بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 4 August 2009

KİM KİMİN LEHÇESİ:ZAZACA ÜZERİNE

Piranlı

Son yıllarda Zazacanın (Dersimde Kırmancki,Bingöl vs de Dimilice) Kürtçe olmadığına dair makaleler yazılıyor, internette siteler açılıyor, dergiler yayınlanıyor, radyo kanalları açılıyor. Yanlış anlaşılmasın Zazaca bir tv veya hertürlü yayının yayınlanmasının yadırganacak bir yanı yok. Olmalıdır. Üniversiteside, diğer okulllarıda.
Zazacayı ayrı bir dil olarak tanımlayanlar Kurmanciyi temel olarak alarak "Zazacanın Kurmancinin bir lehçesi olarak adlandırılamayacağını" belirterek varlık nedenlerini temellendirmeye çalışıyorlar.
Elbette ki siz sorunu bu şekilde ele alırsanız varacağınız sonuç düşündüğünüz gibi olacaktır.
Ne Zazaca Kurmancinin bir lehçesidir nede Kurmanci Zazacanın. Bunun ispatlanması -yumurta civciv ilişkisi gibidir.
Zazaca Kurmanci ilişkisi gibi Kurmanci Soran ve diğerleri içinde geçerlidir. Hiçbiri birbirinin lehçesi değildir.
Batılı dil bilimcilerinin sorunu bu şekilde ele alanları büyük bir yanılgıya düştüler. Kurmanciye göre Zazaca ve diğerlerini kıyaslayarak lehçe olmadığını ileri sürerek ayrı bir dil olduğunu belirttiler. Tabiki bu şekilde değerlendirmeyerek Kurmancinin bir lehçesi olduğunu özelliklede sözcüklerin benzer söylem ve anlamlarından yola çıkarak lehçe olduğunu ispatlamaya çalışanların sayısı da oldukça kabarık.
Kurmanci, Zazaca, Goran, Soran, Hewramani neden Farsça olarak kabul görmedi? Çünkü Farslar ayrı bir ulusal hatta ilerlediler. İran da da tıpkı Kürdistan daki gibi farklılıklar vardı ve sayıları daha fazlaydı.
Farslılar devlet kurup egemen olunca aradaki farklılıkları bir çok ülkede de görüldüğü gibi merkezileştirmeye çalıştılar.
Bize benzer durumlar İskandinavya, İngiltere ve İspanyada çok çarpıcı bir şekilde gözlerimizin önündedir.
İskandinavyada konuşulan, Norveççe, İsveççe, Danimarkaca arasındaki farklar Kurmanci ve Zazaca veya Sorancanın kendi aralarındaki farklılıklarından daha azdır. Ama bu üç ülkenin ayrı ayrı devlet kurmaları ve uluslaşmaları herbirinin ayrı bir dil olarak adlandırılmasını getirdi.
Benzer bir durum Katalanca, İspanyolca ve Portekizce içinde geçerlidir. Aralarındaki yakınlık Soran, Kurmanci ve Zazacadan çok daha fazla olmakla birlikte ayrı uluslar olarak şekillenmeleri ayrı diller olarak kabul görmesini getirmiştir.
Kürt dilini oluşturanların hiçbirinin birbirinin lehçesi olmadığını yukarıda belirtmiştim. Aynı şekilde Soran, Hewraman,Kurmanç ve Zazaca arasındaki farklılıklar Farsçaylada aynı şekildedir. Yani Kurmanci ile Soranca veya Zazaca arasındaki yakınlık ve uzaklık Farsçaylada aynıdır. Aynı şekilde İrani bir dil olan Belücice ile aralarındaki farklılık kendi içlerindeki gibidir.
Fars, Belüci, Afgan, Tacik gibi halkların uluslaştığı yıllarda Zazalar farklı bir yol izleselerdi yani ayrı bir ulusal hatda ilerleselerdi elbete ki Zazalar ayrı bir halk olarak tanımlanacaktı.
Türk miliyetçiliğinin İttihat ve Terakki öncesi ve sonrası şekillendiği yıllarda Kürtlerin "Türk soyunun bir parçası" olduğu ileri sürülür Kemalist iktidarla birlikte "Dağlı Türkler" olurlar. Ama aynı zamanda Türk milliyetçisi Kemalistler Dersim jenositi öncesi Zazaların "gerçek Türk soyundan geldikleri" yönünde gizli servis subayı Nazmi Sevgen'e kitap yazdırırlar.
Bütün amaç Kürdistanlıların devlet karşisinda birlikteliğinin önüne geçmek içindi. Kısa bir dönem sonrada Maraşlı Tankut Zazalar üzerine bir kitap yayınlayacaktı.
1938 sonrası Kürdistan'da bir sessizlik sağlandığından bu yönlü çalışmaların durduğunu söylemek gerekiyor. Ne zamanki Irak'ta 1958 darbesi oldu bölgede çok şey değişmeye başladı.
İngiltere ve ABD'nin denetiminde Türkiye, Irak ve İran ve Pakistan'ın içinde olduğu Bağdat Pakt'ı Irak'ta ki darbe sonrası sarsıntı geçirmeye başladı. Irak Sovyetlere yanaşınca bölgede etkisini kaybetmek istemeyen ABD ve İngiltere Türkiye'de darbe tezgahlamaya başadılar. 1960 Cuntası bu şekilde gerçekleşti.

