Sevgili Alan,
Bilim insanlığın ortak malıdır. Ancak bilimsel bilgi ve teknoloji bile alınır satılır emtia durumuna indirgenmiştir. Teknoloji, kullanıma sürülen ürünleri itibarıyla zaten emtiadır. Ancak yeni teknikler yaratmaya ve insanın hizmetine sunmaya yarayan bilimin aynı mantıkla ticarileştirilmiş olması kendine uygarım diyenlerin bilim karşısındaki pozisyonlarına uygarlık dememizi engelliyor.
Bilim teknoloji insanın refahına koşulduğu ölçüde uygarlığın devindiricisi olma özelliği kazanıyor.
Başımıza yağan bombalara, uğratıldığımız soykırımlara bakınız. Ülkemizin işgali teknolojik üstünlükle sağlanmış durumda. İşgale elveren teknolojiyi birinci dereceden muhatabı olduğumuz ortadoğu tiranlıkları üretmiyor. Teknoloji, kullanım eğitimiyle, finansıyla birlikte "uygar" dünyadan transfer ediliyor. Çoğu kez karşılık ödemeden, hibe şeklinde. Bu nasıl uygarlıktırki insan olmayı bir yana bırakınız, bir canlı türü olarak kürtlerin soykırımlarına hayvan koruma cemiyetleri bazında bile tepki vermekten kaçınmaktalar. Herhangi bir kürk hayvanı için hayvan hakları diyerek, nesli tükeniyor diyerek, kendi ortamında özgür bırakılmalıdır diyerek meydanları dolduranlar bizim akibetimiz hakkında çıt çıkarmıyorlar.
Bilim ve teknoloji her zaman uygarlık anlamına gelmiyor. Bilimi ve teknolojiyi ellerinde bulunduranların kürtlere karşı cürümleri tahtında insanlıklarını sorgulayacak olan en ilkel yaşam tarzından gelenler bile insani hasletleri itibarıyla bu kanemici barbarlardan binlerce kez daha uygar değilmidirler?
Bizim ülkemizin boşaltılması yine aynı "uygar" çevrelerin karlılık hesaplarının yarattığı bir sonuç değilmidir?
Onların "uygarlıkları" bizlerin gaspedilmiş haklarımız ve mezarlarımız üzerine inşa olunmamışmıdır?
Batının eğitim kurumlarında eğitim almaya, pozitif bilimleri öğrenmeye, mesleki bilgiler öğrenmeye evet. Bunun için gerekirse yüz dil öğrenmeye evet ama onun "uygarlığına" hayır demek için yeterli sebebimiz var. Batının yaşam tarzı, ahlaki biçimlenmesi batı toplumlarının ihtiyaçlarına cevap verir tarzdadır. Onun uygarlık hatta insanlık ölçüleri kendi çıkarlarına göre tefsir edilmek durumundadır. Avrupa demokrasisi özü itibarıyla Roma demokrasisinin genişletilmişidir. Eşitler arasında demokrasi öngörmesi anlamında eskinin kopyasıdır. Farklılığı ise eşitlerin sınırının genişletilerek nicel anlamda daha çok katmanın eşitlere katılmış olmasında yatıyor. Özellikle bireysel hakların ve eşitliğin hiç değilse kağıt üzerinde garanti edilmiş olması bu genişletmenin ürünüdür.
Biz farklı bir toplumuz. Sömürgeyiz. Batı ile aramızda toplumsal şekillenme olarak farlılığın dışında uçurum misali eşitsizlik var. Dahası batının refahına ödenmiş diyet, batının ısınması için sobasında yakılan odunuz. Batının kendi arasında işlettiği haklarda eşitlik ve ilişkilerde hümanizm ilkesi bize sıra geldiğinde toplu yoketmeler ve işgal altında bulundurma eylemine dönüşüyor. Batının demokrasisi sömürgelere anti-demokrasi olarak yansıyor. Eşit olanlarla olmayanlar arasında çifte standart uygulanıyor. Bu gerçeği göremeyenlerin, Kürdistan'ın nasıl sömürgeleştirildiğini ve kimler adına, kimlerin çıkarları gerektirdiği için sömürgeden daha geri bir statüde tutulduğunu açıklama şansı olmaz. Bir olguyu açıklayamayan onu anlama ve karşı tavır geliştirme şansından da yoksun kalır.
Kürtlerin batıya entegrasyonu yada eklemlenmesi kürtlüğün bitişi demektir. Öcalan'da entegrasyonu aynı ifadelerle savunmuyormu? Entegrasyon fikri 1830'ların Berlin'inde teorize edilmiştir. Kürtlerin devletten mahrum bırakılması kararıdır. Uygalamaya konulması kürtlerin o güne kadar var olan devletçiklerinin birbiri ardısıra kanla, soykırımla tasfiye edilmesini beraberinde getirmiştir. 20. yüzyılın başlarında oyunun çok aktörlü hale gelmesiye kürtlerin ülkesi dörde bölünerek farklı tiranlıklara entegrasyonu öngörülmüştür. Bitmeyen kürtlüğü bugün bellek olarak batıya entegre etme faaliyeti sürdürülmektedir. Batıya ve Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakılanlar kürtlük bilinci en diri olan kürt topluluklarıdır. Öcalan'ın Erzurum, Elazığ, Malatya gibi faşistlerin kol gezdiği yöreler yerine Cizre, Nusaybin, Hakkari, Amed, Cabaxçor, Muş, Siirt, Mardin gibi yörelerde habire serhildan masalıyla halkı mobilize edip bu yöreleri danışıklı bir döğüşün kurbanı haline getirerek boşalmasına çanak tutmasını tesadüflerle açıklayamayız. İşte bu noktada başkaldırmak gerekiyor. Hem tehcire hem entegrasyona.. Ve şu soruyu her kürdün sorması elzem hale geliyor. Kürtler entegre olmak içinmi muhacerete mecbur edildiler?
Sömürgeciliğe başkaldırı, önce kültürel başkaldırıdır. Bir toplumun kendine ait olan değerleri sahiplenmeye kalkışmasıdır. Kürtlerden bunu esirgerseniz direnmek ve kurtulmak için hiçbir sebepleri kalmaz.
Düşüncelerinizi, sömürgeciliğe karşı kararlı duruşunuzu diğer yazılarınızdan biliyorum. Aramızda önemli bir fark olmadığınız da.. Fakat entegrasyon meselesini farklı algılıyoruz. Farklılık olması doğal. Ayıp yada günah bir yanı yok. Değerli Hocam'a önerim şudur. Lütfen bu entegrasyon meselesini çok daha tefarruatlı ve özellikle diasporada yaşayan kürtlerin geleceği açısından bir kez daha düşününüz. Avrupa'nın kürtlere ilişkin tavrının hümaniter olmasını bırakınız son derece korsanca nitelik taşıyor olması karşısında beni fazla haksız çıkarmayacağınız kanısındayım.
Mukabil saygılarımla.
Ben teşekkür ederim Hocam