بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 25 Gul 2012

Rojev - Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Derneği (Ekopolitik) adlı Türk düşünce kuruluşu Almanya'nın Köln kentinde Cuma günü Kürt diasporasını hedefleyen bir toplantı düzenliyor. ''Türkiye'nin Büyük Çatısı / Almanya Çalıştayı'' adı altında yapılan toplantıya çok sayıda tanınmış Kürt ve Türk şahsiyet ile kurum temsilcisi davet edildi. Ancak sözkonusu toplantı Kürt medyasında yer bulmadı.

Son günlerde sıkça Türk medyasında tartışılan toplantının tanıtım metninde bolca "Türkiye'nin Büyük Çatısı" ‚''ortak vatan Türkiye Cumhuriyeti'' ve ''Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşları'' gibi kavramların kullanılması dikkat çekiyor.

Toplantının tanıtım tekstinde yapılan açıklamada; ''Bölgesel ve diaspora perspektifinden yoksun çözüm arayışlarının bir noktadan sonra gerçekçiliğini kaybedeceği, benzer çalışmalara olan ihtiyacın daha da belirgin hale geleceği'' vurgulanıyor. Ekopolitik'in, ''Almanya örneği üzerinden, Kürt Sorunu'nun Avrupa'daki yansımalarını tespit edebilmek ve yaşanan sorunlara çözüm arayışı için elverişli zemini hazırlamak amacıyla, "Büyük Çatı" çalışmalarını "Almanya Çalıştayı" ile devam ettireceği ifade ediliyor.

Çalıştayın temel gayelerinden birinin ''oluşmakta olan Kürt diasporasının saik ve amaçlarının anlaşılması'' olduğuna dikkat çekilen açıklamada Ekopolitik'in"çekirdek ekibi" olan aydınların yanı sıra, göçmen grupları temsil kabiliyetine sahip sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile aydınların katılımı'' olduğu vurgulanıyor.

Toplantıda oturumlar dışa kapalı olacak ve yuvarlak masa formatında gerçekleştirilecek. Duyuruya göre katılımcı ve gözlemciler politik tavırdan uzak samimi insani duygu ve düşüncelerini ifade edecek!

Toplantının organizesini Ekopoltik'in de danışmanı olan özel savaş uzmanı psikolog Prof. Dr. Vamık Volkan yürütüyor.

KÜRT DAVETLİLER

Toplantıya davet edilen Kürtlerden kimi isimler şöyle:

Navend (Kürt Araştırmaları Merkezi) Başkanı Metin İncesu, gazeteci Günay Aslan, Barış Meclisi Üyesi Mehmet Şahin, avukat Mahmut Şakar, Alman Sol Parti Eski Milletvekilleri Ali Atalan ve Hamidiye Akbayır, Seyit Rıza'nın Torunu Rüstem Polat, Zaman gazetesi muhabiri Şengül Şenol, Musa Anter'in Oğlu Anter Anter ...

Toplantıya Türkiye ve Kürdistan'dan davet edilenler listesinde ismi geçenler arasında da Hak-Par Genel Başkanı Bayram Bozyel, Liberal Kürt Aydınlar Platformu Başkanı Turan Sarıtemur, DEP Eski milletvekili Sedat Yurttaş yer alıyor.

Toplantı ile ilgili Türk medyası yoğun duyurular yaparken, aralarında gazetecilerinde olduğu Kürt davetlilerin toplantıya ilişkin açıklama yapmaması dikkat çekti.

Toplantıya ilişkin Perşembe günkü nushasında bir haber yapan Akşam gazetesi ise toplantıya Kürt tarafından katılacaklar arasında Mahmut Şakar, Bayram Bozyel ve Anter Anter ile Dersim Cemaati adlı bir kurumun başkanı olduğu iddia edilen Nijat Bakış'ın katılacağını duyurdu.

Toplantıya Türk tarafından da çoğu Almanya'daki İslami kurumların temsilcilerinin katılması dikkat çekiyor. Öte yandan Fettullahçılara yakın olması parti içinde tartışmalara yol açan Yeşiller Partisi Eş Genel Başkanı Cem Özdemir ile yine aynı gruba yakınlığı ile tanınan NRW milletvekilli Arif Ünal'ın ismi de katılımcılar arasında geçiyor.

Dikkat çeken ilginç bir diğer nokta ise Almanya'da güçlü örgütlülüğü ile bilinen Alevi Federasyonunun davetli listesinde olmaması.

HAZIRLIK KOMİTESİ ESKİ MHP VE ASKERLER

Toplantının hazırlık komitesi de ilginç isimlerden oluşuyor. Başbakanlığa bağlı 'Politik Psikoloji Merkezi' projesi kurucusu, Eski Özel Harp Dairesi elemanı ve MGK danışmanı Prof. Dr. Vamık Volkan dışında, Eski MHP militanı ve askeri istihbarat elemanı Şefik Kantar, Eski Binbaşı A. Tarık Çelenk, MHP eski militanı ve Türk Federasyonu Başkanı Musa Serdar Çelebi de toplantının hazırlık komitesinde yer alıyor.

MÜZAKERE KONULARI

Toplantıda katılımcılarla müzakere edilecek konular da şöyle sıralanıyor:

• Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşları kendi aralarında yaşadıkları aidiyet ve kimlik sorunlarını tanımlarken neleri önceliyor?

• Farklı unsurlar arasında müşterek bir kimlik algısı var mı?

• Kendi kültürel kimliklerinin devamı konusunda müşterek çabaları yeterli mi?

• Türkiye'de yaşanan siyasal gelişme ve süreçler Avrupa'daki Türk vatandaşlarını nasıl etkiliyor?

• Avrupa'daki grupların içinde yaşadıkları yabancı toplumla kurduğu ilişkilerde Türkiye'den miras kalan sorunların rolü nedir?

• Farklı bir perspektifle, Türkiye dışında yaşayanların kimlik sorunlarına yaklaşımı ve çözüm önerileri nelerdir?

• İçinde yaşadıkları Alman toplumuna sağlıklı bir entegrasyon için Almanya ve Türkiye devletlerinden beklentileri neler olabilir?

