بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 8 Gul 2008

Kürtlerde Savunma Geleneği ve Entellektüel Alan

Geçtiğimiz yaz sonunda Vate Yayınevi tarafından yayımlanan [b]“Kawa Davası Savunması ve Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği“[/b] adlı kitabımla ilgili değişik değerlendirme ve eleştiriler yapıldı. Bunlarla ilgili olarak şimdiye kadar kamuoyuna açık bir değerlendirmede bulunmadım. Bunun önde gelen nedenlerinden biri, kitap hakkında tek tek kişilerle bağımsız tartışmalar yürütmek yerine, yapılan eleştiri ve değerlendirmeler arasından, kamuoyu önünde açık bir tartışma yürütmeye değecek nitelikteki husus ve eğilimleri konu edinen daha genel -ve tercihen teorik- bir tartışma yürütmeyi arzuluyor olmamdı. Son olarak Şakir Epözdemir'in kaleme aldığı “’Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği' veya Savunmamın Savunması“([1]) adlı yazı vesilesiyle, sözü edilen kitabın okunuşunda kendini gösterdiğini düşündüğüm bazı sorunlara değinmek istiyorum. Bu sorunlar, başlıktan da anlaşılacağı gibi esas olarak Kürt entellektüel alanıyla ilgilidirler.

