Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 28 March 2009

Demirci Kawa ile Emo'ya cevaplar ve duzeltmeler icin tesekkurler; aslinda yaziyi yukariya Emo'nun hakli olarak elestirdigi baslikla ben almamistim, baskasi yapmis omali. Ama iyi olmus, hic olmazsa bir kac kelime daha ogrenmis oldum(uk).

Lacin'in cevabi bende oldum olasi acligini hissettigim bilgiye ulasabilme umudu yaratti. Lacin'den bilgilerini aktarmasini merakla beklerken, gercekten de Canbeg-Gawesti kargasasi oldugunu hep dusunurdum, konu aklima geldiginde. Demekki dogru iz uzerindeyim, sagol Lacin.

Bizim koyde iki ana sulale( kabile ) var(di).Ailemizde asiret ve kokumuzle alakali konular gundeme pek gelmedi. Erken sehirlesme, yatili okullar, universite ve buyuk sehir hayati, siddet, sag-sol bir evvelki nesille keskin kalin hatlarla ayriligi dayatan hayat ve dusunce bicimleri falan derken,ecdadimizin ne oldugunu,nereden gelip nereye gittigini bir turlu sorusturamadik. Ama tesadufen de olsa, bazi gercekleri ogrendim. Mesela izzettin Dogan'in Canbeg ousuna dair bilgim- yanlis oldugunu ogrendim simdi- Dogan soyisimli Malatyali Kizlbas bir Kurd ogrencinin, tam da bizim koydekinin ayni siveyle kendisini Canbeg olarak tanimlamasindan kaynaklaniyor. Ben o zamanlar( 1971-72) Canbeg ne demek onu bile bilmiyordum. Ama kendisi o zamanlar ogrenci olan memleketten arkadasim ve ailece tyanistigimiz bir digeri kahkahalarla gulmeye baslayip bana " low siz Kizlbasmisinz ?" deyince, bu defa sasirmistim. Bizimkilerde haci, namaz -oruc falan girla gitmeye baslamis durumda o zamanlar( bu ritueller sonradan olusma, onuda yillar sonra anladim).

Bu surecte bizim koydeki bir kac kisiden " gawesti" oldugumuzu duydum. Sonradan anladimki, adamlar aslinda kendilerinden bahsediyorlar. Zira bizim kabile Ic Anadoluya goc ettiginde, bizim koy Kurd koyu olarak mevcut ! Yani 3. Selim zamanlari. Ve bana daha sonra birileri aslen Corumdan geldigimizi ( koyluler elbette gelecek nesillere , birbirlerine anlatiyorlar) koyun yerlisinin kendileri oldugunu soyledi.
Dogruymus !

Bu gawesti kelimesini, yakin akrabalarimin oldugu bir diger koyde de duydum; baska bir ilce'ye bagli bir Kurd koyu sakininden de...

Simdi, biz kabile olarak Canbeg asiretindeniz, bunu kesinlikle biliyorum ,ogrendim de...

Peki bu, yanlislikla Canbeg denen, kendilerine Canbeg diyenler hangi asiretten ?

Bunlar Gawesti, fakat aslinda bana kalirsa Gawesti diye bir asiret yok !

Cunki anlatilan, " okuzun yoruldugu yerde" konaklamalari ve yerlesmeleri...

Lacin belliki saglam belgelerle yazacak; ben yine de kaba el yordamiyla geldigim noktayi soyleyeyim;

Gawesti olarak adlandirilan ya da kendilerini oyle tanimlayanlar " Doikan" veya " Doyk-doik" asireti...

Mesela Konya'nin YUnak ilcesi, merkezi, kurulusu itibariyle su ana kadar Anadolu'nun yerli halklarindan birine ait olan tek resmi ilcedir. Yerlisi ve kurucusu Kurddur.

Bu kasabayi bizler yanlislikla Canbeg olarak biliyorduk, kendileri de( hala da belki oyle zannederler) Ama aslinda onlar kesinkes " Doik" asiretindendir.Onuda tesbit ettigimi saniyorum( ama elimde belge falan hakgetire yanlis anlasilmasin)Civar koylerinin buyuk cogunluguda oyle. Ama hepsi, kendilerini Canbeg saniyorlar.