• Ortak vatanları olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, kendi ve sonraki kuşaklarının gelecek tasarımındaki yeri nedir?

kaynak:
http://rojevakurdistan.com/index.php/rojevden/5535-tuerkiyenin-bueyuek-cats-kuert-diasporasna-el-atyor-

Köln - Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Derneği (Ekopolitik) adlı Türk düşünce kuruluşunun Almanya'nın Köln kentinde Kürt diasporasını hedefleyen ve ''Türkiye'nin Büyük Çatısı / Almanya Çalıştayı'' adı altında yapılan toplantıya katılacaklar arasında adı geçen Memo Şahin ''Türkiye'nin Büyük Çatısı toplantısına katılmayı kendime hakaret sayarım'' dedi.  Mamo Şahin dışında toplantıya katılacaklar listesinde adı geçen Kürt şahiyetlerden şimdiye dek bir tepki gelmedi. Rojeva Kürdistan'da yayınlanan haber üzerine bir açıklama yapan Şahin; ''toplantıya davet edilenler listesinde adım geçiyor. Bu toplantıya katılmam sözkonusu değildir'' diyerek, ''amacı Türkiye'nin delik çatısına Kürtleri yama yapma olan bu tür toplantılara katılmayı kendine ve uğruna mücadele verdiği değerlere hakaret sayacağını'' ifade etti: Memo Şahin'in açıklaması şöyle:  ''Kürt Kamuoyuna! 25-27 Mayıs tarihlerinde „Türkiye'nin Büyük Çatısı" adı altında Köln'de yapılacak olan toplantıya davet edilenler listesinde adım geçiyor. Bu toplantıya katılmam sözkonusu değildir. „Türkiye'nin Çatısı" Kürdistan'da hep delik kaldı. Yağmur ve kar yağdı, Kürt ıslandı. O deliklerden atılan bombalarlarla Roboski'de çocuk ve gençler katledildi. Amacı Türkiye'nin çatısında delikler açmak, Kürtlere kan ve gözyaşı dışında başka bir şey getirmeyen o çatıyı yıkmak ve onun yerine nötr bir çatı altında tam hak eşitliğine dayalı ortak bir yaşamı gerçekleştirmek, bu olmuyorsa çatıları birbirinden ayırmak gibi bir çaba içinde olan birinin ''Türkiye'nin Büyük Çatısı / Almanya Çalıştayı'' adı altında düzenlenen böylesi bir toplantıya katılması düşünülemez. Yine amacı 2012 yılında bile Türkiye'nin delik çatısına Kürtleri yama yapma, o delikleri Kürtler eliyle kapatma olan bu tür toplantılara katılmam sözkonusu değildir; bunu kendime ve uğruna mücadele verdiğim değerlere hakaret sayarım. Mehmet Şahin''

