Ermeni soykırımının, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu ve İsveç Parlamentosunda kabul edilmesinden sonra, Türk ırkçılığının pandora kutusu açıldı ve önemli gerçekler ortaya serilmeye başlandı. Değişik açılım türleri konusunda, Ermeni meselesindeki açılım konusunda çok heyecanlı olan Başbakanın takkesi düştü ve keli göründü. Ermeni konusunda imzalanan protokollerle işi kotardığın ileri süren hükümet ricalinin, protokolün imzalandığı günlerde ipe un sermesinin de sırrı anlaşıldı.
Ermeni soykırım kararlarının kabul edilmesinden sonra, hükümet büyük elçilerini çekmekle stratejik müttefiki ABD ve Avrupa Birliğinde en büyük destekleyicisi olan İsveç'e tavır koydu. Bunun diplomatik anlamda anlaşılır bir yanını olduğu, bütün eleştirilere rağmen kabul gördü. Tam bu noktada neler olacağının ve yapılacağının tartışmaları yapılırken, Başbakan'ın yaptığı akıl almaz açıklamayla iş şirazından çıktı. Başbakan açıklamasında, Türkiye'de işçi olarak çalışan, 100.000 Ermeni işçisini (aslında 10-15.000 olan) kovacağı konusundaki açıklaması ile ABD ve AB'yi tehdit etme sınırına ulaştı.
Bu gelişmeler, “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir“ deyişinin bir ifadesi olarak, tehlikeli gelişmelere, ırkçı duygulara, gerçek niyetlere işaret etti. Bunun üzerinde durmak, Türkiye'nin çoğulcu ve modern anlamda demokratikleşmesine ve “Kürt Sorunu“ndaki çözüme katkı sağlamak bakımından zorunlu hale geldi.
Erdoğan ırkçılığı devletin resmi ırkçılığının bir yansıması...
Başbakan Erdoğan'ın Ermeni işçileri hakkındaki son açıklamaları, uluslararası literatürdeki ifadesiyle “yabancı düşmanlığı“ ve ırkçılıktır. Başbakan, Avrupa ülkelerinde, Türk kökenli işçilere ve göçmenlere yönelik kendisinin yaptığı açılamalara benzer açıklamaları, yabancı düşmanlığı ile nitelendirirken, kendisiyle köklü anlamda bir çelişki ve çatışma içine düştüğü tartışmasız.
Başbakan'ın bu açıklamaları ve belirlediği tutum, uluslararası platformda itibar zedelemesine yol açmakla kalmadı, aynı zamanda büyük tepkilere de yol açtı. Özellikle uluslararası planda başbakanın demokratlığı konusunda ikna olma sürecine giren güçleri şoke etti ve derinden düşündürdü. Bu nedenle, önemli açıklamalar da gündemleşti.. Dünya güçleri, “başbakana ne oluyor?“ diye şaşkınlıkla soru sorar duruma geldiler.
Başbakan'ın açıklamaları, ulusal plânda da, devlet ırkçılığının ve Ermeni düşmanlığının tam anlamıyla bir yansıması durumunda. Bilinen, tarihi olaylarca, Ermeni ve Kürt Soykırımı ile açığa çıkan bir gerçek var ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yapısal özelliklerinden biri ırkçılıktır. Bu ırkçı damardan dolayı, Devletin kuruluşuna öncülük eden İttihat Terakkiciler Ermenileri soykırıma tabi tuttu. Kürtlerin varlığını bir ulus ve halk olarak inkâr etti. Kürtleri Türkleştirmek için sistemli ve istikrarlı bir devlet politikası izledi.
Başbakan Erdoğan'ın tavrının ve açıklamasının, ırkçı MHP ve CHP tarafından desteklenmesi de, bunun, devletin ırkçılığının bir yansıması olduğunu ortaya koydu. MHP ve CHP her konuda Başbakan ve hükümetine muhalefet ederken, Ermeni konusunda Başbakanı kayıtsız şartız ve hiç tereddüt göstermeden desteklemesi, aynı zamanda hükümet cephesinde büyük bir gedik açtı. Hükümet, demokrasi, Ermeni ve Kürt açılımı aleyhine bir gol yedi.
Bir olay aynı zamanda pandoranın kutusu rolünü oynarken, Hükümetin ırkçı, anti-demokratik reflekslerini açığa çıkardı, hükümeti bir sınava tabi tuttu ve hükümetin demokrasi alanındaki güvenirliğini sorgulamaya başladı. Türkiye'nin Avrupa Birliğinin Kriterlerinden çok uzak olduğunu, Türkiye'nin demokratik olmayan Kriterlerine yakınlığını ve örtüşmesini deşifre etti.
