بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Aso Zagrosi on 10 April 2014

Text Box:

Yüzyıllar boyunca Kürd Mîrleri Kürdistan’da ve Kürdistan dışında bir dizi alanda hüküm sürdüler. Xorasan’dan Fars ülkesine, Kafkasya’dan Mısır’a yayılan Kürd Hanedanlıkları vardı.

Bizim aklımızda ve siyasal edebiyatımızda daha çok Osmanlı ve Safeviler döneminde Kürdistan’da hüküm süren Mirler yer edinmiştir.

Yüzlerce Kürd Mirliğinin yüzyıllarca varlıklarını sürdürmelerine rağmen Kürdler hala dünyada devletsiz ender halklardan biridir.

Kürdistan’ın sürekli ve sistemli olarak dış güçler tarafından işgal edilmesi beraberinden Kürdlerin daha çok sarp ve dağlık alanlara savunma amacıyla kaleler yapmalarını beraberinden getirdi.

Kürd Mîrleri büyük şehirleri kontrolları altında bulundukları dönemler dahi geleceği düşünerek ulaşılması zor, savunmaya elverişli alanda kale ve surlar yaparlardı. Mîr Bedirxan’ın başkenti Cizre olmasına rağmen Cizre’nın dışında bir dizi kale yapmıştı. Mîrê Gewre, Paşayê Kore diye bildiğimiz Mir Mehemed’in başkenti Rewandiz olmasına rağmen çevre bölgelere bir dizi kale yapmıştı. Bu kaleleri daha sonra son savunma noktaları olarak kullandılar.

“Kürdün dağlarından başka dostu yok” söylemi kendiliğinden oluşmuş yada uydurulmuş bir söylem değildir. Yunan, Roma, Bizans, Arap, Fars, Selçuklar, Moğollar, Tatarlar ve Osmanlıların kesintisiz işgallerine uğrayan Kürdlerin son sığınağı olmuştu Kürdistan dağları.......

Bu işgallerin her biri Kürdistan’da büyük yıkımlara ve katliamlara neden olmuştu.

Osmanlılar döneminin belirli bir dönemine baktığımız zaman Kürdistan’da Amed ve Musul, gibi şehirler Osmanlı Valileri tarafında doğrudan yönetiliyordu. Hewlêr, Musul, Diyarbakır ve Kerkük gibi şehirlerinin demografik yapılarında büyük değişimler meydana geldi. Bir yandan bu şehirlere güvenlik açısından dışardan yapılan yabancı nüfus takviyeleri ve diğer yandan asimile olan şehir Kürdleriyle birleşince pekte Kürd yurtseverlerin hoşuna gidecek bir tablo ortaya çıkmadı. Hewlêr Kalesine yerleştirilen “Türkmenler”, Kerkük Kalesine yerleştirilen “Türkmenler”, Musul Kalesine yerleştirilen Arap ve Türkmenler ve Telafer Kalesine yerleştirilen “Türkmenler” bu tarihsel sürecin ürünleridir. Bu şehirlerde ciddi bir etnik arındırma yaşandı.

20.yüzyılın başlarında Kuzey ve Güney Kürdistan’ın bir çok alanında sömürgecilere karşı direnişlerin olduğu bir dönemde bu şehirlerde fazla bir kıpırdamanın olmadığını görüyoruz.
Sayin Sedat Ulugana,
“Tarihsel Olarak “Kürdistan” Eyaleti ve “Başkent Diyarbakır Yanılgısı” adlı makalesinde Kürdlerin “Diyarbakır’ı başkent” olarak görmelerini eleştirirken “Kıssadan Hisse, İhsan Nuri’nin savaşçılarının at izlerini taşıyan Ağrı, Mir Bedirhan’ın payitahtı Cizre, Alişir’in divanının yakıldığı Koçgiri ve çarşısında Cibranlı Halit Bey’in asıldığı Bitlis, Şeyh Sait’in asılmasını alkışlayan Diyarbakır’ın gölgesinde kalakaldı.” diyor.( http://www.kurdistan-post.eu/tr/tarih/tarihselsel-olarak-kurdistan-eyaleti-ve-baskent-diyarbakir-yanilgisi-sedat-ulugana)

