclerin kendi varolus nedenleri geregi sahaya cikmali,sömürgeci sisteme,onun „solcu“ ve „Kürtcü“süne karsi mücadelenin her alaninda savasmalidir.Bu,bugünün görevidir.Yarin cok gec kalinmis olunur.
1960-1970 yillari Asya,Afrika ve Latin Amerikan halklarinin sosyal ve ulusal kurtulus mücadelelerinin doruk noktasi.Dünya´da devrim firtinalari esiyor.Emperyalizme, sömürgecilige,gerici ve fasist yönetimlere karsi devrimci mücadele her gecen gün güc kazaniyordu.Her gün bir ülke ya bagimsizligini ilan ediyordu,yada demokratik iktidarini koruyordu.Dünya´da esen devrim firtinasi cografyamizada vurdu.Türkiye´de üniversiteli gencligin akademik-demokratik haklari ugruna mücadelesi anti-emperyalist mücadele ile birleserek gelisiyordu.Isci sinifi ekonomik talepler yüklü olsada 15-16 Haziran ayaklanmasina ulasiyordu.Kürdistan halk kitleleri yüzyillarin sömürgeci baski kaynakli biriktirdigi kin ve nefretini „Dogu Mitingleri“nde aciga vuruyordu.Acikca ulusal kimligine sahipleniyordu.Dev uyanmisti.KUKM´nin derinden uguldayan sessi duyuluyordu.Güclü ve diri bir ulusal potansiyel kendini örgütlenmeye ve mücadeleye sunuyordu.Bu,sömürgeci sistem icin en büyük tehlike arzediyordu.Sistem bu potansiyeli tasviye etmek icin her yolla basvuruyordu. Devreye sokulan komando baskinlarida yetersiz kaliyordu.Sistemin yüzyillardir devrede tutugu inkar ve imha politikasi yetmiyordu.Sistem mevcut politik yaptirimlariyla yükselen KUKM´ni engeleyemiyordu.Yeni politikalar devreye koyma ihtiyacini duyuyordu.Bu,“Türk ve Türkiye“ ile baslayan ve bitten örgütlenmeler,politikalar ve yaptirimlarla tek basina olmuyordu.Gecmis tecrübelerinide gündemlestirerek kendi „Kürtcü“sünü devreye koymayi politikasinin merkezine koydu.
Kürdistan´da gelisen ulusal ve sosyal mücadele mevcut inkar ve imha politikalariyla tasviye edilemeyince sistem kendi „Kürtcü“sünü buldu.Bu,yegen A.Öcalan´dan baskasi degildi Kontra merkezine alindi ve egitildi.Kendisine bir cete örgütlenmesinin yollu acildi.Devlet kesenin agzini acti.Yanina can güvenligini korumak icin kontra elemanlari verildi.Evler tutuldu ve düsendi.Entekletüel birikiminden yararlandirildi.Her alanda maddi ve manevi olarak desteklendi.Palazlandirilarak halka dayatildi.Strateji ve taktik belirlenerek sokaga salindi.Amac KUKM´nin yükselisini engelemekti.Ulusal potansiyeli kontra cete vasitasiyla denetim altina almak ve planli-programli olarak sürece yayarak tasviye etmekti.TC bu politikasiyla KUKM´ne büyük zararlar vermistir.
TC tarafindan sokaga salinan kontra A.Öcalan,ise KUKM´nin gecmisine küfür ederek basladi.Kürt ulusal degerlere saldirma,karalama,onlari gözden düsürme hedeflendi.Kürt tarihi kontranin sokaga salinmasina indirgendi.Ortada „düsürülmüs“ bir ulus ve halk vardi ve A.Öcalan,bu „düsürülmüs“ ulus ve halki „kurtarmaya soyunmustu“.“Onun öncesi yoktu.Onsuz gelecekte olmazdi“.Günün mevcut Kürdistanli yutrsever ve devrimci hareketleride „özel savas örgütleri iddi“.Kurgu böyle kurulmustu.Bununla hem Kürdistan´in sanli gecmis direnis tarihine,hemde günün yurtsever ve devrimci hareketlerine saldirma amaclandi.Böylelikle Kürdistan halki ve öncü politik güclerine saldiri zemini olusturuldu .Kuskusuz Türkiye devrimci hareketleride bu karsi-devrim saldirisinda nasibini alacakti.Kontra A.Öcalan ve cetesine yüklenilen görev böylelikle belirlenmisti.
