بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Aso Zagrosi... on 25 Gul 2010

Kürdistan’da eskiden beri çok kötü/berbat ve mezara gömülmesi gereken bir gelenek oluşmuş.

Bu gelenekte siyasal rakiplerini “ajan“, “hain“ “satılmış“, “A'nın uşağı“ , “Z'nin uşağı“, “CİA, Mosad“ ve “Savak“ ajanları olarak değerlendirme bir habitus hali almıştır.

Her halde dünyada Kürdler kadar “ajan“ üreten bir toplum az bulunur.

Birde Kürdlerde (başka halklardada var) tarihsel bazı Kürd hareketlerinin yenilgilerini, Kürdistan'ın parçalanması gibi tarihsel olaylar ve Kürdistan'da sömürgecilerin statülerini yerleştirmeye çalıştığı dönemlere açıklama getirmek için bazı Kürd çevrelerini “hain“ ve “satılmış“ lar olarak ilan ederek durum açıklaması var.

Örneğin Çaldıran savaşı ve Kürdistan'ın Osmanlı ve Sefewi devletleri arasında bölünmesini açıklamaya çalışırken Kürd hareketi “İdris-i Bedlisi“ adlı “hain“ini bulmuştu.

Ben Kürd yurtsever düşünceleriyle tanıştığım andan itibaren, Kürd siyasal tarihi, Kürd edebiyatı ve Kürd tarihi şahsiyetleri hakkında hiç bir şey bir bilgiye sahip olmaksızın “İdris-i Bedlisi“nin “hain“, “Kürd düşmanı“ ve “Osmanlı uşağı“ olduğunu bilirdim!!!!

İdris-i Bedlisi'nin yaşamı, eserleri, savaş öncesi Kürdlerin konumu ve Çaldıran Savaşı öncesi Betlisi'nin hakkında tek bir kelime bilmeme rağmen onu “hain“ olarak görüyordum.

İdris-i Betlisi hakkında 1994-1995 yıllarında Güney Kürdistan'da İslami Kürdlerin çıkardığı bazı yayınları okuduktan sonra bu “ hainlik olayı“nın bu kadar kolay olmadığı kanatına vardım.

Bedirxan hareketinin yenilgisini “Êzdînşêr“ e bağlıyarak işin içinden çıkmaya çalışıyorduk. Daha sonra “Êzdînşêr“ Osmanlıya karşı daha kapsamlı bir ayaklanma gerçekleştiriğini gördüğümüz zaman bu sefer “Êzdînşêr haini“ “ulusal kahraman“ olabiliyordu.

Bu hareketler ve liderleri hakkında sözkonusu olan bu tespitler yapılırken, hiç ciddi bir araştırma ortada yoktu.

Örneğin Soran Mirliğinin yıkılışını yüzyıllarca Kürd aydınları “Melayê Xetê'nin hainlığına ve fetwasına“ bağladılar. Bugün gelinen aşamada ortaya çıkan bir çok belge tam tersi yönde bilgiler vermektedir.

“Hamidiye Alaylarını“ hâlâ günümüze kadar bir çok Kürd çevresi “hain“, “satılmış“, “Kürd düşmanı“ değerlendirebiliyorlar.

Osman Aytar “Hamidiye Alaylarından Köy Koruyucularına“ adlı bir kitap yazarak bunları aynılaştırabiliyordu.

“Hain“ ve “yurtsever“ demek o kadar sıradanlaşmış ki, bir gün “hain“ ve ertesi günü “yurtsever“ olabilirsin.

“Köy Korucuları“ haindi. Birde baktık ki “yurtsever koruyucular“ türemiş.

Güney Kürdistan'da “Çaşlar hain“di. Süreç içinde Peşmergeler arasında bazı “Çaşlara“ “Çaşên welatparêz“ denildiğine tanık olduk.

Şu veya bu nedenden dolayı devletin silahını almış kesimleri değerlendirirken toptancı yaklaşımlar süreç içinde “yurtsever eşek sipaları“ gibi kavramları kültürümüze kazanabiliyor. border=1>

Aslında ben “ajanlık“ ve “hainlik“ bazında “Muşîr Heme Suleyman Hemawendî Olayı“ üzerine durmak istiyorum..

