Kürd Kadınlarının Erkek Şerefine Karşı Son silahı: İntihar!!!!!
"Tut elimi çığlığını duyurayım Sesimi sesine katayim…"Güney Kürdistan’ın günlük basınına, kadın ve insan hakları kuruluşlarının yayınladıkları rapor ve yaptıkları açıklamalara bakıldığında ülkemizde kadınlar tam bir trajedi yaşıyorlar..1991 yılında halkımız Büyük Raperin ile Baas sömürgecilerinin Kürdistan’da var olan sömürgeci iktidarına bir kaç gün içinde son verdi.. Bu Raperin’de Kürd kadının ve özellikle Suleymaniye Raperin’inde Suleymaniye kadınlarının oynadıkları tarih rol dillere destan olabilecek tarih bir olaydı.. 1991’den 2007 yılına kadar halkımız Güney Kürdistan’da bir devletin sahip olabileceği tüm kurum ve kuruluşları ve hatta bölge devletlerine örnek olabilecek bir yapılanma oluşturabildi.... Bölge devletlerinin anti Kürd tutumları, uluslararası güçlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmaları ve pragmatist yaklaşımları neticesinden ertelenen ve varlığını “gizli Kürdistan devleti” olarak sürdüren yapılanma resmen ilan edilmeyi ve tanınmayı bekliyor... Tüm dünya Kürdlerinin göz bebeği olarak korumaya çalıştığı ve özgürlüğünde yaşamaya can attığı Güney Kürdistan’da Kürd kadınlarının belli bir kesimi yaşamak istemiyor ve intihar ediyorlar... 1991’den 2007 yılına kadar 12500 Kürd kadını “şeref “ ve “namus” olayından dolayı intihar etmiştir. Evet 12 Bin Beşyüz kadın.....Biz Kürdler, Halebçe’de Baas rejimi tarafından 5000 Kürd kimyasal silahlar neticesinden yok edildiğinden dolayı bu kıyımı Kürd jenosidi olarak tanınmasını istiyoruz... Ama, Özgür Kürdistan’da Kürdistan bayrağı altında Halebçe’nin iki katı ve artı 500 kadın yokedilmiştir.... Kendi kendilerini fiziki olarak yokeden kadınların sayısı 12500’den ibaret değildir.. Bunlar sadece bilinen olaylar.....Bugün halkımızın Güney Kürdistan’da elde ettiği ulusal hak ve özgürlüklerin her küçük damlacığının altında Kürd erkeklerinden ziyade Kürd kadınlarının gözyaşları ve emekleri vardır... “Elfal operasyonları”da fiziki olarak yokedilenlerin ezici çoğunlu kadındı; Arap ülkelerine sex kölesi olarak satılan ve peşkeş çekilen Kürd kadınıydı... Aslında bu topraklarda kadın ve kadın gerçekliği bu değildi... Bu diyar Amazonların diyarıydı...... Hititler anaerkil dönemi yaşadılar..... Mittaniler, Nefertiti vasıtasıyla güneş tanrılarını eski Mısır’a götürdüler... Kerkük’ün yakınlarındaki Çermo ‘da yapılan kazılarda kadınların oynadıkları büyük tarihsel rol konusunda tüm bilim adamları hemfikir. Kadınların etkili olduğu, yada iktidar sahibi olduğu dönemlerde yapılan kazılar neticesinden “savaşların yapılmadığı” ve “toplu kıyımların ve mezarların” olmadığı tespit edilmiştir..Ana olarak toplumun merkezinde olan kadın iktidarını yitirdikten sonra “ ilk köle olarak” yine satılan onlar oldu.. Evet Kürdistan topraklarında kadınların motor rolu oynadığı bir dönem oldu.. Daha sonra erkekler tarafından oluşturulan tüm kurum, din ve siyasal yapılarda kadınlar hep yok sayıldı, ikinci plana itildiler. Kürdistan son 300 yıl siyasal tarih yazımına bakıldığı zaman bir anlamda tam bir erkek tarihidir. Çünkü, siyasal iktidar resmi ideoloji