Peki bu izlenim, yanlislik nereden geliyor ?

Doykan asireti de aslen Kizilbas.Canbegon da.Ama hemen Cihanbeyli'ye yayilmis muhtelif Rasio( Risvan) asireti koyleri, koken olarak buyuk ihtimalle Musluman-Safii ( o da karisik gibi ya, elimizde hic bir belge yok).Acaba bu garip yanlislik, Rasiyolardan mi kaynaklaniyor, bilemiyorum.Gecen yil konustugum bir Cihanbeylili Risvan, aslinda kendi kokenlerininde Kizlbas olabilecegini soyledi, ama ne dereceye kadar delil var elinde, bilemiyorum. Gerci bende uyanan izlenim, Kurdlerin son yuzyilin baslarina kadar aralarindaki Musluman nufusun cok kucuk bir azinlik oldugu seklinde. Buyuk ve cogunluk rakamlarla Kizilbaslik dominant inanc turu. Yogun isyanlar ve getirdigi cok buyuk asimilasyon, Kurd kizilbasligini sayi olarak cok dusuk seviyelere itmis durumda.Cunki Kizlbaslik devlet administrasyonuna hic sahip olmayan, rakip dini inanc Islam'a surekli- evrensel ve rahatlikla katilim saglanabilir olmasi, katilanlarin bir de odullendirilmesi gibi- taraftar kaptiran, ustelikte koklu eski dinlerde goruldugu gibi " dogusla" kazanilan bir statu olusu, aleyhte islemis durumda.

Bir de asil Hamidiye alaylari doneminde onceligin Safii Kurdler ile yanlislikla Kurd asireti diye adi gecen, aslinda Azeri donmesi( Ermenilik te olabilir, irk yapisi olarak cok benziyorlar)Azeri Karapapaklara verilmesi sonucu, bu ikiliye karsi savunmasiz kalan ve de Hamidiye alaylari koylerine zulme geldiginde, resmi isim olan " Kurd Alaylari" lafinin bir de safilere yonelik kulandiklari " Quro" lafiyla birlsince,( artik TC zamaninindaki korkunc asimilasyonu saymiyorum), Kizilbas Kurdluk kan kaybetmeye basladi. Hala da ediyor. Bir de Canbeg, Doikan gibi asiretlerin asimilasyonu ve Hanefilige evrilmeleri- Zirqanlilarda dahil- isin tuzu biberi oldu.
Konuyu biraz da dagitir duruma sokmam, Kizilbasliga deginmem, aslinda bizzat konunun cok daginik ve elden gecirilmemis olmasiyla dogrudan ilintili gorunuyor.

Soz sirasi Lacin kardesimde, merakla bekliyoruz.

saygilar

Canbek

Yazimda adi gecen arkadas Kajin olacakti, yanlislikla Lacin diye yazmisim; Kajinden coki ozur dilerim, pek yapmazdim boyle hatalar ama yaslaniyoruz galiba, ne yapalim kusurlar affola.Tekrar ozur saygilar

Sn. Canbeg! Assagidaki Canbegonlar uzerine yazdiginiz zincire bakarmisiniz? Umarim size ilginc gelir. Selamlar.

Acaba bunlarin soyadi bundan kaynaklimi bu gun Canbaydir yada bir tesdufmu? Dogrusu bunu ögrenebilimek arastirmayi cok dah derinlestirebilir. Ne dersiniz?

Merhaba Belki soyadi kanunuyla birlikte rastgele alinan ya da bizzat zamanin resmi gorevlilerince verilen bir isimdir, tahmin etmek zor elbette.Ama ihtimalen koyleri Canbeg asiretindense,soyadini kaydettirirken, nufus memuru vatandas yanlis yazmis olabilir; nitekim boyle ornekler oldugunu bizzat biliyorum. Bir de Ankara'ya Eskisehir istikametinden giris yapanlar - uzun yillar onceydi bu, hala var mi bilmem- Otel Canbek reklam panosunu yolun kiyisinda gorurlerdi. O zamanlar bu otelin sahiplerinin Yunak ya da Cihanbeyli'li oldugunu sanirdim. Yillar sonra Avustralya'da tanistigim bir Kurd arkadas bana otelin sahiplerinin Kayseri Develi ilcesinin bir koyunden olduklarini soyledi. Adamlar gercekten de Canbeg asiretindenmis. Yazili belge eksikliginden kaynaklanan problemimiz yetmiyor, bir de asimilasyonun negatif etkileri onceki nesillerle iletisimi darbeliyordu. Zor bir durum, igneyle kuyu kazmak gerkiyor bir cok hususta. Ilgilenenlere Allah kolaylik versin diyelim. iyi gunler diliyorum Canbek