MUŞÎR HEME SULEYMAN HEMEWENDÎ'NİN ŞEYH MAHMUD'UN YENİLGİSİNDEKİ ROLU ÜZERİNE

Bilindiği gibi 1.Dünya savaşı sırasında İngilizler Irak'ı ve Güney Kürdistan'ı işgal ettiler. Bu süreç içinde Şeyh Mahmud önderliğinde başkenti Suleymaniye olan Kürdistan hükümeti ilan edildi. Fakat, süreç içinde Şeyh Mahmud ile İngilizlerin arası açıldı ve Şeyh Mahmud Doğu Kürdlerinden olan Mahmudxan Dizli'nin yardımıyla 1919 ilk baharında İngilizleri Suleymaniye'de kovdu ve bazı subaylarınıda esir aldı.Major Soane zorla canını kurtarabildi.(aslında Şeyh Mahmud Hükümdarlığı dönemine ilişkin çok ciddi araştırmalar var, fakat bugüne kadar Refik Hilmi'nin Anıları dışında hiç bir şey Kuzey Kürdistanlıların

hizmetine sunulmuş değil.)

Böylece İngilizlerle Kürdistan hükümetinin ilişkileri koptu ve savaş ortamına girdiler.

Şeyh Mahmud önderliğindeki “Kürd Milli Birlikleri“ ile İngiliz orduları arasındaki ilk ciddi çatışma Tazluce'de oldu, Kürdler kazandı. İngiliz ordusunda yer alan Kürd askerlerinin saf değiştirilmesi bu çatışmanın kazanılmasından önemli rol oynadı.

İkinci ve en önemli çatışma ise 17 Haziran 1919 yılında “Derbendi Baziyan“ da oldu. İngiliz generalı Frayzer komutasındaki İngiliz birlikleri ile Şeyh Mahmud önderliğindeki Kürdistan güçleri arasında yapılan çatışmada Kürdler ağır yenilgi aldılar, 48 Kürd savaşçısı yaşamını yitirdi, yüzlercesi esir alındı ve Şeyh Mahmud yaralı olarak İngilizlerin eline esir düştü. Şeyh Mahmud'un yaralı olarak yakalandığı kayaya Kürdler bugünde “Berdeqehreman“(kahraman kaya) diyorlar.

İşte bu savaş esnasında Muşîr Heme Suleyman Hemawendî, İngilizlerle birlikteydi, Şeyh Mahmud'u “Berdeqehreman“ adlı kayanın altında yaralı buluyor ve İngilizleri haberdar ediyor. border=1>

Daha sonra İngilizler Suleymaniye'yi işgal ettikten sonra Muşîr Heme Suleyman Hemawendî bir kaç Hemawend suwari ile Suleymaniye sokaklarında geziyor. Bu durumu gören Suleymaniye halk “Muşîr Heme Suleyman Hemawendî Şeyh Mahmud'u yendi!!! Bu hain olmasaydı İngilizler hiç bir şey yapamazlardı!!! Hemawendler haindir!!!“ gibi söylentiler her tarafta dolaşmaya başlıyor.

Daha sonra Kürd tarihçisi Eladdin Sucadi yazdığı “Şoreşekani Kurd“ adlı eserinde Derbendî Bazîyan savaşı üzerine duruyor ve yenilgiden dolayı Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'yi suçluyor.

Refik Hilmi 1956 yılında yayınladığı Anılarında “Hemewend aşireti reislerinden Muşiri Heme Süleyman'ın rehberliğindeki İngiliz ordusu dağdan tırmanarak, Şeyh Mahmud'un kuvvetlerini arkadan kuşattı. Muşiri Heme Süleyman ile Şeyh Mahmud'un arası açılmıştı. Bu nedenle Muşiri Heme Süleyman İngilizlerin yanına geçti.“ Diyor.(Refik Hilmi, Anılar-Şeyh Mahmud Berzenci Hareketi- Nujen Yay .İstanbul,1995, sayfa 33)

Daha sonra bir çok Kürd ve Kürdistan tarihçisi bu bilgilere iman getirerek eserlerinde tekrar ettiler.

