Türkler bir gün at ve eşek sırtında yorgan ve düşekleriyle, ellerinde kılıç ve kalkanlarıyla Ortasya'dan kopup yaşadığımız coğrafyaya geldiler. Yerli halkı kılıçtan geçirdiler. Ellerinde ne varsa zorla veya çalıp çırptılar. Giderek bölgemize yerleştiler. Birbuçuk yüzyıla yakındır komşuyuz. Tarihi değiştiremeyiz. Onları geldikleri yere tekrar gönderemeyiz. Onlarda bizi asimile ederek, yurdumuzdan sürerek, katlederek bittiremediler. Bugünden sonra da bittiremezler. O halde geriye birlikte yaşamak kalır.
Fakat Türk egemenlik sistem sahipleri kumşulariyla barış içinde yaşamaya alışık değildir. Ötekini düşman bilen bir yaşam tarzına sahiptir. Kendi varlığını ötekinin yok olması üzerine kurmuş. Dünden beri bunu felsefeleştirmiş. Uygulamasını gerçekleştirmiş. Coğrafyamızın sahiplerini soykırıma uğratmıştır. Sicili kirlidir.
Bu katiller sürüsü uluslararası tarafsız bir yargı mercii karşısına çıkarılmadan, yargılanmadan, suçları açığa çıkarılmadan mevcut sistem olduğu gibi kalacaktır.
Bunu AKP'ye havale edenlerin niyetleri ne olursa olsun yanılacakları kesindir. AKP Kürd katili Türkleri yargılamayacağı gibi sistemi olduğu gibi devam ettirecektir. Kimse yanılmasın. Şu an sistemin asli sahibi olduğunu iddia eden kendi karşıtı birkaç teröristi yargılasa bile sonuçta Kürd katlettikleri için onları temize çıkaracaktır. Toplum içine salacaktır.
Anayasa referandumu ardından Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; “Geçmişin yargılanmasından çok, geleceğe bakmak gerektiğini” söyledi.
Ama diğer yanda Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Kürdleri işaret ederek; “Devletimize yönelen kadında, çocukta olsa gözünün yaşına bakılmayacaktır” diyerek katliama devam dedi. Yüzlerce Kürd çocuğunu işkencelerden geçirilip zindana attırdı.
Türkler Kürdlerle barış içinde yaşamak istemiyorlar. Barış içinde birlikte yaşamak demek; Türkler kadar Kürdlerinde hak sahibi olmayı kabullenmek demektir. Türk egemenlik sistemin kabul etmediğide budur. Bunun ötesi Kürd-Kürdistan gerçeğini yok sayan bir anlayış sahipleridirler.
Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan: “Kürt sorunu yok dersen, böyle bir sorun olmaz“ derken sistemin politıkasını dile getirdi.
Türk cenahı Kürdistan sorununu gerçek adıyla telefuz edememektedir. Kürd-Kürdistan realitesi TC devlet katıyla sınırlı olmayıp bir avuç devrimci-demokrat dışında tüm Türk toplumu tarafından kabul görülmüyor. Sorunu ya “terör”, ya “güvenlik”, ya “ekonomik az gelişmişlik”, ya da “dış güçlerin işbirlikcisi” ile tanımlamaktadır. Sorun bu oluncada yapılacak bir şey yoktur. O günden sonra siyaset değil, silahlar konuşur.
Ondan sonra da “önce silahlar sussun”, “dağdan inilsin”, “teslin olunsun” denmenin bir kiymeti harbiyesi yokur. Çünkü Türk tarafı daha henüz sorunun ismini telefuz edemiyor. Politik sürecin yolunu açmiyor. Eğer politik sürecin önü Türkler tarafından açılırsa sorunun çözümü için ilk adım atılmış olur. Ondan sonra sorunun çözüm biçimi gündeme gelir. Dünyada özelimize benzer sorunlar nasıl çözüldüyse aynı yolu tutmak ortak aklın yoludur.
Nedir bu yol? “Her millete bir devlet”, “İki devletli çözüm”!
Denilebilir ki, başka çözüm biçimleride var. Kuşkusuz var. “İki devletli çözüm”ü aynı şekil de federasyon olarak anlamakta mümkün. Burada can alıcı sorun Türk tarafın Kürdleri bir millet, Kürdistan'ı Kürdlerin ülkesi olarak kabullenmesidir. Türk tarafı bunu kabullenir ve hazmedebilirse sorunun çözümü önünde aşılmayacak bir engel kalmaz.
Fakat Türk tarafı bundan çok uzaktır. Ellerindeki güç ve olanaklarla mevcut statükoyu devam ettirmek esas politıkalarıdır. Bununla birlikte iç ve dış dünyanın “sorunu çözün” dayatması karşısında da şu veya bu şekilde “uğraşıyoruz”, “yapıyoruz”, “adım adım reformları gerçekleştiriyoruz”, “epey mesafe aldık”, “aslında şu silahlarda sussa sorunu daha kısa sürede çözeriz” gibi yanılsamalı sayısız iddialarla süreci götürmeye çalışıyorlar.
