TARIHTEN DERS ALMAK!
Toplumsal, siyasal mücadeler tarihinden yeterince ders cikarmayanlar icin önünde sonunda „tarihin tekerrür etmesi“ kacinilmazdir. Bu mücadelede kendilerinin degil ama, kendilerine dayatilan „cözümler“ icin mesai harcamalari kacinilmaz olacak ve ne yazikki hayat onlara baskalarinin tarihini zorla kabul ettirecektir. Bunu görmek icin yakin tarihimize bakmak yeterli olacaktir.
Bugün Kürt ulusal sorununun cözümüne iliskin yasanan kavram kargasasi ve pragmatizm – hemde görülmemis ölcüde bize gercektende tarihten ders almamizin kacinilmaz oldugun bir kez daha ispatlamakta 25-30 yillik mücadele sürecinde yer alanlarin kürt ulusal mücadelesinin gecmis pratiginden, ittifak arayislarindan, verili politik durumu nasil degerlendirdiklerinden yeterince dersler cikarttigi bu gün icin söylenebilinirmi...!
Eger öyle olsaydi halklarin yenilgilerinde denebilirki neredeyse temel rol oynayan sömürgecilerin `taktik`politikalarina ve onlarla kurulan – kurulacak `stratejik`iliskiler ve `anlasmalara`büyük degerler bicip güvenmenin, dahasi halklar icin – özelde ortadogu icin- en idel cözümler oldugunu ispatlamak icinde olmadik `teoriler`üretip, `cözümlemeler`yapmanin yikim oldugunu bilince cikarirdi. Ama israrla dönüp dolasip ayni noktaya gelmeyi, politik basari dahasi dahianeu tasarlanip uygulamaya sokulan yeni `paradigmalar`oldugunu israrla savunanlarin bu tarihi bilince ulastigi, bir baska ifadeyle tarihten ders cikarttigi söylenemez.
Cünkü bugün gercektende trajik bir bicimde adim adim uygulanan ve kürt halkinin ve direngen güclerinin 80 yil önceki Kemalist sömürgeci politikayi ve iki yüzlülügü yeniden, daha güncel ve daha kapsamli bir bicimde onaylamasini saglamak bu ugursuz rolü reddeden kesimleri ayristirarak etkisiz kilmaktir. Böylecebir tasla bir kac kus vuracaktir. Birincisi bagimsizlik düsüncesini hafizalardan dahi silmek, ikincisi ulusal gecmisi lanetlettirerek bugünkünün üzerini betonla kapatmaktir.
Keza Kürt mücadelesinde ana gövdeyi olusturan, yürüttügü gerilla mücadelesiyle gercektende Kemalist sömürgeciligi sarsan, Kürt hareketinin; acikca söylemek gerekirse sartlar uygun degil diye söze baslayip bundan vazgecmesi , üstelik gecmisten daha geri kosullar ileri sürmesi, daha dogru bir deyisle „beklemesi“ iradesine müdahale edildiginin göstergesidir ve bu iradeye boyun egmistir. Bir baska ifadeyle sartlarin uygunsuzlugunu yaratanlarin baskalari oldugu , mevcut „cözümün“ baskalari tarafinda belirlendigi gercegidir. Elbette kürt hareketinin baslangicta bu rolün gönüllü savunucusu olmadigida bir gercektir.
Ama bugün Küristanda yasanan, örgütsel, siyasal krizin de nedeni olan `savunmalarin` ve `cözümlemelerin` temel neden olduguda bir gercektir ve bunlarin yarattigi teorik, ideolojik bulanikligin her yönüyle büyük kirilmalar yarattigi ve artik dönülmez bir yola girildigide bir gercek. Keza gercek hedeften „ kosullar uygun degildir“, yada bize uygun degildir`diye vazgecmek dayatilan iradenin `zorunlu`yada `baska bir bicimde` kabullenilmesi demektir. Yani bizzat söylenenin aksine bir paradigmanin baska bir paradigmayla zorlu degistirilmesidir!
