Skip to main content
Submitted by Rêvebir_D on 9 May 2013

Abdullah Öcalan adına Amed’ deki Newroz’da okunan “tarihi ve felsefi derinlikli” metnin özeti; yıllardır Türk Devleti’nin çeşitli vesilelerle ayaktakımına( koruculara ve Türk ırkçılarına) attırdığı slogandı:

“Türk – Kürt kardeştir

Bölücüler kalleştir!”

Metin, son derece net ve açık bir çağrıydı. Çağrı; “ Bağımsız Kürdistan” şiarı ile yola çıkarılan ve sonra her iki tarafı da aynı merkez tarafından kumanda edilen “kurşunun hedef tanımadığı” otuz yıllık bir savaş ile, her sene başka bir hedefe koşturularak mecalsiz düşürülen, silaha ve özgürlüğe dair umutları ile oynanan yorgun Kürt Ulusu’na sömürgeciliğin bekçiliği çağrısıydı. Amed Newroz’u ise, Kürdistan’ın her tarafından taşınarak Amed’e getirilen yüzbinlerin “şahitliğinde” bütün bir Kürt Ulusu’na “bekçilik üniforması giydirme töreni” olarak tasarlanmıştı. Olmadı. Hesaplar tutmadı. Sessizlik, güçlü bir itirazdı.

Son süreç ile ilgili tespit edilmesi gereken birinci olgu bu.

İkinci olgu; Newroz’da A. Öcalan adına okunan ancak MİT ve AKP Hükümeti patentli olduğu aşikâr metinden de anlaşılacağı üzere Türk Devleti’nin bırakınız Kürdistan Sorunu’nu, Kürt Sorunu’nu bile çözmek gibi bir niyetinin olmadığıdır. MİT – AKP – Polis Ekibi, Türk Devleti’nin geleneksel Kürt politikalarını, üzerine yeni “fetih” planları ekleyerek devam ettirmektedir. Kemalist Ekibin yıllarca anti – Kürt programlar için kullandığı kirli bir “enstrüman”ı çalmaya devam etmek, çirkin entrikaların çevrilmeye devam edileceği anlamınadır.

Üçüncü olgu; Kürt Ulusu’nun ulus olmaktan kaynaklanan kollektiv haklarını savunan kişi ve çevrelerin çok kolay bir şekilde “Barış” oltasına takılmalarıdır. Unutulmamalı ki “süreci desteklemek” kitlelerin bilincine “Öcalan’ı desteklemek” olarak çarpıyor. “Desteklenecek” değil ve fakat mahkûm edilmesi gereken bir süreç ve deşifre edilmesi gereken Türk Devleti tezgâhları var.

Dördüncü olgu; silahların bırakılmasının söz konusu olmadığıdır. Sadece namluların yönünün değişmesi istenmektedir. Özel Harp Dairesi orijinli bir organizasyon olması hesabı ile PKK, Türk Devleti içerisindeki iç egemenlik çatışmasında da hep taraf olmuştur. Bu anlamıyla da AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana, AKP’ yi “faşist” ilan ederek AKP’ye karşı açılan Kemalist Cephe’de yerini almıştı. Cephenin en etkili “silahı” idi ve “silah”ın namlusu MİT – AKP – Polis Ekibine yönelikti. Şimdi ise MİT – AKP – Polis Ekibi, yeni transferleri Öcalan’ı da kullanarak PKK’yi hem devletin yeni sahiplerinin kendileri olduğu hususunda ve hem de yeni anti Kürt programlar ve bu programlar çerçevesinde belirlenen yeni hedefler konusunda ikna etmeye çalışmaktadır.

Ve buna bağlı olarak beşinci olgu; PKK’nin henüz ikna edilmediğidir ve Öcalan kozunun yanıltıcı olduğudur. Öcalan eski arkadaşlarını terk etmiştir. Örgüt jargonu ile söylenirse, “Davaya ihanet etmiştir!” MİT – AKP – Polis Ekibi Silivri ile uzlaşmadan Kandil ile uzlaşamayacağının ve Kandil’i ikna edemeyeceğinin farkındadır. Neki Silivri “Bizim düşüncelerimizde bir değişiklik yok” diyerek ya uzlaşmaya yanaşmıyor ya da pazarlıkta elini güçlendirmeye çalışıyor, bilemiyoruz. Bu nedenle de MİT, operasyonlarını Öcalan’ın “Tanrı”lık misyonu üzerinden yürütmektedir. Kandil ise “Tanrı öldü!” diyememenin sıkıntısını yaşıyor. Önümüzdeki dönem Silivri ile uzlaşma çabaları –gözlerden uzak olsa da – yoğunluk kazanacaktır. Çünkü artık Kandil’in yolu İmralı’dan değil, Silivri’den geçiyor.

28.03.2013

Kaynak : Peyama Azadi

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.