Sömürgeci sistemin A.Öcalan ve cetesine üstlendirdigi görev bir cok devrimci kesim tarafindan daha isin basinda görüldü.Fakat bu cetenin yaratacagi tahrifat tahmin edilemedi. Tehlike önemsenmedi.Kendilerine „hirsizlar,serseriler,provakatörler“ ve hatta „karsi-devrimci“ denilmesine karsin,bunlara karsi mücadele devlete karsi verilen mücadele ile birlestirilmedi.Kontra cete kücümsendi.Kuskusuz tek basina ele alindiginda düstügü yeri yakar yaklasimi kendi icinde bir tutarlilik arzetsede sorunun kendisi bu cete ile sinirli degildi. Cünkü arkasinda sistemin kendisi vardi.Bu görülmedi ve tedbiri alinmadi.Dahasi Ortadoguya cikmasiyla diger üc sömürgeci devletinde destegini arkalayinca tehlikenin büyüklügü kendiliginde ortaya cikiyordu.Ondan sonrada yükselisi engelenemedi.
A.Öcalan ve cetesine „sol“dan da destek vardi.Daha isin basinda kontraya „M-L´den en cok etkilenen Kürt özgürlük hareketi“ ile terfileyenlerde vardi.Bunlarda devlet icazetli düzen solculariydi.Ilerleyen sürecle birlikte yükselisi önlenemeyen kontra PKK´nin dümen suyuna giren,onun birer propaganda servisine dönüsen sayisiz örgüt ortaya cikiyordu.Karaasi yavas yavas tamamlaniyordu.Sömürgeci sistem,onun Kürdistan´daki resmi „Kürtcü“ partisi „Apocu“ cete,Suriye,Iran ve Irak devletleri,sistemin „solcu“su, teorik ve pratik olarak rüstünü ispatlamamis sayisiz örgüt ve parti,bunlari tamamlayan nerde kemik orda ayrilmayan aydin müsvedeleri kontra PKK zemininde yerlerini aliyordu.Bu kosullarda 12 Eylül 1980 fasist askeri darbesiyle fiziki olarak tasviye edilen Kürdistanli yurtsever ve devrimci hareketlerin yapabilecegi pek fazla bir sey yoktu.Herseye ragmen eldeki veriler baz alinarak PKK´nin gercek kimligi tanimlanabilirdi.Bundan kacinildi.Bazi birey ve cevrelerin söyledigi gercekler ise dönemin kirli savasin tozu-dumani icinde kaybuluyordu.Bazi kesimlerin devrimci bir alternatif yaratma cabalarida sistem ve kontra tarafindan tasviye edilmekten kurtulamiyordu. Geriye bir ulus,halk ve devrim tasviye edilirken disaridan gazel okuyan iradisizlesmis bir seyirci kaliyordu.
Bir ülke,bir ulus,bir halk cografyasi,ekonomisi,kültürü,insani ve tüm deger yargilariyla yok ediliyordu.Bu görülüyordu.Fakat yapilanlar öyle keskin ulusal ve devrimci argümanlarla savunuluyordiki,genis bir cevre buna inaniyordu.Bir kesim buna inanmasada kendi bireysel ve örgütsel cikarlari geregi inaniyor görünüyor,kontra PKK destekleniyor ve buradan cikar umuluyordu.Sistemin „solcu“su zaten oynanan oyunun bir aktörü olarak isin icindeydi.Bu karanlik dumanli ortamda kimin elli kimin cebinde oldugu belli degildi.Bu puslu hava bilincli olarak yaratilmisti.Sistem,onun „solcu“ ve „Kürtcü“sü bundan iyi yararlaniyordu.
Adina „ulusal kurtulus“ denilmisti.Ugruna silahlar patliyordu.Dogaldir ki,bu mücadele desteklenmeliydi.Fakat isin gercegi bu degildi.Ortalikta ulusal kurtulus diye bir sey yoktu.Sistemin ve „Kürtcü“sünün halkimiza dayatigi bir kirli savas sözkonusuydu.TC tarafindan ortaliga salinan bir kontra örgüt vardi.“Adresi belli olmayan kursunlar“ sikiyordu. Birilerine göre öylede olsa „kursun sikiliyor ya,desteklenmeli“ydi.Gerisi onlar icin önemli degildi.Bir halk katlediliyor,gecmis,gün ve gelecek karartiliyor bu pek önemli degildi.