17. yüzyıllarda vergilerde uygulanan adaletsizliklerin sebep olduğu Celali İsyanları Osmanlı Devleti'nin merkezî otoritesini sarsmış ve Duraklama Dönemi olarak bilinen bu dönemde birçok ayaklanmanın da yolunu açmıştı. 1519′da Şeyh Celal liderliğinde başlayan ayaklanmalar silsilesi, ülkede büyük bir düzensizliğe sebep olmuştu. Yeniçerilerin halkı haraca bağlaması ve vilayetler arasında başlayan çekişmeler, 1599′da Karayazıcı Abdülhalim Bey'in ayaklanması ve Urfa'yı ele geçirerek beyliğini ilan etmesi üzerine Orta Kurdewarî'a da taşınmıştı. Bu dönemde çoğunluğu kuzeyden başlamak üzere Erzurum, Bitlis, Mamuretül Elaziz, Van, Diyarbekir, Musul ve Halep Vilayetlerinde meskun olan Kürtler, Osmanlıya bağlılık bildirmiş ve merkeze bağlı beyler tarafından yönetilmekteydi. Karayazıcı Abdülhalim'in Urfa'yı alması başta Güneybatı Kurdewarî'de Halep Vilayeti olmak üzere birçok yerde devlet düzeninin bozulmasına sebep olmuştu. Bu durumdan rahatsız olan Padişah III. Mehmed, Karayazıcı üzerine gönderdiği Beylerbeyi Budakoğlu Hüseyin Paşa'nın da isyancılara katılması üzerine Sinanpaşazade Mehmed Paşa'yı bir orduyla Urfa'ya gönderir. Ne var ki Karayazıcı ve Hüseyin Paşa kaleye kapanır ve teslim olmazlar. Halep Beylerbeyi İbrahim Paşa ve Şam Beylerbeyi Hüsrev Paşa ile Urfayı kuşatan Mehmed Paşa, ikinci kuşatmasında Karayazıcı ile anlaşır ve Budakoğlu Hüseyin Paşa'yı İstanbul'da asılmak üzere teslim alır. Karayazıcı ise Antep Sancakbeyliği'ne atanır. Bu sırada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Halep Vilayeti yeterince karmaşa yaşamaktaydı. Yeniçerilerin, İbrahim Paşa'nın isteği üzerine şehir merkezine yerleştirilmeleri ancak bir yıl sürmüş çünkü İbrahim Paşa'nın görev süresi bitmişti. Halep ve Güneybatı Kurdewarî'de patlak veren siyasal çekişmeler Şam Yeniçerilerine karşı örgütledikleri direnişle önceden Halep'te belli bir saygınlık kazanmış olan Hûsênê Canboladî (bazı belgelerde Hüseyin Canbuladoğlu, Canbulad Oğlu Hüseyin Paşa ve Huseyn Canbulad el-Kurdî) ile yeğeni Alî adlı iki Kürt'ü öne çıkarmıştı. Hizmetlerinin karşılığı olarak padişah 1603 yılında ’mahalli bir şahsa ilk defa bu payeyi bahşederek' Hûsênê Canboladî'yi Mirimiranlık rütbesiyle Halep Valisi olarak atadı. Kilis'in Kürt beyi olan yeğeni Alî ise Halep vali vekilliğine getirildi. Görevdeki vali İbrahim Paşa, durumu hazmedemeyince Hûsênê Canboladî ve beraberindeki Kürt askerler, şehre çarpışarak girmek zorunda kaldı. Osmanlı İmparatorluğu'nda valiliğe getirilen ilk Kürt olan Hûsênê Canboladî'nin görev süresi iki yılla sınırlı kaldı. Celali İsyanları'nın Osmanlı'yı zayıf düşürmesi üzerine harekete geçen İran, 1590 yılında imzalanan ve 13 yıl yürürlükte kalan anlaşmaları bozarak 25 Ağustos 1603′te Osmanlı'ya savaş açtı. Bu savaş devam ederken III. Mehmed ölmüş, yerine oğlu I. Ahmed geçmişti. 1605 yılında tekrar karşılaşan Osmanlı ve İran orduları Urmiye yakınlarında çarpıştı ve Şah Abbas, Tebriz ve Erivan'ı Osmanlı'dan geri alarak topraklarına kattı. Bu arada savaşta göreve çağrılan Hûsênê Canboladî, Tebriz'e vardığında Osmanlılar çoktan yenilmişti. Yenilginin müsebbibi olarak gösterilen Hûsên, yenilgi meydanında kurulan bir darağacına astırılarak idam edildi. Hûsênê Canboladî'nin kardeşleri ve yeğeni Ali, Husênê Canboladî'nin intikamını almak için geri dönüp Halep'i kuşatarak Osmanlı askerlerini öldürürler. 