Kürd ulusal konferansı yine gündemde. Bununla ilgili Kürd ulusal örgütlerin, kanaat önderlerin, aydınların, yazar çizerlerin görüşleri ve yaklaşımları basına yansıdığı kadarıyla az çok bilinmekte. Konferansla ilgili bunların gözle görülür yaklaşımlarını, açığa çıkan düşüncelerini, duruş ve davranışlarını, takındıkları tavrı değerlendirerek bir sonuca varmanın eksik olacağı, sağlıklı olmayacağı düşüncesindeyim. Parçalanmış sömürge Kürd toplumda efendi köle ilişkileri içinde şekillenen aydınların duygularının, düşüncelerinin, duruş ve davranışlarının ve takındıkları tavrın kaynaklandığı zeminden dışa yansıtan nedenler belirleyici ve yönlendirici durumundadır. Bu dışa yansıtan nedenleri elden geldiğince tespit ederek öne çıkarmak ve sorunu kaynaklandığı zemininde arayarak, bunlar üzerinde değerlendirme yapmanın gerçeklere daha yakın yaklaşılacağını düşündüm. Bunu derken, bütün nedenlerin ortaya serileceği anlamı çıkarılmasın. Bir makaleye sığacak şekilde, ulusal güçlerin birliğininn önündeki engelleri dışa yansıtan nedenlerin bir kesitini oluşturan, yani yalnızca dış müdahalenin Kürd toplumunda meydana getirdiği tahribatları temel alacağım. Yine de yazım uzayacaktır. İlkinde, dışa yansiyarak ortaya çıkan ve birer sonuç olan engellerin kaynağında yatan nedenlerin üzerinde duracağım. Diğer yazımda ise nedenlerin ortaya çıkardığı sonuçlara değineceğim.
***
Ulusal birliği oluşturma, ortak paydalarda güçleri bir çatı altında birleştirme Kürdlerin yüzyıllardır özlemidır. Kürdler ulusal topluluk olarak uluslaşmaya ve güçlerini birleştirebilecek düzeye varamadığı için;
*Birçok tarihsel fırsatı kaçırdı/kaçırıyor.
*Korumaya yönelik gücün dışa değil, içe -iç güçlere- karşı kullanılmasını getiriyor. Tabii bu kin öfke, nefret, öcalma duygularını da içeriyor.
*Düşmanları tarafından yüzyıllardır bu zayıf yan; böl-çatıştır ve yönet yöntemi çok ustaca kullanılmakta.
*Kendi dışındaki Kürd güçleriyle olan rekabetinde, ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ anlayışıyla Türk sömürgeci güçlerine yaklaşılmasını getiriyor.
*Uluslaşma sürecini olumsuz yönde etkiliyor.
*Çoğulculuk anlayışının gelişmesini engelliyor.
*Ulusal varlığını, topraklarını koruıyabilecek, hak ve hukukuna sahiplenecek ve ayakları üzerinde durabilecek potansiyel gücünü ortaya çıkaramıyor.
Sonuçta
*Kürdün parçalanan ülkesi, beyni, bedeni işgal edilmiş halde orta yerde duruyor.
*Kürd kişiliğinin doğal yapısındaki tahribatlar giderek derinleştiriliyor.
*İmha temelindeki asimilasyon, beyin yıkama ve köleleştirme yaygınlaşarak devam ediyor.
*Kürdlere uygulanan zulüm bütün hızıyla sürüyor.
Bütün bunların nedeni Kürdlerin yetersizliği ve güçsüzlüğüdür. Daha somut ifadeyle, dışa bağımlı tarihsel gelişimi içinde doğal Kürd kişilik yapısında yapılan tahribatların yaygınlaşarak toplumsallaşması ve uluslaşma sürecinin vardığı aşama da düzeyine denk düşen kendi ulusal varlığını ve özgürlük alanını korumasındaki, sahiplenmesindeki yetersizliğidır. Başka bir ifadeyle, Kürdlerin uluslaşamamasıdır. Bu bağlamda var olan potansiyel gücünü açığa çıkaramamasıdır, bilinçle donatamamasıdır, dış güçlere karşı güç birikimini örgütleyerek gerektirdiği gibi kulanamamasıdır.
