FORUM TARTIŞMALARI ÜZERİNE!
Burada tek, tek kişileri tartışmak istemiyorum ve işim de yok!
Forumları, siteleri, gazeteleri izliyorum, okuyorum. İzlerken, okurken en çok öğrenmeye çalışıyorum. Söylenen, yazılan her söz benim için söylenmiş, yazılmış diye bakarım. Ne yazanın, ne de söyleyenin kim olduğu, ne olduğu benim ilgi alanım dışındadır.
Beni düşünceler ilgilendiriyor, adamın özel hayatı ve kişiliği beni ilgilendirmez. Çünkü benim sorunum bireyler değildir, bireylerin içinde yer aldığı, biçimlendiği, egemen olduğu veya olmaya çalıştığı düşünce sistemidir. Onu biçimlendiren, onu yönlendiren almış olduğu bilinç ve savunmuş olduğu düşüncesidir.
Soğuk savaş döneminin örgütlenmelerinin ve bu örgütlerin savunmuş olduğu ideolojilerin etki alanıyla biçimlenmiş siyasi kadrolar, aydınlar toplumsal sorunlar ve bu sorunlardan dolayı doğan zorunlu örgütlenmenin yerine, ikame teorilerle birlikte kişilere tapma ve ya yerme biçiminde hareket etmişlerdir. Dolaysıyla, bireyler tartışmasından çıkıp toplumsal sorunları tartışamadık. Siyasal programlardan çok örgüt ideolojileriyle ağır tahribatların yaratılmasına ön ayak olduk.
Biçimci olduk, pos pos bıyıklarımız, birinci sigaralarımız, kuru fasulye yemeklerimiz, parklarımız ve çatık kaşlarımız vardı. Sevgililerimiz olmadı, bacılarımız vardı. Müslümanlardan daha geri olduğumuzu bir türlü kabul etmedik. İşkenceye karşıydık(!) Devlet işkence yapıyordu kötüydü, fakat bizim işkencemiz daha devrimciydi(!) bizden farklı düşünleri dövdük, hain ilan ettik, ya da ajandır diye işkence yaptık. Hepimiz birer ahlak bekçileri kesilmiştik her şeyin namusu bizden soruluyordu. Tabi biz bu işlerle uğraşırken Kürt köyleri Komando baskıları altında inim, inim inliyordu. Bir türlü karşıtlarımızın hainliğinden, içimizdeki ajanlardan Sovyetlerden, Çinden, Arnavutluktan, ikame teorilerden çıkıp Kürt ulusunun ulusal haklarından doğan haklarını hangi programlarla, hangi kurumlarla savunacağımıza dair vaktimiz olmadı.
Sosyalleşme yerine inatla geri tabulara sarıldık. O tabulara sığınarak kendi aşağılık kompleksimizi derinleştirdik. Kendimizden başka herkesi yamuk gördük, başkalarının da doğruları olduğunu kabul etme cesaretini gösteremediğimiz için eleştirileri “küfür“ anladık, “küfürler“ kırmızıçizgimiz oldu. Herkesi, her şeyi küçümsedik, burun kıvırdık, burnumuzdan kıl aldırmadık. Yüksek okullar okumamıza rağmen okumuş cahil olduğumuz bir türlü göremedik. Kişilere öykündük. Kahramanlaştırdığımız kişilerin birer kopyası olmaya büyük özen gösterdik, kendimiz olmadık. Başkalarının yaşamını seyrederek kendi yaşamımızı dinamitledik.
Kapitalizmin bu kadar canlı, devingen olması karşıtlarını içinde barındırdığı içindir. Katilleri, iyi insanları, ibneleri, fahişeleri, ayyaşları, işçileri, patronları, köylüleri tüccarları, kadınları, erkekleri, gençleri, yaşlıları birer insan olarak kanunlar karşısında aynı haklara sahip olduğunu yasalarla belirledi, fakat bizim herkesi insan olarak görme ve aynı haklara sahip olduğuna dir bir yasamız yoktu, olmadı da. Bindiğimiz trenlerde, otobüsler de, oturduğum mahallelerde, çalıştığımız iş yerlerinde insanlar olarak bir aradayız ve öyle de yaşıyoruz.
Oysa hayat dışarıda gürül, gürül akıyordu her şeyi ile. Sanatıyla, edebiyatıyla, felsefesiyle, ekonomisiyle, doğasıyla, mevsimleriyle, aşklarıyla, savaşlarıyla devam ediyordu. Biz bu hayatın dışında kendi küçük dünyamızda yaşamak için inat ederek, kendimizi parmak arkasına saklayarak ahlak ilkeleri geliştiriyoruz. Kürt sorunu hangi ahlak ilkeleriyle çözülecek? Sömürgecilerden almış olduğumuz melez kültürle mi, yoksa bin üç yıl öncesi bedeviler yaşamı olan çöl kaçkınlarının insan kanı akıtarak oluşturdukları İslam kültüyle mi? Süleymaniyeden göç etmiş bukreyiş aşiretinden olan Kürt Muhammed'in aslını inkar ederek, Selahaddin Eyübu'nun Mısır kapılarından geçip Medine den Mekke'ye dayanıp Kebayı kurarak Kürt halkına zerre kadar faydası olmamışların yarattıkları ahlak kültüyle mi?
Sömürgeciler bizim sırtımızda insan oldu, fakat bizler onların sırtından kendimizi insan olarak yaratmayı beceremedik.. kendi beceriksizliğimizi komplekslerimizle, ahlakçılık ilkeleriyle örtmeye çalışıyoruz.. üç kişi bir araya gelmemek için kıldan tüyden gerekçeler yaratıyor.. bağırıyoruz, çağırıyoruz, işlerin iyi gitmediğinden, olmadığından yakınıyoruz fakat iş elimizi taşın altına koymaya gelince bir dirhem fedakarlık yapmıyoruz.. iş yapanları da allahına kadar küçümseriz, dalga geçeriz, beğenmeyiz.. her şeyin mükemmel olmasını isteriz ama mükemmel olması içinde bir kuruş katkımız olmaz.
Kürdistan da ki insan yaşamı kendi toplamsal gerçekliği ile vardır ve öyle de yaşar. Avrupa standartlarıyla o yaşama baktığımız zaman derin bir yıkıntı çıkar karşımıza. Bu yıkıntılarda cahillik, bilgisizlik, yanlış politikalar, geri toplumsal değer yargılarını da görürüz. Bunları Avrupa Standartlarına göre yargılayamayız, asıl olarak onları kendi sosyal yaşamları içinde nasıl çözeceğimize kafa yormalıyız.
Farklılıklarımızla bir arada yaşamayı kabul etmek zorundayız, “sosyalist“ ülkeler kendi içinde farklılara yer vermediği için gelişemedi, sürekli “Proletaryanın“ demir yumruğu altında halklar hapishanesi dönüşmüş bir cehennem yaşandı. Forum tartışmalarında da yürütülen linç kültürü “Proletaryanın“ demir yumruğu kültünden kalan ve sürdürülen bir mirastır. Stalinist gelenek olan bir siyasi bir yaptırımdır. Eleştirilerin bizi güçlendirdiğini, geliştirdiğini düşünemeyiz.. yapılan eleştiriler karşısında hemen bir savunma mekanizması oluşturulur, yanlış olan budur.
Saygılarımla.
ME
Not: ilerde vaktim olursa bu yazının devamı biçiminde yeniden tartışmaya çalışacağım.
Re: FORUM TARTIŞMALARI ÜZERİNE!