Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 30 June 2012

Öncelikle degerli Aso ve Mehemede Paloye'nin ilgi, bilgi ve yorumlarina...

Selamlar

PARÇALI KÜRT TARİH BİLİNCİ VE

KÜRTLERİN TARİHİNİ YAZMA ARAYIŞI

Türk devleti ile her çözüm gündeme geldiğinde, Kürt tarihini gözden geçiririm. Tarih okumayı, en az şiir okumak kadar sevdiğimden olsa gerek, aklımın almadığı konuları tarihte aramaya çalışırım. Tarihe iner, kurcalarım, işime yarayacak malzeme bulurum diye. Her bulduğum malzemeyi üst üste koyduğumda, resmin bir bütünü yine de ortaya çıkmaz. Picasso'nun Guernikası gibi, parçalanmış cesetlerin toplamından oluşan parçalı bir tarih çıkar önüme.

Bir tarihçi "Keopsu köleler inşa etti ama Firavunun ismini aldı" derken; tarihi halklar yapar ama egemenler ismiyle yazılır, hükmüne işaret eder.

Kürtlerin kendi tarihlerini neden yazmadığı sorusunun halen açıklığa kavuşmuş yeterli cevabı yoktur.

Bunun için kısa bir Kürt tarihi seyahatine çıkalım.

İlk komplo ve evlat acısı !

Kürd ve Kürdistan tarihinde ilk komplo, Med kralı Astiyages tarafından gördüğü bir rüya dolayısıyla iktidarını kaybedeceği korkusuyla kendi öz yeğeni olan Kyrus'u öldürtme görevi verdiği, ama bu görevi yerine getirmeyen Harpagos'a karşı yapılmıştır.

Astiyages, Harpagos'tan intikamını almak için oğlunu dilim dilim keser, etinden yemek yapar ve bu Medli soyluya ziyafet süsüyle kendi öz oğlunu yedirir. Yemeğin sonunda soyluya sorar, "yediğin yemeğin ne eti olduğunu öğrenmek ister misin" sorması üzerine, soylu "evet" diyerek cevabını öğrenmek istediğini söylemesi üzerine, Astiyages, "Yediğin et, senin öz oğlunun etiydi" der.

Soylu çıldırır, ama yutkunur. Ne de olsa karşısında başedilmeyecek bir kral var!

İlk Kürt haini olan Harpagos Med kralı olan Astiyages'ten intikamını almak için, Pers kralı olacak Kyrus'un yanında yer alır ve Med imparatorluğu yıkılarak, iktidar Pers krallığının eline geçer.

Kürtlerin ilk büyük komplosu Astiyages ile başlar; ancak bu komplo "ilk günah" gibi nasıl Adem'in cennetten kovulmasına yol açtıysa, Medlerin de yıkılmasına yol açar.

Yunan tarihçi Heredotos, Med-pers iliskilerini mitolojik anlatımla böyle sunar.

Modern tarih ve toplum bilimcileri Harpagos tarımcılıktan yana olan Pers krallığının yanında yer aldı, Medler ise yerleşik hayata geçişe inat hayvancılıkta ısrar eden kabile yaşamını esas aldığı varsayımı ile bu tarihi ele alırlar.

Tarihin ilerici çarkının, tarımcılığa doğru evrilen toprağa yerleşme ve yurtlaşan halkları doğurduğundan, Harpogos haklı ve tarihi bir yerde yer almıştır, sonucuna varırlar.

Modern tarih ve toplum bilinci Harpagos'u ilerici; Kürt milli tarih bilinci ise ihanetçi olarak tanımlar.

Seyh İdris-i Bidlisi (1452 – 1520)

1514 Çaldıran savaşı ile Kürtleri Yavuz'un himayesine sokmuştur.

Türk-Kürt kardeşliği ve Türkiyelileşme bağlamında düşünüldüğünde, İdrisi Bidlis-i iki halkın birleşik yaşam köprülerini atmış tarihi bir liderdir.

Ancak, "Kürdistan sömürgedir" tezinden yola çıkan Kürt tarihçileri, İdris-i Bitlisi'yi ikinci büyük hain olarak tanımlarlar. Ve Kürdistan'ın (Kasr-i Şirin 1639) anlaşmasıyla ikiye bölünmesine sebebiyet veren kişi olarak ele alınır. Kürtleri din ve para uğruna Yavuz'a satıp, teslim etmekle suçlarlar.

İdrisi Bitlis-i ikinci büyük hain mi, yoksa Türk-Kürt kardeşliğinin efsanevi mimarı mı sorusu Kürt tarihinde açığa kavuşturulması gereken önemli bir husustur.

Yezdanşer ayaklanması ya da Mire-kor (1854 -1856)

Yezdanşer ayaklanmasının lideri Mire kor öncülüğünde gelişen Kürt isyanı en uzun süre ayakta kalan ve Kürdistan'ın büyük bir kısmına hükmetmiş bir Kürt isyanıdır.

Tarihte isyan lideri olarak bilinen Mire kor bir kahraman ve milli bir Kürt lideridir!

Ancak, kendi isyanından önce öz dayısı olan Bedirxan Bey isyanına karşı ihanet edip, Osmanlının yanında yer almıştır. Bedirxan Bey ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılmasına yol açmıştır.

Kore mir, isyanın doruk noktasında, İngilizlerinde aracılığı ile Osmanlının vaatlerine kanıp İstanbul'a görüşmelere çağrılır. Görüşme çağrısına gider, ancak İstanbul'da tutuklanır ve başsız kalan isyan kısa sürede acımasızca bastırılır.

Klasik Kürt tarihin trajik komik bir sayfasıdır, Yezdanşer ayaklanması. Bu sayfa, Yezdanşer isyanının lideri olan Kore mir bir hain mi, yoksa bir kahraman mı yönü Kürt tarihinin çapraşık tarihini yansıtır.

Yine Kore-Mir öz dayısına ihanet edebilecek kadar Osmanlıyla işbirliğine girmesi ile İsyan aşamasında ise Osmanlının görüşme çağrısına iman etmesi "efendisinden" medet umman Kürt liderlerinin ortak noktasını anlatır.

Saidi Nursi, Bedduizaman ya da Saidi Kurdi (1868 – 1960)

İslam kardeşliği ile Türk-Kürt kardeşliğini ümmet çerçevesinde ele alan, islami-Kürdi yurtseverliği diri tutan ve geliştiren ender bir Kürt alimi, ve bir islam taasuvçusu.

Ancak, Modern Kürt Tarih bilinci, "Saidi Nursi'nin Kürtlükle alakası yoktur, bir Osmanlı hilafet adamı" şeklinde tanımlar. Bugünkü MİT'in o dönemlerdeki adı olan "teşkilati mahsusa'nın" kurucularından biri olduğunu söylerler.

İkincisi, "Osmanlı askerine karşı el kaldıran kafirdir, karısı ise boş düşmüştür" sözü o dönemde bağımsızlıkçı Kürt aydın ve isyancılarına karşı söylemiş, olduğu iddia edilir.

Bundan ötürü, Şeyh Sait isyanını desteklememiş, ve akabinde bu sözü söyledigi varsayılır.

Saidi Nursi Kürtleri Osmanlıyla buluşturan ümmetci bir Kürt müydü, yoksa Kürt özgürlğünü savunan bir islam taasuvçusu muydu, sorusu halen cevap arıyor.

Kürtler, Sadi Nursi'nin mezarı kadar, bu iddialara da cevap arayacaklardır!

Seyyid Abdülkadir (1851 – 1925)

Hakkarili Nakşi lider. Şeyh Ubeydullah'ın oğlu.

Ubeydullah isyanı objektif realite dışında niyetinde yatan bir Kürt özgürlük isyanı mıydı, yoksa din kışkırtmalarına bulaşmış ve hazırlanmış bir dini isyan mı, sorusu tarih araştırması olarak kala dursun!

Osmanlı'nın yıkılıp parçalanmasına ramak kala, Kürt-Türk kardeşliğinin simgesi olarak, "biz bu gün müşkil durumda olan müslüman Türk kardeşlerimize arka çıkmak zorundayız, Onları arkadan vuramayız" demiştir.

Kardeş olarak tanımladığı Türkler tarafından "kalleş" ilan edilerek asılır!

Kardeşliğin bedelinin "kalleşlik" olduğunu anlayan Kürt liderler, boynuna ilmik geçtikten sonra ancak hatalarını fark edebilmişlerdir!

Bazı bilginler, Seyyid Abdulkadir için "ihanet" bazı Kürtler ise "Kürt-Türk kardeşliğinin alim adamı" sıfatını kullanırlar.

Şeyh Sait isyanı (1866 – 1925)

Bir dini isyan mı, yoksa bir Kürt isyanı mı?

İngilizlerin Kemalizmin devrimlerine karşı kışkırtılmış gerici bir isyan mı, yoksa Kemalizmiden Kürt Ulusal talepleri olan bir Kürt ayaklanması mıydı, Kürtler arasındaki tarih bilinci arasındaki çelişkilerden biridir.

...

Tarihi başkaları tarafından yazılan bir halkın tarih trajedisidir, anlatmaya çalıştığımız çelişkiler. Bunun için Kürt tarihini anlamak kadar yorumlamak da çok zordur.

Tarihi incelediğimizde şu sonuca varırız: Kölelerin tarihi yoktur ama kölecilik tarihi vardır. Sömürgelerin tarihi ise sömürgecilerin kanlı kalemiyle yazılmıştır. Arapların ve Afrikalıların son beşyüz yıllık tarihleri Batılılar tarafından bizzat yazılmıştır.

Bu gün Kürtler, kendi tarihini Heredot'tan, Nikitin'den, Moltke'den vs. ancak öğrenebiliyorlar. Çünkü çok sınırlı da olsa, yakın tarih dışında Kürtler tarafından yazılmış bir Kürt tarihi yoktur. Farsın, Arabın, Türkün kalemiyle yazılmıştır, Kürdün sömürü altındaki tarihi.

Bu tarihi Kürtler yaşamıştır ama Kürtler yazmamıştır. Picassonun Guarnica'sına bir faşist subay, "eseriniz çok güzel" deyince, Picasso "bu eser benim değil, sizin eserinizdir,, diyerek karşılık verir. Parçalı Kürt tarihi içinde Kürtlerin değil, faşist-diktatörlerin eseridir, demek gerekiyor.

Parçalı tarih bilinci üzerine bir ulus inşa edilemez. Guernica'ya dönüşmüş tarih bilincine sahip olanların gelecek arayışları da parçalı olur.

Günümüzde yaşadıklarımız, bu parçalanmış tarihin bir izdüşümü sanki!

Tarih, ulusların kendi kimliğini tanımlama mücadelesinin öyküsüdür. Kürt ulusu da, kendi özgür kimliğini tanımlayana kadar, özgür tarihini yazma mücadelesi içinde olacaktır.

Kendi özgür tarihini yazmaya aday olan bir halkın direnişine son imzayı Firavunlara attırmamak için parçalanmış tarih bilinci yerine özgür, ulusal-demokratik bir tarih bilimine ihtiyaç vardır.

Ne "tarihi sıfırdan başlatmak" adına bir tarihi kendisiyle başlatıp kendisiyle bitirmek anlamına gelen Ortadoğu solculuğu, ne de yüzeysel bir milliyetçilik adına tarihteki "bey, mir, ya da şeyh" ünvanlı şahsiyetleri rastgele Kürt lideri olarak tanımlamak bir ulusal tarih bilincidir.

Uçlardan çok senteze yani koşulların ortaya çıkardığı zorunlulukların bilincini eleştiren ve bunun bütünlüğünde ulusallığa varmış bir tarih bilimine ihtiyaç vardır.

