Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 29 May 2008

basligin ilk bolumu
imre lakatos un meshur-konusma-makalesinden.
kim bu imre lakatos?

imra lakatos, bilim felsefesi, bilim tarihi vs konularinda
(genel anlamda epistemology -bilgi ve bilim in tum macerasini anlamaya yonelik disiplin) dikkate deger hioptezler uretmis uc kanon dan (karl popper, thomas kuhn ve imre) onemli urunler vermis bir macar yahudisi.

popper bilimle onun disindaki inaclari ayirmak cin hangi kriterin en munasip olabilecegini dusundugunde vara vara -yanlislanabilirlige" ulasti.
ona gore bilim i digerlerinden ayiran bilimin her zaman yanlislanabilme ozelligini barindirmasi geliyordu (kisaca bu kadar) mesela din bir dizegyi sundugunda bunu
MUTLAK sunmaktaydi. allah vardi isa vardi isa tanrinin ogluyd meryem bakireydi bunlardan kusku duyan otomatikman gunahkardi-bunlara iman etmen gerekiyordu.
ideoljik perspektifler de bu mutlaklik vardi. en "bilimsel" oldugunu idda eden marxism de sinif mucadelesinin rolunu mutlaklik duzeyindedir.
sinif mucadelesine kusku duymaya basladiginizda kendinizi marxizmin disina tasimak zorundasiniz emektir. oysa bilimde newton a veya einstein in teoremlerini bazi olgulari aciklamakta yetersiz veya yanlis bulabilir alternatifi -kabul edilebilir bir metodla-bu teorileri ya bir miktar yada toptan red ederek koyabilirsiniz. ve hala bilimin icinde kalabilirsiniz.

yanliz bu yanlislanabilirlik prensibi- tum bilimsel teorileri kapsayacak bir formulasyon olarak benimsenemedi.
bu sebeple thomas kuhn paradigma degisimini sundu. buna girmiyorum-daha onceleri yazdim. neyse thomas kuhn un da yeterli blmayan imre
isi rakip arastirma programlarinin (kabaca progressive ve degenereting arastirma programlari olara sunar bu yarismayi imre lakatos. ileriye donuk olan research prgramlari, var olan factlari yorumlamakla ugrasmaz yeni faktlari bulmaya yonelik daha riskli ve daha ziplatici bir mecrada akar bu sebeple yeni enerjiyi yeni dusunceyi ceker kendine-oysa degeneretive arastirma programlari varolan biline factlara yorumlarla oyalanir ve but tur programlarin teorileri hep gerceklerin arkasindan gelir ( yani gercek kendini dayatir ve degeneretive program bunu ancak yorumlayan bir teori uretir)-oysa progresive program yeni factlari bulup cikartir . iste blimi ilerleten de bu tr programlardir vs vs.
imre gerceklerin hep ardindan kalmaya orek olarak marxism i verir ve onun bilimselikten uzak oldugunu idda eder. detayi okumak isteyen imre nin 4 sayfalik
-science & pseudoscince " makalesine gidebilir.

marxism in bilimselik iddasini Popper de lestiri e onu dine daha yakin bulur.
sosyalizmin bilimseligi uzerine kafa yoranlarin mutlaka okumasi gereken ik kaynak bunlardir- popper ve imre lakatos.

engels in eskimis ve bir cogu bu evreni aciklamaktan aciz bilimsel teorileri (kabul etmek gerek ki yasadigi zaman zarfi icinde bu isi cok guzel yapmis engels) uzerine insa edilen sosyalizm in bilimseligi bana gore tumuyle gcersizdir. bugunku algilanis bicimi ile de sosyalizmin onune blimsel kelimesini koymak manasiz bir istir.

en az sittin kere tekrarladim ancak serdar vari yanls algilayanlar icin tekrar etmek zorundayim:
bilim her kel basa merhem degildir
olur olmaz her yere sokusturulmasi gerekmez
bilimin isi insanin her derdine deva olmak degildir
bu evren de br suru sey bilim disinda da bal gibi cozulur
bilimi dinsel motiflere benzer bicimde abartmak onun temel ozelligine taban tabana zit bir isi yapmak demektir
vs vs vs
sosyaizm belkide insanlara daha fazla huzur mutluluk sunabilir
boyle bir ornegi beceren cikmadi
tersi ise cikti
sovyet deneyimi urete urete
azman bir national state ile irli ufakli bir suru milyetci devlet uretti
hele hele orta asya da komunist partiden uremis kendini eygamber sanan
adina marslar dizdiren manyak liderler uretti (bkz geberip giden turkmenistan baskani)
yasayanlarin da onlardan cok farkli kivamda olduklari soylenmez
(bkz haydar aliyevin oglu-armud dibine dusmus!) vs vs vs
cin ise masallahi var basariyi kendi nufusunu kolelik derekesinde
kullanarak yakaladi.

