Her zaman söylediğimi bir kez daha tekrarlayayım. Abdullah Öcalan ve örgütünü Kürd tarafı olarak görenler hangi argümanlara baş vurursa vursun süren danışıklı savaş-barış sarmalını izah edemez. Çünkü Abdullah Öcalan ve örgütü Türk egemenlik sistemin “alt yapı”larından biridir.
Şunu çok iyi biliyoruz. Türk egemenlik sistemini idare eden “çekirdek kadro”ya resmi olarak “üst yapı” olarak adlandırır. Bu “üst yapı”nın altındaki tüm oluşumlarda doğal olarak birer “alt yapı” olurlar. Abdullah Öcalan'ın örgütüde bu “alt yapı”lardan sadece biridir.
Bugün süren, adını birbiriyle karıştırdığımız “süreç”lerle ifade edileninde “üst yapı” ile “alt yapı” arasında süren bir dialogtan öte bir şey değildir. Daha açıkça ifade edersem şef ile memur arasında Kürdleri nasıl Türkleştirileceği sorunudur. Şef ve memur Türk egemenlik sistemini temsil ettiğine göre Kürd tarafı yoktur. Kürd tarafının temsilinin olmadığı bir süreçte nasıl olurda Kürdler Türkler barışıyor sonucu çıkarılır anlaşılır bir durum değildir.
Burada Kürd millet hakları verilecek beklentisi içinde olanlar art niyetli değillerse kusura bakmasınlar ama aptaldırlar.
Kürdlerle Türkler arasında yüzyıllardır süren ölesiye bir savaş vardır. Savaşın nedeni açık. Türkler, Kürdlerin ülkesi Kürdistan'ı işgal etmiştir. Kürd millet egemenliğini gasp etmiştir. Tüm değerlerine el koymuştur. Soykırıma varan uygulamalara tabi kılmıştır. Yurtlarından sürmüş, hakimiyetleri altında olan metrepollere sürmüş, katı bir asimilasyona tabi kılmıştır. Yaygın bir tabir ile Kürdleri inkar ve imha politikasını kendi varlık nedeni saymıştır.
Bunu toplumada yedirmişlerdir. Her an bölünmek korkusu ile yaşamışlardır. Bölünmemek için toplumu sürekli bir savaş atmosferine sokmuştur. “Her Türk asker doğar,” ölmek ve öldürmek üzeri bir kültür yaratmıştır. Toplum buna çocuklarını askere yollarken: “En büyük asker bizim asker,” histeriyle cevap vermiştir. Sonuç olarak her aile savaşta bir çocuğunun ölümüne yol açmıştır. Bu onları Kürdlere karşı dahada kin ve nefret duymasına yol açmıştır. Sokakta bir Kürd gördüklerinde taşlı sopalı kitlesel saldırı furyası başlatacak kadar toplum Kürd düşmanı durumuna gelmiştir. Sistem bu yol ve yöntemle daima peşlerinde sürükleyecek savaş sendromuna yakalanmış bir kitle yaratmıştır.
Zaman zaman “barış” sözü edildiğinde savaş sendromuna yakalanmış Türk toplumun “hassasiyetleri ne olacak?” denilip suçlu yine Kürdler adres gösterilmiştir.
Bu mantık sahipleriyle barış olmaz. Barış gerçeğe ulaşanlarla yapılır. Kürdlerin ülkesini işgal edeceksin, egemenlik hakkını gasp edeceksin. Varlıklarını inkar edeceksin. Yok saydıklarını soykırım dahil uygulamalara tabi kılacaksın. Ama arkasından tüm bu suçları işleyenlerin “hassasiyetleri”nden bahsedeceksin.
Bu mantıkla barış olur mu? Olmayacağını her sağduyulu insan bilir. Eğer kişi kendini kandırmak istemiyorsa. Fakat ne yazık ki, kendi kendini kandıran Kürdler az değildir. Hem de kim bunlar biliyor musunuz? Aydın ve siyasetçi geçinenler.
Durum böyle olunca suçluya suç işlemeye devam edebilirsin vizesi verilmiş olunur. Bu konuda kimi Kürdlerin eli açıktır. Türkler, Kürd öldürdükçe: “Biz onları unutuk, kardeşiz,” nakaratı başını alır gider.
Kürdler kimsenin ülkesini işgal etmiş değildir. Savaşıda günahları kadar sevmezler. Fakat ne yazık ki, savaşı kapılarında bulmuşlardır. Yüzyıllardır kendilerini bir savaşın ortasından bulmuşlardır. Niçin? Kendilerini, topraklarını korumak için savunma savaşı verenl olmuşlardır. Bu suç değildir. Haklı ve meşrudur.
Kürdlerin kendilerini ve topraklarını korumak için savunma savaşı Türkleri çileden çıkarmaktadır. Kürdleri tarihte yok etmek için yüzyıllardır uğraşıp durdular. Ne Kürdler onları ülkelerinde kovabildi, ne Türkler her türlü yol ve yönteme baş vurarak uyguladıkları insanlıkdışı yaptırımlarla Kürdleri yok edemedikleri gibi boyunda eğdiremediler.
Savaş şu an her alanda sürmektedir. Bir tarafın teslim olmasına kadarda sürecektir. Türkler, bugünden sonra Kürdleri ne yok edebilirler, ne de boyun eğdirebilirler. Türklerin bunu anlamaları lazım. Fakat geçmiş tarihlerine baktığımızda anlayacakları yok. Yani adam olacakları yok. Katil olarak kalmayı politika edinecekleri açıktır.
Kıbrıs Rum Yönetimi Sözcüsü Hristodulos Paşardis: “Türkiye bölgenin kontrol dışı korsanı,“ derken bu gerçeği dile getiriyordu.
Kürdlere gelince mevcut statüko altında yaşamayacakları açık. Bu nedenle gasp edilmiş haklarını kazanıncaya kadar mücadele edecekleri kaçınılmaz. Ama her halükarda haklarına kavuşacaklarır. Düşmanı ülkelerinde atacaklardır. Kendi egemenliklerini ellerine alacaklardır. Bu çok kanlı olacağına benziyor. Bunun tek sorumlusuda Kürdistan'da işgalçi kalmayı siyaset edinen Türk egemenlik sistemi olacaktır.
Şunuda söyleyerek geçeyim. Süreç bundan sonra Kürdler açısından daha zorlu olacaktır. Bir taraftan Türk egemenlik sistemi ve bir taraftan onun Kürdistan'daki kontra örgütlenmesi olan Abdullah Öcalan örgütüne karşı Kürdler savaşmak zorunda kalacaklardır. Kürd miliyetçi güçleri hesabını buna göre yapmak zorundadır.
Kimi çevrelerin iddia ettikleri gibi Abdullah Öcalan örgütü tasviye edilmiyecektir. Çünkü bu proje Türk egemenlik sistemin yüzyılık bir projesidir. Engelsiz olarakta başarılı olmuştur. Sistem memuru Abdullah Öcalan eliyle Kürdleri kontrol altına almıştır. Devlet PKK'yi tasviye edecek diyenler hayal aleminde yaşıyor. Sahi devlet niye Kürdleri kendi adına kotrol eden bir gücü tasviye etsin? Kürd miliyetçi hareketin önünü açmak için mi? Bu devlet bu kara mı aptal? Devlet aptal değil ama olup bitenleri kavramadan “süreci destekliyoruz,” diyen Kürd aydın ve siyasetçisinin aptal olduğu kesin.
25 Nisan 2013