Bunlardan biride Prof. Dr. Kemal Mazhar Ahmedtir.

Kemal Mazhar 1963 yılında Sovyetler Birliğinde yaptığı doktora çalışmasında “Eğer Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'nin ihaneti olmamış olsaydı, İngilizler hiç bir zaman Kürdleri yenemezlerdi“ diye yazıyor.(Dr. Kemal Mazhar, Çend Laperek le Mêjûy Gelî Kurd, Bergi Duyem, sayfa 203)

Daha sonra Kemal Mazhar 1967 yılında sözkonusu kitabın ikinci baskısında bu tespitini tekrarlıyor.

Dr. Mazhar 1969 yılında hazırladığı ikinci doktora tezinde yine bu mesele üzerine duruyor ve Muşîr Heme Suleyman Hemawendî sert bir dil ile suçluyor.

Devam edecek
Aso Zagrosi

Prof. Dr. Kemal Mazhar 1997 yılında “Rengîn“ dergisinin 102 sayısında yeniden bu olay üzerine duruyor ve “Vicdan ve Tarih yada Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'ye adalet“ adı altında bir makale yayınlıyor.

Kemal Mazhar bu makalesinde daha önce çeşitli eserlerinde Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'ye ilişkin takındığı tavrı gözden geçiriyor ve yanlışlık yaptığını söylüyor. border=1>

Kemal Mazhar bu tavır değişikliğini 3 noktada toparlıyor:

1)Mevcut olan İngilizlerin tüm gizli belgeleri açılmış durumdadır. Bende bu belgelerin içinde Şêx Mahmud'a ilişkin olanın ezici çoğunluğu gördüm. Bu belgelerde her şeyin yeri, günü ve saatleri dahi not edilmiştir. Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'nin ismi geçen yüzlerce belge gördüm ve hiç bir belgede kötü bir şeyi görülmüyor. Hatta 1930 yılların başında Kürdlerin meşru haklarını talep eden biridir diye yazıyor.

2)İngiliz generalı Frayzer, Şêx Mahmud'u yenmek için ne Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'ye ne de başka bir Kürd'e ihtiyacı vardı. Frayzer'ın komutasındaki İngiliz güçleri ağır silahlar, toplarlarla donatılmış ve hava saldırılarının eşliğinde birinci dünya savaşı tecrübesinden geçen binlerce askeri güçten oluşuyordu. Buna karşı Şêx Mahmud'un komutasındaki Kürd güçleri eğitim görmemiş, mavzer, burono ve hançer gibi modası geçmiş silahlara sahip, fakat Şêx Mahmud'a ve Kürdlüğe inanan 300 savaşçıdan oluşuyordu. Bu savaşçıların büyük çoğunluğuda Doğu Kürdistan Kürdlerinden, yani Mahmudxan Dizli'nin adamlarıydı. Erzak vb temel ihtiyaçlarına gelince kuru ekmeklerinden başka bir şeyleri yoktu.

3)İngilizlerin kendilerine yol göstermesi için ne Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'ye nede başka bir Kürd'e ihtiyaçları vardı. İngilizler kadar Kürdistan'ın çoğrafyası hakkında en detaylı bilgilere sahip olan kimse yoktu. İngilizler 16.yüzyıldan itibaren Kürdler ve Kürdistan hakkında bilgiler toplamaya başlamışlardı.

Çatışmalar başlamadan önce Şêx Mahmud'un siyasi danışmanı (bizim Kürdlerin “Hakimi Siyasi İngiliz“ ) dedikleri Major Saone birinci dünya savaşı öncesi Şîrazli bir tucar kimliği altında 3 ay Suleymaniye ve çevresinde kalıyor. Hiç kimse onun İrani kimliğinden şuphelenmiyor. O dönem İngilizlerin elinde en detayına kadar yüzlerce Kürdistan haritası ve arazi krokileri vardı. Krokileri olmayan arazi kalmamıştı. Kürdistan'daki tüm dağlar, ovalar, nehirler, göller, geçit yolları, ormanların detaylara dair krokileri vardı.

Kemal Mazhar bu harita ve krokilerinin bazılarını gördüğünü ve hayretler içinde kaldığını yazıyor.