kapitalizm vaktiye bu si (100-200 yil once) becermisti.
insanlari berbat kosullarda somurerek.

ancak bildigimiz butun hak hukuk kazanimlari
bayramlar gelenekler direnislr kapitlizmi kontrol etme kulturleri
yukarida iki ornekle gectigim sosyalist deneyimlerden degil
bizat kapitalist batidan cikmistir
bir mayis boyledir
kadin hak hukuk savasi gene buraardan cikmistir-8 mart
sendika gelenegi batidan dir
marxizmin kendisi de batidan dir
sosyalist sistemler daha iyisini uretemedi
maasallah daha manyaklarini uretmeyi becerdiler
cevre midasi burdan
savas karsitligi burdan
greenpace burdan uremistir
kapitalizme karsi en son meyda muharebesi sayilacak Battle in the seatle
da gene bati urunudur
attac da bai urundur
kendi melanetlerini sinirlayan bir suru gelisme gene batidan uremistir.
yone bakip sabit fikirlilikle bati dusmanligini( buna anti-emparyalizm cilasi cekerek) yapmak hayra alamet bir is degildir.
ne yazik ki bol miktarda despot ureten yakin tarihi ile
ait oldugumuz cografya hala bol miktarda despot uretmektedir.
en kotusu de
bu despotik kulture rasyonel avukatliklari yapanlar da bulunmaktadir
(bkz wp sitesinde harputlu vakiasi- katibim celebilginde savundugu dogu despotlugunun kurdlere aydinlanma sunacagi yanilsamasidir. toplum cresizlik icinde tek opsiyona mahkum olunca CH tarzi tasvircilere inanmayip da ne yapar? tek caresi inanmaktir. ornegim onemli br proto tiptir ve abdoismin pkk+ kurd caresizligi sayesinden yasamasinin sebebidir).
kurdler icin
izolasyon anlamina gelen
anakronik yontemleri
sahte bir tarihi ve kulturel rasynelikle pompalamak
(kurdlerin tarhi gelismislik duzeyi bunu icap eder
kurdlerin kulturu isvec kulturu degildir saat 22 de aile ziyaretine gideriz
-ardimizdan uykusuz ve ertesi gunu isini iyi yamayan adam biraksak da bu bizim kulturumuzdru. b bicimde apo nun bokunda boncuk aramak mumkun kilinir vs vs
usenmeyin en makul tarza apo tasvri icin proto tip CH nin yazilarina goz atin-
bir kere toplumsal orguyu bu banalige cekince CH nin apo yu bir halt olara sunan aciklamalari o duzeye gayet inandirici gelir.)

bilim ve pseudo-bilimden ciktik
kultur ve pseudo-kulture girdik
bu isi rasyonelik ve pseudo-rasyonellikle de bagladik.
bir yazida ancak bu kadar cesit olur.
ee cesit bu kadar olunca
illaki hata da olur.
bu hatalari bulup cikartmak da kritik okumayi dusunmeyi aliskanlik yapmis kurdlerin boynunun borcdur
(husn u kuruntu sairi uzerine alinma!
sen celik comak oynamaya devam et! yakisiyor sana)

Anonymous (not verified)