Iki taraf görünümü verilmisti.Aslinda tek taraf vardi.Bu büyük bir cevre tarafindan görülmüyordu.Ama görünürde bir tarafta sömürgeci sistem ve ona karsi „KUKM´ni verdigi“ni söyleyen PKK vardi.Dogaldir ki,devrimci olmanin geregi bu savasta tarafsizlik olmazdi.Desteklenmesi gereken PKK olmaliydi.Genis bir cevre bunu yapti.Kimi bilincli,kimi bilincsizliginde.Buna karsi duranlarda vardi.Bunlar özelikle Kürdistanli yurtsever ve devrimci politik güclerdi.Bunlarinda öyle bir etkisi olmuyordu.Hersey planlanan gibi gelisiyordu. Kürdistan halki bölünmüs, karsilikli siperlestirilmis ve birbirleriyle vurusturuluyordu. Tüketilen Kürdistan devrim dinamikleriydi.Imha edilen Kürt ve Kürdistandi.Sistem memnundu.Keyfine diyecek yoktu.Kontra „Apocu“ cete memnundu.Keyfine diyecek yoktu. Dahasi sistemin „solcu“su ve nerde kemik ordan ayrilmayan kisiliksiz,düsürülmüs ayak takimi memnundu ve keyiflerine diyecek yoktu.
Kirilan Kürdistan tarhiydi.bir ülke,bir ulus ve bir halkti.Onun gecmisi,günü ve gelecegiydi. Bu,sistem tarafindan planli-programli uygulaniyordu.Fakat buna „ulusallik“, “kurtulus“, “özgürlük“ vs. gibi degerler yüklenmisti.Hersey yerli yerine oturtulmustu .Sistem.kendi planini uygulama firsatini,“Kürtcü“sünün eliyle hemde „devrimci degerler“ adi altinda yakalamisti.Bu az bir sey degildi.Sistem,“solcu“ ve „Kürtcü“sünün eliyle kendi planini uygularken kimileri ise bunu görse bile seyirciydi.Uzaktan gazel okuyucuydu.Artci ve kuyrukcuydu.Iradisizlesmis korkaklari oynuyordu.Bana dokunmayan yilan binyil yasasinlari oynuyordu.Bir suc isleniyordu ve siradan bir suc degildi.Ülke,ulus,halk ve devrim hainligi yüklü bir suctu.Bunun aktörleri,figüranlari ve seyircisi vardi.Seyircinin bunu görmesi,sessizce olsada ihaneti desifre etmesi onu kurtarmaya yetmiyordu.Cünkü bir rol üstlenmisti;tarihsel bir misyona soyunmustu.KUKM´ni verme ve zafere ulastirma görevi varolus nedeniydi.Bunu verme ve basarma bir yana tasviye edilen KUKM karsisinda caresizligi.sessizligi ve iradesizligiyle islenen suca ortak olmaktan kendini kurtaramiyordu.
Evet silahlar patliyordu,ama Kürdistan halki üstüne kusuyordu.Birilerine göre bundan ne cikar dercesine,“silahlar patliyor ve silahli mücadele desteklenmeli“ydi.Bununla ne kadar „devrimci“ olduklarini ispatlamaya calisiyorlardi.Eskiya destekleniyordu.Dahasi yedeklendikleri sömürgeci sistemin kendisiydi.Bu rezalet „devrimcilik“,“M-L“ adina yapiliyordu.Sistem ve „Kürtcü“süde bu arada planlarini keyfince uyguluyordu.Kürdistan devrim dinamikleri katlediliyor ve yok ediliyordu.Kontra A.Öcalan ve cetesi,Kürdistanli yurtseverleri,devrimcileri biciyordu.Kasetleyip kontra Yalcin Kücük „hocasi“nin cantasina koyup kontra merkeze ulastiriyordu.“Bizim öldürdügümüz Kürt gencleri TC´nin öldürttüklerinden fazladir“ mesajini iletiyordu.Evet A.Öcalan ve cetesinin öldürdügü Kürt gencleri TC´nin öldürttüklerinden katbe kat fazladir.Kürdistan daglarinda ve Beka´nin her karis topraginin altinda „bin kevir“(tas alti) edilen bir Kürt genci vardir.Binleri bulan sayilarla ifade edilebilecek bir katliam yapildi.Katledilenler Kürdistan yurtseveri ve devrimcisiydi.Yurtsever ve devrimci genc kiz ve erkekleriydi.Katledenler ise sömürgeci sistemin „Kürtcü“sü A.Öcalan ve cetesiydi.