Sovyetlerden Irak'a dönen Molla Mustafa Barzani Kürdistan mücadelesini kaldığı yerden başlatınca Türkiyede yankı bulacağını gören TC yetkilileri hemen eski defterleri karıştırarak daha önce Kürtleri asimile veya etkisiz kılmak için önerilen barajların yapımına başlanıldı. İlk olarak Keban gündeme geldi. Mücadele boyutlandıkça özellikle 1970 sonrası Karakaya ve Atatürk, Hasankeyf ve Dersim'de sekiz tane barajın yapılmasına başlanıldı. Yine Güney Kürdistan ile Türkiye sınır bölgesinde de yeni baraj
yapımı düşünülüyor.
Kürdistan'daki mücadeleye bağlı olarak geliştirilen önlemlerin diğer yanını Kürdistanlıları siyasal ve ideolojik olarakta bölmenin palanları dünde vardı bugünde.
Zazaların "Türk olduğu" yönünde TC bir çok kitap çıkarttı. Tüm amaç Kürdistanlılar arasında olası birliktelikleri kafa karışıklıklarıyla engellemekti.
Zazaca ve Kurmanci asimilasyon amaçlı yasaklı olduklarından yok olmaya doğru gitmekteydiler.
Zazaca Kurmanciye göre daha bir kötü noktadaydı. Kürdistanlılar arasında genel kanı Zazaca Kurmancinin lehçesi olarak görülmesiydi.
Devrimci örgütlerde programlarında Kurmanciyi resmi dil yapacaklarını çoğunluk tarafından konuşulmasına bağlı olarak ele alıyorlardı.
Elbetteki yanlıştı. Binlerce yıllık geneleğe tersti. Günün koşullarına göre her ikiside resmi olmalıydı. Güney Kürdistanda Sorancanın resmi olarak tanımlanması bir yanlışlıktır. Burada öncelikli olan diller ve lehçeler üzerindeki baskıların kaldırılmasıdır. Resmi dil günümüzde anlamsızdır.
Zazaca/Kırmancki/Dımıli, Kurmanci, Soran ve diğerlerinin tümü Kürtçedir. Hepsi Kürtçeyi oluşturmaktadırlar. Eğer yanlızca Kurmanci eşittir Kürtçedir şeklinde bir yaklaşımda bulunursak büyük bir yanlışlığa düşmüş olunacaktır.
Eğer Kürtçeyi tanımlayan herbir farklılığın yani Kurmanc, Zaza, Soran ve diğerlerinin herbiri yalnız başına birer dillerse o zaman Kürtçede yoktur.
Her ulusun şekillenmesi kendine özgüdür. Komşularıyla benzerlikler ve ayrılıklar gösterebilir.
1980 li yılların ortalarında Zazacanın ayrı olduğunu söyleyen Ebubekir Pamukçu İsveçte dergi yayınladı. Daha sonraları Tekoşin örgütünün önderi
Seyfi Cengiz bunun takipçisi oldu. Daha başkalarıda dergiler çıkarttılar.
Ermeni bağımsız Devletinin kurulmasından sonra "Zazaların müslümanlığı kabul etmiş Ermeniler" olduğu tezi ileri sürüldü. Bu tezi savunanlardan biri Avrupa turnesine çıktı. Makaleleri Seyfi Cengiz'in çıkarttığı Desmale Sure'de yayınlandı. Seyfi Cengiz Desmale Sure'de Alevi Kırmancların ayrı bir ulus olduğunu ileri sürmeye başladı. Halen Seyfiyle birlikte hareket etmedikleri halde aynı çizgide olanların internette siteleri var. Gökten gelen koyunlara inananlar nasıl varsa Seyfi Cengiz ve aynı çizgide olanlarada inananlar olacaktı elbette.
Bir kısım Ermeni milliyetçileri Yezidilerin de Kürt olmadıkları yönünde ayrıca dergiler çıkartıyorlar. Peki amaçlanan ne? Bütün sorun Batı-Ermenistan'dan
kaynaklanıyor.
Ermeni jenositi döneminde bir kısım Ermeni yerlerinden ve canlarından olmamak için zorla Müslüman olmak zorunda bırakıldılar. Bunların üzerindeki baskı kalktıkça kendi kimliklerine sahip çıkmaları kadar doğal birşey olamaz.
Kürdistan sorunu oldukça problemli. Yanlışlıklarımız herzaman düşmanlarımız tarafından rahatlıka kullanılmaktadır. Geçmişten gelen sorunları olgunlukla tartışarak, düşmanlarımızın oyunlarını bozarak ve öncelikle bütün sorunların bir numaralı yaratıcısı Türk sömürgeciliğini unutmayarak ve ona karşı mücadele edecek bir çizgide olmamız gerekmektedir. Kürtleri işgalci gören bir mantık kimin yararınadır. Eskilerin deyimiyle "aklı selimmi".

