Skip to main content
Submitted by Rêvebir_D on 24 November 2013

ŞS-Kürdistan’daki genel siyasi durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Milletlerin tarihinde bazen önemli fırsatlar doğar, bu fırsatlar iyi ve zamanında kullanıldı mı amaçlarına ulaşırlar. Kürtlerin tarihinde de Birinci Dünya savaşı sırasında ve Türk-Yunan savaşında, Lozan’da bu fırsatlar kaçırıldı. Cibranlı Halit Bey’in Mart 1918, Erzurum’u işgalden kurtarıp Kazım Karabekir’e teslim ederken söylediği gibi “o gün boynumuzu vuracak kılıcı biledik” , ve bu fırsatlar kaçırıldı.

İşte bu gün de Kürdistan böyle tarihi bir fırsat yakalamıştır. Kürtler rolünü-gücünü iyi kullanamazlarsa bu günkü fırsatlar da düşmanın lehine döner. Yine düşmanın kılıcını bileylemiş oluruz. Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme masası kurulmuş ve bunun merkezinde Kürdistan vardır. Ne yazık ki Kürdistan’ın kaderinin tartışıldığı bu masada Kürt tarafı yoktur. Bakurê Kurdistan’da , Rojava’da ,Rojhılat’ta, Kürt ulusunun iradesi sömürgeci devletlerin istihbarat örgütlerine teslim edilmiştir. Başurê Kurdistan’da ise mevcut yönetim diğer parçalarla ilgilenmekten çok kendisini yaşatmaya-güçlendirmeye çalışmaktadır. Oysa Kürdistan’ın her parçası tarihlerinde belki ilk defa kendisini sömürgeleştiren güçlere göre, demokrasi, çağdaş değerler açısından daha ileri mevzilere sahip olmuş ve dünya milletlerinin teveccühünü kazanmaktadır. Sömürgeci güçler din ve ırk savaşları içinde dünyadan tecrit olurken Kürdistan bölgesinde demokrasi bayrağını yükseltmektedir.Yeni Ortadoğu’da elle tutulur en güvenli müttefik durumuna gelmiştir. İşte bu tarihi fırsatı kullanmalıyız. Bu konsepte uygun siyasi örgütlenme yaratmalıyız. Ne yazık ki mevcut siyasi örgütler bu ihtiyacı karşılamaktan uzaktır.

Kürdistani güçlerin önünde, Kürdistan’ın bütün dinamiklerini ırk, dil, din, kültür, etnik yapılarını kapsayan meşru ve kitlesel bir partiye acil ihtiyaç vardır. Bunun çabası içinde olmalıyız.

ŞS- Kürt hareketinin Türkiyeci ya da Kemalist eğilimlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Karşılıklı mücadele eden karşıt güçler birbirine dönüşür. Bu diyalektiğin bir öngörüsüdür. Kürtler kendi güçleri ve kimlikleri ile kendilerini ifade etme gücünden yoksun olduğu dönemde, kendilerini ezen ulusun muhalefetinin gölgesinde ifade etmişlerdir. 1950’lerin DP, 1960’larda TİP ve 1970’lerde sosyalist partilerin gölgesinde taleplerini gündeme getirmişlerdir. Ama artık bu gün şartlar çok değişti. Artık Türkiye muhalefeti kendisini Kürdistan güçlerinin gölgesinde ifade ediyor. PKK de bu gerçeği görmeden Türkiyeci güçlerin gölgesine sığınmış durumdadırlar. Kürdistan halkının taleplerini Türkiye “demokrasi” güçlerinin taleplerine uyarlayıp dile getirerek sömürgeci güçlere hoş görünmeye, kabul ve onay görmeye çalışmaktadırlar. Böylece Kürdistan güçleri olmaktan uzaklaşmakta, “devlet istemeyiz” noktasına gelmektedirler.

Bu gerçeği polisiye senaryolarla açıklamak doğru değil. Bununla bu senaryoların yanlış olduğunu söylemek istemiyorum. Ancak hareket noktamızın, siyasi perspektifimizin temelini bu oluşturamaz. Sömürgeciler her zaman bu yönteme başvururlar ama bütün tahliller bu temele dayandırılamaz.