Doğru bir siyaset için, doğru bir tarih bilimi Kürtler için kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Ali KIZIL

25 HAZİRAN 2012

[email protected]

Merhaba Femkurd, Ali Kızıl arkadaş   bir hayli    kafa  yormuş.. İyi  bir çabadır.  Fakat bu yazıda   bazı  bariz hatalar var. Mesele Ali Kızıl arkadaş "Yezdanşer ayaklanması ya da Mire-kor (1854 -1856) Yezdanşer ayaklanmasının lideri Mire kor öncülüğünde gelişen Kürt isyanı en uzun süre ayakta kalan ve Kürdistan'ın büyük bir kısmına hükmetmiş bir Kürt isyanıdır. Tarihte isyan lideri olarak bilinen Mire kor bir kahraman ve milli bir Kürt lideridir! Ancak, kendi isyanından önce öz dayısı olan Bedirxan Bey isyanına karşı ihanet edip, Osmanlının yanında yer almıştır. Bedirxan Bey ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılmasına yol açmıştır. Kore mir, isyanın doruk noktasında, İngilizlerinde aracılığı ile Osmanlının vaatlerine kanıp İstanbul'a görüşmelere çağrılır. Görüşme çağrısına gider, ancak İstanbul'da tutuklanır ve başsız kalan isyan kısa sürede acımasızca bastırılır. Klasik Kürt tarihin trajik komik bir sayfasıdır, Yezdanşer ayaklanması. Bu sayfa, Yezdanşer isyanının lideri olan Kore mir bir hain mi, yoksa bir kahraman mı yönü Kürt tarihinin çapraşık tarihini yansıtır. Yine Kore-Mir öz dayısına ihanet edebilecek kadar Osmanlıyla işbirliğine girmesi ile İsyan aşamasında ise Osmanlının görüşme çağrısına iman etmesi "efendisinden" medet umman Kürt liderlerinin ortak noktasını anlatır." Êzdanşêr  Bedirxan Hareketinden  sonra   Botanda   Êzdanşêr  hareketini  örgütleyen kişidir.    Mire Kore  ise  Soran  Miri    yada  Rewandiz  Miri  olarak bilinen  Kürd  miridir. Özgünlüĝümüz veya Orjinalitemiz yok mu?(7) Aso Zagrosi Yayınlandı: July 09, 2006  Mîr Bedirxan bir yandan Kürd aşiretlerini birleştirirken, diĝer yandan iç örgütlenmeyi ve askeri yapılanmayı saĝlamlaştırıyor.. Mîr Bedirxan, Tahir Aĝa’yı ordunun başına, Hamid Aĝayi Suwarilerin ve Efendi Aĝayi hazineyi denetlemenin başına getiriyor.(10) Êzdanşêr, Nurullah Beg ve Mahmud Xan’da düzenli ordunun yönetiminde yer alıyorlar.(11) Ayrıca ö dönemler Osmanlı ordusundan kaçıp, Mir Bedirxan’ın askerlerini eĝiten, Selim Paşa’nın oĝlu, Hüseyin Beg gibi Kürd subaylarının varlıĝını vurgulamak gerekir(12)..Erzurum’un batısından Baĝdat önlerine kadar etkili olan, Nizip’te Ibrahim Paşa’yla beraber Osmanlı ordularını yenilgiye uĝratan Mîr Bedirxan(13) engellenemez bir yükseliş gösteriyordu..Osmanlı Devleti de boş durmuyordu... Osmanlılar bir yandan Bedirxan’a aracılar gönderiyor, anlaşmaya çalışıyordu; diĝer yandan Asuri ve Ermenilerin Botan Hükümetine vergi vermemeleri için kışkırtıcılık yapıyordu.. Aynı zamanda Osmanlı devleti, Fransa ve Britanya’dan Asuri ve Ermeniler üzerindeki etkilerini kullanarak Bedirxan’a vergi vermemelerini istiyordu(14). Osmanlı Sultanı, Istanbul Ermeni Patrikliĝini Kürdlere karşı bir piyon olarak harekete geçirmişti..(15) Ama Patrik Matteos’un Kürd düşmanĝına raĝmen Botan Ermenileri Kürdlerle beraber hareket ediyordu. Mîr Bedirxan kendi yönetimini tanımayan ve kendisine vergi vermeyen Asurilere ve hata Kürdlere karşı çok sert askeri tedbirlere gidebildi... Osmanlılarla beraber Asurileri Mîr Bedirxan’a karşı kışkırtan Ingiliz ve Fransızların planları ters tepince bu sefer Osmanlılardan Bedirxanı cezalandırmalarını istediler....Mîr Bedirxan’ın Asurilere karşı sert tutumuna bakıldıĝı zaman dinsel nedenlerden ziyade iktidar sorunu vardı. Aslında bugün elimizdeki belgelere göre Mîr Bedirxan fanatik bir müslüman deĝildi.. Garo Sasuni’nin aktardıklarına göre Mîr Bedirxan „Ermeni ve Kürdlerin eşit ve hatta kan kardeşi olduklarını, kurulacak devlette eşit statüde olacaklarını, din, milliyet gibi kavramlarının önemli olmadıĝı“ söylediĝini yazıyor.(16) Bu konuda başka bir belgede 1846 yılında Mîr Bedirxanı Cizre’ye 18 mil uzaklıkta bulunan „Dergawil“ yada „Derîye Gulan“da ziyaret eden iki Amerika’lı misyönerin aktardıklarıdır.. Bu iki misyönerin yazdıkları „Wright and Breath in missionary Herald a Weekly published in Boston mass volume 42nd(1846) pp.378-81“ adlı eserden alıntı yapan Arşak Safrasyan :“ Mir Bedirxan’ın 60 özel koruması Êzidîlerden oluşuyordu“ diye yazıyor.(17)Daha önce tüm hazırlılarını yapan Osmanlılar, Osman Paşa komutasındaki ordularla Kürdistan’a saldırdılar.. Urmiye yakınlarında yapılan ilk çatışmada Osmanlılar büyük bir yenilgi aldılar..(18) Fakat ne yazık ki, Botan Hükümetinin başkenti Cizre savunmasından sorumlu olan Êzdanşêr Osmanlıların saflarına geçmiş ve şehiri Osmanlılara teslim etmişti.. Êzdanşêr’in kardeşi Nurullah Beg ise bir başka büyük askeri güçle Osmanlıların saflarına geçerek Bedirxan güçlerine karşı savaşıyordu..Mîr Bedirxan, büyük bir güçle Cizire’de bulunan düşman güçlerine saldırarak, şehri özgürleştirdi, ama şehrin dokunmazlıĝı zedelenmişti..Bundan dolayi, Mîr Bedirxan Eruh kalesine çekilerek direnişini sürdürdü... Bir yandan, Ingilizler ve Fransızların Mîr Bedirxan yönetimini ortadan kaldırmak için Osmanlılara sundukları destek(19), diĝer yandan Êzdanşêr’in ihaneti birleşince Kürdistan halkının büyük bir devriminin yenilgisine neden oldu..Osmanlı devleti Botan Kürdistan Hükümetini yok etmek için sadece uluslararası desteĝi ve iç ihanetin desteĝini saĝlamakla yetinmedi.. Onlar aynı zamanda Kürdleri bölmek ve Bedirxan’ın girişimlerini boşa çıkarmak için politik manevralara giriştiler. Abdulreqip Yusuf’un Osmanlı arşivlerinde bulduĝu, Bedirxan hareketini yok etmek amacıyla 18.11.1846 tarihinde alınan bir karar var..Osmanlı devleti çok kısa bir süre sonra, yani 24. 12.1846 tarihinde ise Diyarbekir, Mardin, Siirt, Bitlis, Muş, Wan, Şırnak ve Hakari’yi kapsayan „KÜRDISTAN EYALETI“NI kuruyor..(20) A. Yusuf bu „Kürdistan Eyaletinin“ 1855 yılına kadar olan belgelerini yayınladı.. Kemalistlerin ve Türk devletinin son yıllarda „Kürd realitesini tanıyoruz“ ve „Kürd sorunu var“ gibi söylemleri Osmanlıların „KÜRDISTAN EYALETI“ni insana hatırlatıyor..Ayrıca Osmanlılar Mîr Bedirxan hareketini yenilgisinden sonra katil sürülerine „Kürdistan madaliyesi“ adında madalye vermeye başladılar..Mîr Bedirxan teslim olduktan sonra, Sêvdîn(Mîr Bedirxan’ın oĝlu) hâlâ direnişe devam ediyordu.. Bedirxan teslim olduktan 45 gün sonra ancak Osmanlı ordusu Van’a ulaşabildi.. Yine A. Yusuf’un aktardıĝı belgelerde Mahmud Xan devrimdeki pozisyonu diĝer tüm komutanlardan daha fazlaydı.. Hakari Mîri Nurulla, Bedirxan’ın teslim olmasından sonra Iran’a sıĝınmak istedi. Fakat Iran onu kabul etmedi... Devrimin yenilgisinden 2 yıl sonra, yani 1849 yılında teslim oldu..Tüm devrim ileri gelenlerinin bazıları Grit adasına, bazıları Bulgaristan’a sürgün edildiler.. Xelefê Şuvî gibi Botan Hükümetinin en iyi savaşçıları ise zindana atıldılar.. Xelefê Şuvî, Cizire çatışmasında Êzdanşêri yaralamıştı..Botan Hükümeti hiç bir uluslararası destek alamadı.. Tam aksine o dönemin tüm büyük güçleri ya Osmanlı devletini desteklediler yada Mîr Bedirxani yok etmek için Osmanlı devletine diplomatik uyarıda bulundular...Önümüzdeki bölümde Êzdanşêr hareketine deĝînmeye çalışacaĝım..Devam edecek       Özgünlüĝümüz yada Orjinaletemiz yok mu?