Her dönem ulusal güçlerin birliği dile getirilmiştır
Yazının başında belirtiğim gibi, Kürd ulusal güçlerin yanyana gelinerek, kendi farklılıklarını koruyarak ortak paydalarda bir çatı altında birleşmeleri Kürdlerin özlemi, erişilmesi güç olan hayali olmuştur. Özgürlüğe kavuşmanın tek umudu haline gelmiştır. Çünkü geçici dış destekli güçler dahil, Kürdler güçlendiği oranda gasp edilen haklarını geri alacakları gerçeği günlük yaşamda bilince çıkarılmıştır. Her Kürd ağzını açtığında güçlerin dağınıklığından yakınır, birlik birlik der. Bu istem ve yakınma tarihin derinliklerine uzanır. Döneminin çok ilerisinde olan büyük Kürd şahsiyeti Ehmedé Xanî ta kendi döneminde bile bu sorunun hayati öneme sahip olduğunu vurgular ve güçlerin dağınıklığından yakınır. Eğer Kürdler güçlerini birleştirmiş olsalardı nelere muktedir olacaklarını, devletleşeceklerini ve kimsenin egemenliği altında yaşamayacakları gibi benzeri belirlemeler de bulunur. Yakınmalar, istemler, niyetler, duyulan gereksinimler ulusal güçlerin birliğini oluşturamadı. Ha deyince de öyle kolayca olabilecek bir sorun da değildır. Niyetlere bağlı da değildır. Bir yanıyla uluslaşma sürecinin geldiği düzeyle yakından bağımlı olan bir sorundur.
Kürd ulusal güçlerin birliğinin oluşmasında uluslaşma sürecinde gelinen düzeyin getirdiği neden teşkil eden engeller çok...
Sıralayalım
*Kürd toplumun da aşiretsel yapının doğal gelişimi içinde değil, sömürgeci güçlerin egemenlik sistemi içinde çözülerek uluslaşmaya yönelişi ve bunun başlangıcı olan 20. yüzyıllın ilk çeyreğinde şekillenen Kürd ulusal mücadelesinin – bağımlı tarihsel gelişiminden süregelen- çalışma tarzının ve direnişle birlikte itaatkar uzlaşmacı anlayışın günümüzde de devam etmesi.
*Kürd aşiretsel toplum yapısının ve çözülme sürecininin beraberinde getirdiği engeller. Bu engelleri ortaya serme, Kürdlerin aşiretsel toplum yapısından uluslaşmaya yönelmesini değerlendirme ayrı bir yazı da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Şimdilik bu kadarını belirterek geçelim.
*Yüceltilen Türklüğün, yok sayılmakla birlikte aşağılanan Kürdlüğün doğurduğu sorunlar ve yarattığı çok yönlü derin tahribatlar. Ki bunlar Kürd doğal kişiliğinde yapılan tahribatların temel taşlarını oluşturur. Aşağılanan Kürdlükle birlikte inkarı, imhayı, şiddeti içeren her yönüyle yüceltilen –adeta kutsallaştırılan- Türklük bir yanıyla Kürd beyninde korku salmakla birlikte itaatkarlığı, kendine olan güvenin yitirilmesini, ezikliği –Türklere yönelik- sempatiyi ve kendi Kürd gerçeğinden uzaklaşmasını getirmekte. Bu bağlamda, Kürdün doğal yapısı gereği, sömürgeci güç konumunda olan Türklere** ve uygulamalarına karşı nefret, kin, öfke, öcalma duygularının beslenmesi ve buna karşıt kendi ulusal varlığına, ülkesine sahiplenmesi, değer vermesi, sevgisini katması ve savunmasına yönelmesi gerekirken tam tersi bir hal almakta. Sömürgeci güç konumunda olan Türklere ve uygulamalarına karşı oluşması gereken nefret, kin, öfke, öcalma gibi duygular köreltilerek yön değiştirmekte, Kürd güçlerine karşı yönelmekte. Türklere karşı ise, bilinç altında korkuyla birlikte sempati oluşmakta. Bu da bir yanıyla, günlük yaşamda Türklere karşı tavizkar, hoşgörülü ve uzlaşmacı, iç güçlere yani Kürdlere karşı da sert ve uzlaşmaz gibi bir sonuç ortaya çıkarıyor.