Şimdi dahi diyor Kemal Mazhar “ne Kemal Mazhar'ın babası ve ne de ünlü Kürd coğrafyacısı Dr. Fuad Heme Xurşid'in babası böyle detaylarına kadar harita ve krokileri oluşturabilirler“

Mazhar bu 3 gerekçeye dayanak 1963 yılında yaptığı yanlış tespiti düzeltiyor.

Dr. Kemal Mazhar 1963 yılında hazırladığı doktora tezinde ““Eğer Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'nin ihaneti olmamış olsaydı, İngilizler hiç bir zaman Kürdleri yenemezlerdi“ belgesiz ve hiç bir kaynağa dayandırılmayan, abartılı bu tespitin diploma çalışmalarını yöneten Profesörlerinin dikkatlerinden nasıl kaçtığını anlamadığını yazıyor.

Sonuç olarak Kemal Mazhar yapmış olduğu bu yanlış tespitin yıllarca kendisine yük olduğunu ve makale ile bu yükten kurtulmak istediğini söylüyor.

Makalesinin son bölümünde ise Kemal Mazhar “Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'den, ailesinden, onurlu Hemewend aşiretinden ve suwarilerinden özür diliyorum ve beni bağışlamalarını diliyorum. Size bugün iletmek istediğim tarih vicdanının fermanıdır“ diyor.

Kemal Mazhar'ın bu makalesinden sonra general Mehemed Necmedin Nexşibendi İngiliz, Irak ve Kürd kaynaklarına dayanarak “Derbendî Baziyan“ savaşını yeni bir değerlendirmeye tabi tutan “Dîsanewe Derbarey Muşîr Heme Suleyman Hemawendî“ adlı bir makale yayınladı(Rengîn dergisi, sayı 105, 1997)

General Mehemed Necmedin Nexşibendi'de Kemal Mazhar ile aynı sonuca varıyor ve onun tezini destekliyor.

Yine aynı derginin 107 sayısında meşhur Kürd coğrafya tarihçilerinden Dr. Fuad Heme Xorşid “Cografyayî Serbazî û Muşîr Heme Suleyman Hemawendî“ adı altında bir makale yayınlıyor. border=1>

Dr. Fuad Heme Xorşid İngilizlerin bölgeye ilişkin ellerinde bulunan verileri değerlendirerek “Frayzer'in ordusunun bölge insanlarının yardımına ihtiyacı olmadığı“ sonucuna varıyor.

Daha sonra Azad Hemewendi, Muhamed Salih Abdulkerim, Yusuf Emin , Ahmedi Mela Kerim ve Sertib Hemewendî “Muşîr Heme Suleyman Hemawendî“ olayı üzerine durdular. Bu yazarların bir çoğu farklı yönleriyle “Muşîr Heme Suleyman Hemawendî“ meselesini irdeliyor ve Mazhar'ın 80 yıl sonra ortaya koyduğu tutumu destekliyorlar.

Şêx Mahmud ile Muşîr Heme Suleyman arasında ne geçti? Niye yolları ayrıldı? Muşir Heme Suleyman'ın yaşamında bazı kesitler... Hemewendler üzerine bir kaç söz...

Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'nin yaşamı üzerine biraz durmak istiyorum.

Muşir, Resul Çelebi'nin oğlu Heme Suleyman'ın oğludur. Meşhur Hemawend aşiretinin ağalarından biridir. Bizim Kürdler daha çok “Hemawend Begzade lerindendir“ diyorlar.

O, 1877 yılında Çemçemal'ın Mewefer köyünde dünyaya geldi. Osmanlı devleti ile 19. Yüzyılın sonunda sürekli çatışma içinde olan Hemawendlerin büyük sürgününde Muşir Heme Suleyman'da payını alıyor.