Ben bir Kurmancim ama gizlice yapilan Kurmanc milliyetciligine karsiyim. Hepimiz Kürdüz diyorsak, tüm dillerimiz(bana göre lehce degil)bizim icin büyük bir zenginlik kaynagidir. Hepsinin arkasinda durup hepsini gelistirmeliyiz.Ben bir Kurmanc olarak nasil Kurmancanin yasamasini istiyorsam, digerleride kendi dillerinin yasamasini dogal olarak ister ve bu onlarin hakkidir ayrica tekrarliyorum bu bizim yani Kürtlerin zenginligidir fakat bu baglamda Kürtlerin nasil Kurmanccilik yapmalarina karsiysam zazacilik yapmalarinada karsiyim. Tarihin bize verdigi rolle hepimiz Kürt ulusunu olusturmus bulunmaktayiz. Bir ulus öyle kolay olusmuyor. Tarihiniz bir olacak, ruhsal birliginiz, cikar birliginiz, soy birliginiz... olacak bunlarin hepsi bizde mevcuttur. Bazi zazalarin Sii ve irani olmasi sebebiyle Iran´a siginmalari ise tabiri caizse yanlis ata oynamalaridir. Cünkü Iran sözde Aryan devletidir ama aslinda gizli Perscilik yapanlarin yani Perslerin devletidir. Türkiye cumhuriyetinin bir diger modelidir Iran. Tr´de Türk milliyetciligi, Irandada Pers milliyetciligi vardir ama söylem aynidir. Eksiginiz ne?? Hepimiz kardesisiz..Ayrica Irandaki Siilik anlayisi Aleviligi kendisine yakin görmez. Sünnilik Alevilikten daha cok yakindir Irandaki Siiilige cünkü namaz kilarlar, Camileri vardir, Oruc tutarlar, Hacca giderler...Sadece Farklari ezan okunurken sonuna Hz. Aliyi eklerler veya Kelimeyi sahadet getirirlerken icine Hz. Aliyi eklerler..Uzun lafin kisasi bizi bizden baska kimsenin anlayacagini sanmiyorum. KÜRT MILLIYETCILIGINE EVET ZAZA,KURMANC,SORAN... MILLIYETCILIGINE HAYIR...BEN SAHSIM ADINA BIR KÜRT OLARAK ULUSUMUN ÖNÜNE KOYULAN FARKLILIKLARIMIZI BIZE KARSI KULLANMA POLITIKALARINA KARSI DURUYORUM VE DURACAGIM... ULUSUMA MENSUP OLAN COGUNLUKTA BENIM GIBI DÜSÜNÜYOR...ONUN ICIN ERMENILERDE, TÜRKLERDE BIRAKSINLAR ARTIK BU SACMA POLITIKLARI. KÜRTLER BIR ULUSTUR VE BU ULUS ÖYLE 80 YILDA OLUSTURULMUS BIR ULUS DEGILDIR.BINLERCE YILLIK RUHSAL BIRLIKTELIKLERI VE GECMISLERI VARDIR.

http://www.youtube.com/watch?v=L3BdNnVNOik&feature=related BU ARADA YOUTUBE`A DIKKAT... KÜRTCÜ GÖZÜKÜPTE KÜRT OLMAYANLAR YOUTUBE`TA HICTE AZ DEGIL...KÜRT KIMLIGIYLE GIRIP, KÜRTLERI BIRBIRINE DÜSÜRMEYE CALISANLAR COKCA MEVCUT... YUKARDAKI VIDEO`DA FARKLILIKLARIMIZI BIZE KARSI KULLANMAYA ÖRNEKTIR. ERMENILERIN EZIDILERI FARKLI GÖSTERMEYE CALISMALARININ BIR ÖRNEGI...

Yaratılmak istenen 'Kürt-Zaza'' çelişkisi Türk devlet yetkilileri öteden beri Kürt halkının en doğal insani ve ulusal haklarını inkar etmek için Kürt-Zaza ayırımını yaratmaya çalışıyor ve bu konuda azami bir çaba sarf ediyorlar. Son olarak Türk Genelkurmay başkanı Başbuğ da basına verdiği brifingte aynı yola başvurdu. Bu ayırımda ulaşmak istedikleri en önemli hedef ise, Kürtler'in iç birliklerini dağıtmak ve klasik uygulamaları olan 'Böl-parçala-yönet''; 'küçüğünü koru, büyüğünü dağıt'' siyasetini hayata geçirmektir. Kimileri farkında olmadan, bu siyasetin elini güçlendirmektedirler. Zaza haklarını savunma adı altında çoğu kez 'Kürtler'' diye tarif ettikleri Kurmanclar'la didişmeyi yeğlemekteler. Kürt kültürü ve kimliğinin tarihi kökleri Bugün Kürdistan olarak bilinen coğrafyada binlerce yıl boyunca değişik kavimler bir arada yaşamışlardır. Bunların tarihin değişik dönemlerinde coğrafik, sosyal ve (savaş-çatışma-baskı gibi) 'Siyasi'' nedenlerle göç edip başka yerlerde konaklandıklarını biliyoruz. Bu göçlerde çoğunlukla aynı aşiretten/kavimden gelme insanların her zaman topluca aynı yere gitmediklerini de biliyoruz. Bazen iç çelişkilerden ötürü, bazen de tercihen, aşiretin/kavmin değişik kolları farklı farklı coğrafyaları kendilerine mesken tutmuşlardır. Yüzlerce, hatta binlerce yıl süren farklı yaşamlar, haliyle bu akraba ve muhtemelen başlangıçta aynı dile, aynı gelenek ve göreneklere sahip insanlar arasında zamanla ortaya çıkan değişimlerden ötürü farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Dilleri farklı kanallarda evrimleşmiş, eski kültürlerinin belli yönlerini korumakla birlikte, bazı yönlerini terk etmiş ve buna