Önce okumamış okurlar için kitabı özetlemek istiyorum. Sözü edilen kitap, gerçekte iki alt kitaptan oluşuyor: Sunuş ve Savunma. Sunuş adını taşıyan birinci kitap altı bölümden meydana geliyor: Birinci bölüm, mahkemede savunulan Kawa örgütünün kısa bir tarihçesine ayrılmıştır. İkinci bölüm, Elazığ Kawa davası savunmasının kaleme alındığı koşulları anlatıyor. Üçüncü bölüm, Savunmanın yol açtığı bazı sonuçları ele alıyor. Dördüncü bölüm, Savunma ile yazarının o dönemdeki (1982) kişisel ilişkilerini konu ediniyor. Beşinci bölüm, 1800'lerin sonlarından 1984 yılına kadar olan dönemde Kürtlerdeki siyasi savunma geleneğini inceliyor. Altıncı bölüm ise Savunma ile ilgili teknik bilgiler aktarıyor.
Burada kısaca Savunma (büyük harfle) olarak adlandırılan ikinci kitap ise Elazığ Askeri Sıkıyönetim Komutanlığı bünyesinde görülen Kawa davasında mahkemeye sunduğum savunma metninden oluşuyor. Bu metnin önemli konuları ise şunlar: Resmi ideoloji, Sömürgecilik, Kürdistan'ın bir ülke olarak orijinalitesi ve bunun Sömürgesel bir devrim olarak Kürdistan devrimine etkileri, bağımsız örgütlenme, Kürdistan devriminin hedefleri ve itici güçleri, silahlı mücadele ve terörizm.
***
Gelelim eleştiri ve değerlendirmelere.
12 Eylül cuntasının ölüm tehditleriyle dolu cezaevi hücrelerinde, her türlü olanaktan yoksun biçimde ve büyük ölçüde gizlice hazırlanan Savunma'yla ilgili olarak Kürtler cephesinden fazla değerlendirme yapılmadı. Bana kişisel olarak ulaşan veya İnternet ortamında yayımlanan az sayıdaki değerlendirme genellikle beğeni ve/veya hayret ifadelerinden oluşuyordu. Hayret, o koşullarda böyle bir metnin kaleme alınabilmiş olması; beğeni ise başta “bağımsız örgütlenme“ konusu olmak üzere Savunmada yer alan çeşitli teorik tespit ve açılımlar bağlamında dile getirildi. Bu beğenilerin bir kısmının Kawa çevresiyle ilişkili kişilerden gelmesi ve Kawa'nın geçmişte tuttuğu pozisyonun doğruluğunun, Kawa'nın haklılığının ve dürüstlüğünün vb. kanıtı olarak sunulmuş olması ise ayrıca dikkat çekiciydi. Bu son noktanın benim açımdan önemi, aşağıdaki paragraflarda geliştirmeye çalışacağım tartışmayla ilişkisinden geliyor.
Eleştirilere gelince; kitabın en çok tartışılan ve eleştiri alan bölümü Sunuş oldu. Burada da iki alt bölüm özellikle dikkat çekiyor: Kawa örgütünün tarihçesi niteliğindeki birinci bölümle, Kürtlerde siyasi savunma geleneğini inceleyen beşinci bölüm. Birinci bölüme ilişkin değerlendirmeler daha çok Kawa örgütüyle ilişkili kişilerden gelirken, beşinci bölümle ilgili değerlendirmeler genellikle Kawa dışındaki Kürt hareketlerine mensup kişilerden geldi.([2])
Bu son husus, kitabın okunuş tarzıyla ilgili bir firkir vermesi bakımından dikkat çekicidir. 1970'lerde Kawa'yla ilişkili olan okurların birinci bölüme, 1970'lerde diğer Kürt hareketleriyle ilişkili olanların da beşinci bölüme odaklanmalarından çıkan sonuç şudur ki eleştiri ve değerlendirme sahiplerinin büyük çoğunluğu daha çok kendi kişisel-grupsal pratikleri çerçevesinde bir okuma yapmaktadırlar. Ya da en azından dışarıya yansıyan boyut bu olmaktadır.([3])
Bunun son örneklerinden biri, Şakir Epözdemir'in yukarda anılan yazısıdır. Yazının başlığı durumu yeteri açıklıkta ifade ediyor: “’Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği' veya Savunmamın Savunması“. Başlığın ima ettiği gibi, Epözdemir, bütün kitabı, bir bakıma Sunuş'un beşinci bölümünde yer alan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi savunmalarını konu edinen alt bölümdeki Şakir Epözdemir'in savunmasıyla ilgili paragraflara indirgemiş ve buna karşı bir “savunma“ yazmıştır. Keza yazdığı şeyi, sanki ortada Epözdemir'in 1969'daki savunmasını mahkum etmek isteyen bir iddianame varmış da buna karşı bir savunma yazıyormuş edasıyla “savunma“ olarak adlandırması da, Epözdemir'in kendi dar pratiği çerçevesinde bir okuma yaptığını düşündürüyor.
İlerlemeden belirteyim ki elinizdeki yazı, Şakir Epözdemir'in eleştiri ve değerlendirmelerine karşı kaleme alınmıyor, yukarıda da belirtildiği üzere sadece o vesileyle kaleme alınıyor. Sayın Epözdemir'in anılan yazısını değerlendirmek ayrı bir iştir. Üstelik de zor bir iş! Çünkü sayın Epözdemir'in 20 A4 sayfası tutarındaki yazısında neredeyse yok yoktur: Şerefnamedeki bazı verilere dayalı, Kürdistan'daki geleneksel aydınlarınkini andıran tarih yorumlarından dost serzenişlerine; 1969 savunmasıyla ilgili yeni verilerden eski yoldaşlarıyla ve Kürt sosyalistleriyle olan tartışmalarına; bireysel dürüstlük ve istikrar iddialarından anti-entellektüel popülist tavır alışlara, Kürt hareketinin önderliğini Kürt burjuvalarına terketmediğimiz müddetçe kurtulamayacağımız kehanetinden, Kürtlerin bugün içinde bulundukları kötü durumun sorumlusunun Kürt sosyalistleri olduğu iddiasına kadar uzanan bir çok iddia, tespit, tartışma, suçlama, onaylama, reddiye, kızgınlık, babacanlık, eleştiri vb. gayet serbest stilde ard arda dizilmiştir. Bu kadar geniş alanlara yayılan konuları belli bir bütünlük içinde kalarak anlatmak ne kadar zorsa, bunlara belli bir bütünlük içinde kalarak cevap vermek de (cevap vermenin gerekli olduğu noktalarda kuşkusuz) o kadar zordur!
Ama sorun sadece bu değildir. Sayın Epözdemir, benim kitabım vesilesiyle okura bir tür ömür muhasebesi de yapmaktadır. Okurlarına bu mücadeleye nasıl başladığını, nasıl yürüttüğünü, nasıl istikrarlı bir çizgi izlediğini ve gelinen noktada hayatın kendisini nasıl doğruladığını anlatmaya ve kanıtlamaya çalışmaktadır. Bir diğer deyişle benim Epözdemir'in 1969'daki savunmasıyla ilgili yapmış olduğum analiz, sayın Epözdemir'in bir altın vuruş yapmasına vesile olmuştur. Kendi payıma, yaşça bizden önceki kuşağa mensup bir aydınımıza böyle bir fırsat yaratmış olmaktan gelen mutluluk dışında bu öyküde beni ilgilendirecek fazla bir şey bulamıyorum. Bunu söylerken elbetteki elinizdeki yazı bağlamında konuşuyorum. Değilse, sayın Epözdemir'in bu yazısı da, tıpkı benzer nitelikteki diğer yazılar gibi, başka çalışmaların konusu olabilir. Ve bu çalışmaların illa ki Kürt hareketinin geçmişiyle ilgili çalışmalar olmaları da gerekmez. Sayın Epözdemir'in yazısının beni elinizdeki yazı bağlamında ilgilendiren boyutlarına gelince, bunların başında, yukarıda belirttiğim gibi, bu yazının dar pratikçi okumaya bir örnek oluşturması geliyor.
Yanlış anlaşılmasın, herhangi bir kitapla ilgili yapılacak bir değerlendirmenin mutlaka o kitapta ele alınan bütün konuları ele alması gerektiğini iddia ediyor değilim. Bir kitapta yer alan tek tek konularla ilgili spesifik değerlendirmeler de yapılabilir. Hatta kitap değerlendirmelerinin genellikle böyle olduğu bile ileri sürülebilir. Dolayısıyla burada ilginç olan kitapla ilgili değerlendirme ve eleştirilerin çoğunluğunun spesifik konularla sınırlı olmaları değil, ele alınan spesifik konuların, genellikle eleştiri sahiplerinin kişisel veya grupsal pratikleriyle sınırlı kalmalarıdır.
Kawa davası savunması türünden bir kitabı okurken Kürt hareketine mensup bir kişinin, kitabın mensubu bulunduğu grup veya örgütle ilgili bölümlerine özel bir ilgi duyması, bu bölümleri belli bir titizlenmeyle, belli bir bilgi birikimine sahip olarak ve daha rahat eleştirebilecek bir pozisyondan okuması gayet normaldir. Dikkat çekici olan bu değildir, dikkat çekici olan, kitabın büyük ölçüde bu perspektiften okunuyor olmasıdır. Oysa kitap, ya da daha dar anlamda konuşursak Sunuş'un anılan iki bölümü, herhangi bir örgüt adına yapılmış bir savunmanın incelenmesinden ibaret değildir. Kitapta, 1984'e kadar gerçekleştirilen ve ulaşılabilmiş veya hakkında bilgi toplanabilmiş bütün mahkeme savunmaları ele alınmış; bunun da ötesinde, söz konusu savunmalardan kalkarak yaklaşık yüz yıllık bir dönemde Kürtlerin zihniyetlerindeki değişme ve gelişmelerin bazı boyutları incelenmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla ortaya çıkan şeye bir tür düşünce tarihi veya bir tür zihniyet haritası gözüyle de bakabilirsiniz.
Kitapta çizilen harita büyük ölçüde veya tamamen yanlış olabilir; ya da ana hatlarıyla doğru olup bazı eksiklikler ve yanlışlıklar içerebilir. Bunların hepsi mümkün ve tartışılmaya değer. Ama kitapla ilgili eleştirilerin hatırı sayılır bir bölümünün, bu haritanın varsayımları, temel kavramları, kullandığı malzeme ve metotla ilgili konular yerine, değerlendirme sahibinin özel olarak kendi grubuyla ilgili alt bölümlere veya paragraflara odaklanması ve bunu da büyük ölçüde savunmacı bir perspektiften yapması, kitap okumayla ilgili özel bir sorundan ziyade, Kürt entellektüel dünyasıyla ilgili daha genel bir sorunla karşı karşıya olduğumuza delalettir. Meselenin okumakta olduğunuz yazıya konu edilmesinin ana nedeni de budur.
Sorunu, kısaca, dar kişisel pratiklerin üzerine çıkabilen bir bakış açısına sahip olamamak şeklinde formüle edebiliriz. Bu problem, Kürt aydınları arasında her zaman vardı; fakat 1990'larla birlikte giderek ağırlaştı. Hazin (belki de ironik) olan şudur ki, 1990'lar, bu problemi aşabilmek için gerekli iktisadi, sosyal, siyasal, örgütsel ve kültürel olanakların genişlediği; bireysel istek ve umutların hayli yükseldiği bir dönemdi. Ama olmadı, Kürt hareketi bu olumlu faktörlerden yeterince yararlanamadı.
Böyle olmasının birçok nedeni var. Her şey bir yana, geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar Kürtlerde modern manada entellektüel birikime sahip olabilmenin tarihsel ve toplumsal zemini mevcut değildi. O kadar ki, okuma yazma gibi asgari zihinsel faaliyetler bile nadirattan sayılırdı. Bunu söylerken göz önünde bulundurduklarım sıradan Kürtler değildir. Bizzat Kürt egemen sınıfları arasında da durum farklı değildi. Geçen yüzyılın ortalarına kadar bir dereceye kadar yarı-göçebe halde yaşayan bir toplumdan bahsetmekte olduğumuzu unutmayalım. Okuma yazmanın sıradan Kürtler arasında görece yaygınlaşması için 20. yüzyılın son çeyreğini beklememiz gerekti. 1975'ten sonra şekillenen Kürt hareketi, bir bakıma bu toplumsal ve kültürel gelişmenin ürünüydü.
Ne var ki uygun bir sosyal zeminin oluşması, bir gelişmenin kendi sonucuna varması için her zaman yeterli koşulu oluşturmaz. Başka şeylerin yanı sıra bu hedefi gerçekleştirmeye yönelik iradi çabaların da olması gerekir. İşte bu noktada Kürt hareketinin sözü edilen zemini güçlendirici rolüne geliyoruz. Kürt hareketi, az evvel belirtildiği gibi sadece toplumdaki modernleşme sürecinin tetiklediği aydınlanmanın bir ürünü değildi, aynı zamanda, Kürt tarihinde ilk kez, Kürtler adına bir entellektüel birikim yaratma sürecini besleyen toplumsal zemini güçlendirecek bir faktördü de. Herhangi bir sosyal hareket, sosyal gelişmelerin ve değişmelerin sadece sonucu değildir, aynı zamanda o sosyal zeminin kurucusu ve geliştiricisidir de. Ama Kürt hareketinin bu rolünü layıkıyla oynayabildiğini söylemek zor. Özellikle de 12 Eylül döneminden sonra. Çünkü 12 Eylülden sonra hareketin dışarıya açılması gibi olumlu bazı faktörlerin yanı sıra birçok olumsuz faktör de devreye girdi.
Bunların tümünü ele almak ayrı bir yazıyı gerektirir. İlk elde akla gelebilecek iki tanesini saymak gerekirse, Abdullah Öcalan ve PKK'nin, geleneksel önderlik tarzını önce inşa, sonra da tahkim etmek amacıyla([4]) Kürt hareketinin ana damarı arasında başlattığı aydın aforizması ile, son onyıllarda dünya ölçeğinde giderek güçlenen liberal ve post-modern düşünce akımlarının Kürtler arasındaki eklektik yansımalarını sıralamak mümkündür. Bu faktörlerden birincisi Kürt hareketinin ana damarını kötürümleştirirken, ikincisi bu damarın dışında kalan aydınları kırmıştır.
Öcalancı hareket, milyonlarca insanı kucaklamasına ve bir ulusal hareketin organik aydınlarını oluşturabilmek için gerekli bütün fiziki, mali, mekansal vb. olanaklara fazlasıyla sahip olmasına rağmen organik aydınlarını yaratamadı. Bu konuda ulaşılan nokta, böyle bir hareketin yaşı, genişliği, imkanları, ama en önemlisi ihtiyaçlarıyla uyumlu değildir. Otuz yıl sonra PKK hâlâ dışardan ödünç almalarla işi idare etmeye çalışmaktadır.([5])
Kendi varlık nedenlerini PKK karşıtlığına dayandıran ikinci kulvardaki Kürt aydınları ise, savaşın üçüncü kişilere alan bırakmayan acımasız kanununun yol açtığı sorunlarla boğuşmaktan mecalsiz kalınca, ya doğrudan Türk sistemine, ya PKK'nin devletle uzlaşan yeni çizgisine, ya da Güney Kürdistan yönetimine yamanarak veya katışarak pozisyonlarını kaybettiler. Bugün, bu eğilimlerin dışında kalmayı başarabilmiş az sayıda aydın vardır ikinci kulvarda.
Anılan üç eğilime de örnek bulmak kolaydır, özellikle de ikinci ve üçüncü eğilimlere. Farkedilmesi kadar ifade edilişi de görece daha fazla sıkıntı yaratacak olan birinci eğilime örnek vermek gerekirse, ölümünden hemen önceki dönemde izlediği çizgisiyle Orhan Kotan ve bugünlerde izlemeye çalıştığı hükümet yanlısı çizgisiyle Ümit Fırat zikredilebilirler. ([6])
Kişi isimleri üzerine kurulu örnekler, entellektüel sığlıkla karakterize olan bir ortamda, tartışmanın, kendi amacının ve kulvarının dışına çıkması ithimalini güçlendirdiği için şahıslarla ilgili örnekleri bırakıp geriye, konunun kendisine dönersek şunları söyleyebiliriz: Kürt aydınlarının yukarıda tanımlanan üç pozisyonu, bu alanı anlamak ve müdahale etmek isteyen herkesin görmesi ve analiz etmesi gereken bir kompozisyonu yansıtır. Ancak bu kompozisyonun durağan olmadığını da eklemek gerekir. Çünkü Kürt toplumu, iktisadi ve sosyal alanlarda, bir ölçüde entegre olduğu Türk toplumuna paralel ve bazı alanlarda da ondan da hızlı bir şekilde değişmektedir/değiştirilmektedir. Bu, aynı zamanda sosyolojik bir çeşitlenme demektir ve genel planda sınıflandırma prensiplerinin ve kriterlerinin ömrünü kısaltan bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla yapılacak tüm sınıflandırmaların belli bir değişim ekseninden, ve ortaya çıkan yeni pozisyonların gelişim seyirlerini hesaba katacak tarzda yapılmaları gerekmektedir. Dahası, sözü edilen gruplaşmalar, bir dereceye kadar politik güçler tarafından belirlendikleri için entellektüel alanın politik alana karşı olan duyarlılığı da hesaba katılmak durumundadır. Bütün bunlar, Kürt entellektüel dünyasında yukarıda sözü edilen pozisyonların dışında ya da üstünde yeni pozisyonlar yaratabilme olanak ve yeteneklerinin oluşumu, gelişimi veya geliştirilmesi bağlamında dikkate alınması gereken hususlardan birkaçıdır.
Ama şimdiki konumuz bu değil. Şimdiki konumuz, sözü edilen üç pozisyonu kesen ortak bir eksen olarak Kürt aydınlarının önemli bir kısmının kendi dar pratiklerinin üzerine çıkamamaları durumudur. Sunuş'un 1. ve 5. bölümlerine yöneltilen eleştirilerin bir kısmı, bu durumun dışavurumları olarak görülebilirler. Çünkü kendi dar pratikleriyle ilgili olduğu yer ve zamanlarda kitaptaki tespit ve analizleri eleştirenlerin önemlice bir kısmı, kitabın başka kişi ve grupların pratikleriyle ilgili tespit ve analizlerini genellikle onaylamakta, bazen de övgüyle zikretmektedirler. Farklı değerlendirmeler arasındaki ortak noktalardan biri de budur.
Peki buradan ne sonuç çıkarmak gerekir?
Toplam sonuçtan hareketle ortada aslında bir eleştirinin kalmadığı sonucunu mu?
Elbette hayır; sadece yapılan okumaların büyük ölçüde bireysel ve grupsal pratikler üzerinden gerçekleştirildiği sonucunu. Bu tespitin bir de uzantısı var: kitaptaki tek tek grup ve kişilere ilişkin tespit ve analizler, anılan eleştirilerin sahipleri tarafından, büyük ölçüde, söz konusu kişi ve grupları ilgilendiren özel konular olarak algılanmışlardır, daha büyük resmi oluşturan veriler olarak değil. Bu da Kürt entellektüel alanının özelliklerinden biridir ve ifadesini Kürtler tarafından yapılan çalışmalarda sıkça şahit olduğumuz teori yoksunluğunda, dar amprizmde ve lokal/kısmi bakış açılarında bulur.
Acı da olsa bir gerçektir ki, Kürtlerin Kürtler üzerine yaptığı çalışmalarda teorik analiz çabası ya hiç yoktur, ya da varsa bile genellikle kısmi, şematik ve eklektiktir. Kürt entellektüel alanının can alıcı sorunlarından biri de budur. Ne var ki bugüne kadar bu konuyla ilgili ciddi bir değerlendirme ve çalışma yapılmamıştır. Bu bir yana, özellikle geleneksel damardan devralınan bir tutum olarak, çalışmalara belli bir teorik boyut ekleyen çabaların değersizleştirilmesi tutumu hâlâ gücünü korumakta, hatta giderek popülerleşmektedir. Şakir Epözdemir'in: “Ne yapalım, Paris Sorbununa komşu doğmadım..“ sözü bir örnek olarak aktarılabilir. İbrahim Tatlıses'in “Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik“ sözünü hatırlatan bu eleştiri veya serzenişi Kürt entellektüel alanının özelliklerinden biri olarak değerlendirmekte bir yanlışlık yoktur. Çünkü anti-entellektüelizm olarak tanımlanabilecek bu tutum son tahlilde entellektüel alanda pozisyon kapmayla ilgili bir tutumu yansıtmaktadır.
Kendi başına düşünüldüğünde bu tavır alışın oyunun kurallarına (Kürt entellektüel alanının oluşum ve işleyiş sistematiğine) aykırı olduğu söylenemez. Çünkü alanda bir pozisyon kapmanın veya eldeki bir pozisyonu pekiştirmenin gereğidir yapılan. Fakat yapılan şeyin özel olarak alana, genel olarak da Kürt hareketine olan toplam maliyeti noktasından bakıldığında tablo bu kadar masum tecelli etmeyebilir. İbrahim Tatlıses, “Oxford“ simgesi üzerinden okullu burjuva, küçük-burjuva müzisyenlere saldırdığında nasıl ki sadece kendisinin müzik piyasasındaki etki alanını, servetini, dinleyici sayısını vb. genişletmiyor, aynı zamanda müzik piyasasını da daha fazla arabeskleştirmek suretiyle Türk müzik alanına ek bir maliyet çıkarıyorsa; Sorbonne'a komşu doğmama türünden simgelerle dile gelen Kürt aydınları arasındaki anti-entellektüelizm de Kürt hareketinde benzer türden sonuçlar üretiyor. Örneğin, Öcalan ve PKK'de şahit olduğumuz Aydın aforizması sayesinde belki Abdullah Öcalan'ın kendi örgütü içindeki, PKK'nin de Kürt hareketi içindeki tekelci konumu güçlenmiştir; ama aynı zamanda hareket entellektüel olarak bir hayli sığlaşmıştır. “Serok“, “parti“, “şehit“, “gerilla“ gibi birkaç jenerik kavramla eşleştirilen 400 kadar kelimeyle konuşan bir kitle yaratılmıştır([7]). Ama bir yandan bu sığlıktan yakınmak (ki PKK dışındaki Kürt aydınlarının sohbetlerindeki değişmeyen temalardan biridir), hatta bu ve benzeri sığlıkları harekette burjuvazinin yokluğuna bağlayarak hareketin önderliği burjuvaziye terkedilmedikçe kurtuluş olamayacaığını iddia etmek, diğer yandan da anti-entellektüelizmi beslemeye devam etmek, kendi dar pratiğinin üzerine çıkamayan bakış açısının tipik özelliklerinden biri olsa gerek.
***
Görüldüğü gibi konu hayli kapsamlıdır ve üzerinde ciddi biçimde çalışmayı gerektirmektedir. Bu yazıda amacım böyle bir çalışma yapmak değil, kendi kitabımla ilgili okumalarda şahit olduğum bazı sorunlar vesilesiyle konuya dikkat çekmekti. Sadece bu kadarla sınırlı kalan bir çalışmanın, birçok soruyu cevaplayamayacağını, hatta bazı yanlış yorumlara sebep olacağını da biliyorum. Bunlardan bir tanesini şimdiden görüyor gibiyim: entellektüelizm eleştirisi. Hayır, niyetim Kürt entellektüel alanında entellektüelist, teorisist, elitist vb. bir pozisyon yaratmak değildir. Amacım Kürtlerde bir entellektüel alanın var olduğuna, bu alanın kendisine özgü işleyiş mekanizmaları bulunduğuna, bu alana müdahale etme imkanlarının varlığına, ama bunu yapabilmek için öncelikle bu alanı kendi adına bağımsız olarak incelemek gerektiğine vb. dikkat çekmek, kısacası konuyu gündeme sokmaktır. Böyle bir girşimin karşılığı olarak entellektüelizmle veya teorisizmle eleştirilmek, benim pozisyonumu yansıtmaktan uzak olsa bile ödemeyi göze alabileceğim bir faturadır. Hiç olmazsa bu alandaki çalışmalar belli bir düzlüğe çıkıncaya kadar. Ödemek zorunda kalabileceğim faturanın iptaliyle, eğer hâlâ gerekiyorsa, o zaman ilgilenebilirim.
05.05. 2008/Stockholm
Kaynaklar
Epözdemir, Latif; 2008a: “'Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği' veya Savunmamın Savunması“; http://www.rizgari.org/modules.php?name=Rizgari_Niviskar&cmd=read&id=1428 Sayfaya 31-03-2008 tarihinde girilmiştir.
Epözdemir, Latif; 2008b: “'Kürtlerde Siyasi Savunma Geleneği' veya Savunmamın Savunması -2-“;http://www.rizgari.org/modules.php?name=Rizgari_Niviskar&cmd=read&id=14… Sayfaya 31-03-2008 tarihinde girilmiştir.
Zagrosi, Aso; 2007a; Sayın Cemil Gündoğan'dan Çağdaş Kürdistan Tarihine ilişkin Bir Eser Daha!!!(1) http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=4640
Zagrosi, Aso; 2007b; Sayın Cemil Gündoğan'dan Çağdaş Kürdistan Tarihine ilişkin Bir Eser Daha!!!(2); http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=4659
Zagrosi, Aso; 2007c; Sayın Cemil Gündoğan'dan Çağdaş Kürdistan Tarihine ilişkin Bir Eser Daha(3); http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=4663

