بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 10 August 2008

daha önce ergenekoncu öcalan basini gündemde güneye yönellik ici saldiri ve ithamlarla dolu yazi dizilerini buraya asmistim,anlasilan ergenekoncu basin buhuyundan vazgecme niyetinde dgildir,halen güneyi karalamk icin yazi dizilerine devam ediyor.
ergenekoncu öcalani ve ona bagli basin kuruluslarini lanetliyorum.
bu alcaklari teshir edip lanet okumaya devam edecegiz.
bimre xiyanet
bimre öcalan u niviskarên öcalan

Güney'de Askeri Topluma Doğru 1

Tarihsel belleği körelten politikalar

Güney Kürdistan'da Saddam Hüseyin sonrası oluşan Federal Kürdistan yönetiminin bölgeye uyguladığı ekonomik ve siyasi politikaları araştırdık ve halkın günlük yaşamını nasıl etkilediğini bir dosya haline getirdik. Dosyanın bugünkü sayısında Saddam liderliğinde Baas rejiminin Kürtlere uyguladığı politikalar kıyaslanarak hatırlatılıyor. Bugünkü yönetimin petrol politikaları, tarım ve hayvancılığa dönük politikaları irdeleniyor. Dosyada Baas rejiminin zulmünden kurtularak kısmen rahatlayan geniş halk yığınlarının hayat standartlarını, iktidar güçleri ve uzantılarının rant ilişkilerini mercek altına aldık.

Kürdistan coğrafyası oldukça çeşitli yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarına sahiptir. Tarihte birçok sömürgeci güç bu yöredeki pirinç, buğday vb. tahıl ürünlerini, yakın tarihte ise zengin petrol yataklarından faydalanmak için bu coğrafyayı işgal etme gereği duymuşlardır. Sanayi devrimiyle birlikte daha da önem kazanan petrol, demir, bakır vb. madenler bakımında da önemli rezervlere sahip olan Kürdistan coğrafyası, emperyal güçlerin ilgisini sürekli çekmiştir.

Coğrafyanın bol zengin kaynaklarına rağmen bugüne kadar Kürt halkı bu kaynaklardan yeterince faydalanmamıştır. Bu durum tamamıyla Bölge'deki siyasi duruma bağlı olarak gelişme göstermiştir. Tarihin çok uzun bir döneminde sömürge konumunu yaşayan Kürt halkının birçok yönü ile sahip olduğu maddi ve manevi değerler tahrip edilmiştir.

Özellikle kendi toprakları üzerinde üretim yapan, tüm ihtiyaçlarını kendi toprağından karşılayan bir halk gerçekliğinde yurtseverlik ve özgürlük tutkularının çok güçlü olduğunu bilen sömürgeci egemen sistemler, Kürtlerin yaşadığı bölgeyi bir üretim alanı olmaktan çıkararak, toprağı anlamsızlaştırmaya çalışmışlardır. Bu politikayla; halk ile üzerinde yaşamış olduğu toprak arasındaki bağı zayıflatarak, halkların bilincinde ülke için direnişi anlamsızlaştırmayı hedeflemişlerdir. Yakın tarihimizde bile büyüklerimizden çokça duymuş olduğumuz üzerinde yaşadığı toprağı kast ederek; 'bu topraklar namusuz topraktır, karın duyurmaz' sözleri, bu politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 'Namusuz ve karın duyurmaz' bu topraklar ancak hızla terk edilir. Bu durumda bu topraklar için verilecek tek bir damla kandan bahsetmek bile delilik olur.