30.000′den fazla asker toplayan Alî Canboladî (bazı belgelerde Ali Canbuladoğlu), Antep, Kilis ve Urfa gibi sancaklarını da ele geçirerek Halep çevresi ile birlikte kendi sınırlarına kattı. Kendisine valilik verilmesine rağmen bunu kabul etmeyen Alî, bağımsız bir devlet kurmak için çalıştı. Osmanlının tüm memurlarını sınırdışı ederek defterdar dahil olmak üzere bölgeye kendi memurlarını atadı. Düzenli bir ordu kurarak önce Trablusşam'ı buradaki Kürt aşiretlerinin yardımıyla alarak Şam üzerine yürüdü ve burayı topraklarına kattı. Bütün bunlar olurken Osmanlı başa genç bir sultan geldiği için zor günler geçirmekteydi. Alî Canboladî'nin bu sırada Avrupalı ülkelerle görüşerek ’kendi iradesinin ticareti teminatı altına alacağı ve kanunsuz icraatlar ile rüşvetin nihayet bulacağı' konusunda bazı anlaşmalar imzaladığının duyulması üzerine Osmanlı, tedirgin olmaya başlar ve Canboladî'yi zaten kabul etmediği valilikten azlettiğini ilan eder. 19 Eylül 1606 tarihi Osmanlı belgelerine Canbuladoğlu İsyanı olarak yazılır. Canboladî ise 11 Kasım 1606′da kendi adına para bastırır, sınırlarını Musul'a kadar genişleterek Halep sarayını devlet merkezi ilan eder. Bu sırada imparatorluğun başkentinde Veziriazam Derviş Paşa idam edilmiş ve Batı Serdarı (Kuyucu) Murad Paşa, vezirazamlığa getirilmiştir. Canboladî'nin fetihlerine devam etmesi üzerine Celalî İsyanları'nı bastırması için Murad Paşa, 15 Haziran 1607′de Anadolu Serdarlığı'na atanır ve büyük bir orduyla Alî Canboladî üzerine yürür. Hatay yakınlarındaki Oruç Ovası'nda karşılaşan Osmanlı ordusu ile Kürt ordusu 16 gün süren büyük bir savaşa girişirler. Lübnanlı Dürzi Kürt Meananlı Şeyh Fahreddin'in 20.000 kişilik bir orduyla 40.000 kişiyi komuta eden Alî Canboladî'ye yardıma gelmesi savaşı daha da kızıştırır. Neticede 22 Ekim 1607′de Osmanlı, üstünlük sağlar ve 26 bin insanın kafası kılıçla kesilir. Kürt Dağı çevresine çekilen Kürt ordusu, 30 Ekim 1607′de önce Kilis'i ardından Halep'i tekrar geri alsa da kısa bir süre içerisinde yeniden kaybeder. Yaklaşık bir yıl boyunca küçük çaplı çatışmalar devam eder ;fakat Kürt ordusu bir daha tekrar toplanamayacaktır. Alî Canboladî olanlar üzerine 2.000 kişilik bir kuvvetle önce Kalenderoğlu İsyanı'na yardım etti ardından İznik'e gitti. Amcası Haydar ve kahyası Hüseyin'in aracılığıyla padişahla görüşmek istedi. Uzun sorgulamalardan sonra I. Ahmed, Canboladî'yi affederek maiyetindeki 100 kadar adamla birlikte Macaristan'a Temeşvar Vilayeti'ne beylerbeyi olarak gönderdi. Bir çeşit sürgün olan bu valilikte de Kürt Alî Canboladî merkezî otoriteye karşı geldi. Yeniçerilerin de ayaklanması üzerine Canboladî, Belgrad'a geçti ;fakat burada İstanbul'dan gelen emirle boğazına kement geçirilerek idam edildi. Kürt Canbolad Aşireti, Oruç Ovası hezimetinden ve Alî Canboladî'nin idam edilmesinden sonra Osmanlı'nın emriyle dağıtıldı. Aşiretin bir kısmı Urfa, Malatya ve Ankara'ya diğer kısmı ise Lübnan ve Girit'e daha sonra ise Kıbırıs'a gönderildi. Lübnan'a gönderilenler, burada daha çok Dürzi olarak bilinen aşiretler ile karıştı ve yıllar sonra en büyük Dürzi kabilesini oluşturdular.Lübnan'nın önde gelen Canpolat ailesi Kürt'tür ve soy Ali Canboladi'nin toranlarıdırlar. Nitekim, büyük siyasetçi, fikir adamı ve Eski Lübnan İçişleri Bakanı Kemal Canpolat ve onun oğlu eski Dışişleri Bakanı şu anki İlerici Sosyalist Parti\'nin de Genel Başkanı Velid Canpolat yani Lübnan'daki Dürzilerin liderleri her seferinde Kürtlüklerine vurgu yapmıştırlar. .Halen Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak, Yunanistan, Macaristan ve Kıbrıs'ta yaşayan Canbolatlar'ın büyük bir kısmı farklı inançlar taşısalar da Kürt kimliklerini her seferinde vurgulamaktalar.