(8)----Osmanlı belgelerinde mevcut olan ve bugüne ulaşan belgelere göre Êzdanşêr Cizîre şehrini Osmanlılara teslim ediyor. Kardeşi Nesrullah ise „Qesra Kagêl“ gibi stratejik bir alanda Osmanlılar beraber Mîr Bedirxan güçlerine karşı savaşıyor... Abdulreqip Yusuf’un yayiınladıĝı belgelerden biri ise Osman Paşa’nın Sultan Abdulhamid’e hitaben yazdıĝı „Bedirxan’ın yerine Êzdanşer’in Cizîre hakimi yapılması ve kardeşi Mebesirîn Kolcu Başına getirilmesi“ yönündeki öneridir.(21)Elde edilen Osmanlı belgelerinden biri Êzdanşêr’in anesi „Hatem’in kızı Xatu“nun Osman Paşa’ya gönderdiĝi 23 Mayis 1847 tarihli mektuptur... Xatu, Osman Paşa’dan yardım istiyor ve diyorki: „ Senin emirlerini yerine getirdik... Oĝlum (Êzdanşêr ) Musul’a doĝru kaçtı... Oĝlum Nesrullah ise ‚Qesrik“ kalesindedir.. Ben ise Basret Şeyh’nin yanına gelmişim.. Biz abluka altındayız.. Mîr Axur Huseyin yanımıza gönder“..(22)Êzdanşêr’in büyük kitleleri etkileyen bir kişilik olduĝu açıktır.. O ve kardeşi komutalarındaki büyük güçlerle Mîr Bedirxan’ın yenilgisinde önemli rol oynuyorlar..Bir çok yerli ve yabancı kaynak Mîr Bedirxan ve Êzdanşêr arasındaki sorunlardan söz ediyor ve Êzdanşer’in „ihanetini“ ona baĝlıyorlar.. Ama, sorunun esas kaynaĝına vurgu yapan ve sorunu adlandıran kaynak yok... Bazı kaynaklar Êzdanşêrin babası Mîr Sêvdîn’in daha baĝımsızlıkçı olduĝunu ve Bedirxan’ın Osmanlılara yakın olduĝunu yazıyor..(23) Botan Mîrliĝinin başına Bedirxan’ın gelmesi bir anlamda Mîr Sêvdîn’in dıştalaması olayı olarak görülüyor..Ayrıca Êzdanşêr’in babası Sêvdîn, Bedirxan’dan yaş olarak olarak daha büyüktü. Yine aynı kaynak Êzdanşêr’in Bedirxan’a karşı Osmanlıları desteklemesinin amacı babasının intikamını almak ve Cizîre’nin başına geçmek olarak deĝerlendiriyor.Sonuç olarak, ne olursa olsun Êzdanşêr Botan hükümeti döneminde ve sonrasında Kürdistan’ın en etkili şahsiyetlerden biriydi...Mîr Bedirxan Hareketinin yenilgisinden(1847) sonra bazı kaynaklar Osmanlı devletinin idari yapıdan büyük deĝişiklikler yaptıĝını „Cizîre, Hakari ve Berwari bölgelerini tek bir idare yaparak Bedirxan’a karşı kendilerine destek veren Êzdanşêri başa getirdiklerini“(24) yazıyor.. Diĝer bir kaynaksa Osmanlılar ilk önce Êzdanşêri Cizîre’nin ve daha sonra yükselen etkisinden korktukları için Cizîre’den alarak Hakari’nin başına getirdiklerini“(25) söylüyor ve ekliyor“burada da yükselen etkisinden dolayi 1850 yılında bu görevden de alınıyor“...... Abdulreqib Yusuf’un Osmanlı arşivinde bulduĝu 05.12.1849 tarihli bir belgeye „ Êzdanşêr Istanbul’da devlet memurudur“ ve „ Kürdistan Eyaleti Valisi maaşını kesmiş... Êzdanşêr 7 aylık maaşını almak için davacı oluyor“ diye yazıyor..(26)Ayrıca bazı kaynaklar Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yapılan Kırım savaşı öncesinde Êzdanşêr’ın Musul’da yaşadıĝı ve Britanya Konsulos yardımcısı Christian Resami’yle sık sık görüştüĝünü yazıyor..(27)Êzdanşêr, Kürdistan’da bulunan Osmanlı Ordusunun Kırım savaşı için güçlerinin büyük bir kesimini cepheye göndermesini ve Osmanlıların yenilgilerini vesile bilerek, „özgür bir Kürdistanı kurmak için“(28) başkaldırdı (1854).Êzdanşêr 1854 yılında Cizîre şehrini özgürleştirerek orada bulunan tüm Osmanlı yetkililerini kovdu. Wan ve Baĝdat arasında bulunan bir çok bölgeden Kürdler yoĝun bir şekilde Êzdanşêr’in çevresinde toplandı.. Êzdanşêr top ve silah üreten bir fabrikanın bulunduĝu Musul’u 1855 yılında elegeçirdi.. Böylelikle Êzdanşêr’in askeri güçleri 100.000 kişiye ulaştı.(29) Osmanlı Devleti, Kenan Paşa komutasında gönderdiĝi bir ordu Siirt yakınlarında Kürdlerle girdiĝi çatışmada yenilgi aldı ve geri çekilmek zorunda kaldı..Êzdanşêr’in 2 yıl boyunca gösterdiĝi bu askeri başarıların altında yatan gerçek, Kürdistanlı tüm ulusal ve dinsel yapıları tek bir çatı altında toplayabilmiş olmasındaydı.. Asuriler, Keldaniler ve Ermeniler gibi etnik ve dinsel yapılanmalar, Êzidiler gibi Kürd dinsel yapısını harekette kazanmış olması askeri başarılarını kolaylaştırmıstı.. Ayrıca Êzdanşêr Kürdistanlı bu yapıları birleştirmeyi Osmanlı devletinin tüm entrikalarına raĝmen başarmıştı.. Hakari ayaklanmasında Nesturilerin önemli bir rolu vardı... Şengar Êzîdilerinin Musul ve Siirt şehirlerinin kurtarılmasında ciddi bir pozisyonları vardı. Celilê Celil’in verdiĝi bilgilere göre Araplar ve Yunanlarda Êzdanşêr hareketine katılmışlardı..(30)Êzdanşêr‘in önderliĝindeki bu iç renklilik ne ölçüde bir dış destek buldu? Acaba Kürdistan’ın bu iç dinamiklerinin geliştirdiĝi harekette karşı o dönemin büyük güçleri nasıl bir tavır takındılar?Bu hususta Êzdanşêr hareketinin kaderi kendisinden önce ve sonraki hareketlerden farklı olmadı..Bugün elimizde bulunan belgelere göre Êzdanşêr Rusya’nın Erivan komutanlıĝına 5 mektup yazıyor ve işbirliĝi teklif ediyor.. Bu mektuplarında Êzdanşêr Ruslardan Rus ve Kürd güçlerinin Bitlis yakınlarından buluşup Erzurum ve Kafyasya karşı birlikte sefere çıkmalarını öneriyor.. Fakat hiç bir cevap alamıyor.(30) Celilê Celil ve Aviryanov mektupların Rusların eline geçmediĝini söylüyorlar.. Ama Şemzînî Êzdanşêr’in Rus Ordularının komutanı Bibotov’la ilişkiye geçtiĝini ve gereken uygun cevabı almadıĝını söylüyor... Bibotov’un Êzdanşêr’den devrimden vaz geçmesini ve askeri güçlerini daĝıtmasını istiyor.(32) Yine Şemzînî Bibotov’un Êzdanşêrle işbirliĝi yapıp Türklere saldırma yerine Osmanlılara karşı savaşı durdurduĝunu ve Osmanlılar bu durumdan yararlanarak güçlerinin bir kesimini Kafkas cephesinden Kürdlere karş aktardıĝını yazıyor.(33)Osmanlı devleti Êzdanşêr önderliĝinde gelişen hareket karşısında tam bir açmazla karşı karşıya kalmıştı...Çünkü Êzdanşêr hareketi her geçen gün daha da gelişme saĝlıyordu... Kürd hareketinin önünü kesmek amacıyla Osmanlı Sultanı Ingilizlerden yardım istedi....Devam edecek... ...(10) Dr. Abdullah Elyaweyi, age, s 41(11) Keyhan Azad Enwer, age, s 132(12) Abdulreqib Yusuf, Raman dergisi(13) Celal Talabani’nin Kürdistan ve Kürd Ulusal Kurtuluş Hareketi adlı eserinden akt.. Dr. Abdullah Elyaweyi, age, s 41(14) (11) Keyhan Azad Enwer, age, s 132(15)Garo Sasuni, Kürd Ulusal Hareketleri ve 15.yy’dan günümüze Ermeni Kürd ilişkileri, sayfa 71-72(16) )Garo Sasuni, Kürd Ulusal Hareketleri ve 15.yy’dan günümüze Ermeni Kürd ilişkileri, sayfa 7117) Arşak Safrasyan, Kürd ve Kürdistan, sayfa 81,18) Bliç Şerko, Kürd Meselesi, sayfa,5619) Abdulreqib Yusuf, age...20) Abdulreqib Yusuf, age...   21)Abdulreqib Yusuf, age ....22)age 23) Aviryanov, Rusya’nın Iran ve Türkiye ile savaşında: Kürdler, sayfa 157(Kürdçe baskısı)24) Dr. Abdullah Elyaweyi,age sayfa 73..25) keywan Azad Enwer, age sayfa 13426) A. Yusuf, age....27) ) Dr. Abdullah Elyaweyi,age, 7328)Gerard Chailand, les Kurdes et le Kurdistan, Maspero, p. 4529) Dr. Aziz Şemzînî, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi, sayfa 8030) )Akt. Dr. Abdullah Elyaweyi,age sayfa 7631) Dr. Aziz Şemzînî, age sayfa 11532) Dr. Aziz Şemzînî, age sayfa 11533) age sayfa 115 Yıllar  önce  Bedirxan ve Êzdanşer hareketine  ilişkin kaleme  aldığım  bir yazıyı aktariyorum:

Daha Önce  Newroz.Com'da yayınlanan ve Mire Kore hakkında  bir hayli bilgiyi içeren bir yazı  serisini  aktarıyorum.     Ayrıca  Paşa Kore  döneminde   yapılan   bazı  silahları   Ali Kızıl arkadaşın makalesine  ekliyorum Sayın Evîn Çiçek’ın Makalesi üzerine(1) Rojgar Merdoxi Yayınlandı: May 24, 2007      Sayın Evîn Çîçek’in geçenlerde Newroz Com’dan yayınlanan „Kürd Bedirxan Bey ve Kürdistan’da farklı inançlara uygulanan kırım“ adlı makalesini okuduĝum zaman Kürdlerin hâlâ kendi tarih yazımında var olan hazır, tek yanlı ve hatta anti-Kürd „verileri“ doĝru olarak sahip çıkmalarını gördüm.. Uzun zaman boyunca Kürdistanı sömürgeleştiren devletler Kürdlerin ulusal varlıĝını yadsıyan, tarihi gerçekleri alt üst eden ve hatta Kürdlerin varlıĝını inkâr eden bir yaklaşımla Kürdlerin tarihini yazdılar.. Yine uzun zaman boyunca Batı ve Doĝu bölgesel ve uluslararası güçleri adına Kürdistan’a gelen misyonerler ve ajanlar Kürdlerin tarihine ilişkin incelemelerde bulundular... Ayrıca bu iki kesimin dışında küçük bir grupta olsa tarihe karşı entelektüel sorumluluk duyan ve hatta Kürd dostu olan tarihçilerde vardır.. Doĝu ve özellikle Güney Kürdistan’da çoktan beri Kürd tarihçileri yukarıda sözünü ettiĝim tarih yazıcılarını aşarak sürece damgalarını vurmuşlardır. Son yıllarda Kuzey Kürdistan’da da Kürd tarihçileri büyük çaba sarfederek çeşitli ürünler vermeye çalışıyorlar... Ama, ne yazık ki hâlâ bu sürece damgasını vuracak durumda deĝiller...  Kürd tarihi ile ilgili araştırma yapan Kürd tarihçilerinin önlerinde büyük engeller ve zorluklar vardır.. Çünkü, Kürdlerin tarihine ilişkin büyük çarpıtmalar yapılmış, hayali veriler ve gerçeklikler oluşturulmuş ve büyük finansal kaynaklar aracılıĝıyla her tarafa yayılmıştır.. Bundan dolayı Kürd tarihini yazmaya çalışan Kürdlerin önünde defigure edilmiş bir tarih gerçekliĝı var... Kürdler, kendilerine ilişkin çeşitli çıkar ve amaçlarla yazılan tüm tarih yazımına karşı kuşku ile yaklaşmalı ve gerekirse araştırmaya girerken ilk etapta görmezliktende gelebilirler. Sayın Çiçek’in makalesinin hemen ilk cumlesinin başında „Bedirxan Bey 1832‘de savunmasız 120.000 Kürd-Êzidî’yi katletmiştir“ diyor.. Bu alıntının kendisi bir dizi yanlışlıĝı barındırıyor... Bir kere Mîr Bedirxan yada Bedirxan Paşa yada Mîrê Botan Büyük Bedirxan sözü edilen tarihte Yanı 1832‘de Mîr deĝildir. Cizîre Botan Mîrî olmadıĝına göre böyle bir toplu katliamı, 120 bin kişiyi öldürme imkânı ve şansıda yok.. O dönemler Botan Mîrî, Mîr Sêvdîn idi... Meşhur Êzdanşêr’in babası ve aynı zamanda Mîr Bedirxan’ın amcası oĝluydu.. Mîr Sêvdîn, Soran Mîrî Paşayê Kore, Paşayê Gewre yada Muhamed Paşa Revanduzi’ye baĝlıydı.. 1836‘da Reşid Paşa Cizîre’ye saldırınca Mîr Sêvdîn Baĝdat valisine sıĝındı.. Reşid Paşa 07.05.1836 yılında kardeşine yazdıĝı bir mektupta Cizre Botanı, Beyini, din adamalarının rolunu tarif etmeye çalışıyor ve „ Cizre Beyi Seyfeddin bey dedikleri hainin ele geçirilen sarayında bulunan tarafınıza gönderilen Arapça evraklarından da anlaşılılmaktardır.............“ Buradan da anlaşılacaĝı gibi Türklerin Seyfeddin Bey dedikleri Kürdlerin Mîr Sêvdîn dedikleri Botan Beyidir.. Mîr Bedîrxan’ın Botan’ın başına geçmesi meselesinde Kamuran Bedirxan’ın Thomas Bois ya verdiĝi „ 1821 tarihi“ doĝru deĝildir. Aynı yanlış tarih Kamuran Bedirxan’dan önce , Dr. Bliç Şerko ve daha sonra Şemzini, Kutschera ve daha sonra gelen tüm Kürd ve yabancı tarihçiler Mîr Bedirxan’ın Botan’ın başına geçmesi tarih konusunda yanılgıya düştüler.. Abdulrahman Bedirxan Kürdistan gazetesinin 13.sayısında „Mîr Bedirxan 1869 öldüĝünde kendisi 16 yaşında olduĝunu ve Mîrin 1806‘da doĝduĝunu“(Yusuf Ahmed Mantik, Bedirxanîkan Malbateki Xebatkar, r.6); Dr. Bliç Şerko’da Bedirxan’ın 1821 tarihinde 18 yaşında olduĝunu yazıyor...(Dr. Bliç Şerko, La question kurde)... 1836‘dan itibaren Mîr Bedirxan ön plana çıkıyor ve Osmanlılar tarafından Botan’ın başına atanıyor. Daha sonra Mîr Sêvdîn‘de af edilerek Botan’a dönüyor ve Mir Bedirxan Cizre’de olmadıĝı zaman onun yerine vekaleten bakıyordu. Tabii ki amca çocukları arasındaki iktidar kavgası uzun süre devam etti. Bugün elimizdeki belgelerden hareket ile Êzdanşêr’in Bedirxan’ın başkenti Cizre’yi Türklere teslim etmesinin geri planına ilişkin olarak bir düşünce yürütebiliriz.. Kaldıki aynı Êzdanşêr Bedirxan’dan sonra Türklere karşı daha büyük bir ayaklanmaya önderlik etti..( Êzidî Kürdler bazında onun dönemine de deĝineceĝim) 1832 tarihinde Êzidî Kürdlere yönelik bir katliam olmuşmudur?Evet olmuştur, ama bu katliam hâlâ Botan Mîri olmayan Bedirxan tarafından deĝil, Soran Mîrî Paşayê Kore yada bizim Kürdlerin Paşayê Gewre dedikleri Mîr Muhamed tarafından yapılmıştır..Acaba verilen 120 000 rakamı doĝru mu? Êzidî Mîrliĝi ve Soran Mîrliĝi arasındaki çatışmalar nasıl gelişti? Önümüzdeki bölümde deĝinmeye çalışacaĝım.. Devam edecek... Sayın Evîn Çîçek’in Makalesi Üzerine(2) Rojgar Merdoxi Yayınlandı: May 26, 2007       Soran Mîrliĝinin kuruluş tarihine ilişkin farklı görüşler vardır. Bazı tarihçilere göre Soran Mîrliĝinin kuruluş tarihi 12.yy ve bazılarına göre ise 15.yy dayanıyor... Ama genel olarak tarihçilerin birleştiĝi ortak payda Osmanlıların bölgeye gelişlerinden önce bu Kürd Mîrliĝi vardı.. Kürd Beylikleri yada hükümetleri kendi aralarında sürekli kanlı biçaklıydılar... Soran Beyliĝi ile Babanlar arasında, yada Soranlılar ile Bedînan Emirliĝi arasındaki savaşlar ve çatışmalar tarihi eskiye dayanıyor... Bu durum Kuzey ve Doĝu Kürdistan’daki Kürd Beylikleri arasındada her zaman görülmüştür.. Kürdlerin kendi aralarındaki çatışmaları ve parçalanmışlıkları Kürdistanı işgal eden devletlerin çıkarına olmuş ve onlar tarafından her zaman teşvik edilmiştir... Sömürgeci devletler Kürd Mîrleri arasındaki güç dengelerini her zaman kontrol altında tutmaya, bozulan dengeleri şiddetle ayarlamaya çalışmışlardır. Soran Mîrliĝi ile Êzidîlerin Dasnî Mîrliĝi arasındaki husumet ve çelişkiler de çok daha eskilere dayanıyordu... Aslında daha sonra yaşanan çelişki ve çatışmalarda sömürgeci Osmanlı devletinin oynadıĝı oyunların başlangıcı Kanuni Sultan Suleyman’ın Baĝdatı işgal edip Hewlêr’e geri gelmesi esnansında açık bir şekilde yaşanıyor.. Soran Mîrî, Mîr Îzedin Kanunî Sultan Suleymanı Hewlêr’de çok sıcak karşılamasına raĝmen, Kanuni tarafından Iran Şahı Şah Tehmasp ile ilişkileri var bahanesiyle öldürülüyor.. Mîr Îzedin’in bölgesi, Hewlêr’de dahil olmak üzere Êzidî Mîrî, Huseyin Begî Dasnî’ye veriyor. Belli bir dönem sonra Pîr Budaq’ın torunu Mîr Seyfedin Soran bölgesinde güçlenerek Dasnîlerin bölgedeki hakimiyetini kırıyor. Osmanlı Sultanı görüşmek amacıyla Mîr Seyfedini Istanbul’a çaĝırıyor ve orada öldürüyor. Daha sonra onun yerine oĝlu Mîr Qulî Beg geçiyor ve Êzidîlerle çatışıyor, ama başarılı olmayınca Sefevilere sıĝınıyor. Daha sonra bir dizi Soran Mîrleri geliyor,Duwin Hewlêr, Herir, Xelifan ve Rewanduz gibi yerleri kandilerine başkent olarak tespit ediyorlar... Bizim konumuz açısında önemli olan Mîr Muhamed veya diĝer ismiyle Paşayê Gewre 1808 yada 1813 tarihinde Soran Mirliĝinin başına geçiyor. Ama Soran Mîrliĝi kardeşler arasında parçalanmış ve büyük oranda etkisini kaybetmiş durumdaydı..Mîr Muhamed başa geçer geçmez, ilk etapta kendi bölgesindeki yapıyı yeniden örgütledi ve olan aşiret yapılarını birleştirdi... Babası Mîr Muhamedi başa getirdiĝi zaman, Mîr Muhamed’in babasına bir şartı vardı: „Benim işlerime karışmayacaksın“ koşulluydu.. Mîr Muhamed’in babası ölene kadar Hawdyan köyünde yaşadı.. Mîr Muhamed, ilk önce askeri yapıyı yeniden örgütledi ve ilk işi kendisine düşmanlık yapan amcası Tamerxan saldırdı ve onu öldürdü ve diĝer amcası olan Yahya beye saldırarak onun da tasfiye ederek denetimlerinde bulunan bölgeleride yönetimine katabildi... Mîr Muhamed Soran Mîrliĝi içinde olan parçalanmışlık durumunu ve çelişkileri şiddet kullanarak ortadan kaldırdı.. Daha önceleri Baban veya Bedînan Mîrliklerine kaptırılan bir dizi alanı Mîr Muhamed yeniden topraklarına katabildi... Mîr Muhamed Soran Mîrliĝinin başına geçtikten sonra ilk giriştiĝi şey Mîrliĝin yapılanmasını baştan aşaĝı gözden geçirme ve yeniden örgütlenme oldu...  