TBÇ > Türkiye'nin Büyük Çatısı   TBÇ: “Demokratikleşme”ye Doğru Ülkesel Çekirdek Ekip Toplantısı   Share on facebook Share on twitter Share on google Share on live Share on myspace Share on favorites Ekopolitik, farklı kesimlerden isimleri ülkemiz meselelerini konuşmak ve çözüm önerilerinin paylaşımını sağlamak amacıyla 2009 yılı Ocak ayında düzenlediği “Türkiye’nin Büyük Çatısı: Ortak Aidiyet” çalıştayı ile başlattığı TBÇ toplantılarını bugüne kadar gerçekleştirdiği 20’yi aşkın toplantı ile devam ettirmiştir. Bu toplantıların bir sürece dönüşmesi amacıyla Ekopolitik, toplantı katılımcılarının arasından “Ülkesel Çekirdek Ekip” adını verdiği bir grup oluşturarak bu grup ile periyodik olarak bir araya gelmiştir. Bu çalışmalar, Politik Psikoloji disiplininin ilkeleri çerçevesinde ve bu alanda dünya çapında bir isim olan Prof. Vamık Volkan’ın danışmanlığında Ekopolitik yöneticileri ve Ekopolitik genç ekibinin katkılarıyla sürdürülmüştür. Ülkesel Çekirdek Ekip toplantılarına paralel olarak ülkemiz meselelerinin yerelde nasıl yansımalar bulduğunu izlemek üzere Ekopolitik, genç ekibinin katkılarıyla Mersin, Hakkari, Malatya, Van ve Siirt’te de benzer toplantılar organize ederek Ülkesel Çekirdek Ekip mensuplarıyla yereldeki sivil toplum temsilcilerini, kanaat önderlerini bir araya getirdi. Bu toplantılar ülkede ve yerelde yaşanan meseleleri farklı kesimleri temsil eden katılımcıların konuları ele alarak, çözüm önerilerini sunmalarını sağladı. “Türkiye’nin Büyük Çatısı” toplantılarına paralel olarak Ekopolitik, 2008 yılında ilkini gerçekleştirdiği Irak Çalıştayı’nın ikincisini 28-29 Mayıs 2011 tarihlerinde Erbil’de gerçekleştirdi. Bu çalıştayda Kuzey Irak’ın farklı kesimlerinden ve Ekopolitik Ülkesel Çekirdek Ekibinden isimlerin bir araya gelerek Kuzey Irak-Türkiye ilişkilerini müzakere etmeleri sağlandı. Aynı doğrultuda Ekopolitik, Haziran 2009’daLefkoşa-KKTC’de ilkini gerçekleştirdiği “Gizli Kuşatılmışlık”: Kuzey Kıbrıs Çalıştayı’nın ikincisini 28 Haziran 2011’de bu kez de Girne-KKTC’de “Gizli Kuşatılmışlık”: Kuzey Kıbrıs Çalıştayı II – Girne Durağı başlığı altında gerçekleştirdi. Ülkesel Çekirdek Ekip katılımcılarıyla Kıbrıs’ın farklı kesimlerinden gelen isimlerin bir araya gelerek Kuzey Kıbrıs-Türkiye ilişkilerinin ele alınmasını sağlandı. Ekopolitik Kuzey Kıbrıs ve Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği çalışmaları ve 12 Haziran’da gerçekleşen seçim ve seçim sonrasında yaşanan sorunları Ülkesel Çekirdek Ekip mensuplarıyla 13 Temmuz 2011 tarihinde Prof. Vamık Volkan’ın yönetiminde düzenlediği ve aşağıda sıralanan müzakere konuları odaklı bir durum değerlendirmesi yaptığı Türkiye’nin Büyük Çatısı:“Demokratikleşme”ye Doğru Ülkesel Çekirdek Ekip Toplantısı ile ülkemizdeki barış, hoşgörü ve diyalog ortamının güçlendirilmesi amacına matuf toplantılar zincirine değerli bir halka daha eklemiş olmanın mutluluğunu yaşamaktadır. Toplantıda üzerinde durulan ana müzakere konuları ve toplantı katılımcıları aşağıdaki gibidir: • Ekopolitik’in Kuzey Irak’ta (28-29 Mayıs 2011) ve Kıbrıs’ta (28 Haziran 2011) gerçekleştirdiği çalıştayların “Türkiye’nin Büyük Çatısı” sürecine ne gibi katkıları olabilir? • 12 Haziran seçim sonuçlarının “Türkiye’nin Büyük Çatısı” sürecine ve açılım konseptine ne gibi yansımaları olabilir? • TBÇ süreci ve toplantılarının bundan sonraki adımlarının yerelde ve genelde değerlendirilerek planlanması • Söz konusu ilk adımların Track I (siyasi kanallar) ile ne tür bir kontekste paylaşımının gerçekleşebileceği ve uygulamada süreçlerin ne tarz bir takibatının yapılabileceği yönünde yolların araştırılması • Yeni “dağdan inme”lerin toplumsal koşullarının oluşturulması noktasında yapılabilecekler ve toplumsal mutabakat doğuracak “dağdan inme ritüelleri”nin geliştirilmesi • Çalışmaların kamuoyu ve medya ile paylaşımı noktasında doğru adımların planlanması • Ekopolitik’in Dr. Ayla Yazıcı rehberliğinde 30 Haziran -7 Temmuz tarihleri arasında Hakkari’de 300’e yakın aile ile bire bir derinlemesine mülakat yöntemiyle gerçekleştirdiği ankete ilişkin ilk gözlem ve değerlendirmelerin paylaşılması Katılımcılar: • Vamık Volkan (Moderatör) • Tarık Çelenk (Ekopolitik Genel Koordinatörü) • Ayla Yazıcı (Psikiyatrist) • Cengiz Kapmaz (Gazeteci) • Cevat Öneş (Eski MİT Müsteşar Yardımcısı) • Gamze Güngörmüş Kona (Akademisyen, Yazar) • Güven Hızarcı (İstanbul Alperen Ocakları İl Başkanı) • Halit Yalçın (Gazeteci, Yazar) • İdris Ağacanoğlu (Hakkari ÂTİ Gençlik Derneği Genel Koordinatörü) • İrfan Dündar (Avukat) • Mete Yarar (Emekli Asker) • Muhsin Kızılkaya (Yazar) • Murat Belge (Akademisyen) • Murat Sofuoğlu (Ekopolitik Direktörü) • Musa Serdar Çelebi (Avrupa Türk İslam Federasyonu Onursal Bşk.) • Osman Bostan (Siyaset Bilimci) • Ömer Laçiner (Yazar) • Raif Türk (İşadamı) • Selim Okçuoğlu (Avukat) • Şefik Kantar (Yazar) • Ümit Fırat (Yazar) • Yasmina Lokmanoğlu (Mersin Belediyesi Meclis Üyesi) Aşağıdaki satırlarda, söz konusu toplantıda katılımcılar tarafından ortaya konan görüş ve önerilerden kısa özetler yer almaktadır. Burada yer alan ifadeler, konuşmacıların kendilerine ait olup Ekopolitik’in görüş ve önerilerini hiçbir şekilde yansıtmamakta ve Ekopolitik açısından hiçbir bağlayıcılık taşımamaktadır. BİRİNCİ OTURUM(MÜZAKERELERE