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Epözdemir'in değerlendirmeleri iki bölüm halinde yayımlandı. Birinci bölüm için Epözdemir 2008a'ya, ikinci bölüm içinse Epözdemir 2008b'ye bakılabilir.
[2] Buradaki “değerlendirme“ ifadesinin içine, Sunuş'ta ileri sürülen tezleri ve ulaşılan sonuçları tartışan yazılar da giriyor; çoğunlukla, yarım kalmış, eski kişisel hesaplaşmaların uzantısı olarak kaleme alınmış küfürler de. Bu tür küfürlü ifadeler, eski Kawa mensup veya taraftarlarının yazdığı http://www.newroz.com adlı sitede yayımlanan Aso Zagrosi'ye ait bir değerlendirme yazısının altına eklenmiş bazı “yorum“larda yer aldı. Site sahipleri, belli bir süre sonra bu ifadeleri kaldırdılar. (Kişi olarak benim kaldırmayla ilgili herhangi bir talebim olmadı.) Zagrosi'nin üç bölüm halinde yayımlanan yazısı için bkz. Zagrosi 2007a, Zagrosi 2007b, Zagrosi 2007c.
[3] Elbette bu kalıba uymayan değerlendirme ve eleştiriler de yapıldı, fakat değerlendirmelerin hatırı sayılır bir bölümü yukarıdaki sınıflandırmaya uygundu.
[4] “Neo-liberal“ veya muhafazakar milliyetçi Kürtlerin iddia ettiğinin veya inandığının tersine, Öcalan'ın önderlik tarzı, teknik terimlerle düşünüldüğünde, sosyalist liderlik sistemlerinden çok geleneksel önderlik sistemlerine (örneğin tarikat) yakındır.
[5] Buradaki başarısızlığı sadece Öcalan ve PKK yönetiminin anti-entellektüel tavrına bağlamak kolaya kaçan bir açıklama tarzı olacaktır. Bu çok önemli bir faktördür, ama tek faktör değildir. Olayın yapısal, dönemsel ve nihayet PKK'nin özgünlüğünden kaynaklanan başka nedenleri de vardır. Birçok kişinin düşündüğünün veya inandığının tersine, Öcalan'ın aydın aforizması PKK'ye özgü nedenler arasında görülemez. Bu, daha genel bir özelliğe işaret etmektedir ve örneklerine Çin devriminden baba Barzani hareketine kadar hemen bütün köylü hareketlerinde rastlanabilir. Köylü hareketlerinin ortak özelliklerinden biri, bazen kırım boyutlarına varan aydın karşıtlığıdır.
[6] Buradaki durum tespitinin Ümit Fırat'ın izlediği çizgiyle ilgili bir değer yargısı taşımadığını özellikle belirtmek istiyorum. Hükümetin temsil ettiği sosyal ve politik kesimlerle devletin çelik çekirdeği arasındaki bir süredir daha açık biçimde gözlemlenebilen anlaşmazlıklarda, çelik çekirdeğin Abdullah Öcalan üzerinden PKK'yi kullanmaya yönelik manevralarına (PKK'ye yapılan savaş siparişi gibi) karşılık, Polis İstihbarat Merkezinin operasyonel önderliğindeki bir manevra olarak Hükümet kanadının, Öcalan'ı Ergenekon'a bağlayan ve Kürtler arasında PKK dışı bir oluşum yaratmaya yönelen korkak manevrası, Ümit Fırat'ın pozisyonunu paylaşan bazı Kürtler arasında sistemin hükümet kanadına yakın durarak politik bir seçenek oluşturma arzusunu ve girişimlerini beslemektedir. Bu yanıyla Ümit Fırat tekil bir örnek değildir, belli bir eğilimi temsil etmektedir. Adının burada anılması da bu temsil pozisyonuyla ilgili bir sonuçtur. Ümit Fırat'ın yaptığı işin ahlaki değerlendirilmesine gelince, bu nerede durduğunuza bağlı olarak değişir. Fakat teknik olarak bakıldığında, Öcalan'ın yapmaya çalıştığından farklı bir şey yaptığını söylemek zordur. Çünkü her ikisi de Türk egemenlik sisteminin bir kanadına yamanarak Kürt sorununa “çözüm“ üretmeye çalışmaktadırlar. Farklılık, yapmak istediklerinde değil, egemen sistemde yamanmak istedikleri klikler arasındadır.
[7] Med-Tv'de program yaptığım dönemde (1996-98) bu konuyu aynen burada ifade ettiğim terimlerle PKK yöneticileriyle de birkaç kez tartıştım. Bazıları bu tespitin doğru olduğunu açıkça kabul ediyorlardı, diğerleri itiraz etmeyen bir tavır sergiliyorlardı. Yani sorun bilinmekteydi, fakat çözüm için ciddi hiç bir şey yapılamamaktaydı. Buradaki iktidarsızlığın sebebini anlamak zor değildir: Mevcut pozisyon, bir dereceye kadar anti-entellektüelizmle elde edilmişti ve bir kötürüm olma hali yaratmıştı. Bugün de durumda değişen fazla bir şey yoktur.

