بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 28 December 2008

[img]http://img511.imageshack.us/img511/3690/soykirimun2.jpg[/img]

[b]“Felaket“in sorumlusu yok, Soykırım'ın var! İşte bütün mesele...[/b]

“Ermeni kardeşlerimizden özür diliyorum“ başlıklı imza kampanyası başladı.[1]

Kampanyanın niyet olarak bu sorunu tartışmak/tartıştırmak, bir tabuyu aralamak gibi olumlu amaçlar taşıdığına inanıyorum. Ne var ki kampanyaya katılmak için metni hevesle okumaya koyulduğumda kullanılan kavram birden duraksamama yol açtı. Beklediğimin aksine 1915 için imza metninde “Soykırım“ yerine “Büyük Felâket“ kavramı kullanılmıştı.

1915 Soykırımının kurbanı olan Asuri-Süryani, Rum, Pontus ve Ezidi halklarından ise hiç bahsedilmiyordu.

Şöyle düşündüm:

Bu içerikle Ermeni kardeşlerimizden, soykırım kurbanı halklardan gerçekten de özür dilemiş oluyor muyuz?

1915'de yaşananlar tabiiki aynı zamanda "büyük bir felakettir", "trajik olaylardır", "insanlık ayıbıdır" vb.dir. Ama esas olarak ve adını doğru olarak söylersek bir SOYKIRIM'dır. Bir olgunun ismini değiştirerek olgunun kendisini değiştiremezsiniz. Birilerini öfkelendirmemek, birilerini alıştırmak için işin adını koymaktan çekinmek, bir takım mecazlara, metaforlara sığınmak ancak popüler deyimiyle "takiyye"ciliği özendirir.

Soykırım olgusunu "Büyük Felaket" olarak adlandırmak Ezop Dili'dir.[2]

Sözcüklerin mecaz anlamlarına sığınmak, imalar, göndermeler ya da metaforlar yardımıyla egemenlerin estirebileceği politik şiddetten korunma kaygısıdır. Türkiye'nin bu koşullarında anlaşılabilir bir şeydir. Fakat bize, doğruyu, nesnel gerçeği, bilimsel bir tanıyı tüm açıklığı ve cıplaklığıyla söylemelerini beklediğimiz bilim insanlarının bu çağda Ezop diline sığınmaları onlara yakışıyor mu?

“Ermeni kardeşlerimizin yaşadıklarına duyarsız kalınması ve inkar edilmesi“nin önemli bir boyutu da devletin kavramlar üzerine estirdiği şiddet, resmi tarihin tartışılmasına koyduğu korku barikatları değil midir? Bu kaygı ve endişeleri koruyarak hangi özrümüzden geri dönmüş olacağız? Gerçekle yüzleşmek cesareti yerine, kıyısından dolaşmak niye?

Doğrusu bir olgunun adını koymaktan örneğin Kürd'e “Kürt“ demekten bile on yıllarca çekinmiş, ya hiç görmezden gelmiş ya da zorunlu kalınca başka kelimelerle idare etmiş Türk bilim insanları açısından aynı idareciliğin halen sürdüğünü göstermesi açısından oldukça üzücüdür.

"Felaket" bir doğa olayıdır, kaçınılmazdır.

Elimizden gelen felaketzedelerle olabildiğince dayanışmak, onların yaralarını sarmaya çalışmak, bir daha böyle felaketler olmaması için dua etmektir.

Felaket önlenemez! Ancak olabilecek felaketler bakımından insanların psikolojik ve fiziki olarak hazırlamak, koruyucu önlemler alınarak olabilecek zararın en aza indirgenmesi mümkündür.

Felaket karşısında sorumlu ve suçlu arayamayız., istenmeyen bir anda, insanların iradesinden bağımsız olarak başa gelir ve çekilir. Deprem, sel, kuraklık... Aniden gökten taş yağmaya başlarsa, bu bir felakettir; ne yapabiliriz ki?
Felaketin sorumlusu, suçlusu yoktur ama soykırımın vardır: İşte bütün mesele! 1915 bir soykırımdır; sorumlusu bulunmayan sadece mağdurları olan tanrısal, kaçınılmaz, bir “felaket“ değildir.