Geçenlerde Baron Eduard Nolke'nin 1895 yılında “Braunschweig, Druck und Verlag von Friedrich Vieweg und Sohn“ tarafından basılan “Reise nach İnnerarabien, Kurdistan und Ermenien“ adlı gezi anılarını okuduğum zaman, Kürdlere ilişkin çok enteresan bilgilere ulaştım.. 272 sayfadan oluşan kitap büyük oranda o dönemin Kürdistan'ına dair bilgileri içeriyor... Baron Nolke, Bağdat'tan itibaren büyük bir Kürdistan gezisini gerçekleştiriyor ve gözlemlerini aktarıyor.. Aslında kendisi daha önce bu bölgeye geldiğini söylüyor, ama ne zaman olduğuna dair bilgi vermiyor.. Baran Nolke, Hemrin dağlarından itibaren var olan tüm bölgeyi “ Güney Kürdistan“ olarak adlandırıyor.. O, Hemrin dağlarından başlayarak, Qeretepe, Xurmatu, Kifri, Tauk, Çemçemal, Baziyan, Kerkük, Altın köprü, Erbil, Musul, Zaxo, Cizire, Sirt, Bitlis, Wan ve Erzurum gibi Kürdistan'ın önemli yerleşim alanlarından geçiyor ve gezi gözlemlerini aktarıyor.. Bu kısa yazıda yazarın Kürdlere ilişkin anılarını özetlemek çok zor... Ben kendimi o dönem baş gösteren “Hemawend Aşireti“nin ayaklanmasıyla sınırlayacağım.. Aslında “Hemawend Aşireti“ biz Kuzey Kürdlerine pek yabancı değil.. Son dönemlerde yayınlanan Osmanlı Belgelerinde “Hemawend“lere ve onların zorunlu sürgününe dair bir çok belge var.. Bugün Ankara çevresinde yaşıyan Şêxbizinî ve Hemawendler Güney Kürdistan'dan zorla aware edilip bu alanlara yerleştirilmişlerdi... Osmanlı devleti (şimdi tarihini hatırlamıyorum) bir kere “Hemawend“leri toplu sürgüne tabi tutarak Botan bölgesine yerleştiriyor.. Hemawendler toplu olarak bir yolunu bulur ve eski yerleşim yerleri olan Germiyan'a geri giderler.. “Hemawend Aşireti“ büyük isyanından sonra küçük gruplar halinde Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti altında bulanan Balkanlara, Afrika'ya Anadolu'ya ve Kürdistan'a mozaik gibi dağıtılıyor.. Ondan dolayıdır ki Bedredin Dalan gibi “Hemawend“ kökenli insanlar yüzyıllar sonra Ege sahillerinden ortaya çıkabiliyorlar... Baron Nolke “Cebbel Hemrin“ den Güney Kürdistan'a girdiği andan itibaren Kürdistan'ın görkemli dağlarını tarif ediyor ve “Hemawendlerin eşkiyacılığı“ üzerine duruyor.. Aslında Baron Nolke “eşkiyalardan“ söz ederken sanki “şövalyeleri“ tanımlıyor, kahramanlıklarına ve cesaretlerine övgüler yağdırıyor.. Baron kitabının “Türklerin Hemawendlere karşı savaşları“ adlı bölümünde iki büyük Hemawend ayaklanmasından söz ediyor.. Birinci ayaklanma 1886-1887, ikincisi ise 1890-1891 yılları arasında