yeni özellikler eklemişlerdir. Ayrıca yerleştikleri yeni yerlerinde de her biri kendilerine komşu olan diğer insan topluluklarıyla da dilsel-kültürel alışverişlerde bulunduklarından, onlardan da sürekli yeni özellikler kazanarak dil ve kültürlerini zenginleştirmişlerdir. Tabii ki ayrıştıkları akrabalarla da bağları tam anlamıyla kopmamıştır. Değişik tarzdaki kültürel ve üretimsel alışverişleri devam etmiştir. Bu devamlılık onların ortak aidiyet duygularının sürekli canlı kalmalarına yol açmıştır. Bu yüzden bazen coğrafik olarak görece daha uzak bir mesafede olan bu akrabalarını, iç içe yaşadıkları yeni komşularına nazaran kendilerine daha yakın hissetmeye devam etmişlerdir. Dar zamanda, açlık-kıtlık vaktinde, yada kavga-savaş durumunda başvurdukları ilk yer olmuşlardır birbirleri için. İşte bu şekilde uzunca tarihi bir süreç içerisinde oluşan aidiyet duygusu ve dış tehlikelere karşı korunma ihtiyacı, bir birlerinden ayrışmış kesimler arasında ortak bir üst kimliğin oluşmasını sağlamıştır. 'Kürt kimliği'' de böylesi bir sürecin ürünü olsa gerek. Tarihte belli bir kimliğin, gerek üst ve gerekse de alt olsun, tam olarak, ne zaman nerede oluştuğunu bilmek mümkün değildir. Çünkü yazının icat edilmediği süreçleri sadece belli arkeolojik buluntulardan hareketle izleme imkanı vardır. Bu verilerse, halkların kültür ve yaşam tarzları hakkında kimi bilgiler vermekle birlikte, onların dilleri, müzikleri, şarkıları, destanları vb. ayırt edici kimi özellikleri hakkında veri sunamamaktadırlar. Tarihçiler, Hurri ve Urartular'ın tarihin geçmiş dönemlerinde ortak yaşadıklarını ve muhtemelen 'ProtoHurri-Urartu'' dilini(Yani Hurri ve Urartu dillerinin kaynaklandıkları ön-ortak atası) kullandıklarını, daha sonra bunların ayrıştıklarını ve farklı kanallarda evrimleştiklerini düşünmektedirler. Kimi kaynaklar, 'Hurri'' kavramının, 'Öncü savaşçılar'' anlamına geldiğini belirtmektedir. Bugünkü 'Peşmerge'' kavramıyla özdeş. Ama değişik versiyonlar da sözkonusu. Ama her halukarda, 'Kürt'' kavramı ve kimliğinin 'Hurri'' kimliğinden türediği ihtimali oldukça güçlüdür. 'Hor'' 'Hur'', 'Hurri'', 'Hurrit'', 'Kurrit'' gibi kavramlara kökenlik eden 'Kur'' kavramını Sümer'ler Kuzeydeki komşuları için kullanmıştır. Bazen 'Kur'' yerine 'Mar'' kavramına da yer verildiği görülmektedir. (Hurriler'in devamı/veya bir kolu olan Mitanniler'in en büyük ve önemli merkezi ve kült yerinin de bugünkü Mardin olması dikkat çekici). 'Kur'' kavramının bir birleriyle ilintili değişik anlamları vardır. Bunlardan birkaçı şöyle: Kuzey, dağ, dağlık ülke, düşman, yılan, ejderha..(Samuel Noah Kramer, 'Sümer Mitolojisi'', Kabalcı Yayınevi) Görüldüğü gibi Sümer'ler için Kuzeyli komşuları tehlike sembolü olmuştur. Prof. Dr.Hrozny bu durumun Sümerler'le Kuzeydeki kavimler(Bunların arasında Hint-Avrupa'lı kavimler de mevcuttur) arasındaki çelişkilere bağlıyor. Ona göre Sümer'ler, Hazardenizi'nin Doğusu ile Ortaasya arasında yer alan bir bölgeden göç etmişlerdir. Bunlar ilk önce Hazardenizi'nin Güneyinden bugünkü 'Doğu-anadolu'' ile 'Güneydoğu-anadolu''ya yerleşmişlerdir. Ancak daha önce yerleşik olan kavimler onlara rahat vermemiş ve daha Güneye doğru gitmeleri için onları sürekli baskılamışlardır. Böylelikle ta Basra Körfezi'ne kadar inmek zorunda kalmışlardır. Kuzey Mezopotamya ile Güney Mesopotamya arasındaki bir bölgede yer alan Hassuna ve Samarra gibi yerleşim yerlerinde Sümer kültürüyle ortak özellikler gösteren ve Sümerler'den daha eski olan kalıntılara rastlanması, Sümerlerin Kuzeyden Güneye indikleri tezini güçlendirdiği düşünülmektedir.