Bilindiği gibi Osmanlı devleti Hemawend Kürdlerinden tüm kurtulmak için kendi hakimiyeti altındaki bölgelere küçük gruplar halinde zorunlu göçe tabi tutuyor. Balkan ülkelerine, Arap ülkelerine, Türkiye'nin Ankara ve Aydın gibi illerine Hemawendleri küçük halinde yerleştiriyor. Bugün Haymanan ve çevresinindeki Kürdlerden Şêxbizinî ve Hemewendler o büyük sürgünlerin ürünüdür.. Örneğin Xecê(Hatice Yaşar) ailesinin bir tarafı Şêxbizinî diğer tarafı Hemewendir. Ergenekon davasından dolayı yurt dışına kaçan Bedrettin Dalan'ında ailesi o büyük sürgünler döneminde Türkiye zorla göçetirilmiş Hemawend Kürdlerindendir.

Muşîr Heme Suleyman Hemawendî ailesi ile birlikte Libya'ya sürgün ediliyorlar. Belli bir dönem sonra bu aile Libya'dan firar ediyor ve gelip Kürdistan'ın Şarezur mıntıkasına yerleşiyorlar.(Libya'dan kaçış meselesi uzun bir hikaye geçiyorum)

Muşir Hemawend Suwarilerinin komutanlarındandı. Birinci dünya savaşı sırasında Güney Kürdleri Şêx Mahmud'un önderliğinde Irak'ın Güney'inde İngilizlerle Şuhibe (1914) savaşına giriştikleri zaman Muşir Hemawend birliklerine komuta ediyordu.

Aslında biraz daha geri gitsek, Berzencilerle Hemawendlerin arasındaki ilişkileri daha iyi kavrarız.

Şêx Mahmud'un aile 1909 yılında Suleymaniye'den Musul'a sürüldü. Musul'da tam esir konumundaydılar. Osmanlı devleti bir komplo neticesinde Şêx Mahmud'un babası Şêx Şaid'i öldürüyor.

Şêx Mahmud'a ellerinde esirdir.

Hemawendler Osmanlı devletine karşı baş kaldırıyorlar. Şarezur mıntıkasında ve Suleymaniye'de Osmanlılara karşı bir dizi saldırılarda bulunuyorlar ve Şêx Mahmud'un serbest bırakılmasını talep ediyorlar.

Sonuçta Osmanlılar mecburiyet karşısında Şêx Mahmud'u serbest bırakıyorlar.

Şêx Mahmud'un biografisi üzerine çalışma yapan Kürd tarihçilerinin bir çoğu Hemawendlerin Şêx Mahmud'un serbest bırakılmasından aldıkları rolun altını çiziyorlar.

Zaten Hemawendler Kadiri Tarikatına mensub ve Kak Ahmedi Şêx'e bağlıydılar.

Yani Berzenci Şeyhlerine bağlıydılar.

Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'nin kendisi de Kak Ahmedi Şêx'ın derweşiydi.

Şêx Mahmud ile Muşir'in ilişkileri 1918 yılında bozuluyor.

Anlatımlara göre 1918 yılında Şêx Mahmud'un bir postacısı Hemawendler tarafından soyuluyor.

Şêx Mahmud, Hemawend beylerinden suçluları tutuklamalarını ve teslim etmelerini ister.

Soygun olayına karşanlar Şêx Mahmud'un kendilerini afetmesi için Muşîr Heme Suleyman Hemawendî'yi Suleymaniye'ye Şêx Mahmud'un yanına gönderiyor.

Muşir Suleymaniye'ye geldiği zaman İngilizlerin denetiminde Şêx Mahmud'un başkanlığında

Kürdistan hükümetini oluşturma toplantısı var.

Muşir'de toplantıya katılıyor.

Göreve dağılımı yapıldığı sırada Muşir ayağa kalkıyor Şêx Said'e “bizede bir görev yokmu?“ diye bir çıkış yapıyor.

Soygun olayı zaten yeni.... Şêx Mahmud “Hemawendler benden ne istiyorlar?“ diyerek tepkisini gösteriyor.

İkisinin arasındaki tartışma sertleşiyor.

Bu arada Muşir Şêx Mahmud'a hitaben “ben senin derweşin değilim, Kak Ahmedi Şêx'in derweşiyim“ diyor.

Muşir hançerini çıkarıyor derweşlikten kaynaklanan uzun saçlarının bir kesimini kesiyor ve bu arada “ köpeğe kuyruk yapacağım“ diyor.

Muşir toplantıyı terkediyor.

