Skip to main content
Submitted by Aso Zagrosi on 7 July 2014

Aso Zagrosi : Kürdler, farklı din ve mezheplere sahip olmalarına rağmen, Müslüman Kürdler İslam dünyasına yüzlerce ve hatta binlerce din alimini verdiler, „İslam dininin“ yayılmasında ve savunmasında yapılan savaşların ezici çoğunluğuna aktif bir şekilde katılmalarına rağmen, „İslam Kardeşliği“ adı altında devletlerini kuran Türkler, Araplar ve Farslar, Kürdlerin tüm ulusal ve demokratik haklarını yok ederek ve Kürdlere karşı jenositler yaptılar. İslam kardeşliği maskesi altında Türkler, Araplar ve Farslar kendilerine helâl olarak gördükleri her şeyi Kürdler için haram olarak gördüler ve görmeye devam ediyorlar.( En basit ulusal haktan Bağımsız Kürdistan devletine ve eşit haklara sahip konfederal devletler gibi…)

Dinsel ve ideolojik nedenlerden dolayı Kürd Müslümanları ve solcularına kadar Kürdlerde geniş bir yelpazenin düşmanlığı yaptığı İsrail’in Cumhurbaşkanı, Şimon Peres, Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman en son yaptıkları açıklamalarda açık bir şekilde Bağımsız Kürdistan Devletini destekleyeceklerini deklere ettiler. İlk defa dünyada bir devletin en üst kademedeki yöneticileri bir ağızdan Bağımsız Kürdistan devletini desteklemek gerektiğini söylüyorlar.

Bağımsız Kürdistan Meselesinin tartışıldığı bu tarihsel süreçte Kürdlerin tutumu ne olmalıdır?

Mehmet MAMAŞ: Kürtler, Hz.Muhammed’in yaptığını yapmalılar; kendisi Mekke’nin, dolayısıyla Kureyş aristokrasisinin baskısından dolayı Medine’ye göçettiğinde orada sistemini mukim hale getirmek için Medine’deki Yahudi halkla resmi akit yaptı ve onlarla beraber Medine’yi savundular. Yahudilerle ilk resmi antlaşma imzalayan Müslüman Hz. Muhammed’in bizatihi kendisidir.

Bu tarihsel gerçeklik ortadayken, Kürtlerin siyasal İslam basıncından, BAAS’çılık ve Kemalizm’in ideolojik-politik atmosferinde biçimlenmiş “sol”un hazır paket algısıyla empoze ettiği anti-siyonizm/anti-İsrail refleksiyle duruş sergilemesi, İsrail’e allerjik davranması Kürtlerin düşmanlarının bilinçli yarattığı bir bir yüklemdir. Çünkü birincisi, bu ülkeler kendi diktatörlüklerini ayakta tutmak için iç enerjiyi İsrail’e kanalize ediyorlar ve ikincisi de Kürtlerle hiçbir sorunu olmayan İsrail’in doğal ittifaklanma yolunu kapatıyorlar.

Tabii bu konuda “Filistin Davası” sanki bir din ve İslam davasıymış gibi kutsiyetle işlenerek iyi bir tanıtım projesiyle başarılı bir pazarlama örneği sergilendi. Kürtler bu manüpülasyonun etkisinde kaldık. Hala çoğumuz sanki Yahudiler orada hiç yokmuşlar da adeta tüp bebek geliştirir gibi dışarıdan gelip oraya yerleştirilmişler algısı taşıyoruz.Oysa bu topraklarda günümüzde devlet olup da dışarıdan gelen tek millet Türklerdir.

Anti-emperyalist tutum da İsrail’e karşı durmakla eşdeğer görüldü. Halbuki Kadim tarihten beri Yahudilerin o topraklarda yaşadıklarını kabul etmek istemedik. En önemlisi de İsrail’in devletleşme biçiminin de siyasal İslam’ın ve aslında tutumları yönünden onlardan pek de farklı olmayan egemen ülke “sol”unun yansıttığı gibi olmadığını görmekteyiz.