Bu arada Kürdistan'ı insansızlaştırma, Kürdleri asimilasyondan geçirme ve katletme tüm hızıyla devam ettirmektedirler.
Kürdlerin kendi anadilleri Kürdçe ile eğitim yapmaya bile tahamülleri yok.
Berlin’de Almanya Başbakanı Angela Merkel ile biraraya gelen Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkler kendi dilini öğrenirse, ikinci dili öğrenmeleri o kadar kaliteli olacaktır” dedi.
Erdoğan ve Merkel, Berlin’de Başbakanlık’ta yaptıkları görüşmenin ardından ortak bir basın toplantısı düzenlediler ve soruları yanıtladılar. Erdoğan, bir gazetecinin; “İki yıl önce Köln’de yaptığınız açıklamadaki ‘Asimilasyon bir insanlık suçudur’ cümleniz çok tartışıldı, halen tartışılıyor bu konudaki tavrınızda bir değişiklik var mı? Aynı cümleyi bugün de söyler miydiniz” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Ben bu konuyu adeta matematik olarak görüyorum, iki kere iki dört eder ve bunun bilimsel bir altyapısı var. Yani asimilasyon tanımını şöyle masaya yatırdığımız zaman, iyi ele alırsak bir insanın değerlerinin devşirilmesidir. Bu, zaman zaman zorla devşirilmesidir. Bu, dinde, kültürde, bir değişime zorla tabi tutulmasıdır. Örflerinden, âdetlerinden, geleneklerinden zorla tecrit edilmesi, soyutlanmasıdır ki insanoğlunu buna zorlamak kesinlikle bir insanlık suçudur. Bu düşüncemde herhangi bir değişikliğin olması mümkün değildir.”
Ama aynı Erdoğan; Kürdlerin kendi anadili Kürçe ile eğitim yapma istemine karşı Almanya'da söylediklerinin tam tersi bir tepki gösterdi.
“Kendi bölgenizde nerede isterseniz kendi kurslarınızı açabilir, dilinizi öğrenip öğretebilirsiniz. Ama bizden anadilinizin resmi dil olmasını beklemeyin. Çünkü Türkiye'nin resmi dili Türkçe'dir... Resmi olarak dilimi kullanmak istiyorum demenin istismar ve ülkeyi bölmeye dönük“ olduğunu iddia etti.
Türklerin Almanya'da göçmen işçi, buna karşın Kürdlerin kendi ülkeleri Kürdistan'ın sahibi ve yerlileri olduğu gerçeği ile sorun ele alındığında Türk egemenlik sistem sahiplerinin Kürdlere karşı bakışı kendiliğinde ortaya çıkar. Bu bakışında inkar ve imhadan oluştuğu ise bir başka gerçek
Derya Sazak; Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile roportaj yaptı.
“BDP’nin demokratik özerklik talebine ne diyorsunuz?“ diye bir soru sordu.
Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; “Bunların hepsi çok yanlış. Zihin bulandırıcı. Güven azaltıcı. Ayrıştırıcı düşünce tarzları. Masum değil. Kurgusu var, arka planı var. Hiçbirini doğru bulmuyorum. Ademi merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olabilir. Bunlar ayrı konular. Yerel yönetimler reformu çerçevesinde bakmak gerekir.“
Ama aynı Abdullah Gül Filistinlilerin hamisi kesiliyor.
Birleşmiş Milletler’in (BM) 65. dönem Genel Kurul açılış toplantısına katılmak için ABD'ye giden Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genel Kurulda yaptığı konuşmada;
“Türkiye, Orta Doğu’da kapsamlı barışa ulaşılmasını hedefleyen tüm çabaları her zaman desteklemiştir. Bu çerçevede, Başkan Obama’nın gayretlerini takdirle karşılıyor, İsrail ve Filistin arasında doğrudan görüşmelerin başlamış olmasından memnuniyet duyuyoruz. Bu yeni girişimin, bizleri yaşayabilir ve adil bir çözüme yaklaştırmasını diliyoruz. Diğer taraftan, Gazze’deki insani trajediye son verilmediğimiz sürece, kalıcı barış yönünde ilerleme kaydedilmesi çok zordur.”
Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bu konuşması, Ortadoğu Barışını İsrail-Filistin anlaşması ile sınırlı tutmanın en bariz örneğidir. Bu anlayış sadece Türk Cumhurbaşkanı ile sınırlı değildir. Kürdistan'a dayatılmış statükoda çıkarı olan tüm devletlerin görüşüdür.