Ermeni soykırımı ve Ermeni Diasporasının başarısı...
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun ve İsveç Parlamentosunun “Ermeni Soykırımını“ kabul etmesiyle birlikte, sorun, 42 Dünya devletinin “Ermeni Soykırımını“ kabul ettiği aşamaya geldi. ABD'de 42 Eyaletin Meclisi de “Ermeni Soykırımını“ kabul etmiş durumdadır. Yakın günlerde, “Ermeni Soykırımı“, İngiltere Parlamentosunda da oylanacaktır. İngiltere hükümeti, “Ermeni Soykırım Tasarısının“ geçmeyeceği konusunda Türkiye'ye güvence verdi. Başbakan bu görüşme sonrasında, Ermeni düşmanlığını, Türkiye'de çalışan Ermeni işçileri konusunda yaptığı açıklamaları dışa vurdu ve dünyanın dikkatini çekti. Bu nedenle, İngiltere'de de “Ermeni Soykırımı Tasarısı“ hakkında sürpriz gelişmelerin olabileceğini Türkiye'nin beklemesi gerekir.
ABD ve İsveç'ten sonra İngiltere Hükümeti'nin gösterdiği bu tutum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir İngiliz projesi olduğuyla ilgili görüşleri fazlasıyla perçinler durumdadır. Gerçekten de Türkiye ve İngiltere arasındaki ilişkiler yakından incelenip analize tabi tutulduğu zaman, Türkiye'nin zorluklarla karşı karşıya olduğu zaman İngiltere'nin her zaman Türkiye'nin imdadına yetiştiği görülmektedir.
Ermeni Soykırımı konusunda Ermeni Diasporası on yıllardır önemli ve plânlı çalışmalar göstermektedir. Ermeni Diasporası, yaptığı çalışmaların semeresini almaya da başlamıştır. Bu konuda Ermeni Diasporasının başarılı olduğu söylenebilir. Bu başarının Ermeni acısını dindirme ve tarihi geriye getirme olanağı olmadığı da bilinmekte. Ama Ermeni Soykırımının kabul edilmesinden sonra, Türkiye'nin bu kabulün anlamlı olmadığını söylemesine rağmen, kendisi ile birlikte yeni müeyyidelerin getireceği beklenilmelidir.
Öyle de olması gerekir. Bir milleti tarih sahnesinden silmenin bir karşılığı olması gerekir.
Türkiye'nin “Ermeni Soykırımı“ konusu ile ilgili karşılaşacağı cezalandırma mekanizmalarının Kürt Ulusuna yapılan ırkçı, şoven, sömürgeci uygulamalarla ilgili yeni açılımlar yapmasına temel ve yardımcı olma seçeneklerini de ortaya çıkaracağı düşünülmelidir.
Kürt Soykırımı ve Kürt Diasporasının hedefsizliği...
Osmanlı İmparatorluğu İktidarı ve İttihat Terakki eliti Ermeni Soykırımında Kürtleri de kullanarak, bir taşla iki kuş vurmuş. Ermeni Soykırımı, Ermeni milliyetçiliğinin ve devletleşmesinin engellenmesi için yapılmıştır. Bu sonuca varılırken, aynı zamanda Kürtlerin devlet olmalarının meşru zemini, gayrı meşru bir uygulama ile dinamitlemiş. Kürtlerin devletleşme, Osmanlı İmparatorluğundan ve daha sonra Tük Devleti'nden kompassı halinde, Ermenilerin başına gelenlerin, onların başına geleceğinin mesajı verilmiş. Kürtler de gerekli mesajı almışlar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkler de dahil bütün milletler devletlerini kurdukları ve bağımsızlık yolunu seçtikleri halde, Kürtler, bu konuda tavırsızlık içine girmişlerdir. Kürtlerin bu tavırsızlığında, Kürtlerin Müslüman bir millet olmasından dolayı Türklere zarar vermemesiyle birlikte, Kürtlerin örgütsüzlüğü, ulusal uyanıştaki gerilik de belirleyici olmuştur.