yazi cok onemli bir mevzuya parmak basiyor. bir iki nokta disinda (neo-libaral kurdler tanimi ve bu roldeki kurdlerin ocalan i sosyalist bir lider gibi gordugune dair idda disinda-ve burjuvazi-aydinlanma paralelligi iddalari disinda yazi gayet guzel bir yazi. sadece PKK yi degil her kurd platformunda (mesela burda da) aydinlanmanin temel dinamiklerine direnmenin nerelerden yukseldigini anlamak icin okumasi-uzerine tartisilmasi gerekli bir yazi. MVA

Evet. Cemil Gundogan'in makalesi son derece enteresan bir makale. Makale yazarinin anti-entellektuelism meselesine sistemik bir yaklasimi var. Yaklasimi sistemik oldugu icin de hem kendi tecrubelerini ve hem de bizim bu forumda ki tecrubemizi ve sorunlarimizi aciklayabilecek bir niteligie sahip. Kurd dunyasinda anti-entellektuelism sadece buyuk isimler arasinda yaygin degil yani buradaki kucuk isimler arasinda da son derece yaygin. Kurdistandaki en buyuk ve en basarili orgutlenme olarak tabii ki PKK'nin bu aydin karsiti kulturun yayilmasinda (yayilmasi olmasa bile kucultulememesinde) buyuk sorumluluklari var. PKK veya PKK'ye rakip Kurd orgutlerinin 1970lerdeki sosyalist literaturu hakkinda bilgi degilim ve teorik altyapilari hakkinda detayli bilgi sahibi degilim. Ancak gorulebildigi kadariyla Kuzeydeki en basarili orgut PKK her ne kadar kendisine Kurdistan ISCI Partisi demis olsa da ilk yapilanmalarini koylu sinifi icerisinde gerceklestirmis. Yani PKK'nin teorisini bir tarafa birakirsak PKK pratikte Maocu ve hatta daha da kotusu Pol Potcu bir harekettir. Kizil Kmer hareketinin neredeyse tamami koylulerden olusuyordu. Iktidari ele gecirdikten sonra sehirleri tamamen bosaltmalari (ki sehirler sadece entellektuel yogunlasmanin degil ayni zamanda uygarligin isaretlerinden biridir) anti-entellektuelismin en bariz isaretidir. PKK, tirk egemenligine son verip Kurdistan devrimini gerceklestirmis olsaydi sehirleri bosaltmazlardi buyuk ihtimalle, ama parti agaliginin koy agaliginin yerine gectigi bir sistemi kesin yerlesitirlerdi. Koylulerden olusan parti agalarindan tabii ki. Kurd halki arasinda Kurdistan ve tirkiyedeki yaygin anti-entellektuelismi hadi anladik diyelim de peki bu durum yirmi ve hatta otuz yildir diyasporada yasamis Kurdler arasinda nicin bu kadar yaygin? (Sadece PKK sempatizanlari arasinda degil surgune cikmis diger Kurdler arasinda da anti-entellektuelism mevcut.) Kurdistan diyasporasinin egitim seviyesi nicin bu kadar dusuk? Nicin diyasporadaki halkimiz bir doktora sahibi olmanin ruyasini degil de bir kebabci dukkani sahibi olmanin ruyasini goruyor? Bir kac ornekle bunu gosterelim: Abdullah Ocalan imralidan "Medeniyetin Kokleri" isimli bir kitap yazmis. Bu kitap ingilizceye de cevrilmis. Nasil mi? PKK orgutu para basip profesyonel tercumanlarla bu kitabi cevirtmis. Yani sayilari milyonlara vardigi icin gururlanan, adeta tarikatvari bir sekilde liderlerine tapan bu ogrutun icerisinde kendi liderlerinin bir kitabini (ve hatta belki de bir makalesini dahi) ingilizceye cevirebilecek kapasitede birkac elemanlari yok. TC'de Ocalani savunmaya hazir ve nazir yuzlerce avukat var olabilir, ancak diyasporada Ocalani'nin savunabielcek mesleken avukatlik yapan PKK orgut sempatizani yok -ki kebabci dukkanlarindan topladiklari paralarla yabanci avukatlar kiraliyorlar. PKK orgutunun dunya medyasinin karsisina cikip hem PKK'nin ve hem de Kurd halkinin derdini meramini dunya dillerinde anlatabilecek orgut yoneticileri yok. Kurdistan'in ve ozellikle de Kuzey Kurdistan'in dunya dillerinde profesyonelce yayin yapabilen bir internet siteleri dahi yok. Bunlarin hepsi hic kuskusuz Kurd camiasinda uzun gecmise sahip anti-entellektuelismden dolayidir. Koylulukten orta sinifa gecisi bir dukkan sahibi olarak gerceklestirmeye calisiyoruz. Avrupada kebabci dukkanlarinda calisan Kurdler kadar, universitedelerde okuyan Kurdler de olsaydi durumumuz kesin farkli olurdu. Iddia ediyorum ki ne zaman Diyasporadaki Kurdler kebabci dukkani sahibi olma ruyasi yerine bir doktora sahibi olmayi ruyalarinda gormeye baslarlar, iste o zaman halkimiz entellektuel acidan buyuk bir sicrama gerceklestirmis olur. Cemil Gundogan'a makalesi icin yine tesekkurler. sHx

Cehaletin bu kadari,ancak tahsille mumkun olabilr. Yukaridaki sansasyonel ve ossuruktan, ama ayni zamanda da senin gibi hiyara cuk oturan deyis, yine sana benzer kompleksli dangalak Tirkolarin icadi... helal olsun onlara ! Dictionary'e ihtiyacin yok, moron kelimesini bilirsin, ac bak, suretini hayal et ! Koylu toplumu, Pol Pot zart zurt diye ahkam kesiyorsun teres... Koylulerin orta sinifa , doktora tezleri vererek gecmeleri hususundaki angutca belirlemelerini Mao-Enver-Mustafa Kemal falan duburlerine dogrudan bagli havsalalariyla hepten "cozumlemeler" yoluyla yapmislardi. Kebabcilarin kokmus etlerine kurban ol, Mr Hoduk ! Azerbaycandaki doktora sahibi zirto, senin aklinin almayacagi kadar fazladir; ama ayni senin gibi, " nato mermer, nato kafa". Antrenorun Babed'le bu defa ters dustun; " coach"un Kurdlerde orta sinifin gelismesinden( artikin ustamizda oyle bellemis ya !)bahsediyordu, sen ise doktora sahibi, benzerin Fred Cakmaktas karikaturu gibi teoriler gelistiriyorsun. Sende azicik akil fikir olsa, ti ye aldigin kebabcilik, yani serbest meslek sahibi olmak, yani bir nebze kendi ve sinifi, halkini kabile olgusundan aritmayi hizlandiran sosyal vakiayi, universite egitimine bulayan Tirko mantigindan azade dusunur, beyan ederdin, asagilamazdin. Kurd halki seni ve benzerin gorgusuz hanzolari memnun etmek icin, bari kebabciligi, insaat isciligini, temizligi vs biraksin, tez elden universitelere kaydolsun ! Tum burokratik islemleride senin gibi bir kac akildane yaziya doksun...Gecim mi ? Farketmez, maksat sXh , mutlu olsun ! Grogi durumdasin,acemi boksor; antrenorun Babed'in eli, ringe havlu atar !

hakaret doktorana, yuksek egitimine buyuk saygim var, emek vererek, terleyerek oralara geldiniz lakin ikidebir biz kebabcilari asigilamanizi hakaret sayarim kebab yapmakla nihayet para kazanip gecimimizi sagliyoruz bunda ne suc var imkanim olsaydi bende sizin gibi doktora yapabilirdim cocuklarim yapabilir,imkanlari benden farkli avrupaya geleli cok olmadi, birinci generasyonun cok egitim imkani yoktu ikincilerin var, biraz da biz birincilerin verdigi alt kulturel yapiya bagli acele etmeyiniz, sabirli olunuz, kebabcinin oglu da birgun oralara gelir imkanlar olusursa kebabcilar onemli bir ekonomik kaynaktir dunya da eknomiyle idare edilmiyor mu? gene de elestirin, meslegimize hakaret ederek degil nihayetinde profoser de, doktor da kebab yer kebabci hurmetlerimle