Kürtlerin İsrail’in devletleşme sürecini ve şeklini mutlaka incelemesi gerekiyor. Zira paralelliklerimiz o denli fazla ki…

“İslam Kardeşliği” kavramı sömürgecilik zulmünü sürdürmek için Kürtlere karşı kullanılan bir retoriktir. Kavramsal yönden de sakattır bu. Siz “İslam Kardeşliği” dediğinizde İslam olmayanlar düşman olarak mı görülmeli? Velev ki öyle olmuş olsun, o vakit kardeşlik hakkımızı vermelidirler. Bütün “İslam kardeşlerimizin” devleti var, devletlerinin üst örgütlenmeleri var ama Kürtler dört parçaya bölünmüş ve her parçası da halkları ekseriyetle Müslüman olan devletler tarafından sömürgeleştirilmiştir. Halepçe katliamında Kürtler haşerat ilaçlar gibi katledildiğinde hiç bir İslam devleti bunu kınamamış, halkları da protesto etmemişlerdir. Bunu İsrail resmi olarak kınamıştır. Ama bu “İslam Kardeşleri” İsmail Beşikci hocamızın dediği gibi Bulgaristan’daki Türklerin gördüğü baskıları defalarca kınamıştır.

Buradan da anlaşılmaktadır ki Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletler, İslam’ı kendi milli egemenliklerinin iktidar argümantasyonu olarak kullanmaktadır. Aslında yeni de değil, Halifeler döneminden beri bu böyle sürüp gitmektedir. Araplar bunu kendi yayılma ve sömürülerini geliştirme olayına dönüştürdüler. Bunun için yığınla uyduruk hadisler ürettiler. İslam’la Arabilik’i aynılaştırarak böylelikle kültürel hegomonyalarını da kurdular.

İranlılar yine aynı şekilde kendi milli değerlerini korumak için Şialık akımını geliştirerek Arabi İslam’ı dayatıldığı şekliyle kabul etmediğini gösterdi ve böylelikle kendi filitresini oluşturdu. Kaldı ki Kureyş bile bunu kendine göre yonttu.

Türkler zaten “Türk-İslam Sentezi” olarak Türklük’le İslam’ı eşdeğer gördüğünü açıkça savunuyorlar-İslam’a göre bu şirktir. Şu anda bile TC devleti İslam’ı kendi milliyetçiliğinin çimentosu, dış cephesi, mantolaması vb. olarak kullanmaya devam ediyor.

Sıra Kürtlere gelince hemen “ümmet” ve “İslam Kardeşliği” önümüze sürülerek işi Siyonizmle-İsrail’e ilişkilendirmeye kadar vardırıyorlar. Tıpkı egemen ülke “sol”unun “enternasyonalizmi”, “halkların kardeşliği “ni ileri sürdüğü gibi…

Kürtler tarihlerinin en ciddi fırsatıyla karşı karşıyayız. Özellikle İsrail’in en üst düzeyde “bağımsız Kürdistan’ı tanımaya hazırız” şeklindeki cesur çıkışı tarihidir. Ortadoğu’da Kürtlerle kardeş olacak yegane devlettir. Eğer Kürtler derin ufku görebilirsek öyle umuyorum ki İsrail’le Akdeniz üzerinden komşu olmak da imkansız değildir.

Kürtler dikkatli bir diplomasiyle uluslararası konjonktürü doğru değerlendirerek global sistemin kurucularının programlarını görerek ona uygun konumlanmalıdır. Diplomasimizde Sömürgeci devletlerden daha çok onların “garantörleriyle” diplomasiye ağırlık verilmelidir.

İsrail’in Kürtlere büyük katkılar yapacağı kanaatindeyim. Onlar da kuruluş yıllarında tıpkı bizim gibi parçalı yapılara sahiptiler hatta bizim gibi bazen silahlı iç çatışmalara bile girmiştiler. Ancak hali hazırda Ortadoğu’daki en ileri demokrasiye ve çağdaş yaşam biçimine sahipler. Biz de bunu başarabilmeliyiz. Bunun için, Kürtlerin tarihsel yapısı ve örfi yaşayışlarının laik özelliği büyük bir avantaj.

Bağımsız Birleşik Kürdistan ekseninde İsrail’le ittifak geliştirmekten kaçınmamalıyız. Bunun çıkar uyuşmasıyla elbette alakası var.Zaten uluslararası ilişkilerin doğasında bu vardır. İsrail,Dünyanın önemli bir gücüdür ve birçok uluslararası desteğin diplomatik kapısı olabilir. Artı, Bağımsız bir Kürdistan’da tarımdan tutalım da enerji ve endüstriyel açıdan bize güçlü bir ivme kazandırabilir.

Saygılarımla…

M.MAMAŞ

06/07/2014

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.