بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

Şah Abbas’ın Mukrî Kürdlere Karşı Katliamı(ek 1 Çemişgezek)

Geçenlerde   Dimdim Kalesi ve  Şah Abbas’ın  Mukri  Kürdlerine   karşı   yaptığı   katliamlara  ilişkin   düştüğüm  notlarda  Çemişgezek    Kürd  liderlerinden  birinden   şöyle  söz etmiştim: 1603  yıllarında    Ali Paşa adında    bir  Osmanlı  komutanı Safevilerin  safına  geçiyor yada  esir alınıyor.    Ali Paşa’nın  Bostam’a  götürülmesi gerekiyor.   Burada   Çemişgezekli   bir Kürd  liderinden şöyle  söz ediliyor:  “Şah Abbas,  Celali isyanlarına  katılan bir Kürd şefi olan   Serdar Mahmud Çemişgezek ve  300 adamına   Ali Paşa’ya yolda  refakat etmek için  gönderdi. Kendisi de   ordu ileNahçivan  yolunu tutu”(age sayfa  125) “

Bu  pasaj    bir çok   arkadaşın dikkatini  çekmiş ve  çeşitli  sorular  sordular.

 

Aslında  arkadaşların   “Çemişgezek”e  ilişkin   sordukları  sorular,  bugün Kuzey  Kürdistan’da   “Alevi”,  “Şafi”, “Raya Heq”   “Kızılbaş”,   “Kurmanç”,  “Zaza”,   “Yavuz Sultan Selim” ve  “Şah İsmail”  gibi  konularda  ve  büyük  oranda     dışardan    empoze  edilen  tartışmaların   hassasiyetinden   kaynaklanıyor.

 

Yoksa      düştüğüm  ve  bir çoklarıda    Kürd  tarihi   açısından   yeni  olan  notlara   çok   daha    kafa  yormak   gerekiyordu.

 

Kürdistan tarihine  baktığımızda   ya  tümden  yada   kısmi olarak   yer  değiştirmeyen  tek bir  Kürd  yapılanmasını  görmek  çok  zordur.   Kürdlerin   trajedisi,   gönülü yada   zorunlu   olarak  var olan  tarihsel göçlerden  gizlidir.  Kürdistan denilen  çoğrafya   tarih  boyunca    dönemlerine  göre   büyük güçlerin  savaşlarına, talanlarına ve  yıkımlarına   sahne oldu.  En azından  insanların   yaşadıkları  olayları  yazıya  dökdükleri  andan  itibaren  bu  gerçeklerin  var olduğunu  biliyoruz.(diğer bilimsel  çalışmaları bir kenara bırakıyorum)

 

Reel  durum bu olunca  Çemişgezeklilerinde   bir  çok  Kürd  yapılanması  gibi  yer değiştirmesi anlaşılır bir durumdur.

 

“Çemişgezek Kürdleri”  kavramını  kullandığım  zaman    Ayşe Hür  gibi   Kürdlere  “akıl hocalığı”   yapan  kesimlerin  pek hoşuna  gitmez.  Çünkü   yazdıkları yazı  “Dersim”  ve  “Kürdistan”ı  iki ayrı    ülke  gibi lanse   ediyorlar.

 

Şerefxan Bitlisi bundan   400 yıl önce  Çemişkezek Mirlerinden  söz ederken “ Ülkeleri ise  genişlik ve önem bakımından  uzak  yakın herkesçe   “Kürdistan”  özel ismiyle tanındı; öyle ki, berat ve  emirnameleri  de  ve diğer  Sultanlık belgelerinde bu ad geçtiği zaman yalnız bu önemli vilayet anlaşılır;  ayrıca  Kürdler arasında “Kürdistan”  sözcüğü  geçtikçe bundan  yalnız  Çemişkezek  Vilayeti  anlaşılır”(Şerefxan, 1976, 190)

 

Hatta   Çemişgezeklerin   Xorasan’da   yerleştikleri alanların   “Kürdistan”  diye  adlandırdırıldığını   da  burada   söylememe gerek yoktur   sanıyorum.

 

Şerefxan   Şerefname’de   geniş bir  şekilde  “Çemişgezek Mirliği”  üzerine  duruyor. Esas  olarak  Safevi ve Osmanlılar  dönemi  Çemişgezeklilerin  durumu ile  ilgilendiğimden  dolayı bu konuyu  geçiyorum.(daha  geniş   bilgi için Şerefname’ye bakınız)

Şerefxan,   Çemişgezek Miri,  Hacı Rüstem  Bey’in  Yavuz Sultan Selim  Kemah Kalesini   almak  isterken  kaleyi   teslim ettirmediğini,  buna karşılık  Şah İsmail     Nur Ali Halife’yi   bölgeye  gönderdiği zaman   Haci Rustem   Bey   hiç bir  direniş göstermeksizin   kalesini teslim ettiğini ve   Şah İsmail’e  bağlılığını bildirmek  için  İran’a    gittiğini    yazıyor.   Haci Rüstem   Bey, Şah İsmail tarafından  hilatla  taltif  ediliyor,  Çemişgezek  yerine   Irak’ta   görevlendiriliyor.piremerddd

 

Çaldıran Savaşı  sonrası   Hacı Rüstem Bey    adamlarıyla   Yavuz Sultan  Selim’e   bağlılığını  bildirmeye   gittiği zaman   40 adamıyla  birlikte    yukarıdaki gerekçe  ile   öldürülüyor.

Hacı   Rüstem  olayına    ilişkin  eski  Osmanlı  tarihçilerinden  başlayarak    daha  sonraki  tarihçiler ve    hatta günümüz  tarihçileri de  dahil    hep aynı  şey   tekrarlanıyor.

 

Fakat   ciddi bir  soru orta da  duruyor.  Eğer  Hacı Rüstem  Bey   Şah İsmail’e    o kadar bağlıysa  Şah İsmail’in   adamı    Nur Ali Halife  neden  Çemişgezek te   katliam   yapıyor?

 

Ayrıca   Şah İsmail’e   bağlı olan,  bölgesinde  tarihsel  köklere  ve  etkileme   gücüne   sahip olan  Hacı  Rüstem Bey  gibi   bir Miri  Arap   diyarına  gönderip  etkisizleştiriyor?

 

Bölgede   etkili bir  aileden   gelen ve  Osmanlı  Sultanları  tarafından  (güçlerinden dolayı olacak )   dahi  saygı gösterilen bir  lideri  niçin  etkisizleştirsinler?

 

Bilindiği gibi      Fatih  Sultan Mehmet   Trabzon Rum Kralığı ve   Akkoyun  lideri Uzun Hasan ile  savaşmak  için  yolla  çıktığı  zaman,  Uzun Hasan   Fatih  Sultan Mehmet ile  barışmak  amacıyla  “ Annesi   Sara’yı,  Çemişgezek Şeyh’i  Şeh Hüseyin’i  aracı olarak  gönderiyor……………. Fatih,    Sara’ya  sürekli olarak   ‘Anne’,  Şeyh Hüseyin ise  ‘baba’ diyormuş. “(Hammer,  age,  174-175)

 

Ayrıca    Fatih Sultan Mehmet   Uzun Hasan’ın   annesi Sara ve  Şeyh Hüseyin’in  götürdükleri  barış  önerisini     Uzun Hasan’ın  Rum  Kralı’na   destek  vermemesi şartıyla kabul ediyor.

 

Şah İsmail’in  kendisi  Uzun Hasan’ın torunu olmasına  rağmen, Akkoyunlu  devletinin başında bulunan    Elvend Mirza’yı  yenerek   Akkoyunlu devletine  son verdi ve  Safevi  devletini ilan  etti.   Akkoyunlularda   uzun yıllar    Şah İsmail’i   öldürmek için aradılar.  Eğer   onu  bulmuş  olsaydılar    onlar  öldürürdü.