(Bedrich Hrozny, Die Älteste Geschichte Vorderasiens und Indiens) Ancak gerçekten de diğer halkların baskısından mı, yoksa tabii olaylar ve ekonomik sıkıntılardan ötürü müdür, Güneye neden indikleri konusundan henüz kesin veriler mevcut değildir. Tabii yukarıda da dile getirdiğim gibi, hiç bir zaman bir halkın tamamı aynı anda ve aynı yere göç etmemiştir. Sümerlerin de ilk başta önemli bir kısmı Güneye göç ederken, diğer bir kısmının Doğu Akdeniz'in Kuzey kısımlarına yöneldikleri gözlemlenmektedir. Bu kesim de, aradan yaklaşık bin yıl geçtikten sonra Basra Körfezi doğrultusunda Güneye, tarihçilerin deyimiyle 'Babil ülkesine'' gitmişlerdir. Sümerler arasındaki farklılıkların bu şekilde oluşmuş olma ihtimali yüksektir. (Konumuz sümerler olmadığı için ayrıntılı değinmeye gerek yok sanırım. Sadece Sümer 'Üst kimliği'' ile diğer üst kimliklerinin oluşum süreçleri arasında analog kurmaya çalıştım). Sümerlerin tam olarak neden Güneye indikleri bilinmemekle birlikte, Sümer yazılı kaynakları ve mitolojileri, onların Kuzey komşularıyla ciddi sorunlar yaşadıklarını göstermektedirler. Kuzeyli kavimlerin en büyüğü, kendi aralarında güçlü bağlar kurmuş aşiretler konfederasyonundan müteşekkil Hurriler'dir. Sınırları neredeyse Kuzeyde Kafkas dağlarına kadar uzanan Hurriler'in Güneyde, bugünkü Kerkük olan, o zamanların Nuzi şehri ile Zagros'lara kadar uzanmıştır. Batıda ise bugünkü Adana ve İçanadolu'nun sınırlarına kadar uzanmaktaydı. Tarihi süreç içinde Hurri ülkesinin bulunduğu coğrafyada oldukça büyük çalkantılar, altüst oluşlar, yeni göçler (Dışardan gelen ve içten dışa yönelen), önemli siyasi dönüşümler yaşandığı halde, bu coğrafyanın kalıcı ve köklü insan toplumunun yapısında bir süreklilik ve kalıcılığın mevcut olduğu gözlenmektedir. Bu da bu halkın sözkonusu coğrafyadaki köklerinin çok daha eski tarihi dönemlere dayandığını gösteren bir işarettir. Zaten ta 'Neolitik devrim''den beri bu çoğrafyada yaşayan insan topluluklarının güçlü bağlar kurduklarını, kendi aralarında sürekli bir ilişki ağı yarattıklarını ve yerleşik yaşamları arasında tüm yerel farklılıklara rağmen, genel hatlarda 'homojen'' bir karakter taşıdıkları dikkat çekmektedir. Zagroslar'dan başlayıp Kuzey Mezopotamya'ya yayılan, oradan da Harran-Çukurova üzerinden bir kavis çizip Akdeniz kıyıları boyunca yayılan (ve 'Verimli hilal'' olarak adlandırılan kemerin önemli kısmını teşkil eden) bu yerleşim yerleri, bugünkü Kürdistan toprakları içinde yer almaktadırlar. Ortak/Üst kimlik olarak 'Kürtlük'' 'Kürt kimliği''; Kurmanc, Zaza, Soran, Hewreman v.d. halkların ortak kimliğidir. Tüm bunların kendilerini onunla ifade ettikleri ve tanımladıkları üst, çatı kimlikleridir. Bu durumda tek tek diğer kimlikler, 'Kürt kimliği'' çatısı altında kümelenen birer alt kimliktirler. Buna Kurmanc kimliği de dahildir. Kurmanc kimliği; Zaza, Soran, Hewreman kimliklerinin ortak üst kimliği değildir. Söz konusu kimlikler bir birlerine eşit, bir birlerine denk aidiyetlerdir. Her birinin kendi özgünlüğünü yaşatmaya ve geliştirmeye hakkı vardır. Hiç birinin diğerleri üzerinde tahakküm, hegemonya kurmaya hakkı yoktur. Hiç bir dil kendisini diğerlerinin ortak üst dili haline getiremez. Örneğin günümüzde, Güney Kürdistan'da bazen Soranca'yı bir üst/resmi dil haline getirme ve okullardaki eğitimi bu dille sınırlama gibi eğilimler ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık diğer diller ise 'Mahalli'' bir dil olarak algılanmak istenmektedir. Bu, yanlış ve haksız bir eğilimdir. Soranca dili ve kimliği, tüm Kürtler'in kendilerini ait hissedebilecekleri bir dil ve kimlik olamaz. Böylesi bir çaba, oldukça iradi ve objektif koşullardan uzak, keyfi bir tutum olmaktan öteye gidemez. Aynı şekilde birileri çıkıp da Kurmanc kimliğini, dilini tüm Kürtler'i temsil eden bir kimliğe, dile dönüştürmeye kalkışırlarsa; ve yine diğer Kürdi dilleri ve kimlikleri ikinci dereceden, mahalli dil ve kimliklere dönüştürme çabası içerisine girerlerse, yanlış etmiş olurlar. Zaza halkı da, kendi dilini koruma, geliştirme, bununla eğitim ve yayın yapma hakkına sahip olmalıdır. Bu onların vazgeçilmez en doğal ve insani haklarıdır aynı zamanda. Bunun yanında, Zaza kimliğine sahip çıkıp, buna ilişkin hissettikleri aidiyet duygusunu besleyip canlandırmaya çalışırlarsa; bu da meşru bir tutum olur. Ancak bu dil, kimlik ve aidiyet duygusunu, diğer dil ve kimliklere ve en önemlisi de 'Kürt kimliği''ne karşıt bir tarzda savunmaları yerinde olmaz. Bu, Kurmanclar için de geçerlidir, Soranlar için de.. Eğer Kuzey