Baas'ın askeri toplum hedefi

Üretimin, kültür, dil, yurtseverlik ve ulusal bilinç üzerindeki etkisini hiç de küçümsemeyen Baas rejimi, (Güney Kürdistan'da Baas rejiminden önce halk tüm ihtiyaçlarını kendi topraklarında üreterek karşılıyor ve bu noktada çok fazla devlete ihtiyaç duymuyor.) G. Kürdistan'a oldukça kapsamlı bir planla yönelmiştir. Üretim yapan bir halkı kendi rejimi için tehlikeli görmüş olacak ki, uygulamış olduğu özel politikalarla, bölgedeki halkı tümden üretimden kopararak, tüm ihtiyaçlarıyla halkı kendine bağımlı hale getirmeye çalışmıştır. Bu politikayla Baas rejimi; düşünmek ve uygulamaktan alıkonulmuş bir sürü halindeki halk ve yaratılan bu sürü halk üzerinden devlete bağımlı askeri bir toplum yaratmayı hedeflemiştir.

Baas rejimi bu politikalarının ilk adımı olarak, halkın elindeki ekili olan tüm arazileri ateşe vermiştir. Bu durum karşısında isyan eden kesimler, çok şiddetli bir biçimde bastırılıyor, insanlar yerleşim alanlarından toplama kamplarına alınarak üretimden koparılıyor. Tüm ihtiyaçlarından mahrum bırakıldıktan sonra, devlet devreye giriyor. Bu dönemde 4500'den fazla köy boşaltılarak, ismine 'Ordugah' dedikleri ve her birine onlarca köyün yerleştirildiği yüzlerce toplama kampı kuruluyor. G. Kürdistan'dan geriye kalan diğer tüm topraklar, köyler, bağ-bahçe dahil, üretimin yapılacağı tüm araziler S. Hüseyin tarafında para karşılığı alınarak Kürdistan üretime kapatılıyor.

Daha sonra Saddam rejimi, kendine direnen aşiretleri dağıtarak suni aşiret ve aşiret liderleri yaratarak (çete ve çete reisleri) bunlar aracılığıyla sistemini ayakta tutmuştur. Çete reislerine müsteşarlık, parlamenterlik vb. görevler verilerek, toplumun geri kalan kesimi bu çete reisleri aracılığıyla devletle ilişkilendirilmiştir. Özellikle Kürtlere özel olarak uygulanan bu çete statüsü, Saddam tarafından Irak ordusuna askerlikten muaf tutularak Kürt gençlerinin çetelere ilgi duymasına sebep olmuştur. Ancak üye olduğu çete denetiminde, savaş sürecinde silah altına alınma zorunluluğu getirilmiştir. Bu biçimde çete örgütlenmelere hem maddi hem de devletin resmi işlerinde ciddi kolaylıklar sağlayacak imkanlar tanınarak Kürt halkı çeteliğe teşvik edilmiştir.

Petrol politikası

Aslında bu politika Saddam rejimine has bir politika değildir. Bu politika tüm petrol zengini devletlerin uygulamış oldukları 'Petrol Politikası'dır. Uzun yıllardır kendi monarşik iktidar güçlerini sorunsuz bir biçimde devam ettiren bu ülkeler, petrol kültürü dedikleri bir kültür yaratmışlar. Bu politik kültür, Arap emirliklerine özgü olan bir kültürdür. Arap emirlikleri tarafında uygulanan ve bugün Güney Kürdistan'da da adım adım uygulanan bu politika, diktatöryal rejimlerin sosyal, toplumsal ve siyasal zeminini teşkil eder.

Petrol politikasının gerçekleştirilebilmesi için;

1- Öncelikle halk tümden üretimden koparılmalıdır. Geniş ve verimli topraklara sahip olsalar dahi hiçbir şekilde ekim yapılmaz, bazı ülkelerde ekilecek arazilerin engellenmesi için halkın elindeki tüm topraklar, yüksek rakamlar karşılığında devlet tarafında satın alınır ve boş bırakılır.

2- Ülke sınırları içinde ağır sanayi geliştirilmez, daha fazla montaj ve hafif sanayiyle sınırlı kalınır.

3- Ülke içindeki maddenler işletilmez, işletilse bile devlet (emirlikler) denetiminde yapılır.

4- Toplum büyük oranda işsiz bırakılır.