 

Nawşirwan  Mustafa Emin  yazdığı  “Kurd û Ecem”  adlı eserinde   Şah İsmail’in amacını 3   noktada  topluyor:shahh

 

1)Kürd  Mirlerinin  elindeki Mirlikleri  almak, bölgelerinden  uzaklaştırmak ve  onların  yerine  kızılbaş Türkmenleri getirmek,

 

2)Sünni Kürdleri   mezhep  değiştirmeye zorlamak,

 

3)Akkoyunlu devleti  sırasında   ileri gelenlere,   halka ve  o  dönem  iktidarlarını koruyan   Kürd  Mirlerine   karşı şiddet  uygulamak…

 

Nawşirwan Mustafa   buna    3  Kürd  Mirini  örnek veriyor:   Çemişgezek Büyüyü Hacı Rüstem Bey,   Şah Rüstemi Lor  ve Zahir Bey Hakkari   vb…

 

Nawşirwan Mustafa kıtabında    Yavuz Sultan Selim’in  babası II.Beyazid’in     Çemişgezek Miri    Hacı Rüstem Bey’e   ve  Haci Rüstem  Bey’in   II. Beyazid’a     Şah İsmail hakkında    yazdığı   mektupları   yayınladı.

 

 

Yavuz Sultan Selim’in  babası  II. Beyazid   1 Rebihi 908(4 Eylül 1502)  tarihinde    Çemişgezek  Mir’i    Mîr  Hacî  Rûsteme    “Emir   muhterem ve kebir”  ile  başlayan ve  daha   bir çok   övgüyü  de  içeren  mektubunda  bir  isteği var:    Kızılbaşlarla    Bayundur  devleti (Akkoyunlular)arasındaki  çelişki ve  çatışmalar  hakkında    bilgi   için  rıca da  bulunuyor.

 

Ne  de  olsa  Mîr  Hacî  Rûstemin   denetimi altında   bulunan  bölgeler       Safevilerle    Akkoyunluların   komşusu  ve  bundan  dolayı da   yaşanan   gelişmelerden    haberdardır.

 

Mîr  Hacî  Rûstem    II.  Beyazid’e   gönderdiği   cevabi  mektubunda   Şah İsmail  çevresine  “Tanrı   lanetlerini versin” diyerek,  Elwend’e   zarar verdiklerini,   Acem Irak’ına  geçerek Murad Han’i yenilgiye   uğradıklarını,…………..  Mısır’daki  Çerkezlerle   barış  yaptıklarını ve  birlik kurduklarını ve  şimdi de  amaçları   Diyarbekir ve  Maraş’a  saldırmaktır” diyor.(Dr. Abdal Huseyn  Nwani, Şah İsmaili Safewi,Tehran 1368, s 31;  Rehimzade Safewi, Zindegani Şah İsmaili Safewi, Bahmen  Yusuf Pur Safewi, Tehran Kitebfroşi Xiyam 1341, s 217-218’den    aktaran   Nawşirwan Mustafa  age, 21-22) 

 

 Mîr  Hacî  Rûstem    mektubunun  devamında “İran’ın  durumu  onların  yaptıkları adaletsizliklerden    dolayı  perişandır. Bir  çok  ülke ve merkez  onların   zulüm ve  zorbalıklarından  dolayı   viraneye döndü.”  diyor.  Mîr  Hacî  Rûsteme      “bu  güruhun   ortadan  kaldırılması”    için   II.  Beyazid’e  çağrı  yapıyor.

 

II. Beyazid,  Mîr  Hacî  Rûstemin öngörülerini dikkate almıyor ve  hiç  bir  bir şekilde    harekete  geçmiyor..  Bu arada     bilindiği   gibi      Şah  İsmail   Nuri Ali  Halife  Rumlu’nun  komutasında askeri  güçlerini     Erzincan ve  özellikle Çemişgezeklilerin  üzerine  sürdü, Han Muhammedhan Ustaclu’yu    Diyarbekir Kürdlerine     karşı   harekete geçirdi.(Muhammed Han Ustaclu’nun  Diyarbekir ve  Cizre’ye  ilişkin  saldırılarını  farklı    yazılarda  gündeme  getirdiğimden   dolayı  geçiyorum)

 

Nuri Ali  Halife  Rumlu,   bölgeyi  işgal  ettikten   sonra,  bölgede    Kürdlere  karşı  katliamlar   yaptı ve  Mîr  Hacî  Rûstem  dahîl  olmak   üzere   Çemişgezek    ileri  gelenleri   Ecem  Irak’ına   gönderdi..

 

Elbette  Mîr  Hacî  Rûstem   ve  beraberindekiler   Xoy’a   giderek  Şah İsmail’e        eski  iktidarlarına  yeniden  dönmek amacıyla    bağlılıklarını  bildiriyorlar.. Fakat, Şah  İsmail     Kürd  Mirlerine   karşı   var  olan  siyasetine   bağlı   olarak  Mîr  Hacî  Rûstem’ I  de   Kürdistan’a  dönmemek  üzere   başka   alana   yerleştiriyor.  

 

Çaldıran Savaşı öncesi, Şah İsmail Kürdistan Mirlerini tasfiye ediyor ve onların yerine Türkmenleri(Alevi Kürdleri değil) görevlendiriyor. Örneğin Maraş, Hasankef, Diyarbekir, Erzincan, Kemah, Kiği, Erzincan vb Kürd şehirlerinin başına Türkmen yetkilileri görevlendiriyor. Bu görevlendirmeler barışçıl bir şekilde gerçekleşmiyor, savaş ve katliamlar neticesinden gerçekleşiyor.
Çaldıran Savaşı öncesi Kürdistan Beylerinden 11 bey Hesenkêf Mîri Mîr Xelil Eyyubi ile birlikte büyük hediyelerle Xoy şehrine gidip Şah İsmail’e bağlılıklarını bildirmek istiyorlar. Bilindiği gibi Kürd Eyyubi Hanedandlığı tüm Ortadoğu’da yitirmesine rağman Hesenkêf kesintilerle de olsa Eyyubilerin son kalesi olarak varlığını sürdürdü.. Mîr Xelîl Eyyubî Şah İsmail’in eniştesiydi.(bacısıyla evliydi) Şah İsmail’e bağlılıklarını bildirmeye giden mirlerin bir yada ikisi hariç hepsi tutuklanıyor ve yerlerine Türkmenler atanıyor. Mîr Xelil Eyyubi’de 3 yıl Tebriz’de hapiste kalıyor ve sonra kaçıyor.   abbas

 

Bir  dizi   Kürd  çevreleri     Safevilerin   Kürdistan’da  gerçekleştirdikleri  katliamları,  Kürdistan’ı    Kürd  Mirlerinden arındırma ve  yerlerine Azeri  ve  Türkmenleri getirme   politika ve  pratiklerini   görmezlikten   gelerek içi boş ve  gerçeklerden   uzak   tahlilleri  yapabiliyor.

 

Yavuz  Sultan Selim’in    1512’de  iktidara  geçmesinden ve  Îdrîsî  Bedlîsî’nin    Kürdleri    Osmanlılarla  ittifak  ortamına    çekmeden   önce   Safeviler  onlarca   yıl boyunca    Kürdistan’daki    Kürd  Mirlerinin  ezici  çoğunluğunun  iktidarlarına   son vermişti.