Diyarbakır vb şehirleri bu şekilde eleştireceğimize bu şehirlerin yaşadıkları tarihsel trajediler üzerine kafa yormak gerekir. Bu şehirleri suçlama yerine sömürgecilerin uyguladıkları politikalara kafa yormak gerekiyor. Son yüzyıl içinde Diyarbakır ve Hewler gibi şehirler çevre bölgelerde aldıkları göçü ile yeniden Kürd merkezleri haline geldiler. Hem de Kürdistan’ın “Paytext”leri olarak.

Farqîn’i kendilerine başkent olarak Diyarbakır ve daha başka bölgeleri de denetimi altında bulunan Merwani/Dosteki Kürd Hanedanlığının yıkılışından sonra Merwani Kürd Mirleri ortadan kayıp olmadılar. Kürd şairi ve politkacı Azad/Esad Farqini önderliğinde Farqin yeniden ele geçiriliyor, fakat ne yazık ki yenilgi alıyor.(Daha detaylı bilgi için daha önce konuya ilişkin yazdığım makaleye bakınız https://newroz.com/tr/kurdistan/350617/air-ve-politikac-bir-k-rd-lideri-azadasad-el-farq-n-ve-d-nd-rd-kleri )

Mesela Ardelan Mirleri ve Soran Mirleri de Merwani Kürd Mirlerinin çocuklarıdır.

Kürdistan tarihinde var olan Kürd Mirlikleri içinde kendi tarihini bizzat Mirlerin talimatı ve sağlığında yazdıranlar Ardelan Mirleridir.

Büyük Xusrewxan yaşadığı dönem Qazi Mehemed Mela Şerefi Ardelani Ardelan Tarihi olan “Zebedet El Twarix”ı yazıyor.

Mehemed İbrahim Ardelani, Büyük Amanullahxan’ın talimatıyla bir tarih kıtabını yazıyor. Ve kitabın ismi de “Zil Şerefname”. Mehemed İbrahim Ardelani Şerefxan’ın Şerefname’yi bitirdiği 1596 yılından başlayarak tarihini yazıyor. Xusrew Begi Beni Ardelani, Mesture Kurdistani, Abdulqadir Rustem Babani, Ali Ekber Weqahi Nigari Kurdistani ve Mirza Şukurula Sendeci gibi tarihçier Ardelan tarihini yazdılar. Ayrıca Şerefxan Bedlisi’ye bunlara eklemek lazım(M. Heme Baqi,Mirnişini Adelan, Baban, Soran, sayfa 29)

Mesure Kürdistani hariç tüm bu tarihçileri Ardelan Mirlerinin kökenini Farqin ve Amed’te hüküm süren Merwani Mirlerine bağlıyorlar. Yani Ahmed Merwani-Nasir dewle’ye....

Baba Ardelan yada Qubad Ardel Merwani Kürd Hanedanlığının yıkılışından sonra Diyarbakır’dan Şam’a ve oradan Güney Kürdistan’ın Şarezor mıntıkasına geçiyor. Şarezor’da 1168’de “Kaleyi Zelim” bir kale kurup 42 yıl boyunca bölgede hüküm sürüyor. Daha sonra Ardelanlar oradan Meriwan’a geçiyor ve Meriwan Kalesine yerleşiyorlar, sonradan Meriwan’dan “Pilingan Kalesine” ve oradan Hesenawa’ya ve en son Sine(Sanandaj) şehrini kurup yerleşiyor. Yaklaşık olarak 650 yıl boyunca varlığını sürdüren Ardelan Kürd Beyliği’in kurucuları Farqin ve Amed kökenliler.