5- Ülkede tüketilen her şey dış pazardan temin edilir. Ucuz bir fiyat karşılığı pazara sunulur. Örneğin: S. Hüseyin, pirinç, buğday, yağ, şeker, çay vb. temel gıda maddelerinin çoğunu dış pazarda temin eder. Ucuz bir fiyat karşılığı kendi ulusal pazarına sunar. Halk bu ucuzluk karşısında çalışmayı çok anlamsız bulur. Zaten çalışsa bile ürettiği mal istenilen fiyatta pazar bulamaz.

6- Bu ülkelerde tek geçim kaynakları petroldür. Siyasi iktidarlar halkın tepkisini dindirmek için halka sınırlı da olsa bir pay ayırırken, diğer taraftan da toplumu iradesizleştirerek kendilerine bağımlı hale getirirler.

7- Toplum içinde kendine yakın buldukları akraba ve yakın çevrelerine biraz daha fazla pay vererek iktidara küçük de olsa ortak ederler. Bu kesimler, iktidarın toplum içindeki sesleri olurlar. Bunların çocukları ise dışarılarda okutularak kendi düzen ve sistemleri için kadro haline getirilir. Yine toplum içinde etki ve güç sahibi olan kesimlere karşı da aynı politikalar uygulanmaktadır. Böylelikle toplum iliklerine kadar parçalanarak örgütsüz ve iradesiz bırakılarak teslim alınmaktadır. G. Kürdistan'daki gidişata bakıldığında hiç de iç açıcı bir durum olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugün mevcut siyasi erkin ve Federal Kürdistan devletinin önemli yerlerinde bulunan ezici kadroların çoğunun yaşamış olduğu devlet tecrübesi ve deneyimi Baas deneyimidir. Ve şu anda pratik olarak da örnek aldıkları modelin Baas modeli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Örneğin: 1991 yılından sonra gelişen otonom bölge oluşumu halka büyük bir moral kaynağı olmuş. Halk; 'Baas rejimi üzerimizde, psikolojik, sosyal, siyasal ve ekonomik baskı kurarak bizi teslim almak istiyordu. Oysa 1991 yılından sonra tamamıyla farklı bir durum ortaya çıkmıştı. Kürt halkının kendi siyasi iradesini beyan etmesi için objektif koşullar oluşmuştu' diyor.

Halkın bu süreçten sonra oluşan siyasi iradeden en büyük beklentisi, ekonomik olarak tabandan bir iyileştirmenin yapılabilmesi, yakılan köylerin tekrardan kurulması, bağ-bahçe, ziraat ve hayvancılık kısacası Kürdistan'ın tekrardan üretime açılması için teşvik ve yardımın yapılması beklentisi sözkonusudur. Bunun yanısıra Saddam rejimi tarafından verilen zararların en azında bir kısmının tazminidir.

Oysa bugüne kadar yerel hükümet tarafından somut olarak atılan tek bir adım sözkonusu değildir.

Alıklaştırma politikası

Kürt toplumu giderek üretimden koparılıyor. Kırsal kesimde tarımsal üretimin canlandırılması, yıllardan beri ekime açılmamış arazilerin tekrardan açılması, büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvancılığın geliştirilmesi için herhangi bir yardım ve teşvik yapılmadığı gibi halkın bu alanlara yönelik olan ilgisini azaltmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Köylere elektrik, yol, hastane, okul, tarımsal gelişim için kredi vb. yardımların hiçbiri yapılmamaktadır. Kırsal bölgeler adeta insansızlaştırılmaktadır.

G. Kürdistan'da işsizlik sorunu oldukça ciddi bir sorun olarak görülmektedir. Kürdistan'daki inşaat sektörünün bir dönem karşılamış oldukları bu sorun ilerde daha somut olarak açığa çıkacaktır. Örneğin; Süleymaniye'deki iş ve işçi bulma kurumu dört yıl içinde kendine başvuran 27 bin kişinin işsizlik formu doldurduklarını, bunlardan ancak 829 kişiye iş bulabildiklerini, diğerlerinin hala işsiz olduklarını ifade ediyor.