Türk Devleti'nin kuruluşundan sonra, Kürtlerin ulus ve halk olarak inkar edilmesi, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki statülerinin ortadan kalkması, bütün ulusal haklarının gasp edilmesi, tarih sahnesinden silinmek istenmesi, asimilasyonla Türkleştirilmek istenmelerinden sonra, bıçağın kemiğe dayanması sonucu Kürtler kendi meşru ulusal hakları için direnmeye ve baş kaldırmaya başladı..
Kürtlerin bu başkaldırıları her ayaklanma sonrasında katliamlarla bastırıldı. Bu katliamlar parça-parça yürütülürken sistemli bir soykırıma dönüştü. Ama Kürtlerin soykırımı, Kürtlerin kalabalık büyük bir ulus olmaları ve başka tarihsel nedenlerden; Kürtlerin ve Kürdistan'ın parçalı olması, Kürtlere her dönemde bölge devletlerinin ve dünya büyük güçlerinin ihtiyaç duyması gibi nedenlerden dolayı, Türk Devleti'nin istediği, Ermeni Soykırımında Ermenileri ortadan kaldırma gibi Kürt ulusunu ortadan kaldırma sonucunu doğurmamıştır. Kürtler, Kuzey Kürdistan'da ve Kürdistan'ın diğer parçalarında her dönemde yeni bir diriliş göstermişler ve ayakta kalmanın mücadelesinin vermişlerdir.
Her ne kadar Kürt Diasporasının olup olmadığı konusunda tartışmalar olmasına rağmen, kategorik olarak Kürt Diasporasının şekillenmekte olduğu kabul gören bir konudur. Bu noktada, Kürt Diasporasının ne yaptığı, önem taşıyan ve tartışılması gereken bir seçenektir.
Gözle görülür ve tabir caizse elle dokunulur bir gerçek var ki, Kürt Diasporası bütünlüklü bir yapı taşımamakta. Kürt Diasporasının bu parçalı yapısı, ortak bir amaca ve gündeme sahip olmaması sonucuna yol açmaktadır.
Kürt Diasporasının, Kürdistan'daki farklı düşüncelerden ve örgütlenmelerden dolayı, farklı amaçlara ve gündemlere sahip olması da anlaşılır bir sorundur. Ama anlaşılır olmayan, büyük ulusal ve genel çıkarları ilgilendiren büyük konularda Kürt Diasporasının ortak bir amaç ve gündeme sahip olmaması; bir amaç ve gündeme kilitlenmemesidir.
Bu durumun son bulması gerekir. Elbette bu durumun son bulmasında, Kürt ulusal hareketi içindeki sömürgeci devletlerin etkinliklerinin, tesirlerinin son bulması gerekir.Bu sorun, sadece Kürt Diasporasının sorunu değil. Kürt ulusal hareketinin büyük gövdesinin sorunudur. Büyük gövdenin bu beladan kurtulması için çaba göstermesi gerekir.
Ermeni Soykırımından sonra, dünyada, Kürt Soykırımının kabul edilmesine sıranın geleceği, soğuk savaş sonrası gelişmelerin ortaya çıkardığı bir gerçekti. Kürt Diasporası bunu göremedi.
Soğuk Savaş sonrasında ve özellikle 2001 yılında bu konuda Mersin'de bir basın toplantısında yaptığım açıklamalar, yargılanıp cezalandırılmama da yol açmış, beni Ankara ve Güdüdl hapishanesine göndermişti.
Ulusların karşılıklı ilişkileri, karşılıklı çıkarlara dayalı olarak gelişir, şekillenir, sonuçlar verir. 2003 yılında ABD ve müttefiklerinin Irak'a müdahalesi sonrasında Kürtlerin konumu ve sahip oldukları olanaklar, uluslararası ilişkiler konusunda yeni boyutlar ortaya çıkarmış, büyük güçlerle Kürtlerin ulusal çıkarlarını yakınlaştıran seçenekler belirlenmiştir.
Kürt Diasporasının bu gerçeği görmemesi, doğrudan ve kendiliğinden bir sonuç doğurmayacağı da, bugüne kadar olan gelişmeler ve pratikle bilinir olan bir gerçektir.. Bu nedenle Kürt Diasporasının, Kürt Jenosidini ve Kürt Soykırımını hızla ortak amaç haline getirmesi, gündemleştirmesi, bu konuda yoğunlaşması gerekir.
Bu alandaki mücadele, Kürtlerin ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesinin uluslararası plândaki en meşru düzeyini yaratmaya hizmet edeceği görülmelidir.
Ankara, 20. 03. 2010
akp bu isi gayet iyi beceriyor