بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 24 January 2010

[url=http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6314]

Aksiyonel ve konjonktürel değişimi tanımaksızın veya yaşamaksızın içinde bulunan koşulların değişimi için herhangi bir siyasi tez ileri süremezsiniz. Ayrıca bir sürecin siyasal çözümü, siyasal arenada örgütlü güçlerin iktidara hakim bir güce erişimi, onların nesnel taleplerinden bağımsız ve sürece müdahil diğer güçlerin güç pozisyonları ile doğrudan alakalıdır. Siyasal çözümlerin aydın ütopyaları ile çakışması daha çok rastlantısaldır. Çözümler, tarih içinde daha çok sürecin nesnel koşullarına yakın olan siyasal güçleri iktidara getirmiştir.

BBDK siyasi çözüm tezi 1970 lerde var olan ülke koşullara uygun düşen bir perspektifti. Halende K. Kürdistan'ın güney doğu hattında kısmen hala önde duran bir siyasi çözüm paketi olarak görülür. Kürdistan'ın geriye kalan kısmında ve diğer Türkiye coğrafyasına dahil olan Kürtler için ise bu çözüm geri planda bir çözüm olarak görülür. Günümüzde hakim görüş, Kuzey Kürtlerinin milli meselelerini çok milletli bir federasyon çatısı altında milletlerin eşit koşullarda halli yönündeki siyasi çözüm modelidir.

Bu çözümün BBDK tezini arkalaması, bizlerin bu tezi mutlak olarak savunmamız anlamına gelmez. Bu tezler aksiyonel ve konjonktüreldir. Savunulacak çözüm tezleri var olan siyasi konjonktöre ve egemen siyasi aksiyonlara göre değişir. Esas olan bir milletin özgürlüğüdür. Kürtlerin başka milletler ile birliği ön görmesi tüm insanlık için bir kazançtır.

Gerçi Kürtlerin özgürlükleri için belli bir siyasi modeli tam olarak savundukları ve bu tezde kendi aralarında anlaştıkları da söylenemez. Fakat var olan eğilimin federasyon modeli olduğunu ileri sürebilirim. “Kollektif haklar olmaksızın mesele çözülmez“, “Kürtler ve Türkler eşit haklara sahip olmalı“, “Federasyon olmalı“ diyenler hepsi aynı kategoride. Yine milli meselede çözüm isteyen kesimlere önderlik eden legal ve illegal güçlerin önde gelenleri de bu perspektifteler. Bu çözüm modeli de BBDK taraftarlarınca reformist bir çözüm olsa da Kürt sorununun birlik içinde çözümlerine karşı olmadıklarını çeşitli biçimlerde dillendirmişlerdir.

Günümüz K.Kürtlerinin bu birlik modeline gelişi incelendiğinde yaşanan şu olayların etkili olduğunu düşünüyorum. Yaşanan otuz yıllık savaş politikasının başarısızlıkları, Güney Kürdistan'da Bölgesel Kürt devleti ile yeni Irak'ın oluşum pratiğinin çekiciliği, AB'nin Helsinki sözleşmeleri, diğer AB yasalarına ve sözleşmelerine Türkiye'nin uyumu dayatmaları, bu dayatmalar ile Türkiye'de Kürtlere yönelik doğan reformist kısmi bir rahatlama sürecinin doğuşu.

Yine bu duruma Kürtlerin son otuz yılda yaşadığı yeni iktisadi, sosyal, etnografik, kültürel entegrasyon şartlarını da katmak gerekir.

Siyasi ve ekonomik nedenler ile şehirlere göç eden Kürtler aşiret, büyük aile, bağlarından hızla koparak daha çok kendisine benzeyen insanların oluşturduğu milli potalara katıldılar. Buralarda daha çok millet, daha çok bir mezhep, daha çok bir köylü vs. olduklarını gördüler.

Yeni üretim alanlarında yer aldılar. Ziraat ve hayvancılıktan hizmet, sanayi ve ticaret alanının çeşitli birimlerinde yer aldılar.

Yeni yerleşim alanlarında yeni bir ahlak edinmeye başladılar. Otuz yıl öncesine kadar kızlarını başka bir Kürt kabilesine vermeye çekinen bu Kürtler her milletle kız-erkek verir, duruma geldi. Ortak aileler oluştu. Nereden.. nereye..!

Her iktisadi kurtuluş dayanışması bu yeni aile tarzları ile yeni ortak kader birliklerine yöneldi. Halklar arasında oluşan yeni sosyal entegrasyon mülk edinme biçimi ile yeni bir şekil kazanması, mülkünü özellikle Batıda oluşturmuş Kürt ailelerde yeni bir mülk koruma iç güdüsü oluşturdu. Artık bu Kürtler için vatan göreceli hale geldi. Kürtler için vaat edilen çözümlerin Batı da ki Kürdün kendi mülkünü de koruyan bir siyasi çözüme bu nedenle yönelmesi gerektiğini ortaya çıkardı. -Bu çözüm arayışını özellikle Avrupa'da yaşayan Kürt aileler daha iyi bilir. Mevcut sayımlara göre Bu nüfus azımsanmayacak bir nüfusa değil. K. Kürtlerinin %60 bu durumda.

Ne yapmalı sorusuna cevabım, Özgürlüklerin gelişimini sağlayan her politikanın desteklenmesidir. Örgütlü taleplere karşılık bu dönemde Kürdistan'da federasyon ve Türkiye'de yaşayan Kürtlere kanton hakların verilmesi politikasıdır. Bu gün bu birlik politikası içinde olmak kaçınılmaz. Yarına, yarının Kürtleri karar versin. Onların siyasal tercihlerine amborgo koyamayız.[/url]