Mirza Muhamedi Serokê Nivîskaran seçti.. Onların görevi yaşanan olayları ve tarih yazmaktı.. Soran Mîrliĝinin başkenti olan Rewanduz’un çevresine kale ve surlar inşa etti, şehir için 3 kapı oluşturdu ve güçlü barikatlar oluşturdu.. Kale kapılarını gözetlemek ve korumak için iki büyük sur oluşturdu.. Mîr Muhamed kendisinin başında bulunduĝu 5 kişilik bir askeri komisyon oluşturdu.. Kardeşlerinden Resul’u savaşın genel sorumluluĝuna ve diĝer kardeşi olan Ahmedi ise genel komutanlıĝa atadı.. Receb Ustayı top ve cephane sorumluĝuna getirdi... Rewanduz’da silah yapımı için iki fabrika kurdu... top, tüfek, tabanca, hançer ve barut üretmeye başladılar(1818 Doĝu Kürdistan’da getirdiĝi Xan Gêldiyi Hançer ve marangozluk işleri yönetimine atadı.. Ibrahim Mawili Ustayi, kale, sur, barikat, yol yapımı için görevlendi.. Desteya Serdaran diye bir komisyon oluşturdu ve kendisi başına geçti. Bu komisyon olaĝan durumlarda haftada bir toplanıyordu „Encumenî Zanayan“ ve „Encumeni hekiman“ları yasaları oluşturmak için görevlendirdi.. Mîr Muhamed 7 çeşit para kendi adına bastı.. Cuma hutbesini kendi adına okutur ve kendisini baĝımsız bir lider olarak lanse ediyordu. Mîr Muhamed’in babası Mîr Mustafa zamanında yine Rewanduz olan Mîr Muhamed’in eĝitiminde önemli payı olan Ibni-Adem(50 cıvarında yazılı eseri var) Soran Mîrliĝinin müftüĝüne atandı. Daha sonra Mîr Muhamed ile yaşadıĝı bazı sorunlardan dolayı bu görevden çekildi.. Onun yerine meşhur Melayê Xetê getirildi.. Ticari işlerin başına Mustafa aĝa getirildi... Vergi sistemini yerleştirdi. 60 bin cıvarında ve içlerinde düzenli aylıklarını alan bir ordu oluşturdu... Yalnızca Mîr Muhamed’in 3000 cıvarında bir askeri koruması vardı..   Tüm bu yeniden örgütlemeden sonra Mîr Muhamed tüm eski Soran Mîrliĝinin topraklarını ele gecirdikten sonra, Bradost mıntıkasına , Elos kalesine, Altın Köprüye, Mergewere, Şino ve Kerkük’ün bazı kesimlerini barışçıl yada şiddet ile ele geçirdi.. Tüm bu çatışmalarda alabildiĝine kann döküldü. Arapların bölgede bulunan yapılarına saldırarak Cebar ve Tay Şeyhlerini de esir aldı.. Mîr Muhamed, Baban, Bêdînan, Hakkari, Botan ve Êzidî Mîrliklerini elegeçirmek için bahaneler arıyordu.. Mîr Muhamed’in Osmanlı devletine karşı tutumu yada hiçe sayan bu girişimleri karşı Osmanlı devleti hiç bir şey yapamıyordu... Kendiside Kürd olan Mısırlı Mehemed Ali Paşa’nın oĝlu Ibrahim Paşa bir yandan Osmanlı devletini zorluyordu... Baĝdat valisi Davud Paşa devlete başkaldırmak için ortam koluyordu.. Mîr Muhamed kendi bölgesinde baĝımsız hareket ediyordu... Bir çok Kürd ve yabancı taraihçi bu 3 yönetici arasında mektup ve antlaşmalardan söz ediyorlar... Zaten o dönem Kuzey Kürdistan’da büyük oranda devletin kontrolunde çıkmış Kürd beyleri tarafından yönetiliyordu... Mîr Muhamed bu durumdan yararlanarak 1826 yıllında „bangî Azadî“(bazı tarıhçilere göre) çaĝrısını yaparak kendi baĝımsızlıĝını ilan etti ve kendisini „Emîr Mansur“ olarak adlandırdı. Osmanlı ve Iran devletleri bu gelişmeler karşısında korkuya kapıldılar... Osmanlı devleti Mîr Muhamed’in bu yükselişi karşısında çaresizce ona paşalık ünvanını yada Soran Mîrliĝi uzmanlarından olan Dr. Kawus Kaftan ve G. Mukriyan’in söylemleriyle „Mîrê Mîran“ ilan ettiler. Iran devlet bu de facto baĝımsızlıĝı „tanımak“ mecburiyetinde kaldı, ama diĝer yandan Osmanlı devletiyle Mîrê Soran’ın hakkında gelmek için gizli görüşmelere ve mektuplaşmalara girişti.( Bu hususa ilişkin bir mektup ve yazışma var(Mirnişini Soran, Mehemed Paşa (1788-1838) Beşi pencem, 143-165) Yukarıda da sözünü ettiĝim gibi Mîr Muhamed kendi sınırını genişletmek, Baban, Bêdînan, Hakkari, Botan ve Êzidî Mîrliklerini denetim altına almak için bahane arıyordu..Tam bu ortamda Êzidî Mîrliĝi ile Bedinan Mîrliĝi içinde geçmişte önemli pozisyonlarda olan daha sonra iç kavgalardan dolayı ekarte edilen Mizurî aşireti arasında bahtsız bir olay yaşanıyor. Êzidîlerin Mîrî Mîr Alî ile Mizuri aşireti reisi olan Ali Aĝa Baleyi arasında geçmişte kalan bir düşmanlık var.. Akrê hakimi bu ikisini bir araya getiriyor... Daha sonra Mîr Alî , Ali Aĝa Baleyi oĝluna „kirîv“ yapmak için davet ediyor.. Bu davet esnasında Alî Aĝa öldürülüyor... Bu meseleye ilişkin hemen hemen tüm yerli ve yabancı yazarlar bir dizi şey anlatıyorlar, ama hepsinin birleştiĝi nokta böyle bir olayin yaşadıĝıdır.. O dönem „büyük bir din olan ve aynı zamanda Ali Aĝa Baleyi’nin kardeşinin çocuĝu olan Mela Yahyayê Mizurî „ amcasının intikamını aldırtmak için Bedînan Mîrî olan Said Paşaya gidiyor, durumu anlatıyor.. Ama Said Paşa bir çözüm bulmuyor... Baĝdat Valisine gidiyor, o da bir çözüm bulmuyor ve sonunda Soran Mîrine , yanı Paşayê Kore’ye gidiyor ve durumu anlatıyor.. Aslında Mela Yahyayê Mizurî Bedînan Mîrî Said Paşa’nın bu ölümün arkasında olduĝunu düşünüyor... Çünkü, Said Paşa Muzirileri ve özellikle Ali Aĝa Baleki’yi rakip olarak görüyor... Onun Êzidî Mîriyle anlaşmasını kendisine karşı tehdit olarak görüyor... Mîr Muhamed hemen bu işe yatıyor... O Êzidî Mîrliĝi ile olan tarihsel çelişkisini çözmek, Muzirileri ve Mela Yahyayê Mizurî’yi tarafına çekmek ve sonuç olarak sınırlarını genişleterek Kürdistan’ın tek hakimi olmak istyordu.. Mîr Muhamed tam o dönem Êzidî Mîrlîĝine karşı bir fetva çıkartıyor... Bazı tarihçilere göre bu fetvayı Soran Mîrliĝinin Müfüsü olan Melayê Xetê çikarmıştır.. Başka tarihçiler ise Mela Yahyayê Mizurî o dönem „çok tanınan ve herkes tarfından saygı gösterilen bir din adamı“ olduĝundan Melayê Xetê’nin fetvasına gerek kalmadan kendisi çıkarmıştır.. Êzidi Mîrliĝine karşı bir fetva çıkarmak kolaydı. Daha önce çeşitli dönemler Kürd Mirlerine baĝlı din adamlar yada Şeyh ul-Islam’lar Êzidilere karşı Fetvalar çıkarmışlardır. Şeyh ul Islam Ebu Sûdi Amedi, Şeyh Ebdullayê Muderisi Ribeki ve Mela Hesenê Şivki bunlardan bir kaçıydı.. Ama, burada sorun Soran Mîrliĝi Êzidî Mîrliĝi’ne savaş açtıĝı zaman Müslüman Bedinan Mîrliĝi ve Akrê Paşası Êzîdilerin saflarında yer alırsa Fetva’nın kendilerini kapsayıp kapsamayacaĝı sorunudur... Işte tam bu noktada söz konusu Fetva’da kim destek sunarsa „yoldan çıkmıştır“ ibaresi kullanıyor ve onlara karşıda „kutsal savaşı“ devreye sokuyorlar.. Mîr Muhamed 60 kişilik ordusunu iki bölüme ayırarak, kardeşi Resul Beyin komutasında ve Bedînan Mîri Said Paşa’nın kardeşi Musa Beyin yardımcılıĝında Bedînan Mîrliĝi üzerine gönderdi... Odunun diĝer kesimini Mîr Muhamed’in kendisi komuta ederek Êzidiler üzerine yürüdü.. Mîr Muhamed’in komutasindaki Soran güçleriyle, Mîr Ali Beyin önderliĝindeki Êzidî güçleri kanlı iki günlük bir çatışmaya giriyorlar.. Bu çatışmada sayısal olarak güçlü olan Soran güçleri Êzidi güçlerini yeniyor ve Mîr Alî beyi esir alıyorlar... Beraberinde Rewanduz’a götürdükleri Mîr Alî beyi öldürüyorlar..Bedînan Mîrî Said Paşa, Yunus Aĝa komutasında bir gücü, Akrê Paşası bir başka gücü Êzidîlerin yardımına göndermişlerdi.. Fakat, onlar savaş alanına varmadan Êzidî güçleri yenilgi almışlardı. Iki Bedînan ordusu da Soran güçleri tarafından yenilgiye uĝratıldı.. Mîr Muhamed kardeşi Resul’a Akrêye saldırma talimatını veriyor ve Behdinan savaşıda başlıyor... Şêxan ve Akrê’nin düşmesinden sonra Êzidi Kürdler Musul’a kaçmaya başlıyorlar.... Mîr Muhamed ordusuyla peşlerine düşüyor.. Nehir üzerindeki köprü kaldırıldıĝından dolayi(bazılarına göre Musul Paşası Mîr Muhamed’in Musulu işgal edeceĝinden korktuĝundan dolayi köprüyü uçurduĝunu, bazılarına göre ise Êzidi Kürdlerden kurtulmak istediklerinden dolayi) Êzidi Kürdler kuşatılmaya alınıyor ve orada bazı tarihçilerin anlatımına göre hâlâ „Soran katliamı“ diye anılan kadın, çocuk ve yaşlı denmeksizin acımasız bir katliam yapılıyor.. Soran Mîri daha sonra Bedinan, Cizre, Doĝu Kürdistan’da Mahabad, Serdeşt ve Urmiye’ye kadar tüm bölgeleri kontrol altına alıyor.. Reşid Paşa 01.11.1835‘de Garzan savaşlarına ilişkin verdiĝi raporda“ Cizre’nin Rewanduz Beyinin elinde olduĝunu Midyat, Siirt ve Şirwan’in tazyike maruz kaldıĝını“ yazıyor Sayın Evîn Çîçek’in makalesinde sözünü ettiĝi ve „ 1832‘de Bedirxan Bey savunmasız 120. 