Îdrîsî  Betlîsî’den  çok  önce  Çemîşgezek Mîrî   Mîr  Hacî  Rûstem de   dahîl   bir  dizi  Kürd  Miri   Safevilerin  yayılmasına ve  saldırılarına  karşı Osmanlıdan    yardım  istemiştir.  Osmanlılar   yerine   başka  bir   güç   olsaydı,  Kürd  Mirlerini   onlardan  yardım  isteyeceklerdi.    Kaldı  ki   Safeviler  döneminde   Kızılbaş    Dunbuli  Kürdler   Safevilerin   katliam’ından  kaçarak   Osmanlılara   sığındıklarını,   Sünni  Kürdlerin     Qazi  Bey  olayında  görüldüğü gibi  güçler  dengesini  Safevilerin  lehine  değiştirdiğini  görüyoruz. (Şah Abbas’ın  Mukrî Kürdlere Karşı Katliamı(3) bakınız)

Örneğin   Şah Abbas   dönemin  yapılan   Erivan kuşatmasına   Safevilerin  saflarında ciddi bir sünni   Kürd  gücü   savaşa     katılıyor.

 

Naima  Tarihi’nde   Erivan  kuşatılmasını gündeme getirirken     Şah Abbas’ın  komutasında    Kürd Qazi,  kardeşleri   Qoçi ve Seyfeddin,  Mirza Paşa Oğlu  Şeyh Haydar  nam Kürd alayı,  Alaeddin Bey   halkı,  Maku  Hakimi Mustafa Bey alayı ve  bir miktar  Kürd Zeynel  bey  alayı,  Eleşkird   beyi  Kılıç Bey katılmıştı.(Naima Tarihi, Cildi Evvel,  1967,  İstanbul sayfa  368-369)

 

Naima  Tarihinde Osmanlılar  tarafından  Şeyh Haydar’ın  öldürülmesi   üzerin “Emire   hakimi  Şeyh Haydar,  namı şaki  ki fazla  secaati  ile  Rafızilerin mümtazı,  Kürdlerin en  cesuru  idi,  idam olunduğundan   düşman  rahnedar oldu” diyor.(Naima,  age, sayfa 371)

 

Şeyh  Haydar belgelerle  açıkladığım    Şah Abbas’ın  Mukri  Kürdlerine  katliamında   adı  geçen     Qubadxan  Mukrî’nin  babasıdır.

 

Sonuç  olarak  daha  önce   Safevilerle  savaş  içinde  olan  Kürdler,  Îdrîsî  Betlîsî’nin   bölgeye  gitmesiyle    kısa  bir  süre  içinde    bir araya  geldiler ve  Osmanlılarla     ortak  hareket ettiler.  İktidarlarını  Safevilerin  Azeri ve Türkmen   liderlerine    kaptıran  Kürd  mirlerine  İdrisi Bedlisi    yeniden  iktidarlarına    kavuşacaklarını   söylüyor.  Kürdlerin   Osmanlılarla  birlikte  hareket  etmelerinin   sırı Safevilerin  Kürdistan’daki  katliamlarında   gizlidir.    Îdrîsî  Betlîsî’yi   “hain”    ilan etmenin  hiç   bir tutarlı tarafı yoktur.

 

Bazen   kendi kendi kendime  sorduğum bir  soru  var, eğer  İ. Bedlisi  olmamış  olsaydı,  Kürdlerin durumu ne  olurdu?

 

Herhalde  Atropates/Aderbeygan’ın   Safeviler  döneminde zorla  ve  göç  yoluyla  yaşadığı    demografi   değişikliği  Kürdistan’ın bir çok alanına   nasip  olacaktı.  Kürdlerin Xorasan’a   götürülmesi ve  Kürdlerin yerine  başka  etnik   yapıların   Kürdistan’a  yerleştirilmesi planlı bir etnik arındırma  siyasetiydi(sonradan    üzerine duracağımdan  dolayı geçiyorum)

 

Çaldıran Savaş’ında  Osmanlıların Safevileri  yenmesinden  sonra   Tebriz’in  yakınlarında   Merend’e   yakın Yam  denilen bir yerde  Çemîşgezek Mîrî   Mîr  Hacî   Rûstem   Yavuz  Sultan Selîm’e  gidiyor ve  bağlılığını  bildirmek istiyor..  Yavuz  Sultan  Selim orada   Mîr  Hacî   Rûstem’i,  torunu ve  Çemişgezeklerin  40  ileri  gelenlerini  öldürtüyor..

 

Şah   İsmail tarafından   sürgün edilen  ve  Yavuz  Sultan  Selim tarafından  öldürülen  Mîr  Hacî   Rûstem’in   öyküsü   Kürdlerin  tarih boyunca   yaşadıkları  trajedinin küçük bir örneğidir.

 

 

Evet  Şah  Abbas’ın  kampında  ve  huzurunda   20 gün boyunca binlerce  hatta on binlere varan   Mukri Kürdü  katledildi.  Kadın  ve  çocuklar    köle olarak  satıldı ve binlerce  Kürd  Mukriyan bölgesinden    uzak   yerlere  sürüldü.

Daha  önce  kısmen   Şah  İsmail  döneminde  yapılan Kürd  katliamları üzerine  durmuştum. Bugün burada    bu husus  üzerine  durmayacağım.  Fakat,  şu noktanın  altını çizmek istiyorum.   Safevi Şahların  Sünni Kürdlere karşı  yaptıkları   katliamların  benzerleride  Kızılbaş  Kürdlere  karşı da   yapılmıştı. Örneğin  Şah İsmail’in  öğlu  Tahmasb’ın   yıllarca   Safevilere   yaptıkları  hizmetin karşılığında  Dunbuli  Kürdlere karşı  yaptığı katliam:

Dr. Kemal Mazhar’ın anlatımlarına göre Şah İsmail’in oğlu ve ondan sonra İran Şah’ı olan Şah Tahmasb’ın korumaları “bir günde Şah’ın sarayında Dunbuli Kürd aşiretinden 400 kişiyi öldürüyorlar. Geriye kalan Dunbuliler mecburiyet karşısında Osmanlı topraklarına geçtiler”(Dr. Firset Merhi, age, sayfa 158)
Şah Tahmasb 1524-1576 yılları arasında iktidarda bulunuyor. O dönem Dunbuli Kürdleri Şii olmasa dahi onlara yakın bir dinsel yapıya sahip olduklarından dolayı sarayda çalışabiliyorlardı. Yada bugün bildiğimiz Raya haq dinsel gruba bağlıydılar.( https://www.newroz.com/tr/politics/352210/sayin-ay-e-h-r-k-rdler-konusunda-t-rk-resmi-tezlerini-tekrarl-yor )

 

Şu noktanın  altını  çizmek  istiyorum.   Bugün  Kuzey Kürdistan’da   Alevicilik ve  Sünnicilik   yapan  kesimlerin kafalarındaki  dinsel  şablonlara  aksine  ,  o dönemdeki  Kürd  Mirleri   daha çok   çıkarlarını  gözeterek   hareket ediyorlardı.   Kürd Mirleri,   Safevi  ve  Osmanlı devletleri arasındaki   dengeleri   değiştiren   önemli bir  role   sahiptiler. Hala da  Kürdlerin bu rolü  devam ediyor.

 

1603’te  Tebriz  Osmanlıların  elindedir.  Salmas   Kürd Mîrî,  Qazî  Bey,  Osmanlıların Tebriz Beylerbeyine  tavır alarak   kendisini  Şahseven   ilan ediyor ve   Qarinyaraq   adlı kalesine çekiliyor.(Bellan, 1932, sayfa 121)

 

Safevilerle  Osmanlılar  arasında   1590’da  yapılan bir antlaşmaya  göre    tüm  bölgeler   Osmanlılara bırakılmıştı.   Kürd  Qazi  Bey’in  Osmanlılara karşı tavır alması  ve  kendisini Şahseven   ilan etmesi   Şah Abbas’ı   cesaretlendirdi.   Osmanlıların Tebriz Beylerbeyi Ali Paşa  Erivan, Nahçivan ve  Tebriz’ün tüm    askeri  güçleriyle    Qazi Bey’e  karşı  savaş  içindeydi. Şah  Abbas  bu durumu   askeri konseyinde   değerlendirdi , Tebriz’e   saldırdı ve ele geçirdi.  Bilindiği gibi bu savaşta    Osmanlı komutanlar  Mahmud Paşa ve  Halil Paşa  öldürüldü, Tebriz Beylerbeyi    Ali Paşa teslim oldu.

