Şeddadi Kürd Devleti Üzerine Notlar(6)
-Sana gücenmiştir ve ‘onun gibi kâmil bir kişi, benim katımda, niçin çocuklar katında söylenecek bir söz söyler, ben çocuk değilim. Yada onun gibi bir kişi benim gibi bir kişinin katında niçin yalan söyler’ diye üzülmüştür, dedi. Ne zaman ki ben bu sözü işittim, doğruluğumu kanıtlamak için hemen Gürgan’a bir elçi gönderdim. Mektup ile haber göndermiştim Gürgan’ın ulularına: Bana bir mahzar yazın, o mülkün reisi, kadısı, hatibi ve bütün uluların tanıklığını ve doğrulamasını da ekleyin ‘o köy ve yeşilce kurtcağızlar benim dediğim gibi midir yoksa değil mi?’ diye. Tam dört ayda yazdıkları mazhar bana ulaştı. Aldım o mazharı Ebulesvar katına ilettim ve önüne koydum. Mazharı aldı okudu ve güldü: -Ben biliyordum senin gibi akılı bir kişi benim katımda yalan söylemez. Ama bir gerçektir ki onun gerçekliği bunca tanıklarla ve doğrulamalarla dört ayda kanıtlansın, onu söylemeye ne hacet. Ya da dört ayda kabul olunan bir gerçeği niçin söylesinler. Ondan sonra şöyle bilmiş ol ey oğul, söz dört kısımdır. Bir kısmı o sözdür ki onu bilsinler ama söylemesinler; ikinci kısım o sözdür ki, ne bilsinler ve ne de söyesinler; üçüncü kısım o sözdür ki, hem bilsinler hemde söylesinler; dörtüncü kısım o sözdür ki, söylesinler ama bilmesinler. Şimdi geldik bunların açıklamasına: Bir kısım söz –bilsinler ve söylemesinler- odur ki, birisinin ayıbını bilsin ama söylemesin, çünkü onun gibi sözün hasılı kavgadır, bir nesne ki hasılı kavgadır. Akılı olan kişi bunun gibi sözü bilse de söylemesin. Geldik o söze ki ne bilsinler ve ne söylesinler. Odur ki yalan olur, dinine ve dünyasına kişinin zarar verir, öyleyse o gibi sözün bilinmesinden, söylemesinden sakınmak gerek. Ama o söz ki hem bilsinler ve hemde söylesinler, gerçek olan sözdür, hem dinine yarar kişininin ve hemde dünyasına, öyleyse yararlı sözdür. Ama o söz ki söylesinler ve bilmesinler, şudur: Ulu Tanrı Kur’an’da da âyetler göndermiştir, âyetlerin mânalarını söylesinler ve bilmesinler. Çünkü mânaları başka, sözleri benzerdir. Şöyle ki ulema bile onların tefsirinde birbiriyle uyuşamayıp, ihtilâfa düşmüştür, ama mânâsının yorumunu ulu Tanrı’dan gayri kimse bilmez. Öyleyse bunun gibi birbirine benzeyen Ayetleri söylesen ve mânâsını bilmesen zararı yoktur. Ama bu dörtünün en iyisi odur ki, hem söylemeye ve hemde bilmeye yarar var.( Keykawus, Kabusname, cild 1, sayfa 129-133) Prens Keykawus’tan aktarmaya çalıştığım bu uzun aktarma da da görüldüğü gibi Mîr Abu Suwar Şawêr hüküm sürdüğü dönemde “Padişah” olarak anılmakta ve dünyanın bir çok alanında insanlar onun önderliğinde savaşmak için bölgeye gelmekteler. Keykawus, Mîr Abu Suwar Şawêr önderliğinde “bir kaç savaşa katıldığını” yazıyor, fakat hangi savaşlar, kime karş ve ne zaman olduğunu vurgulamıyor. Bugün elimizde bulunan tarihi verilere göre Mîr Abu Suwar Şawêr Bizanslara, Ermenilere, Gürcülere ve Abhazlara karşı bir çok savaşa girmiştir. Mîr Abu Suwar Şawêr döneminde Cuma hutbesi onun adına okunuyor, para basıyor, ciddi bir maliyesi ve ordusu vardır. Şeddadi Kürd devleti onun döneminde iktidarının doruğuna ulaşıyor. Mîr Şawêr Karabağ, Erivan, Duvin, Tiflis, Gence, Şirwan ve Derbend gibi çok geniş bir coğrafyaya hüküm ediyor. Farklı dinsel ve etnik grupların aynı arada yaşadığı bir ortamda, “akılı bir siyaset uygulayarak” halklar arasında belli bir uzlaşmaya gidebilmişti. Mîr Abu Suwar Şawêr o dönem Ermeni Kralı Aşop’un kızı ile evleniyor ve o kadından Fadil/Fazlun ve Menuçer adlı iki oğlu oluyor. Devam edecek