Öcalan Ve PKK’si Bir Devlet Konseptidir
Ben bu yazıyı, Türk Devlet konsepti Öcalan ve PKK’si tarafından katledilen Değerli Öğretmenim Enver Ata'nın Anısına, ölümünün 25. Yıl döneminde İthaf Ediyorum. Yaklaşık bir yıldır devam eden Ergenekon davası konusunda nihayet Apocu basın, suskunluğunu bozdu. Bunu yaparken, bu konuyla ilgili kim oldukları ‘’meçhul ‘’ olan Zozan Sima ve Nihat Kaya ilk yazıları “Ergenekon PKK’ye ajan sızdırdı mı?’’ başlığı altında yaşanan gerçeklerin somut verilerini hiçe sayarak, PKK tabanını alışık, basit ve kütük görme anlayışıyla manipüle etmeye başladılar bile. Tarihi daha ilk cümlelerinde çarpıtan bu zatlar “Türk devleti PKK'ye karşı son 30 yılda kirli bir özel savaş yürüttü.” diyerek yaşanan tarihin en önemli bir kesimini bilinç altında saman altı yapıyorlar. 30 Yıllık kastedilen zaman dilimi elbetteki, Ergenekon’un ‘’PKK ve Kürdistan’’ etiketi altında Kürt toplumuna karşı büyük bir sinsilikle kırım hareketini adım adım hayata geçirmeye tekabül eden tarihe işaret eder. Ama; bu kirli savaşın tarihi 1979’da başlanmış, 2009’da bugün ortaya çıkan spekülatif bilgilerle sınırlandırılamaz. PKK Olayına 30 Yıllık bir tarihin analiziyle başlamak, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi saflarında yuvalanmış, asıl derin devlet konsepti Ergenekon ve Öcalan ‘’muammasını’’ anlamsız kılar, zaten Gündem Online ve yayın politikasının da hedeflediği amaç budur. Şimdi burada önemli olan, insan olarak olsun, toplum olarak olsun, mağduru olduğumuz tarihi yaşanan ve ortaya çıkan somut verilerle, öğrenme ve algılama niyetimizin olup olmadığını kendi açımızda sorgulamamızdır. Aksi taktirde, ezilen ve bilinç nesneleri çarpıtılmış bir toplumdan gelmenin verdiği dezavantajlardan, genetik olarak sürüleşmiş organik özelliğimizin katkısıyla bizde oluşan ‘’öğrenme ve tartışma’’ yöntemlerinin basit ve bilinçsiz tavırlarından dolayı kendi buruk tarihimizin saf ve aptal kurbanları olmaktan, kendimizi kurtaramayacağımız ve hiçbir zaman özgür insansal bilinç seviyesine çıkamayacağımız ve insanlık tarihinin yürüyüşünde yerimizi alamayacağımızın acı pişmanlığı yıllar sonra, arkamızda bıraktığımız köle neslimizin tarih yazımında geçecektir. Tarih boyu, bugüne kadar insanlığın karşılaştığı bütün insansal medeniyetlerde, insanlığın kaydettiği değer yasası, insanlık ve özgürlük düşüncesini sorgulamayla olmuştur. Bir hayli acı ve kanlı olan bu tarih, sapiensi vicdanıyla sorgulatarak insansal bilinç nesnesine yöneltmiştir. Demek ki, insan olmanın özgür olmanın ilk yasası, insanların vicdanlarını sorgulamasıyla başlar daha yalın ifadeyle kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmamak ilkesini benimsemesiyle başlar. Biz, Kuzey Kürdistan toplumunun halklarının her ferdi az çok kendimize saygımız kalmışsa ve evrenin bir kaosundan doğmuş tabiatta, insan nesnesi olarak kendimizi bulmak istiyorsak ve bunun gururuyla yaşamımıza anlam verip, doğanın bize sunduğu zaman dilimini, insan olarak yaşamak istiyorsak o halde vicdanımızı atacağımız ve yapacağımız her eylemde yanımızda bulundurmak zorundayız. Bütün bu düşüncelerin ışığında artık şunu sorabiliriz; bir tarih anlatımının hangi versiyonuna toplum rağbet etmelidir? PKK, eğer; Öcalan’ın bir eseri olarak vücut bulmuşsa, o zaman öncelikle Ergenekon bağlantısı noktasında Öcalan’ı mercek altına koymamız gerekmiyor mu? Kürdistan halklarına karşı bir tezgah kurulmuşsa bunun öncelikle zeminini yaratan başın ve fikir adamının, kendisini devşirdiği