Skip to main content
Submitted by Rêvebir_D on 24 March 2013

Türk egemenlik sistemi her ne kadar Ağrıdağı tepesine bir mezar yapıp üzerine: “Kürdistan hayali burada yatıyor,” yazsada, bağımsızlık Kürd millet zihninde sıcaklığını koruyordu.

1960'larda dünyada devrim fırtınası esiyordu. Ezilen milletler ayağa kalkmış, ya milli devletlerini koruyor, ya da sosyal devrimlerini yapıyordu. Dünyada esen milli ve sosyal devrim fırtınası Kürdistan coğrafyasınada vuruyordu. Kürdistan'da dinamik, diri bir potansiyel altan alta kaynayıp duruyordu. Bu potansiyel sayısız Kürd örgütünün doğmasına yol açıyordu.

Türk egemenlik sistemide tehlikeyi görüyor, o da boş durmuyordu. Kendi işbirlikçilerini arayıp buluyordu. Kiminin eline kalem, kiminin eline silah verip Kürd millet yakasına bırakıyordu.

1968 yılında devlet zirvesi aldıkları bir kararla “Kürd Kemalist Hareketi”ni kurmaya karar verdi. Başına kimi geçirecekleri arayışına girdi. MİT'i seferber etti. Kürdistan'ın tüm şehir, kasaba ve köyleri tarandı. Aradıkları öyle biri olmalıydı ki, fizikiyle, ruh haliyle insandan başka her şeye benzemeliydi.

Devletin zirvesine bir rapor ulaştı: “Babası silik, anası şiret. Köyün afarası bir ailenin çocuğu. Köy çocukları tarafından dıştalanmış kendisiyle oynanılmıyor. Başı önde, hep yere bakıyor. İnsanların yüzüne bakamayacak kadar kendini aşağılık biri görüyor. Kopmleks duygusunu tüm iliklerinde yaşıyor. Önüne gelen her şeyi kırıp geçen psikopat biri. Gücü insanlara yetmeyince bulduğu hayvanların kafasını koparıyor. Kendi kendinede: 'Hele bir asker olayım o zaman görürsünüz. Elimden çekeceğiniz var,' deyip duruyor. Bir gözü şaş, dudakları aşağıya sarkık, camusa benzeyen tos yuvarlak. Tam bir Çöl Delisi.”

Devlet zirvesi raporu okuduğunda: “Tam aradığımız biri. Bunu öyle eğitelim ki, tarihimizin yetiştirdiği en büyük ihanetçi olsun,” denildi. Özel bir eğitime alındı. Güçlü karşısında yalaka, güçsüz karşısında canavar biri haline getirildi.

Üzerinde büyük hesaplar yapıldığı sistemin bir memuruydu artık. “Paraysa para, kadınsa kadın, entekletüel birikimse o,” kendisine sunuldu.

Güvenliği için yanına Teğmen Kürşat Cengiz verildi. Kürdistan'ı teftiş etmesi için ilişkilere uçaklarla yolculuk etmesi kendisine sağlandı. Evler tutuldu, döşendi. Cebine bolca harçlık konuldu. Azbuz bir meblağ değildi. Küçük bir devletin bütçesi kadardı. Fakat o bunu arkadaşlarıyla paylaşmadı. Gerçi ona göre onlar arkadaşıda değildi, kullanılıp taşaltı edilmesi gereken düşürülmüş kişilerdi. Onlar bir yana anasına bile üç metre keten bez parçası almadı. Hayırsız bir evlat çıktı.

“Seni doğuracağıma bir taş doğuraydım,” diye isyan etti anası.

Türk egemenlik sistemi bu Çöl Delisi'ne: “Kürdlerin önderi sensin,” deyip sokağa saldı. Aslında sistemin Kürdistan'a atadığı özel yetkilerle donatılmış bir memurdu.

Bende Kürdlük aşkı yoktur.” “Kürd kökünü en iyi ben kazarım,” diye yolla çıktı. Fakat her ne hikmetse Çöl Delisi, “Kürd ulusal önderi,” ilan edildi. Bu işte bir terslik vardı.

Onun öncesi Kürd tarihi “ihanet” tarihiydi. Tarih onunla başlatıldı. Varolan örgütlerde ajan örgütlenmeleriydi. Saldır, öldür yolu kendisine empoze edildi. Sistemle danışıklı bir savaş ortamında Kürd devrimci örgütleri tasviye edildi. Nerede bir Kürd yurtseveri varsa öldürüldü. Bir korku imparatorluğu kuruldu. İnsanlar sindirildi. Rant ve koltuk peşinde koşan yalaka bir nesil türetildi. Bunlarla elele verip, kitlelere yalancı umut empoze edildi. Geri bilinç seviyeli halk kitleleri buna alıcı oldu. Çöl Delisi'nin örgütü bu yolla geniş kitlelere ulaştı.