Bu gün Türkiye’nin iki temel gücü olan Kemalistler de, İslamcılar da birbirine karşı iktidar savaşında bizleri kendi yedeklerine almak istemektedirler. Mevcut Kürdistani partiler ne yazık ki bazen birinin bazen ötekisinin yedeğinde politika yapmaya çalışmakta, Kürdistani değerlerden ve çıkarlardan uzaklaşmaktadırlar. Bunun tarihi kökleri de var. Uzun tarih ve teori tartışmalarına girmeden, İttihat Teraki, Hürriyet ve İhtılat Partisi, İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümeti, Kemalistler yani CHP ile Teraki Perver Fırkası, Serbest Fırka, DP ile CHP, Sosyalist güçlerle cuntacılar arasındaki savaşta Kürtler hep yedeklendiler ve dolayısıyla yem oldular.

Bu gün artık kendi kimliğimizle, Kendi partimizle ve kendi taleplerimizle ortaya çıkmalıyız. Türkiye fraksiyonlarının gölgesini reddetmeliyiz.Bilakis onları kendi gölgemize yedeğimize almalıyız. Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürdistan sorununu otomatikman çözemez ancak belki konuşma tartışma ortamı yaratabilir.Dünyanın demokratik ülkelerinin hala birçok sömürgesi var. O halde anti-sömürgeci mücadele demokrasi mücadelesiyle birlikte yükseltilmelidir. PKK ve HAKPAR Türkiye güçlerine umut bağlamakla büyük bir hata yapmaktadırlar.

Ana görev Kürdistan halkının ulusal taleplerini dile getiren Kürdistani bir partinin yaratılmasıdır.

ŞS- Kürt Sünni ve Alevilerinin bu politikalardan nasıl etkilendiklerini düşünmektesiniz?

Bilindiği üzere TC Sünni ve Türk devleti olarak kuruldu. Esas olarak ırkçı yani Türkçü olmasına rağmen Sünni kesimi Diyanet çatısı altında birleştirerek devlet dini yarattı. Alevi ve Sünni Kürtler bu yapılanmaya karşı Koçgıri, Şêx Seid, Ağrı ve Dersim direnişleri ile cevap verdi ancak yenildiler.

Yenilgi sonrası Kürt Sünniler Diyanetin hakimiyetini kabul edip yaşama tutunma , TC’ye muhalif görünen güçlere tutunmaya çalışırken , Kürt Alevilerin böyle bir imkanı olmadı! Türk Aleviler sahte laiklik ilkesi gereği Kemalistleri desteklerken, Kürt Aleviler önce bunların gölgesinde kerhen Kemalist iktidarı kabul ettiler, sonra da TİP ve sosyalist harekete yedeklendiler.

1970’lerden sonra gelişen Kürt hareketine de destek ve katılımları oldu. Bu gün gelinen noktada Kürt hareketi, özellikle PKK’nin iktidarda olan siyasal İslamcı güçlere- AKP’ye sığınıp İslamcı-Sünni kimliği öne çıkartması, İslami kardeşliğe vurgu yapması Alevileri kaygılandırıyor.

Kürt Aleviler siyasi İslama karşı CHP’yi ehveni şer görüyor. Aslında her ikisi de yanlıştır. Kürdistani bir parti her din, dil ve mezhebin kendisini özgürce ifade edebileceği bir platform, parti yaratmamız gerekir.

ŞS-Dersim Katliamı sonrası asimilasyonun etkilerini nasıl görüyorsunuz?

Dersim hem Türk Alevilerinin hem Kürt Alevilerinin kıblesi durumundadır ve Dersimi mutlaka kazanmak gerekir. Dersimi sadece il sınırları içinde yaşayan 55 bin kişilik yaşlı çocuk nufus olarak görmemek gerekir. 2 Milyon diasporada örgütlenmiş, geniş bir etki havzası olan bölge olarak almak gerekir. Sömürgeciler Dersim’in önemini kavradıkları için özür dahil her türlü tavizi vererek Kürdistan’dan koparmak istemektedirler. Kürt hareketi de bu önemi bilerek kazanmaya çalışmalıdır.

