بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 12 Gul 2013

Türkiye’de iki tane büyük sorun vardir; birisi Kemalizm, ikincisi de Apoculuktur. Ikisi de gericidir, ikisi de diktatörlüktür. Ikisi de putperestliktir. Bir yandan Atatürk kendisini putla$tirmi$, öbür yandan Apo kendisini putla$tirmi$. Ikisi de zararlidir, faydali degildir. Dolayisiyla ikisinin de Türkiye’de a$ilmasi gerekir.

En kötüsü ikisi de ajandir. Atatürk bir Yahudi ajanidir, Apo’da bir Türk ajanidir. Ikisinin pratigi de ajanliktir. Bu cok aciktir fazla bilgili olmaya gerek yok. Atatürk ve Apo’nun dü$ünce ve pratigine bakilirsa bunlarin bir ajan oldugu kolaylikla anla$ilir. Atatürk Islam’a ve Müslümanlara kar$i sava$mi$, komunizme kar$i sava$mi$tir, ve diktatörlügüne engel olan herkesi ortadan kaldirmi$tir. Apo da devrimcilere ve Kürt milliyetcilerine kar$i sava$mi$, ve diktatörlügüne engel olan herkesi ortadan kaldirmi$tir. Ikisi de katildir cünkü bircok sucsuz insan öldürmü$lerdir. Ikisi de bencildir, sadece kendilerini dü$ünüyorlar, sadece diktatörlüklerini dü$ünüyorlar. Bunlar halki dü$ünmüyorlar ve halka bir faydalari yok. Türkler Kemalizm’den, Kürtler de Apoculuktan kesinlikle kopmalidir, ayrilmalidir.

Bunlara en dogru ve en güzel alternatif $üphesiz devrimci Islam’dir. En iyi din ve ya$ama bicimi devrimci Islam’dir. En iyi ideoloji devrimci Islam’dir. Iran’da 1979’da oldugu gibi Türkiye’de de bir Islam devrimi gereklidir. Türkiye’deki insanlarin büyük cogunlugu Islam’a inanan Müslümanlardir ve Müslümanlar Islam’a göre ya$amalilar, Kemalizm veya Apoculuga göre degil. Türkiye’de büyük bir devrim potansiyeli vardir, ama sol devrim degil islami devrim potansiyeli. Kemalizm ve Apoculuk yanli$ ideolojiler ve ya$am tarzlaridir. Insanlarin bunlara isyan etmesi ve devrimci Islam’a geri dönmesi gerekir. Herkesin Kemalizm ve Apoculuktan uzak durmasi ve Islam’a yakla$masi gerekir cünkü en iyisi ve en dogrusu budur. Bunun icin cali$mak gerekir, Türkiye’de bir Islam devrimi icin cali$mak gerekir. Halki gerici Kemalizm ve Apoculuk hakkinda aydinlatmak ve bilgilendirmek gerekir, bunlarin halkin cikarlarini gözetmeyen ajanlar oldugunu halka söylemek gerekir.

