Sayın Bişar Norşin ile Kürdistan Kongresi/konferansı üzerine roportaj
Son yıllarda Kürdistan'ın farklı parçalarında "Ulusal Kongre" ve "Kürdistan Kongresi" gibi girişimlerden söz ediliyor. Fakat bugüne kadar Kürd kamuoyunda bu konuda ciddi bir tartışma yaşanmış değildir.
Bundan dolayı biz Newroz.Com olarak farklı biçimlerde ve farklı alanlarda yıllardan beri Kürd siyasal yaşamının içinde yer alan arkadaşların "Ulusal Kongre"ye ilişkin düşüncelerini almak istiyoruz.
Aso Zagrosi: Genel olarak "Ulusal Kongre'den ne anlıyorsunuz. Başka ülkelerde yaşanan "Ulusal Kongre" tecrübeleri hakkında bize ne söyleyebilirsiniz?
Ulusal kongre ağırlıkta bütün politik renklerin, sınıf ve zümrelerin, dini inanç sahiplerinin kendilerini özgürce temsiledebildikleri bir üst organdır. Bu gücü ve sorumlululğu kendisinde görenlerin bir araya geldiği örgütlenmedir. Bizim gibi işgal altında olan ülkelerde demokratik seçim yoluyal Ulusal Kongreyi toplamak mümkün değildir. Halkin mücadelesi içerisinde ön plana çıkmış, kendisini her alanda ispatlamış, her türlü baskıya rağmen dik durmasını bilmiş hem halkının içinde hemde ön saflarında olmasını bilmiş, şahsiyet ve kurumların bir araya gelmesi ile oluşan ve ülkenin geleceğinie ilişkin karar verme yetkisini kendisinde gören ve sonuna kadar bir nebze olsun geri adım atmama kararlığında olan bir organın örgütlenmesidir. Ben burada Hindistan, Güney Afrika ve Cezayir örneklerini zikiretmek istiyorum. Şüphesiz ulusal organlarının önderliğinde bağımsızlıklarını elde etmiş birçok halk vardır, bunların tek tek ele alınıp incelenmeleri ayrı bir yazı konusu olabilir.
Indian National Congress (Hindistan Ulusal Kongresi) 1885 yılında Pune de Hindu ve Müslümanlar tarafindan kuruldu. İçerisinde bşstan itibaren bircok düşünce ve grubu barındırdı. Her ne kadar Ulusal Kongre ismini kendisine layık gören bir örgütlenmeydiysede, esas olarak bir parti temelinde kurulmuştu. Hindistan halklarını temsil ettikleri tüm istem ve taleplerinden beliydi. Baştan itibaren iki kanat kendisini göstermeye başladı, ılımlıkanadın başınıGopal Krishna Gokhale, radikal kanadın başınıBal Gangadhar Tilakçekiyordu iç çekismler sonucu, 1906 yılına gelindiğinde rakip Müslüman Ligasıkuruldu, 1907 de İslam Ligasnın yanısıra Hindistan Ulusal Kongresi kendi içerisinde tümden iki ayrı kanada bölündü. 1916 kadar ayrılıklar devam etti. 1916 da Müslüman Ligası ve Hindistan Ulusal Kongresi Mahatma Gandi nin baskanlığına İngiliz Hükümetine karşi Hindistanın bağımsızlığını deklere ettiler. İkinci dünya savaşından sonra bu örgütlülük Hindistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesini bağımsızlıkla taçlandırdı. Her ne kadar mücadele barışcıl insani yollarda verildiysede çok kan döküldü, İngiliz sömürgecileri son ana kadar hiçbir barbarlıktan geri kalmadılar. Bağımsızlıktan sonra eski Hindistan ikiye bölündü, Pakistan (pak insanların ülkesi anlamına gelir) devleti kuruldu, daha sonra Bangaldeşte Pakistandan ayrılıp ayrı bir devlet oldu.
Güney Afrika Birliğinin kuruluşundan iki sene sonra 8 Şubat 1912 de Bloemfontein da, Pixley ka İsaka Seme, John Langalibalele Duble, W. Rubusana ve Sol Plaatje tarafından Güney Afrika Eski Yerlileri Kongresi (South African Native National Congress) Kuruldu. Kurucularinin hepsi okumuş, meslek sahibi, birkaç yabancı dili birden bilen aydın insanlardı. Kongre bu adla kurulmasına rağmen, Güney Afrika da yaşıyan tüm insanların Ulusal Kongresi olmak istiyordu, herhangi bir ırk ayrımına gitmiyordu. Baştan itibaren Güney Afrika Beyaz Irkcılarını hariç tüm katmanları bünyesinde topladı. Irkçılığın olmadığı, Güney Afrika Halkının kendi mukedaratını direk ele aldığı, çok renkli, çok sesli, bir rejimin kuruluşunu hedefliyordu. Osmanlı İmparatorluğunun artık tümden dağıldığı, Selanikli Mustafa Kemalin önderliğinde eski İttiatı Teraki Partisi artıklarının Küçük Asya da tümden, Kürdistan ve Trakya topraklarının bir kısmı üzerinde iktidarı ele aldıkları bir dönemde, Güney Afrika Eski Yerlileri Kongresi, yaptığı bir toplantıda ismini değiştirerek Afrika Ulusal Kongresi ismini aldı. Barışcıl yollarda mücadelesini yükseltti,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edip savunduğu İnsan Hakları Evrensel Beyanamesine yakın talepleri Afrika Ulusal Kongresi ta o dönem savunuyordu. 