“Büyük Felaket“ tanımı “Soykırımı“ gibi bir insanlık suçunu failleri, sorumluları olmayan, kaçınılmaz bir kader haline getiriyor. Oysa soykırım bir kader değildir, durdurulabilir, önlenebilir...

“Felaket“in iradi bir yanı yoktur, plansızdır, tasarımsızdır; oysa soykırım politik irade tarafından tasarlanmış, kurumları tarafından uygulanmış özel bir toplu cinayet projesidir.

“Felaket“, ırk, din, dil, inanç ayrımı yapmaz! Herkesin başına gelebilir. Ama soykırım, belli bir ulusu, belli bir etnik ve inanç kitlesini özel olarak seçer, onu yok eder!

Soykırım bir felaket değil, bir insanlık suçudur.

Bu akıl almaz şiddetin mağduru ve mazlumu olan halkların onu gah MEDZ YEĞERN (Ermenice Büyük Felâket), gah SEYFO (Süryanice Kılıç), gah TERTELE (Kürtçe-Zazaca Kazıma) olarak adlandırması popüler etimoloji açısından önemlidir ama olgunun içeriğini değiştirmez. Soykırımın bir insanlık suçu olarak tanımlanması, uluslararası hukuk literatürüne geçmesi zaten bu gibi olguların yaşanması üzerine, bilim insanların hukukçuların mücadelesi sonucu gerçekleşmiştir.

1915, Osmanlı Devleti tarafından, Ermeni, Asuri-Süryani, Rum gibi Doğunun yerleşik bütün Hıristiyan halklarını kendi topraklarından çıkarmak, azaltmak, yok etmek için düşünülmüş, Bu coğrafyayı her bakımdan Türkleştirerek ulus devletin önündeki engelleri "temizlemeyi" hedefleyen uzun vadeli planlanmış, acımasızca da uygulanmış olan çağın en kapsamlı bir “etnik temizlik harekatı“dır, bir SOYKIRIMdır.

Neden?

1915 soykırımı ile Osmanlı İmparatorluğunun o tarihlerdeki sınırlarının etnik, kültürel ve ekonomik açıdan bütünüyle “Türkleştirilmesi“ projesinin bir ürünü olarak var olan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti“, bu tanımdan cin görmüş gibi korktuğundan, bu olgunun tartışılması, adlandırılması ve sorgulanmasına karşı ölçüsüz bir tepki gösterdiğinden; bir yandan bu şiddetten kaçınmak bir yandan da artık kaçılmaz olan “tarihsel yüzleşme“ eşiğine gelindiği bir ortamda “iki tarafı da idare edebilecek bir formül bulma“ kaygısının ürünüdür bu deyim.

Politikacılar tarihsel, siyasal ve hukuksal sorumluluktan kurtulmak için böyle bir kelime oyununa sığınabilirler. Bu tür pazarlıklar siyaset yapanlar için “anlaşılabilir“ olsa bile, gerçeği aydınlatmayı, hukuk ve insan haklarını savunmayı önüne koymuş, bilim insanları, aydınlar ve sanatçılar açısından bir tutarlılık sorunudur. 1915 sürecini zaten soykırım olarak görmeyenler için elbette tutarlılık açısından bir problem yoktur. Ama işin adının ne olduğunu bile bile bir hastalığın tanısını, bir olgunun isminin değiştirilmesine razı olmak olacak iş değildir.

Diğer önemli bir konuda 1915 soykırımının asıl kurbanlarından biri olan Asur-Süryani halkının özür kapsamında unutulmasıdır. Oysa 1915 Soykırımında Ermenilerle beraber Asur-Süryani halkı da yok edildi, ülkesinden çıkarıldı. “Felaket“ ise onlar da bu felaketin tam ortasındaydılar. Yanı sıra 1915 Soykırım sürecinin Karadenizde Pontus – Rum halkının imhasına öngeldiğini, Ezidi Kürtlerinin de Ermenilerle birlikte sürüldüğü ve yok edildiği bilinen gerçeklerdir.