olan dinler vasıtasıyla tümden erkekleştirilmişti.... Ama, yine bu kutsal Kürdistan topraklarında “Halimexan Hekkari”(Şerefxan Bitlisi), Mesturexani Kürdistanî(1805.1847), 1877 Osmanlı ve Rus savaşına 500 atlısıyla katılan Kara Fatma( Mella Mahmudê Beyazidi), Adilexan ( Major Soan) Hepsaxanî Neqib ve 1919 yılında “Kürd Kadınları Teali Cemiyeti”ni oluşturan kadınlar erkeklerin gelenek, görenek, din, namus ve şeref adına oluşturdukları tabularla dolu kapkaranlık dünyalarının tam ortasına Nefertiti’nin Mısır’a götürdüğü güneş tanrısı vari düştüler.. Yukarıda isimlerini verdiğim Kürd kadınlarının yaptıkları, girişimleri etkinlikleri islam dünyasına yabancıydı..... Kara Fatma komuta ettiği 500 savaşçısıyla savaşa katılması bırakın Doğu halklarını Batı gözlemcilerini de hayrette düşürmüştü... Mesture Kürdistani’nin 1800 yılların başlarında yazdığı şiirleri bir kanara bırakırsak, yazdığı “Ardelan Tarihi” ile islam dünyasında tarihi eser veren ilk kadın olarak kendi ismini altın harflerle yazdı.. Hepsexanî Neqib 1930 yıllarda Milliyetler Camiyetinden Kürd halkının haklarını talep eden mektuplarıyla, Mahabad Cumhuriyeti sırasında gösterdiği ulusal tutumuyla Kürd milletinin “ulusal avukatı” gibiydi... Tüm bu kadınların ve daha isimlerini burada saymadığım bir çok kadının, kadınlar için her şeyin ayıplandığı bir ortamda kendilerini tarihi olayların tam ortasında bulmalarının kökeni Kürdistan tarihinde aramak gerekir.. Yoksa bu gelişmeler öyle kendiğinden ortaya çıkmış değildi... Kürd ve Kürdistan’ın toplumsal tarihi yazılmış olsaydı, biz daha başka gerçeklerle karşılaşabilirdik... Hâlâ bu görev Kürdlerin önünde durmaktadır.. Kürd kadınları son 30 yıl içinde Kürd siyasal yaşamına ve özgürlük mücadelesinin her boyutuna silahlı mücadelede dahil olmak üzere tüm mücadele biçimlerine aktif bir şekilde katıldı.. İlk önce Doğu Kürdistan’da daha sonra Kuzey ve Güney Batı Kürdistan’da bu gerçeklik çok açık bir şekilde ortaya çıktı...Kürd kadınları Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi boyunca savaşın yükünü ve acılarını omuzlamanın yanında büyük bedeller ve şehidler verdiler... Leyla Kasımlar, Necla Baksiler, Margeretalar, Zilanlar, Zekiyeler vs.. vs... Kadınların Kürd ulusal hareketine siyasal aktörler olarak ön plana çıkmaları, görev almaları hem Kürd hareketine yeni bir soluk getirmiş ve hemde hareketinin rengine renk katmıştır.. Her ne kadar hâlâ erkekler, kendi iktidar biçimini, kendi siyaset şeklini ve eski paradigmalarının çerçevesini dayatıyorlarsada, kadınlar yine erkek barajlarını aşarak kendi kanallarını bulmaya ve kendi siyaset tarzlarını oluşturmaya çalışıyorlar... Buna en iyi örnek, bugün Güney Kürdistan’da kadın intiharlarına karşı açık kampanyalar yürüten, yazılar yazan, kurumlar oluşturan, Kürdistan’daki siyasal mekanizmaya en sert eleştirileri yapan kadınlardır.Kısacası, kadınlar kendi sorunlarına kendileri sahip çıkıyor.. Kurtuluşlarını erkeklerin merhametine bırakmıyorlar... Kürdistan’daki siyasal sürece ve anayasal sürece aktif katılmayı talep ediyorlar... Kürd kadınları, P. Bourdieu’un “paradoxanın dokxası” olarak adlandırdığı “kadınların kendi hapishanelerine gardiyan” olması olayını reddettikleri bir tarihsel süreci çok yoğun ve acı tecrübelerle yaşıyorlar....Kürd kadınları bugün erkeklerin onlar için çeşitli gelenek ve alışkanlıkların toplamında oluşturduğu her tarafı görünmeyen duvarlarla ördüğü hapis yaşamına karşı bedenlerini ateşe vererek yada açık direnişe geçerek cevap veriyorlar.... Kürd kadınlarının erkeklerin “şeref” ve “namus” kodlarına karşı giriştikleri intihar olayları, çağa ve var olan gerçekliğimize karşı bir red ve isyan olayıdır.. Kürdistan’ın sosyal ve siyasal yaşamında büyük bedeller ödeyen ve önemli rol oynayan Kürd kadınlarının çabaları ve rolu ne Kürd tarihine, ne Kürd edebiyatına yansımış ve ne de hakettiği yere oturtulmuştur...... Aslında başkaları Kürd kadınlarının sevgililerine ve eşlerine ve hatta vatanlarına karşı bağlılıklarından ilham alarak “ilk yurtsever” ve “vatani” eserlerini vermişlerdir.. Geçenlerde ben büyük Kerküklü Kürd şairi Şêx Riza Talabani ile Namık Kemal’ın ilişkileri üzerine bilgi sahibi olmak Namık Kemal’ın eserlerini karıştırıyordum.. Herkes Namık Kemal’ın “Vatan Yahut Silistre“ adlı eserini bilir.. Namık Kemal’ın bu eserini değerlendiren Türk resmi edebiyat eleştirmenleri onun „bu ilk piyesiyle vatanperverlik ve kahramanlik duygularından işe başlamıştır. Halkta bu duyguları harekete geçirmek isteyen bu dram, 1853 Türk-Rus Savası'nda gönüllü olarak cepheye giden sevgilisinin ardından, cephede O'nunla beraber bulunmak ve onunla aynı kaderi paylaşmak için asker kıyafetine girip, Silistre mudafasına iştirak eden genç bir kiz ile genç bir adamın aşkı etrafında gelişerek, Türk askerinin vatan uğruna gösterdiği fedakarlığı canlandırır.İçindeki vatanı şiir ve hitabetler ile devrinde muazzam bir heyecan yaratan bu eser Türk Tiyatrosu'nu bulunduğu seviyeden çok ileri götürmüştür. Piyes mevzuundaki basitliğe rağmen çok sevilmiş, Avrupa'da alaka uyandırmış, temsilinden uç yıl bile geçmeden Rusça'ya, daha sonra da başka dillere tercüme edilmiştir.Kemal'in en fazla munakaşa ve eleştiriye maruz kalmış piyesi budur.“ Diyorlar... Bu piyes Namık Kemal’ı „Vatan Şairi“ yapmıştır.. İşte Namık Kemal’ın eserlerini ve arkadaşlarına yazdığı mektuplaşmalarına baktığım zaman Namık Kemal’e bu eserin yazılmasında ilham kaynağı olanın bir „Kürd kızı“ olduğunu gördüm... Namık Kemal, Kars’ta iken şahid olduğu Abdulhak Hamid’e yazdığı mektubunda „ Kırım muharebesinde Kara Fatma’yi, falan bir tarafa bırakalım. Bir Kürt kızı nişanlısının arkasına düşerek gönüllü nefer yazılmış, Kars’a kadar gelmiş, bir taburun trampetciliğinde bulunduğu halde şehid olmuştu... Cenazesini gözümle gördüm.. Çünkü o zaman Kars’ta idim“ diyor.