Yillarca bir „kirli savas“ edebiyati basini aldi yürüdü.Bununla ne anlatilmak isteniyordu? Bununla izah edilmek istenen TC´nin kullandigi savas yöntemleri degildi.Ki kontra cete disinda herkes bu „derin anlami“ yüklemisti.Oysa kontra cetesinin yükledigi anlam farkliydi.Ve bu, kontra A.Öcalan´nin „siz bizi hic bir zaman anlayamasiniz“ cümlesinde gizliydi.Neydi bu giz? Bir ulusun,bir halkin mücadelesinin tasviyesi yüklü bir savas vardi.Ve bu savasin her iki tarafida bu kirli isin yürütücüsüydü.Bunu en iyi bilende A.Öcalan´nin kendisiydi.Ortalikta KUKM diye bir sey yoktu.Bir tarafta TC devleti,öbür tarafta A.Öcalan ve cetesi vardi.Bu iki cetenin karsilikli danisikli-dögüslü bir savasi vardi.Ve bu savasta kirilan Kürt ve Kürdistandi.Eger bir kirlilikten bahsedilecekse,sözkonusu kirlilik buydu.Bu kirli savasta halka gösterilen iki adresti.“Ya TC´yi,yada PKK´yi destekliyeceksin“.Bu,hem TC´nin,hemde PKK´nin anlayisi iddi.Bunun sorgulanmasi lazim.
Oysa baska bir adres daha vardi.Bu adres, Kürdistan halkinin gercek kurtulusunu isteyen ve bu konuda samimi olan yurtsever ve devrimci güclerin gösterdigi KUKM adresiydi. Kürdistanli politik gücler hic bir zaman ne TC´yi,nede PKK´yi ne olumladilar,ne de desteklediler.Karsi-devrim cephesinin planini gördüler,bosa cikarmaya calistilar,ama basaramadilar.Karsi-devrim cephesi karsisinda devrimci bir cekim merkezi olusturamadilar. Bunu niye baramadiklarina bir cok neden gösterilebilir,ama ne sebeb gösterilirse gösterilsin bu gücler varolus nedenlerine uygun bir teori ve pratik sergiliyemedikleri icin Kürdistan halkina karsi sucludurlar.Misyonlarinin gereklerini yerine getirmedikleri icin sucludurlar.Ki bu gücler suclanirken ve yargilanirken temel alinmasi gereken zemin bu olmalidir.Gerci bir cok politik güc oynanan karsi-devrim oyununu bozmak,varolus nedenlerine uygun olarak büyük bir cabada verdiler.Fakat mevcut gücler dengesinde bir cikis yolunu bulamadilar.Bu ve benzeri nedenler bu güclerin suclarini hafifletir mi bilinmez,ama bu devrimci cabanin icinde olanlar her zaman Kürdistan´da varoldular.Bugünde vardirlar.
Fakat ayni sey PKK gölgesinde siyaset yapmayi grupsal cikarlari nedeniyle öngören Türk sol hareketleri icin söylenemez.Cünkü onlar kirli savasin PKK cephesinin destekleyicileri oldular.A.Öcalan ve cetesine yedeklendiler.PKK´nin bir propaganda aracina dönüstüler. Bu,KUKM´ne karsi duyduklari ilgiden ileri gelmiyordu.Dahasi bu rolu oynayanlarin büyük bir kesimi sözde „enternasyonalist“ Kürttü.Oysa Kürt´ün KUKM´ni desteklemesi bir sacmaliktir.Cünkü Kürd´ün KUKM´ni verme görevi vardir.Bu asli görevinden kacanlarin elbete KUKM´ni destekleme diye bir dertleride olamazdi.Onlarin dertleri baskaydi.Kontra A.Öcalan gölgesinde kendilerine kanal acmakti.Onun gölgesine siginarak Kürdistanli yurtsever ve devrimci örgütlerine saldirmakti.Bu devrimci bir yaklasim olamazdi.Bunu yapanlarin örgüt isimlerinin önünde „sosyalist“,“komunist“ vs.olmasi bu gercegi degistirmiyor.Dahasi PKK kimseye ev yaptirmaz.Cünkü varolus nedenine terstir.PKK´nin gölgesinde palazlanirim hesabina yatanlar sürecte eldekinide yitirdiler.Dahasi siyasi olarak kirlendiler,hiclestiler ve kisisizliklestiler.Halka ve devrime karsi suclu duruma düstüler.
Oysa daha isin basinda,yani A.Öcalan ve cetesinin sokaga salinmasiyla bütün Türkiyeli ve Kürdistanli devrimci hareketleri „objektif ve subjektif ajan“ ilan edecek ve catismadigi hic bir devrimci hareket birakmayacakti.Kendilerini „yurtsever“,kendi disindaki herkesi „özel savas örgütleri“ ilan edecek ve TC devletinin kendilerine yükledikleri misyona uagun olarak Türkiye ve Kürdistan devrimcilerine ve halklarina karsi bir savas baslatacaklardi.Bu karsi-devrimci yaklasimlarini „Kürdistan Devrimin Yolu“ adli brosürlerinde söyle izah edeceklerdi.