Kürd-Kürdistan'a ait ne kadar değer varsa hepsini boşa çıkardı. Önlerinde tehlike olacak bir şey kalmadı. O günden sonra daha açık konuştu. Literatörlerinde Kürd-Kürdistan diye bir şey yoktu artık onun. Her şey Türk ve Türkiye ile ifade etme süreci başlatıldı. Kürdleri “Türkiye uluslaşması” içinde eritmek için kollar sıvandı. Kürd-Kürdistan'ı tarihte yok etmek için “büyük ve muazam çalışacağına” dair efendilerine söz verdi.

Türk egemenlik sistemine “devletim,” korucusu Türk'ün düşkün Ata'nını “İdol'um,” bayrağına “bayrağım,” dedi.

Devlet bunun karşılığını verdi. Onu terfi etti. Memurluktan müştaşarlığa yükseltildi. Kendisine İmralı adası tahsis edildi. Kürd milletini “Türkiye uluslaşması” içinden eritmek için kolları sıvadı. Kürd milletini tarihte yok etmek için “büyük ve muazam” oynadı.

O sırada Türk egemenlik sistemin kanatları arasında yoğun bir iktidar kavgası sürüyordu. Kışlacı ile camici kanat amansız bir mücadeleye tutuşmuştu. Bu dönemde sistemin kanatları arasında süren mücadelede kışlacıların safındaydı. Fakat bu mücadelede camiciler galip çıktı. Devletin kilit noktalarını ele geçirdi. Çöl Delisi hemen saf değiştirdi. O güne kadar 2000 yılların Mustafa Kemali olmak isterken, bu kez islama sarıldı. On yılla yakındı “camici faşistler” dediklerinin tetikçiliğine soyundu. Yaptığı kuralla aykırı bir durumda değildi. Memurluğun racunu gereğiydi. Müritleri bir ara sarsıntı geçirsede kendilerine balans ayarı verildi. “Yolun yolumuz” deyip yeni duruma göre mevzi tuttular. Camicilerde Çöl Delisini müşteşarlıktan özel valiliğe terfi ettiler.

Çöl Delisi, Türk egemenlik sistemin özel yrtkilerle donatılmış özel valisi olarak kendisine üslenilen misyonu eksiksiz yerine getirmeye çalışsada tek başına yeterli gelmiyordu. Gerçi sistemin ondan başka memurlarıda vardı. Kürdistan'da herbir çocuğuna Mustafa ve Kemal ismini koyan Kemalist babalarda vardı. Sistem onların çocuklarınada sahne aldırdı. Bunlardan biri sesi erkekten öte İstanbul hanım efendilerini sesini çağrıştırırdı. Fiziki olarak Çöl Delisi'ne benzemezdi, onun gibi silah deliside değildi ama en aşağı onun kadar Türkiye sevdalısı ve kindar biriydi.

Bir ara silaha heves duydu. Peşmerge elbisesi giydi. Beline Saddam yedilisini taktı. Yol arkadaşlarını donattı. Herbirine birer klenşivkov verdi, bellerine dört el bombası taktı. “Gazanız mübarek ola!” deyip çayıra saldı. Savaş oyununa soyundu.

Çayıra saldıklarının bir kısmı bir müddet sonra bu oyundan canı sıkılmaya başladı. Çünkü kanları kaynıyordu. Buraya düşmana karşı savaşmak için gelmişlerdi Savaşmak istiyorlardı. Düşmanı ülkelerinde kovmak istiyorlardı. Bunun için ailelerini, sevgililerini, okullarını bırakıp gelmişlerdi ama uyalanıyorlardı.
“Savaşmayacaksak burada işimiz ne?” diye soruyorlardı.

Şef: “Susturun bunları,” dedi.

Emri alan emirerler, düşmana karşı savaşalım diyenleri taradı. Kayıtlara bir ölü, iki yaralı düştü. Haber bir raporla tez elden Şef'e ulaştırıldı.

“Aferim çocuklar, iyi iş çıkardınız. Birinizi halefim, birinizide Avrupa sorumlusu tayin ettim,” diye katilleri ödelendirdi.

Şef'in ismi Keytan Bıyıklı Entel'di. Bir dönem Türk egemenlik sistemin Kaymakamıydı. Tıpkı babası gibi koyu bir Kemalistti. Kürd milliyetçilerine veryansın ederdi. Ömrü onlarla mücadele etmekle geçti. Türk egemenlik sistemin “vatan ve milletinin birlik ve bütünlüğü,” için uğraşıp durdu. Türkler çaldı, o oynadı.