Kürdistan'da Kurmanclar tarafından kendilerine Kurmanc kimliği dayatılsaydı; Zazalar'ın tepkileri haklı olurdu. Kürt kimliği; Kurmanc, Zaza, Soran v.d. kimliklerden hiç biriyle bütünüyle özdeş olmamakla birlikte; bu, Kürt kimliğinin Kurmanc, Zaza, Soran, Hewreman kimlik öğelerini içinde barındırmadığı anlamına gelmez. Tüm diğer kimlikler gibi, Zaza kimliği de diğerleriyle ortak Kürt kimliğine kendisinden renkler katmıştır. Yani Kürt kimliği, biraz da Zaza kimliğidir. Ve yine Zaza kimliği, Kurmanc ve Soran kimlikleriyle ortak paydalara sahip olduğu için, biraz da Kurmancların, Soranların kimliğidir. Bu durum diğer kimlikler için de geçerlidir. Kurmanc, Zaza ve Soranlar'ın bir birleriyle ilişkileri, bütün farklılıklarına rağmen, diğer halklarla kurdukları ilişki gibi olamaz. Örneğin Farsça ve Afganca da Kürdi diller gibi 'İrani diller'' topluluğuna dahil olmakla birlikte, Kurmanc, Zaza ve Soranların bir birlerine karşı duydukları yakınlık ve aidiyet duygusunu Farslar ve Afganlar'la kurmaları sözkonusu olamaz. Bu duygu bazen sözlerle, maddi verilerle anlatılamaz. O sadece hissedilir. 'Biz ve onlar'' ikilemiyle karşı karşıya kalındığında, bir Zaza Farsı, Afganı mı seçer, yoksa Kurmancı, Soranı, Hewremanı mı? Bence ikincilerini.Belki Zazaca, Kurmancca'ya kıyasla dil bakımından Farsça'ya daha yakındır. Ama buna rağmen Zaza'lar, Kurmanclar'la kader birliği etmeyi tercih etmişlerdir. Tarihin belli kesitlerinde, özellikle 15, 16. yüzyıllarda Zazalar'ın bir kısmının İran'a yanaşmaları etnik ve dilsel sebeplerden ötürü değil, tersine dini inaçlarından ötürü olmuştur. Ama günümüzde Alevi inancına sahip Zazalar bilinçlendiklerinden ötürü, Kendilerini İran dini rejimine hiç bir şekilde yakın hissetmemektedirler. Sünni Zazalar ise, her zaman Kurmanclar'la beraber olmuşlardır. Bu bağlamda, yaşanan tarihi gelişmelerden dersler çıkartıp, halklar açısından veya belli bir halkın farklı toplumsal kesimleri açısından önemli olan inançların, yaşam felsefesi ve yaşam tarzlarının da dikkate alınması gerektiği hep göz önünde tutulmalıdır. Kurmanc, Zaza ve Soranlar sadece bir birlerinin dillerine, kimliklerine, özgün kültürlerine değil; aynı zamanda bir birlerinin dinlerine ya da dini inanç kültürlerine de karşılıklı saygı duymalıdırlar. Kanımca bu da 'Kürtler''in aidiyet duygularını geliştirmede önemli bir rol oynayabilir. Zazalar(Ki kendilerine Kırmanc'' diyorlar ve bu da aslında Kurmanc'' ve Kırmanc''ın bir birlerine ne kadar yakın duran iki kimlik olduklarını göstermeye yeter), Kürt kimliğinin oluşumundaki katkılarını inkar edip görmezden gelmemeli; tersine bu üst kimliği koruyarak kendi emeklerine sahip çıkmalıdırlar. Bu sadece Zazalar için değil, Kurmanc, Hewreman ve Soranlar için de geçerlidir. Bu kesimler arasında nüfus sayısı açısından farklılıkların olması, hiç bir şekilde bir kesimi 'Azınlık'' statüsüne düşürmez. Hepsi birlikte çoğunluğu oluştururlar. Türk devletinin 'Azınlık'' meselesini nüfus oranına indirgeyerek konuyu çarpıttığı bilinen bir gerçekliktir. Oysa azınlık veya çoğunluğun sadece nüfus oranına bağlanması yanlıştır. Bu yüzden ne Kürtler 'Türkiyede'' azınlıktır, ne de Zazalar Kürdistan'da . Bu kavrama biraz açıklık getirmekte yarar var. 'Azınlık'', her şeyden önce kendi anayurdu üzerinde yaşamayan insan topluluklarına verilen bir sıfattır. Bunlar tarihin belli dönemlerinde göçler yoluyla gidip başka bir yere yerleşmiş ve hayatlarının geri kalan kısmını nesiller boyu orada geçirmeye devam etmişlerdir. Örneğin Türkiye'deki Gürcüler, Abhazalar, Çerkezler v.b. gibi. Yada Kürdistan'dan Türkiye metropollerine göç eden Kürtler gibi. Bunların yanında Kürdistan'da yaşayan azınlıklar da mevcuttur. Ama Kürdistan'da yaşayan Kürtler binlerce yıldır kendi toprakları üzerinde yaşamaktadır ve bu toprakların sahibi ve mirasçılarıdırlar. Bu açıdan Kürdistan'daki Kürtlerin ulusal, metropollerdeki Kürtlerin ise azınlık sorunları vardır. Bu ikisinin bir birlerinden ayrıştırılması gerek. Birinci kesimin sorunları (kapsayıcı olması isteniyorsa)özyönetimle çözüme