000 Êzidî’yi katletmiştir“ olayı bu yakarıda sözünü ettiĝim Mîr Muhamed‘in yaptıĝı katliamdır.. Birincisi; bu makalenin ilk bölümündede ifade ettiĝim gibi bu katliamın Bedirxan ile ilişkisi yoktur..Ikincisi; sayın Evîn Çiçek’in yaptıĝı alıntı ya bilinçli bir şekilde çarpıtılmış veya yanlış çeviri yapılmıştır... Sayın Evîn Çiçek yukarıdaki alıntıyı Joachim Menant’ın „Les Yêzidiz- Adorateurs du Diable“ adlı kitaba dayandırıyor. Şimdi bu kitabın 1892‘de Paris’in Ernest Leroud yayınlarında çıkan ilk baskısından aynı bölümü aktarıyorum: „Douze cents Yezidiz sans defense furent egorges“(yani savunmasız 1200 Êzidî boĝazlandı yada öldürüldü................ „Yanı   sayın Çiçek'in   dediği  gibi  120.000 kişi değil.... Aslında bu katliamda 1200‘den daha fazla Êzidi katledildi.... Bu katliama ilişkin bir çok versiyon var... Bunlar içinde bana göre gerçeĝe en yakın olan Duhok’da faaliyet gösteren Merkeza Laleş’in çıkardıĝı Laleş dergisinin beşinci sayında verilen 4500 sayısıdır. Ortaya çıkan ve çıkabilecek yeni verilerle, belgelerle bu sayılara ilişkin yeni deĝerlendirmeler yapılabilinir..  Sayın Evîn Çîçek makalesinde başka çarpıtmalarada gidiyor.. Eĝer bir çeviri varsa çevirmenler bu işi alt üst etmişler ve sayın Çîçek onların hatalarına alet olmuştur.. Sayın Çiçek „Joachim Menant, Cizire Bohtan Beyleri olan Bedirxanların egemenlikleri altındaki alanlarda , Êzidî dini inancına mensup Kürdlerin 1840‘taki sayılarının 200.000 olduĝunu vurguluyor. 1890‘a geldiĝinde ise sayının 50.000‘e indiriliĝini yazıyor...“ diyor. Joachim Menant söz konusu olan kitabının 47 sayfasında şöyle diyor: „Biz Êzidîleri din ve ırk bakımından parçalanmış bu topluluklar içinde görüyoruz. Êzidiler Kürdistan nüfusunun en az parçasını temsil ediyorlar... Êzidilerin 1840‘taki sayıları 200.000 .................................... bugün ise sayıları 50.000 cıvarındadır ve sayıları günden güne azalıyor“  Sayın Çîçek’in vurgu yaptıĝı gibi „Bohtan Beyleri olan Bedirxanların egemenlikleri altındaki alanlarda200.000 Êzidî’den“ söz edilmiyor. „Kürdistan’da 200.000 Êzidi’den“ söz ediliyor. Kürdistan ve Botan arasındaki fark açıktır.. Baptistin Poujoulat 1840 tarihinde Paris’te yayınladıĝı „Voyage dans L’Asie Mineure“ adlı eserinde „tüm Kürdistan nüfusunun 3 milyon oluĝunu ve bunun 200.000 Êzidî“ olduĝunu yazıyor.. Buradan da görülüyor ki tüm Avrupa’lı yazarların bu sayılar için baş vurduĝu bazı kaynaklar var.. Her halde o dönem ki Osmanlı kaynakları bu sayılar meselesinde önemli rol almıştır..Ayrıca Êzidîlerin sayıları hakkında verilen bu rakamlar doĝru deĝildir.. Hâlâ bugüne kadar Türk devleti Kürd nüfusunu doĝru dürüst sayım altına almış deĝildir.. O dönemler uygulanan terör, alınan haraçlar ve asker toplamaları karşısında Êzidi Kürdlerin verdikleri sayının bu kadar az olmasına şaşırmamak gerekir.. Bu sayıları karşı suphe ile yaklaşmak gerekir.. Sayın Evîn Çiçek kullandıĝı kaynakları konrol etmiş olsaydı kaynaklardaki bir dizi yanlış bilgileri görürdü... Soz konusu kaynakta „ Bedirxan Bey “ ile „ Muhamed Paşa“ sürekli karıştırılmış, yada aynı kişi olarak lanse edilmişlerdir. Zaten Hıristiyanlıĝı yaymaya çalışan, Asurileri kendi mezheplerine çekmeye çalışırken birbirleriyle kavga içinde olan , Êzidileri kendilerine çekebilecekleri ve hatta kafesteki kuş gözüyle bakan misyonerlerin, yada Layard gibi „Asuri küryelerin“ müslüman Kürdlere ve özellikle kendilerine karşı dikilen Kürd Mirleri hakkında pek olumlu tespitleri yoktur. Ama, onların yazdıklarından bizim yaralanabileceĝimiz çok şey var... Bu tarihi kaynaklar saraf hassaslıĝıyle ele alınmalı ve irelenmelidir.. Devam edecek...    Sayın Evîn Çîçek’in Makalesi Üzerine(3) Rojgar Merdoxi Yayınlandı: June 03, 2007      Yanı sonuç olarak Mîr Muhamed Osmanlı ve Fars devletlerine rağmen ve onlara meydan okuyarak sınırlarını Botan’dan Mahabad’ a kadar genişletmiş de facto bağımsız bir Kürd devletini kurmuştu..Soran Mîri bu kadar geniş bölgeyi kontrol altına almak için hem Soran Mîrliği sınırları içinde kendi akrabalarına, hem Baban Mîrliğine, hem Bedînan Mîrliğine ve heme de Êzidî Mîrliğine karşı kanlı savaşlar yaptı..Mîr Muhamed bir dizi Kürd Mîrliklerinin varlığına son verirken bir yandan geniş bir iç düşman cephesi yaratmış, diğer yandan Osmanlı devleti, Fars devleti, Rusya, Fransa ve İngiltere gibi dış güçlerin hepsini karşısına almıştı.. Çünkü bu güçlerin hiç biri var olan statükonun bozulmasından yana değillerdi.. Söz konusu olan uluslararası güçler dağılmakla karşı karşıya kalan, eski imparatorluk sınırları üzerinde kontrolu kaybeden “hasta adamı” diri, yeni ve büyük bir hırsla gelişen Soran Mîrliğine tercih ediyorlardı..Ayrıca Mısır’ın başında olan ve aslen diyarbakir Kürdlerinden(Muhamed Haykal ve Dr. Kemal Mazhar’ın konuya ilişkin çalışmalarına bakınız) olan Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa Osmanlı devletine karşı isyan etmiş ve Osmanlının devlet varlığını tehlikeye düşürdüğü bir ortamda Soran Mîri’de Osmanlı devletinin Kürdistan’daki varlığına büyük bir oranda son vermişti..( Giw Mukriyani dahil olmak üzere bir çok tarihçi bu iki kesim arasında koordinasyon ve mektuplaşmalardan söz ediyorlar..)Mîr Muhamed’ın bu yükselişi ve kontrol dışına çıkışı zaten can çekişen Osmanlı devleti için ölüm çanı anlamına geliyordu...Osmanlı devleti tüm gücüyle Kürdistan’a yüklendi ve kontrol altına almaya çalıştı..1830’lu yıllar tam bir Kürd- Osmanlı savaşına sahne oluyor ve büyük Kürd kıyımları yaşanıyor...1835 yılında Osmanlı Orduları Mehmet Reşid Paşa komutasında başlatığı Garzan ve Şengar savaşları Kürdlere ve özellikle Êzidî Kürdlerine karşı bir kıyım savaşıydı... Reşid Paşa 01.11.1835 tarihinde Garzan savaşına ilişkin verdiği raporda “Ekrad-i lâin” (lanetli Kürdlere- Êzidî Kürdler) lere karşı yürütüğü savaşa geniş yer veriyor.( Osmanlı Arşiv Belgeleri.... , S. Hakan s. 76)Revanduz Mîri’yle doğrudan ilişki içinde bulunan Mardin Kürdlerinden olan Omeriyan aşiret reisinin 12.08.1835 tarihinde Mîr Muhamed’e gönderdiği mektupta Reşid Paşa’nın Garzan savaşlarına, Diyarbekir aşiretleriyle olan ilişkilerine ve Mardin’e geldiği taktirde aşiretlerin saf değiştireceğinden söz ediyor(age, 74)Mîr Muhamed denetimi altındaki Kürdistan topraklarını genişletmiş Botan, Mardin ve Nusaybin mıntıkasına ve hatta Diyarbakir’a kadar etkisini yaymıştı..Bundan dolayı Osmanlı ordularına komuta eden M. Reşid Paşa önce Kuzey Kürdistan’daki Kürd direniş merkezlerine saldırdı.. “1834 tarihinde Atak bölgesi Kürd devriminin merkeziydi.. Reşid Paşa on binlerce asker ile bölge üzerine yürüdü, çok vahşi ve acımasız katlimamlar yaparak hareketin önderi Recep Beyi yakalayıp İstanbul’a göderdi”( Hesen Mahmud Hemekerim, Fetwakey Melay Xetê, Çapxaney Tishk, r.20)Yine aynı saldırıya ilişkin olarak “Reşid Paşa Cizre’ye saldırmadan önce Diyarbakir bölgesinde bir harekat gerçekleştirerek Zerki Beyleri Recep, Timur ve Hüseyin Beyler ile Silvan ağası Mirza Ağa’yı ele geçirerek Edirne’ye sürmüştür” ( Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürdler, sayfa 77-78)Yine Reşid Paşa komutasındaki ordular Milli Aşiret liderlerini de tutuklayarak Diyarbakir’da hapsetmiştir..Böyle bir çalışma neticesinde adım adım ilerleyen M. Reşid Paşa, Soran Mîri Mîr Muhamed ile ittifak içinde olan Botan Mîri Mîr Sêvdîn’in üzerine gitmiş ve Cizre şehrini top ateşine tutarak harebeye çevirmiştir..Reşid Paşa’da Cizre’yi işgal ettikten sonra “sıranın Revanduz maslahatının tamamlanmasına geldiğini” söylüyor..Diğer yandan Bağdat Laz Ali Rıza ve Musul valisi Bayraktar da kendi alanlarından itibaren büyük güçlerle Soran Mîrliğinin üzerine yürüyorlar.. Soran Mîrliği ve özellikle başkenti Revanduz dört bir yandan Osmanlı orduları tarafından kuşatılmış, Mîr Muhamed Geliyê Alî Beg ve Şaxi Spik vb... stratejik alanlardan itibaren başkenti savunmaya çalışıyor, ama sonuç olarak Reşid Paşa’nın Sultan adına kendisine verdiği bir sözden dolayı çaresizlik!!!! İçinde teslim oluyor..Fars devletide o dönem Osmanlı devletiye koordineli bir şekilde Soran Mîrliğini abluka altına alıyor..Fars devleti adına Emir Nizam’ın M. Reşid Paşa’ya gönderdikleri “Soran Mîri’nın sorunu” adlı mektupta “ Soran Mîrinin Mahabad, Mukri ve Serdeşt mıntıkalarını elegeçirdiği ve ortak hareketin gerekli olduğunu........ Revanduz Beyinin ortadan kaldırılmasını, sınırların korunmasını, tutsakların kurtarılmasını” talep ediyor. Yine İngiltere’nin Tebriz elçisinin Farslarla Osmanlıların Revanduz Mîrine karşı ortak hareket etmesi gerektiği yönündeki mektuplar mevcuttur..( Halfin, Xebat le rêyi Kurdistan da L, 89) Soran Mîrliğine karşı savaşta Britanya’nın savaş uzmanları Reşid Paşa’ya danışmanlık ediyorlardı(Xalfin, age, s 65) Ayrıca Emir Nizam ‘Kürdlere karşı savaşmak için Rusyadan ağır silah istemektedir. Rusya ise kendisine farklı hebatlarda 4500 top mermisini verdiğini” biliyoruz (Kurdekani İmparatoryeti Osmani , l. 109)Zaten Osmanlı kuşatması esnasında Mîr Muhamed Fars devletiyle anlaşmak için bazı girişimlerde bulunuyor, hediyeler gönderiyor, ama tüm çabaları boşa çıkıyor. Çünkü, Fars ve Osmanlı devletleri Soran Mîrliği karşısında ortak hareket etme hususunda anlaşmışlardı...Soran Mîrliğinin yıkılışında çıkarılacak dersler:1) Mîr Muhamed uygun koşulları tespit edip baş kaldırdı.. Ama, doğal ittifakı olan Bağdat Valisi Davut Paşa’nın tasfiyesi ve Mısır Valisiyle Osmanlılar arasında yapılan antlaşma neticesinde yalnız kaldı..2) İngiltere, Rusya, Fars devleti ve Osmanlı devletlerinin hepsi Mîr Muhamed’e karşı ortak hareket ettiler... Kürdler hiç bir uluslararası ve bölgesel gücün yardımına ulaşamadılar ve tek başına kalmışlardı..3) Bir dizi eski Kürd Mîri’nin Osmanlı devletiyle birlikte hareket etmesi.... Bazı Kürd Mîrlikliklerinin Soran Mîrliğine destek sunmamaları..4) Soran Mîrinin hakimiyet alanını genişletmek için uyguladığı şiddet politikası yara ve tahribatlara yol açmıştı... Hâlâ o yara ve tahribatlar giderilmeden Osmanlı devletinin kısa sürede durumu değerlendirerek ve var olan tahribatlardan yararlanması...5)Ayrıca Giw Mukriyani’nin hareketin yenilgisini Mîrliğin yıkılmasının nedenleri arasında önemli bir yere oturtuğu Soran Mirliğinin Şeyh Ul İslamı pozisyonunda olan Melayê Xetê’nin “ Hilafete karşı savaşın gunah sayması” yönündeki fetvasıdır. Fakat, bu fetvaya ilişkin farklı görüşler var..Hesen Mahmud Hemekerim, Fetwakey Melay Xetê adlı eserinde bu Fetva’nın bir örneğini veriyor ve “Mîrin emriyle Soran halkının selamati için .....” diye başlıyor... Bir çok Kürd ve yabancı tarihçi Soran Mîrinin din adamlarını fazla dinlemediği kendi hocası olan ve aynı zamanda Xetê’den önce Mîrliğin Şeyh ul İslamı olan İbni-Adem’in Mir’in dayılarına karşı şiddete baş vurmasından duyduğu rahatsızlıktan dolayı gönderildiğini yazıyorlar..6) Mîr Muhamed’in teslim olması ve daha sonra teorik olarak Sultan’nın afına uğramsına rağmen bir daha Kürdistan’a geri dönmemiştir... Bazılarına göre geri dönerken Sivas’ta öldürülmüş(Mukriyani vb.), bazılarına göre de Sultan tarafından kendisine “Ferik” ünvanı verilmiş geri dönerken Bağdat valisinin karşı çıkışından dolayı Amasya’da tutulmuş ve 1838 tarihinde vefat ettiği söyleniyor.. Ama nasıl öldüğü söylenmiyor...( Osmanlı Arşivleri , sayfa 83)Yine Mîr Muhamed’in teslim olmasından sonra Kürd isyanın dahada geliştiği ve bazı Kürdlerinin Mîr Muhamedi “hain” değerlendirdikleri söyleniyor... Aso Zagrosi arkadaşın Fransızcadan çevirerek Newroz Com’da yayınladığı “adsız bir Kürd liderinin anısına!” adlı makalede Fransız yazar Baptistin Poujoulat’ın  1840 tarihinde  basıma  verdiği „Voyage dans L’Asie Mineure”  adlı eserinde  şöyle deniliyor:"Revanduz Bey Reşid Paşa’ya teslim oldu.. Reşid Paşa onu ayrıcalıklı bir şekilde karşıladı ve Istanbul’a gönderdi... Saraya gittikten sonra Kürd prensi Sultan Mahmud ile tanıştırıldı... Revanduz Bey ona sadık kalacaĝına dair yemin etti ve bundan sonra silahlarını yalnızca imparatorluĝun düşmanlarına karşı savunmak için kullanacaĝını söyledi.. Sultan onu af ediyor ve Mezopotamya’ya gönderiyor. Sultan’ın iyiliĝine çarpan Revanduz Bey „ Böyle gönlü yüce bir Sultanı üzdüĝünden dolayı kendisini af edemediĝini, kendisinin tek özürünün Sultanı tanımadıĝını, êĝer onun afına layik olursa vicdanı rahat olacaĝını, tüm çabalarını seferber ederek ona karşı yapmış olduĝû büyük haksızlıĝın izlerini ortadan kaldırmaya çalıştı..““ Bu verdiĝi sözleri büyük bir ciddiyetle yerine getirdi Cizire’ye gelen Revanduz Bey kendisini takip eden bir kaç Kürd ile Türk askerlerin safında yerini aldı.. Revanduz beyin boĝun eĝişinden sonra savaş dahada kızgınlaştı.. Kendilerinin esas şeflerinin ihanetine karşı öfkelenen isyancılar umutsuzca çarpışıyorlardı, her taraftan Kürd savaşları ortaya çıkmaya başladılar. Osmanlı ordusu onların inatçı cesaretleri karşısında kaygıya düşmüştü.. Kürdler onların eline geçen Türk askerlerine karşı acımasız davranıyorlardı. Onların gözlerini çıkarıyor, tırnaklarını çekiyor ve ondan sonda canlı canlı yakıyorlardı.. Türk Paşalarıda bu barbar pratiklerine cevaben tutsak Kürdleri kazıĝa oturtuyorlardı.. Bu korkunç sindirme süreci 3 ay sürdü... Bu esnada 10.000 Kürd elde silah yada işkence de öldü.. Yine bu zaman dilimi içinde Osmanlı Ordusunun kaybettiĝi asker sayısı 4000 cıvarındaydı... Bu arada sayısız Kürd köyü talan edildi ve yakıldı.“....   Sonuç olarak Soran Mîri, Mîr Muhamed Êzidî Kürdlere karşı bir katliam yapmış ve Êzidîlere büyük zararlar vermiştir. Mîr Muhamed iktidarını yerleştirmek ve sınırlarını genişletmek için diğer Kürd müslüman Mîrlerine karşıda savaşmış ve bu savaşlarda büyük kanlar dökülmüştür. Bu savaşlar esnasında müslüman Kürd Mirlerinden olan Bedînan Mîrliği ve Akrê Paşası Êzidî Mîrliğ ile beraber Soran Mîrliğine karşı savaşmışlardı.. Onlarda büyük kayiplar vermişlerdir. Êzidi Mîrliği de o dönemler büyük ve etkili Kürd Mirliklerinden biriydi.. Soran Mirliği ile yaptığı savaş neticesinden aldığı yenilgi bereberinden bir dizi müslüman Kürd Mirliğinin yenilgisini de getirmiştir.. Aslında Soran Mirliğinin tarihine bakıldığı zaman en kanlı savaşlar Baban Mirliği ile yapılmışır... Bu savaşların tarihi Osmanlılar öncesine kadar dayanıyor..Aslında Kürd Mirleri arasındaki tüm bu savaşlara bakıldığı zaman, dönemin reel politika kriterleri çerçevesinde yaklaşıldığı zaman fazla hayret edilecek bir durum yok.. Kürd Mirliklerinin tek bir çatı altında birleşmesi(gönülü yada gönülsüz- barışçıl yada şiddetle) Kürdlerin devletleşme sürecinin önünü açabilirdi..Tüm dünyada Ortaçağ feodal küçük beyliklerin tek bir merkezi devlet yapısı altında birleşmeleri böyle oldu. Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da Rusya’da ve hatta Osmanlılarda böyle oldu... Süreç içinde tüm bu devletler ulusal nitelik kazandılar... Biz Kürdlerde böyle bir süreç yaşanabilirdi.. Fakat, Kürdistan’ın içinde bulunduğu jeo-politik ve jeo-stratejik ortamda iç başkalaşım süreci hep dış güçler tarafından kesintiye uğratıldı... Dış faktörler belirleyici rol oynadılar... Yukarıda isimlerini verdiğim bölgesel ve uluslararası güçler ortaklaşa Soran Mîrliğini yıktılar.. Yoksa dönemin her türlü silahını yapan ve Kürdlerin tarihinde ilk topları yapan Soran Mirliğine karşı koyabilecek hiç bir Kürd gücü yoktu..Devam [email protected]  