*Yüceltilen Türklüğün kapsamında, Türkün, Türk milletinin Kürdün beyninde dokunmazlığı var. Kutsallaştırılan Türkü suçlandırma, sanık sandelyesine oturtma, onun çıkarlarına hizmet etmeme, ayrılma ve daha da eklenebilecekler Kürd beyninde bloke edilmiştir. Bu da Kürdlerin ulus olarak geri alınması gereken gasp edilen haklarını ve savaşması gereken gücü direk, açık ve net olarak değil bulandırarak ortaya koymasını getiriyor.
*Birey ve ulus olarak kendini diğerleriyle eşdeğerde görmeme var. Yüceltilen Türklüğün aşağılanan Kürdlüğün şekillendirdiği Türkler -ve aynı derece de olmasa da Kürdler de eşitlikten bahsetseler bile- doğal hukukun temel taşlarından olan eşdeğer de olan farlılıkların eşit haklara sahiplenmesi değil, buna ters düşen ve karşıtı olan gelişmişliğe yani güce, güç dengelerine göre haklara sahiplenmesi doğrultusunda hareket edildiği de bir gerçek. Bu da güçlü olanın kendi özgürlük alanını genişleterek başkasının yanı karşıtının özgürlük alanına müdahaleyle işkal etmesini, hak ve hukukunu gasp etmesini haklı göstermeyi getirmekte. Tarihte İşkale fetih, yağmacılığa savaş ganimeti denilerek haklılık verildiği gibi. Günümüzdeki yansımalarına gelecek yazımda değineceğimden dolayı burada iki tespitte bulunarak sınırlandıralım. Birincisi; Bu aynı zamanda özgürlük alanı işkal edene karşı bir haklı ve meşru mücadeleyi yaratıyor. İkincisi; Kendi haklılık sınırlarını aşarak başkasının özgürlük alanına müdahale etmesine, işkal etmesine yeşil ışık yakan kendi özgürlük alanını koruyamamasındaki güçsüzlüğü de buna zemin oluşturmakta. Saldırıya uğrayanın güçsüzlüğü bu suça katkıda bulunmakta.
*Efendi köle ilişkileri içinde yönetilen Kürdün vicdani rahatsızlığı ve -köleliğin getirdiği- itaatkarlığı kabullenmenin doğurduğu suçluluk duygusunun aktıf kıldığı savunma mekanizmasının değişik yönleri ve formlarıyla dışa vurarak, düşüncesine duygusuna, duruş ve davranışlarına yansıması ve şekillendirmesı gerçeği var.
*Sömürgeci Türk egemenlik siteminde Kürdün güçlenme, sahiplenme ve egemen olma diğer yanıyla özgür olma gibi duygularının doyum sağlama yönelişinde, kendisini aşağılayan, ezdiren yüceltilen Türklüğe ve onun gücüne karşı olması gerekirken, -Kürd doğal kişiliğinde yapılan tahribatların bir sonucu olarak- gücünün yetebileceği içe, yani kendisi gibi aşağılanan Kürdler üzerinde egemenlik sağlamaya yönelmesini getiriyor. Bu da Kürd güçleri arasında -çatışmaya kadar varan- egemenlik kavgasını getiren nedenlerden biridır.
*Sömürgeci güçlere karşı,öfkenin, kinin, nefret ve öcalma gibi iticiliği ve direnci olan duyguların zayıflığı, aynı zaman da kendi ulusal varlığına, ülkesine, özgürlük alanına sahiplenmesi de, sevgisini katması da o derece de zayif olacağıdır. Öfke, kin, nefret, öcalma gibi itici duygular adalet, sevgi, sahiplenme ve çok dillendirilen barışla da yakından ilişkilidır. Başka bir ifadeyle, sahiplenmediği, daha doğrusu sahiplenme gereksimini duymadığı, sevgisini katmadığı, değer vermediği bir şeyin korunmasına gerek görülmez ve buna zarar verene karşı da kin öfke duyulmaz, verilen zararı ödettirme gibi bir öcalma duygusuda oluşmaz, adalette aranmaz.
*Kürd aydınlarının kendi ulusal rengiyle değil, renksiz daha doğrusu başkasının rengine bürünerek evrenselleşmeye yönelmesi. Başka bir ifadeyle, sömürgeci güçlerin egemenlik sisteminde aşiretsel yapının çözülme sürecinde, doğal gelişimi içinde ulusallaşamadan başka bir renkle yani egemenliği altında yaşadığı ulusun rengine bürünerek evrenselleşmeye yönelmesi.