Basligi bilerek biraz provokatif sectim ki daha cok kisi okusun. Wallaha xinzirkebabci yuzume gulumseme getirmedi desem yalan olur. Bir kebabcidan cevap bekliyordum ama senin ki kadar kibarca degil. Ayrica xinzirkebabci mahlasini cok sevdigimi ekleyeyim. Kendisinie selamlar bir gun kismet olur kensiyle tanisir bir kebabin yerim insallah! Bir yanlisi var ki oda kebabcilik (veya restorancilik, vs) meslegine hakaret ettigimi sanmasi. Durum kesinlikle bu degil. Hatirlatmakta fayda var, esas konu anti-entellektuelizmdi. Yani entellektuel birikime sahip insanlarimizin azligi veya entellektuel birikim yoksulugu idi. Eger konumuz sermaye birikmi veya sermaye yoksullugu olsaydi iste o zaman girisimci karakterlerinden dolayi ve sayilari cok olduklarindan dolayi kebabcilarimiz ovunebilecegimiz ornek bir pozisyonda olurlardi. Bir kebabci dukkanina sahip olabilmek az basari degildir. Ne kadar zor bir meslek oldugunu da kesinlikle kucumsemiyorum. Haftanin yedi gunu gunde 12 saat 14 saat calisacaksin. Surekli uyanik olacaksin, tetikte olacaksin. Hesabini kitabini en ince ayrintisina kadar tutacaksin. Malzemen zamaninda gelmez bir dert. Sana calisanlar hazir nazir degildir baska dert. Bir de musteriyi her zaman memnun etmek zorundasin ki para kazanasin bu da en buyuk dert. Neticede sermaye biriktirip ailen icin cocuk-colugun icin mutevazi bir hayata kavusmakla, iflas etmek arasindaki mesafe o kadar uzun da degil. Bir kebabci dukkani sahibi olmayi az bir basari olarak gormedigim icindir ki bunu bir doktora sahibi olmakla es tuttum. Dikkatini cektiyse eger bir kebabci dukkaninda calismakla bir universitede ogrenci olmayi birbirine esit seviyede tutum. Bir univeriste ogrencisi akademik hayati sevdiyse doktora sahibi olmayi ister. Bir kebabci dukkanidna calisan da eger mesleginde yetenekliyse bir dukkan sahibi olmayi dusler. Benim burada elestirdigim sermaye birikimi sahibi olmaya gosterdigimiz kadar ozeni entellektuel birikim sahibi olmaya gostermedigimizdir. Entellektuel birikim isteyen meslek dallari hangileridir? Bunlar doktorluk, avukatlik, muhendislik, mimarlik, sanatci, degisik akademik alanlar, ekonomisyenlik, ogretmenlik, ve tabii ki fizik, kimya, biyolji, vs, vs. Bizim anti-entellektuelligimizin kaynaklarinda entellektuel alanlara yeteri kadar ozen gostermemis olmamiz yatmaktadir. Kuzey Kurdistanda (ve tirk metropollerinde) hem sermaye ve hem de entellektuel birikim gelistirmek hem cok zor ve hem de masrafli bir istir. Buna ragmen Tirk sistreminin izin verdigi olcude her ikisine de ayni oranda yaklastigini, bu olmasa bile Istanbulda bir universite okumayi istanbulda bir kebabci olmaya tercih ettigini soylemeye gerek yok sanirsam. Oysa halkimiz Avrupa diyasporasina cikinca hem kebabcilik ve hem de ogrencilik daha kolay olmasina ragmen tercihleri muazzam olcude kebabciliktan yana kaymaktadir. Bu sadece ilk nesiller icin oyle degildir sanirsam. Avrupada dogan veya cocuk yasta oraya gittigi icin dil ogrenme sorunu az olan Kuzey Kurdistanlilar icin de gecerlidir. Yani diyasporaya cikmadan once genel tercih az bir farkla entellektuel birikim iken, diyasporaya ciktiktan sonra genel tercih muthis bir sekilde sermaye birikimine kaymaktadir. Buna isaret eden bir kac misal de verdim yukarida. PKK hem Kuzeydeki ve hem de diyasporadaki en orgutlu Kurd kurumudur. Oysa tirkiye ve Kurdistanda bir murit gibi taptiklari onderlerini temsil edebilecek yuzlerce ve hatta binlerce avukata sahipken Avrupada yabanci avukatlar kiralamak zorunda kaliyorlar. Para basip tercuman kiraliyorlar. Her orgut yoneticisi sakri sakir tirkce konusmasini/anlamasini bilirken dunya dillerini konusabilen/anlayan orgut yoneticilerine shaip degiller. BB dostumla (Babed mahlasina alisabilecegimi hic sanmiyorum) cok eskilere giden ozel bir hukukumuz vardir. Birbirimizle sahsen hic tanismis degiliz ve internet uzeri 9-10 yillik tanisikligimiza ragmen e-maillede pek az yazisiriz. Ancak birbirimizin aklindan, kalbinden geceni cok iyi okuruz. Kendisi yukarida bu mesaj zincirine hem uzun ve hem de yillardir kendisinden okumus oldugum en muthis makalelerinden birini asti. Benim kisitli verilerle varmis oldugum daha cok "a priori" sonuclari kendi bagimsiz gozlemleriyle dogruladi. Dahasi Kuzey Kurdistan diyasporasinin tercihleriyle, Dogu ve Guney Kurdistan diyasporasinin tercihlerini de yine kendi gozlemlerine dayanarak karsilastirdi. Bu tartismalarimizda hic beklenemeyecek kadar buyuk bir mesafe kazndirdi bu meseleye. Bu super katkisindan dolayi kendisine minnet borcluyum. Gonul isterdi ki Avrupada diyasporasinda yasayan bir gencimiz bu forumdaki tartismalari izlesin ve ekonomisyen veya sosyolog olmaya karar versin. Diyaspora Kurdlerinin mesleki tercihleri hakkinda bir doktora arastirmasi yapsin, istatiski veriler sunsun bize. Gercektende insanlarimiz bir kebab dukkani sahibi olmayi bir doktora sahibi olmaya tercih mi ediyor, ne oranda yapiyor bunu? Nedenleri nedir bunun? Bu sorularin cevaplarini tabii ki bilmek isteriz. Kimbilir bunu yapabilecek bir yetenegimiz su anda bir kebabci dukkaninda calistigi icin bu tartismalarin farkinda bile degil. Kendisi bir dukkan sahibi olmanin hayalini kuruyordur belki. Selamlar ve hurmetler, Shexmus Amed Kucuk not 1: Ben ne doktora sahibiyim ve ne de doktora ogrencisiyim. Bu yonde hic bir iddiam olmamistir ve bu yondeki spekulasyonlari ya da soylentileri dogru bulmuyorum. Simdilik durum bu... Simdilik...! Kucuk not2: Kebabi da cok severim... kimbilir belki de bir kebab dukkaninda calisiyorum... olur veya olmaz. bu konuda spekulasyon yapmakta serbestsiniz;)