1943 yılına gelindiğinde bu istmeleri Güney Afrika daki Afrikalıların istemleri olarak formüle edip dile getirdi, onlara uluslararası arenada meşruluk kazandırmak için yoğun çaba içerisine girdi. Güney Afrika Komünist Partisi ve Güney Afrika Hintlileri Kongresi ile her zaman dirsek temasinda oldu, tüm iç çekişmelere rağmen dönem dönem yüzbinlerin katildiği eylemler örgütlendi. Öyle bir noktaya gelindiki, barışcıl yollarda mücadele etmenin yolları, Güney Afrika Irkcı rejmince tıkandı, 1956 yılında Güney Afrika Özgürlük Bildirgesine imza atan yüzlerce ANC kadrosu tutuklanıp ırkcı mahkemelere çıkarıldı, bunların bir kısmı 1960 yıllara kadar tutuklu kaldıktan sonra delil yetersizliğinden serbest bırakılmak zorunda kalındı |
Bu gelişmelere bir tepki sonucu, ANC den bir grup koparak Pan Afrika Kongresini kurdu, radikal mücadele yöntemlerine başvurmada gözünü sakınmadı, Güney Afrika Beyaz Irkçılarına karşı siyah ırktan Afrikalıları kendi bünyesinde toplama yoluna gitti, ırkcılığa karşı, ırkcılıkla cevap verdi. Örgütlediği büyük bir yürüyüşte, Güney Afrika Beyaz Irkcı Rejimi katliam yaptı, yüzlerce insan bu yürüyüşte katledildi, yirmibinin üzerinde insan bu yürüyüşte tutuklanıp toplama kamplarına tıkatıldı. Bu olayadan sonra ANC ve PAC tümden yasaklandılar. 1961 yılından sonra Güney Afrika Kongresi tümden yeraltına çekilmek zorunda kaldı, mücadelesini illegal yollarda devam ettirdi. ANC işlerin barışcıl yollardan gitmiyeceğini anlayınca ilk silahlı birliklerini eski sosyalist ülkelerin yardimiyla örgütleyip mücadeleye kattı, Ulusun Kargısı adlı silahlı ögüt Nelson Mandela, Walter Sisulu, Govan Mbeki tarafından teşkitlandırılıp mücadeleye sokuldu. Bunlar daha sonra Güney Afrika Irkcı Rejimi tarafından yakalanıp ömür boyu hapse mahkum edildiler. ANC mücadelesini tüm kayıplara rağmen kesintisiz sürdürdü, yurtdışında binlerce kadrosunu okutup eğitti, Nelson Mandela içerde hareketin Özgürlük Simgesi oldu, Güney Afrika Irkçı rejiminin tüm kandırmaca tekliflerini elininin tersiyle geriye itip asla oyuna gelmedi. Irkçı Beyaz Güney Afrika Rejimi her alanda sıkıştı, hükümet değişikliklerine gitmek zorunda kaldı, Frederik Willem de Klerkbaşkanlığında bir ara rejim kuruldu, 1990 senensine gelindiğinde tüm ırkçı yasalar ortadan kaldırıldı ve kısa bir süre sonra Özgürlüğün Simgesi, TC rejiminin bir dönem kandırmaca olarak kendisine Selanikli Mustafa Kemalin ödülünü layık gördüğü fakat bir nebze olsun bu ödülü almayı düşünmedenTürk sömürgecilerinin bu iğrenç teklifini rededen ve bunun üzerinde Türk gazetelerinin ön sahifalarında yamyam kılıklı olarak resimleri yayınlanan, başı dik Nelson Mandela serbest bırakılmak zorunda kalındı, böylelikle Güney Afrika da ANC ye iktidar yolu açılmıs oldu. 1912 yılında başlayan ANC nin özgürlük serüveni 1990 yıllardan sonra zaferle taçlanmış oldu.
Bir üçüncü örnek: Cezair Ulusal Kurtuluş Cephesinin yakın geçmişte Fransız sömürgecilerine karşı verdiği muazzam direniştir. Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyetti bu savaşta son döneme kadar Fransızların yanında yer aldı, Cezayir bağımsızlığna kavuştuktan sonra TC, Cezayir Devletini tanıyan en son devletlerden bir tanesidir. Cezayir halkı ve politik kadrosu sözüm ona Müslüman olan ve „Kurtuluş Savaşı“ vermiş Türk halkının ve hükümetinin tavrını her zaman esefle karşıladı, protesto etti. Fransanın Cezayiri tümden işgali 1830 lu yıllarda başladı, Cezayir, Bône ve Oran tümde işgal edilerek Afrika`nın içlerine doğru bir fetih savaşına girişildi. 1848 Şubat ihtilalinden sonra, Cezayir in sömürge statüsü değiştirilerek Cezayir Fransız Ana Vatanının bir parçası ilan edildi. Alger, Constantine ve Oran da Fransız kolonileri kurulmaya başlandı, Fransız ve diğer Avrupalılardan oluşan kalabalık bir nüfus buralara yerleştirildi, kısa bir süre sonra buraya yerleştirilen Avrupalılar için seçme ve seçilme hakları Fransız Ana Vatanına bağlı olarak tanınırken, Cezayir yerli halkına zerre kadar bir hak tanınmak istenmedi, zorla onların elindekien verimli topraklar alındı, topraklar için yerli halktan tapu belgeleri isteniyordu, Cezayirde babadan çocuğuna gecen bir toprak mülküyeti sözkonusu idi ve o döneme kadar kimsenin tabu diye bir belgeye ihtiyacı olmamıştı, çünkü yüzyıllardan beri herkesin toprağı belliydi. Tapu kağıdının yokluğu bahane edilerek son süraat Cezayirlilerin ellerindeki verimli topraklara el konuldu.