2007 yılında Uluslararası Soykırım Uzmanlar Kuruluşu ( International Association of Genocide Scholars), 1915 lerde sadece Ermenilerin değil, ama aynı zamanda Asur-Süryanilerin ve Rumların da soykırıma uğradığını beyan etti. Soykırımın kurbanlarının bir de unutulmaya, önemsenmemeye kurban gitmemeleri gerekir. Soykırım mağdurları toplumlar arasında ayrım yapmak, görmemezlikten gelmek ciddi sorunlar yaratır.

Ben Soykırım kurbanlarının “acılarına karşı duyarlı olmak“tan sadece o kurbanlara “acımayı, onları hatırlamayı“ değil, soykırım suçunun önlenmesi için “cesur olmayı, itiraf etmeyi“, soykırımları yaratan ideolojik-siyasal mekanizmalara karşı mücadele etmeyi de anlıyorum.

Sonuç “Büyük Felaket“e karşı duyarsızlığınızdan dolayı özür diliyorsunuz ama “Soykırım“a karşı tavır almadığınız için bu konudaki özür borcunuz halen durmuş oluyor!

[b]Recep Maraşlı, Şükrü Gülmüş, Sabri Atman, Halis Açar, Mahmut Gergerli, Elif Orhan, Süleyman Akkoyun, Berzan Boti, Aziz Gülmüş, Faruk Boran, Çetin Çeko, Ahmet Önal ...

6-12-2007[/b]

* [i](Katkılarından ötürü Sabri Atman'a teşekkürler...)[/i]

Not: Yukarıdaki metin bir imza kampanyası metni değildir. Ancak yukarıdaki görüşleri bizlerle paylaşan Web siteleri ve şahsiyetler imza koyabilir bilgimiz dahilinde metni sitelerinde yayınlayabilirler.

________________________________________
[1] “1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor.

Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.“ (İmza metni) [url=http://www.ozurdiliyoruz.com/destekleyenler.aspx]http://www.ozurdiliyor…]

[2] EZOP, antik Yunan'da yaşamış köle bir saray masalcısıdır. En sert konuları bile efendilerini öfkelendirmeyecek, keyiflerini kaçırmayacak mecazlarla, fabllarla anlatmayı başaran üslubu nedeniyle, sonraki yüzyıllarda edebiyat ve politikada bu tarz anlatım Ezop Dili olarak adlandırılmıştır.