once bi suphemi dile getireyim HH ye bu yaziyi yazdirtan durtu yazilan konunun yanlisligi mi yoksa eskiye dayanan bir husumet mi? bu yaklasim dupeduz paranoyik ve tartisilmasi imkansiz bir yaklasimdir. dolayisiyla burda bunu yazarsak tartisma zivanadan cikar-yazdik bile ve cikacak galiba- dolayisiyla yukaridaki suphem gercegi buyuk ornada yansitiyor olsa bile bastan sona YANLIS-haksiz -usulsuz-ahlaksiz ve baska hatalari da davet eden bir tartisma olur. ancak hayatta boyle tartsmalar olur- hatta bizim gibi toplumlarda daha cok boyle tartismalar olur. boyle bir paranoyik(dolaysiyla sagliksiz) dsunceye sapmama ne sebep oluyor? yazim biciminden zekasi ve bilgisi esigin bir hayli uzerindeki brinin shX un yazdiklarindan vardigi sonuclarin-hata saydigi noktalarin- algilamasinin kurdugu modelle uyusmadigini gormesi gerekir. tersine iddalari yazdigina gore gorememis-veya gormek ble istemiyr veya gormek istedgi ana mesaj degil yan mevzular. adim cikti altmsa inmez elliye hesabi mevzudan cikip kslere de antronorluk (sHx da sporcu oluyor haliyle) rolleri dagitmak da yukaridaki paranoyik suphemi destekler bir ayrinti olarak duruyor. oysa ne yapmak iyi olurdu? CD nin bir iki ayrinti disinda ana hatlari gayet guzel olan -ana mesaji tam da yerinde lan mevzusu uzerine tartismak- HH nin de varsa elestirisi (elitizm sapmasi uzerine) onun uzerine bu mevzuyu dallandirip bulandirmak gerekirdi. bunu yapamadik-ve hep beraber cuvallama zincirine girmek uzereyiz. cuvallama ve mevzudan uzaklasma zincirini ilk kim atti? HH nin modeli- simdi o hayir "kebebcilari" hakir gorerek bunu ilk baslatan sHX diyecektir. oyle mi dir degil midir? aslinda bu kebabci-meslek mevzusu ve onun etrafinda olusan kulturun de gayet ilginc bir analizi sentezi olacakti ancak aramizda muhtemelen kebabcilik yapan ama aslinda kebabcilik yapmaktan sa yetenekleri baska alanlara cok daha uygun kisler olabilir. bunlar haliyle bu tartsmada bizat kendi meslekleri (buyuk olcude mecburiyetleri) soz konsu oldugu icin belli orada duygusal olabilir-buna a haklari var-beylik laf etmeyelim "arkadaslar duygusal olmayalim! simdi CD nun temel tezine geri donup ordan sHx un yazdiklarina ardindan da HH nin yazisindan anlasilana (cunku asil yazmasi gerekenleri degil- baska seyleri yazmis-mecburen bizde o gurultu arasindan dusunce arkeolojisi yapacagiz) CD nn ana tezi (cok kislatiyorum) kurdistan da entelektuel damarin hangi bicimlerde ve kesimlerce daraltildigi e hayatin icinde lamasi gereken rollerini alamadigi (her rolu lasin filan dedigi yok-almasi gerektigi kadar rolu almasi) bunun genel macaraya etkisi tartisilyor. tam bir kamyon guzel refleksiyon uretilecek bir mevzu -bu ensada hep beraber auto-egitimden gececegimiz br mevzu) sHx bu mevzuyu kurdistan dan alip diaspora ya kaydiriyor. diaspora mevzusu uzerinde dusunulmesi gereen bir mevzu.(bu buyuk yan konu) diapsora da kurdistan daki gibi aydinlanmaya direnme odaklarini celebi br sabirla makul grebilecegimiz imkansizliklar var mi? sHx gore yok-bana gore de yok (ancak HH ye gore ben ve sHx bagimsiz iki birey degiliz -sHx un ve benim surekli elestirdigimiz koylu kulturunde bir aga bir pasa sih lider arayisindan olabilir-HH de buna daha kentli bir bicim verip antrenor ve sporcu iliskisi modelini kullanmis-allahtan antrenor ve sporcu iliskisi uzerinde yukseldigi dinamik platformdan oturu koylulukteki sih-aga -baglar kadar esrik ve tek yonlu degil-cikara dayali cikarin titredigi anda iki yonden de esit bcimde bzulabilecek daha egaliter bir iliski-yetenek dagilimi da egeliter; sporcunun ugrasila alanda antronorden daha yetenekli oldugu-olmasi gerektigi kesin-yani aga-sih asimetrsinden br hayli degisik- hoca talebe de diyebilirdi-bunun da koylu algilanisi ile sHx a yonelik bir kucumseme icerecegi, bana yonelikte -en yetenekli talebesi bu olan bes para etmez hoca imasi verilebilirdi- HH bunu yapmamis- cunku H de mutlaka universite duzeyinde hoca ve talebenin hizla rolleri degistire bilme imkani ile universitenin kalitesi arasindan muthis bir iliski oldugunu ogrenebilecek biri gibi gorunmekte. henuz ogrenmemis olablir mi? aklindan ecmistir boylce bir kez daha dusunur bu yazdiklarimdan sonra. azerbeycan da (uzaga gitmeye ne hacet torkiya da da) makarna uretir gibi doktorali ada -profesor uretildigi asikardir-yukardaki hca-talebe isini talebenin aninda ogreten ve daha serbest dusunebilen boylece daha fazla gercege yaklasabilen kisi olma olasiginin bulunmadigi universitelerdir. acin bakin en buyuk bilimsel ziplamalari kazik kadar prof hoclar (ne kadar deruni yetenekli bile olsalar) filan degil henuz isin basindaki frik talebeler yapar. ornekleri boldur ve koylu kulturunun hoca-talebe arasinda alistigi hiyersilere benzerlik aramasi -gercek universitelerde (sHx un ruyasinda kurdleri gormek istedigi mekanlar boyle olmali-tork universitesinden uretilmis doktorali kurdler degil). dolayisiyla HH gibi munevverligin neresinde oldugunu kendi ifadeleri ile bulandirmis biri bile iki bagimsiz bireyin iliskisini bu hiyerasik modellere zorlamasi koylulugun nasil derin yerlere sizdiginin isaretidir. turkiye de br mevzu icinde hemsireler soyledir desen tum hemsireler ayaklanir bir dizi doktorlari hafif yamuk yansitir haydaa doktorlar ayaklanir bir de negatif olmayip akillari sira pozitif olan gondrmelrle gaza gelme durumlari da vardir. simdi korle yatan sasi kalkar hesabi-kurdler icine de koyluluk yayagin olarak en fazla bir kusak oncesini icerme olasigi tasidigi icin koyluluk uzerne yadiginiz yazida bu isin anakronik-parakronik noktalarina degindiginizde torkiya daki HASSASIYETLER kuturune benzer bir kultur de burda karsiniza cikar. benim de annem koylu demek de elbette hem sacma bir savunma hem de hic ise yaramayacak bir caba olur. koyluluk kulturu kurdlerde yaygin midir? ben evet derim shx da boyle gorenlerden koyluluk kulturu kurdistanda halen basat midir? evet kirilmakta bile olsa kentlere tasinmis bicimde yasamaya devam ediyor. bu bir realite mi ? evet kim tersini soyledi. bunun aydinlanmaya direnme egilimi var mi? bal gibi var . bunun kurdistandaki tezahuru buyuk sosyal nedenlere dayanmiyor mu? bu absurd cumleyi bile yazdigimiza gore buna da evet diyelim. anlayisla karsiliyor muyuz? ee ruzgara karsi isemek her halde akilica degil! peki bu anlayisin sinirlari var mi? olmali mi? yani bir ucundan bir yerinden degisime haydi mudahle demiyelim yrumlama getirme hakkimiz var mi? shx ve bana gore var HH nin se kafasi karisik. bu yorum nasil olacak? vs vs vs diaspor ayni bcime anlayisi hak ediyor mu? shx ve bana gore HAYRI kebabcilar kotu killi zekasiz insanlar mi? yok oyle bir durum ve yok bunu idda eden hatta aralarinda enstain i cebinden cikartacak zeka sahibleri bile olabilir. kebebcilik bir mslek ugras gurubu olarak zamanin onemli br bolumunu etle umanla baharatla musteri le gecirmek demek degil mi? evet bunun yaratacagi -ister istemez yaratacgi kultur -akdemide(oyle ossuruktan azeri tork kisla akademisi degil-ornek kotuden verilmez-ruya kot uzerine kurulmaz) olusacak olandan farkli mi? elbette farkli kurdlerin kebabcilikla edinilen para-brikim isine yara mi hem de nasil-eger uygun yerlere yogunlasirsa-bu para belkide elli yil sonra ruyasini kurdugumuz akademinin aydinlanmanin tetikleyicisi olacak. simdi egilim bu yondemi? kargalarim glmekten patladi-cevabi aldik. kebabcilar kelaynak sayisi kadar az olan aydinlanmacilara baktiginda (dikkat istatistiki yorumdur tum kebabcilari da tum aydinlanmacilari da kapsamaz) ne dusunurler? pek halisane seyler dusunduklerine tanik olmadim (10 kusur yildir en az 50 kurd kebabcisi tanidim henuz yuz yuze uc kurd akademisyen tanidim. hem kendi izlenimlerimden hem de oteki kurdlakademisyenlerin izleniminden edindigim sudur-inanilmaz bcimde para kazanan bu kebabcilarin onemli bir kismi ekonomik olarak orta sinifi da gecmek uzereler ama zihinsel acidan koylulerin kendine dinamiklerinin hakiki urunu olma ozelliklerine bile sahip degiller-garip bir durumda olduklari acik. ve ne yazik ki farli siyasi sosyal nedenlerle iyi bir yone dogru evrildiklerini idda etmek zor-ancak elde veriyle konusmuyoruz basit gozlemler uzerine bu spekulasyonu yapiyoruz. bu kebabci sektorunnun cocuklarni egitime tesvk acisindan epey zaman oldurmus (oldurmus diyorum cunku bu isi beceremedik) kisi olarak bu kesimdeki direncin koylulukten henuz cikmis kesimde olmadiginin ip uclarini gozledim kaba gozlemlerimi aktariyorum. gozlemler sadece yasadigim kentteki kurdleri icermekte. konya civarindan gelen, goreceli olarak daha kentli(kasaba) sayilabilecek kurd nufusun kebap ve piza isinde muthis basarili olduklar asikar. bunlarin ikinci generasyonu da ayni ise meyilli. temel faktorler ailenin egitime yonelik kluturel altyapisinin ta basindan (ilk okul duzeyinde) yetelri olmamasi bu cocuklari avrupada bile esitsiz gelisime maruz birakiyor. ardindan sosyal kultur de egitime kredi verme isinden yoksun. bunun uzerine egitimini bitirmis bir kurdun is buldugunda aldigi maas ile bir kucuk pizacinin kazancinin kiyaslamasi geliyor. ikincinin lehine oyle byuk br fark var ki-temel kriteri ekonomi olan bir gencn egitimi secmesi imkansiz. ustelik egitim almis encin avrupa da diskriminasyon bariyerini asabildigini de varsaydik ki bu herzaman cok da kolay degil. bunlar birlsince genc kusaklar (ozellikle erkekler) arasinda bu camiadan universiteye yonelim yok denecek kadar az. kizlarin da evlendirilmeleri sonucu universite ye grme sanslari zayif. bu temel dezavantajlarina ragmen universite egitimine yonelmis (son uc-dort yilda) bes kiz cikti. toplam konyali kurd nufusu da uc asagi bes yukari- iki yuz aile civarinda sayilabilir-belki de fazla. iki yuz alile de bes kisi-bence gene de iyi bir rakam. gene kurdlerin irandan gelenlerinin universiteye yonelimlerine bakinca garip bir tablo cikiyor ortaya. iran kurdlerinin buyuk cogunlugu pastoral kokenli-yani sosyo ekonomik acidan konya kurdlerinin duzeyinden cok dah geri kosullardan geliyorlar. ancak yuzde itibar ile universiteye godnerdikleri ogrenc sayisi konya cematini fersah fersah asmis durumda. iran kurdleri arasinda kebab-piza isi yok denecek kadar az-ben bilmiyorum belkide son iki yilda en fazla bir kisi bu ise baslamis olabilir. guney kurdleri kuzeylilerden sonra bu ise basladi. guney kurdleri arasinda da universiteye yonelim konyalilarda fazla olsa bile dogu kurdistanli ekib kadar degil. bu durum raslanti olabilir veya ardndan cozlmeyi bekleyen bir kac neden yatabilir goruldugu gibi kisa vadede kebab-piza sektrunun yartigi kultur aydinlanmayi besleyecek nufusu olusturacak (dikkat universiteye essek girip essek cikma ihtimalini yok saydigimizi sanmayin-neler yaziyoruz) universiteli nufusu bogmakta. su anki durum budur. buacidan aslinda kababcilar yani sira veya kebabci babalarin kazandiklari para ile cocuklarinin hic olmazsa yuzde 25 ini okumaya sevkedecegi bir ruyayi dile getirmek gayet makul br dusunce di. HH bunun nersine bozuldu? HH nin satir arasindan cikartgim shx ve baba elitizim imalari yollamasi. buna soyliyecegim sudur ortte olem! kurdistan ulus olusturmak istiyorsa aydinlanmayi secmeye mecburdur koylulkle sentimen ucundan olsur-bu zamazingosu bl dunyada adami citir citir yerler-sekilde (kurd yakin tarihinde) goruldugu gbi. aydinanma icin mecbri yol kentlesmenin dinamiklerine yasami uydurmaktir. bu cok matah bir sey mi?@belki degil belki evet ama mecburi bir sey. bana sorsalar yahu BaBed su an nerde olmak istersin vallahi ya der u cafer de (kurdisani benim kadar adim adim gezmis az kisi vardir ovunurum ve ivir zivir tarihcisine de lafimi burda cakarim) kartalari seyrederek ufuktaki buzullu resko veya suppa direk i seyretmek veya darez de keskan sirtlarinda sirtimi bir agaca verip bingol daglarindan gelen ruzgarda yatmak isterim oyle okumak icin kitap mita da istemem agzimda da bir ot parcasi olsun yani basimda da bir kuheylan olsun aylak aylak yatayim isterim. yani benim ruyam da da pastoral br parca var. buna ragmen shx u destekliyorum HH yi de daha net br tartisma yazisini yazmaya davet ediyorum. aceleyle bukadar degirmeni birakip cikcika pesine dusmeyin (iskendrin anasi meselesi yani!) hurmetler BaBed

