بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Aso Zagrosi on 11 February 2013


Şeyh Ubeydullah Nehri, Kürdlerin savaş cephesinde Türklerin ayrımcılığına ve haksızlıklarına maruz kaldığını söyledikten sonra savaş cephesinden niçin çekildiklerini açıklıyor.

Şeyh Ubeydullah’ın verdiği bilgilere göre eğer Türklerle olan sorunlar devam etseydi, Kürdlerle Türk arasında savaş cephesinde çatışmalar çıkardı. İki Müslüman halk arasında çatışmalara meydan vermemek için savaş cephesinden çekildiklerini yazıyor. Ayrıca Şeyh Ubeydullah divanında bir başka enteresan bilgi veriyor. Şeyh Ubeydullah Nehri’nin komutası altında savaşa katılan Kürd savaşçılarından “900 kişi savaş “ cephesinde yaşamını yitiriyor. (Dr. Elî Nerweyî, age sayfa 44)
Osmanlı devleti hem Balkanlarda hem de „Doğu Cephesinde“ yenilgi almış ve çok geniş toprakları yitirmişti. Ruslar İstanbul’un kapısına kadar dayanmışlardı.
Zaten Osmanlı devleti Rusya ile giriştiği bir çok savaşı daha önce kaybetmişti. 93 savaşıda büyük kayıblarla sonuçlandı. Osmanlı devleti ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nın 16. Maddesi ve daha sonra İngiltere’nin dayatması neticesinden Berlin Antlaşmasının 61. Madddesi Ermenilere ilişkin reformları Osmanlı devletinin önüne koydu. Ayrıca bu iki maddede Ermenileri “Kürd ve Çerkezlere karşı koruma “ görevini getiriyor. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından Osmanlı devleti ile Rusya arasında 2 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Anlaşması'nın 16. maddesi şöyledir: 
"Ermenistan'dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti'ne verilmesi gereken yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane ilişkilerinde zararlı karışıklıklara yol açabileceğinden, Osmanlı Devleti Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliklerini sağlamayı garanti eder.”

Osmanlı Devleti ile Rusya, Almanya, Avusturya, Macaristan, İngiltere ve Fransa arasında 13 Temmuz 1878'de Berlin'de imzalanan Berlin Kongresi sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması'nın 61. maddesi de Ayastefanos Anlaşması'nın 16. maddesi yerine şu hükmü getirmiştir:

"Osmanlı Hükümeti, halkı Ermeni olan eyaletlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri devletlere bildireceğinden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceklerdir".


Aslında sadece Rusya İngiltere ve diğer batılı devletler Ermenileri “Kürdlere ve Çerkezlere karşı koruma” görevini gündeme getirmiyorlar. Osmanlı delegasyonuda bu koruma meselesini gündeme getiriyor ve savunuyor.

Yani anlayacağınız herkes Ermenileri Kürdlere ve Çerkezlere karşı koruma görevini üstleniyor. Ama, bu güçlerin kışkırtıclığı olmadan önce böyle bir sorun yoktu.. Rusya kendi işgali altında bulanan Çerkezlere ve Kürdlere karşı katliamlar yapmamış olsaydı ve bu insanları sürmeseydi Çerkezlerinde bu topraklarda bir fiziki varlığı dahi olmazdı. Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nın yerine Berlin Antlaşmasının gündeme gelmesinin nedeni İngiltere ve diğer batılı ülkelerin Rusya’ya karşı tutumundan kaynaklanıyordu. Bu güçler Rusya’nın güçlenmesini istemiyorlardı ve bir dizi alanda çıkarları tehliye düşüyordu. Bilindiği gibi 1877-78 savaşı sırasında Balkanlarda ve Kürdistan cephesinde bir dizi İngiliz subayı Osmanlı ordusunun saflarında önemli roller oynadılar. Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasıyla Kars, Ardahan, Batum ve Beyazid Ruslara bırakılmıştı. Berlin Antlaşmasıyla Beyazid Osmanlılara geri verildi.

Ayastefanos ve Berlin Antlaşmasıyla ilk defa “Ermeni Sorunu” bir uluslararası antlaşma da yer almaya başladı.. Yine ilk defa negatif bir şekilde olsa da “Kürd” ismi açık bir şekilde uluslararası bir antlaşmada yer alıyordu.

Irkçı Türk çevreleri “Ermeni Sorunu”nun bu iki antlaşmada gündeme gelmesinin sorumluluğunu Kürdlerin savaş sırasında giriştikleri “taşkınlıklara” bağlıyarak faturayı Kürdlere çıkarmaya çalışıyorlar.

Mesela 1877-78 savaşı sonrası imzalanan iki antlaşmanın maddelerine bakıldığı zaman Türklerin yalanları açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ayastefanos Antlaşması:

1. Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.
2. Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak.
3. Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek.
4. Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Rusya'ya verilecek.
5. Teselya Yunanistan'a bırakılacak.
6. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak.
7)Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.( http://tr.wikipedia.org/wiki/Ayastefanos_Antlaşması )

Berlin Antlaşması:

Antlaşmanın başlıca sonuçları şöyle gruplandırılabilir;
Toprak Kayıpları
Osmanlı Devleti kendisine tabi olan Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Karadağ’ın kendi başlarına birer prenslik olmalarını kabul etmiştir. Doğu Rumeli vilayeti kurulmuş ve Osmanlı Devleti’ne bağlı ancak çeşitli imtiyazlara sahip olmuşlardır. Toprak paylaşımı ise aşağıdaki gibidir;
Bosna-Hersek vilayeti Avusturya-Macaristan’a bırakıldı.
Kıbrıs Sancağı tamamen İngiltere’ye bırakıldı.
Niş Sancağı Sırbistan’a bırakıldı.
Teselya Sancağı Yunanistan’a bırakıldı.
Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya’ya bırakıldı.
Dobruca Sancağı Romanya’ya bırakıldı.
Kotur kazası İran’a bırakıldı.
Bunların dışında birkaç kaza Karadağ’a bırakıldı.
Ayrıca kongre döneminde Fransa’nın yaptığı kulis çalışmaları sonucunda, antlaşma maddelerinde olmadığı halde 3 yıl sonra Tunus Prensliği Fransızlarca işgal edilmiş ve gerekçe olarak Berlin Antlaşması gösterilmiştir. (http://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/berlin-antlasmasi-nedir+berlin-antlasmasi-hakkinda-bilgi )
Özet olarak aktardığım bu iki antlaşmanın maddelerine bakıldığı zaman açık bir şekilde görülen gerçek Balkan halkları Osmanlı işgalcilerine karşı bağımsızlık mücadelesini veriyorlar. Onların bağımsızlık ve özgürlük talepleri o dönemin sömürgeci güçlerine çıkarlarıyla uyuştuğundan dolayı Osmanlılar Balkanlardan kovulmuştur. Osmanlı işgalcilerinin Balkanlarda kovulmasının sorumlusu Kürdler mi? Ayastefanos ve Berlin Antlaşmasında bir dizi halkın haklarını gündeme getirilmesinin sorumlusu Kürdler mi?

Ayrıca Ermenilerde Rusya’nın denetimi altında kendi haklarına kavuşmak istiyorlar. Hatta bugün Kuzey Kürdistan dediğimiz toprakları Rusya’ya katarak “Büyük Ermenistan”ın hayalini kuruyorlar. Ermenilerin Rusya ile olan ilişkilerine bakıldığı zaman 1800’lerin başından Erivan ve çevresinin Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra bölge büyük oranda Kürdlerden arındırıldı ve hıristiyanlaştırıldı. 1877-1878 savaşında ise Kürdistan Cephesinin esas komutanlarının Ermeni kökenli generallerinden oluşmasının siyasal amaçları vardı.

Fakat bu amacın önündeki en büyük engel bölgede ciddi bir sayısal gücü olan, homojen bir yapı arz eden ve bölgeyi kendi vatanı olarak gören, Rusların işgaline karşı koyan ve Ermenilerin “Büyük Ermenistan”ı kurma girişimleri önünde duran Kürdler vardı. Eğer Kürdler Ruslarla anlaşabilseydiler Osmanlı işgalcileri Balkanlarda aldığı yenilgiden daha beterini Kürdistan’da alırdı. Bırakın 1877-78 savaşı Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk devletinin kurulması daha tehlikeye düşerdi. Türk işgalcileri Kürdleri “kendi malı” olarak gördüklerinden dolayı kendilerinin gösterdikleri refleksleri Kürdlerden de bekliyorlar.

Kürdler 1877-78 savaşı ve daha sonraki süreçlerde de ciddi bir açmazla karşı karşıya bulunuyorlardı. Kürdler bir yandan Osmanlı devletinin Kürdistan’daki işgalci yapılanmasına son vererek bağımsız bir Kürdistan devletini kurma çabaları içindeydi. Diğer yandan kendi vatanları olarak gördükleri toprakların Rusların eline geçmesini istemiyorlardı. Rusya kendi dindaşları olan Ermenileri destekliyor ve Kürdlerin bağımsız Kürdistan girişimlerine karşıydı. Kürdler defalarca bağımsız Kürdistan talebiyle Ruslarla ilişkiye geçtiler, fakat Ruslar her zaman Kürdlerin bu istemlerini reddettiler.

Kürd milliyetçiliğinin babalarından Haci Qadri Koyi 19.yy’ın sonlarına doğru Kürdistan’ı Ermenistanlaştırma girişimlerine dikkat çekiyor ve şöyle yazıyor:

“Xakî Cizîrî û Botan, yanî welatî Kurdan

Sed heyf û sed mixabin deyken be Ermenîstan

Hîç xîretek nemawe sed car qesem be Quran
Peyda be Ermenîstan namênî yek le Kurdan(57).”( https://newroz.com/tr/politics/339821/hac-qadir-koy )

Haci Qadri Koyi açık bir şekilde Kürdlerin toprakları olan Cizre Botan’dan Ermenistan yaptıklarını Kuran üzerine yemin ederek eğer Ermenistan kurulsa bir tek Kürd kalmayacağını yazabiliyordu.

Haci Qadri Koyi bu şiirini 1877-78 savaşı sonrası ve Berlin Antlaşmasının gündeme geldiği dönemde yazıyordu. Yani yaklaşık olarak 150 yıl önce kaleme almıştı..

Haci Qadri Koyi’nin 150 yıl önce kaleme aldığı bu dörtlük Ermenistan yönetimi tarafından doğrulandı. Eskide Sovyetler Birliği döneminde Ermenistan’da bir “Kürd azınlığı” vardı. Ve bu azınlık resmi olarak tanınıyordu. Fakat, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Ermenistan Kürd azınlığından farklı milletler çıkarmaya başladı. Êzidî Kürdleri farklı bir millet olarak lanse ettiler, Sünni Kürdler Laçin’de katliamlara uğradılar ve toprakları Ermeniler tarafından işgal edildi. Resmiyette Ermenistan’da Kürd azınlığı kalmadı.. Bu da yetmiyor gibi Kürdistan’daki Kürdlerden farklı milletler çıkarmaya başladılar.

Sadece kendisini Ahmedê Xanî’nin devamcısı olarak gören Kürd milliyetcilerin babası olan Haci Qadri Koyi bu antlaşmalara tepki duymuyor, Şeyh Ubeydullah Nehri’de tepki gösteriyor.

Devam edecek

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.