ortamı sorgulamak gerekir. Öcalan nasıl bir atmosferde kendini buluyor? Bu sorgulamayı bizatihi Öcalan’ın da teyit ettiği noktalardan başlayalım. Öncelikle Öcalan’ın da kabul ettiği ilk etaplarda Türk devletine karşı bir duruşu yoktur. Bilakis, yaşama ilk tutkusu, bu devletin kışla kültüründe yoğrulma güdüsüyle başlıyor. Onun için ilk olarak askeri okullarda okumak için başvurular yapıyor. Bu isteğinin kabul edilmediğini, daha sonra sosyalizm’e yöneldiğini belirtse de, bu dönemin önemli bir sürecini atladığını ve anlatmak istemediğini görmekteyiz. O’da, askeri okullara başvurusu kabul edilmeyen Öcalan’ın, neden Ankara’da bulunan Vatan Caddesindeki Komünizme Karşı Fikirler Kulübün de çaycılık yapmasına ve o derneğe kayıtlı olmasına izin veriliyor? Kendiside bir zamanlar Mit’e çalıştığını söyleyen Avni Özgürel, tarihe olan bu tanıklığını yaptığında, Öcalan’ında bunu teyit ettiğini söyledi. Üstelik Öcalan, Avni Özgürel’in bu tanıklığını yalanlamadı. O zaman bu kanıksanmış en önemli somut bir veridir. Doğal olarak, böylesi bir tanıklık iddiadan çıkıyor, gerçek ve doğru bir olay olarak tarihe geçiyor. Böylesi yerlerin Mit’in ve ülkücü camianın adam devşirdiği yerler olduğunu, böylesi yerlere her kesin rastgele alınmadığını, bu atmosferde yaşayan birisinin açıklamalarında görmekteyiz. O halde neden Öcalan’ın askeri okullara alınmadığını, Türk Sömürgeci politikanın kaygılarından anlaşıla bilir. Kürt asıllı insanlardan komutanların çıkmasından çok, bu topluma karşı kullanıla bilecek ajanların çıkması ezen sömürgeci Türk devlet politikası için anlaşılmayacak bir şey değildir. Onun için Öcalan her ne kadar Doğu Perinçek’le yaptığı söyleşi de bu konuda melodram bir çerçeve çiziyorsa da, kamuoyunu sadece olayın ‘’acıklı’’ yönüne ortak ediyor, senaryonun ‘’mutlu’’ yanını kendisine saklı tutuyor. Eğer gazetecilik namusu konuşturulmamış olunsaydı, kamuoyu, olayın bu yönlerini de öğrenemeyecekti. Her sıradan insan bilir ki, devlet istihbarat kurumlarının kurduğu bu tür derneklerde bir insanın, bırakalım iş bulup çaycılık yapması, bu yerlere uğraması bile büyük torpil ve güvenilir biri olarak kabul görmesi gerekir. Demek ki, Öcalan ta 1967-68 Yıllarında güvenilir ajan olarak kabul onayını devlet kurumları tarafından almıştır. Bu halkayı objesine koymayan her analiz, Öcalan ve PKK muamması konusunda yetersiz kalacaktır. PKK türü bir açılımın ilk güdüsü, ilk düşüncesi, devletin bu istihbarat ocaklarında atılmıştır. Bu ocaklarda sadece Öcalan değil, Kürdistan’da ki yoksul aile çocuklarından erdemsiz olanların örneğini M.Ali Ağca, Oral Çelik, ‘’Yeşil’’ Mahmut Yıldırım vb, gibi kişilerin tarihinde de görmekteyiz. Bu ocaklarda devşirilen Kürt asıllı insanların ilk siyasal çevresi nasıl, Türkçü ırkçı camiaysa, Öcalan’ın da ilk siyasal ilişki çevresi bu camiadan ibaret olduğunu Öcalan açıklamalarıyla teyit eder. Necip Fazıl Kısakürek’in seminerlerinde bulunduğu, tutucu Türk İslam sentezi çevrelerle ilişki içinde olduğu, Anıtkabir’in yakınında bulunan subay evlerinde bulunduğunu hatırlatmamıza gerek yoktur. Böylesi ilişki çevresi ve ordu, subay evlerinde Kürtçü sosyalist yetiştirilmediğini bilakis buralarda, Türk sol hareketine ve Kürdistan menşeli oluşumlara karşı kullanılacak piyadeler yetiştirildiğini doğrulayacak, bir hayli kaynak vardır. Bu tarihlerde devletin istihbarat kurumların ajan devşirme ocaklarında hal böyleyken, devlet erkinde durum nedir? Devam edecek……….
Re: Öcalan Ve PKK’si Bir Devlet Konseptidir