„Yurtseverlik bayragi altinda toplananlar demokratik güclerden sayilir.Bu gücler arasinda da demokratik kurallar uygulanir.Bu bayrak disinda baska bayrak altinda toplananlar icin eger aldanmamislarsa yasam hakki bille yoktur.“
Artik „Apocu“ olmayan herkes kontra cetenin hedefidir.TC´nin öngördügü plan ve program cercevesinde „Apocu“ cete Kürdistan´da yurtsever ve devrimci avina cikti.Yüzlerce yurtsever, devrimci ve halktan insan öldürüldü.Nihayetinde buna gerekcelerde bulmuslardi .Onlar disinda herkes „ilkel milliyetci“,“genel kurmay uzantilari“,“objektif ve subjektif ajan örgütler“,“sosyal-sovenler“,“hic bir seye gücü yetmeyen avere takimi“,“igdis edilmis sol“,“rejimin kusurlarini kapatmaktan öte bir islevi olmayanlar“ vs.süren degerlendirmeler.
Türk sol hareketleri,PKK´ye yaltaklanma ve dalkavuklasmalarina ragmen onlar PKK icin „objektif ve subjektif ajan örgütleri“ iddi.Bunlar aleni söylenen seylerdi.Dahasi kongrelerde karar altina aliniyordu.Peki buna karsin Türk sol hareketleri ne yapiyordu. Bu da cok ilginctir.PKK kendilerine küfredikce onlar agziniza saglik demislerdir.PKK karsisinda kisisizliklesmis ve sinmislerdir.PKK´nin birer propaganda ajansi olup cikmislardir.Dönemin yayinlari incelendiginde bunlar acikca görülür.
PKK,Türk sol hareketleri icin „objektif ve subjektif ajan örgütleri“ dedikce onlar PKK´yi „ M-L´den en cok etkilenmis Kürt özgürlük hareketi“,“Kürt yurtsever hareketi“,dahasi bir kontra bozuntusu olan A.Öcalan sahsinda „Kürt ulusal önderi“ kesfini yapmislardir.TC devletin Kürdistan´a hergün bir vali atar gibi,Türk sol hareketleride biz Kürtlere bir „ulusal önder“ atiyorlardi.Bu,bir yerde Türk sol hareketlerin kimliginide belirliyordu.TC tarihinin „en büyük isbirlikcisi“ A.Öcalan sahsinda „Kürt ulusal önderi“ kesfetmeleri sözkonusu solun devlet icazetli düzen solculugu kimliginide aciga vuruyordu.
Kontra PKK´nin mangalda kül birakmayan „ultra-devrimci“ söylemi ve bunu tamamlayan „kursuna adres sorulmaz“ silahli eylemleri henüz ne teorik,ne pratik olarak rüstünü ispatlamamis siyasal hareketlerin canigönülden destegini aliyordu.Öyle bir görültü kopariliyordu ki,bu hareketler kontra örgüt sefinde bir aferin alabilmek icin akla karayi seciyorlardi.Fakat tüm sarlatanliklarina ragmen kontra sefin onlara bictigi bir rol vardi.Bu da „özel savas örgütü“ roluydu.Türk solu öyle bir körlügü yasiyordu ki,bunu bile anlayamacak kadar kisisizliklesmislerdi.Buna bile „derin anlam“ yüklüyorlardi.“Bir bildigi vardir“,“taktik yapiyor“,“hele bir bekleyelim“ vs.gibi yaklasimlarla hicliklerini deklere ediyorlardi.
Fakat Türk solu bir acayiptir.PKK karsisinda hiclesenler,Kürdistanli yurtsever ve devrimci hareketlere karsi aslan kesiliyorlardi.Kabadayilik yapiyorlardi.Kontra örgüt agziyla Kürdistanli yurtsever ve devrimci hareketlere uluorta küfredip duruyorlardi.Bununla kendi sapik yaklasimlarina haklilik kazandirmaya calisiyorlardi.Ayiplarini,hicliklerini örtmeye calisiyorlardi.Ama nafile! Herkes herkesi cok iyi taniyordu.Günes balcikla sivanmiyordu. Kimsenin devekusu kabarasi oynamasinada gerek yoktu.Cünkü bunu oynayan coktu,fakat ne alicisi,nede seyircisi vardi.Kendileri caliyor,kendileri oynuyordu.Gülünc ve bir o kadar da haddini bilmez yaklasimlariyla bu cok ettiketli Türk sol hareketleri,sözün kisasi hicleserek kontra örgüt yedegine düstüler.PKK yaklasimlarinin yön verdigi bir ortamda PKK gündemine „derin anlamlar“ yüklemek devrimcilikten öte bir seydi.Bu belki dün görülmedi,ama bugün bunun tüm verileri ortaya cikmis bulunmaktadir.Sahte zaferlerin bol bol vaat edildigi bir atmosfere kapilip gidenlerin varacagi yer kuskusuz orasiydi.Bunun sonucu tedavisi olmayan kronik bir hayal kirikligi olacakti.Bunu herkes doyasiya yasadi.
