Said-i Kurdi Bitlis'in Hizan İlçesinin Nursi Köyünden olup, medrese eğitimi yıllarında Said-i Nursi, adıyla anılmış, sonraları da Said-i Kürdi ve Bediuzaman adı uygun görülmüştur. Bediuzaman: zamanın eşsiz güzel insanı anlamına gelir.
Felsefesinde Ahmedê Xanê' önemli bir yere sahiptir. Bilindiği gibi Xanê, Kürt ulusal bilincin oluşmasının teorik harcını atmıştır. Sonraları Bediuzzaman'nın eserlerinde Xanê'nin derin etkileşimini görmek mümkündür. İslam'ın Arap milliyetçiliği boyutuna karşı olma ve İslam'ı yorumlarken evrensel boyutta, tinsel özgürlüğü, insan hak ve özgürlüğünü esas alan, doğaya saygı ve aşkı imgeselleştiren Said-ê Kurdî'nin, eserlerini, Ahmedê Xanê' nin felsefesi ve diğer Kürdistanlı alimlerin felsefesinden yola çıkarak çağına uygun yorum geliştirdiği bilinen bir gerçektir.
Ömrü Osmanlı oyunlarına karşı mücadele ile geçen Said-i Kurdî, kısa bir zamanda Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu'da geniş kitleleri etkiler ve Nursi Hareketi ortaya çıkar. Nursi hareketinin etkili olduğu alanlarda Risale-i Nur ve diğer eserleri kutsal kitaplar kadar değer görmüştür. Ömrü boyunca cezaevi, kovuşturmalar ve soruşturmalar peşini bırakmaz; aldığı hapis cezaları büyük tepkilere neden olunca her seferinde serbest bırakılır. Devletin yoğun saldırıları ve baskıları devam eder, hatta İstanbul'da zorla tımarhaneye atılır. Uzun yıllar Isparta'da sürgünde tutulur.Vefatına az günler kaldığını anlayan Said-ê Kurdi gizlice bir taksi tutarak sürgünden Urfa'ya döner ve 23 Mart 1960 tarihinde İpek Palas Otel'in de vefat eder.
Büyük bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra naaşı Urfa'da Halilürrahman Dergahı'nda defnedilir. Türbeye dünyanın bir çok yerinden kitlelerin büyük akınına uğrayacağından korkan devlet, Kürt önderleri Şeyh Sait ve Seyit Rıza'ya yaptığı gibi Urfa'da ki türbesinden çıkararak kaçırıp kaybeder. Rivayetlere göre Seid-ê Kurdî'nin naaşının Akdeniz'e atıldığıdır. Seyit Rıza, oğlu, Şeyh Sait ve dönemin çok seçkin önderleri idam edildikten sonra onlara birer mezarı bile çok gören kolonyalist sistem hâlâ bu vahşi yöntemlerinde ısrar etmektedir.
Nursî hareketi öyle bir gelişti ki 1950'ler ve 60'larda dönemin partileri iktidar olmak için Nursi hareketine sempatilerini ifade etmeleri oylarını artırıyordu. Adnan Menderes ve sonraları AP, MSP, MHP ve hatta Ecevit'in Nursî hareketini kullandıkları bilinir. 12 mart muhtırası sola karşı acımasız uygulamalar geliştirirken Nursî hareketine de yönelir. Tutuklamalar ve Risale-i Nur eserlerini okuyanlar hakkında iki binden fazla dava açılır. Harekat MİT teşkilatının manipülasyonu kıskacındadır ve kendi içinde dört ayrı gruba ayrılır. Önder konumunda olanlar arasında mahkemede Bekir Berk Nurcu olduğunu açıkça savunurken, Fetullah Gülen Nurcu olmadığını savunur. Türkçülüğün etkisi altında olan Gülen ve arkadaşları zamanla Nurculuğa Türk İslam sentezini katarak örgütlenmesine devam etmesi devletin hoşuna gidecekti. Zamanla örgütlenmede Fethullah Gülen Saidi-i Kurdi , öğretisiyle dünya çapında güç ve otorite olmayı başarır. Cemaatin temel dayanağı Said-ê Kurdi'nin Risale-i Nur eserleridir. Bu eserler milyonlarca çoğaltılır. Cemaat eğitim merkezleri kurulur ve bu merkezlerde Risale-i Nur öğretisi etrafında eğitim çalışmaları yapılır. Yahova Şahitleri tarzı ev ev, sokak sokak örgütlenmeler yaydırılırken,bu hareketin yapısı çoğu büyük kentlere okumaya gelen yoksul çaresiz gençlerden oluşur. Yoksulluğun ve çaresizliğin olduğu yerlerde böylesi örgütlenmelerin kök salması kaçınılmazdır. Fetullah Gülen hareket içinde etkinliğini artırdıkça Said-i Kurdi'nin evrensel felsefesini Türk-İslam ideolojisi doğrultusuna çekmeye çalışması devletin takdirini daha fazla alacaktı ve bu anlayışla dünyanın farklı ülkelerinde İslam yoluyla Türklük yaydırılacaktı. Kurduğu TV kanalları, gazeteler ve edindiği yüklü sermaye ile iktidara yürüdü.