Bu durum ikinci dünya savaşı dönemine kadar devam etti, Hitler faşizminin işgaline karşı Cezayirlilerde boş kalmadı, Fransızların işgalden kurtarılması fikrine paralel Cezayirlilerde, Cezayir in işgalden kurtarılması düşüncesi giderek gelişip örgütlenmeye başladı. İkinci dünya savaşının bitimini Cezayirlilerde büyük törenlerle kutladılar, bu törenleri kısmen Fransız işgalini bittirme törenlerine dönüştürdüler, buna tahamül edemeyen Fransız işgalcileri Sétifde büyük bir katliam yaptılar, binlerce Cezayirli Sétifve diğer yerleşim bölgelerinde katledildi. Mücadele içerisinde politik örgütlenmelerde şekillenmeye başladı. Cezayir halkı Ahmed Ben Bella önderliğinde tüm güçlerini birleştirdiğini Mart 1954 Mısırın başkenti Kahirede ilan etti. Böylelikle Cezayir in Front de Libération Nationale si kurulmuş olundu, Cezayir halkı bunu sevinçle karşıladı ve varını yoğunu bu Kurtulus Cephesi için ortaya koydu. Cezayir Kurtuluş Cephesi, akabinde Front de Libération Nationale nin kurulduğunu halkına duyurdu, böylelikle Cezayir halkı Ulusal Kurtulus Ordusunada kavuşmuş oldu. Cezayir Ulusal Kurtuluş Ordusu, nerdeyse yarim milliyonluk bir Fransız ordusunakakrşı direnişini yükseltti. 1957 yilinda Fransiz Generali Jacques Massuönderliğinde hunharca katliamlar yapıldı, seçkin paraşütcü birlikleri Cezayir Ulusal Kurtuluş Ordusuna karşı geçici başarılar elde etti.Cezayir Ulusal Kurtulus Cephesi, 1958 yılına geldiğinde Tunusta gecici hükümetin kurulduğunu ilan etti, ve en zor şartalar altında dahi bir gün olsun hükümetini dağıtma düşüncesine kapılmadı, Fransız Hükümeti 1,6 Miliyon Cezayırlıyı yerlerindengöçertip toplama kamplarına doldurmaya başladı, bu ara Fransız halkının kendi hükümetine karşı hoşnutsuzluğu kendini göstermeye başladı. Fransız halkının ezici çoğunlu savaş aleytarı bir tavır içerisine girerken Fransız askerleri ve Cezayire yerleştirilen Avrupalılar, askeri darbe yapma tehdini habire savurdular. Pariste yapılan barışcıl yürüyüşte polis şefi Maurice Papon emri üzerine 14 binin üzerinde insan tutuklanıp stadiyuma dolduruldu, göstericilerin üzerine ateş açıldı, fakat bu insanlar anti savaş aleytarı tavırlarından vazgeçmediler.
8 Şubat 1961 de Fransız Hükümeti referanduma gitmek zorunda kaldı, hem Fransada hemde Cezayir de halkın ezici coğunlu savaş aleytarı tavrını ortaya koydu. 11 Nisan 1961 de Fransız devlet başkanıCharles de Gaulle, Cezayir in bağımsızlığını tanıyabileceklerini açıkladı, bunu hazmedemeyen, Maurice Challe, Raoul Salan, Edmond Jouhaudve André Zelleradlı genareller kendi devletlerine karşı Cezayir de bir darbe girişiminde bulundular ve Fransız devlet başkanın açıklamasını tanımadıklarını deklere ettiler, Fransadan kendilerine bir destek çıkmayınca emellerine ulaşamadıllar, bu dört generalde Cezayir halkına karşı büyük savaş suçları işlemiş durumdaydılar. 18 Mart 1962 gelindiğinde, Évian dauzun müzakereler sanucu gerçekleşen sözleşme ile Fransız Hükümeti Cezayir in bağımsızlıgını tanımak zorunda kaldı, böylelikle Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi Ahmed Ben Bellaönderliğindeki mücadelesini zaferle taçlandırmış oldu, kurtuluştan sonra CUKC sosyalizm eğlimli bir kitle partisine dönüşürken, diğer siyasi grup ve partilerde yeni kimliklerle siyasi arenda yerlerini aldılar.
Bu verdiğim üç örnekte birçok farklılığa rağmen bir ortak yan ağırlık basıyor, o da bağımsızlıktan asla vazgeçmeme yanlarıdır. İngilizler Mahatma Gandiye bircok teklifle gittiler, onun tek alternatifi bağımsızlıktı, tıpkısının aynısı mücadelelerinde asla geri adım atmamış Nelson Mandela ve Ahmed Ben Bella içinde söylenilebilir. Fransızlar Ahmed Ben Bella ya az teklifle mi gittiler? Ömrünün ceyrek yüzyıldan fazlasını ırkcı Güney Afrika zindanlarından geçirmiş, Nelson Mandela ya, Güney Afrika ırkcı rejimi az tekliflemi gitti?! Onların tek bir cevapları oldu: bizimle barışmak istiyorsanız, ilkin bir çekilin…… Bunun dışında Fransa ve Hindistan örneklerinde şunu görüyoruz; iki ülkenin halkıda kendi rejimlerine karşı savaş aleytarı seslerini yükseltiyorlar, aydın ve düşünürler kendi hükümetlerine karşı cok radikal bir tavır içerisine giriyorlar. Güney Afrika da beyazların bir kesimi Irkcı Güney Afrika Beyaz Rejimine karşı tavır içerisine girdi ve çatlak ANC lehine gelişti, ona iktidar yolunuaçtı.
Aso Zagrosi: Tarihsel olarak Kürdlerin "Ulusal Kongre" girişimleri oldumu? Eğer Kürdlerin böyle girişimleri olduysa bugüne kadar neden başarılı olmadı?