İBRAHİM KAYPAKKAYA YOLDAŞ VE MİLLİ MESELE Bolşevikler İbrahim KAYPAKKAYA'nın "Türkiye'de Milli Mesele" başlıklı yazısını tezler halinde şöyle değerlendirdiler: 1— İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, Marksizm-Leninizmin ulus tanımını, bu tanımın sınıfsal içeriğini doğru olarak kavramış ve revizyonist çarpıtmalara karşı savunmuştur. İbrahim KAYPAKKAYA Marksizm-Leninizmin bilimsel ulus tanımına dayanarak, Türkiye'de Kürtlerin bir ulus oluşturduğunu kanıtlamış, ikna edici bir biçimde ortaya koymuştur. Kürtlerin varlığının bile —hem de solculuk adına da!— tartışıldığı bir ortamda, Türkiye'de Kürtlerin bir ulus olduğunun yüksek sesle ilanı, İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın önemli bir katkısıdır. İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, yalnızca Kürt ulusal sorununda değil, Türkiye'de yaşayan diğer ezilen milliyetler sorununda da "ezilen milliyetlere tam hak eşitliği" ilkesini savunarak, Marksist-Leninist bir konumda durmuştur. 2— Ulusal baskının yalnızca emekçi yığınlara değil, aynı zamanda ezilen ulusun burjuva ve toprak ağası sınıflarına da uygulandığı konusunda doğru pozisyonu savunmuştur. İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, ulusal mücadele ile sınıfsal mücadele arasındaki ilkesel ayrılığı ve bunların ilişkilerini doğru bir biçimde ortaya koymuş ve sınıf mücadelesinin özgürce gelişmesi için ulusal baskının ortadan kaldırılmasının oynayacağı rolü doğru olarak belirlemiştir. 3— Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nın, Marksizm-Leninizm'de yalnızca ayrılma hakkı olarak yorumlanıp, savunulduğunu doğru olarak ortaya koymuştur. 4— Ulusal sorunun çözümünü Proleter Devrime bağlı ele alarak, temel ilkeyi doğru olarak savunmuştur. 5— İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, milliyetçiliğe karşı mücadele konusunda, ezen ulus şovenizmi ile ezilen ulus milliyetçiliği arasında yapılması gereken ayrımı doğru olarak yapmıştır. O, milliyetçiliğe karşı mücadelede, esas darbeyi doğru olarak Türkiye'de ezen ulus şovenizmi olan Türk şovenizmine yöneltmiştir. O, ezilen ulus milliyetçiliğine karşı da mücadele etmiştir. 6— Ulusal sorunun Demokratik Halk Devleti'nde çözümü konusunda berrak Marksist-Leninist bir program savunmuştur. 7— İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, ezen ulus komünistleri ile ezilen ulus komünistlerinin ulusal soruna yaklaşımında ikili —ayrı— görevleri konusunda Marksist-Leninist ilkeyi çıkış noktası almış ve savunmuştur. 8— İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, bütün milliyetlerden işçilerin Komünist Partisi'nde ve bütün sınıf örgütlerinde ortak örgütlenmesini savunmuştur. 9— Genel programatik açıdan, net Marksist-Leninist bir pozisyonda durarak, bu konuda Bolşevik programın temel taleplerini savunmuştur. Bütün bunlar, İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın ulusal sorunda açıkça Marksist-Leninist pozisyonda olduğunu göstermektedir. 10— İbrahim KAYPAKKAYA, milli sorunda Lenin ve Stalin'e dayanmış, onların teorisini çıkış noktası almış ve bu teoriyi KK-T pratiği ile başarılı bir biçimde kaynaştırmıştır. 11— İbrahim KAYPAKKAYA, Marksizm-Leninizmin ilkelerinden yola çıkarak KK-T'de Cumhuriyet döneminde Kürt isyanları konusunda doğru tavır takınmış, TKP'nin —aynı zamanda Komintern'in de tavrı olan— tavrını doğru bir temelde eleştirmiştir. 12— İbrahim KAYPAKKAYA, Kürtlerin parçalanmış bir ulus olduğu ve bu "tarihi haksızlık"ın ortadan kaldırılmasına ancak Kürt ulusunun kendisinin karar verebileceği doğru tezlerini savunmuştur. 13— İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın hataları ikincildir. l İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, "... milli baskıların esas hedefi ezilen, bağımlı ve uyruk milletin burjuvazisidir", "Milli hareketler özünde her zaman burjuvazinin damgasını taşımaktadır" şeklinde tespitler yapmaktadır. Bu tespitler, emperyalizm çağı için yanlış tespitlerdir. l İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, "Milli baskının amacı nedir?" başlığı altında yürüttüğü tartışmada, "meselenin özünün pazara kimin hakim olacağı" sorunu olduğunu söylemektedir. Bu tez de emperyalizm çağı açısından yanlıştır. Ancak İbrahim KAYPAKKAYA'nın çizgisinde bu tespit, teorik bir yanlış olarak durmaktadır. l İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, "Doğu Anadolu Bölge Komitesi" bağlamında, Şafak revizyonizmi ile hesaplaşmamıştır. Ulusal özellikleri dikkate alan bir örgütlenmenin gerekliliğini savunmamıştır. l İbrahim KAYPAKKAYA'nın "Kürt ulusal hareketinin... çözüme bağlanmamış tek ulusal hareket" olduğu tespiti 1972 için yapılan somut bir tespit olarak alınsa da özellikle Ermeni ulusal hareketi bağlamında eksiktir. İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, Türkiye'de milli mesele sorununa Marksizm-Leninizm açısından yaklaşmış; Kürt ulusunun varlığını, kendi kaderini tayin hakkını savunarak, Türk şovenizmine ağır bir darbe vurmuştur. O esas darbeyi Türk şovenizmine vururken, hiçbir şekilde ezilen ulus milliyetçiliğine de taviz vermemiştir. Onun kendi kaderini tayin, ve tayin hakkı konusunda söyledikleri; Türk şovenizmine karşı mücadele adına ortaya çıkan; ve fakat "kendi kaderini tayin hakkının her şart altında savunulmayacağını" iddia ederek, bu hakkı sinsice reddedenlere iyi bir cevaptır: "15— «Kendi Kaderini Tayin». «Kendi Kaderini Tayin Hakkı». «Kendi kaderini tayin» ile «kendi kaderini tayin hakkı» farklı şeylerdir. «Kendi kaderini tayin» veya «kendi kaderini tayin etme» ayrılma, ayrı bir devlet kurma anlamına gelir. Oysa, «kendi kaderini tayin hakkı» biraz önce de işaret ettiğimiz gibi ayrılma hakkı, «ayrı bir devlet kurma hakkı» anlamına gelir. Komünistlerin her şart altında ve kayıtsız şartsız savundukları şey, «kendi kaderini tayin hakkı» yani ayrı bir devlet kurma hakkıdır. «Kendi kaderini tayin hakkı» ile «kendi kaderini tayin» veya başka bir deyişle «ayrı bir devlet kurma hakkı» ile «ayrı bir devlet kurma» asla birbirine karıştırılmamalıdır. Komünistler birincisini her şart altında savundukları halde ikincisini şartlara bağlı olarak savunurlar. Lenin yoldaşın ifadesiyle komünist hareket bu ikinci sorunu, «her özel meselede somut olarak, bir bütün olarak sosyal gelişmenin ve sosyalizm için proletaryanın sınıf mücadelesinin menfaatleri açısından yargılar ve tayin eder»." (age. s. 243) Onun "Milli Mesele İle İlgili Görüşlerin Özeti" başlığı altında topladığı şu görüşler, bugün de Marksist-Leninistlere bu konuda ışık tutmaktadır: "21— Marksist-Leninist Hareketin Milli Meseleyle İlgili Görüşlerinin Özeti: Marksist-Leninist hareket, bugün Türk hakim sınıflarının Kürt milletine ve azınlık milliyetlere uyguladığı milli baskıların en amansız ve en kararlı düşmanıdır; milli baskılara, diğer diller üzerindeki baskılara, milli imtiyazlara karşı en önde mücadele eder. Marksist-Leninist hareket, Türk burjuva ve toprak ağaları tarafından ezilen Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkını, yani ayrılma ve bağımsız bir devlet meydana getirme hakkını her dönemde ve kayıtsız şartsız tanır ve savunur. Marksist-Leninist hareket, devlet kurma hakkı konusunda da imtiyaza karşıdır. Halk demokrasisinin en temel ilkeleri bunu zorunlu kılmaktadır. Aynı zamanda Türk burjuva ve toprak ağalarının Türkiye'deki azınlık milliyetlere uyguladığı şimdiye dek görülmedik milli baskılar da bunu zorunlu kılıyor. Bu aynı zamanda bizzat Türk işçilerin ve emekçilerin özgürlük mücadelesi tarafından zorunlu kılınmaktadır, çünkü onlar, Türk milliyetçiliğini yıkmazlarsa, onlar için kurtuluş imkânsız olacaktır. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, belli bir ulusun ayrılmasının gerekliliği ile asla karıştırılmamalıdır. Marksist-Leninist hareket, ayrılma sorununu her özel meselede somut olarak ele alır, «bir bütün olarak sosyal gelişmenin ve sosyalizm için, proletaryanın sınıf mücadelesinin menfaatleri açısından yargılar ve tayin eder». Marksist-Leninist hareket, tasvip etmediği bir ayrılma kararında da zor kullanmayı, engel ve güçlük çıkarmayı kesinlikle reddeder. Sınırlar, milletin kendi iradesiyle tespit edilmelidir. Bu, çeşitli milliyetlere mensup işçi ve emekçi yığınların karşılıklı güveni, sağlam dostluğu ve gönüllü birliği için zorunludur. Marksist-Leninist hareket, genel olarak ezilen milliyetlerin ve özel olarak Kürt milletinin milli baskılara, zulme ve imtiyazlara karşı yönelmiş mücadelesini kesinlikle destekler; ezilen milletin milli hareketindeki genel demokratik muhtevayı kesinlikle destekler. Marksist-Leninist hareket, Kürt milli hareketinin başını çeken burjuva ve küçük toprak ağalarına karşı da, Kürt proletaryasının ve emekçilerinin sınıf mücadelesini yürütür ve yönetir. Kürt burjuva ve toprak ağalarının milliyetçiliği güçlendirmeyi hedef alan eylemlerine karşı, Kürt işçi ve emekçilerini uyarır. Marksist-Leninist hareket, çeşitli milliyetlerin burjuva ve toprak ağası sınıflarının kendi üstünlükleri için giriştikleri mücadeleler karşısında kayıtsızdır. Marksist-Leninist hareket, milli baskılara karşı mücadeleyi toprak ağalarının, şeyhlerin, mollaların vb... durumunun güçlenmesiyle bağdaştırma çabasında olanlara karşı mücadele eder. Marksist-Leninist hareket, Türk hakim sınıflarıyla işbirliği yapan Kürt büyük feodal beylerinin, din adamlarının, büyük burjuvalarının, işçileri ve emekçileri bölme çabalarını, el altından Türk burjuva ve toprak ağalarıyla, bütün milliyetlerin emekçi halklarının aleyhine dalavereler yürüterek işçileri ve emekçileri uyutma çabalarını, çoğu zaman milliyetçi sloganlarla örtbas etmeye çalıştıklarını bilmektedir ve bunlara karşı mücadele eder. Marksist-Leninist hareket, Lenin yoldaşın da işaret ettiği gibi, bütün ülkelerin ve hele ezilen ülkelerin geniş emekçi yığınları önünde bıkmadan, usanmadan siyasi bakımdan bağımsız devletler kurma maskesi altında, gerçekte iktisadi, mali ve askeri alanlarda kendilerine tamamen tabi devletler yaratan emperyalist devletlerin sistemli biçimde uyguladıkları aldatmacayı açıklar ve suçlar. Marksist-Leninist hareket, işçi sınıfının ve diğer emekçilerin belli bir devlette, birleşik örgütlerde siyasi, sendikal, kooperatif, eğitsel vb. örgütlerde kaynaştırılmasını savunur. İşçileri ve emekçileri milliyetlerine göre ayrı örgütlerde toplama eğilimleriyle mücadele eder. Çünkü değişik milliyetlerin işçileri ve emekçileri, uluslararası sermayeye ve gericiliğe karşı ancak bu şekilde başarılı mücadele yürütme imkânına kavuşur; bütün milliyetlerin toprak ağalarının, din adamlarının ve burjuva milliyetçilerinin propagandasıyla ve gerici özlemleriyle ancak bu şekilde başarıyla mücadele etme imkânına kavuşur. Marksist-Leninist hareket, ülkemizde her milliyetten burjuva ve küçük-burjuva oportünist partiler ve akımlar tarafından genellikle benimsenen «kültürel-milli özerklik» plânını kesinlikle reddeder. Çünkü bu plân, bir tek devletin eğitim işlerinin milliyetlere göre bölünmesini önermektedir; böylece, her milliyetin işçi ve emekçilerini, o milliyetin burjuva ve toprak ağalarının kültürüne bağlamayı ve onları manevi bakımdan köleleştirmeyi hedef almaktadır. Dolayısıyla, hem demokrasi açısından, hem de proletaryanın sınıf mücadelesinin menfaatleri açısından son derece zararlıdır. Marksist-Leninist hareketin demokratik halk diktatörlüğü sisteminde milli meseleye getireceği çözüm şudur: Demokratik halk diktatörlüğü sisteminde bütün milletlerin ve dillerin tam eşitliği garanti edilecektir. Hiç bir zorunlu dil tanınmayacak, halka bütün yerli dillerin öğretildiği okullar sağlanacaktır. Halk devletinin anayasası, her hangi bir milletin, her hangi bir imtiyaza sahip olmasını ve milli azınlığın haklarına her hangi bir tecavüzü kesinlikle yasaklayacaktır. Her ulusa kendi kaderini tayin etme hakkı tanınacaktır. Bütün bunların gerçekleşmesi için, özellikle yaygın bölgesel özerklik ve tamamen demokratik yerel kendi kendini yönetim gereklidir. Bu özerk ve kendi kendini yöneten bölgelerin sınırları ekonomik ve sosyal şartlar, nüfusun milli bileşimi vb... temeli üzerinde bizzat mahalli nüfus tarafından tayin edilecektir. Milli meseledeki temel şiarımızı bir kere daha tekrarlayalım: «Bütün uluslar için tam hak eşitliği; ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı; bütün ülkelerin işçilerinin (ve ezilen halkların) birleşmesi»." (age. s. 256-259) İbrahim KAYPAKKAYA'nın Kürdistan'ın parçalanmışlığı ve bunun devrim açısından oynadığı rol konusundaki görüşleri şöyledir: "Lozan Antlaşması, Kürtleri çeşitli devletler arasında parçaladı. Emperyalistler ve yeni Türk hükümeti, Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkını çiğneyerek, Kürt milletinin kendi eğilimini ve isteğini hiçe sayarak, sınırları pazarlıkla tesbit ettiler. Böylece Kürdistan bölgesi İran, Irak ve Türkiye arasında bölündü. Burada bir noktayı daha belirtelim: Kürdistan'ın Lozan Antlaşmasıyla kendi kaderini tayin hakkı çiğnenerek parçalanması, elbette tarihi bir haksızlıktır. Ve Lenin yoldaşın bir başka vesileyle söylediği gibi, haksızlığı durmadan protesto etmek ve bütün hakim sınıfları bu konuda ayıplamak, komünist partilerin görevidir. Ama böyle bir haksızlığın düzeltilmesini programına koymak akılsızlık olur. Çünkü günün meselesi olma niteliğini çoktan kaybetmiş bir sürü tarihi haksızlık örnekleri vardır. «Sosyal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini doğrudan doğruya kösteklemekte devam eden bir tarihi haksızlık» olmadıkları sürece, komünist partiler bunların düzeltilmesini sağlamak gibi, işçi sınıfının dikkatini temel meselelerden uzaklaştırıcı bir tutuma giremezler. Yukarda işaret ettiğimiz tarihi haksızlık, artık günün meselesi olma niteliğini çoktan yitirmiştir. «Sosyal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini doğrudan doğruya kösteklemek» gibi bir mahiyet taşımamaktadır. Bu nedenle komünistler onun düzeltilmesini istemek akılsızlığını ve basiretsizliğini göstermezler. Bu noktayı belirtmemizin sebebi, Program Taslağı üzerindeki tartışmalarda bir arkadaşın Kürdistan bölgesinin birleştirilmesini programa