Efendileri, onu bir süreliğine kutuplara tatile gönderdi. Enerji depoladı. Tekrardan piyasaya sürülme zamanı geldi. Özel bir ilişkiyle göreve çağrıldı. Bavulunu kaptığı gibi “ülkem” dediği Türkiye'de soluğu aldı. Sistem sağına soluna, arkasına önüne korumalar verdi. Kendisine, “icazetli Kürdçülük yap” yolunu açtı.

Sistemin Başbakanı Erdo: “Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek din, tek milli marş” diyerek “Kürd sorununu çözeceğim,” dediği bir süreçte, “Büyük Türkiye sevdalısı” olduğunu her daim ifade eden Keytan Bıyıklı Entel: “Sorunun çözümüne katkı sunmaya geldim,” deyip Türk bez parçası önünde sırıtarak poz verdi. Türk devlet Bakanlarıyla birlikte “Kardeş Türküleri”ni söyledi.

Fakat unutulan bir gerçek vardı. Sokağa çıktığında elindeki taşı Türk işgal güçlerine fırlatıp: “Burası Kürdistandır! Defolun Gidin!” diyen Kürdistan halkını ne yapacaklardı? Bu halk öyle bir halktı ki, ne sömürgeci işgali, ne de silahlı ve külahlı ihaneti hiçbir zaman kabullenmemişti. Bunu tarihte verdiği bedeli ağır savaşıyla ispatlamıştı. Savaş alanında yenilsede, siyasi olarak hiçbir zaman düşmana elini uzatmamıştı. Zafere kavuşacağı inancını hiçbir zaman yitirmemişti. İhanet ister silahlı, ister külahlı olsun ne kadar tahribat yaratırsa yaratsın o küllerinde yeniden doğacağı umudunu taşımıştı. Bu umudu taşıyanlardan biride Nézar Şırnaki idi.



...

****



Çöl Delisi gelecek felaketi görüyordu. Kurtarmaya çalıştığı son Türk devletini artık kurtaramayacağını anlamıştı. Hayalindeki 2000'lı yıllarım Mustafa Kemal'i olmasıda böylelikle suya düşmüştü. Kendi can derdine düşmüştü. Kara kara düşünüyordu. “Ey Kürdistan Kürdistan Partisi” Merkez Komitesi'ne bir mektup yazmaya karar verdi. Oturdu yazdı.

“Sayın Serok Nézar!” diye bir başlık attı.

“Öncelikle saygılarımı sunuyorum. Partinizin kuruluşunu ilan ettiğiniz ilk radyo konuşmanızı dün gibi hatırlıyorum. Bizleri ihanetle suçlamış, yol yakınken dönün demiştiniz. Ben dönmeye karar verdim. Hizmete hazırım. Ne görev verilirse büyük ve muazam yaparım. Kürdistan için şehit olanların anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Gazilere şifalar diliyorum. Arkadaşlara selamlarımı söyleyin. Sizinde önünde secdeye varıyorum. Yaşasın İlkel Kürd Milliyetçiliği!.. Çöl Delisi.”

Bunun üzerine, “Ey Kürdistan Kürdistan Partisi” gizli bir operasyonla Çöl Delisi'ni bulunduğu İmralı'dan aldı. Bağımsız Kürdistan Başkenti olarak karar altına alınan Van'a getirildi. Uluslararası özel bir mahkeme karşısına çıkarıldı. Ulusal ve uluslararası basın, dünyanın belibaşlı gizli servis elemanları, siyasetçiler huzurunda yargılanmasına başlanıldı.

Çocukluğundan bugüne yaşamı dikik dikik edildi. Öyle bir resim ortaya çıktı ki, insanlık için yaşaması zararlıdır sonucu ortaya çıktı. Fakat infazı için bir engel vardı. “Ey Kürdistan Kürdistan Partisi” idama karşıydı.

Düşünüldü taşınıldı. Şu sonuca varıldı. Para karşılığı onu infaz edecek bir devlet bulmada karar kılındı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Fonundan bu iş için onbin dolar ayrıldı. Açık artırmayla satışa çıkarıldı. Kimse alıcı olmuyordu. Onbin dolar mafrafları bile karşılamıyordu. Taşıma, barındırma, yedirme, içirme, emniyetini alma, ip, celat parası derken yüksek bir meblağ ortaya çıkıyordu. Nézar Şırnaki, baktı bu adam üzerlerinde kalacak ne yapılabilir diye arkadaşlarıyla bir durum muhakemesi yaptı. Nézar'ın aklına bir fikir belirdi. “Bana Kenya temsilcisini çağırın,” dedi.