Cünkü burada „temel strateji“ haline getirilen demokratik cumhuriyet projesi esitler arasi mücadelenin ürünü bir `cözüm`emekci bir cözüm, yada esit kosullarda savunulan ve gercektende demokratik ve tam hak esitligine dayanan K.K.T.H.`nin bir bicimi degildir. Degildir cünkü ; Birincisi bir ulusun kendi istegiyle bagimsiz bir devlet olusturma hakkindan vazgecmesi mümkün degildir. Ikincisi bir ulus acisindan onurlu ve özgür bir gelismenin temel kosulu ulusal kölelikten kurtulmaktir. Özcesi kültürel haklar, Anayasal vatandaslik, egemen ulus alt kimligindeki `kavimsel``cözümler`kendi kaderini özgürce kendisinin belirleme bicimi degildir.
Aksine bir ulusun gecmiste kendi ulusal demokratik haklari icin, siyasal haklari icin sömürgecilige karsi mücadele etmesini `mahkum`etmek üzerine bina edilen zorlama, rasyonel olmayan düsüncelerin ürünü olan bir projedir ve bu projede esitler yoktur. Esit taraflarin olmadigi bir mücadelede esit olmayanin digerine – burada Kemalist sömürgecilige – kosullarini, taleplerini kabul ettirmesi zaten görülmüs sey degildir cünkü en azindan sunu bilmekteyiz; son tahlilde siyasal mücadele olgulardan kopuk argümanlarin degil, güclerin ve bu güclerin karsit cikarlarinin mücadelesidir. Niyetlere, hele de mütevazi isteklere degil, olgulara dayanmakta.
Yani bir ulusal mücadeleyi yürüten gücler galip gelebilecegi gibi pekala maglup ta olabilir. Buna baska seylerin yani sira, yalnis strateji ve taktik belirlemeler ve de güc iliskileri neden olabilir. Ama „ baris“ yapma adina, bir „cözüm“ bulma adina gecmisteki kürt ulusal ayaklanmasini gerici olarak degerlendirmek hic te dogru bir siyasi yaklasim tarzi degildir. Bir mücadelenin yenilgiye ugramasini onun geriye temsil etmesinde degil yukaridada söyledigim gibi onun taktik ve stratejik konumlanisinda, ittifak politikalarinda ve örgütlenme biciminde v.b. gibi aramak gerekir.
Dahasi bir harektin önderliginin yetersiz olmasi, yeterli ideolojik, politik donanima sahip olmamasi, yada modern zamanlardaki! liderliklerle kiyaslanmayacak kadar modern olmamasi o mücadelenin yada baskaldirinin yalnisligina geriyi temsil etmesine degil ama yenilgisine neden olabilir. Nitekim kürt ulusal ayaklanmalarinin kemalist sömürgecilige karsi yenilgiye ugramasi gerici ve geryi temsil ettiginden dolayi degil, ykarida söyledigim nedenlerden dolayidir. Kaldiki Paris komünü, 1919 Alman devrimi ve daha bir cok ulusal mücadelenin yenilgisini nasil geriyi temsil ettigine baglayabiliriz! Oysa bu mücadeleler emegin, insanligin gelisimine ve mücadelesine muazzam katkilar sunmus , dahasi günümüzdeki mücadeleler deyim yerindeyse bunlar üzerinden yükselmistir.
Eger bilime inaniyorsak bu bilimede, bilimsel gelismeyede ters bir degerlendirmedir. cünkü herseyden önce burada zorbaya, zorbaliga karsi bir eylem, bir durus sözkonusudur. Bir kez daha vurgulamak istiyorum, kemalizim sömürgeci statükonun adidir. Gecmiste kürtlere iliskin tavri taktikseldir. Amaci „ortak vatani“ kürtlerle paylasmak degildir. Temel amaci mevcut sömürge yapiyi elde tutmak ve buna devam ettirmektir. Iktidarini saglamlastirdiktan sonra kürtlere dair ne varsa yok etmeyi temel strateji haline getirmis militarist yapilanmayi esas olarak kürtlere göre organize etmistir.