olmuş.. Baron Nolke, “Eşkiya bir Kürd aşireti olan Hemawendlerin bir çok defa Bağdat ve Musul arasını kontrol altına aldıklarını ve buraları kendilerine merkez edindiklerini“ söyle.. Nolke “Hemawendlerin bundan 75 yıl önce İran'dan Osmanlı topraklarına geçtiğini “ yazıyor.. O, bu geziyi 1891-1892 yıllarında gerçekleştirdiğine göre Hemawendler 1816-1817 yıllarında İran devletine karşı ayaklanmışlardı.. Hemawendlerin İran devletine karşı ayaklanması ve Osmanlıların hakimiyetinde bulunan Kürdistan topraklarına geçtiklerini Osmanlı belgelerinde de sözü ediliyor.. Osmanlı ve İran devletlerinin Hemawend ve diğer bazı aşiretlerine karşı ortak hareket ettiklerini biliyoruz.. Bu iki devletin arasında yapılan tüm antlaşmalarda “eşkiyaya karşı işbirliği“ diye bir madde var.. Kasri Şirin, Gulistan ve Erzurum antlaşmalarına bakılabilinir.. Zaten bugünde değişen bir şey yok... Nolke'nin anlatımlarına göre Hemawendler Doğu Kürdistan'da gelerek “Çemçemal ve Baziyan“ yerleşim birimlerini kuruyorlar.. Nolke “Osmanlılar 1000 askerin koruması altında haftada iki defa postalarını- vergileri ve zenginlikleri- Bağdat'tan Musul'a götürüyorlardı“ diyor.. Osmanlı devletinin bu kadar askeri güç eşliğinde taşıdığı “Postaları“ Hemawendlerin saldırılarına uğruyordu.. Nolke bu durumu izah etmek için daha sonra kendisi ile birlikte Musul yolculuğuna çıkan ve kendi söylemiyle Hemawendlerin “ eşsiz lideri Hüseyin Ağa'nın“ anlatımlarını aktarıyor... Hüseyin Ağa Nolke'ye 1890 yılında Tauk dağlarında Posta götüren 1000 askere saldırdıklarını 120,000 altın Osmanlı lirasını(2 milyon Alman Markından fazla) ganimet olarak götürdüklerini söylüyor.. Nolke, Graf Cholais adlı birinin Hemawendlerle olan tecrubesinede atıfta bulunuyor.. Nolke Osmanlı Sultan'ın “Hemawendlerle hasaplaşmak amacıyla İsmail Paşa Kurdî“ adlı bir general'ın emrine 20,000 silahlı güç“ veriyor... Nolke göre “Hemawendlerin silahlı gücü 2200 ile 2400 arasında değişiyordu.. Nolke Hemawendler cesur, olağanüstü ve bükülmez iradeye sahip olan liderleri Camêrin önderliğinde tam bir yıl Osmanlı Ordusu ile savaştılar diyor.. Doğu'da İran sınırı, Batı'da Dicle Nehri, Güney'de Hemrin Dağları ve Kuzey'de Musul'a kadar olan bölge tümden savaş alanıydı, diye ekliyor.. Nolke Hemawendlerin yenilmesinden sonra “Camêr“in bir grup yakınıyla İran'a sığındığını, kahraman olarak karşılanarak “Şah'ın Özel Korumalarına“ alındığını yazıyor.. Osmanlılar tarafından esir alınan Hemawendlerden 25-30 