Kürt aydınları tarafından kaleme alınıp imzalanan metin, harikulade bir çelişkiler örneği olmasının dışında, konuyu kürt olarak ele alabilmek için yeterince düşünülmeden hazırlanmış. Türklerin öncülük ettiği bir aksiyondan kürtler ne bekler, türklerin kendi günahlarını yuğma girişimleri bu günahlara en çok düçar edilen kürt halkına ne gibi sorumluluklar yükler, dahası kürtlerin hukuki-siyasal konularda öncüleri, yönlendirenleri, temsilcileri türklermidirki onların aksiyonlarında bir şekilde boyvermek kürtlerin işi sayılsın? Bu sorular açısından bakıldığında soykırıma felaket demek örneğinde olduğu gibi felaket bir metin. Kürtler adına kendine güvensizliğin ve bağımsız bir duruşa sahip olamayışın, dolayısıyla sosyal ve siyasal olaylara kürt edasıyla tavır alamayışın malül bıraktığı bahse konu anlayışın kürtlere herhangi bir siyasi yada hukuki girişimde öncülük edemeyeceği açıktır. Yukardaki metinde [b]“Felaket“in iradi bir yanı yoktur, plansızdır, tasarımsızdır; oysa soykırım politik irade tarafından tasarlanmış, kurumları tarafından uygulanmış özel bir toplu cinayet projesidir.[/b] deniyor. Aktarıdan da anlaşılacağı gibi, soykırım tanımlanırken, "soykırım politik irade tarafından tasarlanmış, kurumları tarafından uygulanmış özel bir toplu cinayet projesidir" denerek politik iradeye ve kurumlara vurgu yapılıyor. Öte yandan [b]1915 soykırımı ile Osmanlı İmparatorluğunun o tarihlerdeki sınırlarının etnik, kültürel ve ekonomik açıdan bütünüyle “Türkleştirilmesi“ projesinin bir ürünü olarak var olan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti“, bu tanımdan cin görmüş gibi korktuğundan, bu olgunun tartışılması, adlandırılması ve sorgulanmasına karşı ölçüsüz bir tepki gösterdiğinden; bir yandan bu şiddetten kaçınmak bir yandan da artık kaçılmaz olan “tarihsel yüzleşme“ eşiğine gelindiği bir ortamda “iki tarafı da idare edebilecek bir formül bulma“ kaygısının ürünüdür bu deyim[/b] belirlemesi ile politik iradenin ve soykırımı geçekleştiren kurumun Osmanlı devleti olduğuna açıklık getiriliyor. Türkler tarafından hazırlanan niyetli imza kampanyasına katılmayışlarının nedeni olarakta soykırım "sözcüğü yerine felaket denmiş olması" yanlışlığı metni imzalamayışlarının gerekçesi olarak gösteriliyor. Osmanlı'nın devlet olarak planladığı ve yürürlüğe koyduğu eylemin kürtlere sorumluluk yüklemeyeceği gerçeğinden hareket etmek yerine, türklere ait metnin üslubuna ağırlık veren, böylelikle esası gözden kaçıran çarpık bir anlayış benimsenmiş. İlk sorulması gereken soru, şayet imza kampanyası "soykırım" kavramı üzerine temellendirilmiş olsaydı, sizler Osmanlı'nın vebalini omuzlayarak Osmanlı'nın suçları adına özürmü dileyecektiniz? Kürtler ne zamandan beri Osmanlı'nın işlediği soykırımlardan dolayı özür dileme sorumluluğu taşıyorlar? Osmanlı sadece ermeni, süryani ve pontus rumlarına soykırım uygulamakla kalmamışki. Bulgarlara, sırplara, makedonlara, hırvatlara, rumenlere, araplara, farslara, macarlara, polonyalılara, çerkeslere, abhazlara, gürcülere tarih boyunca dini ve etnik farklılıkları nedeniyle soykırımlar uygulamıştır. Bu halkların hepsi kürtler gibi soykırımların acı tecrübelerine sahiptirler. Şimdi bu halkların mensupları yada türklerden bazı girişimciler adını gerçek şekliye "soykırım" koysalar bile kürtlerin bu girişimcilerin kuyruğuna takılıp Osmanlı'nın gerçekleştirdiği soykırımlar adına özür dilemesimi gerekecektir? Adına soykrım densin, siz de Osmanlı'nın cürümleri adına özür dilemek mükellefiyeti hissediyorsanız hadi dileyin bakalım! Sizler Osmanlı'nın cürüm ortaklarımısınız? Oldukça çelişkili ve esası gözetmekten mahrum bir metin. Soykırım denmesi halinde Osmanlı adına özür dilemeye hazır olunduğu beyanı egemen. Kürtlerden kimlerin özür dilemesi gerektiği konusunu açmamış olması ise en önemli kusurlarından diğerini oluşturuyor.