1922 de mecliste kurulan devletin bir `türk`devleti oldugunu ilan etmesi buda yemezmis gibi 1924 Anayasasinda bunu bir kez daha deklare etmesi, bu konuda süpheye yer birakmayacak kadar aciktir. Buda sik sik kürt siyasi cevrelerince dile getirilen asli üye kurucu üye söylemini boslukta birakmaktadir cünkü kagit üzerindeki tamimlerin ve protokollerin sömürgeciler icin baglayiciligi yoktur.
Tarih bize bunu yeterince göstermistir. Bunun aksi bir söylemle Kemalist sömürgeciligi bilimsel kilmak uygarligi temsil ettigini söylemek gerceklerin ilk elden inkaridir. Neki ilke düzeyindeki tutarsizliklar ister istemez ilkelerle uygulamalar arasinda uyumsuzluklar ortaya cikaracak, dahasi bu teorik-ideolojik karmasalara yol acacak, mücadelenin her alaninda pragmatizmi yasam bicimi haline getirecektir.
Mücadelenin ana hedefine pragmatizm bir kez oturtuldugunda ise gercek amaclar terk edilip dogru ittifaklarin bicim ve yöntemi hizla degiserek egemen idolojiye eklmlenecektir. Bütün bunlarin doruk noktasi gecmisin inkari üzerinden kemalist sömürgeciligin ve ideolojisinin aklanmasi oluyor. Cünkü bir kez bu ideolojinin bilimsel, ilerici ve uygarligi temsil ettigi söylendigindede artik bu ideoloji karsisinda kürt ulusal mücadelesinin hakliligi ve mesrulugu kalmamis demektir.
Dikkat edilirse gerek kürt hareketinde, gereksede kürt siyasal cevrelerinde „... ulusal baskinin en temel bicimlerinden biri olan bagimsiz bir devlet olusturma hakkinin „engellenmesine karsi mücadele etmenin „ilkel milliyetcilik“ ve „ayrilikcilik“ oldugunun kabul görmesi, „toprak bütünlügüne“ bir baska ifadeyle `sömürgeci sinirlarin mesruluguna! saygi gösterileceginin sürekli vurgulanmasi ve nihayetinde `1920 ila 1924 yillarindaki statüyü talep etmeleri bütün bunlarin ürünü oluyor. `czümlemelerin`yarattigi bu teorik-ideolojik karmasayla baslayan kafa karisikligi ve kirilmalar – kürt hareketinin örgütsel olarakta adim adim cözülmesini getirmekte. Keza Amerikan sempatizanligi AB`nin Türkiye politikalarini, Türkiyeden istenen demokratik özgürlükcü istemler olarak degerlendirip neredeyse güncel propaganda calismalarinin bütününe yaymasi, önemli bir kesiminin yukarida belirtigim „statükoyu amac“ olarak belirtmesi bu tehlikenin cok büyük oldugunu bir olgu olarak göstermektedir. Hatta aciklandiginda üzerinde firtinalar kopartilan „azinliklar“raporu hakkindaki ifadeler bile kürt cephesinin üzerindeki tehlike bulutlarinin nasil giderek koyulastigini gösteren bir baska olgudur.
Oysa bu raporda söz konusu edilen emperyalist statükonun adi olan „Lozan“ in bir kac paragrafinin güncellestirilmesiydi. Yani bazi cevrelerce muglak bulunan bazi maddelerinin yeniden yorumlanmasidir. Bir baska ifadeyle bu tür konularda oldukca deneyimli olan Türk militarizmi ve burjuva siyaset sinifinin ileride cok sikistiklarinda bilinen „nelerin olacagini görmek icin, nelerin olmayacagina bakmak „gerekir“ taktiginden baska bir sey degildir.