Hafizalar zorlansin.Hafizasina güc getiremeyenler arsivleri karistirsin.Bir sürecin anatonomisi ortaya cikarilsin.Ise herkes kendine yönelmekle baslasin.Yasanan ihanet karsisinda kendi payina düseni desifre etsin.Kimse bunu günah cikarmaya yorumlamasin.Dahasi bu,hic kimse yaptiklarini dile getirmekten korkmasin,utanmasin.Bilinmelidir ki,tarihe karsi,halka karsi, dahasi kendilerine karsi samimi olmanin geregidir.Onurlu bir istir.Sözümüz daha hala halka ve devrime karsi bir ilgisi olan devrimcileredir.Gelecege yönelik hesabi olanlar,bunu mutlaka yapmalidir.Hepsi icin diyemeyiz,fakat bu sucu isleyen bir cok devrimci cevre var.Diri ve devrimci damarlardir.Bu cevreler kendilerini gözden gecirme zorunluluklari vardir.Bir de bunlarin yanisira iflah olmayacak düzen solculugu vardir.Cok etiketlidirler.Fakat sosyal-sömürgeci mantik sahibidirler.Sömürgeci gücler gibi biz Kürtlere „ulusal önder“ atamalari, bunu halkimiza kabullendirmek icin tüm entekletüel birikimlerini üst perdeden seselendirdikleri,hatta kontra örgüt gücü arkalanarak KUKM veren yurtsever,devrimci hareketlere hakaretler,tehditler yagdirdiklari,yasanan son sürecle birlikte „biz demistik“ ile baslayan ve „Kürt milliyetciliginin cikmazi“ ile devam eden kepazelik daha ne zamana kadar sürdürülecek? Verilecek bir hesap olmasi gerekir.Yasanan bunca gelismelere ragmen,bu konuda ne bir aciklama,ne bir özelestiri oldu.Kimbilir,belkide söyleyecek sözleri kalmamistir.Yoksa hem suclu,hem güclü ruh hali mi? Ne olursa olsun Kürdistan halkinin bu sosyal-sömürgecilerden soracak hesaplari vardir.
Sözde „iki milliyetten proletaryanin örgütleyicileri“,“enternasyonalistler“,“M-L“ ve „Maoist“lere bir cift sözümüz var.Kürt ulusuna karsi sürdürülen kirli savasin propaganda acentalari olmak zorundalar miydilar? Sömürgeci egemen siniflarin biz Kürtlere bölge valisi atar gibi,sosyal-sömürgeci bir mantikla bir kontra buzuntusundan biz Kürtlre „Kürt ulusal önderi“ atamak zorundalar miydi? Kontra örgütün kanatlari altina siginip Kürt politik güclerine saldirmak zorundalar miydi? Kürt politik güclerin celiskilerine oynamak zorundalar miydi? Gündemlerini kontra örgütün propagandasini yapma temelinde tespit etmek zorundalar miydi? Dahasi kendilerine burada kimlik bulma cabasi vermek zorundalar miydi? Gercekten bu cokca etiketli Türk sol hareketlerin baska isleri ve görevleri yok muydu? Cokca sözü gecen isci sinifi ve emekci Türk halkinin sorunlari yok muydu? Niye kendilerini bundan soyutladilar? Düzen tarafindan düsürülmesine,kazanilmasina göz yumdular? Kara kargaya, boz it´e yem yaptilar? Bunun bir muhasebesi olmayacak mi? Buna cesaret edecekler mi? Edemeyeceklerin gelecegi yoktur.Edecek olanlarin gecmis kirli teori ve pratigin hesabini samimi ve dürüst olarak vermeleri gelecegi kazanmanin cikis zemini olacagi bilinmelidir. Buna inanilmali ve kanaat getirilmelidir.Bunu yapacaklar kazanan olacaklar.Buna emin olunmalidir.