Masallah yahu; aceleyle bu kadar dokturebiliyorsan, kimbilir bir de zaman ayirip yazsan neler olur ! Yazini hizla okudum; senin bir hususu anlamaya ihtiyacin var hemso; sHx'in beyanlarini, Kayser'ilinin essegini boyayip, babasina satma usuluyle yorumlayip, adamin hicte deginmediklerini, soyleyebilecegi veya o kapasitede oldugunu varsayarak, yorumluyorsun. Bundan sonra sana hoca degil, interpreter- tercuman diyelim, elbette tercume edilmesi gerekeni degil de, kisisel yorumu tercume etme basarisini gosteren diyelim, ne dersin ? Diyelimki HH'nin sHx'la felaket Yesilcam'lik bir paranoid sorunu var; olmamasi gereken yerlerde felaket zayif olan hafizandan oturu sana, boylesi bir mevzudan hareketle heeman baglantiyi kurma basarisi gosterebildigin icin, ikinci adet bir sapka cikarilir hoca... SHX'in anlatim tarzindan, adamin hanzo oldugu izlenimini ciddi ciddi edindim. Gozonune alman gereken basit hususlar var, hic olmazsa belki bir daha benzeri konularda acaip uzun yazilar dokturmene gerek kalmaz diye belirteyim; Kurdlerin sorunu koylu olmalari degildir. Kurdlere liderlik yapanlarin koylulukle kasabalilik arasinda kalmis, hic bir sinif tanimina girmeyenlerden olusmalaridir. Net bir kac ornek; hic biri Milliyetci lafini kullanamazlar( seninde sorunun ayni bu konuda ama sen hic olmazsa absurd de olsa kicina " ad hoc" gibi gayet kel alaka lafi takip, kullanabiliyorsun). Cunki Turk fasistleriyle ayni lugati paylasmis olabilecekleri endisesi hep vardir bunlarda... Ikincisi, Sosyalist sistemi ( yani yikilani) savunupta, su anda kendi deyimleriyle " Ulusalcilik" yapanlar, o sistemi savunmaktan niye vazgectiklerinin ozelestirisini bir turlu veremezler. SHx'a belkide haksizlik yapiyorum bu belirlemelerimle; ama senin gibi bu arkadasa dair ozel cikarmalar yapma durumunda olmadigim icin, ne yaziyorsa, oyle degerlendiriyorum. Bir ornek daha; 25 yasindaki oglum, dalinda dunyanin en prestijli olanlari arasinda gosterilen bir universiteden once mezun oldu. Sonra " honors"u bitirdi. Bir bucuk yildirda PHD'sini tamamlama gorevinde... Bu cocugua, sHx'in yukaridaki anlatimiyla ters dusen bir gercekten yola cikarak, ben kebabci babasida biraz katkida bulunmus olabilirim( benim universite okumadigim anlamina gelmez, veya gelir neyse mevzuu bu degil). Ayrica doktorasini tamamladiginda , kebabci babasindan bir cok konuda daha bilgili olabilmesi icin, bir kac firin ekmegi yemesi gerekir. Shx'in anlatimi, kasabali-koylu karisiminin anlatimini andiriyor ve onun icin mudahale gordu. Birde , bana cok banal ve bastan savma gelen , asagidaki zincirde bulunan cevabindaki bazi belirlemelere hemen takilayim; Azeri=Fars olsa ne olur, olmasa ne olur ! Iskender'in babasi Fars olsa ne olur, olmasa ne olur ! Bu tuhaf belirlemelere ucuncu bir sapka cikardigimi hemen soyleyeyim. Uzerine ornek vermek istemiyorum, bende bu tartismanin( eskisinin yani) anlamsizlastigi izlenimi uyaniyor;kusura bakmayacagini umarak bir belirlemede bulunmak istiyorum; kafanda kisilerle ilgili cifte standard var senin ve bu yasa kadar cozumlemediysen, kisiligini o noktaya ulastiramadiysan, bu hususta ben seni degistiremem. HH, en az senin yada taniyabildigin en sehirli Kurd kadar sehirlidir ve scampi'yi falan yemek diye yemez ; ozellikle Italian garbage'nin ancak Italya'da tadildiginda gercek spesiyaliteler sinifina girebilecegi gibi bir takintiyada derinden girmis durumdadir. Buda sana bir saka mevzuu olsun.

kisa yazacgim 1-sHx emmimin oglu bu sebebple kan cekiyor 2-sapka cikardigina gore dazlak olmalisin -bu tahiminin dogrulugunu veya yanlisligini bildirsen sevinirim 3-arkadasim sadece HH nin degil senin de sHx la kan davan var gibi gelmeye basladi 4-ancak bak benim sapkam yok ama-senin zekandan en ufak bir kuskum yok-HH ninkinden de. kentli kirik oldugu da asikar-ancak biz burda uc kisiyiz boyle bir birimizi yersek bizi de aninda yerler-netekim yemekteler. 5-benim derdim sirf siklik olsun diye kentlilik degil. otlu peynir en sevdigim yemektir. buldum mu siyabolusunu kacirmam. 6-sHx bizim yer ustu zenginligimizdir-kafamiz yarsa da bu gercek degismez. 7-sen de aynen oylesin HH de muhtemelen oyle. ancak tartistigimiz husularda sizinle ayni fikirde degilim. 8-sHxla da hic anlasamayacagimi bir suru konu olduguna olacagina annem kadar eminim iskenderin anasi durumu!) ancak bu durum ona bakisimi degitirmiyor. 9-benim icin bir sahista en onem verdigim nokta-transparan olmasi-ici disi bir olmasi. muhtemelen beni yanlis anlayip kabukla ambalajla ilgilendigimi saniyorsun-yok oyle bir durum 10-acem meselesi tillahi hic ilgimi cekmiyor ama sen ona feci takmissin-benim de takintilarim coktur anlayisla karsilarim 11-kebebcilara gelince yahu adamlari tek tek meslekreini de kendilerini de hor mor gordugumuz yok.biraz srl midir her ne model se mercedesi ile bri hava atarak gecti onumden-sevimli bir cocuktur. ama hepsi ayni ayarda olmuyor- senin kebacilikla iliskin olabilir-ben de yaz burya kebabcilik gayet guzel de yaoabilirim. hatta idda ediyiorum benim diyen kebabcidan dah iyi kebab yapacak bilgim gorgum ve yakinlarim vasitasiyla deneyimim var 8adan da merhum kebabcilarin en unlusu benim birici derecede enistem olurdu-adana da zun sure yasamisligim da vardir-kebeb bir nevi benim kulturumun bir parcasi filan fistik.iyi bir lokasyondan restoran da camayi hayal bile derim-manzara iyi olmali yanliz.ustelik patronluk degil asci olma niyeti ile bu isi duslerim. iyi yemek yaotigimi soylerler (haydi kendim ovunmus olmayayaim dedim)-sirf bu kebabci muhabetinden sonra ekoloji isine alternatif ben de gourme yemek zuppeligine de alternatif anamin yemekleri disizini baslatacagim. ancak bizdeki kebebci tayfasi oyle berbat ki birak evladini okutmayi yahu laternatifi olan ortak orta dogu yemeklerine tork isimlerini takma isinde avrupada tanitmak gibi psi bir isi de yapmayi bir halt saniyorlar-burda onlarin cogunun (bu hususta)istastistiki olarak bes para etmez bir guruh oldugunu idda etmeye devam edecegim. en pkk li gecineni bile bazar i pazar yapacak, yemeklere illa ve ustelik trkce yazima sadik kalacak isimleri verme yarisinda buyuk heves gosterir bir de yarim yamalak bilgisi ile sana ders vermeye kalkan turleri vardir vs vs hem kel hem fodul kulturun temsicisidir-buna gecit yok- yoksa isini bilen, isinin erbabi adama dunya alem her yerde buyuk saygi gsterir.bu kendilginden olusur. 12-biz mutlaka yasit olmaliyiz dalga boylarindan tuturuyorum.ancak yarim kusak bir kusak arkamizdan gelen genclerin vitrini bizden cok farkli olmali- senin evladin boyle basimizin taci onumuzun yol acicisi olacak ve onlari hosh tutmak zorundayiz cunku onlardan OGRENECEGIMIZ cok seyler olacak. 13-ugursuz rakamdir ben de insanim benim de batil inanclarim var burya yorum yazmiyorum 14-baska bir sey kaldi mi? iskendrin annasi meselesi baglandi herhalde? koyluluk meselesi-yanilyorsun lider degil dipten gelen koyluluk ve bu talebe damardan populistlik yapan egilim bizde hizi dusuruyor. bu sebeple koyluler kotu insanlar diye degil(yok boyle bir idda sahibi-belkide kentlilerin yedigi haltalrin onda birini yapmiyor bu insanlar vs -bos seyler yazip duruyoruz-sonra da sikayeti sen ediyorusun) koylululuk aparati zihniyeti kulturu le ulus olup bu cemberi kirmayiz ondan. orta sinif derken cebi kabarik orta sinifi degil istegimiz- senin oglun gibi orta sinif. sen bu islevini gormussun pratikte bu isi becermissin nedir bunun teorisine karsi itirazin? kasabali koylu karismi lideri koylu kasabali guruh cikartir oraya. bu konuda bir suru sey bizden yuz yillarca once yazilip cizilmis- biz burda en amator haliyle-kizim sana soyluyorum gelinler siz istin tarzinda yaziyoruz-sen de kendine yonelik yazildi kabul ediyor gibisin. bundan boyle bile bilmeyen aktarsin diyecegim ama o bilen nasil yapacak bu aktarmayi? vesselam basit mevzular ama malesef yazimasi mecbri mevzular bunlar ad hic milyetcilik de gayet munasip bir deyim ne koyayaim bu uyduruk idelojinin basina dedim akilima bu geldi. daha iyisini sen bul hemmen adapte olan ilk kisi olurum. adaptif oldugum icin demilyetclgin yuzde (haydi azginlar kizmasin yuzdeyi dusureyim) 75 inin uydurma veya senetetik ogelerden olsutugunu bilmeyen bir saftrikler kaldi. ancak bu teren kurd tereni illaki bu istasyondan serbestce gecmek zorunda hatta uzun sure orda rotar yapmak zrunda-yillardir ben bunu yazarim beni anti-milyetcilikle elestirmek icin siki insafsiz olmak lazim. ancak elbette mutlak milyetci degilim. % 25 i bana yeter % 75 ine kanan saflarin problemi var demektir ama onceliklerimiz bu degil- bu sebeple ad hoc milyetcilik en munasip yoldur. 100 yil sonra devleti sistemi enstitusu kurumu saglam hayati olan kurdleri ssen istesen de milyetci bicimde tutamazsin zaten vs vs vs. cubgu cok egersen cubuk kirlir-gozune kiymik kacabilir! milyetcilik boyle bir seydir. ad hoc da israrciyim seni de bu gemiye davet ederim. hurmet neseli ve saglikli gunler BaBed kargalari bile bikti (senden degil benden!)