Kaldiki Türkiyede kücük bir elitin ulus-uluslar üstü bir Türkiyelilik kimligini olasilik dahilinde kabullenebilecegini varsayarak bile-Türkiyede diger milliyetlerden haklarin asimilasyon sonucu „Türklügün“ unsuru yapildigi gercegini unutmadan-Türkiye ulusu üst kimligi anlayisi, yani büyük ulus anlayisi, „sinirlari“ icinde yasayan herkesi Türk olarak kabul etmesini önermekte, Türk dilini ulusun birliginin, dirliginin garantisi saymakta ve Türk ulusunun üstünlügünü vurgulamaktadir. Yani kendi“sinirlari“ icinde yasayan diger ulus onunla ayni kosullara sagip degil ama, her kosulda ona tabi olan, onu tamamlayan bir halka olarak görülmektedir. Halihazirda militarzmin ve burjuva siyaset sinifinin tamaminin savundugu bu düsünce luyor. Bu da bir süredir uygulamaya sokulan entegrasyonun en ince ve en iyi asimilasyon yolu oldugu gercegidir.
Kesinlikle reddedilmesi gereken fasizan bir düsüncedir. Oysa „özgürce“ güvenmek yerine, kendi ic dinamiklerini harekete gecirmek, asil gercek cözümün zemini üzerinden yükselmak yerine, AB`nin kulvarinda kosmak, politik bir hatta dönüstürmek anlasilir degildir. Üstelik bunu yaparkende AB`ne gereginden fazla anlamlar yükleyerek, AB`nin „demokratik, özgürlükcü“ gelenekleri üzerine methiyeler düzmek, „AB ordusunun demokrasinin koruyucusu „ olma yolunda oldugunu söylemek, dahasi „Avrupa ulusculugunuda uygarligin besigi „ oldugunu söylemek sirazeyi kacirmaktir ve trajiktir.
Tarihsel hic bir temeli olmayan zehirli düsüncelerdir. Oysa AB`nin söyledigi sudur. „Kürtler bir topluluk- azinliktir. Korunmaya muhtactir. Bireysel-Kültürel haklarini kullanmalari tehlikeli degildir.“. Zaten onbes yil süren savasin ABD ve AB`nin korumasi altinda ve her türlü destegiyle yürütülmüs olmasi bununla ötüsmektedir. Bu nedenle AB`nin „Kopenhag kriterleri“ özde degil ama, sadece görünüste ve söylemde önem tasimaktadir.
Özü teskil eden bu paylasim savasinda Türkiyenin hangi bicimde AB`ne dahil edileceginin ABD ve AB arasindaki mücadelesidir. Yani mücadele Türkiye üzerinden bu iki güc arasinda sürmektedir. Bu yeni olusan durumda AB`nin Türkiyeye ilsikin degerlendirmelerinde “stratejik önemden” stratejik ortakliga” ve “küresel güc” olmada tam isbirliginin daha sesli bicimde vurgulanmasi, bunun artik bir olgu oldugunu göstermektedir. AB isi siki tutmaktadir.
Türkiyenin ABD`nin öteden beri „emir eri“ oldugunu bilmekte ve kendi icinde ABD`nin bir „turuva atini“ degil“kriterlerle“ ehlilestirdigi, kendi politikalariyla uyumlu bir „ileri karakol“ istemektedir. Özellikle Avrupa troykasi ABD`nin Irak isgalinde kendi icindeki “cözülmeyi” iyi bildiginden – Polonya, Ispanya, Italya ve bazi yeni üyeler – oldukca temkinli davranmaktadir. Su da bir gercekki bu süre icerisinde gerek AB`nin kendi icinde, gereksede ABD ile mücadelesinde ne gibi gelismelerin olacagini simdiden kestirmek olasi degildir. Sunu rahatlikla söyleyebilirzki bu sürecte ne kürt halkina, nede Türkiye emekcilerine rahat yoktur ve onlar icin tehlike her zamankinden az degildir.