Militarist topluma doğru

Ziraat ve hayvancılık, balıkçılık, kümes hayvanı yetiştiriciliği yok denecek kadar azalmış. G. Kürdistan'da en fazla bulunan iş peşmergelik ve polisliktir.

Bu durum kesinlikle yerel hükümetin teşviki ve bilinçli bir politikası olarak geliştirilmektedir. Güney Kürdistan'da neredeyse her evde birinin ya da ikisinin peşmerge veya polis olduğu militarist bir toplum gerçekliğine doğru evirilmeyi yaşadığını belirtmek gerekir. G. Kürdistan'da peşmergelik hirbir özel koşul taşımadan herkesin çok rahatlıkla başvurduğu ve kabul edildiği bir iş kapısına dönüştürülmüştür. Ayda on gün bağlı olduğu karakolda, 20 gün izin kullanmasına imkan veren bir iş gençlere oldukça cazibeli gelmektedir. Bu durum Güney'in ekonomik altyapısı açısında oldukça tehlike arz etmektedir. Hem genç insanların başka mesleklerde ve işlerde yetenek kazanması önünde engel teşkil ederken diğer taraftan neredeyse iş sahası anlamında Güney'de peşmergelik ve polislik tek sektör haline gelmektedir. Geriye kalan kesimlerin çoğuna da çeşitli adlar altında maaş bağlanmıştır.

Bugün Güney'de resmi olarak maaşa bağlanmış bir milyon yüz bin kişi vardır. Nüfus genelinin tam olarak beş milyonu bulmadığı bir yerde çoğunun hiçbir iş yapmadığı halde bu kadar insanın Federal Hükümet tarafında maaşa bağlanması normal bir durum olmasa gerek. Japon atalarının 'balık yedirmeyi değil balık yakalamayı öğret' demesini hatırlamadan edemeyeceğim.

Üretmeyen toplum
Dört-beş milyon nüfusu olan bir toplumun tümden peşmerge ya da polis olması mümkün mü? Bu tamamıyla diktatöryal bir rejim anlayışından kaynağını almaktadır. Toplumun tümünü kendi himayesinde, çarkının bir parçası olmaya zorlamanın zihniyetidir.

Böylesi bir toplumsal yapı tamamıyla göbekten iktidara bağlı, iktidar çarkının bir dişlisi durumuna dönüşmüş, ama iktidardan pay alamayan bir toplum gerçekliğini ifade etmeyecek mi? Zaten üretim ve emekten kopmuş bir toplumdan demokratik refleksler beklemek akıl karı değildir.

Bunun yanısıra üretimden kopmuş bir toplum tümden dışa bağımlı hale gelir, bir kere kendine özgü pazarı olamaz. Bu da toplum olarak iradelerinin dış güçler tarafında sürekli ipotek altına alınma tehlikesini beraberinde getirecektir. Uzun süre tüm ihtiyaç ve giderlerinin dış güçler tarafında temin edildiği, sürekli dış tehdit altında olan toplum gerçekliği, teslimiyet ve işbirlikçiliğe zorlanır. Bu durum tepkisiz, dirençsiz bir toplumun nüvelerini güçlendirir.

Aynı zamanda bu politikayla, toplum içinde gelişebilecek olası üçüncü alanı yani sivil inisiyatif zeminini zayıf kılacaktır. Böylesi bir toplum gerçekliğinde sivil toplum hareketleri gelişemez. Aksine devlete ve iktidara bağımlı dernekleşmeler çoğalır. Bu durum devam ettikçe toplum içerden bir çürümeyi ve yozlaşmayı yaşayacaktır. Çeteleşmeler, rüşvet, yolsuzluk vb. şeyler başını alıp gidecektir. Toplumun bir ucu büyük bir zenginlik ve refah içinde iken, diğer bir ucu ise en aşağı tabakadan yoksulluk ve sefalet yaşayacaktır. Bu uçurum giderek derinleşecektir.