koymak yolundaki isteğidir. Türkiye'de komünist hareket ancak Türkiye sınırları içindeki milli meseleyi en iyi, en doğru çözüme bağlamakla yükümlüdür. Irak ve İran'daki komünist partileri de, milli meseleyi kendi ülkeleri açısından en doğru çözüme kavuştururlarsa, sözkonusu tarihi haksızlığın hiçbir değeri ve önemi kalmayacaktır. Bütün Kürdistan'ın birleştirilmesini programımıza koymamız bir de şu açıdan sakattır: Bu, bizim tayin edeceğimiz bir şey değildir. Kürt milletinin kendisinin tayin edeceği bir şeydir. Biz Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını, yani ayrı bir devlet kurma hakkını savunuruz. Bu hakkı kullanıp kullanmayacağını veya ne yönde kullanacağını Kürt milletinin kendisine bırakırız. Bu nokta üzerinde ilerde tekrar duracağımızdan, geçiyoruz." (İ. Kaypakkaya, Seçme Yazılar, Ocak Yayınları, Şubat 1992, sf. 196-197) Onun bu görüşleri, şimdi birçok Kürt milliyetçisi örgüt tarafından, İbrahim KAYPAKKAYA'nın "Kemalizm"in Misak-ı Milli düşüncesini aşamadığı vb. şeklinde eleştiriliyor. Bu eleştiriciler, önce İbrahim KAYPAKKAYA bu görüşleri savunduğunda Kürdistan'ın çeşitli parçalarındaki milli uyanış ve milli kurtuluş hareketinin boyutlarının bugünle karşılaştırılamayacak kadar cılız olduğu gerçeğini unutuyorlar. Bunlar, ikinci olarak da, İbrahim KAYPAKKAYA'nın tartıştığının, "Kürdistan'ın birleştirilmesinin bir Komünist Parti'nin programına alınıp alınmayacağı" sorunu olduğunu gözlerden gizliyorlar. İbrahim KAYPAKKAYA'nın Marksist-Leninist çizgisinin sürdürücüsü olan Bolşeviklerin bu konudaki tavrı şudur: "Kürt ulusu uluslaşma sürecinin —kapitalizmin gelişmesinin Batı Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında Osmanlı devletindeki geç gelişmesi sonucu— henüz başlarında iken, Kürdistan emperyalist işgale karşı savaşın başını çeken Kemalist Türk hükümetinin İngiliz-Fransız emperyalistleri ve İran gericileri ile anlaşması sonucu dört parçaya bölündü. (Daha doğrusu daha önceki Osmanlı ve İran devlet sınırları içindeki, bölgesel olarak oldukça geniş bir özerkliği de içeren ikiye bölünmüşlük, Lozan anlaşması sonucu dörde —İran/Türkiye/Irak/Suriye— bölünmüşlüğe dönüştü.) Kürdistan'ın bölünmesi, aynı zamanda henüz uluslaşma sürecinin başlarında bulunan bir ulusun, Kürt ulusunun parçalanması anlamına geliyordu. Bu noktadan itibaren Kürt ulusunun birleşik bir ulus olarak toprak birliği emperyalist zorla ortadan kaldırılmıştı. Bu noktadan itibaren artık tüm Kürt ulusu için iktisadi yaşantı birliği de söz konusu değildir. Parçalanmış Kürt ulusunun her parçası, üzerinde yaşadığı Kürdistan toprağı hangi devletin sınırları içinde kaldı ise, o esas olarak o devletin iktisadi yaşantı birliğinin bir parçasıdır. Her parçalanmış ulusta olduğu gibi, Kürt ulusunda da parçaların artık bir ulustan söz edilemeyecek seviyede farklılaşması yolu ile yeni ulusların oluşması; ya da belli parçalardaki Kürt ulusunun giderek asimile olması vb. teorik olasılık olarak vardı. Ve her parçadaki ezen ulusun hakim sınıfları, "Kürt sorununu" Kürt ulusunu yok ederek veya asilime ederek "çözmek" için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Fakat gelişmelerin açıkça gösterdiği gibi, ne değişik parçalardaki farklılaşma bir Kürt ulusu ve onun parçaları yerine değişik uluslardan söz edilmesini haklı kılacak seviyede bir farklılaşma oldu; ne de katliamlar kıyımlar ve asimilasyon çabaları Kürt ulusunu ortadan kaldırabildi. Tersine kapitalizmin gelişmesine paralel olarak tek tek parçalarda uluslaşma süreci hızlanarak sürdü ve tek tek parçalarda bir ulusun, Kürt ulusunun parçaları olma; bir ülkenin, Kürdistan'ın parçaları olma bilinci —özellikle son on yıllar içinde— gelişti. Kürdistan'ın ve Kürt ulusunun —emperyalist savaş sonucunda— parçalanmış bir ülke ve parçalanmış bir ulus olduğu ve Kürt ulusunun her parçada, parçalanmış bir ulusun parçaları olarak varlığını sürdürdüğü, tüm katliamlara ve asimilasyon çabalarına rağmen varlığını sürdürdüğü olgudur. Bunlar olgu olduğuna göre, Kürt ulusu parçalanmış bir ulus olarak varlığını sürdürdüğüne göre, Kürt ulusunun ve Kürdistan'ın yeniden birleştirilmesinin objektif temeli olduğu açıktır. Bütün Kürt milliyetçisi örgütlerin temel program maddesi "Bağımsız, Demokratik, Birleşik Kürdistan"dır. Kürdistan'ın birleştirilmesi, Kürt ulusunun birleştirilmesi, bu anlamda birleşik Kürdistan, biz Türkiyeli komünistler için bugün temel program maddesi değildir, olamaz. Bizim devrimimiz, şu anda Kürdistan açısından ele alındığında, Kürdistan'ın Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olan kesiminin, Kuzey Kürdistan'ın işçi sınıfı önderliğindeki demokratik halk devriminin zaferi ile kurtarılması, özgürleştirilmesi, Kuzey Kürdistan'da Kürt ulusunun ayrılma hakkını özgürce kullanacağı şartların yaratılması asgari programına sahiptir. Biz Kuzey Kürdistan'ın özgür halklar Türkiye'sinde en geniş bölgesel özerkliğe sahip bir birlik cumhuriyeti olarak yer almasından yanayız. Fakat açıktır ki, böyle bir birlik içinde yer alıp almamaya karar verme hakkı ve yetkisi Kürt ulusunun kendisinindir. "Kendi yazgısını kendisi özgürce belirleme" ön şartlarına kavuşan Kürt ulusu, özgür halkların özgür KK-T'sinde birleşik bir devlet içinde mi yaşayacağına yoksa ayrılıp ayrı devlet olarak mı yaşayacağına vb. kendisi karar verecektir. Bu bağlamda "bağımsız, demokratik, birleşik Kürdistan" hedefine nasıl varılabileceği sorunu ortaya çıkmaktadır. Bağımsız, demokratik, birleşik Kürdistan hedefine, —eğer gerçek anlamda bağımsızlık ve demokratiklik kastediliyorsa, ve bu iki özellik 'birleşme' ile eşdeğerli özellikler olarak kavranıyorsa— varmak, bugün Kürdistan'ın bölünmüş olduğu devletler —yani İran, Türkiye, Irak, Suriye— işçi sınıfı önderliğinde demokratik devrimlerle yıkılmadan gerçekleşemez. Emperyalizm şartlarında, burjuvazinin önderliğinde ancak emperyalizmle uzlaşma, anlaşma temelinde kurulması mümkün olan "Birleşik Kürdistan"ın demokratik ve bağımsız olması mümkün değildir. O halde Kürdistan'ın birleştirilmesi sorunu, komünistler açısından Kürdistan'ın parçalanmış olduğu devletlerde iktidarı işçi sınıfı önderliğinde devrimlerle yıkma sorunu ve Kürt ulusunun kendi yazgısını özgürce belirleyeceği şartları yaratma sorunudur. Birlik sorunu, tek tek devletlerde devrim sorununa bağlı olarak ele alınmak zorundadır. Çıkış noktası ve bugünkü programın temel maddelerinden biri değildir. Fakat onun komünistlerin temel program maddelerinden biri olmaması, birlik sorununun olmadığı, bunun "tarihin akışı dışında kalmış bir sorun olduğu", "objektif temeli olmadığı" vb. vb. anlamına gelmez. "Birleşik Kürdistan" talebi, emperyalizmin Kürdistan'ı bölmüş olması olgusuna karşı demokratik bir öze de sahip olan, objektif temeli olan, haklı olan bir taleptir. Komünistler açısından bu talebin bugün temel program maddelerinden biri olmaması, onun demokratik bir özü olmadığı vb. anlamına gelmiyor. Yalnızca böyle bir talebi de gerçekleştirmek için ön şartların yaratılmasının gerektiğini ve bugün esas meselenin bu olduğunu söylüyoruz. "