 

Bölgedeki  Kürdler  Qazi Bey baştan olmak  üzere, kardeşi Qoçi Bey,  Şeyh   Haydar ve Mukri Kürdlerin  Şefi savaşta   yer almışlardı.   Şah  Abbas   Kürd  Mirlerinin   Marağ, Salmas ve Xoy’deki    iktidarlarını  resmen tanıdı. 

 

Tarihçi  Hammer de   Qazi Bey’in   Osmanlılara karşı   yaptığı  direnişe  değiniyor.  Hammer, Osmanlıların   Tebriz   birlikleri   tüm disiplin kurallarını  bir kenrara  bırakarak  bölgede  talanlara giriştiler. Salmanlı   Qazi Bey’de  bundan   payını alıyor.   Kürd Şah Quli  Bey’in  oğlu  Qazi  Bey  Şah Abbas’a  sığınıyor ve Şah Abbas  ona   “Xan” ünvanını  ve   bir  dizi hediye veriyor. Osmanlıların  Nahçivan ve Tebriz güçleri   Qazi Bey’in çekildiği  Karinyariq     kalesine  karşı genel saldırıya geçiyorlar ve   Gazi Bey’in güçlerini   püskürtüyorlar.  Qazi Bey  yeniden Şah Abbas’a  sığınıyor.  Şah Abbas   büyük bir güç ile  gelip Tebriz’i alıyor.(Hammer, VIII. Cild, sayfa  39)

 

Şah Abbas  hemen Tebriz’in alınmasından  sonra   Erivan ve Nahçivan  bölgelerini ele geçirmek   için harekete  geçtiği zaman,  Maku Kürdlerin lideri  Mustafa Mahmudi,  Çuğuri sad Kürdlerin tüm liderleri,   ayrıca   Alpawt, Şadili ve  Bazukilerde  kendisine  destek verdiler. Hammer’in verdiği  bilgilere  göre   5 yada  6 Pers ve  3000 Kürd   Erivan önlerine  geldiler.  Ayrıca    Şah Abbas’ın komutasında   Qazi Bey’in kardeşi, Seyfeddin, Şeyh Haydar, Makulu  Mustafa Bey, Eleşgirtli  Kiliç Bey, Feyruz Berkeşad ve  Zeynel Bey Kürdleriyle  savaşta  yer aldılar.  Erivan  kuşatması  ve alınması  uzun  sürüyor. Bu arada   Hakkari,  Mahmudi ve  Dunbuli   Mirleri de     adamlarına   destek olmak amacıyla    kuşatmaya katılıyorlar ve  sonradan  Şah tarafından  ödüllendiriyorlar.(Bellan, 1932,  131)

 

Fakat,  Şah Abbas’ın    Kürdlere karşı giriştiği  ayrımcılığa   ve   tüm    merkezi  yerleşim birimlerinin   başına   Türkmen   kabilelerinden   insanların   getirmesi   Kürdlerin  tepkilerine  ve  saf  değiştirmelerine   neden  oluyor.

 

1604’de   Cigala  Paşa   komutasında   İran’a  yönelik  saldırıya     Kürdler  yoğun bir şekilde  katılıyor.  Örneğin  Xoşablı Suleyman Bey’in   Marand’a  yönelik saldırısı var.  Daha  önce   sözünü ettiğim   Şah Abbas ile  Erivan kuşatmasına  katılan Maku Kürdlerin lideri  Mustafa Mahmudi  tavır  değiştiriyor ve  Osmanlılarla beraber hareket ediyor.   Aslında    Xoşablı ve Maku’lu  Mahmudiler   akrabalar.   Şah Abbas  Cigala Paşa  ile   karşı karşıya  gelmeden  önce   Maku  Kürdlerine karşı    bir  saldırıya  geçiyor.shex ubeydullah

 

Şah Abbas,  “Xoy’dan  hareket ederken    sonbahar  yaklaşıyordu ve   Cigalazade’den  bir haber  yoktu.  Şah Abbas   bölgedeki  Kürdlere ve  özellikle  Mahmudili  Mustafa Beye  ders vermek amacıyla ordusunu Maku’ye   yönlendirdi. Maku’lu  Mustafa Bey   yılın başında   Mustafa Paşa’nın  safında  yer almıştı.  Şah  Abbas    bölgeye  yaklaştıkça  kendisine sadık  kalan   Kürd   aşiretlerini  Irak’a  gönderdi. Diğer  Kürdlere   karşı   amansız  bir   talan ve  yağmaya girişti.  Erkekleri  katliamdan  geçirdi, kadın ve   çocukları  köleleştirdi.  Yapılan  talanlar  neticesinden    etin kilosu  200 dinardan   50 dinara  düştü.  Fakat, Şah Abbas  Maku  dağının  doruğunda    kalede  savunmaya geçen  Kürdlerle  savaşmadı ve  verdiği dersin yeterli  olduğunu  düşündü.”(Bellan,  1932, 142)

 

Şah Abbas  ve  Cigala Paşa arasında   Urmiye yakınlarında  yapılan savaşta    Cigala Paşa  büyük  bir  yenilgi aldı. Bu  savaş   Osmanlılara  20  bin  ile 30 bin arasında    askerin kaybına  neden oldu.  Bir  çok  Osmanlı  komutanı  tutsak edildi. Bunlardan   Erzurum Beylerbeyi Kose  Sefer Paşa,  Raziye Hatun’un oğlu  Mustafa Paşa, Kars Beylerbeyi   Şir Ahmed Paşa, Xandan Ağa’nın bir  oğlu,   Kürd Qazi Bey’in kardeşi Qoçixan vardı. Ayrıca  İran  kaynaklarına  göre  60  Paşa, Sancak Beyi ve Kürd  Şefi de  öldü.(Bellan,   1932, sayfa  145)

 

Şah Abbas    Osmanlılara  karşı kazandığı  bu savaştan dolayı  “Meclisi Behişt Ayin”  adı altında   bir  eğlence   akşamını  düzenliyor.

 

Mukri   Kürdü ve Şah Abbas’ın Ölümden  Kurtulma  Hikayesi

 

Şah Abbas’ın   örgütlediği  “Meclisi Behişt Ayin”   devam ederken,  Şah  Abbas    esirler içinde  bulunan    bir  adamı  çağırtıyor.   Şah  Abbas    büyük ve dev gibi olan bu adamın  ırkını ve   milletini  öğrenmek istiyor.  Büyük  dev adamı  Şah’ın  huzuruna    getiriyorlar.  Büyük dev adam   sorulan   soru  üzerine  Mukri  aşiretinden  olduğunu  söylüyor.

Bu arada   Şah Abbas’ın meclisinde  bulunan  Mukrilerin Şefi  Rüstem Bey ayağa kalkıyor ve söylenenlerin  doğru olmadığını,  bunların  kan davasından  dolayı Mukri  aşiretinden ayrıldıklarını  söylüyor.   Şah Abbas    Mukrili  Rüstem Bey’in  hoşuna    gidecek  diye   tutsağı   kendisine  teslim edeceğini ve  böylelikle    kan davasını  çözeceğini  söyler.    Mukrili  Rüstem Bey   Şah’ın önerisini  ‘ben    benden  daha  dezavantajlı  olan  düşmanlarımı  öldürmeyeceğime   yemin etmişim” diyerek  reddediyor.