GİRİŞ) Tarık Çelenk: Ekopolitik olarak toplumu daha iyi anlamak için politik psikoloji disiplinine başvurduk. Bu bağlamda çalışmalarımızı zıtlıklar üzerine kurguladık ve yine bu doğrultuda yürüttük. Bu toplantıda da sorunlarımızı anlamaya çalışacağız. Murat Sofuoğlu: Biz Türkiye’nin Büyük Çatısı için oluşturulmuş ağacın gövdesiyiz ve dallarımız da gittikçe büyüyerek yayılıyor. Ağaç için çalışmalarımıza seçimlere kadar ara verdik, ancak bu süreç içerisinde yurtdışında iki ayrı çalıştay düzenledik. Erbil’de yaptığımız çalıştayda Kuzey Irak/Irak Kürdistanı/ Musul Vilayeti’nin siyasi ve sivil inisiyatiflerinden çeşitli isimler biraraya geldiler ve netice olarak Türkiye’nin kendi Kürt Sorunu’na bir çözüm bulmadan, Kuzey Irak ile ilişkilerinde istikrar yakalayamayacağı vurgusu yapıldı. Aynı şekilde Kıbrıs’ta 28 Haziran’da bir toplantı yaptık ve Kuzey Kıbrıs toplumu ile Türkiye toplumu arasındaki sorunların içeriğine ve çözüm olanaklarına değindik. Bugün burada meclisi boykot atmosferinde Ekopolitik’in çalışmalarını analiz etmek için toplandık. Biz konu hakkındaki hakiki insanlarla toplanmayı Ekopolitik misyonu için daha uygun bulduk ve soruna gayrı resmi bir çözüm bulmak ve bir diyalog oluşturmak için bir araya geldik. Vamık Volkan: Burada tek bir rolüm var, o da diyaloğa yardım etmek. Ağaç modelimiz için buradaki akil insanlar ağacın gövdesini oluştururken, ağacın dalları da Ekopolitik’in toplantıları ve bu toplantılardan çıkan mesajlar ve raporlardan meydana gelmektedir. Çekirdek grup, bu modelde en önemli gruptur, zira sürecin beynidir. Bugün buradaki sorularımız; “sürecin neresindeyiz; gitgide yayılan dalları nasıl yöneteceğiz ve büyüteceğiz şeklinde” tezahür etmektedir. Cevat Öneş: Türkiye Devleti’nin, Kürt Sorunu’nu çözmede kesinlikle yetersiz olması, aynı zamanda Kürt Sorunu’nun Türk demokrasisinin önündeki en büyük engel olması ve yine Türk siyasetinin demokrasi meselesindeki yetersizliği üzerine Ekopolitik ile çalışmaya gönül verdim. Mesele ancak STK’ların siyasi otoriteler üzerine uygulayacağı yoğun iradesi ve baskısıyla çözümlenebilir. Bu sorun derin ve acılı neticeler doğurmuştur; çözüm de ancak tanıma, paylaşma ve yaşanılan travmaların ortaya çıkarılmasıyla oluşturulacak bir diyalog ile bulunabilir. Buradaki mesele devlet ve halk arasındaki meseledir ve amacımız siyasete baskı uygulamak olmalıdır. Silahlı eylemlerin durdurulması konusunda basın açıklaması yapılmalıdır. STK’lar ortak akıl ile birleşmeli ve siyasete konu hakkında daha kararlı ve tutarlı davranmaları yönünde destek vermelidir. Raif Türk: Kürtlerin haklı taleplerinin karşılanmasının şiddeti sona erdireceğini düşünüyorum. Böylece Türkiye’nin demokratikleşmesinin önü de açılacaktır. Alaattin Ayhan: Hakkari çalışması bizler için iyi bir tecrübe oldu. Yaklaşık 15-16 kişi ile görüştüm ve benim bizzat 1990’larda yaşadığım travmaların hala devam ettiğini açık ve net bir şekilde gözlemledim. Köyünden zorla çıkarılmış, hayvanları ve evleri yakılmış ve telef olmuş, pir ü perişan halde yaşayan aileleri gördüm. Görüştüğüm bu insanların “ölümü istediklerini” kulaklarımla duydum ve çok etkilendim. Şafi Çelik: Hakkari’deki mahalleye bir Türk’ün girmesi hiç de kolay değildi zira onlar için Türk demek Devlet demekti. Her ailenin kayıpları vardı, eksik aile bireyleri vardı. Fark ettim ki hiç kimse dağa gidişi bir pişmanlık olarak anlatmıyor, aksine gurur duyuyor. Enteresan olarak birçok çocuğun isminin ‘devlet’ olduğunu gözlemledim (devlet Kürtçe’de zenginlik ve talih anlamlarına geliyor). Ancak Devlet dağa çıktığında ismini değiştiriyor. Görüştüğüm ailelerin acılarını yansıtmak istediklerini ve “PKK” için o olmasa devlet bizi mahvederdi” algısıyla yaşadıklarını gördüm. Ayla Yazıcı: Biz Hakkari’ye ikinci defa gidiyoruz. İlkinde bu projeyi Kürtçe bilen gönüllü psikologlar ile gerçekleştirdik. Amacımız öncelikli olarak kadınların problemlerinin üzerine eğilmekti. Toplamda 3 toplantı yaptık ve bu toplantıların sonunda gruba bir paranoyanın ve şüpheciliğin hakim olduğunu hissetmeye başladık. Daha önce örneği olan bir çalışma değildi bu ve maalesef iki değerli duygu grup üyelerine hakim olmaya başlamıştı ve projeyi sonlandırmak zorunda kaldık. Sonrasında Ekopolitik ekibi ile çalışmalar başlattık. Gönüllü anket çalışması daha önce yapılan çalışmanın belgelenmesi ve bilimselleştirilmesini sağladı. Psikolojide kalmanın ve oradaki insanları anlama çalışmasının önemi ayan beyan ortaya çıktı. Geçen seneye göre “ümit dolu” bir sürecin başladığı hissediliyor. Halk da birşeylerin başladığına inanıyor. Sürecin tohumu atıldı ve şimdi bunun dikkatli bir şekilde büyütülmesi gerekiyor. Halk henüz güven duygusuyla yaklaşmıyor ancak dediğim gibi psikolojide kalmak sürecin en önemli özelliğidir. Rüveyda Çelenk: Hakkari’de ilk olarak dikkatimi çeken şeyin her yerde gözetleme kulelerinin varlığı oldu. Benim hissettiğim kuşatılmış hissini onların sürekli hissediyor olmasını anlamak zor olmadı. Türkler hakkında öfke hissi tarafından kuşatılmış durumdalar. Kendilerini dinleyenlerin Türk olması gerçeğini anlamakta güçlük çekiyorlardı. Kimisi valiyi tanımıyordu, kimisi de devletin adamı olduğundan varlığını reddediyordu. Özerklik konusunda çok hassalardı, gerilim her yerdeydi. Günlük hayatlarında aksaklıklar