Major Noel bu arada bazı ajanlara Muşir'i takip etmeleri için görevlendiriyor.

Ajanların daha sonra Noel'e verdikleri rapora göre Muşir bir berbere gidiyor ve saçlarını kesiyor.

Muşir'in Kak Ahmedi Şêx'in derweşliğinden ayrılmasından sonra İngilizler onunla sıkı ilişkilere giriyor ve Sertib Hemawendi'ye göre “ ona yüklü para veriyorlar“ (Karwan dergisi, sayı 209, sayfa 176)

Ben Muşir'ın İngilizlerle çalıştığını söylerken, Şêx Mahmud'un ö dönemler İngilizlerle bariz bir sorunu yoktu..

Zaten Şêx Mahmud İngilizler tarafından hükümet kurma çalışmaları için görevlendirilmişti.

İngilizler tarihi tecrubelerine dayanarak ve gelecekte yaşanabilecek gelişmeleri gözeterek/hesaplıyarak “tüm yumurtalarını aynı sepete koymak istemediklerinden“ hem Şêx Mahmud ile hemde onunla çelişkisi olan kesimlerle ilişkilerini sürdürüyorlardı.

İşte bu süreç ve ilişkiler 1919 yılında Şêx Mahmud önderliğindeki Kürdistani güçlerle İngiliz ordusu arasında yapılan “Derbendî Baziyan“ savaşıyla farklı bir boyut aldı.

Kürd birlikleri yenildi.

Şêx Mahmud yaralı bir şekilde esir alındı, yargılandı ve Hindistan'a sürgün edildi.

Bu savaşta Muşîr Heme Suleyman Hemawendî İngilizlerle birlikteydi.

Muşir'in anlatımlarına göre savaş bir kaç saat sürüyor ve Şêx Mahmud güçleri yeniliyorlar.

Muşir yaralılar ve ölüler arasında Hemawendleri ararken “Muşir!!! Muşir!!! Muşir “ diye bir ses duyuyor..

O savaşta bir çok ileri gelen Hemawend aşiret reiside Şêx Mahmud ile birlikte İngilizlere karşı savaşıyorlar.

Bunlardan en tanınanlardan Kerim Begî Fetah Begi Hemawendî ve Şehid Camêr'in oğlu Heme Reşid ağadır..

Muşir bu sesin Kerim Begî Fetah Begi Hemawendî'ye olabileceğini düşünerek sesin geldiği kayaya gidiyor.

Şêx Mahmud'u yaralı olarak buluyor.

Şêx Mahmud Muşir'den kendisine yardım etmesini ve İngiliz subaylarına haber vermesini ister.

Çünkü, o esnada İngiliz ordusununda yer alan Hindistanlı Şikhler yaralıları hançerliyorlarmış.

Muşir İngiliz subaylarından Edmons (yada major Saone )u çağıyor ve birlikte Şêx Mahmud'un yanına gidiyorlar.(Muşir bu gelişmeleri Hemawend aşiret reislerinden Kerim Bey'e anlatmış, Azad Hemawendi'de onunla geniş bir söyleşi yapmış, daha detaylar için Kemal Mazhar'ın age bakınız)

“Derbendî Baziyan“ savaşında Şêx Mahmud'a askeri danışmanlık yapan Heme Reşid Camêr Hemawendi şehid düşüyor. (Kürd kahramanı Camêr'in yaşamı için daha önce Newroz.Com'a yazdığım makaleye bakabilirsiniz) Heme Reşid'e babası Camêr gibi Kürdistan şehidler kervanına katılyor.

Camêr döneminde Hemawend kadınları aktif bir şekilde savaşlara katılırlardı. Bundan dolayı bir şiir parçası hâlâ günümüze kadar ulaşabilmiştir.