 

Şah  Abbas    sinirleniyor ve   Koruyucularından  birine   sözde  Mukri’yi   öldürmesi  için   talimat veriyor.

 

Tüm  gelişmeleri  takip eden  Mukrili  esir   arkasında  bağlı olan ellerini  çözüyor ve üzerinde  sakladığı  hançeri  çıkararak  Şah Abbas’a  saldırıyor.   İyi ki  Şah  eşi görülmemiş    bir  güce  sahip  olduğundan  dolayı,  zamanında  kendisine  saldıracak olan  kolundan tutuyor ve  saldırgana  sarılarak  birlikte   yere yuvarlanıyorlar.  Kısa bir  boğuşmadan  sonra  Şah Abbas saldırganını   yeniyor ve  Hulamlara    başını kesmek  için  teslim ediyor.   Bu   olay  o kadar  hızlı  gelişti ki  Şah’ın çevresinde  yer alan   insanların  hiç birinin   müdahale  etme   imkanı  olmadı.  Bu  olayın ardından   Şah’ın Emirleri    gidip  tüm   esirleri öldürdüler.(Bellan,  1932,  sayfa 46)

 

Tarihçi  Lamartin’de    bu  olay üzerine duruyor.  Savaşın  sonunda   Safevi  eskerleri     tutsakları   kampa götürürken  Şah Abbas      dev  gibi   bir esiri  fark ediyor.

 

Şah Abbas   büyük cüsseli  esire  yaklaşıyor ve  “hangi milleten  olduğunu?”  soruyor.

 

Esir:  “Ben Kürdüm ve  Mukri  aşiretindeyim”  diyor .

 

Bu  arada    Şah Abbas  kendi  generallerinden Rustem Bey  adlı  şahısın    Mukri olduğunu,  milletine ve   Mukrilere   düşman  olduğunu    hatırlıyor. Şah Abbas   esirin   Rüstem’e    teslim  edilmesini  gönlüne göre isterse    köle ve  isterse   misafir   olarak   muamele   etmesini  ister.

 

Rüstem Bey   de   o anda    Şah’ın adamlarının  içinde  gelişmeleri takip ediyor.

 

Rustem Bey  Şah Abbas’a: “Şah  Hazretleri bu   aile  düşmanından   intikamımı  almamı  istiyorsunuz,  ben hiç bir  zaman  tutsak,  silahsız ve  bahtsız bir adamı  öldürerek  ailemin  intikamını almayacağıma  yemin  etmişim”  diyor.

 

Bu arada     Şah Abbas  içtiği  şaraptan   dolayı   sarhoş ve  bir de  Kürdlere  karşı  olan  kininden  dolayı  soyluluğunu  unutarak   esirin başını    kesme  emri verdi. Demir gibi  kaslara  sahip Kürd  kollarındaki  kendirleri  koparak,   bir pers  şefinin   belinden aldığı  hançer ile  Şah Abbas’a  saldırdı.  Mukri  Kürdü   ölmeden  önce  ırkının  düşmanı  olan  Şah’ı da  öldürmek istiyordu.  Tam bu   boğuşma    esnasında  masayı  ışıklandıran  meşale yere düştü ve  söndü. Şah Abbas’ın   korumaları  harekete geçtiler, fakat  karanlıkta  göz gözü  görmüyordu.   Koruyucuların  eli  karanlıkta    el arıyordu. Hiç kimse    bir şey yapamıyordu,  bir  düşmanı vurmak isterken   bir  dostu kalbinden  vurabilirlerdi.  Bu arada   toz ve toprak içinde   boğuşan Şah Abbas   bağırarak : “Ben  onun elinden  tutuyorum, hançeri aldım ve bana değmekten korkmadan  vurun”  diye..    Şah Abbas’ın  korumaları    Kürd  devine   100 hançer   sapladılar ve  öldürdüler.(Lamartin   Histoire de la Turquie,  sayfa  251-252)

 

 

 

40 bin  Çemişgezekli ailenin  Tahran’dan   Xorasan’a    gönderilmesi  olayından  söz ettiğim zaman  Tahran’ın     o dönemler de     küçük   bir yerleşim birimi  olduğunu  vurgulayalım.  Hatta  Tahran’ın    ismi dahi  Kürdçedir.    Değerli   Kürd tarihçisi  M. Cemil  Rojbeyani   İran’da    yayın yapan  Kürdçe  radyoda    yayınladığı  “Wlatekem Baştir benase”    adlı   programda    bu meseleyi  gündeme  getirmişti.  (M. Cemil Rojbeyani,  Wlatekem Baştir benase,  s.     510-548)

 

 

 

Aslında  Şah Qulî   Sultan Çemîşgezek’in     asıl  ismi   Mîr Şah  Alixan Çemîşgezekî dır.  Yani  Çemişgezek Miri   Şah Alixandır. Daha  sonra  ismi  Şah Qulî   Sultan   olarak   değiştiriliyor.(Yani   ismi Şah’ın  kulu  Sultan olarak    değiştiriliyor)

 

Xorasan    o dönemler   Özbeklerin  saldırıları altındaydı.  Şah Qulî   Sultan Çemîşgezeki   ve    daha  önce   Hamadan  valisi  olan ve  sonrada   Bestam Hakimi  olarak gördüğümüz   Huseyinxan   Çegeni(Kurdi)   ile birlikte     birlikte    Özbeklere   karşı  kanlı   çatışmalara   girdiklerini ve Özbekleri  bölgeden  kovduklarını  biliyoruz.  Çemişgezeklerin  Miri   Mir   Şah  Alixan’ın  önderliğindeki   Çemişgezekler   Bojnud ve Kar savaşlarında    önemli rol oynuyorlar. Mir   Şah  Alixan’ı  Herat  savşlarındada  görüyoruz.(İskender Munşi, age, s. 712,  755;    Kelimulay Tewehudi, age sayfa   41-42)

 

İşkender  Munşi   takip  ettiğimiz    zaman Şah Qulî   Sultan Çemîşgezek,    daha  sonra    “Xan”  ünvanını  alarak     Darun  Valisi  oluyor(İskender Munşi, age, s. 822)

 

Kürdlerin   Xorasan    ile   ilişkileri  ve yerleşmeleri  Safevilerin   çok  öncesine    dayandığını    daha  önce   yazmıştım.   Konumuz  Safeviler   dönemi  olduğu için   sınırlamak  zorundayım.  Şah  Abbas  döneminde   Kürdlerin  göçü  en üst boyutlara açıktır. Ama,    bu  göç   İsmail ve  Şah Tahmasb    döneminde de  yapıldı. 

 

Mesela   C. Ritter,    die Erdkunde  von  Asien’in  VIII. Cildinde   yayınladığı   Xorasan Kürdleri   makalesinde “ 4000  Kürd ailesi  Şah İsmail tarafından  Xorasan’a  sürgün edildi” diyor.(age,  sayfa 392)

 

Yine    Şah Tahmasb  döneminde  Oxlan Budaqxan  Çegeni ‘nin       Quçan   valisi   olduğu,  Xalife   Oçi  Şadulu’nin  Meşhed  yöneticisi  olduğu biliniyor.

 

Şu noktanın altını  çizmek istiyorum. Bugün  var olan  Quçan    Safeviler  döneminde    var olan  Quçan  ile  aynı alanda   değil.    Mamoste   M. Cemil Rojbeyani    bu   husus  üzerine  duruyor ve  şöyle anlatıyor: “Bu bölgede  bir çok defa  deprem oldu. 1311-1312(h)yılında  büyük bir deprem oldu ve Quçan şehri  viranhaneye döndü. 10.000 den fazla  insan yaşamını yitirdi. Büyük Zaferanlu  aşiretinin  lideri  Mehemed Nasirxan Şucah  eldewle    şehrin  halkına   büyük bir arazi  verdi ve  şehri yeniden  inşa  etti. Quçan’ın şimdiki yeri   eski Quçan’dan  12  km  uzaklıktadır. Şehir 1313(h) yılında  yeniden inşa edildi.”(M.Cemil Rojbeyani, age  s.676)

 

Bilindiği gibi  Zaferanlular  Çemişgezeklerin  bir kolu  olarak   hala Xorasan’da    ciddi bir güç olarak varlar.