FEDERASYONUN IDEALIZE EDILMESI VE DÜSÜNDÜRDÜKLERI Yekîtî GULBARAN Ortaya çikisindan bugüne kabul edilsin veya edilmesin Kürtlerin mücadelesi degisik evrelerden geçti ve daha yeni yeni evreler geçirmeye benziyor. Herkesin bilir bilmez küfrettigi ya da günah keçisi ilân ettigi Idris-i Bitlisi´den bu yana Kürtlerin statüsü, o dönemin "emir sultanliklar´indan çok daha gerilerde seyrediyor. Biz Kürtlerin neyi ne zaman ve nerede tartismayi bilmeme ve sürekli uçlarda yer alIp görüsler arasinda bir denge tutturmama gibi bir zaafimiz var. Ben en azindan kendi payima böyle düsünüyorum. Kürt hareketinin öteden beri öncellikleri saptamada ve asgari hedeflerle hedefleri birbirinden ayirt edip, güncel ve acil gereksinimlere iliskin politika yaratmama gibi bir sorunlari var. Diger bir degisle biz evin temeleini atmadan, çatinin kiremit mi yoksa betonarme mi olmasini tartisiyoruz. Bu nedenle çogu zaman kiliç salladIgimiz o kahrolasi statükonun ömrünün uzamasina katkida bulunuyoruz. Kanimca bugün Bizim en fazla üzerinde en fazla yogunlasmamiz gereken konularin basinda kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesini mesrulastirmaktir. Bunu derken kürt sorunun çözümüne iliskin tartismayalim, fikir Üretmeyelim demiyorum. Ancak bugünden belli kavramlara angaje olup gelecek kusaklarin önünü tikamayalim diyorum.Özal´in son yillarinda "federasyon da tartisabilir" sözlerinden sonra farkli tendenslerdeki Kürt yapIiari bu sözlerden Özal´In "federasyona razi" oldugu sonucunu çikardIiklari ve hep birlikte bir "federasyon" korusu olusturdular. Böylece de öncellikle ugruna mücadele edilmesi gereken öncellikleri bir kenara ittiler. Benim asil vurgu yapmak istedigim, Kürt hareketi federasyon fikrinin tarihsel gelisimini incelemeden gerekli analizleri yapmadan "federasyoncu" kesilmeleridir. Bu nedenle genel hatlariyla federasyon fikrinin tarihsel akisi içindeki gelismelere kisaca deginmelerde bulunmak istiyorum.Federasyon fikri özellikle sol gelenekten gelenler için- biraz daha enternasyonal göründügü ve ezen ulusun solcularini "oksadigi "için- çok cazip görünüyor. Dünyada simdiye dek tek bir federasyon formasyonu varolmadi. Federasyonculuk liberal düsüncede de yer bulan bir formasyondur. Yanisira anarsistlerin öteden beri ulusal sorunlarin asilmasi için savunduklari bir görüstür. Sonuçta federasyon fikri güçlü, merkezi yapilara karsidir. Sol düsünce ulusal bazda federasyonlara, liberal düsünce ise bölgesel bazdaki federasyonlar formülasyonuna ulasmistir. Sol düsünce derken birçoklarinin aklina Marx veya Lenin gelecektir. Marx ve Lenin sürekli merkeziyetçi olmuslardir ve federasyona karsidirlar. Sadece Marx son yillarinda Irlanda sorununda fikir deÛistirip federasyonu savunmustur. Lenin ise kültürel otonomiler yoluyla Rus Imparatorlugu´nun ömrünü nasil uzatacagI ve Sovyet ulusunu nasIl yaratacagi hesaplari içinde olmustur. Sol düsüncede federasyon formülasyonu anarsistlere aittir. Bu formülasyonun sahibileri de Prudhon ve Bakunin´dir. Bu formülasyona varmalarinda da Avrupa´daki ulusal bogazlasmalara yol açmistir denilebilir.Liberal düsüncede savunulan "federal devlet" ile anarsist görüste ifade edilen "federal toplum" her nekadar ´ulusu olmayan bir devleti ´ hedeflese de ikisinin de ortak sonucu iki uluslu bir devlet yaratmak olmustur. Federasyon uniter devleti ve kendi kaderini tayin hakkI adI altinda yürütülen mücadelenin karsisina çikarilan etnik soykirimlari asmada bir yoldur. Liberal ve anarsist düsüncede bireyin ve toplumun merkezi yapilara karsi özgürlügü ilk planda yer alir. Iki görüsün de ortak noktasi anti- merkezci olmalaridir. John Stuart Mills, liberal düsüncede federalizm görüsünün yaraticilarIndandir. 1861´de yayinladigi "Considerations on represontative government" adli kitabinda üzerinde özellikle durdugu örnekler Amerika, Üsviçre ve Almanya´dir. Mills´teki federalizm daha çok güçlü devletlerin disa karsi kendilerini savunmalarinda federal bir çati olusturmaya tekabül eder, söyle der: "Birlikte, tek hükümet altinda yasamalari uygun olmayan veya yasamayan insanligin bir bölümü, çok kere kendi çikarlari için, yabancilara karsi birlesebilirler." Mills federasyonun olmazsa olmaz diye üç kosulunu söyle belirler:-Federasyon olmasi için uluslar arasinda karsilikli bir sempati olmasi gerekir. -Üki ulus arasinda güç dengesizligi olmamalidir. -Iki ulus dis saldirilara karsi yeterince güçlü olmalilar. Prodhona´ gelince... Anarsistlerin bu ünlü ideolugu özellikle devleti asmak için tezlerini olusturuken bu fikre ulasmisiI ve örnegin Avrupa için konfederasyonlar konfederasyonunu savunuyordu. Bu nedenle solcularca ütopik bulunuyordu . Yanisira Bakunin de 1910´ lar da Marx´in "proleter devlet" önerisine ´bu proleter devlet kaçinilmaz olarak anti-demokratik bürokratik bir polis devleti olacaktir´ diye karsi çikiyordu.Burada bir parantez açip konuyla ilgili çok az olan bir animsatmada bulunmak istiyorum. ´80 öncesi Türk ve Kürt solunda ezici çogunluk Troçki´yi karsi devrimci görüyorlardI ama çogu da bilmeden, Lenin´indir sanisiyla Troçki´nin sürekli devrim tezini savunuyorlardi... Federasyon konusunda da benzeri bir tekrar yasaniyor sol cephede. FEDERASYON ÖRNEKLERI Liberal ve sol düçüncenin yarattigi federasyon örnekleri incelendiginde liberal temelde örgütlenen ve ulusal-toplumsal dengeleri saglayan federal yapilarin günümüzde de sürdügü sol düsüncede yaratilan veya soguk savas döneminde olusturulan federasyonlarin ise liberallesme sürecine girmeye çalistiklari dönemde yikildiklarini saptamak hiç de zor degil.Isviçre örnegi çok ilginçtir. Isviçre´de bugün de süren 20 kantonlu, 6 yari kantonlu sistemin tarihi 19.yüzyilin baslarina uzaniyor. Nüfusun %70´nin Almanca, %19´nun Fransizca, Ticino bölgesinde %9´un italyanca ve nüfusunun %1´nin de Romansça (bir çesit köylü latincesi) konustugu Isviçre´de nüfusun yarisi katolik yarisi protestan olmasina karsin, 1848´lerde yapilan bir anayasa ile varolan sistem bazen çikan küçük problemlerle karsin yürüyor.Kanada da federal parlementer devletlerle ilginç bir örnek olarak verilebilir. Kanada 10 eyalet ve 2 bölgeden olusuyor. 15 milyonu Ingilizce, 6 milyonu Fransizca konusuyor. Diger bir deyisle iki resmi dil var. Parlamento savunma, dis politika, ticaret, maliye , bankacilik ve ceza hukuku alaninda yasa yapmakla görevli. Yanisira 10 eyalette ise kendilerini ilgilendiren konulardaki yasalari düzenleyen yasama organlari var. Yasalarin resmilesmesi için Avam Kamarasi ve Senato´dan geçmesi gerekiyor. Azinlik dillerinde basilan 200´ü askin periyodik yayin bulunuyor. Eyalet yönetimleri egitim, çalisma kosulari, mülkiyet yasalari ve saglik gibi konulardan sorumludur. Her eyalette ayrica yerel sorunlarla ilgilenen ve seçimle belirlenen belediye meclisleri de bulunuyor. Bir ölçüde özel olan Yukon ve Kuzeybati topraklari da Avam Kamarasin´da temsil ediliyorlar.Bölgesel bir federasyon, yani kantonal sistem Üzerine kurulan ABD´de ise ulusal Ünitelerle ayrilmis bir federal yapi bulunmuyor. Örnegin Arizona ve Teksas eyaletleri yöre halkini temsil ediyor.Özetlemek gerkirse ulusal birliklerle dayanan federasyonlar dagildi, bölgesel olanlar ise ABD, Isviçre ve Almanya örneklerinde oldugu gibi yasiyor. Rusya´da yasanan deneyim ise ulusal topluluklarin Rus devletinden ayrilmayacaklari bir devlet biçiminden baska bir sey degildi. Oradaki farkli etnik topluluklar kendi dillerini konusmalarina karsin liberallesme sürecine girildiginde ulusal istemlerin ne kadar güçlü bir sekilde ortaya çiktiklari görüldü.DolayIsIyla Kürtlerin de Türklerin de federasyondan ne anladiklari ve nasil bir federasyon istediklerini somutlastirmalari, ayrica herhangi bir çözüm seklini de simdiden mutlaklastirmamalari gerekiyor.Savas alanina çevrilen ve Türk devletini sürekli bir savas alani ve kapali bir askeri bölge halinde kalmasinda israrli oldugu bir Kürdistan´in savas alani olmaktan çikarilmasina dair politikalar ayri bir seydir, sorunun nihai çözümüne iliskin yeri olmayan tartismalara girmek farkli bir seydir.Açikça belirtmek gerekirse ben bu asamada Kürt kimligini mesrulastirilacak bir mgcadelenin daha dogru olacagini düsünüyorum, federasyon derken de sinIilari belirlenmis esit iki federe devleti anliyorum. Çünkü federasyon kurmak bagimsiz bir devlet kurmaktan daha zordur ve zaten federe devlet veya toplumlara dayanmaktadir. Kürtlerin uluslasmasi için söyle veya böyle bir devlete gereksinim duyacaklari da kaçinlmazdir. Öyle sanildigi gibi devleti uluslar degil, devletler ulusu yaratmaktadir. Uluslasma süreci ile ulus olmayi birbirinden ayirt etmek gerekiyor.KisacasI özellikle Kürt hareketi Kürt ulusal sorununa iliskin çözüm önerilerinde ince eleyip sik dokumak ve dahasi bunu akademik temelerine de oturtmak zorundadir. Eski bilgi kirintilariyla veya birilerinin pisirip önümüze koyduklari seyler konusunda hazirlksiz yakalanmamak için yeterli bilgi donanimina sahip olmak sarttir.