Thu, 2008-05-29 21:45

[b]Lakatos'nin Düşünceleri:[/b] Pozitivist bilim ideali ve anlayışının eleştirisini yapan Lakatos'a göre, bilimde nihai doğrulama ve nihai yanlışlama yoktur. Bilim yanılabilir, hataya düşebilir. Bilimde kesin doğrularla, kesin yanlışların olamayacağını söyleyen Lakatos'a göre, bilimde hakikati garanti edecek, doğruluğu teminat altına alacak, genel-geçer, evrensel ve rasyonel yöntemler yoktur. Bundan dolayı, bilimin kesin ve değişmez bir yöntemi olamaz. Bu bakımdan Paul Feyerabend'i etkilemiştir; onun Yönteme Hayır adlı ünlü kitabının Lakatos ile yazışmalarının bir ürünü olduğu bilinmekltedir.Karl Popper, Thomas Kuhn ve Feyerabend arasında meydan gelmiş olan bilimin niteliğine, geçerliliğine, yöntemine, kuramsal statüsüne dair tartışmalarda kendine özgü bir yol izlemiştir. Bu yolda Lakatos bilimin rasyonel bir şekilde ilerlediğini kanıtlamaya çalışır. Hem Popper hem de Kuhn karşıtı önermeleri sözkonusu olmakla birlikte Lakatos, daha çok bunlar arasında bir tür sentez arayışında bir bilim felsefecisi olarak görünmüştür. [b]Bilim felsefesindeki[/b] yeri Popper'ın öğrencisi olmakla birlikte onun yanlışlanabilirlik ilkesiyle temellendiridiği bilim anlayışını eleştirmiştir. Onun düşüncelerinin özgünlüğü Popper ile Kuhn arasındaki tartışmalarda bir tüz sentez arayışıyla hareket etmiştir. Biliminin anomalilerle her zaman bir arada bulunduğunu ileri sürmüş, belirli bir teorinin doğrulanma ya da yanlışlanmasının belirli bir anda olanaklı omadığını savlamıştır. Bilimsel bir teori bu belirli anomalileri zaten ad hoc varsayımlarla kanıtlamaya çalışır, ki bu nedenle belirli bir teoriyi reddedebilmek sanıldığı kadar kolay değildir. Belirli bir teorinin diğer ya da önceki teoriden daha geçerli olması, bu yeni ya da farklı teorinin daha fazla şeyi açıklayabiliyor olmasıyla ilgilidir ona göre. Bu yaklaşım biçimi teoriler arasında bir süreklilik ilişkisi kurar. Buna göre, çelişiyor göründüklerinde bile, teorilerin belirli bir şekilde birbirlerini kapsamaları sözkonusudur. Bir tür birikimci bir bilgi anlayışı ortaya konulmaktadır Lakatos tarafından, ancak Kuhn'un bu birikim olanağını geçersiz ilan eden varsayımlarına bir açıklama getirilmemektedir. Öte yandan Lakatos bilimsel gözlemin nesnel bir şekilde yapılmasını öngörerek, bir anlamda ampirist bilgi anlayışlarına olanak verir. Bu da sert eleştirilere maruz kalan pozitivizm ve ampirizm konularında kesin olmayan bir önerme olarak görünür. [b]"Realist rasyonalizm"[/b] Rasyonalizm ve empirizm konularında da Lakotes'in sentez arayışında olduğu, ve bu noktada eleştiriyor olsa da Popper'a Kuhn'dan daha yakın durduğu söylenebilir. Lakatos bu anlamda, Popper'ın kimi görüşleriyle kendi temel savları arasında çelişmekle eleştirmiş olan Popperci çevreye dahil edilebilir. Onun girişimleri Kuhn'un varsayımlarını en önemli oldukları noktada yadsımaya yönelik olarak görünmektedir. Birikimci bilgi anlayışıyla Kuhn'un paradigma kavramına da itiraz etmiştir Lakatos. Feyerabend daha sonra Lakatos'ın önermelerini farklı noktalardan eleştirecek, Kuhncu görelikciliği uç noktalara taşıyacaktır. Lakatos'ın aksine Feyerabend bilimdeki teorilerin birbirlerini yadsıyarak ortaya çıktıklarını öne sürer. Feyerabend onun rasyonalist eksenli düşüncelerini "realist rasyonalizm" olarak eleştirir. Bilim Felsefesi [değiştir]Yanlışlanabilirlik ilkesi, Popper'in bilim kuramının temelidir. Onun bilimsel yöntem görüşü, “bütün sistemleri zorlu bir sınamadan geçirerek, sonunda nispeten elverişli“ sistemi seçmek amacıyla, her kuramı yanlışlamaya tabi tutmaya dayanır. Çünkü Popper'e göre, tümevarım ilkesinin geçersizliği nedeniyle, kuramlar hiçbir zaman deneysel olarak doğrulanamaz. Ama yanlışlanabilir. O halde, bir teorinin bilimsel olabilmesi için yanlışlanabilir olması gereklidir. Popper, Einstein'ın görecelik kuramı, Marx'ın tarih anlayışı, Freud'un psikanaliz kuramı ve Alfred Adler'in bireysel psikoloji kuramlarına ilgi duydu. Özellikle Einstein'ın kuramının ileri sürdüğü bir yaklaşım (güneşin yakınından geçen ışık ışınları, güneşin yerçekimi alanının etkisine girerek eğilmeye uğrarlar) 1919'da güneş tutulmasının olması sırasında doğrulanması Popper'i etkiledi. Popper'i etkileyen kuramın öndeyişinin doğru çıkması değildi. Ön-deyinin doğru çıkmaması halinde, yanlışlanmış olacak