 

Şah Abbas’ın   15,000  Mukri  Kürdünü,   40.000 Çemişgezekli Kürdünü,    Şikkakları ve  daha    bir  çok  Kürd  yapılanmasını     kendi   iktidarı  için  sorun  olan  Kürdistan’dan   Xorasan’a   sürmesi   bir taş   iki kuş vurmaktı.    Bir yandan  Safevi ve  Osmanlılar arasındaki  dengelere  oynayarak   bağımsızlığa  gitmek  isteyen   Kürdistan  Mirlerinden ve Kürdlerden  kurtulmak, Kürdistan’ı Kürdlerden arındırmak;   diğer  yandan   ise   Kürdlerin   “eti ve kemiğinden”    Özbek,  Tatar, ve  Afganlara    karşı  Xorasan’da   bir  duvar   oluşturmaktı.

 

Şah Abbas’ın   yürüttüğü  bu  siyasetin   tümden   başarısız  olduğunu   söylemek  zordur.    Emîrxanê Lepzerîn´in  çöplüğü  Urmiye,   Rewadilerin başkenti ve Kürd   Qazixan’ın   Osmanlılara karşı  direnişinden  sonra  Safevilerin  eline geçen   Tebriz’de   ve   daha başka   alanlarda   yaşanan   demografik   değişim    büyük oranda    o dönem  başladı. Çünkü, Şah Abbas   Kürdlerden   boşaltılan yerlere   Türkmen  ve    başka etnik kesimleri  yerleştiriyordu.

 

Bu tahribatlar   sayesindedir, ki    Akihiko Yamaguchi    gibi  Kürd ve  Kürdistan tarihi hakkında   derin bilgiye sahip   olmayan  kesimler yalan ve yanlış bilgileri   Kürd   okuyucularına  empoze  ediyorlar.

 

Kürt  Tarihi  dergisi   7. Sayısında   kapak  manşeti yaptığı  Akihiko Yamaguchi’nin   “Safeviler ve Kürdler”  adlı  makalesinde  “16.yüzyılda    Doğu Anadolu  bölgesinde  geniş bir  alana  serpişmiş    sık bir şehir öbeği vardı ve bu bölgedeki   Kürt  Mirleri geçen tüccarlardan   gelir toplayacakları umduyla  bu  şehirlerin bazılarını yönetmekteydi. Ancak  muhtemelen   bölge  ticaret  yolu olarak kullanılmadığından, bu dönem  Safevi Kürdistan’ında   kayda  değer  bir gelişme  gösteren   kent olmadı.  16.Yüzyıl  boyunca , Safevi başkenti ülkenin  kuzeyinde  kaldığından  ve  Safevi-Osmanlı ilişkileri   gergin olduğundan   Bağdat’tan gelen  ticaret yolu  nispeten daha   durgun  kalmıştı.  Bu dönem kentlerden yoksun  olan   İran Kürdistanı, Safevi devletinin   geri kalanından  muhtemelen    izole  olmuştu.”

 

Yazar   makalesinin  devamında  ise    17. Yüzyılın  ortalarında ise “Nitekim  günümüzde      İran Kürdistanı’nın  en  önemli şehirleri olan Kirmanşah, Senendec(Senna) ve Soğukbulak(günümüzde  Mahabad)  bu  dönemde  ortaya çıkmıştır” diyor.

 

Sayin Akihiko Yamaguchi’nin    ciddi problemi  ya Kürd  coğrafyasını tanımamasından  yada   Fars ve Türk  perspektifiyle    Kürdistan’a   yaklaşımından kaynaklanıyor. 

 

Çünkü, Sayin Akihiko Yamaguchi   Safeviler  dönemindeki    Kürdistan’dan  söz ederken  Osmanlıların  denetimi altındaki alanlara “Doğu Anadolu”,   Safevilerin  denetimi altındaki  şehirleri ise   Kirmanşah, Sanandaj ve Mahabad    ile  sınırlıyor.

Bu perspektif    Fars  ve Türk  sömürgecilerinin   Kürdlere  empoze  ettikleri bir  perspektiftir.  Doğru  Kürd  Mirleri tarafından Kirmanşah, Sanandaj ve Mahabad    yeniden inşa edildiler. Fakat, yazarın görmek  istemediği    Tebriz,  Urmiye ve  Xoy gibi şehirler   Kürdistan  şehirleriydi.   Bu  şehirler   o dönem   Aderbeygan   olarak   olarak  adlandırılıyordu.  Bu adlandırmanın  tarihçesi  Medlere gider.  Yani   Türk  kabilelerinin  Orta Asya’dan    gelişlerinden 1700 yüzyıl önce   bu şehirler ve  daha  bir çok  şehiride  kapsayan bu  bölge  böyle adlandırılıyordu..   Kaldık, ki   Safevilerle   Kürdlerin   tüm kavgaları, savaşları ve   Kürd kırımı  bu bölgede  yaşandı.  Kürdler  bu bölgeden  sürüldüler.   Buralar  Kürdlerin  tarihi yerleşim yerleridir.    Safeviler ve   daha  sonra  gelen  İran  yönetimleri bu bölgelerin demografik   yapılanmasını  değiştirmek amacıyla  Kürdlere karşı  savaştılar.  Kürdler  sürekli olarak  dışardan  getirelen  yabancıların  yerleşimine tavır aldılar.

 

Şêx  Ubeydullah  Nehrî   1880’de   Bağımsız Kürdistan için  harekete   geçtiği zaman  ilk   iş  olarak   Urmiye ve   Tebriz’I  ele geçirmek  olarak  olarak tespit etmişti.(daha  detaylar  için  Şeyh Ubeydullah  Hareketi hakkında  yazdığım  yazı  serisine bakınız)

Tüm bu  realiteden  sonra  “Kürd şehri yoktu”   gibi  tespitlerlerle   o dönemi  kavramak  zor.

 

Yazar  makalesinde  Osmanlıların  Kürd Mirlerine karşı   “yumuşak “ ve   Safevilerin  “sert”  olduğu  yolundaki  kanıyı eleştirirken   bir  uçtan   diğer  uça   savruluyor.

 

Bir kere    Kürd Mirlerine karşı  ne   Osmanlı Sultanların ve  ne de   Safevi Şahların  sabit  bir politikaları vardı.  Yavuz  Sultan Selim  Kürd  Mirlerine karşı “pragmatik”,    Şah  İsmail  “sert”ti…    Şah Tahmasb    babasına  göre    Kürdlere  karşı   daha  pragmatikti…  Şah  Abbas’ın   bir başka  politikası oldu.   Keza   aynı şeyler  Osmanlılar için de  geçerlidir.

 

Bir  örnekle   daha fazla  detaya girmeksizin  açıklamaya  çalışayım.(aslında   bu   meseleye   ilişkin  uzun  bir  yazı  serisi gerekiyor) 

 

İdris-i Bedlisi’nin   Yavuz  Sultan  Selimle   girdiği  ilişkiler ve   Çaldıran Savaşı öncesi ve  sonrası  konumu  biliniyor.    Bu konu hakkında  çok yazıldı. Ayrıca  İdrisi Bedlisi    “Selim Şahname”sinde    detaylara  kadar      bu  ilişki üzerine ve   pratikleri   konusu üzerine  duruyor.