*Ulusal düşüncenin yeteri kadar duyguyla beslenmemesi, ezber de kalması sorunu var. Başka bir deyişle ulusal duyguların zayıflığı. Kendi ulusal varlığına, topraklarına, yani özgürlük alanına sahiplenme, sevgisini katma zayıf olduğundan korunması da güçlü olmayacaktır. Sahiplenmeye çalışan dış güçlerin saldırılarına, yaptıkları tahribatlarına karşı da kini öfkesi de zayıf olacaktır. Yaptıkları tahribatları ödettirme gibi, öcalma duyguları güçlü olamayacağından, hak hukuk adalette aranmayacaktır. Var olan durumda böyledır. Kürd beyninde, ulusal varlığına, ülkesine ve özgürlük alanına ve bütün yönleriyle sahiplenmenin duyguyla beslenen ulusal düşünceyi kapsamına alan pozitif milliyetçilik negatifleştirilerek bloke edildiğinden, Kürdün doğasında Kürdlüğe yönelen iç güdülenmenin ve bunun yoğunlaşmasından ortaya çıkacak ulusal duyguların önü kesilmekte.
Ulusal birlik istemleri doğasında varolan ulusal duyguyla gerektiği kadar beslenmediğinden –bedene sindirilmediğinden- daha çok düşünsel alanda ezber de kalıyor. Daha somutu, Kürdlüğe yönellik iç güdülenmenin zayıf kaldığı ve bu da yeteri kadar yoğunlaşarak güçlü duyguları oluşturamadığından gerekli iticiliği sağlayamadığı ve böylece eylemlere dönüşemediği, hep söylemde kaldığı görülür. Ulusal güçlerin birliktenliği yönündeki pratikleştirme girişimleri bile tersi bir sonucun doğurduğu, duyguyla beslenen bireysel ve grupçu düşüncesinin ön plana çıktığı görülür.
Burada tahrip edilen Kürd kişilik yapısını da formüle etmek gerekiyor. Bununla ilgili bir önceki makalemde şunları yazmıştım: inkarı, asimileyle imhayı, baskıyı, şiddeti ve cezalandırmayı içinde taşıyan yüceltilen Türklüğü ve yok sayılmakla birlikte aşağılanan Kürdlüğü beyninde, bedeninde sindirilmeyle ’iki kişilikliği’ tek bünye de taşıyarak, Kürdün doğal yapısını tahrip ederek renksiz, dengesiz, silik, kaygan, güçsüz ve yetersiz kişiliksizliği yaratmakta. Ve bu giderek toplumsallaşmakta.
Böylesi bir toplumsal yaşam da tahrip edilen Kürd kişiliğinin doğal yapısı ve işlevi, yalnız duygularını, hayallerini, düşüncelerini, duruş ve davranışlarını değil, bunlarla birlikte, vıcdanı ve mantıksal ölçüleri, hak ve adalet duygularnı da şekillendirmekte.
Çok kısa yüzeysel olarak değindiklerim şu anda aklıma gelenlerdır. Daha da çok eklenecekler var.
Eklenebilecekleri, belirtiklerimizin detaylandırmasını bir kenara bırakarak, yazının akışında öz olarak değindiklerimiz gözetilirse, tahrip edilen Kürd toplumun içinden çıkan ve bir parçası olan liderlerin, siyasilerin, aydınların güçsüz ve yetersizlikleriyle güçlerini kat kat aşan ve her yönüyle ileri düzeyde olan sömürgeci güçlere karşı bağımsızlık için mücadele etmenin zorlukları tahmin edilemeyecek kadar zor ve çok… Bu bir. İkincisi; Kürd ulusal güçlerin bir çatı altında birleşmelerinde, engel teşkil eden çok yönlü nedenlerin köklü olduğu, kolayca ortadan kalkamayacağı ve uluslaşma sürecinin gelişim düzeyine bağımlı olduğu görülür. Nedenlerin dışa vuran yansımalarından çıkan sonuçlarına gelecek yazımda devam edeceğim.
**Yanlış anlaşılmasın; Her Türk olan elbetteki bu kapsamın içinde değildir.
H.Çakırbey
31/05/2012-İsveç
[email protected]
Kaynak: Rizgari