Tarihi seven yakında ilgilenen biri olarak şunu söylüyebilirim, Dünya Yahudi Kongresi türünde bir örgütlenmeye kendi tarihimizde görmediğimiz gibi, tüm Kürdistanı kapsayan bir örgütlülükte göremiyoruz. Burada iç ve diş etmenleri bir arada değerlendirmek lazım, birincisi Kürdistan büyük bir ülkedir, Laçin, Kerbecal, Gence ve Zengılan gibi bir alandan başlar ta güneyde İlama kadar gider, Urmiye den Sêvaza kadar uzanır, bu kadar büyük cografyada tek bir örgü yaratmanın zorluklerını görmek gerekir. Geçmişteki Rusya, Osmanlı ve İran faktörlerini iyi irdelemek gerekir. İkincisi, Kürtleri bir arada tutan herhangi bir din, mezhep veya tarikat yoktur, hemen hemen tüm din ve mezhepleri Kürdistan cografyasında bulmak mümkün, üçüncüsü, Kürtlerin eski dinleri olan Ezdiliğe ve Zerdüstlüğe karşı üc dinin bilinmiyen gizli itifaklarıdır. Her ne kadar Kürtlerin ezici coğunlu gelinen aşamada İslami kabul etmişsede, bu onların özgürleşmesi için para etmemiştir, Araba, Türke ve Farsa layık görülen hak ve özgürlükler Kürde gelince unutulmuş hasır altı edilmiştir, bundanda öteye gidilmiş, Kürdistanın birleşmemesi ve Kürdistan üzerinde yaşayan halkların özgürleşmemesi için bir ittifak yoluna gidilmiştir. Hıristiyan Dünyası Kürdün özgürleşmesine sıcak bakmamiştır, İslam Dünyası hep kendi kattilerinin yanında Kürt Özgürlük Hareketinin karşısında olmuştur, Dersim ve Halepçe jenosidlerinde İslam Dünyasında ses çikmamıştır, Yahudiler kırılan jenoside uğrayan bir halk olmalarına rağmen Kürdün Özgürleşmesi sorununda İslam ve Hıristiyan Dünyaları ile ittifak halinde hareket etmişlerdir. Bakın onlarca halka özgürlük bağşeden Ekim Devrimi de Kürtlerin özgürleşmesinde kendisini ters yüz etmiştir, yani kendi enternasyonalist çizgisine ihanet etmiştir. Sovyet Tarihinde dağıtılan yani lağv edilen tek cumhuriyet Kızıl Kurdistan Cumhuriyetidir. Burada panorayan bir tavır içerisine girip bütün dünya Kürtlere karşı olmuştur ve karşı olacaktır sonucuna varmamak gerekiyor, bu dünyada Kürtlerin dostlarıda çoktur.
Tarimizde Kürdistan Ulusal Kongresine en yakın örgütlülükler olarak, Kürdistan Teali Cemiyeti ve Xoybun örgütlerini görüyorum. Bu iki örgütte Osmanlının kontrolündeki Kürdistan Bölgesinde dönemin şartlarına göre büyük bir örgütlülük yaratmışlardır. İstanbul dan Beyruta oradan Şam, Halep, Musul, Kerkük ve Süleymaniyeye, oradanda Kürdistanin Serhad illerine kadar bir örgütlülük görüyoruz hatta Doğu Kürdistanında tümden örgütlü olmasalarda ciddi ilişkiler içerisindedirler. Ölümsüz Kürt Şairi Hejar dar bir toplantıda bizlere babasının sandığında saklı tutulan Xoybun örgütünün onlara ulaştırdığı Kürdistan bayrağından sözetmişti. Xoybun o dönem 150 bin insanı silah altına alabilecek güçtedir. Biraz paradoks gelecek ama, “Kürtler birleşmedi, birbirini tutmadı, hep birbirlerine ihanet ettiler onu için bir devlet kuramadılar” nakaratlarını doğru görmüyorum. Bu söylemler kafa bulandırmak için sömürgecilerin ve uzantılarının bize zorla empoze etmeye çalıştıkları söylemlerdir. Ortadoğuda sözüm ona “savaş ve didişme” içerisinde olan üç büyük semavi dinin Kürtlere karşi zımmen mevcut ollan itifakları karşısında Kürtler tek başlarına ne yapabilirlerdi?! Hangi güç, hangi performansla bunların karşısında durabilirlerdi. Kürtlerin özgürleşmesi bazı inançları temelinde sarsacak hatta taş üstünde taş bırakmayacaktı. Arı kovanlarına çomak olacak bir Kürdistan Devletine kim göz yumabilirdi?!
Aso Zagrosi: Kürdistan gibi parçalanmış bir ülkede "Ulusal Kongre" ne anlama geliyor? Kürd siyasal yapıları tüm dünya halklarının sahip oldukları ulusal hakları talep etmek için bir "Ulusal Kongre" de birleşmeye hazırlar mı?
Bence gelinen aşamada Dünya Kürtleri artık kendi kongrelerini rahatlıkla örgütlüyebilirler. Telekominikasyon alanındaki son ilerlemeler Kürtlere büyük olanaklar sağladı, tabir yerindeyse cinler artık yerlerinden çıktılar, hiç bir güç artık onları durduramaz. İnternet ve diğer iletişim araçları bence en fazla Kürtlerin işine yaradı, Kürtler tüm dil ve lehçelerini büyük oranda kurtardılar, korkum Kırmancça nın giderek ölmesiydi, o da kurtuldu, bizlerin tek ortak sermayesi olan dil bizleri tüm dünyada son sürat kaynaştrıyor ve bir araya getiriyor. Bizi tümden bir araya getiren bir partimiz olmadığı gibi, ortak bir din, mezep veya tarikatimiz da yoktur, Kürdistan çok zengin bir ülke olmasına rağmen millet olarak elimizde dünya çapında birikmiş büyük bir parasal gücümüzde yok, geriye tek şeyimiz kalıyor, Kürtçe yani Adem ve Hava nın konuştukları ilk dil ve bu dilde saklı insanlığın çözülmemiş şifreleri. Kürtler bence gecikmeden kendi Dünya Kongrelerini topluyabilirler. Siz buna KNC de diyebilirsiniz.
Aso Zagrosi: Kürdistan'ı işgal eden ve sömürgeleştiren ülkelerle farklı parçalardaki Kürd partilerin girdikleri ilişkilere bakıldığı zaman dünya Kürdlerinin gerçek talepleri nasıl programlaştırılabilir?