olan kuram derhal reddedilecekti. Önemli olan kuramın yanlışlanmaya açık biçimde formüle edilmesiydi. Popper, diğer kuramların (Marx, Freud, Adler) sahiplerinin hangi koşullarda kuramlarından vazgeçeceklerini belirtmediklerine dikkat çekti. Doğrulayıcıları çok olan fakat yanlışlayıcıları belirsiz olan bu kuramlar ona göre bilimsel olmayan kuramlardı. Popper, hangi kuram olursa olsun belli koşullarda deneysel destek bulmanın kolay olduğunu; bilimselliğin ampirik destek sağlamada değil, kuramın hangi koşullar altında yanlış olduğunu belirlemeyi esas aldı. Eğer bir kuram yanlışlanabilir ise, bilimseldir.En iyi kuram "zamana bağlı olarak yanlışlanabilir, çürütülebilir olan kuramdır" demiştir Karl Popper. [b]Karl Popper:[/b] [b]Toplum Bilimleri[/b] Popper'e göre yöntembilim kuralları hem doğa bilimlerine hem de toplumbilimlerine uygulanabilir. Popper bütün bilimlerin temelde aynı tür olaylarla ilgili olduğu anlamında, tek bir bilimden hiç söz etmemiştir. Buna karşılık görece soyut bir düzeyde kalınması koşuluyla, tüm bilimlerde aynı yöntembilimin uygulanabilirliğine inanır. Ona göre, toplumsal olayların doğal olaylardan daha karmaşık olduğu tezi her zaman geçerli değildir Popper'in tarih bilimi üzerine de özel bazı görüşleri vardır: Ona göre, olayların peş peşe gelişi hakkındaki bilimsel açıklamalar, eğilimler ve ön-deyiler kanun değildir. Eğer mutlaka bir şey denecekse bir yönelimdir. Yönelim ise kanunun aksine genel olarak bilimsel ön-deyilere dayanak olarak kullanılamaz. Popper'in gösterdiği gerekçeler şunlardır: 1. Beşeri tarihin akışı, beşeri bilginin artışından şiddetli bir şekilde etkilenir. 2. Akli veya bilimsel metotlarla, bilimsel bilgimizin gelecekteki artışını önceden haber veremeyiz. 3. Bu sebeple, beşeri tarihin gelecekteki akış yönünü önceden haber veremeyiz. 4. Bu demektir ki, teorik bir tarihin yani teorik fiziğe tekabul eden bir tarihi sosyal bilimin imkanını reddetmemiz gerekir. Tarihsel ön-deyi için temel görevi yapacak herhangi bir bilimsel tarihsel gelişme teorisi olamaz. 5. Bundan dolayı tarihselci metodların ana hedefi yanlış kavranmıştır; ve böylece tarihselcilik çökmektedir. Bu durumda, Popper'e göre, örneğin kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih disiplini olamaz. Tarih gösteriyor ki, sosyal realite tamamen farklıdır. Tarihsel gelişmenin akışı, ne kadar mükemmel olursa olsun, teorik inşalarla asla şekillendirilemez. Çünkü eğer bu tür yeni bir bilimsel sosyal takvim yapılmış olsaydı ve başkaları tarafından da bilinir hale gelseydi (böyle bir şeyin uzun süre gizli tutulması mümkün olmazdı; çünkü ilke olarak, herhangi bir kimse tarafından yeniden keşfedilebilirdi), bu durum hiç şüphesiz bu etkinin öndeyilerini altüst edecek eylemlere sebep olacaktı. Mesela, hisse senetlerinin fiyatlarının üç gün yükselip daha sonra düşeceğinin öngörüldüğünü farz edelim. Açıktır ki, piyasayla ilgili herkes elindeki senetleri üçüncü gün satacak ve böylece fiyatların o günden düşmesine yol açarak, söz konusu öndeyiyi yanlışlayacaktı. Kısacası, kesin ve ayrıntılı bir sosyal olaylar takvimi fikri kendi kendisiyle çelişkilidir ve bu sebeple kesin ve ayrıntılı bilimsel öndeyiler imkansızdır. O halde tarih nasıl yazılır? Önce tarihe belirli bir bakış açısından bakmaya karar verilir; sonra da tarihteki bu görüş açısından geçerli olaylar betimlenir. Popper, bu bakış açısına, tarih anlayışı adını verir ve bir tarih anlayışına sahip olmaksızın tarih yazılamayacağını savunur. Bir tarih anlayışına sahip olmadıklarını söyleyenler de, bunun bilincinde olmasalar bile, böyle bir anlayışa sahiptirler. Tarih anlayışları sınanamaz ve dolayısıyla, doğru ya da yanlış oldukları söylenemez. [b]Thomas Samuel Kuhn[/b] 1922 senesinde Cincinnati´de bir musevi ailenin cocuğu olarak dünyaya gelir. Babası mühendis olarak çalisir. 