Saygilar

 Asker ve sivil bürokrasi diktası Kemalizm:   Son Osmanlı subayları gibi gibi Mustafa Kemal de Osmanlıyı kurtarma heveslisi bir gelenekten geliyordu. Padişahın yetkilerinin sınırlandırıldığı ve göstermelik bir düzeye çekildiği Anayasal monarşi bu açıdan biçilmiş kaftandı ..Teşkilat-ı Mahsusa kadrolarından gelip Kemalist rejimde bakanlığa başbakanlığa cumhurbaşkanlığına kadar yükselen hayli kabarık bir liste varç   I. Dünya Savaşının öncesinde arzulanan ve yaşananlar da bu yöndeydi. Ne var ki Osmanlı’nın savaştan yenik çıkması ve başkenti olan İstanbul’un işgal edilmesi durumu değiştirdi. Mustafa Kemal ekibinin ister istemez saltanatı dışlayan bir çözüm arayışına girişmesini beraberinde getirdi. ve Osmanlıyı yeniden inşa etmenin tek yolu, saltanatın tasfiye edilmesinden, monarşiye son verilmesinden ve dolayısıyla cumhuriyetten geçiyordu. Gerçektende Atatürk'ün Nutuk kitabına basitçe bir göz atılırsa, Erdoğan'ın şimdi yaptığı alavere dalaverelerin benzerlerinin, o zamanın çeteler örgütlenmesini yapan M. Kemal'de görürüz. M. Kemal bir İngiliz görevlisi olarak Anadolu'ya gitti. Fırsatları uygun bulduğu an kendi çıkarları için çalışmaya başladı. AKP rejimi dünyanın yeni patronu ABD tarafından lanse edildi. Şimdi Erdoğan, Irak petrollerine el koymanın şartlarını görünce, M. Kemal gibi Makyavelistlik yaparak, Kürdistan - Kürtler gibi kelimeler kullanmaya başladı. Petrol dollarlarını görünce görev sahasının biraz dışına çıkan AKP büyük patrondan ihtarlar almaya başladı. ABD, Türkiye'ye yeni bir vali arama peşindedir.   I. Meclis’in açılış töreninin nasıl yapılacağı ve tüm yurtta kutlamaların nasıl yapılması gerektiği bizzat M. Kemal tarafından bir bildiriyle açıklanmıştı. Buna göre, “vatanın istiklali, yüce Hilafet ve Saltanat makamının kurtarılması” görevini yapacak olan Meclis’in açılışı için bilinçli olarak Cuma günü tespit edilmişti. Tüm vekillerle birlikte Cuma namazı kılınarak Kur’an okutulacak ve onun “nurundan feyz alınacak”tı. Ardından “Sakal-ı Şerif” ve “Sancak-ı Şerif” alınarak Meclise gidilecek, Meclis kapısında dualar okunarak kurban kesilecekti. Meclis’in açılacağı güne kadar her ilde hatim indirilecek, “Halifemiz, Padişah efendimizin yüce varlıklarının, şanlı ülkesinin ve bütün tebaasının bir an önce kurtulmaları” için dualar okunacak, vaazlar verilecekti. Tüm bunlar harfiyen yerine getirildi... Benzer dini törenler, İslam dinine atıflar vb. ilerleyen yıllarda da devam edecekti. Oysa 1908’de II. Meşrutiyet Meclisi açılırken bu tür dini törenlerin hiçbiri sözkonusu olmamış, övgüler Hilafet ve Saltanat makamına değil, Anayasaya yapılmıştı. Cumhuriyetin ilanından bir ay önce Mustafa Kemal’in kurduğu Halk Fırkasının program niteliğindeki dokuz maddelik bildirisinin ikinci maddesinde, “Hilafetin en yüksek dini makam olarak korunacağı” yazılıydı. Bu madde 1927 yılına kadar değiştirilmedi. Laiklik ilkesinin çok daha sonraları icat edildiğinin en bariz göstergesi, 3 Mart 1924’de halifelik kaldırılmış olmasına rağmen, Nisan ayında yürürlüğe giren 1924 Anayasasının ikinci maddesinde “Türkiye Devletinin dini İslamdır” ibaresinin yer alıyor oluşudur. Üstelik bu madde 1928’e kadar yürürlükte kalmıştır! Halifeliği kaldıran düzenlemeyle birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş, din eğitimi ya da dinsel temellere göre eğitim veren gayri resmi okullar kapatılıp resmi imam-hatip liseleri kurulmuş, din dersleri resmi devlet okullarında da zorunlu ders olarak verilmeye başlanmıştı. Böylelikle gerek din eğitimi, gerekse de dini ibadetler devletin denetimi altına alınarak resmileşiyordu. Bu durum anayasal bir devlet dininin varlığıyla da birleşince, kesinlikle laik olmayan bir devlet anlamına geliyordu. TC’de ortaya çıkan bu durum aslında Osmanlı’nın son döneminde oluştuğu şekliyle devletin dinsel alan üzerindeki egemenliğinin devam ettiği anlamına geliyordu.  Şimdiki AKP sisteminin bir benzerini, TC nin kuruluş döneminde görüyoruz. M. Kemal, TC yi, Kürtleri bu şekilde kandırarak kurmuştur. Kafirlere karşı Müslümanların birliği teması, M. Kemal tarafından kullanılmıştır. Atatürk, cahil kitleleri kandırmak için, halka hilafeti ve padişahlığı koruyacağız diye hitap etmiştir. Esas amaç olan TC kurma hedefi açıkça belirtilseydi hiç bir Kürt onu desteklemeyecek ve TC kurulamayacaktı! Erdoğan'ın burada ki Kürdistan veya Kürt halkına yönelik sözlü değinmeleri tamamıyla Kemalistlerin 1920 lerdeki hareketlerine göndermedir. Yani sahtedir. TC yönetimi, Kürtleri içtenlikle kabul ve ciddi anlamda değer verseydi, Türkiye'de şimdi resmi bir Kürt otonomisinin olması gerekirdi. Çünkü Kemalistler 90 sene evel bunu, liderlerinin, tanrı diye taptıkları Atatürk'ün ağzından defalarca  kere vaat etmişlerdir. 2 yıl boyunca BMM tutanaklarına geçen, Kemal'in nutuk kitabında vurgulanan bu otonomi nerde kaldı? Bu anlamda ilk kurulan meclisin adı  BMM yani  T  siz olarak lanse edilmiş, Kürdistan otonomisi gerçek olacakmış imajı verilmiştir. Muhalefete göz açtırılmadığı, farklı siyasal parti kurmanın yasak olduğu, söz, basın ve örgütlenme özgürlüğünün bulunmadığı koşullarda huzursuzluk kendisini geleneksel kanalların dışında ifade edemez hale gelir. İşte daha TC’nin kuruluşundan itibaren yaşanan da tam bu olmuştur. Çeşitli iç isyanların ve en önemlisi de Şeyh Sait’in önderlik ettiği Kürt isyanının İslami motifleri de içinde barındırmasının nedenlerinden biri bu idi. Geleneksel dini toplanma yerlerinde giderek yükselen huzursuzluğun dışa vurulması, devlet tarafından uygulanan baskının daha da artmasına yol açmış, Takrir-i Sükûn yasası ve İstiklal Mahkemeleriyle bir terör dönemi başlamış idi.   Atatürk’ün başta  Kürdleri ve diğer halkları sistem içinde eritmeye çalışırken ileri sürdüğü Turk İslam kardeşliği, misakı milli, sınırların değişmezliği, ortak vatanda, ortak paydalarda beraber yaşama dair argümanlar -ne yazık ki- bugün Kürd siyasiler tarafından dile getirilerek devlet olma şansı bir daha ertelenmektedir.   Her Kuzeyli Kürd, Türk dilinde eğitim görmektedir, Kürdlerin yüzde doksanı Türk dilini bilmekte, yarısından fazlası sosyal yaşamda Türkçe konuşmaktadır. Bunun ismi Türkçeleşmektir. Son yetmiş yılda doğan Kuzeyli Kürdün yüzde doksan dokuzunun ismi Kürtçe değildir, yüzde yüzünün soy ismi Türkçedir.  

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.