Burada gerçekci olmak gerekir, siyasi partiler özellikle büyük olanları, bir şirket gibidirler, iyi kötü ellerinde bir sermayeleri var, kendi denetimlerindeki bir vahaya sahiptirler, her zaman şirketlerinin iflaz vahalarının heran ellerinde gidebileceği korkusyla yaşarlar. Şayet bu sermayeler Kürdistanı işgal altında tutan devletlerle dirsek temesı veya işbirliği neticesinde varlıklarını sürdürme peşindeyseler, içten ne KNC nede bir Dünya Kürt Kongresine yanaşabilirler. İran, Türkiye, Suriye ve Irak devletleri ile direk indirek ilişki içeriside olan ve Kürdistan yaftası taşıyan hiçbir oluşum Kürdistan Ulusal Kongresine direk yanaşamaz, içinde oldukları ilişkiler buna müsaade etmez. Bu anlamıyla bunların bir araya gelip bir Ulusal Kongre toplamasını pek gerçekci görmüyorum, binbir bahane bulup böyle bir oluşuma tabi olmayacaklardır. Burada size bir örnek vereyim, Kuzeyden bir örnek 1990 sonrası tüm Kuzey Kürdistanlı örgütlerin katılımı sonucu, Kürdistan Cephesi ilan aşamasına kadar getirildi, İslamında, Komünistine ondan Sosyalistine ondan bilme İşçisine, Köylüsüne kadar hepsi vardı, tek bir cephe, tek bir ordu, ortak bütçe, ortak parlemento kararları vardı, cephenin ilanı aşamasında iki parti dünya siyasi konjüktürünün böyle bir cephenin ilanına uygun olmadığını, buna müsaade etmeyecekleri bahanesiyle, süpriz bir şekilde geri çekildiler. Suriye ve İran devletleri ile olan ilişkiler, Avrupanın bazı ülklerinde Demokratik Kitle Örgütleri üzerinde alınan bazı subvensiyonlar, bilmem o dönem İsmet Sezgin gibi bazı sömürgeci politikacıların bazı Kürt şahsiyetlerine göz kırpması, ilan edilecek Kürdistan Cephesine tercih edildi ve Kürdistan Cephesi doğmadan katledildi. Kürdistani isimle hareket eden Kürt partilerinin ellerindeki sermayenin büyüklüğü, Kürdistanı birleştirme ve bagımsızlaştırma istemiyle ters orantılıdır. Örgütün sermayesi ne kadar küçükse o kadar Kürdistanın bağımsızlığını ve birliğini istemektedir. Örgüt ne kadar büyükse, sömürgecilerle dansı ne kadar sıcaksa, Kürdistan Ulusal Kongresi isteminden o kadar uzaktır.
Bu anlamıyla ben sizin deyiminizle Kürdistan Ulusal Kongresini bağımsız Kürt şahsiyetleri tarafında toplanabileceğini daha gerçekci görüyorum. Kürdistanı bağımsızlaştırma ve birleştirme prorejesi için herşeylerini ortaya koyacak Kürt şahsiyetlerinin böyle bir kongre toplama şanslarş vardır. Çünkü onların sömürgeci devletlerle herhangi bir dansları yoktur, sermaye ve vahalarını, kaybedecekleri bir korkuları yoktur, tam tersine kazanacakları koca bir sermaye, koca bir dünya, birleşmiş, özgür, çok renkli, çok dilli, çok din ve inançlı modern bir Kürdistan, bütün ileri dünya demokrasilerini gölgesinde bırakacak ileri demokratik bir Kürdistan rejimi..... Bu kongrenin şüphesiz ilk başta zorlukları olacaktır, ama emin olun ki kısa sürede tüm Kürtlerin ve Kürdistandaki diğer halkların kıblesi olacaktır. Çünkü komsularımız yüzlerce yıldır hem bize hemde kendi mazlum halklarına çektiriyorlar, onlara her türlü kötülüğü reva görüyorar. Bü örgütlülükle, Kürdistandaki birçok partiyide rahatlatmiş olacağız. Çünkü onların ilişkide oldukları devletleri direk onların yakasına salmamış olacağız, bir anlamıyla bütün “kötülülükleri” biz üstlenmiş olacağız. Bizim elimizde bir şey yok, ne yapalım bu kararı Kürdistan Ulusal Kongresi almiş, biz her nihayetinde bir partiyiz, tüm Kürtleride temsil edebilecek durumda değiliz, deyip kendilerini “koruyabilirler”.
Kürtleri birleştirecek tek bir maddelik program vardır: Kürdistanın işgalden tümden arındırılması ve birleştirilmesi. Diğer tüm maddeler buna tabidir.
Nasil bir mümin için (afa sığınarak o cümleyi kullanıyorum) Allahın varlığı tartişma konusu olmazsa, Allahın kendisine, Melek ve Peygamberlerine küfür ve hakaretin olduğu yerde tartışmadan son sürat kalkıp uzaklaşmak gerekiyorsa. Ulusal Kongre Kürdistanın Bağımsızlığını ve Birleştirilmesini asla hiçbir yerde tartişma konusu yapmamalı, bunun karşısında düşüncelerin olduğu yerde kalkmalı ve son sürat uzaklaşmalı, yani günahkar olmamalı. Ne zaman ki dünya milletleri ulusal devletlerden vazgeçti, bizde düşünebiliriz, kimse ulusal devletin aşığı degil, ki bizim kuracağımız devlet ulusalda olmak zorunda değil, biz onbinlerce yıllık bir tarihe sahip kadim bir halkız, daha öncede onlarca devlet kurduk, hiçbiride ulusal değildi, gerektiği zaman kuruldular ve ömürleri doldukları zamanda ödüler.