1940´da babasının da okuduğu Harvard Üniversitesi´nde fizik okur. Üniversite döneminde ayrıca felsefe ve edebiyat dersleri alır ve öğrenciler tarafindan yayımlanan Harvard Crimson gazetesinde yazarlık yapar. Lisans sonrası 1943´de Harvard´da bulunan bir radyo araştırma laboratuvarında calışır. Orada, Ingiltere´de ve Fransa´da radar teknisyeni olarak calışır. Ikinci dünya savaşından sonra Harvard´a döner. Master´ı aldıktan sonra 1949 senesinde sonrakı Nobel ödüllüsü Jophn H. van Vleck´in yanında doktorasını tamamlar. O zamanlar asıl korucusu Harvard´in Rektörü James B. Conant´dır. Conan Kuhn´u bir fizikci için çok sıradışı olan Harvard Crimson´daki çalışmaları ve bir edebiyat-felsefe külübüne katılmasından dolayı protejesi olarak seçmiştir. Conant´in isteği üzerine Kuhn, henüz doktorasını tamamlamadan önce bir bilim tarihi kursu vermiş. Bu verdiği kurs kendisini o kadar etkiler ki, bunun ardından bir fizikci olmaktan vazgeçer ve bir tarihci ve felsefeci olmaya karar verir. Yine Conant´in önerisi üzerine Kuhn Harvard´daki Society of Fellows birimine üye olur. Orada bilim tarihi ile ilgilenir, asıl ilgisi ancak her zaman bunun felsefeye olan etkisi olmuştur. Kuhn 1956´da Berkeley Üniversitesi´nde bilim felsefesi ve tarihi dalında yardımcı profesör olarak başlar, ve bir kaç sene sonra full profesörlüğü kabul eder. Berkeley´de Bilimsel Devrimlerin Yapisi adlı eserini yazar. Bu kitap, kendisi onun için „Essay“ der, aslında International Encyclopedia of Unified Science ansiklopedisinin bir paçrası olarak tasarlanmştı. Kuhn´un çıkış noktası o zamanlar henüz pek tanınmayan ve Ludwik Fleck tarafından yazılan ve Kuhn´un kendi görüşlerinin coğunu içinde barındıran Entstehung und Entwicklung einer wissenschaftlichen Tatsache adlı eserdir 1964´ten 1979´a kadar Princeton Üniversitesi´nde öğretim üyesidir. Sonra MIT Massachusetts Institute of Technology, Cambridge MA)´ye geçer ve burada 1991´de emekliliğe ayrılana kadar kalır. Kuhn International Academy of Science´ın kurucularından. Bu çok etkilediği kurum tarafından Thomas Kuhn Award ödülü verilmekte. Thomas Samuel Kuhn 1996´da 73 yaşında kanser yüzünden vefat eder. Kuhn'un bilimsellik görüşünde iki önemli kavram vardır.Bunlar paradigma ve bunalım kavramlarıdır. Kuhn'un felsefe etkinliği üç aşamalıdır. İlki normal (olağan bilim etkinliği) ikincisi olağan üstü bilim etkinliği ve sonuncusu bunalımdır. Olağan bilim, bir paradigma var olduğu zamanki dönemdir. Paradigma iki yanlıdır. İlk olarak yeni gelenek başlatır. Eski geleneğe inananları kendine bağlar. Diğeri ise örnek sorunlar ve çözümler sunmasıdır. Gelecek nesillere yeni soru ve sorunlar bırakacak kadar geniş uçludur. Büyük başarıyı temsil eden,ilişkin olduğu alanda nesneyi başarılı olarak açıklayabilen, bilimsel gelişmelere açık olan, gelecek kuşaklara çözülecek problem bırakan yapıtlar paradigma oluştururlar. Doğa yasalarını andıran ona sığmayan birtakım sanılardan oluşan çerçevelere paradigma denir. Bir bilim topluluğunda bir paradigma oldugunu düşünelim. Bu bir süre iş görür. Bir süre sonra bir yerde kuramla olgu arasında uyuşmazlık çıkar. Bunu ele almak bunalıma yol acar. Paradigmanın çözemeyeceği bir durum olduğunda bunalım derinleşir. Bu paradigmanın işe yaramadığını gösterir. Yeni paradigmaya zemin hazırlar. Yalnız, aykırı tek bir örnekten ötürü paradigma yanlıslandı diye kenara bırakılamaz. Paradigmanın güvenli olmadığı durumlarda,yeni açıklayamadığı bir şey olduğu durumlarda bunalım yaratmak gerekir. Eski paradigmaya inanan bilginler kopsun diye yapılır bu. Böylece olağan üstü bilim etkinliği dönemi gelir. Bu yeni paradigma ortaya çıkana dek sürer. Olağan üstü bilim etkinliği iki paradigma arasındaki bir geçiş dönemidir. Bu geçiş birikimsel değil, devrimseldir. Kuhn bilimin bu işleyisini bilim tarhine bakarak bildiğini söyler. Bilimin iki türlü boyutu vardır: SOSYOLOJİK BOYUT: Bilgi saf toplumda yaşamaz. Mutlaka çevre etkisi vardır. Topluluk onları belirler. Bu nedenle birtakım paradigmalar olmak zorundadır. PSİKOLOJİK BOYUT: Yeni paradigma oluştururken ki durumdur. Eski paradigmadan yeni paradigmaya bağlanmak zordur. Kuhn bunu din değiştirmeye benzetir. KUHN'LA GELEN TUTUM DEĞİŞİKLİKLERİ Bilim tarihini hesaba kattı. Geçmişte bilimsel başarılar ortaya koyarken bilginler nasıl yol izledi? Bilim tarihine bakarız ve "nesnellik ve saf deneyci tutumun" olmadığını görürüz. Sosyolojik boyutu hesaba kattı. Önceden bilginler yalıtık varlıklarmış gibi davranıyorlardı. Buluş bağlamı sırasında bilgin tüm kabulerden bağımsız olmalı gibi bir düşünce vardı. Psikolojik boyutu hesaba kattı. Bilginler yeni paradigmayı kabul ettirebilmek için us dışı yöntem (ikna etme) kullanırlar. Eski paradigmayla iş gören toplumlar kendi inançlarını sürdürmekte israrlı olurlar. Kaynak: Wikipedia