vardı ve kendilerini ölü olarak görüyorlardı. Doğu insanı “can derdinde”ydi. Gülsünay Uysal: Hakkari’ye benim ikinci gidişimdi ve Hakkari’den hala dönmedim bana sorarsanız. Ben bir görevim olduğuna inanıyorum ve bu da “insanları anlamak”. En azından dinleyebilirim ve kendimi bir şekilde izah edebilirim diye düşünüyordum giderken. Ancak fark ettim ki Doğu insanında dirençler ve rezervler var. Gitmeden önce neler yapmamız neler yapmamamız gerektiği konusundaki telkinlerin etkisiyle bir çatışma ve baskı ile gittim. Ve maalesef sonuçlarını da tatsız bir şekilde tecrübe ettim. Ben oradaki insanın kardeşini öldürendim, ya da oğlunun intihar etmesine sebep olandım. Keklikpınar mahallesi ki onlar kendilerine Kandil Mahallesi adını vermişlerdi, aralarından dağa gidenler için, partiye gitti şeklinde bahsediyorlardı. Çok kapılar yüzüme kapandı. Doğu’da yerim yoktu, bunu kolaylıkla anladım, zira oryantalistim. Ve kısaca ifade etmek gerekirse “karamsarım”. 3-4 yaşındaki çocuklar bir ellerinde şeker varken diğer ellerine taş alıp bize atıyorlardı. Doğu’daki aile için Türk güzel konuşandı ve iyi yaşayandı, aynı zamanda da baskı ve zulüm yapandı da. “Kan dursun” en çok duyduğum ifade oldu. Asker için bir tepkileri yoktu, oğulları gibi görüyorlardı ancak polisten sevmiyorlardı. Netice olarak ben ancak gözlemlerimi yazabilirim, elimden ancak bu gelir, çözüm acilen bulunmalıdır. Şükran Beklim: Benim anket serüvenim arkadaşlarıma nispeten daha rahattı, bunda Kürtçe konuşuyor olmamın kuşkusuz büyük etkisi vardı. Ancak Kürtçe’den çok karşınızdaki insana güven vermeniz çok daha önemliydi. Anket soruları karşısında tedirginlik duyan ailelerime “bunca acı yaşamışsınız, benim sorularımdan mı korkuyorsunuz” deyince, açıldılar ve rahatlıkla anketlerimi tamamlayabildim. Duyduklarım karşısında kendimi güçlü tutmaya çalışırken, bir yandan da ailelerime aynısını yapmalarını telkin etmeye uğraşıyordum. Oradaki cenazeler bütün Kürtlerin cenazeleriydi. Yapılan savaşı ve verilen mücadeleyi “onur savaşı” olarak görüyorlardı ve Öcalan konusunda liderleri olduğuna dair kesin bir kabul vardı. Bir teyze “acılarım seni üzer” diyerek empatisini dile getirirken, bir amca “ilk defa kendimi bu kadar rahat ifade edebildim” diyerek duygularını dile getirdi. Bizler netice olarak çok şanslıyız, zira acıları bırakıp geri geldik. Ancak bunca acıya rağmen de “barış” kelimesini defaatle duydum. Kandırılmaktan korktukları için savaşmaya hazırlar. Vamık Volkan: Burada 6 adet Hakkari gözlemi dinledik. Şimdi de Çekirdek Ekip’in reaksiyonunu dinleyelim. Ne duydunuz? Yasmina Lokmanoğlu: Benim Mersin’deki tecrübelerimle de sabit olan şey, polisin zaman zaman yapıcı olmaktan ziyade kışkırtıcı yönde hareket edebiliyor olmasıdır. İki toplum için de karşılıklı güvensizlik duygusu soruna engel teşkil ediyor. Cevat Öneş: Burada duyduklarım meslek hayatım boyunca rapor olarak hiç önüme gelmedi. Anlıyorum ki siyasetin dili buradaki psikolojiye yönelik olarak değiştirilmelidir, psikolojik adımlar atılmalıdır. Toplumsal travmalar yaratan sorunlar var. Güvensizliğin kaldırılması ve bu psikolojinin içselleştirilmesi gerekiyor. STK’lar bu bakımdan siyasetin yönteminin değişmesi için çalışmalıdırlar. Problemin psikolojik yönü vurgulanmalıdır. Muhsin Kızılkaya: Kürtlerin Türkleri anlamadaki şansları maalesef Türklerin Kürtleri anlamaları için imkânsız, zira dil faktörü var. Kürtlerden okula gitmiş ve eğitim almış olanlar Türkçe öğreniyor ve Türk milletini anlamada sorun yaşamıyorlar. Türkler Kürtleri maalesef anlamıyor çünkü ne dilini ne de edebiyatını biliyorlar. Bu nedenle de en küçük şeyler anlaşma konusunda engel teşkil ediyor. Kürtler ayrıca bu zamana kadar seslerini ancak ellerine silah aldıktan sonra duyurabilmişler, bu da silahlanmanın onlar için önemini ortaya koymaktadır. Birbirini anlama çalışmaları çatışmalar başlamadan yapılsaydı, daha iyi olurdu. Kürt ve Türk halkı birdir ve ayrılmaları mümkün değildir. Ümit Fırat: Devlete güvensizlik meselesinden bahsediyoruz ancak bu yeni bir şey değildir. Asıl önemli olan güvensizliklerinin altında güvenmek istemelerinin olmalarıdır ve bu istek cevaplanmayınca da güvensizlik “düşmanlaşmaya” dönüşmektedir. Türk toplumunun geneli için de polis ve devlete karşı bir güvensizlik var. Ama şurası bir gerçektir ki, Dilovası’ndaki zehirli bacalar oldukça çözüm olmaz. Aynı şekilde devlet iyi seçilmiş yöneticiler gönderiyor fakat o yönetici elinin altındaki polisi idare edemiyor. Asker için durum daha farklı, asker emir komuta zincirine fazlasıyla bağlı olduğundan, polis gibi inisiyatif kullanamıyor, ayrım buradan kaynaklanıyor. Asker ve devletin görünürlüğü çok eskiden beri var olan bir durumdur. Binaların mimarisi bile aynı korkuyu vermektedir, haşmetli binalar sorgulanamazlar ve korku saçan devleti simgelerler. Yer adları meselesi de çok önemlidir, bütün bunlar güvensizliğe ek olarak “aşağılanmışlık” duygusunu da aşılamaktadır. Halit Yalçın: Hakkari yarı-açık cezaevi gibidir. Tek bir girişi vardır ve orada da polis kontrolü ile geçişler sağlanmaktadır. Her yerde asker vardır ve “gözetleyen gözler” her taraftadır. Bu da Türklere karşı gelişen nefretin de devlet ile bağdaşmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Raif Türk: Hakkari’de yapılan bu görüşmeler çok önemli bir çalışmadır. Bireysel olarak yaşanılanlar yanıltabilir. Göç ettirilen kitle gerçekten önemli bir sorundur. Bu tipler en ümitsiz ve çaresiz ve en yaslı olan kitledir, bu nedenle de çok özenli bir çalışma gerektirmektedir. Barış için önce bu insanlar kazanılmalıdır, mutlu edilmeli ve hayata döndürülmelidirler. Polisin yapısında bir değişim olduğu bir gerçektir, bir iyileşme gözle görünür şekilde yaşanmıştır. 