Kürdistan Ulusal Kongresi deyince benim aklımdaki mantıki proje yukarda sözünü ettigim projedir. Tabiki bu mutlak değildir. Güney Kürdistan büyük oranda isgalden arindırılmış durumda, Kerkük, Xanîkîn, Mendelî ve Musulun yukarı bölgesi Kürdistana katıldığı anda bu parçada sorun çözülmüç olacaktır. Güney Batı Kurdistan ında gelişmeler iyi değerlendirilirse buradaki Kürtler kısa sürede Güney Kürdistan daki statüye hatta ondanda ilerisine ulaşabilirler, bu anlamıyla parçasal kısmi çözümleri de gözden kaçırmamak gerekiyor, parçasal ulusal organların güç ve varlık nedenlerini baştan itibaren doğru değerlendirmek gerekir. Parçaların sorunlarını tek tek çözüp ileriki bir sürede Kürdistanı birleştirme olasalığınıda dıştalamıyorum. Bu gelişmelerin hiçbiri Kurdistan Ulusal Kongresi veya Dünya Kürt Kongresinin toplanması önünde engel teşkil etmez.
Burada Kürdistan daki herhangi bir parti ve siyasi grubun Ulusal Kongreden diştalanması gerektiği düşüncesi asla çıkarılmamalıdır, ki bunların güçleri ve ağırlıkları ne olursa olsun halkımızın bir parçasını temsil ediyorlar, onlara her zaman Ulusal Kongereye katılma kapsını samimi bir şekilde açık bırakmak gerekiyor, mücadelenin hangi aşamasında olursak olalım. Her kimki Kürdistanı bireştirme ve özgürleştirme projesine katılmak istiyorsa, bırakın katılsın, kimse kimseyi engellemesin, zaten baştan itibaren bu ilk ve tek maddenin tartışma konusu yapılamayacağı tavrı sergilendikten sonra, diğer tüm yolar kapanır, tek yol bağımsızlık ve birlik.....
Aso Zagrosi: Daha somutlaştırmak gerekirse Türkiye ve İran ile ciddi ekonomik ve siyasal ilişkiler içine giren Kerkük, Xaniqin ve Musul gibi Kürdistan toprakları meselesinde Irak Araplarıyla ciddi problemleri olan Güney Kürdleri Kuzey ve Doğu Kürdistan Kürdlerinin "Ulusal Talepleri" konusunda ne önerebilirler?
Güney Kürdistan daki Kürt Yönetimi ve oradaki eşraf takımı İran ve Türkiye ile, kısmen Suriye ile ciddi ilişkiler içerisindedirler, bir anlamıyla Kurtlarla dans ediyorlar, büyük tavizler verip, bunlara büyük ekonomik olanaklar tanıyıp yaşamlarını devam ettirmek istiyorlar. Şüphesiz bu arada Kürdistan nın bu parçasında büyük yatırımlar yapılıyor, alt ve üst yapı inşa ediliyor. Sadam Hüseyi nin yıktırdığı, haritadan sildiği, dört bine yakın yerleşim birimi yeniden inşa edildi, bir Silemanî bir Hewler artık yirmi yıl öncesinin şehirleri değiller, iyi kötü çalisan sağlık kurumları var, ilkokuldan üniveristeye kadar oturmuş ve giderek daha nitelik kazanan eğitim kurumları mevcut, Peşmerge güçleri gitikçe daha modern bir eğitim alıyorlar, polis teşkilatı ileri uç demokrasideki metodlarla eğitiliyor, bazı başarısızlıkların yanısıra, gelişen güçlenen bir Güney Kürdistanı görmemek körlük olur. Bu dönem yapılan televizyon radyo yayınlarıyla Kürdistan hergün biraz daha birleşiyor, bizleri bir dönem “ayakta tutan” Erivan radyosunu düşünün, bugün onlarca Kürt televizyon kanalı günlük yayın yapıyor, bunlar Kürdistan ın diger parçalarına ilk etapta sezilmeyen büyük yardımlardır, Güney Kürdistan Hükümeti nin sömürgeci devletlere direk veya indirek bir baskı yapmasını beklemek safca bir tavır olur. Şunu yapabilirler: ki şimdide dönem dönem her fırsatta dile getiriyorlar, Kürtlerin ulusal ve insani haklarının tanınması, kan dökülerek bir yere varılamayacağı mesajı ve buna uygun dünya politik arenasında bir tavır sergileme, her alanda aktiv bir lobi faaliyeti en azında Avrupa ve Amerika daki tüm Kürtkeri kucaklayacak kurumların yaratılması. Bence bunu rahatlıkla yapabilirler, şimdiye kadar kısmi bazı girişimlerin ötesine gidemediler. Moskova, Sidney, Berlin, Paris, Londra, Madrid Viyana, Cenevre, Stokolm ve Vaşinton da Kürdistan Hükümeti nin temsilcilikleri niçin olmasın. Bu ülklerde basta Kürtçe eğitim veren çok dilli kolejler niçin açılmasın?!
Aso Zagrosi: Arap Kürdü, Fars Kürdü ve Türk Kürdü yada bu devletlerin sınırlarını temel alan ve bu sınırlar çerçevesinde "Kürd Sorunu" çözmeye çalışan anlayışların hakim olduğu bir "Ulusal Kongre"ye ihtiyaç varmı? Böyle bir "Kongre" geleceğe ilişkin Kürd kuşaklarını zor durumda bırakmazmı? Onların iradelerini hipotek altına almazmı?