“Heta Camêr, dengî dilêr bû,

Xêkî Hemawend jinîşyan şêr bê“( konumuz ilgisi olmadığından geçiyorum)

Kerim Begî Fetah Begi Hemawendî kuşatmayı yararak kaçabiliyor. Şêx Mahmud'un yargılanması ve Hindistan'a sürgün edilmesinin intikamını almak için Çemçemal da İngiliz Subayı Bond'u öldürüyor ve “Osmanlı topraklarına“ geçiyor.(detaylar için Kemal Mazhar'ın age bakınız)

Şêx Mahmud Hemawend ileri gelenleriyle yaptığı bazı sohbetlerde “eğer Muşir olmasaydı, Şikhler beni öldürürlerdi“ diyormuş.(Sertib Hemawend, age, sayfa 178)

Yusuf Emin “Muşir Heme Suleyman“ üzerine yazdığı bir makalede “ 1970 yılının yazında Sîtek köyünde Şêx Mahmud'un oğlu Şêx Letif'i görmeye gittiğini, konuşmalarının arasında kendisine başka halklarda Muşir Heme Suleyman gibi insanların olduğunu söylediğini ve buna Araplardan Ebu Rikhal örneğini verdiği söylüyor.

Şêx Letif söz alarak 1965 yılında İran Kürdistan'ında bir köyde olduğunu, yanına Derbendi Baziyan savaşına katılan yaşlı bir adam gelerek anılarını anlatığını ve bu arada eğer Muşir Heme Suleyman olmasaydı Sikhler Şêx Mahmud'u öldürürlerdi“ diyor.(Kemal Mazhar'ın adı geçen eserinde Yusuf Emin'in makalesine bakınız)

Sonuç olarak tüm bu tartışmalar Muşir Heme Suleyman'ın İngilizlerle girdiği ilişkileri temize çıkarmak için değil..

Kaldıki ondan daha ileri bir çok Kürd İngilizlerle birlikte hareket etti.

Şêx Mahmud Kemalistlerle ilişkiye geçtikten sonra Mustafa Paşa Yamulki, Seyid Taha Şemzini, büyük Kürd tarihçisi M. Emin Zeki, Adilexan, Tefik Wehbi ve daha bir çok tanınan ve bugün saygıyla anılan yüzlerce Kürd İngilizlerle birlikte hareket etti.

Bu makaleyi yazmamın sebebi “Muşir Heme Suleyman olmasaydı, Şêx Mahmud ve Kürdler İngilizler karşısında yenilmezdi“ yönünde yapılan tespitlere bir açıklama getirmekti.

Bugün Kuzey Kürdistan'da “ajan ve hain edebiyatı“ en üst seviyede seyrediyor....

Birde toptan suçlamalar var.

Suçlanan her Kürdün ailesi ve çocukları var.

Bir de tarih ve vicdan var.

Birileri hakkında bir suçlama yapılı
rken, bin düşünüp, bir yazmak gerekir.

Tarih ve vicdan bunu emrediyor...