sana cevap vermekte bayagi zorlasmaya basladi; korun 25 ( eski sari yirmibeskurusluklar) belledigi gibi, hala orta sinif, kebabci falan deyip, asil niyetini anlatmaya cabalayip duruyorsun. yahu kardesim sen laf anlamazmisin, ben elbette senin orta sinifininda ne oldugunu, kebabcilara hakaret etnedigini falan filan fismekan , off yahuu, biliyorum. hala " biz" diye bahsettigin arkadasin ifade tarzindan , ustu scrape yapildiginda altindan tam alik bir koylu sirittigini soyluyorum. bosver bu uzun uzadiya , banal sehirli-koylu laflarini; koylulugun ne melanet bir rol oynadigini ben bilmezmiyim ? benden sana son bir tavsiye, uzun uzadiya tiriskadan nagmeler aciklamalardan ziyade, karsindakilerinde senin anladigin sosyal vakialari gorebileceklerini- gorduklerini bir kabullenirsen, sorun morun kalmaz ortada ( yani beni veya kendini su durumda oyle goruyorsan) anlasilmistir herhalde. Birde, sHx kardesim bende kesinlikle magara izlenimi uyandiriyor, hata ayip degil; gorgusuzluk hepimizde, damarlarimizda, genlerimizde var, bende de feci bicimde mevcuttur mesela. Bence sen bu arkadasa sans verde, varsa soyleyecegi kendisi soylesin...Benim fikirlerim ispat karsisinda aniden 180 derece degisebilir. yazi tarzindan anlariz, laflardan, satir aralarindan falan; eger boyle bir dert varsa elbette. Bak iste yukarilarda sana hayran bir kopil, nedense bana catip duruyor ve " dalagi disarda" diye hiyarin biri de, benim etmedigim laflari bana maletmeye calistigi gibi, birde sozlukten falan bahsediyor cahil dangalak. eger bu dalakli adam sHx ise, inan bana bu herif iflah olmaz bir maganda ve cahil.eger degilse, problem yok benim icin; simdi oyle soyluyorum, akli basinda yazilarini gordugum an, fikrim degisiverir benim. yani sizler icin onemliyse benim fikrim, o anlamda soyluyorum. off be iyi ve saglikli gunler dilerim " ad hoc" yoldas !

Beni degil ! Ne lebi, ne leblebisi; yillardir senin bu benim icin yeni sandigin bir cok konuda binlerce defa yazdim; sana yakismiyor bu beyanlar. Koylu damarin aktif gorunuyor bu defa...Ayrica, bosver benim baskasina ne deyip demedigimi, kendini hakem olarak ikide bir ortaya atmak zorundamisin, ama her konuda ve her vesileyle; biz de yapiyoruz elbette. Hani hakemligin bari tarfsiz olsa bu konuda neyse, oylede degilsin. Bosver, sen cok bilmis ol, ben ise az. Kavgaya baslarsak, ne sen ne de ben burada hic bir is uretemeyiz, haberin olsun. yinede iyi gunler senin olsun

Avrupada yasayan kurtlerin buyuk cogunlugu ekonomik cikmazlardan dolayi göc etmis durumdalar,bunlarin ezici cogunlugu kirsal kökenlidirler. Yani yoksul kurt köylusunden baska bir sey degil. olaylarlar nedenler tartisilirken söz konusu kitlenin öncelikle Kurdistandaki konumu ve durumu incelenmeli. Kurt köylusu Avrupaya gelince öyle beklendigi gibi birden dönusmesi esyanin dogasina aykiri oldugu gibi nitelik desisimlere,birden ugamasida siniflarin tarihcesiyle bek uyusmaz. 70 li yillarda Kurdistanda meshur kasaba brokratlari vardi. Bunlarin mantigida kurt kitlesi kucumseyen bir kesmekeslik yumagiydi,ancak bunlari 2000li yillarda görmek hemde diasporada gercekten uzucu. Herhangi bir is kolunda insanlar calistiklari icin veya is sahibi olduklari icin insanlar tenzih edilmemeliler. Kaldiki söz konusu is kolu bir sektördur,bu sektörde Kurt köylusu bir ekoldur ve bu sektörunde önemli aktörlerinden biridir. Burdan sunu anlamak mumkun Kurt köylusu emegiyle,kivrak zekasiyla bir sektörde söz hakki sahibidir. Bu gurur verici bir durumdur. Soru Kurt köylusu böyle bir deger olusturmus,bu degerden bir yasam tarzi olusturmaya calisiyor,ulkedeki yakinlarina ekonomik destek sagliyor,kendisinin tanimadigi okulu cocuklari icin bir kurtulus olarak,göruyor ve bu konuda cabaliyor. Neresi yanlis??? Avrupada siyasal nedenlerden dolayi yasamini idame etirmek zorunda kalan kurtlerde okuma durumu hangi boyuttadir,Pizzaci ve kebabci kurtlerden cokmu iyidir. Kurt köylusu Avrupada bir sektörde söz sahibiyken Kurt Entellektuelleri her hangi bir konuda söz sahibi olmuslarmi acaba?????. Yine herzamanki gibi Kurt "entellektueli" Kurdistanin yaban otu olmasi konusundaki yaklasimindan kurtulamamis. Kurt entellektuelleri kasaba burokrati eksenini astigi,Kurdistanda yaban otu olmayi red ettigi gun itibariyle gercek anlamda ENTELLEKTUEL olma sansina sahip olabilirler. Halkiyla yabancilasan halkinin sorunlarina egilmeye yeni DATA POLITIKACILARI bunu bilince cikarmak zorundalar.

cemili pkk yaptigi elestiri hakzica bir yorumdir cemil beye soruyorum acaba kurd aydinlar uzerine dusen gorevi yaptilarmi bu bir iki pkk kurd aydinlarin cok olanak verdi ama aydinlar uzerine duseni yapmadilar kurdistan terk edip ya avurpaya yada ticaret orastilar insaf pkk aydinlara hic bir zaman kostek olmadi uc onurlu kurd aydinlar elbet varlar bunlarda tercilerni yaptilar ya kendi halkin yanida ve kurdistan terk etmediler yane ulusal mucadelde yaninda yer aldilar kimilerde kurdistanda daglari yolarin sectiler 4 ama kimi kedine aydin diyen ne yaptilar gec gunduz ulusal mucadeleye hakaret kufur saldiri yaptilar ustelikde bunu avurpada yaptilar bunlar pkk avurpa devletlerine bir kac kurusa alman markina veyada bir kac isvec koruna satmadilar bunlar kedinizde cok iyi biliyosunuz helde isvecde 5 avurpada kurdistan kurmak cok kolaydir yapacaktilarda pkk kostek mi oldum 6 kurdisatan herkesin ulkesdir buyorun muceldeleye yapmaya varsa yurekler dag orda kurdistan orada halkida ulkede siz aydinlari bekliyor 7 diyorsinki pkk 400 kelimele yurutyor bu mucadelye yazik sizigibi birin bunu soylemesi bir halki 400 kelimeyle yapilirmi gorulmemis bir sey dogru konusmuyorsunuz 8 pkk belki milyolaca yazili dokumanlari vardir binlerce kitaplar vardir baskan ve pkk kendisin binlere varan yazili kitaplari vardir bunlari halk biliyor ve okuyor bu yolda yuruyor uzatmaya gerek yok selamlar umarim yayinlarsiniz

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.