Şah Abbas’ın  Mukrî Kürdlere Karşı Katliamı(ek 5 Çemişgezek)

 

Aso Zagrosi

 

Kanuni   Sultan  Süleyman  döneminde  Osmanlılar  Bedlis  Kürd  Hanedanlığının  başında  bulunan  Mîr  Şeref’i  görevinden   alarak   başka   bir alana  daha  Malatya’ya   atamak   istiyorlar.  Mîr  Şeref,   Malatya’ya  değil,     Tebriz’e  giderek   Şah Tahmasp’a   bağlılığını  bildiriyor. Şah  Tahmasp  ordusunu     Xelat(Ahlat) ve   Adilcevaz’a   doğru harekete  geçiriyor.  Mîr  Şeref      Xelat’ta   Şah  Tahmasp  için   dillere  destan  bir  eğlence    düzenliyor.(Şerefxan, Şerefname,   s. 491)  Şah Tahmasp   Mîr  Şeref’e    “Xan”  unvanını  “Tevacıbaşılığı”(Sultanlık muhafızların komutanlığı) ve   “Kürdistan  Beylerbeyliği”   ünvanını veriyor.     

Şerefxan Bedlisi    Şah Tahmasp’ın   “Emirnamesi”ni  yayınlamıştır.(age, 492-494).  Şah  Tahmasp  bu  Emirnamesinde  Bedlis’in  yanında    Ahlat, Muş ve Xınıs  gibi alanları da  Mîr  Şerefxan’a  veriyor.  Daha  sonra   Mîr  Şerefxan ile    Osmanlılar arasında  bir  dizi  çatışma yaşanıyor.(daha  detaylar  için  Şerefnameye bakınız)

 

Aynı şey      Mîr Şemseddîn’in  başına (Mîr  Şerefxan’ın oğlu ve  aynı  zamanda   tarihçi  Şerefxan  Bedlisi’nin babası)

 

Osmanlı  yetkilileri   her  ne  olursa  olsun   Bedlisli  Kürd  Mirlerinden  kurtulmak istiyorlardı.  Bu  sefer  Mîr Şemseddîn’e    giderek    Bedlis’in  yerine  kendisine  Malatya ve Maraşı  verdiklerine  dair    Kanuni  Sultan  Suleyman’ın  talimatını  götürüyor. Mîr Şemseddîn’in   adamları ve   Rozeki/Rojki   aşiretinin   ileri  gelenlerinden bazıları   toplantıda   Mîr Şemseddîn’e  izin   ver  bunların hepsini  yok edelim  anlamında    bir şeyler  söylüyorlar. Fakat, başka  Kürd Mirleri   Mîr Şemseddîn’e   böyle bir şeye   girişmemesini tavsiye ediyorlar.  Mîr Şemseddîn     Osmanlı yetkililerin   önerisini  Kabul ediyor.  Bedlis Kalesini    Osmanlılara  bırakmak amacıyla  boşaltıyor ve adamlarıyla   Sason  üzerine  Malatya  için   yola  çıkıyor.

 

 

Şerefxan’ın   anlatımlarına  göre  “O sırada     Sason  Hükümdarı Azizanlı  Süleyman   Beydi. Kendisi Şemseddin Bey’I  ilgi ve sevgi  ile  karşıladı ve kendisine   Malatya’ya gitmemeyi tavsiye  etti.  Hatta ihtar ederek şöyle  dedi  ‘Köklü ve  eski ailenizde bu büyük mirası üzerine  alacak senden  başka  kimse kalmadı. Rum topluluğuna   hiç  güvenilmez. Her hangi bir şekilde   seni ortadan  kaldırmaya   muvaffak oldukları takdirde , Bedlis  hükümdarları  ailesinin  zinciri,  maazallah  kesilmiş  olur”  diyor.(age, sayfa  508)

 

 Mîr Şemseddîn,  Sason  Hükümdarı Azizanlı  Süleyman   Beyin    tavsiyesine  uyarak    Malatya’ya  gitmiyor ve    Şah Tahmasb’a     sığınıyor.  Şah Tahmasp   kendisine  “Xan” ünvanı veriyor ve bir çok üst görevlere  getiriyor.  Şerefname’nın  yazarı     Şerefxan İran’da    dünyaya geliyor,  Şah Tahmasb’ın  çocuklarıyla beraber  Saray’da  okuyor ve daha  sonra   İran’da  bir dizi   üst görevlere getiriliyor ve  savaşlara katılıyor. Mîr Şemseddîn  vatan hasretiyle  çok kötü şartlar altında    yaşama veda ediyor.    Şerefxan  en  son Naxçivan’ın   yöneticisi  olduğu  zaman     Kürd Beylerinin   istemi  üzerine      Sultan III  Murad,   Şerefxan Bedlisi’ye    haber  gönderek   atalarının yurdu  olan Bedlis’I kendisine verdiğini ve   geri  dönmesini  istiyor.  Şerefxan   yanında bulunan   adamlarıyla  Van’a ve  oradan   Bedlis’e geliyor.  Bedlis’te   Kürd  Hanedanlığını  yeniden canlandırıyor.  Şerefxan  Bedlisi    eserinde   Şah Tahmasb’a  bir  dizi  övgü yağdırıyor.( Daha detaylar için  Şerefname’ye bakınız)

 

Bu örneği  seçmenin   nedeni  İdrisi Bedlisi  ve  Mir Şeref Bedlisi’nin    Yavuz Sultan  Selim ile  Şah  İsmail’e  karşı    girdikleri ilişkiler,  Çaldıran  savaşında  oynadıkları  roller   biliniyor ve hatta bir dizi  çevrelerince de  eleştiriliyor.  Ama  aynı  Mir Şeref  Kanuni  Sultan  Suleyman  döneminde   Şah Tahmasb’a bağlılığını bildirebiliyor.  Mir  Şeref’in  oğlu   Mir Şemseddin  ömrünü  İran’da   sürgünde   geçiriyor..   Sultan  III. Murad  döneminde   Mir  Şeref’in torunu, Mir Şemseddin’in  oğlu  Şerefxan Bedlisi   Bedlis’e  dönebiliyor.   kerimxan

 

Kürd  Mirleri   atalarından  kalan  iktidarlarını  korumak amacıyla   ilişkilere    yaklaşım göstermişlerdir.   Şah   İsmail  Kürd Mirlerinin   iktidarına  son verip  yerlerine   Türkmen   liderlerini getirdiği zaman   Kürdler   Yavuz  Sultan Selim’I destekleyerek   Şah İsmail’in  Kürdistan’daki  iktidarına   son vermişlerdir.  Kanuni   Sultan Suleyman    Kürd Mirlerinin iktidarına  yöneldiği zaman   Kürd  Mirleri   Şah Tahmasb’a   yakınlık göstermişlerdir. Şah Abbas  Kürdlerin  iktidarına  son vermek ve Kürdlerin yerlerine  Türkmen kabilelerin  yerleştirmeye  çalıştığı zaman Dimdim Kalesi ve   Mukri  Kürdlerinin  direnişi  ortaya  çıkıyor.

 

Kızıl Irmak’tan   Hemrin  Dağlarına,  Kafkasya’dan   Safevi devletinin   iç kısımlarına   kadar  hakim   olan   Kürdler ve Kürd Mirlerini herkes   hesaba   katmak zorundaydı.  Kürdler   hangi  tarafı  desteklemiş ise       güç balansı  o   tarafa kaymıştır.