önce idama mahkum ediliyor ve sonra Sultan'ın afına bağlı olarak İstanbul'a götürüyorlar.. Baron Nolke'nin anlatımlarına göre İstanbul'a götürülen Hemawendlerden Osmanlı Sultanı kendisine “Özel bir koruma grubunu“ oluşturuyor.. Fakat Avrupa devletlerinin “İstanbul güvenliğinin tehlike düşeceği“ gerekçesiyle Osmanlı Sultan'ın üzerine kurdukları baskının ardından Hemawendler “ Tropili“ye sürgün ediyorlar.. Nolke, Osmanlı Sultanının “kendisine sığınmayan Hemawend lideri Camêri hiç bir zaman afetmediğini, onu geri almak için sürekli olarak İran Şahı üzerine baskı kurduğunu“ söyler.. Belli bir dönem sonra İran Şahı Osmanlılarla “Camêr konusunda anlaşmaya“ varıyor.. Osmanlı ve İran devletleri arasındaki antlaşmaya göre, Şah kendisini zora sokmadan, Camêrî Osmanlıya verme öldürmeye karar veriyorlar.. Bu amaçlada O dönem İsfahan Emiri olan Şah'ın büyük oğlu Selle Sultan ve Osmanlı tarafından Muhammed Paşa görevlendiriliyorlar.. Selle Sultan Camêr ile sınıra gidiyor. Diğer taraftan da Muhammed Paşa geliyor.. Bu buluşma esnasında İranlılar Osmanlı generalı Muhamed Paşa'nın gözleri önünde, Nolke'nin söylemiyle “kalleşce ve haince Camêrî“ öldürüyorlar.. O esnada dışarıda bekliyen Camêr'in eşi(ismi verilmiyor) Camer'in Osmanlılar ve İranlar tarafından öldürüldüğünü duyunca, intikam almaya çalışıyor. Nolke'nin verdiği bilgilere göre Camêr'in “kahraman eşi“nin komutasında toplanan Hemawendler tam 3 gün 300 km yol boyunca Muhammed Paşa'nın peşine düştüler... Muhammed Paşa zar zor Bağdat'ta yetişip canını kurtarıyor.. Nolke'nin verdiği bilgilere göre Tripoli ve diğer yerlerden bulunan bir çok Hemawend savaşçıları kaçak bir şekilde bölgelerine geri dönmüşlerd... 1890 ve 1891 yılları arasında Bağdat ve Musul arası bölge yeniden Hemawendlerin eline geçiyor, çok kanlı çatışmalar oluyor.. Osmanlı generalı Hidayet Paşa'nın Nolke'ye anlatıklarına göre bu çatışmada Osmanlılar 2000 asker, Hemawendler 400 savaşçı kaybediyorlar.. Nolke, yakalanan Hemawend savaşçılarının bu sefer Afrika'nın dahada derinliklerine gönderildiğini yazıyor... Nolke Hüseyin Ağa'nın Osmanlılarla anlaştığını Kerkük Jandarma biriminin başına getirildiğini ve daha sonra vali ile olan sorunlarından dolayı Erbil'e gönderilidiğini yazıyor.. Sonuç olarak bu kısa yazıyla kaderi Kürdistan gibi olan “Hemawendleri“ , “eşsiz liderleri Camêri“ ve “kahraman“ isimsiz eşini hatırlamak ve anmak istedim... Aso Zagrosi

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.