Kürdistan büyük bir okyanustur, ondan kısmen su çekmekle, veya suni setlerle suyu kısmen ayırtıp küçük göl veya göletler yaratmakla bu okyanus kurutulamaz, eninde sonuda suni bentlerle oluşturulan o gölcükler Kürdistan okyanusu ile birleşir, parçasal çözümler tümün çözümü önünde kalıcı bir engel teşkil edemez. Lokal anlayışlar her zaman Kürdistan Ulusal Kongresinin gölgesinde kalır, Kürdistan Ulusal Kongresinin yaratacağı sevgi denizi tüm Kürtleri kendisine çeker. Bizim komşularımızın mevcut rejimleri ne bizi, ne de kendi halklarını sevmesini bildiler, sistemleri; talan, vurgun ve korku üzerine inşa edilen bir sistemdir. Halkını sevmesini bilmeyen, bu meziyetten uzak olan ve varlığını sindirme üzerine kuran bir rejim enininde sonunda ölmeye daha doğrusu gebermeye mahkumdur. Kürdistan Ulusal Kongresi yaratacağı sevgi deniziyle Kürdistan halkının yanısıra komşu halkların sevgi ve sempatisini de kazanacaktır, yeterki sözünde ve özünde bir olsun. Yeri gelmişken şunuda belirtmekte yarar görüyorum, bizler Farsça, Türkçe ve Arapçayı iyi konuşan bir millettiz, komşularımızın çoğu Kürtçeyi konuşma ve bilme yetisinden uzaktır. Bu anlamıyla Kürtler Ortadoğuya barış getirme şansına sahiptirler. Şayet bir ulusla iyi diyaloga girmek istiyorsan, onu sevmek istiyorsan veya kardeşçe bir arada yaşamak istiyorsan onun dilinde ona hitap etmen gerekiyor, yani o halkın dilini iyi bilmen gerekiyor.
Sizin bu soruda kulandığınız tabirleri bir kez daha burada dile getirip günahkar olmak istemiyorum, ben bir Kürt tanıyorum, bir Kürdistan tanıyorum, Urmiyenin, Piranşarın, Kırmancşahın, Sılemaninin, Zengılan ve Gence nin Kürtlerini tanırım, Koçgiri nin, Dersimin ve Kamışlının Kürtlerini tanıdım, bana bunlardan bahsedebilirsiniz. Ben kendi söylemimle ne Kürdistanın bir parçasını birilerinin yapabilirim nede Kürtleri getirip başka bir halka yamandırabilirim, bu benim Türkü, Farsı, Arabı sevmediğim anlamına gelmez, ne onlar bize yamansın bize köle olsunlar nede biz onlara yamanıp onlara köle olalım, yaşıyacaksak komşuca eşit ilişkiler temelinde yaşıyalım.
Aso Zagrosi: "Ulusal Kongre"ye ilişkin çıkan çeşitli haberlere bakıldığı zaman daha çok sömürgeci güçlere kullanılacak mücadele biçimleri ön plana çıkıyor. Siyasal hedeflerden ziyade mücadele biçimleri konusunda bazı kararlar alınırsa ve uygulamaya konulsa Kürdler arasında yeni çatışmalara neden olmazmı?
Ulusal Kongre devletleşmek için tüm organlarını adım adim yaratıp, yatırımlarını her alanda yapmak zorunda, tabiki saldırılarda olabilir, hatta Kürtlük adına piyasada olan bazı siyasi oluşumlarda kullanılabilir, bu Kürdistani birleştirip, işgalden arındırma stratejisinden vazgeçme anlamına gelmez, yukarıda Güney Afrika ve Hindistan örneklerini verdim herbirisinin yarimyüzyılı aşan mücadeleleri var, ama bir gün olsun bağımsızlık sevdalarından vazgeçmiyorlar. Ulusal Kongre, Kürdistan adına hareket eden ne bir Kürt kurumunu nede herhangi bir dünya devletini asla karşısına almamalı, yalnızca bize karşı olanlardan uzak durmak gerekir, hepsi o kadar, kötülüğe kötülükle cevap verirsen, sende kötü olursun, ama kötülüğe cevap vermemen ondan uzak durma tavrıda büyük bir erdemdir. Kürdistan Kongresi kendisine karşı olanları kendi sevgisinden mahrum kılmalı, bence onlara verilecek en büyük cezada bu olacaktır. Düşünün Kuzey Kürdistan da nerdeyse milyon insan Newrozu kutlamak için meydanlara dökülüyor, ortada tek bir Kürdistan bayrağı yok, bir grup genç Kürdistan bayrağını çıkarıp dalgalandırmak istiyor ve saldırıya uğruyor, dayak yiyiyor. Bir taraftan sözüm ona Kürtlük adına meydana çıkmış milyonluk bir kitle, diğer tarafta Kürdistan bayrağını çıkardıkları için dayak yiyen genç bir grup, yani büyük bir paradoks. Burada kimse üzüleceksin dayak yiyen gençlere mi, yoksa sözüm ona Kürdistan aşkıyla yanan milyonluk kitlenin Türkiye ye yamandırma çabasına mi? Burada şunu dile getirmek doğru olmaz mı: Kürdistanı işgalden tümden arındırıp birleştirme peşinde olmayan hiç bir güç Kürdistan ı savunamaz. Bu anlamıyla boş hedefler peşinde koşturulup enerjisi alınan ve adım adım bitme noktasına getirilen Kürdistan insanının tek kurtuluş yolu Ulusal Kongre ve onun direktifleriyle olacaktır. Siyah beyaz ikilemi doğru degildir. Ama Kürdistanın birleştirilmesi ve bağımsızlaştırılması için çalışanlar bizdendir, Kürtleri getirip bir yerlere yamalama peşinde olanlar asla bizden değildir, vasıfları ve güçleri ne olursa olsun!
Aso Zagrosi: Türkiye'de bazı çevrelerin "Kürd Ulusal Kongresine" "pozitif" yaklaşması gibi bir izlenim var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence sorunuz biraz açık değildir. Bildiğim kadarıyla Türkün “malı” olan Türkiyede de birakın Kürdistan Ulusal Kongresine, Kürtlük adına olan herşeye bir antipati vardır. Türkün, İslamını tanıdım, Komünistini ve Sosyal Demokratını tanıdım, hepside pratikte Kürt ve Kürdistan adlarını duyunca yıldırım çarpmışa dönüyorlar ve misak ı millici geçiniyorlar. TC Kürtlüğün imhası üzerine inşa edilmiş bir devlettir, bunu biraktığı gün ölecektir. Kastettiğin Türkiye dediğin yerde bazı Kürt kuruluşları ise ona birşey diyemem. Ama şunu belirtebilirim; Kürdistan ın gercekten özgürleşip birleşmesini isteyen her Türk kurumunun önünde şapka çıkarılabilinir. Benim tanıdığım böyle bir kurum yok.