yazin tamamini dikkatice okudugumda ,butunsellikten uzak,eklektik,tamamen biribirinin zitti gorusleri barindirdigi ve aslinda en tehlikeliside bireysel ozgurlesmeden ziyade bencilligi empoze etmesi dusundurucu. dogru lan son 30 yillik savasin bir olcude feodalizmi tasfiye ettigi, kurtlerin yasadigi cografyayi terketmeye zorlanmalari sonucu yeni zorunlu ekonomiler olusturmalari ve yeni iliskiler kurmalari..vs ama bu surec iddia edildigi gibi metropollerde ve avrupada yasamak zorunda olan insanlari bireysellestirmedigi gibi aksine bu surec asiret toplumlardan kurtleri bir bicimiyle zorunlu vede hizli bir uluslasma srecinin icine itti.artik kurtler birbirinden habersiz degl aksine erbilde olusan gundem diyarbakiri aninda etkileyebilmekte tepkiler yada sevincler dahada toplumsallasmakta. ;bugun birlik politikasi kacinilmz,yarina yarinin kurtleri karar versin; sozu cok benclce ve yakisiksiz duruyor.o zaman sorarlar adama dun bu mucadelede sehit dusenler ,topraklarindan kopartilanlar ve her turlu iskence ve katliama maruz birakilanlar mazosistmiydi. veya 2000 yil once topraklarindan surulup dunyanin cesitli cografyalarina dagilan ve yasadigi tplumlarin en ust refah diliminde kendilerine yer bulabilen yahudilerinbelkide yuzyillara dayanan mucadeleleri sonucu tekrar topraklarina donmesinin sirri sanirimgelecek kusakklar kendi ne yapacagina karar versin cumlesinde gizli degildir, son soz,,;kisiler ancak kendi yasamlarinda belirleyici olmali toplumlarin gelecegi uzerinde degil bunun icinde bireysel olarak gecmisinin ozelestirisini yapmak kaydiyla