2. OTURUM (MÜZAKERELERİN AÇILIMI) Murat Belge: İki türlü süreç vardır; birinde içinde olmak diğerinde ise dışarıda durarak soruna bir çözüm üretmek şeklindedir. Bu meselenin bir çözüme kavuşması gerekiyor ve bunun nasıl olacağı üzerinde durulmalıdır. Bugün bizi bir araya Kürt Meselesi getirmiştir. Türkiye’nin daha büyük meselesi yok. İki türlü STK çalışmasından Ekopolitik hangisini seçecek? Hem sürecin içinde hem de dışında olabilir mi? Öncelikli olarak tarafsız bir rapor yazmak gerekiyor. STK süreci siyasetten farklı bir süreçtir, kesin planları yoktur. Kendi amacını ne kadar kısıtlar ve öyle tanımlarsa o derece başarılı olur. Bu nedenle çözüm için ilgileneceğimiz sorunu öncelikli olarak kesin ifade edelim. Çözümün bir parçası olma tarzındaki çalışmayı Ekopolitik şu zamana kadar iyi götürdü ve bu şekilde devam da edebilir. Batı’daki kentlere bu meseleler anlatılmalıdır, zira bunca sorun varsa bu toplum sorunlu bir toplum demektir. Hükümet ve devletler buldozer gibi yapılardır, büyük işler yaparlar. Buradaki iş, çok ince bir iştir çünkü elimizdeki obje insan duygularıdır. Bununla ilgilenmesi için hükümetten ya da devletten medet umamazsın ancak devletin gölge etmemesini bekleyebilirsiniz. Netice olarak STK’lar olarak bizler bu meselelerin çözülmesi için yeterli değiliz, ancak bizler olmadan bu meselenin çözümlenmesi de imkânsızdır. Hakkari’deki insanların duyguları değişmeden, Başbakan Erdoğan İmralı’da bir protokol imzalasa ne olur? Bugüne kadar nefret tohumları ekildi ve şuan onlar biçiliyor. Ancak insanın içindeki “iyilik”, barış için zemindir. Cevat Öneş: Çözümün parçası olmak ve çok yayılmamak gerekmektedir. Farklı görüşleri toplumsal tabanda kaynaştırmak gerekmektedir. Daha sonrasında buradan çıkacak sonuçlar ilgili yerlere nakledilmelidir, bunun şekli önemlidir. Türkiye seçimlerle yeni bir sürece girdi, zira toplumsal dinamikler bu durumu tetikledi. Bu dinamiklere cevap veren siyasi bir dinamik maalesef yok. Temel çözümleyici unsur AKP’dir. BDP ve PKK bu süreçte aktör olarak önemlidirler, ancak yetersizdirler. Mahalli çalışmalar Doğu, Batı, Kuzey ve Güney’e kaydırılmalıdır. Kürt Sorunu’nun Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük sorun olduğu kabul edilmelidir, bu konuda hazırlanacak rapor Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına sunulmalıdır. Cengiz Kapmaz: Süreç somutlaştırılmalıdır. Soyut olarak Ekopolitik’in misyonunda ve teorisinde bir sorun yoktur ancak pratiği sorunludur. Demokratik Açılım süreci sırasında Öcalan’ı bu sürecin bir parçası yapmak önemli bir adımdır, bir kazanımdır. Sürecin STK’lar ile kurduğu ilişki en güzel örneği teşkil etmektedir. Zira bu sayede toplumsal kabul sağlanmıştır. Kamuoyu algısı değişmiş, elimize umut vadeden parametreler geçmiştir. Bundan sonraki süreç pratik adımlar atmaktır ancak burada topallıyoruz. Bu süreç içerisinde olumsuz konumda olan üç önemli grup vardır: • Kürt illerinde yaşayan Araplar ve diğer etnisitelerin durumları • Kürt illerinde yaşayıp da AKP’yi destekleyen Kürt grupların durumları • Türk illerinde yaşayan Kürtler Barış Konseyi’nin meclis ortamında kurulmasından yana değilim. İşlevi Türkiye’yi çözüme götürecek olan bu mekanizmanın, yapı itibariyle toplumsal vicdanı oluşturabilecek olan bu oluşumun içerisinde Ekopolitik kesinlikle yer almalıdır. Toplantılar serisine devam edilmeli ve çalışmalar Batı’ya kaydırılmalıdır. İzmir, Balıkesir ve Trabzon’a kaydırılmalı ve eş zamanlı olarak da yapılmalıdır. Vamık Volkan: Hakkari bir laboratuvardır ve neticeleri önemlidir. Dikkatlice değerlendirilmeli ve itinayla kullanılmalıdırlar. Ayrıca Ekopolitik’in bu süreçte yapması gerekenleri ifade etmemiz gelecek çalışmalara olumlu katkılar sunacaktır. Musa Serdar Çelebi: Tarafların birbirini anlaması çok önemlidir. Bu sürecin kısa vadede netice vermesini beklemek faydasızdır, çünkü uzun vadeli bir süreçtir. Bin yıldır beraber yaşadığımız insanlarla bir arada yaşamak istiyoruz ancak “güven yok”. Eskiden gönüllü beraberlik vardı. Aynı şekilde Batı’da yaşayanların da güven sorunu var. Kürtlerin talepleri her noktada dile getirildi. Ancak ana dilde eğitim Batı’da ayrılma talebi olarak algılanmaktadır. Ekopolitik, bu tabloyu gösterebilecek tarzda çalışmalar yapmalıdır. Sadece Kürtlerin istekleri değil, genel istekler yansıtılmalıdır. Yanlış algılamaları ortadan kaldıracak çalışmalar yapılmalıdır. Toplum kan akmasın istiyor, eğer ayrılma isteği olmazsa çözüm bulunabilir. Bölünme ve parçalanma meselenin mihenk taşıdır. Beraber yaşamanın sırrı dikkatli söylemler ve adımlar atmaktır. Ayrışmayı getirecek söylemlere barış isteyenlerin önem vermemesi gerekmektedir. Eskiden bir irtica paranoyası vardı ve o yenildi. Tıpkı onun gibi bölünme-ayrışma paranoyası da zamanla yenilecektir. Gamze Güngörmüş Kona: Ekopolitik benim için bir okuldur. Misyonunda