Değerli Dost, Yukardaki metni imzalayanlardan bazıları benim gerçekten saygı duyduğum kürt şahsiyetleridir. Konunun canalıcı noktasını yazmaktan imtina etmiş, sona bırakmıştım. belki yaptıkları hatayı farkederek geri dönerler beklentisi içerisindeydim. Ancak, mizaha konu olabilecek yanılgılarına değinmekte de fayda var. Bahse konu metinde "felaket" denmiş olması hafif bulunuyor, bunun yerine Osmanlı'nın soykırımına kürtleri ortak etmek öneriliyor. Adamlara okkanın ağırı lazım, suçun büyüğü lazım. Öyle ya Şükrü Gülmüş, Recep Maraşlı küçük işlere soyunmazlar. Osmanlı'nın felaketine değil ancak daha büyüğü olan soykırım suçuna ortaklık ederler. Hatta ortaklık etmekle kalmaz kürtlerin boynuna soykırım suçunu asarlar. Felaket tanımlaması az geldi varsa birkaç numara büyüğünü ileri sürünki ortaklığımız kavi olsun anlamından başka hiçbir yere çekilmeyecek bir sorumsuzluk türüdür tanık olunan. "Felaket" metni imzalandıysa Osmanlı'nın soykırım suçlarının ortağı edilmek ve Osmanlı evlatlarıyla birlikte soykırım suçu için Osmanlı adına özür dilemek mükellefiyetinden şimdilik kurtulduk demektir. Şimdilik diyorum ve ihtiyat kapısı bırakıyorum. Bizim siyasilerimiz üstlendiklerinde öyle küçük suçlara pek iltifat etmez alimallah en büyüğünü omuzlar ve kendi milletlerine yüklemekten de hiç geri durmazlar. Geriye Aldo Moro'yu kim öldürdü sorusuna cevap bulmak kalıyor. Obama ABD başkanlığına seçildi, Clinton dışişleri bakanı. Her ikisinin de ermeni soykırımını tanıyacaklarına dair seçmene verilmiş sözleri var. Geçen yıl onaylanan tanıma metni Bush'un Nancy Pelosi ile mutabakatı ile ancakki uygulamadan alınabildi. Bu sefer iş daha kolay, çünki artık kongre onayı gerekmeyecek. Türkler önümüzdeki dönemde yeniden zuhretmesi kaçınılmaz ermeni soykırımının ABD siyasetinde onanmış bir resmiyet kazanması ihtimalinin, hem de en büyük ve önemli müttefiki tarafından dünya siyasi gündemine yerleştirilecek olmasının endişelerini taşıyor. "Bayram değil seyran değilken" türklerin özür dileyesi tuttu. Tabii türk sahtekarlığıyla özür diliyorlar. Türk katillere soykırım suçunda suç ortakları aranıyor. Türklerin kürtleri de temsil ettiği sanısını bilinçaltından kazıyamayan, bu çarpık şekillenmesi nedeniyle her girişimde binbir faraziye uydurarak türklerin sinsi niyetlerine basamak olanlar hemen hareketlendiler. Utanmasalar yada burada bizler çırpınarak binbir kahra ve hakarete maruz kalmacasına uyarma görevine sarılmasak türklerin suçunu kürtlerin boynuna asmakta tereddüt göstermeyecekler. Sevgi ve hürmetlerimle.

Rêzdari kek Kenan Fani Dogan. gercekten bu kadarina pes yani. yani insanlar gercekten neyi istiyor neyi savunuyor ? düstükleri hallere bak! yani bu imzayi basanlara bir kere $u sorulari soralim. siz türkmüsünüz? siz osmanliyla bir baginiz varmi? yani ilahiki arbana calsinda siz dans etmek zorundamisiniz? yani türklerin özür borcu vardir ! sizlere ne olmu$? yani siz türklerin hamalli olmaktan ne zaman vazgececeksiniz!! vallahi pes yani.. yani illahiki türklerin yükünü sirtiniza almak istiyorsunuz... türkleri kopye etmekten kurtulamiyacaklar bu insanlarimiz.. Birde cogusu diyorki insanlik adinaymi$!!! sizleri bizleri insan sayan kim ki siz gitmi$ türklerin bokunu kendinize bula$tirmak istiyorsunuz? KÜRTLÜK ADINA HERHANGI BIR ERMENIYE O DÖNEMDE BIR KUR$UN SIKILMAMI$TIR!!! o yüzden oraya imza atmak istiyorsaniz kürd adina deyil türklerin adina atiniz.. Kek kenan ne kadar biz bazilari gözümüzde büyütüyoruz deyil mi? ve böyle olaylarda tamda büyütülecek insanlar olmadiklari vede bir okadar ileriyi dü$ünmeden bilincsiz olduklarini nasilda ele veriyorlar. bilmiyorum sevinelim yoksa kizalim mi bu insanlarimizin haline. yahu türkler hap$ursa bizimkilerin elinde mendil hazir oluyor. yazik gercekten kuzey Kurdistanin ne muhalefetinde bir i$ var nede meydandakilerde... okuyuculara saygilar Nemirdani