Oysa ki Filistin sorunu Kürdistan sorunu karşısında deve de kulak kalır. Aslında Ortadoğu'da kalıcı bir barışın gerçekleşmesinin en önemli ayağı Kürdistan sorunun çözümüdür. Kürdistan sorunu çözülmeden Ortadoğu'da kalıcı bir barış mümkün değildir.
Fakat her ne hikmetse Ortadoğu barışından bahsedenler sorunu sadece Filistin sorunuyla izah ediyorlar. Kürdistan sorununu yok sayıyorlar. Oysa Ortadoğu barışın önündeki en büyük engel Kürdistan sorunudur.
Kimse AKP'nin bizim Kürd-Kürdistan, bazılarının “Kürt sorunu” dedikleri sorunun çözümünün önünü açacağını sanmasın. Yok böyle bir şey. AKP Kürdistan sorunun çözümünün yolunu açmayacaktır. Şu an yaptıkları kendini devletin sahibi sanan kesimle iktidar kavgasıdır. İktidar üzerinde kendi haklarının olduğu kavgasıdır. Şu an AKP'nin Kürdlere sekreter gülücükleri dağıtması karşıtlarına karşı destek arayış nedeniyledir. Tarihimiz bu tür olaylarla doludur. Kürd katili Kemal'in ilk kongrelerini Kürdistan'da yapması ve Kürdlerin desteğini alması sadece bilinen en bariz örneğidir, ama tek örneği değildir.
Kuşkusuz şu an devleti ellerinde bulunduran askeri ve sivil bürokratik kastın şimdiye kadar izlediği politıka kan ve irin yüklüdür. Fakat bu politıka sahiplerine karşı AKP'nin zaferide mevcut sistemde bir değişikliğe yol açmayacaktır. AKP devlet erkini ele geçirdiğinde eski ırkçı tekçi, faşist kliği aratmayacaktır.
İnkar ve imha atbaşı gidecektir.
Mevcut Türk siyasi yaklaşımı barışa şans tanımamaktadır. Kürd milletinin egemenlik hakkını gasbeden Türk ceberut sistemin ajandasında barış yoktur. Bu Türk ordusu olur, CHP, MHP olur, veya AKP olur. Değişen bir şey olmayacaktır. Sistem egemenleri ve ezilenleriyle, ya da genel bir tanımlama ile Türk toplumunun kendine hak gördüğünü Kürdlere tanıma düşüncesi defterlerinda yazmaz. Sorun bu olunca kılıçları sürekli çekilmiştir. Durum bu olunca Kürdlerin hakkına saygı, Kürdlerle barış yapması sözkonusu değildir. O günden sonra yaptığı tek şey teröre baş vurmasıdır. Yakıp yıkma, gasp , talan ve öldürmedir.
Kimilerince kabullenmesede ortada bir Kürd-Türk savaşı sözkonusudur. Bu savaş mercek altına alındığında karşımıza çarpıcı gerçekler çıkar. Tekrarlamakta dilimizde tüy bitti. Türk egemenlik sistemi tekçi, baskıcı ve ırkçıdır. Her şeyden önce karşıdakini kabullenme, kendini ifade etme, özgür düşünceye tahamülleri yoktur.
İşgal, yakma yıkma, asimilasyon, öldürme ile barış yan yana yürümez. İkisinden birinden mutlaka vazgeçmek gerekiyor. Türk egemenlik sistemi Kürdlerin bir millet ve millet olmadan doğan doğal haklarını kabullenmemektedir. Kürdistan'ın Kürdlerin kadim anavatanı olarak görmemektedir. Orada işgalci olduğunu gizlemektedir. Kürdistan'da varolan örgütlenmesini tasviye etme niyetinde değildir. Yakıp yıkma, asimilasyon ve öldürme politıkasından bir adım geri atmamaktadır. Ama “toplumsal barış”tan bahsetmektedir.
Peki bu nasıl olacak? Daha yakından bakıldığında “toplumsal barış”tan anladıkları Kürdlerin Türk egemenlik sistemini, yani köle kalmayı kabul etmeleri gerektiği anlaşılır. Zaten Kürdler tarafından kabul görülmeyende budur. Yüzyıllardır süregelen savaşların nedenide budur.
Manzara bu.
Mevcut durumda Kürdistan sorunun çözümü salt başına Kürd siyasal aktörleriyle çözülecek gibi değildir. Soruna dünya haritasına çeki düzen veren karar kılıcılarında dahil olması gerekiyor. Buna da merkezinde olduğumuz Ortadoğu'da çıkacak bir savaş yol açar. Bunun verileri bugün fazlasiyla varır. İran hedeftedir. Savaşın kaçınılmazlığı ve Kürdlerin bu savaşta neye ulaşabileceğini şimdiden görmek ve buna hazırlanmak gerek.
Bu da bir sonraki yazıma kalsın.
26 Ekim 2010