Dersim, Alevi kimliği ile geniş bir Alevi kitlesinin çekim merkezi, Zaza ve Kurmanc kimliği ile ayrı bir etki havzasına, Ermeni kimliği ile Hiristiyan dünyasına hitap etmekte ve bütün bu din ve etnik kimlikleri bir arada yaşatan bir kültür birikimine sahiptir. Onun için diyorum ki Dersimli okuma yazma bilmeyen biri Kemalist ekolden yetişmiş bir profesörden daha demokrat, daha toleranslı, daha çağdaş değerlere yakındır. Bu ifadeyi bütün Kürdistan için de söyleyebiliriz.

Dolayısıyla diyorum ki, Kürdistan bugün kendisini sömürgeleştiren güçlere oranla demokrasiye, çağdaş değerlere daha yakındır. Bunu siyasal zeminde ifade edecek bir parti gerekir.

ŞS-Kürt Alevi tarihini biraz irdeleyebilir misiniz?

Kürt Alevi tarihini çok iyi bilmem, uzman değilim,dini inançlara saygılıyım ama dini temelde siyaset yapmayı gericilik sayarım. Ancak bildiğim kadarıyla Alevilerin siyasi tarihine baktığımız zaman, Fransız Devrimi ilkelerine, Meşrutiyete, Pozitif hukukun üstünlüğüne dair Alevi ve Sünniler farklı tavır geliştirmişlerdir. Dersim Ocakları ve Fransız Devrim İlkelerini benimserken İstanbul Sünni uleması ; “Bunlar şeytanın atına binmiş, felaket denizine dalmış, sultan ile reayanın eşit olduğunu iddia eden münafıklardır” şeklinde fetva vermiştir.

Meşrutiyetin önderliğini Alevi aydınlar yapmış, Abdullah Cevdet ve İshak Sukuti 1879’da İttihadı Osmani’yi kurmuş sonra 1901’de Türkler darbe ile ele geçirmiştir. Şeriat hukukuna karşı pozitif hukuku savunan ve ilk baroları kuran alevi aydınlarıdır.

Kemalist diktatörlüğe ilk karşı çıkan Koçgiri ve son direnişi yapan Dersim’in Alevi olduğunu düşünürsek, bu gün iktidardaki siyasal islamla ittifak yaparak Sünni ve Kurmanc zeminine kayan Kürt hareketine itiraz etmek gerekir. Yeni yapının Kürdistan’nın bütün seslerini ve renklerini , Alevi, Sünni,Hiristiyan, Êzidi, Kurmanc, Süryani, Ermeni, Arap, Türk her kesi kapsaması gerekir. Kürdistan budur!

ŞS-Arkaik Alevi tarihine de değinmeniz mümkün mü?

Alevi tarihi konusunda sözü tarihçi arkadaşımız Aso Zagrosî’ye bırakmaktan başka söyleyecek sözüm yok. O’nun i Ebul Vefa-i Kurdi hakkında yazdıklarını okumak gerekir. Ek olarak şunları söyleyeyim; Muhammed’in Medine’ye göçü sırasında Medine kabileleri arasında barışı sağlamak için hazırladığı Medine Senedinde Arap ve Yahudi kabilelerinin imzasının yanında , Farısi olan Salman Farısi ile Kürt olan Gawani Kurdi’nin imzası var, ki bu Ebul Vefa-i Kurdi’nin, başka bir isimle Ebul Vefa-i Gawani’nin dedesidir. Ebul Vefa ki , şeyhlerin şeyhi, dergahların büyüğü Seyit Abdulkadir Geylani’nin , Şeyh Hadi’nin, Bektaşı Rumi’nin hocasıdır ve büyük bir tasavvuf bilginidir. Bu gün Aleviler kendi ocaklarının Piri olarak, “Kürdistan erenlerinin piri” olarak görürler ve bunun gerçeklik payı da vardır.