Sadece Mesture Kurdistani Ardelanların kökenini Sasani Kralı Ardeşir’e bağlıyor. (Ardeşir’in Kürd kökenli olduğunu daha önce bir kaç makale ile gündeme getirmiştim)

Soran Mirleri’de Ardelan Mirlerinden geliyorlar. Tüm Ardelan tarihçileri Soran Mirlerinin Ardelan kökenli olduğu konusunda hem fikirler. Ardelan tarihçilerinin yazdıklarına göre Surxab Ardelani’nin oğlu Baram babası tarafından Rewandiz Miri olarak atanıyor. Soran Mirlerinden gelen aileler dahi bugün Paşayê Kore-Paşayê Gewre olarak bildiğimiz Mîr Mehemedê Rewandizî, Surxab Ardelani’nin oğlu Baram’ın sülalesinden geliyor, diyorlar.(age, sayfa 144)

Bu örnekleri vermemin nedeni Diyarbakır yada başka bir Kürdistan şehrini değerlendirilirken çok daha dikkatli olmak gerekir.

Sömürgecilerin Kürd ileri gelen Mirlerini fiziki olarak tavsiye ettikleri bir dönemde bölgeden ayrılarak Kürdistan’ın başka alanlarında yüzyıllarca varlığını sürdüren Ardelan ve Soran Mirleri de Amed ve Farqinlidir gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.

Pekala onlarda secerelerini “Seyyid” yada “Şerif”lere bağlıyarak hüküm sürebilirlerdi.
Bugün dahi Kürdistan dağlarında “Seyyid” ve “Şerif”lerden geçilmiyor.

Kürd Mirliklerinin tarihine baktığımız zaman Kürd Mirleri arasında sürekli savaş konusudur.

Kürdler birleştiği dönem büyük Kürd Hanedanlıklarına imza attıklarını biliyoruz.

Mesela Eyyubi Kürd Hanedanlığı.

Böyle bir hanedanlığın oluşumuna ön ayak olan İsa hakkari gibi, alim, diplomat, komutan ve polikacı Kürd şahsiyetleri önemli rol oynadılar.(Ama yazık ki bugün Hakkari’de onun ismini taşıyan bir sokkak dahi yok. Fakat, Hakkari Belediye’si tüm yaşamını Kürdlere karşı düşmanlıkla geçiren binlerce Kürd’ün kanına giren ve İngilizleri sürekli olarak Kürdlere karşı kışkırtan Surma Hatun ismini parklara ve sokkaklara verirken onun ismini bir kültür evine dahi vermiyor)

Eyyubi Kürd Hanedanlığı oluşmadan önce “Kürd inter dayanışması” da vardı.. Selahaddin’in Şêrko’dan sonra bir dizi aday arasından sıyrılıp vezir olmasından Diya El Din İsa El Hakkari’nin önemli bir rolu olmuştur. İsa Hakkari bir çok adayın Selahaddin lehine çekilmelerinden önemli payeye sahip olduğunu bir çok tarihçi söylüyor..( İbni Xaliqan) Cizri Botan’da eğetimini tamamlayan İsa Hakkari, Halep’te Şêrko’nun imamı oluyor. İbni El Esiri İsa Hakkari için “ aşiret esprisine sahip bir şövalye” olduğunu söylüyor.. ( El Kamil Fi Tarikh’ten aktaran B. James age sayfa 85) İsa Hakkari saygı gören ve Selahaddin’in yakın çevresinde yer alan bir Feqi ve aynı zaman kabilyetli bir emir ve diplomattı..Şêrko sonrası kimin Fatimi Halifesinin Veziri olacağı tartışların yapıldığı bir ortamda bazı Kürd emirleri ya kararsızlık gösteriyorlardı yada kendileri Şêrko’nun yerine geçmek istiyordu.. Tamda bu ortamda İbni Xaliqan’nın anlatımına göre İsa Hakkari, yine kendiside Kürd olan Qutbeddin Xusro El Hezbani’ye hitaben : “ Selahaddin ve sen aynı gruptasınız.. İkinizin aslıda Kürd( inna asluhu min El Akrâd) ve siz ikidarın Türklerin eline geçmesine izin vermeyeceksiniz değilmi?” diye sorar.. (İbni Xaliqan’dan akt.. B. James ve Prof. Muhsin Muhamed)

Devam edecek

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.