Söz ucup gider.Ama yazilanlar tarih olur.Arsivlenmistir.Hic kimsenin gücü bunlari yok saymaya yetmez.Dün dündü,bugün bugündür siyasetide devrimcilik adina savunulamaz. Cünkü bu devrimcilerin tarzi olamaz.Bir dönem yasandi.Bir ülke,bir ulus ve bir halk tüm degerleriyle yok edilmek istendi.Büyük tahrifatlat yaratildi.Herkesin bunda su veya bu sekilde bir payi oldu.Soru su:Kürdistan halkina karsi islenen bir suc vardir.Bu sucta kimin ne kadar payi oldu? Buna herkesin kendi cephesinde cevap verme sorumlulugu vardir.
Bir mazlum halka ihanet edildi.Bunun sonuclarini hep birlikte gördük ve görüyoruz.Sanki hic bir sey olmamis gibi davraniliyor.Bu daha da vahim.Bu isin bir hesabi,bir kitabi olmali.Bir kurali ve herseyden evel bu isin bir ahlaki olmalidir.Düne kadar bir kontra buzuntusunun gölgesinde „devrimcilik“ yapanlar,bugün hic bir sey olmamis gibi davranamazlar.Bu isi yapanlarin bir seyler söylemesi lazim.Bunun cevabi „biz daha evel söylemistik“le olmaz. Sormak lazim.Peki ne demistiniz? „Kürt milliyetciliginin sonu buraya varacak“ demisler.Ama ortada bir Kürt milliyetciligi yok ki.Basindan beri kontralasmis bir A.Öcalan ve PKK gercekligi vardir.
„Hani diyorlar ya,“dis güclerin oyununa gelmis“ kesinlikle bunlar yalan.“(A.Öcalan.2000´e Dogru.Sayi.42.Sf.14.15.Ekim 1989).
Bilinir! A.Öcalan, ilgili-ilgisiz iki de bir tekrarladigi „siz PKK gercekligini öyle kolay anlayamasiniz“ derken bir seye dikkat cekmek istiyordu.Kendi kontra kimligini su veya bu sekilde aciga vurmak istiyordu.Buna gerek duyuyordu.“Hani diyorlar ya,“dis güclerin oyununa gelmis“ kesinlikle bunlar yalan“ derken bir gercegi ifade ediyordu.Bu gercekte A.Öcalan´i yaratan „dis gücler degil“,“ic güclerdir.“ Yani Ankara´nin gübegindeki kontra merkezidir.Dogu Perincek „sahsinda sundugu rapor“da da izah etmek istedigide budur .Verilen bir mesaj var.“Kimse beni yanlis anlamasin“ diyor.Ve ekliyor,“Beni adim adim yetistiren kisi ve kurumlar iste bunlar.Bu insanlar hepsi asker kökenli veya devlet politikasini belirleyen kisi ve kurumlar.“
„Namazdayim.Türk-Islam sentezinin konferanslarindayim...Necip Fazil Kisakürek´in bazi konferanslarina gittim.Komunizmle Mücadele Derneginin düzenledigi Refik Korkut´un konferanslarina gittim...Bir Faruk Caglayan´dir.Harb okulunda edebiyat ögretmeniydi.Cok degerli bir ögretmen oldugu kanisindayim.Sanirim kökenimide,egilimimide bilir.Benden ne umuyordu? ...Benim kompozisyon yazilarimi cebine koydugunu belirtiyordu.“Ben gittim bunu profesörlerin yaninda okudum.Müthis bir yazi“ diyordu.“Bu cocuk müthis,ben size acayim“ diyordu...Saygideger bir konum yasaniyor.Sanirim bir ögretmenin genelde gösterdigi ilgiyi özel olarak göstermek durumunda olan birisi.Baska art niyetleri olabilir mi? ...Daha sonraki ögretmenlerlede aram kötü olmadi.Örnegin siyasalda Aydin Yalcin vardi...Dikkat ederseniz,bunlari nicin belirtiyorum:Bunlarin hepsi Türk ögretmenleriydi. Icinde subayida,sagcisi da,solcusu da vardi.Herhangi bir anlasmazliga yol acmamasi icin isimde belirtiyorum.Ve ispatlidir.Ilerde „kendini begendirmek istiyor,taktik yapmak istiyor“ denmesin.Gitsinler,sursunlar,sunu demek istiyorum.Baslangicta TC gercegine yaklasmada düsmanca bir tutum yok.Hatta bu konuda benim öyle bir imaj yaratma durumumda yoktu.Cok mütevazi,cok saygideger bir konumda olan,emegiyle okulunu gecmek isteyen birisi durumundayim.Hani diyorlar ya,“dis güclerin oyununa gelmis“ kesinlikle bunlar yalan.Hele zorba egilimler mi hic yok.“(A.Öcalan.Ayni yerde).