Güney Kürdistan'da ekonomik anlamda tehlikeli bir gidişatın olduğu ve toplumsal üst yapı olarak da bu biçimiyle giderse hızla diktatöryal bir rejime doğru ilerleyeceğini şimdiden söylemek erken olmayacaktır.

Ekonomik dışa bağımlılık

Güney'in ekonomisinin temeli dış kaynaktır. Kendi topraklarında üretime dayalı ekonomik değeri yok denecek kadar alt düzeylerdedir. Ekonomik bir altyapı olmadığı gibi bu noktada herhangi bir çabadan bahsetmek de mümkün değildir. Hastane, okul, sosyal hizmetler ve günlük ihtiyaçlarının çoğu Türkiye ve İran gibi ülkeler tarafından karşılanmaktadır. Irak petrol ülkesi olmasına rağmen günlük benzin Türkiye'den gelmektedir. Ama biz biliyoruz ki Kerkük-Ceyhan boru hattı Irak'tan gitmektedir. Mevcut konumda G. Kürdistan, yiyecek, içecek, giyim, kuşamı ile iğneden ipliğe kadar her şeyiyle dış pazara bağlanmış durumdadır.

Bu ülkeler yeniden köklü bir biçimde G. Kürdistan'ı sömürge haline getirmiş durumdadırlar. Yeni sömürgecilik modeli ile gelişen bu durum karşısında siyasi iradenin bağımsız olmasını beklemek ham hayalcilik olur. Bir gün bile Pencewin (İran kapısı) ya da Habur (Türkiye kapısı) Gümrük Kapısı'nın kapanması toplumu bire bir etkilemektedir. Bu durum ister istemez siyasi iktidar üzerinde de ciddi bir baskıya dönüşmektedir.

Hazırlayan:
YUSUF ZİYAD

Degerli Arkadaslar Bundan sonra Ocalanin uzerinde bence fazla durulmamalidir. Öcalan´i bundan sonra ne kadar daha fazla desifre edersek, bu Ocalanin isine o kadar cok daha yarayacaktir!! Ocalanin desifre edilecek baska bir yani kalmamistir artik. Hic bir suphe yoktur ki Ocalan devletin en has usagidir. Bunda hepimiz hemfikiriz. Yil 1999 Öcalan yakalandiginda, devlet cok sinsi bir plan yururluge koydu. Govdesi disarida, basi ise ele gecip iceri konulan PKK´nin Kurt ulusal davasina karsi nasil kullanilacagi plani yaratildi. Bu plana gore, TC kürt kitlelerini hareket halinde tutmak ihtiyaci icinde oldugundan, Ocalani sonuna kadar kullanacakti. Kitlelerimiz ne yazikki bu oyunu daha anlamamistir. Kitlelerimize kiyas edilebilcek bir veri tarafimizdan verilmiyene kadar, onlar hala 1999 öncesi atmosferin etkisinde hareket edeceklerdir. Devam edecek...

asagidaki arkadas yanlis bulmus oysa kitlenin 1984-99 da takilip kaldigi teshisi cok dogru. bu koca kitlesel enerji bu yillarda takilidir nicin ve niye? once uzerine bina insa etmeye cabaladigimiz bu malzemenin (halk diyen var ben matrix diyorum ki daha afilli ve matrixe laf soyledigim de de vayy sen halka hakaret ettin protestolarini savusturmasi kolay) kivamini, sinir uclarini, sevyesini, kapasitesini, halini, degisim hizini ivirini zivirini iyi bilmek lazim iyi ogrenmek lazim. bunlari bilmeden kehraman halk fedakar halk kaypak halk bu sifatlarla hic bir sey anlasilmaz. problemin adresi orada ve elimizde veri yok veri mitinglerden baska mitingler sosyal psikolojinin bir hayli degistigi ve yaniltici izlenimlerin edinildigi yerlerdir. var mi veri toplayacak networkumuz yok mu? o halde kulli mahfis ta bu isler olana kadar talep citanizi asagiya indirin! siz indirmezseniz el oglu size hatirlatir. hurmetler HeK

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.