bu yaziyi yazarken ikinci paragrafin basina bunlari kisaca olsa da aktariyorum ki torkish vikiye bagli kalmayalim terceme hatalari disinda dogru bile olsa torklarla onlar kurdlere karsi bu vahsiliklerini surdurdugu surece butun kopruleri atalim vs vs diye uyari yazmistim yani merak edenin benim yazdigim gizergahtan sonra detayli ve dogru bilgileri ana kaynaklarindan yazildigi dile en yakin en saglam en kontrollu kulturlerin kaynaklarindan edinmelerini salik verdim- ancak sik sik uzerimize berbat bir UKELALIK baskisi kuranlar var bu tr baskiløara cok kulak asmasam da insani taciz ettigini itiraf edeyim bu sebeple cehaletin bu baskisi yuzunden bu paragrafin yanlis anlasilacagini dusunup sildim. simdi alan turk vikiden alintiyi yaparak benim bu paragrafin silmemin yanlisligini kanitladi. butun tork kaynakari kotu mudur? hayir degildir peki buna ragmen bu irrasyonel tepkiyi neden habire oneriyorum? diapsora isine benimle shx disinda takan kalmadi mi? diasporadayiz arkadaslar kirik dokuk de olsa ana kaynaklara ulasma sansimizi zorlamak zorundayiz bu da bir baska GERILA mucadelesi nihayetinde. banal hikaye soyle unlu polymath Poincare sormuslar basarinizin sirri nedir filan diye ogrendiklerimi mumkun oldugunca ana kaynaklarindan ogrenmeye cabalarim demis vs vs sade tork kaynaklari degil bilim milim alaninda da ana kaynaktan uzaklastikca yanlislik artar. durupduruken niye yanlis seyleri ogrenelim. zaten yeterince yanlis seyleri ogrenmis durumdayiz sonunda tork kepazeliginin urunleriyiz malesef. bu sebeple cok mecbur kalmadikca tork kaynaklarina basvurmayi onermiyorum (dikkat bu basit bir oneridir kimseye sunu yap bunu yapma dedigimiz yok- keyif sizin. ustelik bu yaklasim belkide bastan sona yanlis bir yaklasim. ben bu yanlisligi da tork lara inat benimsemekten fiatini da odemekten rahatsiz degilim) aktarilan yazi da sozu edilen tesvire gelelim lakatosun feyerbend gibi toptan metoda karsi oldugu yorumu da kontrol edilmesi gereken bir yorumdur. lakatos ile feyerebend birbirinden cok farkli yerlerde durular. aslinda bu aktarma iyi oldu. burdaki yanlisigi vakit bulur da gosterebilirsem tork kaynaklarinda sik sik karsimiza cikan kontrolsuz patlatmalari da amprik bicimde gostermis oluruz. bunlar oyle bir kultur olusturmuslar ki kitabin koca captrini islerine gelmeyince yok sayar orkide ile ilgili bilimsel kitapta tahrifat yapacak sanat eserinde (filim) tahrifat yapacak kadar berbat bir ilkeliktedirler. benden uyarmasi. lakatos onculleri popper ve kuhdan rakip bilimsel programlara yukledigi rolle ayrilir. bilimsel programlarin da mutlaka izledigi metod vardir. lakatos da metod a en temel elestiri denem yanilma basitligine yoneliktir basit projlerin bilimde ana ziplamalari saglamadigina inanir bilimi surukleyen seyin bilimsel arastirma programlari oldugunu ve bunlar icinde yeni factlari bulabilece kadar ozgur-cesur-atak yontemleri kullanabilenleri de progresive programlar olarak isimlendirir. ornekleri arasinda benim