A.Öcalan,nasil kontralastirildigini bir güzel anlatiyor.Buna ihtiyac duyuyor.Emegiyle okulunu bittirmek istemis,ama birileri onu bos birakmamis.Bundan bir slkayeti yok.Yalniz bir sikintisi var.Yanlis anlasilmasi.Cünkü onu bu duruma getirenler,“dis gücler degil,ic güclermis.“ Eger daha hala birileri buna inanmiyorsa,gitsin sözkonusu sahsiyetlere ve kurumlara sorsunlar.Olur ya,bir gün A.Öcalan elinde cantasi ila „ciktigi Ankara´ya tekrar dönüs yaptiginda“ sözkonusu sahsiyetler ölmüs olabilir.O zaman da A.Öcalan,kendisini kimseye anlatamayabilir.Iyisimi bugünden tezi yok.Yarin bir yanlis anlasilmayi önlemek icini lgili herkes bu gercegi bugünden ögrensin.“Ve ispatlidir.Ilerde „kendini begendirmek istiyor,taktik yapmak istiyor“ denmesin.“
A.Öcalan,ilgili herkese mesajini vermistir.Birileri zaten biliyordu.Bilmeyen varsada bir bilenden ögrenebilirdi.A.Öcalan,bu yaklasimiyla Türk kamuoyu nezdinde yerini saglama almaya calisiyordu.Ve yillar sonra elinde cantasiyla degil,ama onun sahsinda Kürtleri rencide etmek icin gözleri bantli olarak gelip „devlete hizmete hazirim“ dediginde kendisiyle celismiyordu.Ve ogünden bugüne bu konuda „büyük ve muazam“ calistigida bilinmektedir.
Karanlik iliskilerin komplo teorisyeni D.Perincek,A.Öcalan´a giderken onun gercek kimligini biliyordu.Ve onu yavas yavas Türkiye kamuoyuna kabullendirmenin cabasini baslatan oluyordu.Perincek,Suriye´ye Öcalan´la raportaj yapmaya gittiginde TC Genelkurmayindan izin aldigi biliniyor.Suriye dönüsünde de A.Öcalan´in söylediklerini arastirdigi ve sonuclara vardigida bir gercektir.Ve bunu kamuoyuyla paylasmadigi ve kendine sakladigida bilinmektedir.
A.Öcalan´in beni düsürdügü dedigi sahsiyetler ve kurumlar kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Sözkonusu sahsiyetler ve kurumlar,kontra unsur ve merkezleri olduguda bir sir degildir.Bu kurumlara girisin oldugu,ama cikisin olmadigini herkes bilir.A.Öcalan´in bunlari kendi gelecegini garantiye almaya yönelik seslendirdigi ortadadir.
Bunlar Ekim 1989 yilinda söyleniyor.A.Öcalan,kendi kontra kimligini kendi anlatimiyla desifre ediyor.Ama ne hikmetse düsürülmüs,kisisizliklestirilmis unsurlarin kontra A.Öcalan sahsinda „serok“,“Kürt ulusal önderi“ kesfetmeleri önlenemiyordu.A.Öcalan´in bunlara cevabi gecikmiyordu.“Siz,bizi öyle kolay anlayamasiniz“.Yillardir bu tezat yasandi.Ilk bakista bu tezatan ne cikar denebilir.Ama sorun Kürdistan devrimini birinci derecede etkileyen bir etkense olayin sonuclarini herkes kolaylikla kestirebilir.Ki bunu tahmin etmekte gerekmedi.Olaylar öyle hizli gelistiki,bunu hep birlikte yasadik ve yasiyoruz.
A.Öcalan,TC tarafindan sokaga salinmasindan bu yana su veya bu sekilde kendi kontra kimligini aciga vurma ihtiyaci duymustur.Dahasi kirli teori ve pratigide ortadadir.Fakat buna karsin yurtsever ve devrimci politik gücler buna karsi devrimci bir durus takinamamislardir. Baskalari bir yana Kürdistan bagimsizlikci-devrimci hareketi üstüne düseni yapmamistir .Kuskusuz yasanan ihanetin sebebi degildir,ama varolus nedenine uygun olarak kendini örgütlemedigi ve mücadele etmedigi icin yasanan ihaneten pay sahibidir.Bunu böyle okumak lazim.Bu konuda samimi ve dürüst olmak lazim.Mücadele uzun bir maratondur.Ilk raund kaybedilmistir.Finali oynamak ve tur atmak icin kaybedilen ilk raudun nedeni tüm boyutlariyla aciga cikarmaya baglidir.Bagimsizlikci-devrimci hareketin kalkis zemini bu olmalidir.Bu yaklasim kazandirir.
MÜCADELE BOŞLUK KABUL ETMİYOR !