Beyani baş rêzdarno! Değerli arkadaşlar sänirlenmeye gerek yok! Zira buna benzer olayları tarihimizde görmek mümkün, yanılıyormuyum?? Biz Kürdler hiç bir zaman, başkasına hizmet ettiğimiz kadar ne kendimize, nede halkımıza bu hizmeti etmedik.. Hakikat bumudur. budur budur.. Bence "Aydın" geçinen bu hasta serserilerin tek amaçları vardır? 1- TC'ye hizmet etmek, Hamidiye alayları'nı bize dayatıp, yani, ikinci alayları' oluşturup bizi bu suça ortak etmek... 2- Dünde, bu günde Kürdlerin TC ile birlikte olduğu gçrünümünü vermek... 3- Birazda kendi isimlerini sağda solda okutmak ve duyurmaktır amaçları... 4-TRT 6'da sipikerlik yapmak ve her sabah Kürdlere Küfür etmektir amaçları... Arkadaşlar ben Kürd'üm ve ben Ermeni katili değilim. Ermeniler dedelerime borçludurlar halen! Çünkü 1914-1922 yılları arasında bilerve hatta onbinlerce ermeniyi suriye'ye ve Irak'a gönderdik yani dedelerimiz olmasaydı bu gün yaşayan Ermeniler bile hayata'ta olmıyacaklardı... Bunlar bizim sayemizde yaşıyorlar bunuda "Aydın" geçinen çeteler bilsin.. xwe hafız keke can

Statukoculuk Kurt dusunme sisteminde yeni olmamakla beraber ayrismasi ve iciceligi tatisilmayan ve gunumuzde Kurt sorunun cözumunde bir yötem olarak dayatilan seyin yani eylemin adidir. Kurt siyasal hareketi ve kadrolari genel olarak bu ikilem arasinda tarih boyunca gidip gelmisler. Bu Kurt taali cemiyetinde azadi de KDP lerde ve gelenekci olmayan yapilarda da genel olark görulen bir hastaliktir. Sömurgeciligin veya statukoculugun ideolojik etki alanlarini asamayan Kurt aydin ve siyasetcisi tarih boyunca kayip etmesinin temel nedeni aslinda bu yaklasimlarda sakli duran ideolojik kusatmanin kendisidir. Kurdistani duramayan veya olamayan ideoljik olarak kendi var olus mantigini kendinden hareketle algilayamayan Kurt siyasasi ya duygusal yada tarihe yan bakisla ulke ve ulus sorunlarini asmaya calisirken yine ayni ikileme savruluyor. Yukarda yorumsuz astigim Serif Psaya hitaben yazilan mektupta bir yandan bagimsizlikci bir yandan statukoculugu ve ummetciligi savunurken Kurdistan ulkesi ve Osmanlinin nasil Kurt aydinlari ve kadrolari tarafindan algilandigi anlaminda oldukca önemli tarihi bir belgedir. Dun le bugun degisen sey sadece gecen zaman olmaktan fazla bir sey degil yani israrla statukoculuk ve bununla ideolojik ve politik kopus olmadan sorun ve sorunsallik hep ayni olacaktir. Kurt siyal hereketi ve dusunme sistemi Kurdistani degil statukoculuk uzerine kurulmustur. Bu asilmadan ne Kurt tarihi nede Kurt tezleri nede Kurt dusunme biucimi olusturulamaz. Kurt dusunme bicimi veya tarzindan kasit sömurgecilik ve statukoculuktan ayri bagimsiz ve ideolojik etki alanlarini bOsa cikartan yaklasimdan söz ediyoruz. Söz konusu kiyam hareketiyle ilgili bir cok Kurt imza atmis bulunuyor sorumluluk kendilerine aidt olmakla beraber benim israrla dillendirmeye calistigim MEZAPOTAMYA KIYAMLARI tarzinda bir yaklasim kimin kimden niye ve nicin özur dilemesi anlaminda dusundurucu olsa gerek diye dusunuyorum. Statukoculukla ideolojik olarak baglarini koparamayan Kurt aydini,siyasetcisi özur dileme hakkina sahiptir. Bunda yadirganacak bir durum yok sanirim soruna ideolojik olarak bakip elmelarla armutlari ayirmak dayatan ivedi bir görevdir. selam ve sevgiler

Ermenilerin Osmanlilarca yapilan katliaminda, kürtlük ve Kürdistan adina ermenilere ne kursun nede bir tekme atilmistir. Bu katliami kürtlerede maletmeye alet olan veya bilincli yapan bütün kürtleri nefretle kiniyorum. Türk gözlügünüzü cikarip, dogayi gercek renkleriyle ne zaman göreceksiniz siz? Türkler size daha ne yapsin? Bunlari yazanlarin basindan allah apo yu eksik etmesin (ceza olarak):

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.