sevgili yoldasim,sende de iyi sabir varmis dogrusu.ben basliga baktim kicini anladim."Aksiyonel ve konjonktürel değişimi tanımaksızın veya yaşamaksızın içinde bulunan koşulların değişimi için herhangi bir siyasi tez ileri süremezsiniz" diyen promosyonelin EŞANTİYONUN, pozisyonu ile alakadar olan"cözüm önerilerini"daha önce dillendiren vede dinlendiren "serok"ile ayni parelere gelmesi nedendir dersin?"seroklar" hep öyle "yükseklerden" ucarken,alcaklarda sürünürlerde ondanmi dersin.tarihine,mirasina,sehidine sahip cikamayan korkaklar Bagimsiz Birlesik Kürdistan sirarini nasil"kaykirilar"BBDK diye elbette.artik hic bir seye etkisi olmayan "zati mühteremin""etkisel"karalamalarda bulunurken elbetteki "Yarına, yarının Kürtleri karar versin. Onların siyasal tercihlerine amborgo koyamayız."diyecektir.gecmisini inkar eden her bir kürd,yarinin kürtleri karar versin,onlarin siyasal tercihlerine ambargo koyamayiz derken,gecmiste nelere ambargo koyduklarinin elbette utangacliklari icinde olacaklardir.gecmisini sahiplenmeyen,gelecekte asla söz sahibi olamaz. "Yeni yerleşim alanlarında yeni bir ahlak edinmeye başladılar. Otuz yıl öncesine kadar kızlarını başka bir Kürt kabilesine vermeye çekinen bu Kürtler her milletle kız-erkek verir, duruma geldi. Ortak aileler oluştu. Nereden.. nereye..!"diyen mantik,yasadigi kendi gercegini aciklarken,hey hat nerden nereye degilmi.biz kürdler sevince neden böyle oluyoruz.sevgiye,aska karsi degilim elbette,sevmenin ne yasi,ne dini,ne irki vardir elbette.ama asik olunca illada neden benzemek isteriz farkli birine.dinide,imanida,irkida onun olsun.ama eger beni bagimsiz,birlesik,demokratik kürdistan siarimdan,hayleimden ediyorsa BBDK OLSUN.SIMDI BUNUN BANA ACILIMINI YAPTIRMA ESKICI YOLDASIM.Basliga bakarsan zaten kic ortada. "Ne yapmalı sorusuna cevabım, Özgürlüklerin gelişimini sağlayan her politikanın desteklenmesidir. Örgütlü taleplere karşılık bu dönemde Kürdistan'da federasyon ve Türkiye'de yaşayan Kürtlere kanton hakların verilmesi politikasıdır"diyen"zat imühterem"kendi bireysel haklarini güvenceye almak icinde sunu belirtiyor "Her iktisadi kurtuluş dayanışması bu yeni aile tarzları ile yeni ortak kader birliklerine yöneldi. Halklar arasında oluşan yeni sosyal entegrasyon mülk edinme biçimi ile yeni bir şekil kazanması, mülkünü özellikle Batıda oluşturmuş Kürt ailelerde yeni bir mülk koruma iç güdüsü oluşturdu. Artık bu Kürtler için vatan göreceli hale geldi"desene Bagimsiz Birlesik Kürdistan Siarini haykirmak,savunmak sen, ben ve bizler gibi bir mülk bile edinemeyenlere kaldi.oysa ben sana ne kadar demistim gel gidelim su istanbulda bir gecekondu yapalim diye.bak görüyorsun entegre olmamizi gerektiren hic bir somut durumumuz yok.hadi diyelim beceriksizi,ticari kafamiz yok,be kitapsiz eskici gel hic olmasa ikinci evliligimizi bir yabanciylan yapalim,entegre olalim.

