Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 27 June 2009

Milliyet gazetesinin 24 Haziran tarihli internet sayfasında "DTP'li belediyeden tartışılacak karar... Muğlalı Kışlası'nın karşısına 33 kurşun anıtı" flaş haber olarak yer aldı.

Anıtı dikmeyi kararlaştıran başkanın görüşlerine de yer verilen haberde her iki konunun da tarihsel geçmişleri kısaca belirtilmektedir. Aslında bu haber/yorum ülkede var olagelen ilginç bir çifte standardın en somut örneklerinden birisidir.

Muğlalı olayını geçenlerde Taraf Gazetesi'nden Ayşe Hür tüm detayları ile vermişti, okumayanlar için kısa bir hatırlatmada bulunmakta fayda var. Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra kimi kendini bilmez eşkıyanın ve yobazın bertaraf edilmesi ve terbiye (teeddüp) edilmesi için görevlendirilen kudretli askerlerden birisi olan Yarbay Mustafa Muğlalı, işe önce Kürtlerden başlar ve bu icraatlarını en sonda da meşhur Menemen Olayı ile taçlandırır. 'Menemen Fatihi' olduktan sonra ikinci kez bölgeye gönderilen Muğlalı asıl kendisini bu kez tarihe geçiren icraatını gerçekleştirir. Aslında bir kaçakçılık işi olan sınır aşındırmalarını bir "düşman işgali" olarak devlete bildiren kaymakamın içinde bulunduğu kirli işleri örtbas etmek için gösterdiği çabalarının sonucu olay gerçek anlamda bir siyasi krize dönüşür ve Muğlalı o an sahneye çıkar. Devletin itibarını küçük düşüren bu eşkıyalara haddini bildirmek için kurşuna dizilmelerine karar verir ve biri hariç hepsinin kafasına kurşun sıkarak öldürür. Ancak bunlardan da birisi yaralı olarak kurtulur ve İran'a kaçar, olayı yıllar sonra kardeşine bildirmesinin ardından da bu olayın kimi yönleri gün yüzüne çıkmaya başlar. Bugün bunca insanın katili olan o adamın adı ve itibarı devlet eli ile iade edilmekte ve bu yetmiyormuşçasına ayrıca o insanların evlatlarının yaşadıkları bir yerleşim birimindeki askerî kışlaya da onun adı verilmekte ve bu karar tartışılmamakta ama oradaki belediye başkanının öldürülenler adına dikeceği anıt tartışma konusu olmaktadır. Bu durumu kim nasıl izah edebilir acaba? Babanızı, amcanızı veya dayınızı yargısız bir biçimde infaz eden bir adamın adının yüceltildiği bir devlette kendinizi nasıl hissedersiniz? Bu devlet ile aranızda nasıl ve hangi alanlardan hareketle ortak paydalar oluşturabilirsiniz? Önce idam kararı verip sonra yargılayan hukukçuların heykellerinin dikildiği bir memlekette kendinize sığınak olarak neyi görürsünüz acaba?

'33 kurşun anıtı'nın açılışı ne zaman olacak bilmiyorum ama bu açılışta kurdelenin kesildiği an orada olmaktan daha büyük bir mutluluk olamaz benim için. Bu mutluluğun kaynağı ise tamamen yası tutulamamış olan o masum insanların yasını tutmak ve o ölülerin artık hayatımızdan çıkmasını sağlamaktır. Yasını tutamadığımız ölülerimiz her gün bir karabasan gibi rüyalarımıza girmektedirler ve hayatımızdan çıkmamaktadırlar. Yeni umutlara kapı aralamanın en kestirme yolu umutsuzlukla yok olanların umutlarını yaşatmaktır, umutları yok edenleri yaşatmak değildir. Bu çerçevede belki de acı tecrübelerin bir daha yaşanmamasına giden bir yol hafızalarda yer edinebilir ve Milliyet gazetesi gibi provokatif ve çifte standartlı yaklaşımlar kendini ifade etmekte zorlanabilirler. Aksi halde yavuz hırsız ev sahibini bastıracak ve hiç kimse doğru olanı, kimden geldiğine bakmaksızın savunup savunmama ikileminde kalmayacaktır. Değil midir ki doğru olanın kim tarafından geldiğine bakmaksızın savunmak en büyük erdemlerden birisidir. Bu erdemi bu ülkenin insanları göstermeye başladıkları andan itibaren diğer Muğlalı'ların da isimleri gözlerimize batacaktır. Belki bu anıt birçok başka olay için de bir kıvılcım olur ve her kime bir haksızlık yapılmışsa ona da iade-i itibarda bulunacak bir atmosfere girilir.

Babanızın katilinin adının verildiği bir kışlanın önünden geçerken ne hissedebilirsiniz? Babam da rahat durmamış, devletimizi zaafa düşürmüş ve maddi manevi zarara uğratmış, iyi ki paşa hazretleri kafasına kurşun sıkmış da bizi de tarihsel bir günahtan kurtarmıştır, deme ihtimaliniz var mı?

Esasında ülkemizin en ilginç huylarından birisi de kişilerin adlarını yaşatmak için bir yerlere yazılmasına büyük bir itina göstermesidir. Tamamen göstermelik ve boş bir çaba olan bu hareketin arkasında bir ayıbı veya bir günahı örtme psikolojisi vardır. Sembolik kişilerle ve anlarla var olan bir toplum takdir edilmelidir ki sağlıklı bir toplum değildir. DTP'li belediyelerin de benzer bir politikayı fazlasıyla uyguladıklarını sanırım birçok kişi bilmektedir, parklarda havuz inşa ederken bile bir simgesel değer katma çabalarında oldukları bilinmektedir ama her ne olursa olsun bu olayda DTP'li belediyenin yaptığı değil devletin yaptığı tartışılacak ve eleştirilecek bir icraat olmuştur.

Dersim isyanında insanların üzerine ilk bomba yağdıran pilotun adının dağlara, taşlara, caddelere hatta yetmedi havaalanlarına dahi verilmesinin asıl anlamı nedir acaba? Bundan daha büyük bir şahsiyet avcılığı olabilir mi? Daha nasıl kişilikleri rencide edilebilir ki? Bu sembolik isimlerin her yere kazınmasının ne tür bir ima içerdiğini saklamaya gerek yoktur sanırım. Bu "bakın kafamı kızdırmayın ve canımı sıkmayın ben istersem sizi en ummadığınız ve sevmediğiniz kişilerle terbiye eder sizin kafanızı onun eliyle kopartırım. Sizi de onun mirasına ve adına hizmetçi kılarım ve itiraz etme hakkınızı da elinizden alırım ve siz hiçbir halt da edemezsiniz." demektir. Nitekim öyle de olmaktadır.

Faili meçhulleri dile getirenlere değil işleyenlere yönelen bir hesap sorma düşüncesi yer etmediği sürece bu ülkede işler düzelmez. Belgeyi yazanlara değil sızdıranlara kızılan bir ülkede elbette demokrasi ve hukuk egemen olmayacaktır. İnsanlar olay ve olgulara kişi ve ideolojiler üzerinden değil, hukuk, erdem ve insani duygular üzerinden yaklaşmayı öğrenmediği sürece de bu işlerin düzelmesi kolay olmayacaktır. Hukukun ortak bir paydaya dönüştürülmesine giden yol, haksızlığı en zalim iktidarın yüzüne karşı dahi haykırabilmektir.

ZAMAN
Doç. Dr.MAZHAR BAĞLI

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.