Anonymous (not verified)

Thu, 2008-05-29 21:50

Sevgili HeK güzel bir yazı yazmış.. Bilim bayrağını sola şaşı bakanlara vermiş.. "yanılma" kriterini önplana çıkarmış... "kuşku" teorisini es geçmiş.. Solun eski kanonlarından Engels'i köyüne mahkum etmiş.. Ama yaşadığı dönem köyünün çevresini iyi biliyormuş diye hakkını veriyor.. Sevgili HeK yazısının ileri bölümde "Eurocentristlerin" banal tezlerini dubare etmiş... Ne olmuşsa burda olmuş diye... Yanlış, dolambaçlı ve serseri bir dizi dayanaktan sonra İman ve Apoculuk ilişkisi iyi oturmuş.. Kürdler buna "Jêhati " değil de "Lêhatî" diyorlar.. Çıkışlar yanlışta olsa, kurulan bağlantı fena değil.. Hürmetler

merhaba elestirini sahici bir heyecanla bekliyorum. hele bu isi kurdce kavramlarla aktarmani daha da buyuk bir heyecanla. (tercumesini de elbette) mecburi ivir zivirlarla ugrasmaktan hakiki tartismayi arkaya attik. ancak mayalanmistir mayalanma her zaman iyi urun cikartir. neseli ve saglikli gunler HeK heyecanla bekler yanlislardan dogrulara dogru yolculuk etmeyi

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.