Ne ki bunu hem kürt hareketine, hemde kürt siyasal cevrelerine anlatmak kolay olmamaktadir. Bir kere sorunun muhataplari oldugunu söyleyenler tarafindan reddedilmis bir cözümü baskalarindan beklemek olanakli degildir. Bu süre icerisinde herhangi bir Avrupali sosyalistin yada entelijen-siyasinin hayir „Kürtler bir ulus olarak bagimsiz bir devlet olusturma hakkina sahiptir ve hic bir sart altinda bu mücadeleden vazgememelidirler „dedikleri duyulmamistir.
Acikcasi bunu söylemeleri bu kosullarda oldukca zor olacaktir. Sorunu en yakindan bilen bazi „Türk aydinlari“ bile bu süre icinde giderek ya susmaktalar yada sorunu „bireysel – insan haklari „ cercevesinde degerlendirmekte israr etmekteler. Bir kesimi AKP hükümetini „demokratik devrimi“ gerceklestiren, dolayisiylada desteklenmesi gerekn bir güc olarak belirtmekte hic bir sakinca görmemektedir. Yani sunu söylemekteler; daglarda artik ne isiniz var, haklarinizi elde ettiniz, bazi ufak tefek aksamalarda varsa onuda bu hükümet bir hal yoluna sokacaktir.
Isi yokusa sürmeye, tabanca, tüfek patlamakta ne oluyor“ Evet bu geleneksel aydin tipolojisinden cözüm önerileri beklemek ham hayelden baska bir sey degildir cünkü bunlarda ne „devrimci bilinc“ ne „tarih bilinci“ nede „insan bilinci“ kalmamistir. Bazi kürt aydinlarina gelince de söylenecek fazla bir sey yok, oradan oraya savrulup duruyorlar bir gece ABD`ci bir gün AB`ci bir baska günde illede Türkiyeyle deyip duruyorlar ve son sürecte de bagimsizligi savunanlari „demokrasi disi gurup“ olarak adlandirip, ideolojik körlükle suclayarak kürt halki böyle seyler istemiyor buyuruyorlar.
Oysa bunlarda „tarih bilinci“ olsaydi „gercek aydinlarin“ bir cok ülkede sömürgeci statükolara karsi artiler kurarak mücadele yürüttüklerini, halklarinin kaderini baska devletlerin iradesine teslim etmek yerine, onlari tarihin ve mücadelenin öznesi haline getirdiklerini bileceklerdi. Ve bunlarda güclü bir hafiza olsaydi, kürt hareketlerinin 20 yil boyunca ayrimi, ortakmi örgütlenmeyi tartisarak zaman kaybettiklerini ama kürt hareketinin kendi örgütlenmesini gerceklestirerek ve onbes yil savasarakbunu ispatladigini hatirlardi ve baska bir sey daha ögrenirlerdi kürt sorununun cözümünün bu noktaya gelmesinin nedeni bir ulusun ayri örgütlenmesinde degil, kendilerininde bildigini sandigim baska nedenlerden oldugudur.
Bir halkin ayri örgütlenmesi ortak bir mücadele yürütmesine engel degildir, aksine Türkiyenin „gercek demokratiklesmesinin „ ön kosulu kürt ulusal mücadelesinin Kemalist sömürgeci – kuzey Kürdistan icin- statükoyu parcalamasindan gececektir. Bu nedenle illada bunun tersini savunarak mutlaklastirmaya calismak siyaset biliminede terstir. Kisacasi kürt ulusal harekti bu politikalari devam ettirmek yerine, bütün kürt bilesenleriyle birlikte devrimci bir yapilanmayi yeniden yaratmali, emekci cözüme yüzünü dönmelidir. Cünkü cografyamiz, tarihten ders almayanlar icin yeterince zengin derlerle doludur!
Musa Arslan