uluslarda eblirleyici olan yasadiklari ve yasayacaklari surece yon veren celismeleridir.toplumlar bu celiskiler etrafinda bicimlenip bularla mucadele ederler.kimi zaman konjekturel bazi degisimler osada,temel celiski ortada durdugu muddetce aslinda degisen hicbirsey yoktur.kurt ulusunun hangitemel sorunu giderildi,somurgeci devletler tasfiyemi oldu,kurtler uzerindeki asimilasyoncu, katliamci politikalar sonmu buldu ki // aydinlarimiz `` artik BAGIMSIZ ;BILESIK DEMOKRATIK KURDISTAN ideolisinin omrunu tamamladigini gundeme getirebildiler.aksine somurgeciler bir bicimiyle ulusal mucadeleyi bastirabildiler.veya onun dinamik guclerini kontrol altinda tutmanin bir yolunu bulabildiler yani onlarin son yillardaki degisen taktigi "yokedemiyorsan kontrol et " bunu basardilar.fakat somurgecilerin farkina vardigi ama bizim "ezlen ulusun ezgin aydinlarinin "anlamadigi sey bu ideoljinin temsilcilerinin su andaki savruk ve dagitilmis orgut gercegine bakarak kurdistandaki temel celiskiler ortada durdugu surece bu temel ve dogru ideolojinin mutlaka mucadelenin bir evresinde merkezleserek onlarin egemenligini tehdit ve yok edeceginin farkina vardilar.bazi taktikleri gundemlestirdiler. tabiki bunun bazi ayaklari olmaliydi. 1 ulusun askeri guclerini tamamen tfiye etmek yerine (zaten buna gucleri yetiyecekti )onu islevsizlestirip yonetim bazinda kontrol altinda tutmak, mumkunse kendi cikarlari dogrultusunda ortulu bir bicimde kurt halkina karsi kullanmak. 2gerillaya katilan her savasci kesinlikle kurt halkinin ozgurlugu ve ozgur kurdistani kurmak icin fedakarca sehit olmayi goze almakta. oyleyse kurtlerin ozgurlugu ve ozgur kurdistan unutturulup sanki mucadele bir sahsin ozgurlestirilmesi veya sozum ona egemenlerin acilim politikalarina endekslenmeli bunun icin dezenformasyon ve tek merkezli propoganda yapilmali 3)devlet bunu yaptiginda halkimiz uzerinde pek inandirici olmayacagindan bunu taninmis ve saygi duyulan kurt sahsiyetlerine yaptirabilmek. sanirim savatanin yazisinida boyle anlamak gerekir. varilan nokta suki:ideolji toplumlarin kabidir,onu yoketmediginiz muddetce kendisini yenileyecektir,bizlerde belki kimi zanan korkak,kimi zaman yeteneksiz basarisizkimi zamanda ben merkezci onderliklere sahip olmussakta BAGIMSIZ BILESIK DEMOKRATIK KURDISTAN ideoljisi kurdistan in hala gereksinim duydugu yegane ideoljidir. BALYOZ yoldas sen onlarin gecekodu saraylarini dert etme.bizimde bizi ulkeye baglayan sevgi ve inanc dolu kocaman yuregimiz ve sirtimizda onurla ve umutla tasidigimiz mucadelemiz,acilarimiz ve hep onur duydugumuz_duyacagimiz gecmisimiz var.en degerliside bu.yeterki bunu kaybetmeyelim.

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.