Alıp getirildi. “Bu adamın yabancısı değilsiniz. En iyisi onu size teslim edelim. Para önemli değil. Elinize tahmin edemeyeceğiz kadar para geçecek. Bu adam bir savaş ağası. Milletimizi soyup soğana çevirdi. Gerçi ondan söke söke alırız ama biliyorsunuz, işimiz başımızdan aşkın. Biz şu an yaralarımızı sarmakla meşkuluz. Ama sizin oturtulmuş bir devlet yapınız var. Parayada ihtiyacınız var. Alın götürün, kendisiyle anlaşın. Bir zorluk çıkarmayacağı kesin. Bu adam canını çok seven biri. Emin olun daha uçaktayken bana bir şey yapmayın son kuruşuma kadar size veririm diyecektir. Düşünün! Bizi haberdar edin. İsterseniz ilgililerinize telefon ediniz. Hemen sorunu çözelim. Ne dersiniz ekselans?” diye sordu.

Kenyalı “olur” dedi. Kendisine uzatılan telefonu aldı. İlgililerle uzun uzun tartıştı. Kenyalılar alıcı oldu. Göstermelik bir açık artırmayla ihale Kenya devleti üzerine kaldı. Çöl Delisi alınıp Nairobi'ye götürüldü.

Kenya devleti: “İnfaz etsek mi, etmesek mi daha karlı çıkarız?” diye düşünmedi bile. Tezgah zaten hazırdı. Çöl Delisi'ni karşılarına alıp açık açık konuştular.

Çöl Delisi: “Hizmete hazırım. Nenem Zenciydi,” deyip durdu.

“Yok canım; o kadarda değil. Bu dediğini işitmemiş olalım. Yoksa kendimize hakaret sayarız. Burası Türkiye değil. İşimize yarayacak bir niteliğinde yok. Camus tipi var sende. Suyun sopun bizi ilgilendirmiyor. Paranla ilgileniyoruz. Yüklü bir servetinin olduğunu biliyoruz. Kürdistan halkını soyup belli yerlere bıraktığınıda biliyoruz. Bilmediğimiz kimlerdir bunlar. Zorluk çıkarmaz, kimlerin kasan olduğunu söylersen seni infaz etmeyiz. Yok dersen sonunu biliyorsun,” dedi Kenya Gizli Polis Şefi.

Çöl Delisi: “O kolay. Son kuruşum sizin olsun, yeter ki beni infaz etmeyin. Birde bir şartım var. Karı isterim.”

“O halde mesele yok. Para kasalarının listesini yap. Hepsini alıp ayağına geiririz. Parayı alır, canlı canlı Okyanusa atarız. Karı meselesinide unut. Gideceğin yerde eşek ve inek çok. İstediğin kadar kendinleştirirsin,” dedi Kenya Gizli Polis Şefi.

Çöl Delisi: “Ala ala!” dedi ve başladı para kasalarının listesini yazmaya. Kenya devlet bütçesini katbekat solayan bir meblağ ortaya çıkmıştı. Para kasaları Kenya gizli polisi tarafından birer birer alınıp getirildi. Paraya el konuldu ve kasaları Okyanusun derin sularına gümdü.

Fakat uluslararası camia'nın bu konuda kesin kararı vardı. İnfaz edilmesi gerekiyordu. Kenya devlet zirvesi bunada bir çare buldu. Kendisine beyaz bir kefen giydirildi. Sehpaya çıkarıldı. Altındaki sandalye çekildi. Tv ekranlarına bu kadar yansıdı. Hemen kurtarıldı. Bu kez kendisine bir iğne yapıldı. Bayıtılıp musallah taşına yatırıldı. Bu haliyle infaz edilmiştir mesajı dünya kamuoyuna sunuldu.

Alelacele Nairobi'den çıkarıldı. Bir dağ köyüne götürüldü. Burada büyük bir devlet çitfliği vardı. Orada ağırları temizleme işinde çalıştırılacaktı. Ayağına zinciri vurdular. Eline süpürgeyi verdiler.

Çöl Delisi: “Hizmete hazırım,” deyip işe koyuldu. Pis canını bu kezde böylelikle kurtardı. Fakat her geçen gün sorun çıkardı. Orası burası kaşınmaya başladı. Kaşınmadığı yeri kalmadı. Kaşıntısı hayvanlara geçti. Ülke sathına yayıldı. Kenya hükümeti doğan durum üzerine olağanüstü toplandı. Gizli bir oturumda durum değerlendirildi.

Kültür Bakanı: “Bu adamın dirisi kadar ölüsüde para eder. Ben derim ki, karantinaya alınmalı. Kireç kuyusuna atılıp bir hafta bekletilmeli. Mikroplardan temizlenmeli. Derisi yüzülmeli. Saman ile doldurulmalı. Hayvanlar müzesinde sergilenilmeli. Kimsenin ilgisini çekmesede her namuslu Kürd gelir, tükürür, iyi para bırakır. Bu vesileyle zararımızı çıkaracağım gibi süreçte karada geçeriz,” dedi.

Bu öneri makul göründü. Çöl Delisi'nin derisi yüzüldü. İçine saman dolduruldu. Nairobi Hayvan müzesinde camuslar bölümünde sergilendi.



Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.