ve ideolojisinde kesinlikle fikirdaş olduğum bu kurumun, yönteminde bir hata var. Siirt, Erbil ve Kıbrıs’taki gözlemlerime göre söylemler bütün toplantılarda aynıydı; acı, hırs ve hınçların üzerine oturmuş bir kamuoyu var. Türklüğe karşı oluşturulmuş sert bir rezerv var, yaşanmış acılar var ve bu acılara merhem olamayız. Çözüm içerisinde yer alan bir STK olarak, milliyetçiliğin en yoğun olduğu iller listelenmeli ve akil insanlar ile toplantılar yapılmalıdır. Mesele bu soruna kesinlikle uzak olan ve önlerine yüksek duvarlar örmüş olan insanlara ulaşmaktır. Ekopolitik, böyle bir kamuoyuna ulaşmada yetersizdir. Devlet büyüklerimiz rapor okumazlar, yapılması gereken devlet büyüğünün kulağına fısıldayacak adamlara ulaşmaktır. Rapor sadece yazanın başarısı oluyor, bu nedenle bir rapor ile hükümet yetkililerine gitmenin faydalı olacağını sanmıyorum. Radikal milliyetçilere gidilmeli ve psikolojik durum onlara anlatılmalıdır. Ekopolitik olarak misyonumuz, milliyetçi kesimlerin inatlarını kırmak ve akil adamlara ulaşmak olmalıdır. Kendi içimizde düştüğümüz yanlılıktan sıyrılmalı ve sadece Kürtlerin sorunlarının tartışıldığı bir platform olmaktan çıkarak, önyargısız objektif ve onurlu olarak tüm kesimlerin haklarının savunulduğu bir yapıya dönüşmeliyiz. Ekopolitik’te duyduğum tek ses, çok sesliliğe dönüştürülmelidir. Ayla Yazıcı: Hakkari’de yaptığımız çalışmayı Batı bölgelerinde yapma konusunda bir ortak akıl şekillendi sanıyorum. Raif Türk: Raporlar okunmayabilir ancak rapor sunmak ve yüzyüze temaslarda bulunmak birarada olmalıdır. Bu görüşmeler diğer bir ifade ile raporlar ile güçlendirilmelidir. Kamuoyu önemlidir, ancak Türkiye’de kamuoyuna liderler şekil vermekteler, bu nedenle öneriler varsa bunlar liderler ile münazara edilmelidir. Mete Yarar: Sorunun çözümlenebilmesi için Türkiye’de siyaset işe girişti. Medya önünde hesaplaşmalar yaşandı. Ekopolitik ancak karıncaya su taşıyabilir diye düşünüyorum. İçerik olarak hepimiz aynı fikirde olsak da yöntemde sıkıntılar olduğu kanısındayım. Buradaki arkadaşların Hakkari gözlemlerini dinlerken, Kürtlerin ne kadar hırpalandığını anladım. Nefretin de yalnızlığın da ne demek olduğunu anladım. Sorunun asıl kaynağında bağcının dövüldüğü bir sorun yaşıyoruz ancak çözüme yol vermiyoruz. Ben son iki senedir Ekopolitik’te bir gelişme görmüyorum. Süreçte bir sıkıntı olmasa da toplumsal olarak yapılan hatalar olduğu kanısındayım. İkna edilmesi gereken yeni bir kesim doğdu; Batı’daki toplum… Bu nedenle sadece Doğu’daki değil, Batı’daki insan da bu süreç içerisinde ikna edilmeli ve güven sağlanmalıdır. Ben dahil herkes kendi grubuna dönüp özeleştiri yapmalıdır. Kürt aydınları önce kendi aralarında mutabakat sağlamalıdır. Kürt halkını ben ikna edemem, onları ancak kendi aydınları ikna edebilecektir. Bu nedenle Batı’ya gelecek olanlar çözümü sağlamayacaklardır. Netice itibariyle her kesim kendi toplumunu ikna etmelidir. Sessizlik hayra alamet değildir, ben konuşmuyorum çünkü vazgeçtim. Bu süreç bir alma-verme meselesi olarak algılandığı sürece çözüm daha da imkânsızlaşacaktır. Bu ülkenin bütün kaynaklarından benim kadar herkes faydalanmalıdır. Bu anlayış her iki topluma da aşılanmalıdır. Herkes istediğini demokratik sınırlar içerisinde yapabilmelidir. Ben talep edilen isteklerin doğru mercilerden istendiğini düşünmüyorum. Çözüm için hızlı gitmek, baskı yapmak ve zorlamak olumsuz neticeler doğuracaktır. Muhsin Kızılkaya: Türk halkının çözümün önünde engel olduğunu sanmıyorum. Kürt halkı da kendi adına konuşma hakkını İmralı’ya teslim etmiştir. Demokratik açılım sürecini herkes başka başka anlıyor. Demokratik açılım bence Öcalan muhataplığı ve sorunun varlığının kabul edilmesidir, devletin Kürt halkına uyguladığı asimilasyon ve baskı politikalarından vazgeçmesidir. Devletin ilk somut adımı bir kanalı Kürtçeye ayırmasıdır. Ardından üniversitelerde Kürtçe enstitüler ve bölümler kurmasıdır. Benzer durumlar çoğaltılabilir. Yöntem olarak üçlü bir önerim var: • Birbirimizi anlamak, • Birbirimizi tanımak, • Müzakerelere başlamak (özellikle devlet bu müzakere fikrine alıştırılmalıdır). Yasmina Lokmanoğlu: Ekopolitik olarak “Türkiye’nin Büyük Çatısı” sürecini yerelin yereline indirmeliyiz. Raporlarımız okunmuyor, programlarımız izlenmiyor. Konuşan biz olmamalıyız, toplumun tabanındaki insanlar konuşmalıdır. Ümit Fırat: Şark vilayetlerindeki toplantılara bilerek katılmadım ki benim varlığım sürece olumsuz katkıda bulunmasın. Fakat Batı’daki toplantılara katıldım ve katılacağım da. Benim önerim, Kürt olmayanlarla Kürtler hakkındaki fikirlerini değiştirecek yönde diyaloglar kurulmalıdır. Topluma değişimin iyi ve sağlıklı bir tecrübe olduğu anlatılmalıdır. Şark’taki toplantılarda, tıpkı Batı’da devletin rahatça eleştirilebildiği gibi, PKK da rahatlıkla eleştirilebilmelidir. PKK camiası kendilerinin de eleştirilebileceğini anlamalıdırlar. Ekopolitik için de, etnik kimliklerden bağımsız çeşit çeşit kimliklerden oluşmuş bağımsız bir oluşum olduğu vurgulanması gerekmektedir. Federasyon ya da özerklik isteminin bölünme isteği olmadığı anlatılmalıdır. Şefik Kantar: Özerklik, federasyon konuşmaları vs. yurtdışında çok daha rahat bir şekilde konuşulabilecek konulardır. Özellikle PKK’nın yurtdışındaki destekçilerinin de