Silav
Aso

Hain Faysal DUNLAYICI İnanın, en fazla bağıran seyyar satıcı, en çok çürüğü altta gizleyendir. Yani gece koynunuzda çırılçıplak yatan ve yüreğinden gözyaşı döken kadınla, uyanıp konuşmaya başladığında akıl almaz yalanları peşi sıra sıralayan aynı kadındır. “Öfkelerin ve acıların gizli nedenleri vardır“ sözü, bu yüzden boşuna söylenmemiştir. Yani Fuat'ın öfkesi ve "hain" sözcüğünü bu kadar kolay kullanması bağlılığından değildir. O sobada yanan cenini unutamadığı için öfkelidir Hain Yatağınızdan uyandığınızda birden bire karşınıza dikilen hain sıfatı sizi önce irkiltir. Sonra hem ağır bir şok yaşarsınız ve hemde dingin bir gönül rahatlığı. Elinizde, geriye dönüp bakmaktan ve sayıları hızla artan "Hain"leri saymaktan başka bir şey kalmamıştır. Ve çaresiz siz de o çokça eleştirdiğiniz kendi gerekçelerinize sarılırsınız. Kim yazmış, ne zaman yazmış hatırlamıyorum. Ama söz şöyleydi: "Eğer gerekçeler olmasaydı insanlar çatlardı." Gerçektende tabularımız, korkularımız ve gerekçelerimiz, bizzat kendimizin yarattığı, zaman içinde bize hükmetmeye başlayan, esir alan ve giderek hem rahatlatan ama hem de eğer kalmışsa kendimize olan saygımızı da alıp götüren çaresizliklerimizdir. Güçlü görünme dürtümüzü bu çaresizliğimizin gerekçeleriyle bir ifadeye kavuştururuz. Çaresizlikten üretip çıkardığımız bu güçlülüğümüz çürümeye başladığında, çıplaklığımızı örten giysilerimizin seçiminde gösterdiğimiz titizlikle, tersyüz ettiğimiz gerekçelerimiz hemen imdadımıza yetişir. Anlaşılan, siyasette bu paradoks çok daha keskindir. Mesela dün en fazla övdüğünüzü, yarın bir diğerinden çok daha fazla ve çok daha öfkeli karalayabilirsiniz. Çünkü belki de farkına varmadan yaptığınız her övgüde, gelecekteki karalamayı beslemişsinizdir. Yalan söylediğini bile bile haber okuyan veya soru soran spikeri düşünün. Yalanını "ihanete" karşı söylediği için, yalanı kişiliğinde gönül rahatlığı ile sindirebilir. Yalanın yarattığı etkiyi çevresine gururlanarak anlatabilir. Ve üstelik o gece yatağında hiçbir şey olmamış gibi rahat uyuyabilir. Örneğin; idama karşı evrensel duyguları kalemi ile en iyi yansıtan kişi, aynı zamanda en acımasız idam kararını veren kişiye dönüşebilir. Üstelik "Acımasızlık, sahte duygulardan döllenir" sözü de kendisine aittir. İnanın, en fazla bağıran seyyar satıcı, en çok çürüğü altta gizleyendir. Yani gece koynunuzda çırılçıplak yatan ve yüreğinden gözyaşı döken kadınla, uyanıp konuşmaya başladığında akıl almaz yalanları peşi sıra sıralayan aynı kadındır. “Öfkelerin ve acıların gizli nedenleri vardır“ sözü, bu yüzden boşuna söylenmemiştir. Yani Fuat'ın öfkesi ve "hain" sözcüğünü bu kadar kolay kullanması bağlılığından değildir. O sobada yanan cenini unutamadığı için öfkelidir. Belki de haklıdır. Bir kızla kaçan doğulu gencin niye öldüğünü ve bir kızla kaçan kendi yakınının niye yaşadığını bu ruh halinden ötürü anlayamamaktadır. Zaten anlasa, bugün o Doğulu genç de yaşıyor olurdu. Düşmanın eline geçmesin diye, yaralı arkadaşını kurşuna dizen adam, toplantı kürsülerinin en büyük ahlakçısıdır. Olayı her hatırladığında ahlakçılığı hastalık düzeyine vardırır. Bu kısır döngü böylece sürüp gider. Ama yaptıklarının boşlukta sallanıp duran ilmeği onu mezara kadar yalnız bırakmaz, o da ahlakçılığa tutunur. Vicdanını rahatlatmanın en iyi yolu ise, "hain" bulmaktır. Bulur da. İlginç olan, onun da kendini inandırdığı gerekçeleri vardır. Kürtler için "haini bol halk" derler, bence bu söz doğru değildir. Kürtlerin haini de en çok başka halklar kadardır. Ama Kürtler kadar hain üreten bir toplum yoktur derseniz, işte bu doğrudur. Çünkü ürettiğimiz hainleri saymaya kalkarsak sayıları neredeyse hain "olmayandan" daha fazladır. Dün Esat Oktay'ı vurduğu için ulusal kahraman ilan ettiğinizi, bugün "ulusal hain" ilan ederseniz, Dün mahkemede “İngilizlerin suratına tükürüp Mazlum Doğan direnişi sergiledi“ dediğinize, "İngiliz ajanı" derseniz, 15 Ağustos'un ve savaşın en fedakar komutanı diye adlandırdığınıza, "en düşkün hain "sıfatını yakıştırırsanız, Aydınınıza, siyasetçinize "hainler" sıfatını layık görürseniz; tarihinizde kirlenmedik sayfa bırakmazsınız. Ve o tarihe de, geleceğe de, kafasını allak bullak ettiğiniz halka da yazık edersiniz!... 2004-09-25

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.