( F. Abdullah, Hususi Mektuplarına Göre Namık Kemal ve Abdülhak Hamid, Ankara Güneş Matbaası, 1949, s 84) Evet „kahraman bir Kürd kızı“ başkalarını „vatan şairi“ yaparken Kürdistan için , Kürdistan’ın kurtuluşu için dağlara çıkan binlerce Kürd kadının yaşamlarını hayallerini, rüyalarını, aşklarını ve özlemlerini romanlaştıracak, hikayeleştirecek ortamı hâlâ oluşturmuş değiliz.... İşgalcilerin zindanlarında ter türlü işkenceye maruz kalan, tecavuza uğrayan, ölen ve sakatlanan binlerce Kürd kadının Kürdistan için göze aldıkları bedelleri edebiyata döküp, ebedileştirecek kalemlerimiz hâlâ ortada yok... Demokratik Kürdistan Başkanı, ölümsüz Pêşava Qazi Muhamed 1946 yılında kaleme aldığı ve o dönem Mahabad’ta sahneye konulan „Dayîk Niştiman“ adlı piyesinde 4 haydut tarafında saldırıya uğrayan ve kötü muamale gören bir kadını Kürdistan’a benzetmişti... Daha sonra evlatları gelip, „Dayîk Niştimanı’ haydutlardan kurtarıyorlar.. O, dönem belki Muhabad Kürdleri geleneklerden dolayı „Dayîk Niştiman“ rolunda kadın değil, erkek oynatmışlardı.. Ama, bugün binlerce Kürd kadını siyasal , sosyal, askeri ve ekonomik yaşamımızda ön saflarda savaşıyorlar... Başka kadınlarımız ise patriarkal ve geleneksel sistemimize başkaldırıp, bedenlerini ateşe vererek, bilinçli yada bilinçsiz olarak onlar için oluşturduğumuz cehenneme karşı Hawar !!! Hawar çığlıklarıyla can veriyorlar.. Kürd kadınlarının yaşadıkları gerçekleri derleyip, toparlayan ve yeniden bize arzuhalcılar gibi aktaran romancılara, şairlere, tarihcilere ihtiyacımız vardır. Yoksa Kürd kadınlarının yarattıkları destanlar ve kahramanlıklar birer birer uçup gidecek... Bir örnek olarak : geçenlerde „Navendi Chak“ adlı Kürd sitesinin Kürd kamuoyuna yaptığı çağrı gözümü çarptı... Hepiniz Helebçe jenosidi sonrası „Kürdlerin Büyük Tarihi Göçü“ esnasında, saçları dağınık, gözleri korku dolu, yırtık elbiseler içinde küçük erkek kardeşini sırtlayan ve arkasında büyük bir patlamanın neden olduğu duman ortamındaki 9 yada 10 yaşlarındaki genç kızı hatırlıyorsunuz...(Resim yanda) „Navendi Chak“ bu kızın ismini ve kim olduğunu araştırıyordu... Haftalarca çabaları boşa gitti... Sonra nasıl oldu bilemiyorum... Ben o isimsiz , „mechul Kürd kızını“ , bedenlerini yakan onbinlerce Kürd kadınını, özgür yarınlar için can veren binleri düşünürken, sevgili dostum ve duygularını, umutları ve hasretini şiirin çılgınlığına bırakan C. Avcı’nın insanda duygu fırtınaları koparan, Halebçe’den Cudi’ye, oradan Antik harebelere kadar götüren şiiri aklıma geldi... Son sözü, onun hasret, sevgi, Kürdistan ve bir o kadar kırgınlık kopan şiirine bırakalım: ELIMI TUTARMISIN!Sen sokakları sessiz çiğlıklarla örülüHalepçe de doğdun!...İsyanlarda, zindanlarda büyüdün... Vurgunlar yedin, sürgünler yaşadın Yalnızsın, yaralısın Tut elimi yaranı sarayımYalnızlığını paylaşayim…Cudi de yirmibir yaşındaydın, gerillaydınSömürgeciliği yargılayan bir çığlıkVietnam da işgalcilerin döktügü kandın Tut elimi çığlığını duyurayım Sesimi sesine katayim… Dehaq zindanlarında soysuzluğa karşı direnendinOnuruydun özgürlüğüne susamışlarınDersim de Zilanların kanayan yüreğiydinTut elimi yüreğin olayim,Bilincindeki prangayi kırayım!..Kimliksiz mülteciydin Antik siteler de Orada çalındı umutların, hayallerin Soysuzluk bataklığında yıkıldı onur kalelerinYenildin, teslim oldun soysuzlaraTut elimi direncin olayım,Onursuzluk kalelerini yıkayim……………………………..Ruhun karanlıklarla karardıKirlendi, kirletildi göremez oldunKör oldu yüreğin Tut elimi gözlerin olayım, Ruhunu aydınlığa kavusturayim Mayis 2000 04.09.2007 Aso Zagrosi