Aso Zagrosi: Eğer Güney Kürdistanlılar Kerkük, Musul, Xaniqin ve Mendeli'nin içinde yer aldığı Bağımsız Kürdistan'ı ilan ederse ve Irak Araplarıyla çatışma içine girerse diğer parçaların Kürdleri belli bir dönem "Bağımsız Güney Kürdistan" için Güneylilerin istemleri doğrultusunda hareket edebilirlermi? Buna hazırlarmı?
Yüreği temiz olan hiçbir Kürt Güney Kürdistan daki kazanımların yitirilmesine göz yumamaz, geçmistede Kürdistanın diger bölgelerinden insanlar burada aktif mücadele içerisinde oldular. Bu ikinci dünya savaşi dönemi önceside böyleydi günümüzdede böyledir. Güney Kürdistanın saldırıya uğraması durumda Kürtler ateş topuna dönüp kendilerini savunacaklardır. Dr. Şıvanın Güney Kürdistan da bulunduğu dönem en tehlikeli cepheyi Kuzeyli Kürtler üstlenmişlerdi, Raperinde Kuzeyli Kürt güçleri yine aktif bir şekilde o sahadaydılar. Burada şöyle bir tehlike vardir; Kürtler, devlet diyordunuz alın size Kürdistan ve kesin sesinizi! Yani Kürtleri minyatür bir Kürdistana mahkum etme projesi devreye sokulabilinir. Kertenkele avlanacağını hisettiği anda kuyruğunu geriye bırakıp, saldırganı onunla oyalayıp canını kurtarma yoluna gider. Bu tavır sömürgeci Türk ve Fars devletleri içinde geçerli. Özelikle Türk devleti, bazı işe “yaramayan bölgeleri” de Güney Kürdistana bırakıp, Kürtleri bu çözüme tav kılmak isteyebilir. Sevri düşünün, Sevr aynı zamanda Kürtleri bir minyatür Kürt devletine mahkum etme projesidir. Nato, Avrupa Birliği ve ABD tarafından Kürtlere böyle bir çözüm dayatılmak istenebilinir. Dikkat ederseniz, yıllardan beri Türk medyası hep “Güney Doğuanadolu Sorunundan” bahseder, onların “Doğuanadolusu” aynı sorunları yaşamasına rağmen bu soruna pek dahil edilmek istenmez, bu çekmecedeki gizli bir planın küçük parçasıdır. Zorda kalındığında bazı yerleri Kürtlere bırakıp, “Doğuanadolu” olarak tabir ettikleri bölgeyi yani Kuzey Kurdistanı kendi sınırları içerisinde bırakma projesine bir hazırlıktır. Kürdistan Ulusal Kongresi kendi planı peşinde olmalıdır, Kürdistanı tümden işgalden arındırmayan ve birleştirmeyen hiçbir çözüm bizim için kalıcı bir çözüm olamaz. Güney Kürdistan daki Yönetim, tüm Kürdistan ın bireştirilmesi ve özgüreştirilmesi önünde engel teşkil etmediği oranda tüm Kürtlerin nezihinde bir meşruluk kazanacaktır. Bunu yapmadığı oranda izole olur ve mesruluğunu yitirir.
Aso Zagrosi: "Ulusal Kongre" siyasal Kürd partilerinin mi Kongresidir yoksa tüm Kürdlerin mi kongresidir? Böyle bir kongre yapılsa hazırlıkları nasıl yapılabilinir? Diyaspora Kürdleri nasıl bir rol alabilir?
Bu sorunun cavabini yukarda kısmen verdim, bir kez daha dile getireyim, tüm Kürt partilerinin katılımıyla bir Ulusal Kongrenin örgütlendirilmesini gerçekci görmüyorum, çünkü çoğu elde ettikleri vahalarını koruma peşindeler, sermayelerini tümden yitirme korkusuyla yaşıyorlar. Bu anlamıyla, iş Kürt bağımsız şahsiyetlerine düşüyor, Kürt Partileri aktif veya pasif Kürt Ulusal Kongresini destekliyorlarsa, bırakın desteklesinler, bizim deyişimizle “ser çavan.” Bunları tek bir stratejik gündem maddesi etrafında bir araya getirmek mümkün, o da; Bagımsız, Birleşik ve Demokratik bir Kürdistandır. Diyaspora Kürdleri buna ciddi bir şekilde bilim ve para ile destek verebilirler. Diyasporada yanılmıyorsam iki milyona yakın bir Kürt nüfus mevcut, bu küçük bir devletin nüfusu kadardır, bunların iyi organize edilmiş güçleri çok dagı yerinde oyanatabilecek güç ve kudrette olur. Örgütlenmesi üç aşamalı olabilir, 1-İliski, görüş alma, analiz ve gündem maddesinin belirlenmesi, 2-Maddi kaynakların tespiti ve ilk bütçe, 3-Kongre yerinin belirlenmesi ve uygun görülen zaman diliminde yapılması.
Örneğin yaptığınız bu röportajlar, birinci aşamanın ilk önemli adımı olarak görülebilir.
Aso Zagrosi: Bu kısa söyleşi için teşekkür ediyorum. Ayrıca eğer söylemek istediğiniz ek bir şeyler varsa buyurunuz...
Bana bu hakkı ve fırsatı verdiğiniz için ben size teşekkür ediyorum.
Son olarak şunu söylemek istiyorum; sömürgeciler tağmin ettiğiniz kadar güçlü değiller, Cezayirde Fransızların başına ne geldi, Hindistanda İngilizler başarılı alabildiler mi, Güney Afrika daki ırkcı rejim yerli halkın talepleri karşısında nasıl dize gelmek zorunda kaldı, bunları bir bir gözünüzün önüne getirin, başka ülkeleri işgal altında tutmak isteyen rejimler haksızlar ve gebermeye mahkumlar, biz sadece onların gebermeleri için biraz yardım edelim hepsi o kadar...........