Ayrıca ilk Kürt yazılı edebiyat ve tarihinin “Enel Hakçılar” tarafından yazıldığını belirtmek gerekir. Yani Alevilik Sünnilik kadar Kürdistan gerçekliğinin ve dinamiğinin önemli bir parçasıdır.

Alevi dinamizmini mutlaka Kürdistani güçlerle buluşturmamız gerekir. Kürt Alevilerini sahte laikçi Kemalistlerden, Sünniliği de Türk-İslam sentezinden kurtarıp gerçek özü ile kendilerini ifade etmelerine imkan sunmak gerekir.Alevi Sünni düşmanlığı TC’nin bilinçli geliştirdiği bir politikadır ve tuzağa düşmemek için dini temelde politik yaklaşımları reddetmemiz gerekir. Alevi ve Sünni ayrımını politik arenadan silmemiz gerekir. Gerçekten laik ve gerçekten demokratik bir platform yaratmamız gerekir. Dini yaklaşımı reddediyorum ancak dindarlara kendi inançlarını özgürce yaşamaları için gerekli ortamın yaratılmasını savunuyorum. Onların inançları beni ilgilendirmez. Ancak politik saflaşmalara dini alet etmelerine de fırsat vermemek gerekir, bu düşmanın işine gelir.

ŞS-Kürdistani siyaset dini ve etnik kimliklere nasıl yaklaşmalıdır?

Sorunuzun cevabını kısmen yukarıda verdim. Ek olarak söyleyeceğim şudur; Ortadoğu’nun hiçbir ülkesinde Kürdistan’da olduğu kadar dil, din, etnik, kültür farklılıkları olan başka bir ülke yoktur. Örneğin Türkiye hepsini katliam ve asimilasyonla yok edip tek ulus, tek din yarattı.Ve bu durum Türkiye’nin sorgulanmasına sebep oldu. Araplar da tek din ve tek milleti Sünni olarak yarattılar. Çok şükür bizim böyle bir suçumuz yok ve her dili, dini, kültürü zenginliğimiz olarak bu güne kadar yaşattık.

İşte bu nedenle demokratik ve çağdaş değerlere düşmanımızdan daha yakınız. Kürdistani siyasi yapıların bütün dinlerin, dillerin, etnik kimliklerin, kültürlerin kendisini örgütleyip yaşatacakları büyük bir demokrasi örneğini sunmaları gerekir.

Eski siyasi yapılar buna cevap veremezler. Diktatörlüğü ve tek sesliliği savunan yapılardan ders çıkarmamız lazım. Geçmişte de görüldü, realitemize uygun yapılar değil. Eski yapılar Kürdistani olma ve sömürgecilere karşı durma kimlikleri ile önemli kazanımlar bıraktı. Bunları inkar etmeden çağımızın gereklerine uygun, çok kimlikli bir siyasi yapılanmayı hedeflemeliyiz.Açık söylüyorum; Sosyalist blok yanında saf tutarak şekillenen ve kendisini aşamayan kadrolar yeni dönemi kavrayamazlar. Eski yanlıştı demiyorum ama günümüz realitesine uymuyor.

Bu gün her dilin, dinin, etnik kimliğin kendisini özgürce kendi kimliği ve örgütü ile ifade edebileceği bir zemine ihtiyaç vardır. Öncelikle Alevilerin, Sünnilerin, Êzidilerin, Hiristiyanların, Yahudilerin, Kürtlerin,Arapların, Asurilerin kendi özgünlükleri, kendi talepleri, kendi örgütlülükleri ile yer alabilecekleri bir siyasi partiye ihtiyaç vardır. Bizim birincil görevimiz bu partiyi kurmaktır. Bu uğurdaki çalışmalarınızda başarılar dilerim.

ŞS-Değerli katkılarınız ve bilgileriniz için teşekkür ediyoruz.

Ben Teşekkür ederim.

Kaynak: alayekiti.com

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.