 

Eğer  Kürdlerin  gücü olmamış  olsaydı,  niçin   Yavuz  Sultan Selim,   Şah İsmail tarafından    gasp edilen  Kürd Mirlerinin  iktidarını  yeniden Kürd  Mirlerine  verme   sözü versin?  Yavuz Sultan Selim  bu pragmatik  yaklaşımıyla   Şah İsmail’e  karşı  Kürdlerin desteğini kazanmıştır.  Kürd  Mirleride   Osmanlının desteği ile   iktidarlarına  kavuştuklarından  dolayı  kazanmışlardır.  Bu tarihsel  bir gerçeklik   ve tarihsel bir anın  değerlendirilmesidir.    Şah Tahmasb’ın  babası  Şah İsmail’e  karşı   savaşan   Mir Şeref’i    niçin    Şah Tahmasb “Xan”  unvanını  “Tevacıbaşılığı”(Sultanlık muhafızların komutanlığı) ve   “Kürdistan  Beylerbeyliği”   ünvanını versin?  Şah Tahmasb’da   babasının  hatalarından  ders alarak   Kürdlere karşı pragmatik  bir yaklaşım  içine  giriyor.    

 

Yine  konumuzla  bağlantı  sağlamak  amacıyla  Çemişgezek  Kürd  Mirliğine  burada   vurgu  yapmak  istiyorum.  Şah  İsmail  güçleri   bölgeyi  işgal ettikten  sonra    Çemişgezek  Mir’i  Rüstem Bey’in iktidarına   son veriyorlar ve onun  yerine  bir Türkmeni getiriyorlar. Mir Hacı Rüstem    iktidarını yeniden  elde  etmek amacıyla  Şah’a  gidiyor. Fakat, Şah     ona  atalarından  kalan iktidarı  vermiyor ve başka bir  alana  gönderiyor.  Kanuni Sultan Suleyman’ın   Mir  Şerefi    ve  Mir  Şemseddin’ı  Bedlis’ten  Malatya ataması gibi….

 

Çaldıran Savaşından  sonra  Yavuz Sultan Selim Haci Rüstem’i,  torunu ve   40  Çemişgezek  ileri  geleniyle birlikte  öldürtüyor.

 

Mir  Hacı  Rüstem’ın  oğlu  Pîr  Hûseyîn     o dönem  Irak’ta   sürgünde  bulunuyor.  Babasının ölümünü  duyar duymaz     Mısırlılarla  ilişki aramak  için  yola çıkıyor.

 

Pîr  Hûseyîn’in    Şah İsmail’in denetimi altındaki alanları  bırakarak   Mısırlılarla  ilişki aramasının bir mantıkı  olmalıdır.   Demeki  Pîr  Hûseyîn,   babasının  iktidarına  son veren Şah İsmail’e  güvenmiyordu. Bundan dolayı   o alanı terk ediyor.  Daha  sonra  aracılar vasıtasıyla   Yavuz Sultan Selim ile anlaşıyor ve   atalarının  iktidarının  iktidarını  yeniden  elde  ediyor.  Şerefxan’ın verdiği  bilgilere  göre  Pîr  Hûseyîn   Osmanlı  ordusunu beklemeksızın  Çemişgezek   güçleriyle    Şah İsmail’ın yandaşlarına   saldırıyor ve  iktidarını yeniden kuruyor.  Safevi  tarihçisi   Hasan Rumlu  ise   “Şah İsmail Tarihi”  adlı eserinde    bu çatışmayı  daha  başka  anlatıyor.  Sözü  Hasan Rumlu’ya bırakalım:  “Sultan  Selim tarafından   atanan  ve Trabzon  egemeni olan  Mustafa Paşa ,  kalabalık ordusu(ve kan içici Rumlar) ile  Erzincan’a  yöneldi. Bunu  öğrenen   Rumlu Nur  Ali Halife,  Aykutoğlu Muhammed  ile  birlikte , hareket bayrağını o yöne  doğru dalgalandırdı. Öncü askerler  Çemişgezek ‘e   vardığında, coşkulu  askerleriyle  görünen  Bıyıklı çavuş, gaziler   karşısında  saflarını  düzenlemeye başladı. Nur  Ali Halife   sekiz yüz düzenli atlısıyla   sayıları  onbinden   fazla   olan  dev gibi Rumların  merkezine  saldırdı ve  mızrak  ucuyla bir bölümün yaşam resmini varlık  sayfasından sildi.  Sonun da Rumlar üstün oldular. Ve  Nur Ali Halife’yi öldürdüler”(Hasan Rumlu, age, sayfa   190)

 

Sonuçta  Pîr  Hûseyîn     Çemişgezek’deki  iktidarına   kavuşuyor.

 

Pîr  Hûseyîn    sadece  iktidarıyla   yetinmiyor. Aynı  zaman da  Şah İsmail adamlarını    Kürdistan’dan  kovmak  için     diğer  savaşlara aktif   bir şekilde katılıyor.

 

İdrisi Bedlisi   Pîr  Hûseyîn’in    diğer   Kürd  Mirleriyle birlikte     Şah İsmail’in   bölgedeki  yöneticisi  Karahan’a  karşı  olan   savaşını  şöyle  anlatıyor:

 

Sağ  yanda  Hisnkeyf  hakimi, Melik Halil Eyyubi,  Sason  Hakimi Muhammed bey,   Şirvanat beyleri ile  Eğil  Hakimi Kasım Bey;  her biri sancak ve tuğları  kabile  ve aşiret mensupları ile  birlikte   hazır bulunmuşlar,  sol yanda   da  Bitlis  Hakimi Melik  Şeref, Nemran Hakimi  Davud Bey, Atak Hakimi Zorakki Ahmed Bey, Şah Welet Bey, Suleymani ve   Hacuki beyleri kabile ve aşiretleriyle birlikte  hazırlanmışlardı.   Sol  kanatta  Çemişgezek   Hakimi  Pir Hüseyin Bey  ile  Arapgir hakimlerinden   Orhan, kendi halkı ve  Dulkadir Bey ve  askerlerinin de  ittifakıyle  yerini almıştı”

 

Bu  arada   Îdrîsî Bedlîsî   Kürdlerle  Osmanlı  ordusu arasında    koordinasyon    görevini  yerine   getiriyor.dr. said Kurdistani

 

Çatışmaların  başlamasını    Îdrîsî Bedlîsî     bir  film    sahnesi  gibi anlatıyor.    Sözü yine  Îdrîsî Bedlîsî’ye   bırakalım:

 

O  saatte   ilahi  tevfikle  başlarında   Kürd beylerinden   Çemişgezekli   Pir Hüseyin’in bulunduğu   sol kanattaki  mücahidler tarafından  mülhit topluluğunun üzerine  yüründü. Uzun bir süre  devam  karşılıklı çatışmada   yiğit Kürd gençlerinden  bir çoğu yere yıkıldı.  Dulkadir  ordusundan bir grupla onlara destek veren  ulufeci Türkler, direniş gösteremeyip  yüz çevirdiler. O sırada  bu hakir  fakir, Kürdistan ileri  gelen beyleriyle, özellikle  sol kanattan   Şeref Bey, sağ kanattan  Melik Halil  ve diğer beyler ile ‘Şu  an durmak  mümkün değildir,  Pir Hüseyin Bey’e ve  sol  kanattaki   askerlere  yardıma   yetişmek gereklidir’ diye karara vardık.  Bir  anda  adı geçen beyler   sol kanatta yönelip intikam  kılıcını çektiler ve  bir  anda   alçak   düşman topluluğuna   yetiştiler.  İki taraf arasında   üzün bir savaş oldu.  Kürdistan  yiğit  gençleri   gayret edip  düşmanı   oradan  kaldırdılar……………..   düşman  Mardin’e  doğru  kaçtı…”(İdrisi Bedlisi, Selim Şahname,  s.279-280)

 

Hasan Rumlu’da   bu çatışmadan  söz ediyor ve  Karahan Ustaclu’nun  bu  savaşta   öldürülmesinden  sonra    Kızılbaş  Ordusunun   yenilgi aldığını ve  Diyabakır’ın  Osmanlıların  eline geçtiğini yazıyor.(Hasan Rumlu,  age, sayfa  185)

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.