katılımının sağlanabileceği bu toplantılar yurtdışında da yapılmalıdır. Ömer Laçiner: Kamuoyu bence değişime hazır. Bunu seçimlerdeki davranışı ile açıkça ortaya koydu. Bundan sonraki süreçte hazırlanacak olan anayasa vs. çalışmalarında siyasetçilerin STK’lar tarafından etkilenmeleri gerekmektedir. Alma-verme üzerine konuşmaları bir yana bırakalım. Hakkari’de bir Türk ile hiç arkadaşlık etmemiş bir nesil büyüyor. Bu insanların problemleri var. Türklerin milliyetçiliği de bir devlet endoktrinasyonudur. Bu bağlamda, bugüne kadarki sorun meselenin bir diyalog zemininde konuşulamamasıdır. Türk milliyetçiliği duyarlılığının yoğun olduğu yerlerde bu meseleler konuşulmalıdır, tartışılmalıdır. Çözümün başarısı gettoların içerisinde yaşayarak değil, aksine gettolaşmanın önüne geçerek, günlük yaşama damgasını vuracak birlikte yaşamanın vurgulanması ve bunun yaşama geçirilmesi ile sabittir. Bu anlamda Ekopolitik Meclis’e ve partilere daha da büyük bir katılım içeren bir bildiri sunmalıdır. Halk halka temasların her çeşidine devam edilmeli ve iç içe geçmeler yaşanmalıdır. İki toplumun tabanı birbirine temas ettirilmelidir. Tarık Çelenk: Bu sürecin daha anlamlı devam etmesi için çeşitli seslere ulaşılmalıdır. Trabzon’daki acı ve seslerinde duyulması sağlanmalıdır. Her iki toplum yüzleştirilmelidir. Vamık Volkan: Evet süreci daha çeşitlendirmemiz gerekir ve kadınları sürece daha çok katmamız gerekmektedir. 3. OTURUM (SONUÇ VE REÇETELER) Selim Okçuoğlu: Kürt Meselesi’nin durumu Ortadoğu’daki dengeleri etkileyecektir bu nedenle bunun uluslararası etkilerinin de görülmesi lazımdır. Kürt Sorunu’nu ya Türkiye çözecek ya da bunu sürece yayacaktır. Demokratik Kürt siyaseti çok elverişsiz bir konumdadır şuanda. Yeni anayasa sürecine giriyoruz fakat BDP bu süreci iyi okuyamamıştır. Ümit Fırat: Hakkari’de anket yapan gençlerin Beşir Atalay’ın yanına çıkarılması ve Hakkari’de yaşadıklarını anlatmaları organize edilmelidir. Cevat Öneş: Ekopolitik farklı görüşteki insanları bir araya getirmeli ve sorunu konuşup nasıl yol alınması gerektiğini tartışmalıdır. Ekopolitik, Cumhurbaşkanı’nın Kürt Sorunu ile ilgilenmesine neden olmuştur. Bu olayı benimsemesini sağlamıştır. İdris Ağacanoğlu: Sheraton toplantısına gelen Muammer Güler, Ekopolitik hakkında olumlu konuşmuştu ve Hakkari’ye bu olumlu görüş fazlasıyla yansıdı. Kürt Sorunu bağlamında olumlu yönleri olmuştur. A. Tarık Çelenk: Toplantıları bu vakitten sonra daha anlamlı bir hale getirmemiz gerekir. Tabana inmemiz gerekir, medya desteğine ve karar alıcılara daha iyi yansıtmamız gerekir. Toplantının son oturumunda reçeteler formatında ortaya konan görüş ve önerileri aşağıdaki şekilde madde başları halinde özetleyebiliriz: REÇETELER • Her şeyden önce özgür düşünce ve ifade özgürlüğü için yasal ortam hazırlanmalı ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. (Travma Yaşayanlar İçin) • Duygu dünyalarına gereken bir siyaset dili gerekmektedir. • Korku veren haşmetli devlet imajından güven veren görünmeyen Devlet imajına geçilmelidir. • Konuşulanları siyaset kurumuna iletmek için bir yöntem/şekil belirlenmelidir. • Ekopolitik, Barış Konseyi’nin içinde yer almalıdır. • Raporlar karar vericilere ziyaretlerle takdim edilmelidir. • Yerelin yereline inerek diyaloglar daha geniş alanlara yayılmalıdır. • Türkiye’nin batısında çalışmalar başlatılmalı ama bu çalışmalarda bu kez Kürtlerin acılarından ziyade Batıdakilerin kaygıları dinlenmeli ve paylaşılmalıdır. • Çekirdek Ekip Toplantıları Belçika ve Almanya diasporası içinde de yapılmalıdır. • Getto grupları içinde iletişim kanalları açılmalıdır. • Kullanımı geçersiz eski referanslar değiştirilmelidir. • Yeni anayasa için manifesto hazırlanmalıdır. • Kürtler Batı’da şehit ailelerini ziyaret etmelidirler. • Batı’ya ana dile saygı anlatılmalıdır. • Toplantılarımızda Polis (Akademisi)’nden de temsilciler bulunmalıdır. • Çekirdek Ekip canlı tutulmalı ve çözüm sürecinin stratejik bir parçası olma misyonu sürdürülmelidir. • Çekirdek Ekip Toplantılarına ilişkin kapsamlı bültenler hazırlanmalı ve gerek basın gerekse diğer kurumlarla mütemadiyen paylaşılmalıdır. • Doğu illerimizde gözlemlenen Mülki idarecilerdeki düzelme halkla birebir temas halinde olan ve devletin görünür yüzünü teşkil eden polislere de yansımalıdır. Sahadaki polise yönelik çalışmalar gerçekleştirilmelidir. • Ekopolitik’in Hakkari’de ailelerle gerçekleştirdiği anket çalışmasının benzeri Batıda başta şehit aileleri olmak üzere milliyetçi hassasiyetleri yüksek olan kesimlerle de yapılmalıdır. • PKK’nın yerelde eleştirilebilir olması sağlanmalıdır. • Devlet toplumu yönlendiriyor; halbuki toplumun Devlet’i yönlendirmesi gerekmektedir. • Benzer tüm sorunlarımız için demokrasi standartlarımızın yükseltilmesi hedef olmalıdır. • Yer ve şahıs isimlerine ilişkin halkın taleplerine uygun düzenlemeler geciktirilmeden yapılmalıdır. Halihazırda üzerinde çalıştığımız toplantı transkripsiyonlarını en kısa sürede yine bu site aracılığıyla Türkiye kamuoyunun ilgi ve bilgisine arz edeceğiz. Toplantıların anlamlı bir terkibe ulaşması ve ortak bir halet-i ruhiyenin arayışı noktasında hepimize hakiki bir istikamet verilebilmesi bir araya gelmelerimizin temel amacıdır.

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.