kavuşturulabilinir, ikinci kesiminse ulusal-kültürel özerklikle. Zazalar da Kürdistan'da 'Azınlık'' olmadıkları için, onların da özyönetim sorunları mevcuttur. Geleceğin özgür ortamında bu Kürdi halklardan her birinin çoğunluğu oluşturdukları bölgelerde kendi öz yönetimlerini kurmaları onların demokratik haklarıdır.Yine özgür koşullarda kurulacak böylesi yönetimler, kendi aralarında eğer isterlerse federatif veya konfederatif üst siyasal birlikler de oluşturabilirler. Kürt kimliğinin oluşumu, 'Türk kimliği''nin oluşumundan farklıdır. Türk devlet yetkilileri sık sık 'Türk milleti'' nin etnik bir özellik taşımadığını, aynı kültüre sahip insanların sahip oldukları ortak tarihi hafıza ve oluşan birliği sürdürme isteğine dayandığını vurgulamaktadırlar. Sosyal bilimcilerin 'Subjektif ulus'' olarak tanımladıkları bu millet anlayışının Türk ve Kürt halklarının durumuna uyup uymadığını bir önceki yazımda sorgulamıştım.. Uluslaşmada tabii ki subjektif eğilimlerin rolu büyüktür. Hatta vazgeçilmezdir. Ama bütünselliğin sadece subjektif öğelere dayandığını söyleyemeyiz. Subjektif ve objektif öğeler, yani manevi ve maddi öğeler çoğunlukla bir birlerini tamamlarlar. Maddi yaşam ve 'Çıkar'' birliği(Bu sadece ekonomik yaşama indirgenmemeli) ve bunun üzerinde şekillenen manevi-kültürel öğelerin bütününden ulusal bir yapılanma oluşur. Uluslaşma, uzun süren tarihi süreçler içerisinde şekillenir. Kimi dışsal faktörler de bunda rol oynamakla birlikte, esasında gönüllülüğe dayanır. Dayanışmayla başlar, bütünleşmeyle devam eder. 'Aynılaşma'', benzeşme ve ortak paydaların oluşumu süreci gelişir. Ancak bu bütünüyle tekleşme anlamına gelmez. Tekleşme, zoraki ve asimilasyonist siyasetler sonucu oluşur. Kimi halklar dillerini kaybeder, 'Ulusal bütünlük'' içinde erirler. Ama suyun içinde eriyen tuz gibi, şeker gibi o suya tadını vermeye devam ederler aslında. Ve kimi topluluklar, dilsel olarak asimile edilseler bile, tarihi-grupsal hafızalarında kendi aidiyet duydukları kimliklerini saklarlar. Bir şekilde çoğunluktan ayrı oldukları bilincini taşımaya devam ederler. Örneğin Fransa'da görünürde tek dil, tek kültür hakimiyeti mevcuttur. Ama bu, zoraki yaratılmış bir durumdur. Oysa Fransa tam bir halklar, kültürler, diller bahçesidir. Her şeye rağmen dil ve kültürlerini yaşatmayı başaran ve kimliklerini hafızalarında yaşatmaya devam eden Bask, Flaman, Korsika, Oksitan, Breton gibi halklar, kendi ulusal değerlerine sahip çıkıp, bunu yasal temellere oturtmak için yıllardır mücadele yürütmektedirler. Bilindiği gibi Türk devleti de kendisine Fransa'yı örnek olarak kabul etmiş ve 'Tek dilli, tek kültürlü, tek kimlikli'' ulus yaratma sevdasına kapılmıştı. Bu siyaset Fransa'da olduğu gibi, Türkiye'de de iflas etmiştir. 'Kürt kimliği'' ise daha farklı bir seyir izlemiştir. Bu, iradi ve çok kısa zaman dilimi içinde yaratılmaya çalışılan bir mimarlık projesi biçiminde değil, kendi öz dinamizmiyle, tarihin sabırlı demlenişiyle ve gönül birliğine dayalı olarak oluşmuştur. Bir ulus yaratılmaz. Tersine, oluşur. Yaratılmaya çalışılan 'uluslarda'' tekleştirme önde gelir. Oysa oluşan uluslarda aidiyet duygusu ve bilinci öndedir. 'Türk milleti'', 'Türk kimliği'' 'Türkiye halkı'' gibi sıfat ve yapılanmalar, tepeden inme yaratılmaya çalışılan soyut varsayımlara dayanmaktadır. 'Bir/Tek olmak'' ayrıdır, 'Aidiyet'' ayrıdır. Kendisine karşı aidiyet duygusu hissedilen kimlik, farklılıkları bütünleştiren, onları bir ağ gibi ören; emek gibi, goz nuru gibi bir şeydir. Görünmezdir, ama vardır; kendisini hep duyumsatır. Ortak kimlik, kendini karşısındakinde bulmak, karşısındakini kendinde görebilmektir.. Tıpkı ergenlik çağında oluşan arkadaşlıklar, dostluklar gibi. Bu çağdaki gençler, kendilerini içinde bulundukları arkadaşlık gruplarıyla özdeşleştirirler adeta. Ama bu birliktelik eğer arkadaş sevgisine dayanırsa kalıcı olur; aksi taktirde ya dağılır, yada tahakküme, zorbalığa dayalı zoraki bir birlikteliğe dönüşür. Türk devletinin diğer halklarla kurduğu ilişki tarzı ikinci seçeneğe denk düşer. Çünkü ortak emeğe, gönül bağına, özgür iradeye dayanmamaktadır. Halklar, kavimler tarihlerinin ergenlik çağlarında bir birleriyle arkadaşlıklar, dostluklar, kısacası yoldaşlıklar kurdular. 