Sonradan bir çok araştırma Fetullahçıların Said-ê Kurdi eserlerinde çarpıtma ve değişiklikler yaptığını açığa çıkardı. Said-ê Kurdi'nin ölümünden sonra cemaat içinde patlak veren tartışma ve görüş ayrılıklarının geri planındaki temel metinlerde tahrifatlar belgelendi. Geçen yıllarda İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın Risale-i Nur yapıtlarındaki tahrifat iddialarına ilişkin bilirkişi raporlarına yansıyan çarpıtmalara yenileri eklendi. Sözler, Lemalar, Mektubat, Tarihçe, Mesnev-i Nuriye, İşarat-ül İ'caz başta olmak üzere temel Risale-i Nur eserlerinde çok sayıda tahrifat saptanmıştı. Ancak yeni ortaya çıkan tahrifatlarda ise özellikle Risale-i Nur'larda 'Atatürk', 'Kürt', 'Rejim'le ilgili çoğu kelimelerin değiştirildiği öğrenildi.
Said-ê Kurdi'nin Risale-i Nur eserlerinde Fethullah Gülen cemaatinin yaptığı çarpıtmalar Said-ê Kurdi'nin kendini Kürt ve Kürdistanlı olarak tanımladığı bölümler çıkartılmış. Nursi'nin Kürt ve Kürdistan'a ilişkin metinlerinde yer alan sosyal ve politik ifadeler ise çarpıtılarak Kürt ve Kürdistan kavramları başka kavramlarla yer değiştirilmiş.
Günümüzün Nur cemaatinin lideri Fethullah Gülen'e yıllar önce bir gazeteci neden Said-ê Nursi'yi cezaevinde görmeye gitmediğini sorduğunda Gülen: “Benim Türklük gururum Bediuzeman Hz. görmemi engelledi“ demesi onun gerçek yüzünün göstergesiydi.
Bu konudaki skandal tahrifatlar, Risale-i Nurların Osmanlıca'dan tekrar Türkçe'ye çevrilmesine karar veren Kürt yayıncılar tarafından açığa çıkartıldı. Bu çevirilerde, Fethullahçıların özellikle Kürt kelimelerini, 'vatandaş' ya da 'Azeri' kavramlarıyla ikame ettikleri belirlendi. Örneğin Said-i Kurdi'nin kitabında yer alan 'Ey Asuriler ve Keldaniler'in cihangirlik zamanında pişdar kahraman askerleri olan Arslan Kürtler' ifadesi, 'Ey eski çağların cihangir Asya Ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim!' şeklinde değiştirildi. Bununla da sınırlı olmayan tahrifatlar, özellikle rejimin ve sağ siyasi partilerin terminolojisine uyarlandı.
Said-e Kurdi'nin 'Kürt ve Fikr-i Milliyet' ifadeleri, 'Vatandaş ve İslam milliyeti tabirleri ile değiştirildi. Kürt dili ile ilgili bölüm ise olduğu gibi çıkarıldı. Said-ê Kurdi'nin kendisini Kürt ve Kürdistanlı olarak tanımladığı bölümler de ise 'Bedevi' ve 'şarklı', 'vilayet-i şarkiye' gibi terimler ile değiştirilmiştir.
Şeyh Said ve Dersim katliamı ile ilgili bölümlerinde değiştirilerek başka anlamlar yüklenmiş ve İdris-i Bitlisi ile ilgili kısımlar da çıkarılmıştır.
Fethullah Gülen'nin Kürtlerin inkarı için yaptığı tahrifatların Said-ê Kurdi'nin eserleriyle sınırlı kalmadığı ortaya çıktı. Gülen'in, Ali Şeriati'nin kitaplarına dayandırarak yazdığı metinlerde de Kürt yerine başka kavramları yerleştirildiği ve Türklere ilişkin tenkit ifadelerinin metinlerden çıkarıldığı saptandı.
Görülüyor ki, Kürtlerin uyanmasına ve özgürleşmesine karşı, salt devletin zapt-u raptı değil, İslam adına örgütlenenlerin de devletin resmi ideolojisini ve ırkçılığı esas aldıkları aşikârdır. Bu nedenle kendi değerlerine sahip çıkmayan halkların özgürlüğünden söz edilemez; çünkü değerleri yok olan halkların geleceği de yok olmaya mahkumdur.
Not: Bende benzeri bir yazi yazmaayi düsünüyordum fakat Aydin Dere yazdigina göre gerek yok ama genede bir iki sey eklemek istedim.Bedüzaman olarak anilan Said-i Kurdi Dünyada git gide deger kazanmakta ve taninmakta.Peki bunun kaymagini kim yemekte???Bize ait olan degerlere sahip cikmadigimiz sürece ve bunu yaparkende ilkel duygulari ön plana cikartarak degerlerimize sahip cikmadigimiz sürece basarili olmamiz mümkün degildir.