Sn. Ali Kızıl Bey tarafından kaleme alınan ve Rojev Kurdistan Stesinde yayınlanan "Parçalı Tarih Bilinci" başlıklı makalesi ilgimi çekti. Genellikle Kürt aydın ve araştırmacıları tarih konusuna girmek istemezler. Elde gerekli belge/bilgi yok çünkü. Ayrıca tarih işi ağır bir iş. Yanlış bir şey söylemekten çekiniyor insanlar. Hep başkaları tarafından yazılan tarihimizi adeta bize yabancılaştırmaya çalışmışlardır. Katkım olsun diye, Sayın Ali Beyin makalesini azıcık kurcalamaya çalıştım. 74 yaşındayım, yanlış bir şey söylemiş olabilirim. Herşey %100 doğru olmayabilir. Ama lütfen, biribirlerimize kulak verelim, biribirlerimizi tehammül edelim ve gelecek kuşaklara iyi şeyler bırakalım. Ali Beyın makalesini bölüm bölüm değerlendirmeye çalıştım. Makalesini "Rojeva Kurdistan" stesinde okumanızı isterim. Şimdi Parçalı Tarih Bilincımızı çalıştırmaya başlayalım: ___ Şeyh İdris-i Bitlisi' söylemi yanlıştır. O'na, Büyük Diplomat, Kürt Büyüğü, Mewlana Hakimuddin İdris, Sultanların Dostu, Devlet Adamı, Bilgin, Tarihçi ve Şeref Han'ın dediği gibi "- Araştırma alanının atlısı, başarı yolundaki kervanın reisi, temel kanunları ve detay kanunkarının mütrhassisi, düşünülen ve işitilmiş olan defterlerin düzenleyicisi, kutsallık medresesinin Müdderisi (1) , Bedlis bilgininin oğlu düşünür İdris..." deseniz, daha uygun düşer. ___ Mewlana İdris Kürdistan Beylerinin ve hükümdarlarının karar ve istekleri doğrultusunda Osmanlı Sultanını ikna etti ve Kürt/Osmanlı İttifakı bazında Kürdistan krallarının eskiden olduğu gibi otonom statulerinin –irsi haklarının – kurunması şartıyla çok hayatı ve önemli bir andlaşmayı başarılı bir şekilde ve kısa bir zaman zarfında gerçekleştirdi. ___ Bu dönemde 'Türk' kelimesi hiç yok. İdris için 2 şey çok önemlidir. 1- Kürt önderleri ve Osmanlı Sultanının ona tevcih ettikleri görevi en iyi şekilde yerine getirmek. 2- İslamın Ehi-sünnet ve cemaet görüşünü hakim kılmak, O zaman Çemişkezek (Dersim) hükümdarlığının Alevilerinden başka Müslüman olanların azami çoğunluğu Sunnî ve Şafiî idiler ve Kürtlerin istek ve iradeleri de bu yönde idi. ___ Kürdistanın sümürgeleşmesi tezi 1976'lardan sonra Özgürlük Yolu Dergisinde çok açık ve doğru bir şekilde analiz edildi. Kürdistanı Sömürgeleştirme olayı, İdris'ten 300 sene sonra başladı. ___ Kasr-i Şirin Andlaşması da İdris'ten 120 sene sonradır. Bana göre İran Şahlığı ve Osmanlı İmparatörlüğü, kendilerine taraftar Kürt Beyliklerinin sınırlarını belirlediler. Erdelanilerle Babaniler (Senandeş –Süleymaniye), Mükriyanlılarla Şenbolular veya Soranlılar (Ormi, Mahabad, Rewandiz, Hakkari ve Van/Xoşav) her biri, ayrı ayrı devletler gibi kendi kendilerini idare ediyorlardı. Osmanlılar Andlaşma masasında bütün Kürtleri istedi. Çünkü Kermanşah dahil bütün Kürdistan toprağını İrandan almıştı. Ama İran tarafı olan ve bugün İran kesiminde kalan Beylikler ayrılmak istemediler. ___ İdris ne hayindir, ne de Türk- Kürt kardeşliğinin mimaridir. İsris kendisine verilen görevi yerine getirmiş; Alevi, Sunî, Yezidi ve diğer inanç farkını gözetmeden, örnek olarak Bitlis, Çemişkezek ve Sıncar statülerini eşit bir şekilde Osmanlı Kanunnamelerine geçiren diploması yanı çok kuvvetli bir brokrattır. Kürt Beylerinin istek ve iradelerine son derece saygılı ve dürüst bir uzmandır.. ___ Ezdînşér, Bedirhan Beyin yegenidir. Miré Kor, Rewandız (Soran) Hükümdarı, yanı Hükümet Başkanıdır. Miré Kor, Muhammed Paşayé Gewre veya Miré Soran olayı, Bedirhan ve Ezdinşér den öncedir. Olayı 1836 yılıdir. Bu koca harekat Babanlı Abdurrahman Paşadan 30 yıl sonra başlamış ve ancak bir yıl sürmüştür. Bedirhan Beyin mücadelesi 1842-1847'dir. Ezdinşér'in Büyük Harekati 1854-55 dönemidir.(2) ___ Şeyh Ubeydullah'ın oğlu Seyyid Abdulkadır ve Torunu Şeyh Muhammed Sıddık, Şeyh Said Efendi ile beraber asıldılar. Bana göre Bedirhan Beg dahil, Miré Soran, Miré Baban, Miré Hekkari ve diğer Mirler, Birleşik bir Kurdistan kırallığı için yola çıkmadılar. Hiç birisi, Şeref Han IV. Veya Sultan Melik Halil-i Eyyubi gibi, Kurdistana genel bir bakış sunmadılar. Melik Halil Şah İsmail'in kızkardeşi ile evliydi. Safevi Şeyhzadesi - çocuk yaştaki - Şah İsmail, kendi evinde, eniştesini ve 12 tane önemli Kurdistan krallarının el ve ayaklarını bağlatıp zindana attırdı. Bu büyük önderler Şah'ın onlara verdği söze dayanarak, kendisi ile ittifak şartlarını görüşmek için ona uğramışlardı. Bundan sonra, Kurdistan Beyleri ve Hükümdarlarının birlikte hareket etme programları - Mevlana İdris'in tasviyeleri sonucunda da olsa, çok mükemmel bir yol ve yöntemle başladı. Şeref Han V.'e göre, Mewlana İdris, Mihemed Ağa Kelhokî ile beraber ( bu Mihemed Ağa, çok önemli bir şahsiyettir. ) Kürdistan Beylerinden 20 kişiyi ikna ederek, en az bu 20 Beyin imzalarını ihtiva eden bir mektubu Sultan Selim'e verilmek üzere - İdris aracılığıyla- Edirne'ye gönderildi. Çaldıran Savaşından sonra Selim, İdris'e: "- Kürtler aralarında bir Beylerbeyi seçsinler, ben onunla oturup anlaşayım demiş." İdris bir Milli Meclis toplantısını 28 Bey'in mevcudiyeti ile gerçekleştirmiş ve Beylerin tek kişiye iradelerini teslim edemeyeceklerini görerek Sultana "- Kürtler biribirlerine boyun eğmezler. Sultanın iradesi uygun bir Kürdistan Beylerbeyini tayin etsin, hep beraber işaret ettiğiniz kişiye tabi olurlar" diyerek işi uzatmadan bitirmiş. ___ Beylerden sonra Nakşî Şeyhlerinin dönemi başlar. Bu Şeyhlerin evveliyatları Kadirî Tarikatindan gelmiş olsa da, Nakşebendilik 1811'den sonra, ortalama 1820 de başlamış ve 1880'lere gelininceye kadar 60 yıl gibi uzun bir zamanı geride kalmıştır. Şeyh Ubeydullayé Nehrî 4 tane Kürdistan Hükümdarlığının (Ekrad Hükümet Sancaklarının) enkazları (Hakkari, Mukriyan, Mahmudî ve Behdinan 'Ekrad Hükümet Sancaklarını kastediyorum ) üzerinde belirli bir noktaya gelmiş ve kendini bir imparator gibi hissetmiştir. Şeyhimiz, artık kendine bir Kral gözü ile bakıyordur. Mahabad Bölgesi dahil, bu 4 Beylik topraklarından vergi toplayacak noktadadır. Sultan Abdulhamid İran'a girmesi için ona göz kırpmışsa da, İngiliz ve Ruslar başta olmak üzere, bütün Haçlı Devletler ve içerdeki yandaşları Osmanlıya baskı yaparak, bu harekatın hemen durdurulmasını istediler. Şeyhimiz Sultanın çağrısına uydu ve Mekke ye sürgüne gitti. ___ Kürtlerin henüz gerçek bir tarihleri yokken, Kürtler kendi tarihlerini henüz yazmamişken, "çağdaş tarih veya moderin tarihten" söz etmek doğru olur mu? Çağdaş tarih denilen devrimci vurgular ve söylemlerin Türk Tarih tezlerinden farkı var mi? Mevlana İdris'e yakıştırılan yanlış ve yersiz iftiralar gibi mesnetsiz ve lüzümsüz yorumları içeren kalıplardan ibaret bir şey mi? Kürtler, zaten tarihlerini pek bilmiyorlar, Kürtler hafizasını kaybetmiş 165 yıldır otoritesiz yaşayan bir milletir. İnşaellah bir gün gelecek, slogansız ve tarafsız, tamamen belgelere ve gerçeklere dayanan Kürt tarihi yazılacaktır. O da ancak Kürtlerin Özgür üniversitelerinin verecekleri akademisyenlerln araştırmalarıyla mümkün olacaktır. Bizim şu anda yapabileceğimiz tek şey, Kürtlerin yanlış ezberlerini bozmak ve bazı gerçekleri yeni nesillerin hafizalarına sunmaktır. Ben son 15 yıldır bunu yapıyorum. ___ Beni bağışlayın ama bu 'Modern Kürt Bilinci' deyimlerinizden de bir şey anlamıyorum. İdeolojik bir deyim mi? Bu da 'demokratik özerklik' gibi bir şey mi?. Mesela İnsan haklarını, ulusal hakları veya idare sistemlerini ele alalım. Nedir demokratiklik, moderinlik veya çağdaşlık? Millet olarak evvela hakkını al, esaretten kurtul, dünyanın en modern sistemiyle kendi dil ve kültürünü de içine alan eğitimi yaptırt. Dünya ne yapıyorsa sen de onu yap. ___ Mela Said-i Kurdî, Kürdistan Medreselerinde yetişmiş cesur, gayretli ve Kürtlerin geleceklerini garantıya alacak çareleri titizlikle arayan bir din adamıdır. Zaman gelmiş, Rusların ve Rus Ordularının önünde Kürdistan da cirit atan, katliamlar düzenleyen Ermeni çetelerine karşı Milis Komutanlığını yapmış. Zaman gelmiş 40 bin Ermeninin hayatlarını Osmanlı askerlerinin elinden kurtararak, onların sağ salim Ermenistana varmalarını sağlamış, zaman gelmiş İttihad ve Terakkınin 2. Meşrütiyetlerine kurtarıcı gözü ile bakmış, Sultan Abdulhamid'e gidip Kürtlerin eğitimleri için Dar-l Fününlar istemiş, İstanbul Kürt ve Kürdistan Cemiyetlerine katılmış mücadele vermiş, Kemalistler diktatörlüğü Türkiyeyi cehenneme çevirdikten sonra da, sürgünde insalık için Kuran-i Kerim ayetleri ile aydınlıklı bir yolu bulmaya çalışmış ve çok büyük başarı sağlamış, bir önder, bir rehber ve bir liderdir. şeyh Said Harekatına katılmamış olması ve bu harekat düştükten sonra ona maledilen sözleri - şahsen inanmamakla beraber- sarfetmesi ile şu anda Kürt Aydınlarının çoğunluğu tarafından PKK nın silah kullanmasına karşı olan tavirları arasında ne fark var. Kürtler yıllar yılı Bülend Ecevit'in peşine düşmediler mi. Ha Ecevitin partisi, ha Teşkilat-i Mahsusa. Teşkilat-i Mahsusa, belki de o zaman Osmanlı Müslüman halkları için bir umud, bir ışık kapısıydı. Melayé Meşhur, Mela Seidé Kurdi, Molla Said-i Norsi veya Bediuzzemanın bütün hayatı ortadadır. Biz gerçekten tarihin parçalarını toplarken, zaman ve mekanı hesaba katmalı ve 'hiyanet' deyimlerini mümkün mertebe kullanmamalıyız. ___ 2005'te Barzanı'lı bir aydınla birlikte Barzan Bölgesinde bir gezinti yapmıştık. Bu gezinti ile ilgili 'Péndro' başlıklı bir makale yazmıştım. Makalem Hala Rızgari sitesinde okunuyor. Beni gezdiren arkadaşım: "- Mam Şakir, Barzani hareketinin bu bölgenin 4 tarafında yer almış Zébari, Rékanî, Bıradosti ve Sürçi Eşiretlerinin ellerinden çektiğini Arap, Türk, Farıs ve İngilizlerin ellerinden çekmemiştir." Demişti. Şimdi kimse kimseye hain demeden hep beraber Federal Kürdistan'in kalkınmasına katkı sunuyor ve Ortadoğunun en moderin ve demokratik bir yönetim tarafından yönetiliyorlar. Cahşlık, kimsenin alnına yazılmamıştır. ___ İdris-i Bitlisi'nin doğumu 1452 dir. Seyid Abdulkadır, Şeyh Sait Efendinin ve Bediuzzemanın doğumları arasında 4 asır (400 yıl) zaman farkı bulunmaktadır. 400 yıl önce Kürtler neden birlik oluyorlar da, 400 yıl sonra demokrasiden hiç nasip almamış Beşer Esad rejimine karşı birlik olmuyorlar? Birlik olmamanın sebebi hep Müslümanlık mi? Süriye Kürtlerini param parça eden, ortak menfaetleri doğrultusunda onların kenetleşmelerini engelleyen nedir? Eğer bunun sebebini teşhis edersek, derdimize de belki çare buluruz. ___ 'Şeyh Sait İsyanı' deyinimini başından beri sevmedim ve sevmiyorum. Kölelerin efendilerine karşı isyanı gibi bir vurguyu hatırlatıyor. Biz dünyanın en dıramatik baskı, zülum ve soykırımlarını yaşadık ama asla köleliği kabul etmedik. Kürtler birleşmeseler de, Birleşik ve bağımsız bir Kurdistan planı etrafında toplanmamış olsalar da; kesinkes bir millet olduklarına dair bilincleri vardır. Azadi Cemiyeti Miralay Cibranlı Halid Beg ve arkadaşları tarafından kurulurken en azında Türkiye Kürdistanını baştanbaşa programa almış oluyorlardı. Şemdinli olayı, Halid Bey ve çekirdek kadrosunun tutuklamaları, Şeyh Said Efendi'nin Hinis'tan Diyarbakıra doğru uzaması ve Jandarma Kuvvetlerinin gidip şehin divanında bulunan mahkümü veya mahkümları tutuklamaya yeltenmeleri ile patlak veren başkaldırı ve hemen civar şehir ve kasabaların kurtarılıp bu yerlere kaymakam ve Valilerin atanması olayları gösteriyorki Kürtler, kesinkes aldatıldıklarını; Cumhuriyetin kuruluşu ve Lozan Andlaşmasıyla anlamışlardır. Başlarının çaresine bakmak zorunda kalan Kürtler, zamansız, programsız ve hesap kitabı yapılmayan bir Kürdistani başkaldıryı gerçekleştirmişlerdir. Elbette Tarikat ve Dini renkleri olacaktır bu başkaldırının. Dünyanın her yerinde din olayı kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Müsülman müsülmana, Hırıstiyan da Hırıstiyana dinsizliği yakıştırmış ve iki taraf savaşırken, aynı Allah'tan yardım istemişlerdir. Ama her zaman güçlü olan taraf kazanmıştır. Yerel veya genel olarak ortaya çıkan Kürt başkaldırılarından şahsen ben Koçgiri, Şeyh Said, Ağrı ve PKK hareketlerini Milli Hareketler olarak görüyorum. Kimi Müslümanlık ağırlıklı, kimi de mezhep veya ideolojik renkleri taşısa da bence bu başkaldırılar ulusal başkaldırılardır. Geri kalanlar ise; Kemalistlerin Tedip ve Tenkil projeleri ile Kürtleri sindirmek ve toplu katliamlarını gerçekleştirmek üzere girdikleri her bölge de, direnenler olmuştur, karşı koyanlar olmuştur, meşrü savunma yapanlar olmuştur ve kanlarının son noktasına dek savaşarak Büyük Önder Seyyid Rizalar ve Sasun kahramanları Mala Eliyé Yunuslar gibi destanimsi ve acı hatıraları bize miras bırakmışlardır. ___ "- Tarihi başkaları tarafından yazılan bir halkın tarih trajedisidir, anlatmaya çalıştığımız çelişkiler. Bunun için Kürt tarihini anlamak kadar yorumlamak da çok zordur." Demişsiniz. Çok doğru bir teşhis. Bu cümleden sonra söylediklerine katılıyorum. Saygılarımla 05.07.2012 – Hewler Şakir Epözdemir D İ P N O T L A R : (1) – Kutsallık Medreselerin müdderisi demek Saraylarda Prens ve Şehzadeleri eğiten eğitimci demektir. (2) - Sn. Sinan Hakan'ın "Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler ve Kürt Direnişleri 1817 – 1867 – DOZ yy. İstanbul" kitabı, gerçekten bu 50 yıllık döneme, yani Kürdistanin sümürgeleştirilmesi ve otoritelerinin tasfiyesi dönemine ışık tutmaktadır. Bulup okumanızı isterim. Rojev

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.