'Yoldaşlık bağı'', onların kendilerini ait hissetikleri ortak kimlikleriydi. Kendilerini onda buldular, onunla bütünleştiler. Ortak şarkılar, ortak marşlar söylediler. Ortak inançları damıttılar yüreklerinde. Bir birlerinin tanrılarına tapınmaya başladılar. Senin tanrın benim de tanrımdır, dediler. Ortak sanatlar geliştirdiler. Dilleri bir koro halinde birleşti, benzeşti ve çok sesli bir orkestraya dönüştü. Kürt kimliği de böyle oluştu muhtemelen. Kurmanc, Zaza, Soran, Hewreman, Lor, Gor, Kelhor, Mad, Goş.. ve daha isimlerini bilmediğimiz, unutulmuş nice kesim, tarihin daha eski renkleri, kimlikleriyle beraber, Hurri, Mitanni, Urartu'dan aldıkları güçle bir araya gelmiş, el ele vermiş, bütünleşmişler.. Bütünleşmiş, ama tekleşmemişler. Farklılıklardan kurulu bir birlik, bir kaynaşma oluşturmuşlar. İşte ulus budur. Zora dayanmayan, gönüllülüğü esas alan, farklılıkları kültürel zenginlik olarak algılayan bir üst kimliktir ulus. Eğer Kürtler, yada onların öncelleri tarihin belli dönemeçlerinde egemenliklerini yitirmeselerdi; iktidarda kalıp bunu sürdürme tutkusuna kapılsalardı; her ülkede olduğu gibi, belki Kürt yurdunda da iç çelişkiler tırmanacak ve belli kesimler ayrıcalıklı bir pozisyon elde etme uğraşı içine gireceklerdi. Bu kesimler aşiretsel-sınıfsal, siyasal oligarşilerden oluşabilecekleri gibi, dinsel veya etniksel kesimlerden de oluşabilirlerdi. Bu egemen kesimler, toplumun diğer kesimleri üzerinde tahakküm kurup, aidiyet duygusuna dayanmayan bir ilişki tarzının gelişmesine yolaçabilirlerdi. Bu durumda muhtemelen Kürt nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan Kurmanclar (Tüm Kürdistan'da 64% olduğu söyleniyor), egemenlik hırsına kapılıp, kendi çıkarlarını üstün tutma, diğerlerini bastırma, hatta giderek asimile etme eğilimi içine girebilirlerdi.. Ama tüm bunlar sadece birer varsayım. Tarihsel gelişim süreci başka bir biçimde yol aldı. Dolayısıyla olasılıklar üzerinden değil, mevcut veriler üzerinden hareket etmek lazım. Şimdiye kadar ülkemizde hiç bir dilin, kimliğin diğer dil ve kimlikler üzerinde hegemonya kurduğuna şahit olmamışız. Tabii yukarıda verdiğim Güney Kurdistan'daki Soran kimliği ve dilini eğemen kılma eğilimlerine ilişkin örnek, bu konuda duyarlı ve uyanık olmamız gerektiğini gösteriyor. Kürdistan'ın hiç bir parçasında, değişik kimlik ve diller arasında negatif rekabetlerin oluşmasına izin vermemek gerek. Bir rekabet olacaksa bu, pozitif anlamda olmalıdır. Yani her kesim kendi dilini, özgün kültürünü, müziğini geliştirmek, nitelikli eserler vermek için bir birleriyle yarışmalıdırlar. Cemal Özçelik Kaynak: www.kurdinfo.com

Zazaca konusan ve kurmanciyi bilen bir kurt olarak kurmanci sorani zazaki ve hewremaninin kurt dillerini olusturduguna kanaat getirmis biriyim. Benimle zazaca konusan anam ve babam bana her daim bizim kurt oldugumuzu söylemistir. Zazaca cok eski ve konsevativ bir dildir bunu dilbilimcileride söyuyor. Biz zazalarin farslarla, pashtunlarla, belucilerle bir tarihi kader birligimiz kulturel birligimiz yoktur. Ermenilerle biraz olsada turklerle hic yoktur. Bizim kurmanclarla soranlarla ve hevramanlarla bir tarihi ve kulturel kader birligimiz vardir. Ben hem kurmanclarla hem zazalarla yasamis ve yasayan bir insanim. Biz bir milletiz kurtluk bizim beraber olan kimligimizin ismidir. Baska iddalar sinek kucuktur ama mide bulandirir misali olan böl yönet politikalaridir. Bunlara fazla kulak asmaya gerek yoktur. Welatperwer selamlarimla.

biz özgür bir zazaistani fasist tc(tirikkkiyaaaa) ve fasist kc(kuroooistan) ye inat kuracagiz ve siz  tc ve kc nin faist itleri istedigniz gibi kudurmusca havlayin salyalar dökün bir bok yiyemiyeceksiniz ne türk nede kürtlerle kardes mardes degiliz,özgürlügüme göz diken kardesim degil düsmanimdir sizin fasist türkiyenizi ve fasist kürdistaninizi sikiyim

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.